diorex

Açılımın İslami Açılımı

Açılımın İslami Açılımı
Farklı ırk farklı meziyet seciyyet ve farklı kültürel normlara sahip toplumumuzu birbirlerine kenetleyen ve karma bir sürüyü andıran milletimizi aynı çatının altında toplayıp adeta farklı ruhları tek bir cesedin kavuğunda bütünleştiren manevi rabıtalar ve güven sağlayan unsurların her geçen gün bariz bir şekilde berhava olmasıyla beraber, aynı çatı altındaki farklı toplulukların kendi kişisel tercihleri ve özgün iradeleriyle seçemediği bireysel farklılıklarını bir üstünlük aracısı sayarak kendi dışındakilerle yaşadıkları farklılıklarını bir farkındalık olarak telaki etmeleri her geçen gün farklı topluluklar arasındaki uçurumun biraz daha derinleşmesine sebep olmaktadır. Gitgide parçalanılmışlığa doğru  seyreden bu çatlaklığı onarmanın yolu; Toplumsal (daha doğrusu ümmetsel) yapımızı güçlendiren birbirimize güvenimizi arttıran sosyal dokumuzu sağlamlaştıran ve bizi birbirimize katlanabilir bir duruma getiren değerlerimizi yeniden ihya etmekten geçer.
 ‘’Hem beşeri dinler, hem semavi dinler ve hem de bugünkü modern sistemler; din, dil, ırk, vatan vb. farklı etkenlerden ötürü değişik kimlikler taşıyan insan topluluklarını bir arada tutmak için birçok formül ileri sürmüşlerdir. Ancak bunlardan hiç biri islam’ın getirmiş olduğu formül kadar sağlam, kapsayıcı, toparlayıcı, fert ve toplum fıtratıyla uyumlu ve dengeyi koruyucu nitelikte değildir. İslamın farklı kimlikler taşıyan insanları bir arada, barış ve huzur çatısı altında tutmak için getirmiş olduğu formül çok geniş bir insani normlar yelpazesine sahiptir. Bu formül, değişik unsurlardan ve farklı prensiplerden meydana gelmektedir. Psikolojik, ekonomik, dini, ictimai, ahlaki, hukuki, siyasi ve idari bir çok öneri, önlem ve faktörün bir araya gelmesiyle islamın farklı ırk ve kültürlerin bir arada yaşama formülü projesi olarak ortaya çıkacaktır.’’ (M.Halil Çiçek/Farklı Kültürlerin Birlikte Yaşama Formulü)  

İslam nizamı bu farklıları bütün farklılıklarına rağmen bir arada yaşama formülü olarak merkeze temasuh yani hoşgörü yani tolerans kavramını teorik olarak değil pratik olarak merkez çatının ana direği haline getirmektedir. Bu anlayıştan yola çıkarak var olan bütün farklılıkları fıtri birer ilahi azametin tezahürü olarak benimseyip bunu müntesiplerine bu şekilde ferman buyurmaktadır.

İkinci formül olarak bireyleri kendi özgün iradeleri ve kişisel tercih ve el becerileriyle elde edemedikleri, tamamen fıtri ve yaratıcısı tarafından kendisine bahşedilen bu (dil, ırk, vatan) farklılıkları, bir üstünlük aracı olmaktan ziyade bir tanışma, dayanışma vesilesi kılan bu tür farklılıkları birer ilahi yaratılmışlığın zenginliği olarak kabul etmektedir. Aksini ise ilahi adalete karşı başkaldırı ve şeytanın mezhebi ve kendini üstün tutma taktiği olan asabiyet yani ırkçılık olarak görmektedir.

Üçüncü formül olarak İslamiyet bir ırka farklı bir topluluğa ya da azınlık diye tabir edilenlere fıtri olarak ilahi adaletin hak olarak kendilerine verdiklerini hiçbir kısıtlamaya gitmeden kendilerine hak olarak teslim eder. Modern ideolojilerin öngördüğü şekliyle kendi kırmızı çizgilerini baz alıp kendi hak bildiklerini hak diye reva görmez. Günümüzün felsefi doktrinleri fıtri özellikleriyle farklı olanlara farklı kültürlülüklerini kabul edip farklı düşünmelerini siyasal varlıklarını talep etmelerini birer potansiyel suç sayarken İslam nizami bu fıtri ve hak olan hakkı hiçbir kısıtlamaya gitmeden devreder ve bireye verilmiş hakkı çiğnemeyi veya kısıtlamayı affedilmez suçlar kapsamına almaktadır.

Dördüncü formül olarak İslamiyet, insanlara ister bireysel ister kitlesel olarak yaratıcısı tarafından kendisine verilmiş haklara mülkiyet nazarıyla değil de emanet bakış açısıyla yaklaştığından, hak sahiplerine hak ettiklerini vermeyi bir lütuf olarak değil bir hak iadesi olarak telakki etmektedir. Ve bu bağlamda hak edilmiş hakları hak sahiplerine iade edilmeyip gasp etmeyi emanete ihanet olarak kabul etmektedir.

Beşinci formül olarak, modern sistemler ulusal menfaatları merkeze alıp kendi kırmızı çizgilerini bu temel tez üzere inşa ederken, ulusal yararlarına ters düşen her şeyi bir suç kabul edip bu ideasını idame etmek için ya bendensin ya düşmansın zihniyetini de kendi müntesiplerinin idrakina bir deli gömleği gibi giydirip onları inançlarına rağmen sağlıklı ve dini bir bakış açısıyla düşünmelerini perdelemektedirler. Oysa İslam dini, merkeze insanın kendisini alıp, hatta insanın kalbini kabeden kutsal sayarak onu ezmenin, hak ve hukukunu çiğnemenin vebalini Allahın evini yıkmaktan beter sayar. Ve bunu yaparken hiçbir ırki, dini farklılığı gözetmeden yapar. 

Altıncı formül olarak, farklı kültürlerin birlikte barış içerisinde yaşayamamalarının en büyük nedeni kimlik sorunu krizinden kaynaklanmaktadır.Zira batılı sistemler kimliği salt dışa dönük fizyonomik bir kavram olarak ela alıp, kullanıla kullanıla içi boşaltılmış, anlamı ve kapsamı daraltılmış gerçek manasından uzaklaştırılmış bir kavram haline getirirken, İslam dini  kimliği salt fizyonomik özelliklerinden ziyade onun özünü merkeze alarak kimliği bütün parametreleri, argümanları ile insanın fıtratını baz alarak onu yaratılış özelliklerinden kopmadan araçlarla amaçları birbirine karıştırmadan ve bu fiziki ve ruhu ikilemi bir alaca karanlığa dönüştürmeden insanın varoluşunu, kimliğini, kutsal, yüce değerlerle birlikte düşünmektedir. Ve bu bağlamda her kimlik sahibine fıtratı icabı sahip olduğu özgün kimliğini hiçbir kısıtlamaya gitmeden özgün kimlik sahibi olma hakkını verir.

Bu altı formül birbirlerine mezc edildiğinde kimyaları ve fıtratları gereği, birbirlerine bu manevi rabıtalar sayesinde iç içe giren ve tarih boyunca adeta tek bir ruh çatısı altında bütünleşen bedenler misali, ümmetin farklılıklarından kaynaklanan hastalıkları batı menşeli dış kaynaklı tedavi yöntemleriyle tedavi etme teşebbüslerin bir hayal mahsulünden başka bir şey olmadığı ortaya çıkacaktır.

Farklı milletleri ümmet yapan ruh şad edilmediği sürece farklı kültürlerin birlikte yaşama şansı yok denecek kadar azdır.

Yorum Yaz