Afrika Sıcaklığı

Bugünlerde Mardin Eşiği olarak adlandırılan, Mezopotamya Ovası’nın da ziraî bakımdan en verimli olan, bizim de üzerinde tarımsal faaliyetlerde bulunduğumuz kısmı, meteoroloji uzmanlarınca ‘Afrika Sıcaklıkları’ olarak adlandırılan sıcak iklim dalgasının etkisi altındadır. Afrika anakarasından geldiği için uzmanlarca bu ad verilmiştir. Bu kavurucu sıcaklık etkisi altında bu bölgede yaşam sürdüren insanların yanı sıra bütün canlılar yaşam mücadelesi veriyor. Bu sıcaklılar canlıların ruhsal dengesini bozduğunu söylersek abartmış olmayız. Bu coğrafyada hemen hemen her canlı bir nebze serinlenmek için bir parça gölge bulmanın savaşımını gerçekleştiriyor. İnsanlar, düşük elektrik akımının avantajıyla klimalarla Afrika Sıcaklığıyla cebeleşirken, dışarıdaki hayvanlar ise bir duvarın, bir ağacın ya da bir bitkinin gölgesine sığınmak zorunda. Ez cümle, coğrafyamızda yaşam her canlı için tehlikelerle dolu, yaşamın her anında tabiri caizse ölüm kokmaktadır.
Yaşadığınız ülke Türkiye ise ve bu ülke de tarihin hemen her döneminde sosyolojik ve siyasal açıdan daima ‘ısı potansiyeli’ yüksek olan Ortadoğu gibi bir bölgede ise toplum olarak siz her zaman ‘ateş topu’ olursunuz. Bu sosyal anlamda da böyle, siyasal anlamda da böyle…
Yakın geçmişte Suriye sınırında düşürülen Türk uçağı hem bölgenin hem de devletin nabzını yükseltti. Günlerce bu olayla ısındık, tansiyonumuz yükseldi ya da yükseltildi. Bu yükselişin somut etkisini ise televizyonlardaki tartışma programlarında gördük. Tuhaf olan durum ise uçağın düşürülmesiyle ilgili olarak ABD ve Rusya’nın verdiği bilgilere rağmen uçağın kimler tarafından ve nasıl düşürüldüğüyle ilgili net bir durumun ortaya çıkmaması. Eğer devlet kendi uçağının kimler tarafından ve nasıl düşürüldüğünü netleştiremiyorsa oturup düşünmek lazım, bu da ayrı bir konu.
Kimi zaman bizi serinleten bazı durumlar yaşansa da, mesela dokuz aydır KCK kapsamında göz altına alınıp tutuklanan Prof. Büşra Ersanlı ile beraber 16 kişinin 3. Yargı Paketi ile tahliye edilmesi, yine de derece ölçeri koltuk altımıza koyduğumuz zaman ateşin sürekli yüksek olduğunu görürüz. Yani iç barışa giden yolun yazın bu kavurucu sıcaklıkta ısınan demiryolu gibidir.
Hem dışta hem de içte toplum olarak çok sıcak bir iklim yaşadığımız bir gerçek. Ülkede artık barışın tesis edeceği umudu ve inancı giderek herkesi ve her yeri saracağı düşünülürken, geçen yıl bu vakitlerde, 14 Temmuzda, Silvan’da vukubulan olayı yaşadık. Aynı gün Barış ve Demokrasi Partisi, kongresiyle onayladığı Demokratik Özerkliği ilan etti. Ekonomik ve sosyal altyapısı henüz tamamlanmayan böylesi bir proje Kürtlerin büyük bir kısmı tarafından da anlaşılmadığı ortaya çıktığını bir yana bırakırsak, Silvan Olayı’nın Demokratik Özerklik İlanıyla aynı gün olması hükümet cephesinde siyasi anlamda manidar! bulunurken BDP ise bunu ‘rastlantı’ olarak niteledi. Kamuoyu ise işin aslını tam olarak anlayamadı. Ancak gerçek olan şu ki Silvan olayının hemen sonrasında Başbakan Erdoğan’ın ilk değerlendirmesi şöyle oldu ve ülke bir yıldır bu değerlendirme ışığında yönetiliyo:
“Bundan sonra kimse bizden hoşgörü beklemesin. Gereği ne ise devlet yapacaktır(…)”
Gerçekten de son bir yıla bakıldığında askeri operasyonlar sıklaştı, yoğunluk kazandı. PKK’li lerle sağlanan sıcak temaslarda onlarca asker, polis ve PKK’li yaşamını yitirdi. Tabii bunun yanında bazı sivillerde yaşamını kaybetti, bunu da unutmamak gerekir.
Tam bir yıl sonra yani yine 14 Temmuzda BDP, Diyarbakır’da “Öcalan’a Özgürlük İçin Demokratik Direniş Mitingi” adıyla bir miting düzenlemek istedi. İzin talebini valiliğe bildirdi. Fakat Diyarbakır Valiliği ‘Silvan Olayının ve Özerklik ilanının yıldönümüdür’ gerekçesiyle mitinge izin vermedi. 14 Temmuz aynı zamanda 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Ölüm Orucu’ ile PKK kurucu kadrolarından Hayri Durmuş ile aynı davanın savunucularından Akif Yılmaz, Kemal Pir ve Ali Çiçek’in yaşamlarını yitirdiği gün. Devlet yetkilileri bu gibi durumlardan da deyim yerindeyse ‘huylanmış’ olabilir ki izin vermedi. Bunun ardından BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise “Bu yasağı yok sayıyoruz. Yasak yokmuş gibi mitingimizi yapacağız. Bütün partili arkadaşlarımızı 14 Temmuzda Ofis Meydanı’nda yapacağımız mitinge davet ediyoruz.” Şeklinde tavırlarını ortaya koydu. Bunun ardından siyasi atmosferin başta Diyarbakır olmak üzere BDP’nin etkili olduğu her yerde giderek ısındığına tanık olduk.
Ve o mitingin yapılacağı gün geldi. BDP’liler kollar halinde Ofis Meydanı’na yürümek istedi eşbaşkanlar ve milletvekilleri öncülüğünde. Devlet de kendine göre bütün önlemleri almıştı. Hatta çevre illerden takviye kuvvetler bile Diyarbakır’a getirilmişti. BDP’liler alana doğru yürüyünce polis biber gazıyla, joplarla müdahale etti. Sonuç onlarca yaralı. Bazı milletvekilleri de gazdan etkilendi veya yaşanan arbedede vücutlarının çeşitli yerlerinden yaralandı. Diyarbakır sanki bir meydan muharebesine ev sahipliği yapmıştı. Ortaya çıkan manzara onaylanır cinsten değildi, her ne olursa olsun.
Bunun ardından şöyle bir değerlendirme yapmak mümkün belki: Yasakçı zihniyet ve engelleyici yaptırımlarla hiçbir sorun çözümlenemez. Öncelikle bunun altını çizmekte yarar var. Yapmak istediklerimizde de inat etmek belki bir yere kadar doğrudur. Son yaşanan olayda şu açıkça görüldü:
Devlet, madem ben yasakladım bu mitingi gereğini de yapmalıyım. Eğer onlar yasağı dinlemeyip miting yaparsa benim devlet olma gerçeğim biter. O halde yürüyenleri devlet gücümle bertaraf etmeliyim. BDP de eğer, bu yasağı kabul edip mitingi yapmazsam bundan böyle bütün yasaklarına uymak zorunda kalırım. Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi burada biter. O halde her ne olursa olsun, ölüm de olsa bu mitingi mutlaka yapmalıyız. Yoksa yenilgiyi kabul etmiş oluruz.
Evet özcesi her iki taraf bu niyet ve yaklaşımı ortaya koydu miting gününde. Görünen o ki bundan böyle bu yaklaşımlar devam edecek. Zira Başbakan Erdoğan diyor ki siyasetle müzakere yaparız, bu da mecliste olur. BDP de diyor ki Öcalan’sız-PKK’sız-BDP’siz bir çözüm olamaz. Pekala bunun orta yolu yok mudur? Kuşkusuz vardır. O halde niçin bu yolu bulamıyoruz? Cevabı:Herkesin ve herkesimin bir siyasi hesabı vardır.
Hiç kimsenin birbiriyle sert bir üslupla bile konuşmadığı bir süreç diliyorum; ya da Afrika Sıcaklığını geride bıraktığımız bir süreç……