diorex

Adım adım başkanlık sistemine

Adım adım başkanlık sistemine

21 Aralık da geldi geçti ve Mayaların dünyayı “acaba” diye endişeye sevk eden kıyamet senaryosu gerçekleşmedi ve kıyamet telaşı sonrası yeni bir yazıyla karşınızdayız.

Hepsi bir yana, aslında İslam âlemi dışında bu kehanete inananları bir yere kadar anlarım da, hem İslam dinine inanıp hem de bu senaryoya inanan ya da en azından “acaba olur mu” diye düşünenleri hiç anlamıyorum.

Dinimizde kıyametle ilgili ayrıntılı bilgiler tüm kaynaklarda mevcut olmasına rağmen bu kehanete hangi akıl sahibi inanır, gerçekten anlamak mümkün değil.

Sahte kıyameti de atlattığımıza göre tekrar gündemimize dönebiliriz.

İçeride Sayın Başbakanın kuvvetler ayrılığı konusundaki görüşleri ekseninde süren bir tartışma devam ederken, bölgemizde sıcak günler yaşanıyor.

Suriye’deki diktatör, Rusya ve İran’ın da desteğiyle katliamlarına hız kesmeden devam ediyor.

Mısır’da ise yakın geleceğin şekillenmesi açısından çok önemli olan anayasa referandumu sonuçlandı ve Başkan Mursi’nin istediği oldu; Mısır halkı an itibariyle yüzde 70’lere varan bir oranda yeni anayasaya evet dedi.

Bu sonuçlar Mursi’nin elini biraz daha güçlendirdi, hareket alanını genişletti.

Yukarıda da dediğim gibi ülke içinde kuvvetler ayrılığı tartışması bir süredir gündemi meşgul ediyor.

Başbakan, bir konuşmasında kuvvetler ayrılığı ilkesinin bazen karşılarına bir engel olarak çıktığından bahsederek şikâyette bulununca yapılan yorumlar da hemen Başbakanın tüm erkleri elinde toplamak istediği yönünde şekillenmeye başladı.

Sayın Başbakanın açıklaması bir bütün içinde incelendiği zaman aslında şikâyet ettiği durumun ne olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

Cumhuriyet rejimi güçlü bir bürokratik oligarşi üzerine bina edildiği için, bu bürokratik oligarşi her dönemde ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur, olmak istemiştir.

Başta yargı olmak üzere askeri ve sivil bürokrasi her dönem kendisini yürütme ve yasama organlarının üzerinde görmüş, o yönde hareket etmiştir.

Size bununla ilgili çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum; hatırlarsınız Fazilet Partisi kapatma davasında yargı bürokrasisi, FP’yi kapatmak için yeterli yasal dayanak bulamayınca, kendisine engel olan Siyasi Partiler Kanunundaki bir madde ile bir anayasa hükmünü önce iptal etmiş sonra da bu iptalin açtığı alandan faydalanarak FP’yi kapatmıştı.  

Aslında bu örnek bile yargının kendi alanı dışına müdahalesi konusunda başlı başına araştırma ve tez konusu olabilecek bir örnektir.

Bunun dışında pek çok uygulama daha sayılabilir aslında; ideolojik temelden hareketle verilen bir sürü karar var.

İlk aklımıza gelenler Meclisin aldığı pek çok önemli kararın yargıdan dönmesi; malum medyaya meşhur “411 el kaosa kalktı” manşetini attıran başörtüsü düzenlemesinin iptal edilmesi bunlardan sadece birisi.

Siyasi alanda olduğu gibi ekonomik alanda da gelişmeye set çeken yargı müdahaleleri oldu yıllar boyu.

Mesela hayati derecede önemli özelleştirmelerin ideolojik sebeplerle iptal edilmesi bu ülkenin gelişimine büyük darbeler vurdu.

Bu konuda verilebilecek ilk örneklerden birisi 1994 veya 1995’teki Türk Telekom özelleştirmesi.

O dönem Türkiye’nin toplam dış borç tutarına yakın bir rakama özelleştirilmesi planlanan ve satışı gerçekleşen bu özelleştirme projesi, yargının verdiği ideolojik bir kararla engellenmiş, Türk Telekom bu satıştan yıllar sonra çok daha düşük bir meblağa özelleştirilebilmişti.

Yine AK Parti döneminde ekonomi alanında atılması planlanan önemli adımlar sürekli kendi alanının dışına çıkan ve ideolojik kaygılarla hareket eden yargı bürokrasinin engellemelerine takıldı.

Özellikle 90’lı yıllarda iktidar ortağı olduğu dönemde yargıyı adeta bir örümcek ağı gibi saran CHP (veya o dönemki adıyla SHP) zihniyeti ve günümüzdeki kalıntıları, bugüne kadar ülkenin gelişmesinin önüne set çekmişler, engel olmuşlardır.

Bu noktada Başbakanın eleştirilerinde haklı olduğunu ben de düşünüyorum.

Türkiye’de kuvvetler arasındaki ayırımın çok net şekilde çizilmesi gerekir.

Bu açıdan yeni hazırlanacak olan anayasada bu konu üzerinde titizlikle durulmalıdır.

Yargı ve diğer bürokrasi ülkenin gelişimini engelleyici karakterinden sıyrılmalı, yetki gaspından vazgeçmelidir.

Aslında son dönemlerde ülkenin ve rejimin karakteri üzerine yapılan bütün tartışmalar, Sayın Başbakanın planlamasını yaptığı Başkanlık sistemine ülkeyi psikolojik olarak hazırlaması için ustaca düşünülmüş manevralardır.

Türkiye artık kaçınılmaz bir şekilde Başkanlık sistemi istikametine girmiştir.

Ülkenin yapısal anlamda dönüşümü için de bir fırsat olarak ortaya çıkan Başkanlık sistemi ve bu yönde hazırlanacak yeni anayasa, kökleşmiş sorunların çözümü açısından büyük bir fırsattır.

Merkeziyetçi ulus devlet anlayışı, sorunları çözemediği gibi daha da ağırlaştırmıştır.

Yerelde daha güçlü yönetimlerin olacağı (son büyükşehir kanunu da bu yönde atılmış bir adımdır) başkanlık sistemi artık 20. yüzyılda kalmış olan ulus devletin kronikleştirdiği sorunların çözümü için önemli bir adımdır.

Yorum Yaz