100.gün hala umut var

KÖŞE YAZISI

Son yıllarda PKK saflarına ikna edilerek veya buna benzer yaklaşım ve yöntemlerle 16 yaşında olan çocuk yaştakilerin katılımında bir hayli artış göze çarpmaktadır.


Son yıllarda PKK saflarına ikna edilerek veya buna benzer yaklaşım ve yöntemlerle 16 yaşında olan çocuk yaştakilerin katılımında bir hayli artış göze çarpmaktadır. Fısıltı gazetesinden edinilen bilgilere bu biçim katılımın artması içten içe öteden beri olumsuz olarak dillendirilmekte ve tartışılmaktaydı. Çocuğu katılan bir çok ana, baba bu anlamda üzüntülerini ve memnuniyetsizliklerini dile getiriyordu. Ancak bunu sesli bir şekilde dile getiremiyorlardı. Zira hem biraz konu komşudan utanıp hem de örgütün kendilerine göstereceği tepkiden çekiniyorlardı. Ta ki 23 Nisan 2014 tarihinde Diyarbakırlı bir grup çocuğun ‘bayram’ dolayısıyla kırsala götürülerek örgüte katılmaları iddiaları üzerine, bu çocukların ailelerin çadır kurarak tepkilerini sokağa taşımalarına kadar…

Evet bir sessizlik bozulmuştu ve örgüte telkin yoluyla katılan çocukların aileleri ilk defa sesli bir şekilde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin önünde çadır kurarak PKK’den çocuklarını geri istediler ve bu isteklerini günlerce devam edecek bir eylemlilik sürecine dönüştürdüler. Aslında grup olarak bu eyleme başlamadan önce ferdi olarak bir aile çocuğunu geri istemiş ve artan kamuoyu desteği üzerine örgüt çocuğunu geri göndermişti. Bundan cesaret alan aileler bu kez grup halinde ve daha gür bir şekilde isteklerini dile getirdiler. Bunun üzerine başta BDP olmak üzere PKK de şaşkın ve sıkışmıştı; çünkü PKK’nin saflarında 1000’i aşkın bu yaştaki çocukların olduğu iddia ediliyor. Öte yandan PKK Cenevre Heyetiyle yaptığı görüşmede çocukların cephede kullanmayacağına dair bir protokolun altına imza atmıştı. Cenevre artan artan tepki üzerine PKK’nin bu protokola riayet etmesini istemiş ve konuyu araştırmak üzere harekete geçmişti. Kandil’e giderek araştırma yapmış ve bunun sonucunda Diyarbakırlı anneler başta olmak üzere küçük yaştaki aileleri memnun edecek bir açıklama yaptı. Örgüt bu çocukları serbest bırakacak yönde meyil göstermişti. Ancak bugüne kadar bu durumda aileleri memnun edecek bir gelişme göstermiş değil örgüt.

Eylem Güzüncü Günde

Ailelerin sürdürdüğü eylem 100.cü günü doldırmuş durumda. Daha önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde çadır kurdukları gerekçesiyle zabıtalar tarafından tartaklanan ve çadırları sökülen ailer, tekrar Büyükşehir Belediyesi önünde çadır kurarak eylemlerini sürdürme kararını adlılarını açıkladılar. Aileler bir heyet oluşturarak Ankara’ya da tekrar gideceklerini kamuoyuna bildirdiler.

Görünen o ki aileler kararlı durumda. Bu kararlılık karşısında başta bu kez HDP olmak üzere Kandil sıkışacağa benziyor. Eylemin başlangıcında da bu krizin hem BDP hem de PKK tarafından iyi yönetildiği söylenemez. Dönemin Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş önce katılanların kendi iradesiyle gönüllü katıldıklarını söylediler. Halbu ki reşit olmayan biri küçük sayılır ve hukuken iradi sayılmaz. Bir hukukçu olan Demirtaş’tan böyle bir açıklama olmamalıydı. Daha sonra ise ailelerin onurlarını rencide eden bir açıklama yaptı Demirtaş: Aileler bazı yerlerden aldıkları para karşılığında bu eylemi yaptıklarını açıkladı. Bu ise hiç olmadı ve bu gibi açıklamalar daha önce hükümetten ve cumhurbaşkanından destek isteyen ailelere destek veren makamların sert tepkisine neden oldu. Bizzat başbakan mecliste grup toplantısında bu konuda sert açıklamalarda bulundu. Bilindiği üzere daha sonra aileler belediye zabıtaları tarafından tartaklanarak çadırları söküldü ve onlar da başka yerde eylemlerini bugüne kadar sürdürdü.

Dönemin BDP’si anlaşıldığı kadarıyla ‘‘Çocuklarını PKK’den İsteyen Aileler Krizini’’iyi yönetememişti. Kandil de bu krizi iyi yönetemediği ortada. Zira eğer iyi yönetilseydi bugün bu aileler eylemlerini sürdürüyor olmayacaklardı. Kandil de şaşkındı ailelerin bu istekleri karşısında. Daha çok işi geçiştirerek, sessiz kalarak ailelerin eylemlerinden vazgeçmelerini bekleyen bir strateji izledi.

Halbu ki anaların bu talepleri tartışılmamalıydı. Zira analar en doğal haklarını talep ediyorlardı. Bu doğal talep karşısında örgüt, istenen çocuğu anasına vermeyen bir güç konumuna düşüyordu. Hala da Kandil bu tavır ve politikasını sürdürmeye devam ediyor. Yüzüncü günü geçen bu eylemin sona ermesi için Kandil’e düşen ailelerine bu çocuklarını geri göndermek, bu konuda daha olgun ve esnek politikalar geliştirerek hayata geçirmektir.

Kandil’in dilendirdiği gibi, analar kutsal, talepleri kutsal; zira barışı ve özgürlüğü bu coğrafyada geliştirecek olan anaların talepleridir. Umuyor ve diliyoruz Kandil bu kez anaların bu isteklerine karşı daha olgun ve isabetli bir yaklaşım gösterecek; 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne birkaç gün kaldığı bir süreçte aileleri barışa daha da kenetleyecek bir adım atar.