10 Ağustos ya da Yeni Türkiye'nin Miladı

KÖŞE YAZISI

10 Ağustos 2014 artık bu ülke tarihinde milat olarak kabul edilecek bir tarih olarak sayfalarda, takvimlerde yerini aldı.

İstikrarsız, senede bir hükümetlerin düştüğü, her on yılda bir darbe ve muhtıraların yaşandığı eski Türkiye artık resmen tarihin tozlu arşivlerinde yerini aldı.

Şimdi artık karşımızda yeni Türkiye var; milletin doğrudan söz sahibi olduğu, tercihlerini doğrudan yansıtabildiği yeni bir Türkiye’deyiz.

Siyasete en temel kademeden başlayarak adım adım tırmanan, zorlama ithal adaylar gibi paraşütle değil, alın teriyle ve tırnaklarıyla kazarak gelen; ülkeye son 12 yılda devrim niteliğinde dönüşüm ve değişimi yaşatan Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Aslında 10 Ağustos günü yapılan sıradan bir cumhurbaşkanlığı seçimi değildi.

Bu, yukarıda da belirttiğim gibi, yeni Türkiye’nin resmen kuruluş günüydü.

Aslında sadece Türkiye için değil hem Ortadoğu bölgesi için hem de İslam âlemi için yeni bir dönemin ilk günüydü dün. 

Geçtiğimiz yıl Mayıs ayından beri her türlü plan, senaryo ve entrikalarla engellenmek istenen bu milletin ayağa kalkmasının engellenmesine yönelik planlar bir bir boşa çıktı.

Gezi süreci ile başlayan, 17-25 Aralık operasyonları ile devam eden bu dönemde tek hedef milletin iktidar yürüyüşünü engellemek, millet iradesinin Çankaya’ya yansımanı önlemekti.

Eğer bu operasyonlar başarıya ulaşmadıysa bunun nedeni milletin basiretidir ve kendi iradesine sahip çıkmasıdır.

Bu planlar başarılı olsaydı bugün yine eski Türkiye’nin vesayetçi ve statükocu anlayışı ile yönetilen ve dahası çözüm süreci gibi hayati öneme sahip projelerin rafa kaldırıldığı bir ülkede yaşıyor olacaktık.

Geçtiğimiz aylardan bu yana sürekli olarak önümüzde çok kritik öneme sahip üç seçim olduğunu yazdık.

Bu seçimlerden ilki olan yerel seçimler 17-25 Aralık operasyonlarıyla sabote edilmeye çalışıldı ama millet sağduyusuyla bu yargı darbesine onay vermediğini gösterdi.

İkincisi cumhurbaşkanlığı seçimiydi; bu kez Kürt siyaseti dışındaki tüm güçler ittifak halinde çatı adını verdikleri bir garabet oluşumla yine milletin iradesinin karşısına dikildiler.

Hiçbir somut önerileri olmayan, tamamen şahsa endeksli bir siyaset yürüttüler; “ne olursa olsun yeter ki Erdoğan olmasın” partisi olarak adlandırabileceğimiz bu oluşum milletten ikinci ve daha büyük tokadı 10 Ağustos’ta yedi.

Toparlanmaları biraz zaman alacak ama önlerinde bu kez 10 ay sonra yapılacak genel seçimler var.

Yaralarını sarıp zaman kaybetmeden bu seçime odaklanacaklar.

Ama bir darbe de Haziran 2015’ye yiyecekler, buna şüphe yok, çünkü millet bu ülkeye gerçek anlamda çağ atlatan, kendi iradesini cesurca ve korkmadan temsil eden ve zoru görünce bırakıp kaçmayan Erdoğan’ı 12 yıldır olduğu gibi bundan sonra da yüzüstü bırakmayacaktır.

Seçim sonuçları bize iki galip ve bir mağlup göstermiştir.

Kaybeden eskinin statükocu vesayetçi anlayışını temsil eden çatı ittifakı olmuştur.

Kazanan ise yeni Türkiye olmuştur.

Kürt siyaseti de bu seçimin diğer bir galibidir.

Sadece Kürt sorununa endekslenen, toplumun tamamını kapsayıcı söylem ve eylemlerden sürekli uzak duran Kürt siyasi hareketi, bu seçimle birlikte ülkenin tamamına açılmış, söylem ve duruşunun karşılığını kendi siyasi tarihindeki rekor oyla almıştır.

Bu durum çözüm sürecinin geleceği ve selameti açısından da hayırlı olmuştur.

Daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdiğim gibi; sistemin en çok dönüştürmeye ve ezmeye çalıştığı ama tamamen başaramadığı iki kesim olan dindar ve muhafazakâr kitleler ile Kürtler yeni dönemin asıl unsurları olmuşlardır.

Seçim sonuçları bölgemiz içinde çok önemlidir.

Özellikle IŞİD tehdidinin Suriye’den sonra Irak ve Kürdistan sınırımıza da dayandığı bu dönemde bu tercih daha fazla önem kazanmaktadır.

Suriye’de 3 yıldır devam eden iç savaş, yarım asırdan uzun süredir devam eden Filistin meselesi, çıkış amacının aksi bir anlam ve mecraya kayan Arap baharı, istikrarsızlığın pençesindeki Kafkasya bölgesi, bölgeyi bir Şii hegemonyasına sokmak isteyen İran’ı düşündükçe bu süreçte ve dönemde eskinin pısırık, korkak, nemelazımcı ve slogan olarak da “yurtta sulh cihanda sulh” anlayışında olan yönetimlerin bu ülkeye kazandıracağı değil aksine kaybettirecekleri vardır.

Bugün bu ülkenin en önemli meselesi olan çözüm sürecinin devamı da ancak bu irade ile mümkündür.

Evet, 10 Ağustos sadece bir seçim tarihi değildi, o gün sadece bir Cumhurbaşkanı seçilmedi.

10 Ağustos’ta yeni bir tarihsel süreç de başladı.

10 Ağustos yeni bir kuruluşun kapılarını açtı.

Bu sürecin tamamlayıcı unsuru da önümüzdeki Haziran ayında olacak.

12 yıldır devam eden Türkiye'nin normalleşmesi hızla devam edecek.

Türkiye kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra elini kolunu bağlayan zincirlerden, vesayet anlayışından, kendisine ayak bağı olan prangalardan, önyargılardan, kamburlardan kurtulacak.

Bölgemizde ve dünyada tarih değişirken, coğrafya yeniden şekillenirken eski Türkiye de tarihe karışacak.

Kısacası, doğum sancıları 2002’de başlayan ve doğumu 10 Ağustos 2014’te gerçekleşen yeni Türkiye'ye hoş geldiniz.