Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği - J. R. R. Tolkien Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kimin eseri? Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kitabının yazarı kimdir? Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği konusu ve anafikri nedir? Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kitabı ne anlatıyor? Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kitabının yazarı J. R. R. Tolkien kimdir? İşte Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: J. R. R. Tolkien
Çevirmen: Bülent Somay
Çevirmen: Çiğdem Erkal İpek
Orijinal Adı: The Lord of The Rings First Part: The Fellowship of The Ring 1954
Yayın Evi: Metis Yayıncılık
İSBN: 9789753425988
Sayfa Sayısı: 520
Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien'ın yapıtı söz konusu olduğunda; Yüzüklerin Efendisi'ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar: Artık Türkiyeli okur da okumuş olanlar tarafına geçebilecek!
"Yüzüklerin Efendisi" son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakarlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman...
Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği Alıntıları - Sözleri
- "Yüreği sağlam insanlar, işte onlar hiç yozlaşmayacaktır. "
- "İçinizden en az yarısını, arzuladığımın yarısı kadar bile tanımıyorum; ve yarınızdan azını hak ettiğinizin ancak yarısı kadar sevebiliyorum."
- "Dünya gerçekten de tehlikelerle dolu ve içinde bir sürü karanlık yer var; lâkin nice güzellik de hâlâ ayakta ve artık bütün topraklarda içine keder karışmış olsa da, belki daha bile çok serpiliyor sevgi. "
- Dünya, savaşlar olmadan da yeterince acılara ve talihsizliklere sahip.
- Nasihat, bir bilgeden bir bilgeye verilecek olsa dahi tehlikeli bir armağandır ve her yol kötüye çıkabilir.
- “Saldırısını savuşturamadıktan sonra, düşmanın kim olduğu pek fark etmez,” dedi Gandalf.
- Cesaret, hiç beklenmedik yerlerden çıkar.
- İster ümitle olsun, ister ümitsizce, direnmekten başka çareniz yok.
- “Fakat konuşmak beni, bir o kadar yorucu olan düşünmek ve merak etmekten alıkoyacak,” dedi Frodo.
- Neredeyse gece olduğuna sevinir gibiydi, çünkü o zaman dünya daha az solgun ve daha az boş görünüyordu.
- İşim vardı orada: yeşil yapraklar, beyaz zambaklar, nilüferler devşiriyordum güzel hanımıma, senenin son çiçeklerini kara kıştan korumaya, karlar eriyene dek güzel ayaklarının dibinde açsınlar diye.
- Ey bu gölgeli diyardaki gezginler yitirmeyin umudu! Çünkü karanlık da olsa bir sonu vardır her ormanın bakın nasıl da geçip gidiyor bulutsuz güneş güneş batıyor, güneş doğuyor gün bir bitiyor, bir başlıyor Ya doğuda ya batıda mutlaka kesilecek orman
- "Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez," dedi Gimli. "Belki," dedi Elrond, "lâkin gecenin çöktüğünü görmemiş olan, karanlıkta yürümeye aht etmemeli."
- "Dünya gerçekten de tehlikelerle dolu ve içinde bir sürü karanlık yer var; lâkin nice güzellik de hâlâ ayakta ve artık bütün topraklarda içine keder karışmış olsa da, belki daha bile çok serpiliyor sevgi”
- "Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez, "
Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi Üzerine;: "Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a, Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi 'ne Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda" UYARI: Bu bir incelemedir, hem Tolkien’in hem de Yüzüklerin Efendisi’nin damarlarında gezmektedir, basit değil detaylıdır, uzundur, sadece kitapta değil, köklerinde gezmektedir, okuyucu uyarmak isterim. Tolkien Orta Dünya’yı yaratmadan önce oldukça kapsamlı tek bir kitapla ilgilenmiştir, o da Silmarillion’dur. Silmarillion Orta Dünya’nın kalbi, bütün eserlerinin çıkış noktasıdır. Çocukları için yazdığı öyküler ise Hobbit’i ortaya çıkarmış, Hobbit’in beğenilmesi üzerine ise, yayıncısının devam kitabı ısrarına yıllar sonra Yüzüklerin Efendisi ile yanıt vermişti. Yalnız ortada büyük bir fark vardı, Hobbit’in masalsı dünyası, Yüzüklerin Efendisi ile son bulmuş, Tolkien bambaşka bir evren yaratmıştı. Yüzüklerin Efendisinin yazım aşaması oldukça karışık, çetrefilli ve uzun yıllara yayılan bir çalışmadır. Tolkien’in Hobbit’i çıkardığı yayıncıdan yani Allen & Unwin’den makul bir isteği vardı, Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisini aynı anda yayınlamak ve en önemlisi Yüzüklerin Efendisi’nin tek bir kitap halinde yayınlamak. Bu yazışmaları Carpenter’ın biyografisinde okuyabiliyor, derinlemesine inceleyebiliyoruz. Bu talep karşılık görmemiştir, Silmarillion’un zorluğu, yayıncıyı tedbirli davranmaya sevk etmişti ve yanıt olumsuzdu. Yüzüklerin Efendisi’nin tek cilt halinde basımına ise olumlu yaklaşmıyorlardı, çünkü dönemin ekonomik koşulları, kağıt yetersizliği, oldukça maliyetli bir baskının ortaya çıkmasına neden olacaktı, bu yüzden Allen & Unwin tek cilt baskıya olumlu yaklaşmamıştı. Bu durum Tolkien’in biraz blöf birazda arayış içinde olması nedeniyle, şu an Tolkien kitaplarının en büyük yayıncısı olan HarperCollins ile tanışmasına vesile olmuştur. HarperCollins Tolkien’in bu kitapları istediği gibi basmasına olumlu yanıt vermiş bir an evvel kitapların tamamlanmasını istemiştir, lakin Silmarillion o kadar karışıktır ki, Tolkien yaşamı boyunca bu kitabı tamamlayamamış, defalarca, defalarca düzenlemeler yapmış, ortaya net bir taslak koyamamıştır. Aralık 1937 yılında Stanley Unvin, Tolkien’e şöyle yazmıştı; “Silmarillion'da bir sürü harika malzeme bulunmakta; hatta kendisi tek bir kitap olacağına, Hobbit benzeri daha fazla kitap yazabilmek için araştırılacak bir maden. Sanırım bu biraz sizin de bakış açınızdı, öyle değil mi? Bizim acilen istediğimiz şey Hobbit teki başarıyı izlememizi sağlayacak başka bir kitap fakat heyhat! Bu metinlerin her ikisi de (şiir ve Silmarillion) ihtiyaca pek cevap vermiyor. Ben yine de sizin Hobbit ile ilgili başka bir kitap yazma ilhamını bulacağınızdan ümitliyim.” Yayıncının yani Stanley’in yazdığı cevapta şunu iyice anlayabiliyoruz, Silmarillion çok kapsamlı bir kitap ve onu tek başına basmak değil, içinden çıkabilecek kitaplar için kullanılacak bir madem olarak görüyor. Evet bu doğru, çünkü Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi tam olarak oradan çıktı, lakin, Tolkien’in kafasındaki bu değildir, Silmarillion tek başına basılmalıdır. Şiir dediği de Beren ile Luthien’dir. Ve yazıyı da Hobbit ile ilgili başka bir kitap yazılması yönünde bitiriyor. Tolkien bu mektuba uzunca ve karışık bir cevap yazmış ve Silmarillion’un maden benzetmesine olumsuz yaklaşmamıştı ve Hobbit’in devamına başlayacağını söylemişti. Tolkien, 19 Aralık 1937 yılında Allen & Unwin editörlerinden Charles Furth’a şöyle bir mektup yazmıştı; “Hobbitlerle ilgili yeni bir hikayenin ilk bölümünü yazdım –‘Dört Gözle Beklenen Davet’” Bunu okuyan Stanley Ulvin, durmasın devam etsin demişti, Tolkien’de öyle yapmıştı ve Hobbit ile ne kadar ileri gidebileceğini düşünmeye başlamıştı. Kısa kısa notlar alıyordu; “Yüzük Nereden geliyor? Ölümbüyücüsü’nden mi? İyi amaçla kullanıldığında çok tehlikeli değil. Ama ceremesi var. Ya onu kaybedeceksin, ya kendini.” Devam hikayesinde Tolkien’in kafasını kurcalayan bir şey vardı. Bilbo’nun oğlunu yaratmak ya da sonradan yapacağı gibi yeğenini ortaya atmak ve düşündüğü ilk ad, “Bingo Bolger-Baggins”ti. Tolkien Hobbit’in masalsı havasından ilk sapmayı yaşadığı anı yayıncısına şu şekilde yazacaktı; “Hikâyelerin insanın kontrolünden çıkma eğilimi vardır.” “bu hikâyenin yönünde ise hiç beklenmedik bir sapma oldu.” Burada bir “Kara Süvarinin” çıkmasından bahsediyor Tolkien ve bilinçsizce yazmaya devam ettiği kitabın neşeli Hobbit dünyasından ayrıldığına değiniyordu, daha karanlık bir dünyaya yani SİLMARİLLİON’a daha yakın hale geliyordu. Tolkien Hobbit’in ilk kopyalarını okuması için Stanley Unvin’e gönderdiği sırada, Stanley oğluna bu öyküyü okutmuş ve çok beğenmişti. Eğer bir çocuk bu kitabı beğendiyse, evet, çok fazla kopya satacaktı, bunu öngörmüştü Stanley ve haklıydı, çok fazla kopya satmış ve devamını istemişti. Tolkien devam kitabının ilk kopyalarını yani adı konmasa da Yüzüklerin Efendisinin ilk çalışmalarını kendisine gönderdiğinde, yine aynı şeyi yapmıştı, yani oğluna bu kopyaları okutmuştu, oğlu bu başlangıç kopyalarını çok beğendi ve çok fazla “Hobbit konuşması” olduğunu ekledi. Yüzüklerin Efendisi filminde örneğin, bolca Gimli, Aragorn ve Legolas diyalogları vardır ve bunlar çok eğlenceli diyaloglardır, keyifle izleriz, yalnız kitapta bunlara değil, bolca Hobbit konuşmalarına maruz kalırız, Peter Jackson bunu sıkıcı bulmuş olacak ki, sihirli elini filme dokundurmuştu kendince. Daha önce Tolkien’in Bingo ismini ortaya attığını söylemiştim, daha sonra ise isimde şöyle bir düzeltme yapacaktı “Çok fazla Hobbit var. Bingo Bolger-Baggins de kötü bir isim. Bingo=Frodo olsun.” Sonra yine ikileme düşüyor ve “Yok – artık Bingo’ya çok alıştım” diyecekti, lakin daha sonra yine Frodo’da karar kılacaktı. Yüzükle ilgili kendine sorular sormaya başlamıştı demiştim üst satırlarda ve kafasını kurcalayan yüzük konusuna şöyle bir derinlik getiriyordu; “Meğerse Bilbo’nun yüzüğü, hükmedecek tek yüzük imiş – diğer hepsi Mordor’a dönmüş: ama bu kaybolmuş.” Carpenter şöyle diyecekti bu konuyla ilgili; “İşte bu noktada kitap Hobbit’ten ayrılmaya başlamıştı ve diğer Yüzüklere hükmedecek tek yüzük ortaya çıkmıştı, Mordor’un yani Karanlıklar Efendisi Sauron’nun gücünün kaynağı ve vasıtası olan yüzük; hobbitler tarafından yok edilmek üzere götürülmezse tüm dünyanın Sauron’un hükmü altına girmesini sağlayacak yüzük.” Artık Tolkien bu kitaba bir ad vermeye başlamış ve yayıncısına “Yüzüklerin Efendisi” diye söz etmeye başlamıştı. Bu noktadan sonra Hobbit masal olarak kalmış, Yüzüklerin Efendisi tüm gücüyle Silmarillion’u damarlarına çekmeye başlamıştı, artık ortada çocuk kitabı yoktu, milyonlarca kopya satacak, filmler çekilecek, üzerine onlarca kitap yazılacak, onlarca yazı yazılacak, yorum yapılacak, büyük bir hayran kitlesini ortaya çıkaracak Yüzüklerin Efendisi doğmuş oluyordu. 1938 yılında Stanley Unvin’e “gittikçe çocukları” unutmaya başladığını “Yüzüklerin Efendisi’nin Hobbit’ten daha dehşet verici” olduğunu söyleyecekti. Yüzüklerin Efendisi’nin ilk kitabı yani “Yüzük Kardeşliği” diğer iki cilde oranla daha hafiftir, Tolkien’in Hobbit’ten yavaş yavaş ayrılmanın eşine geldiği bölümdür, sonraki iki kitap daha karanlık ve karamsar bir havadadır. Kendisi de yıllar sonra “ilk cilt gerçekten diğerlerinden çok farklı” diyecekti. Hobbit 1937 yılında yayınlanmıştı, Yüzüklerin Efendisi’nin ilk cildi 1954 yılında yayınlanacaktı. Aradan geçen yıllarda ne olmuştu da Yüzüklerin Efendisinin ortaya çıkması 17 yılı bulmuştu? Bu konu karışıktır çünkü Tolkien’in sürekli bir şeyler keşfetmesi, metni değiştirmesi, kafasında yarattığı kısa hikayenin sürekli devam etmesi, son bulmaması, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya saçtığı dehşet, Üniversitede yaptığı işler, çeşitli yazılar, konferanslar, aile yaşamı ve bir sürü başka şey kitabın gecikmesine neden olmuştur. Unutmadan, Tolkien “kitaba olan ilgim kayboldu” ya da “ilhamım kayboldu” diye yayıncısına birkaç defa yazacaktı, çünkü yayıncı hala Hobbit’in devamını bekliyordu. Yüzüklerin Efendisinde anlatıcı aynı zamanda bir yaratıcıdır, Tolkien buna İkincil Yaratıcı der ve “Ben sadece insanların bu hikâyenin içine girmelerini ve onu gerçek tarihi olaylar olarak algılamalarını istedim.” Nitekim bu konuda başarılı olduğunu biz okuyanlar olarak biliyoruz. Tolkien, Yüzüklerin Efendisine devam ederken, kitabın bu kadar uzun olacağını düşünmemişti, biteceğini düşündüğü zamanda Ağaç Sakal devreye girmişti, daha sonra diğer Hobbitler yolculuğa eklenmiş, yolculuk sonlanmaya yakından birden Gondor ve Rohan’da ortaya çıkan olaylar vuku bulmuş ve Tolkien yine düşüncelere dalmış, yazmaya devam etmişti. 1944 yılının başlarında henüz kitaba dokunmamıştı ama daha sonra oğlu Christopher Tolkien Kraliyet Hava Kuvvetlerine çağrılmıştı, Tolkien oğluna sürekli mektuplar yazmaya başlamıştı. Bu evrede Tolkien tekrardan yazmaya başlamış ve bütün bu olan biteni mektuplarla oğluna bildirmekteydi. Her yazdığı bölümü, arkadaşları C.L. Lewis’e ve Charles Williams’a okuyordu, (Lewis, Narnia Günlüklerinin yazarıdır.) Lewis Narnia Günlükleri’ni çıkardığında Tolkien hem kitabı beğenmemiş hem de birçok yönden kendi yazdığı Yüzüklerin Efendisinden esinlenildiği söylemişi. Narnia Günlükleri toplamda 7 yılda yazılmıştı, Yüzüklerin Efendisi ise hala yazılmaktaydı ve Tolkien ile Lewis’in arkadaşlıkları artık çok soğuk bir noktaya gelmişti. Bu arada şunu da eklemek istiyorum, Narnia Günlükleri de en az Hobbit’in satış rakamına ulaşmış ve beğeni ile okunmuştu. Kitabın yazılışı 16 yıl aldı, Hobbit 1937’de çıkmış, Yüzüklerin Efendisine başlaması biraz uzun sürmüş, bazen yazmaktan uzak kalmış, bazen yazmak istememişti, lakin 1950’lere gelindiğinde Yüzüklerin Efendisi neredeyse hazırdı, sadece kafasında bir şey daha vardı, Silmarillion ile basılması. Bu konuya yukarıda değinmiştim ve o konu tekrar gündeme gelir, Collins Yayınevi’nin gücü diğer yayınevlerine göre daha güçlüydü, çünkü sadece bir yayıncı değil aynı zamanda matbaaydı da, bu da Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’nin aynı anda basılabilme ihtimalini doğuruyordu, Tolkin’in Allen & Unvin’e dair yaptığı bir sözleşme yoktu aslında, Hobbit sonrası için kitap sözü vardı. Bu değindiğim konu birçok yazışmaya vesile olmuştu, çeşitli git-geller sonucunda Allen & Unvin’de karar kırılmış, varsa kırgınlıklar ortadan kaldırılmıştı. Tolkien kitaba harita ve çeşitli illüstrasyonlar eklemek istiyordu, yine devreye maliyet giriyordu, her şeyden önce kitabın tek cilt olmasını istiyordu. 1952 yılında Rayner Unvin Yüzüklerin Efendisi’nin daktilo edilmiş tüm nüshalarını aldı. Ve hesaplamalar başladı. 10 Kasım 1952 yılında Rayner Unvin Tolkien’e bir mektup yazdı. Bu mektupta çok ilginç ve farklı bir öneri vardı. Kalınlık nedeniyle kitabın basım maliyeti yayınevinin boyunu biraz aşıyordu, çünkü kağıt çok maliyetliydi. Düşünülen çözüm ve teklif şuydu, Tolkien’e telif ödemesi yapılmayacaktı, bunun yerine kâr ortaklığı olacaktı, yani kitabın kârının yarısı Tolkien’e ödenecekti. Bunun amacı kitabın maliyetini önce çıkarması, daha sonra kârın paylaşılmasıydı. Kitap satmazsa sorun yoktu, yalnız kitap satarsa yazar için büyük bir gelir olacaktı, çünkü kitabın binlerce kopya satması beklenmiyordu, kalın ve çok farklıydı, nitekim yayınevinin hesabı tutmadı, kitap çok satacaktı, hem de çok… Kitabın tek cilt basılmayacağı kararlaştırıldı ve üç bölüme bölündü. YÜZÜK KARDEŞLİĞİ, İKİ KULE VE KRALIN DÖNÜŞÜ. Tolkien son kitabın adı ile ilgili düşünceler içindeydi, çünkü kitabın adı aynı zamanda kitabın içeriğini de anlatıyordu, Tolkien “Yüzük Savaşı” olmasını istese de son cilt Kralın Dönüşü olarak kaldı. Yüzüklerin Efendisi’nin ilk cildi 1954 yılında basıldı, kitabı yazmaya başlamasından tam 16 yıl sonra. Kitap baskıya girmeden önce en yakın arkadaşına “ korkuyorum” diyecekti “basılmamasından korkuyorum” Okurların bu düşünceyi garipsemesi doğaldır lakin, yazdığım onca şey işte bu şaşkınlığı gidermek içindir, çünkü Tolkien denenmemiş olanı denemiş, bambaşka bir dünya yaratmıştı, bu dünyanın ve yolculuğun bir benzeri yoktu, o yüzden olumsuz düşünceler hep vardı, ayrıca Tolkien bir edebiyat profesörüydü, yazdığı kitap ise döneme ve bölümüne bakarsak, oldukça aykırıydı. 29 Temmuz 1954 yılında Yüzüklerin Efendisi’nin ilk cildi olan “Yüzük Kardeşliği” yayınladı ve ortalık birbirine girdi, olumsuz görüşleri beklerken, kitap hakkındaki övgüler dergileri ve gazeteleri doldurmaya başlamıştı. Oxford Times yazarının kitaba yazdığı yazı ise muazzamdır; “Tamamen mantığa göre hareket edenlerin kitaba ayıracak zamanları olmayacaktır. Harekete geçebilecek bir hayal gücü olanları ise alıp götürecek, onları olaylarla dolu bu maceranın bir parçası yapacaktır. Ve bundan sonra sadece iki kitabın daha gelecek olmasına üzüleceklerdir.” Kitabın yayınlanmasından altı hafta sonra ikinci baskı emri verildi. Tolkien şöyle diyecekti; “Eleştirilere gelince, korktuğumdan çok daha iyiydiler.” İkinci kitap yani “İKİ KULE” Kasım 1954’te yayınlandı. Üçüncü kitabın baskısı bekleniyordu, hem de dört gözle, yalnız yine ufak bir sorun vardı, üçüncü kitaba eklenecek haritalar ve bilgiler Tolkien tarafından bir türlü tamamlanmıyordu, yayıncı bunları bekliyordu. 1955 yılına gelindiğinde, ekler hala hazır değildi. Hayranlar o kadar sert mektuplar geliyordu ki, Allen & Unvin baskı altındaydı, kitabın baskısı değil, aslında Tolkien’in ekleri bitirmesi bekleniyordu, 20 Mayıs’ta nihayet tamamlanmıştı ve baskıya hazırlanıyorlardı. Kitaptaki son harita oğlu Christopher tarafından çizilmişti. Ve nihayet sorunlar ortadan kalkmıştı, kitap baskıya girecekti, lakin bir yanlışlık vardı, kitaptaki rünlerin çizelgesi hatalı tasarlanmıştı ve Tolkien o sırada İtalya’da tatildeydi, kendi deyimiyle “Hıristiyanlığın kalbindeydi” Tüm sorunlara rağmen “KRALIN DÖNÜŞÜ” 20 Ekim’de tüm kitapçılarda satışa çıkmıştı ama bir eksikle, yayınevinin söz vermiş olduğu indeks kitaba eklenememişti. Kitap çıktıktan sonra yine övgüleri üzerine almıştı, aynı zamanda sövgülerde gelmeye başlamıştı. Kitabın sevenleri ya da sevmeyenleri üzerinde gri bir alan yoktu, ya seviyorlardı, ya da acımazsızca eleştiriyorlardı, kılıçlar çekilmişti. Durum böyle iken Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi ile ilgili şu sözünü şuraya eklemek istiyorum; “Yüzüklerin Efendisi şunların ikisinden biri: seversin, seversen: yuhalarsın sevmezsen!” Daha başka ne denebilir ki? Kitabın yayınlanış şekli ve yolculuğu kısaca, belki de uzunca böyleydi, benim aktardığım kısımlar elbette daha uzun bölümlerden oluşuyor fakat daha fazlası için kitap yazmak gerekiyor, bu bir inceleme yazısı olmasına rağmen oldukça uzun bir hale büründü. Kitap ile ilgili Yüzük Kardeşliği şunu anlatıyor, İki Kule bunu anlatıyor, Kralın Dönüşü de bunları anlatıyor şeklinde bir inceleme yazmadım, filmlerden izleyen, öyle ya da bu kitapla tanışan okurun buna İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM. Bu nedenle inceleme bir yolculuktu, nasıl ki kitap bir yolculuktu, incelemede kitabın yazılmasının yolculuğuydu. Bu kitabı okumak isteyen okura ise tavsiye vermeye gerek yoktur, bir şekilde Tolkien ile tanışacaktır. Kitap Amerika’da yayınlandı, o kadar çok sevildi ki, herkes ceplerinde taşıyıp okuyabilsin diye avuç içine sığacak şekilde küçültülmüş kitaplar basıldı, bu kitaplar korsan kitaplardı ve bir korsan kitap savaşı ortaya çıktı, olay o kadar büyüdü ki, hayranlarda olaya dahil oldu, 1965 yılının ilk günlerinde yetkili yayıncı bu kitapları basmayı başardı ve kitapta Tolkien’in şu ifadeleri yer aldı; “Sadece ve sadece bu cep kitabı benim rızam ve iş birliği ile çıkmıştır. Yazarlara hürmet edilmesi (en azından) gerektiğini düşünenler başkasını değil, sadece bunu alırlar.” Yalnız kitabın korsanı, telifli olandan daha ucuzdu, istedikleri sonucu hızlı alamadılar, hala ucuz olan kopya daha çok satıyordu. Tolkien’in hayranlarıyla olan mektuplaşması oldukça fazlaydı ve bu konuda onlardan yardım istedi. “Amerikan Tolkien Cemiyeti” kurulmuştu ve bu cemiyet bu savaşta büyük rol oynadı, korsan baskının satışı iyice azalmıştı. Amerika piyasası kendi kültürü dışından gelene -hangi kültür diyebilirsiniz- pek kapalıdır, Levis’in olduğu dönemde Beatles’ın gelmesi ve tepkiler, daha sonra ise büyük bir çılgınlık başlamıştı, Yüzüklerin Efendisi Amerika’da satmaya başladığında o dönemde Sineklerin Tanrısı en çok satandı, hızlıca işler değişti, Tolkien Amerika kitap piyasasını alt üst etmişti ve artık Best-seller Yüzüklerin Efendisi’ydi. Yüzüklerin Efendisi dünya çapında yayınlanmaya başlandı, tek sorun kitabın içindeki isimlerin çevirileriydi, aynı mı kalacaktı, yoksa her dile uygun bir çeviri mi olacaktı? Tolkien burada devreye girdi ve çeviri yayınların hepsine müdahale etti, sıkıntılar olmadı mı, oldu, lakin istediğini yapmakta ve eserine sahip çıkmakta kararlıydı ve bunu da başarmıştı. Tolkien artık inzivaya çekilmiş ve şöhretin getirdiklerine pek kulak asmamaya başlamış, günün büyük bir bölümünü hayran mektuplarına harcamaya başlamıştı, elbette Tolkien’in evini öğrenen hayranlar büyük sorun yaşatmaya başlamıştı ve bu aşırı sevgi onu biraz bunaltmıştı. Ve taşınma kararı aldılar, Bournemonuth’a. Tek neden bu değildi elbette, birden fazla neden vardı. Tolkien’in kitaplarından kazandığı parayı bir kenara bırakırsak, hiç alışamadıkları elektrikli ev gereçlerine bile sahip değillerdi, parasını hala dikkatli harcıyordu, çünkü o buna alışmıştı. Mal varlığını ise dört çocuğuna bağışlamıştı. Tolkien bu sahil kasabasında insanlardan uzaktı, Silmarillion’u bitirebileceğini düşünüyordu yalnız ortada şöyle bir sorun vardı, tekrar, tekrar ve tekrardan gözden geçirdiği, yeniden yazdığı Silmarillion hazır bir metin değildi. Kendiyle çeliştiği bölümler vardı, metinler o kadar fazlaydı ki fikirleri dahi karışmaya, yazdıklarını hatırlamamaya başlamıştı. 1971 yılının sonralarında sevgili eşi Edith rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı, 29 Kasım günü de vefat etti, Tolkien’ın hem eşi, hem arkadaşı artık yanından ayrılmıştı. Edith’i kaybetmek onu çok üzmüştü, artık yalnız bir adamdı ve Silmarillion hala yazılmamıştı. 1972 yılında Merton Caddesi No:21’deki eve taşındı, bu taşınma fikri bir teklifti aslında, teklifi yapansa Merton Koleji’ydi. Merton Koleji yerleşik onursal üye olması için bir davette bulundu ve Tolkien bunu kabul etti, artık kendisine bakacak birileri olacaktı, hademe ve eşi ona bakacak, ihtiyaçlarıyla ilgilenecekti. Silmarillion yazılmadı, çünkü Tolkien kitabı tamamlayamadı, kitabın tamamlanmasını ise oğlu Christopher Tolkien’e vasiyet etti. Tolkien kendisini iyi hissetmiyordu, kendisiyle ilgili bir sorun olduğunu biliyordu. Rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı, durumu ilk başta ümit verici olmasına karşın daha sonra kötüleşti ve 2 Eylül 1973 yılında vefat etti. En büyük mirası olarak bizlere Orta Dünyayı ve diğer bütün eserlerini bıraktı. Yaşamı ayrı, vefatından sonraki dönemi ayrı incelediğimizde büyük bir isimle karşı karşıya kalmaktayız, yarattığı dünya günümüzde dahi faydalanılan bir maden gibidir, taklitleri olduğu gibi ondan feyz alıp çok iyi kitaplar yazan yazarlarla doludur. Silmarillion, oğlu Christopher tarafından 1977 yılında yayınlanmıştır. Silmarillion’dan sonra, 16 farklı kitap daha yayınlanmıştır, oğlu babasının mirasına sahip çıkmış ve bu evreni büyütmüştür. Christopher Tolkien 16 Ocak 1920 yılında 95 yaşında vefat etmiştir, bize bıraktığı son Tolkien eseri ise 2018 yılında yayınlanan Gondolin'in Düşüşü’dür. Bu incelemeyi John Ronald Reuel Tolkien’e armağan ediyorum, bir kitap incelemesinden daha çok, kitabın yazılış evresine ve Tolkien’e odaklanmış olsam da bunun faydasını görecek okurların olacağı düşüncesi beni mutlu etmektedir. "Günlerimiz karardı, sayımız azaldı; ama Kılıç hep bir sonraki nesle aktarıldı. Ve son söz olarak size şu kadarını söyleyeceğim Boromir. Biz yabanın Kolcuları yalnız adamlarız, avcıyız, ama avımız daima Düşman'ın uşaklarıdır; çünkü bu uşaklar sadece Mordor'da değil, pek çok yerde bulunurlar." gonderi/62360620 Tolkien ve Orta Dünya'da Kalmanız Dileğiyle! * Tolkien Kitapları Hangi Sırayla Okunmalı? Bu konuyla ilgili çektiğim videoyu izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=QL9Jj27Voqo&t=532s Yaşadığı yıllarda yayınlanan eserleri; 1925 – Sir Gawain And The Green Knight (editör, E.V. Gordon ile birlikte) 1936 – Beowulf: The Monsters And The Critics 1937 – Hobbit 1939 – Fairy Stories 1949 – Farmer Giles Of Ham 1957 – Yüzüklerin Efendisi 1962 – The Adventures Of Tom Bombadil 1967 – Smith Of Wootton Major, The Road Goes Ever On Vefatından sonra oğlu tarafından derlenip yayınlanan eserleri; 1976 – The Father Christmas Letters 1977 – Silmarillion 1980 – Unfinished Tales 1981 – The Letters of J.R.R. Tolkien 1982 – Mr. Bliss 1983 – The Monsters And The Critics And Other Essays, Kayıp Öyküler Kitabı 1 1984 – Kayıp Öyküler Kitabı 2 1985 – The Lays Of Beleriand 1986 – The Shaping of Middle-Earth 1987 – The Lost Road and Other Writings 1988 – The Return Of The Shadow 1989 – The Treason Of Isengard , The War Of The Ring 1998 – Roverandom 2007 – Húrin’in Çocukları 2008 – Tehlikeli Diyardan Öyküler 2012 – Bitmemiş Öyküler 2016 – Beren ve Lúthien’in Hikâyesi 2018 – Gondolin’in Düşüşü Tolkien Hobbit’e başlarken bir kağıda şunları yazmıştı, ben de bu yazıyı bitirirken yazmak istiyorum; “Topraktaki bir oyukta bir Hobbit yaşardı.” (Murat Ç)
KÖTÜLÜK GİBİSİ VAR MI ?!?!: Kısmi olarak gezi-gözlem ve "anılardan" oluşacak olan o sevdiğiniz tanıtımlardan biriyle daha beraberiz bebişler.. Kasıtlı olarak bu yolu seçmiş değilim ..Bu yolu seçtim çünkü bu kitabın bizim alemde sayısız anısı ve emeği mevcut .. O yüzden başka türlü sizlere anlatmam imkansız .. Zaten istemem de ..Baştan anlaşalım ..İnceleme uzun .. Uyarmadı deme ! Herşeye en baştan başlamak lazım .. Henüz Metallica üstüne Slayer ve Manowar ile şiddet + zulüm yollarına yeni yeni saptığımız sıralar.. Kamuflajın keşfi , sonrasında eve girişi , ev halkının haklı korkusu ve siyahlar giyen bir çocuğun kötülüğü tam anlamıyla anlayıp kucaklaması... Yeni çağın kapanıp karanlık çağın başlaması =))) Evet biz de doz arttırımıyla beraber Black Metal denen o aleme girizgah yapmıştık o dönemlerde .. O dönemler dediysek sene '95 ila '96.. Sonrasında Metis Yayınları LOTR serisini bastı ve bildiğimiz dünya, sonrasında bizler için bir daha asla eskisi gibi olmadı .. Daha doğrusu bizler, var olduğumuz o eski dünyaya bir daha hiç adapte olamadık .. Metis, o dönemlerde de şimdi olduğu gibi kan emiyordu .. Dolayısıyla o zamanlarda da küçük metalci maddi olanaksızlıklardan kelli arşivine katamadı bu kitabı .. Hoş , o dönemlerde kitap değil cd ve LP topluyorduk .. İnternet bugünki gibi henüz evlere girmemişti .. Tübitak üyeliği ile haftada 8 saat internet kullanarak ve sayfa başına beşi bir yerde paraları vererek LOTR alemi üzerine ne varsa çıktı alıp "wat iz diz ? Dize diz - 2 kilo domadiz" kıvamındaki ingiliccemizle çözümlemeye çalışıyorduk bu alemi .. Nice gözlerin feri söndü o günlerde.. Niceleri miyopla , astigmatla tanıştı o dönemlerde .. Ondan kelli kitabı okumadan öncesinde , şimdilerde cirlop gibi t- shirtleri çekip, titreyen bıngıldaklarıyla arzı endam eden youtuber jenerasyonunun vidolar çekip anlattığı LOTR aleminin ilk safhalarını bilmeksizin hatmettik .. Bkz: güneşin ilk çağı , lambalar çağı , Melkor ve Ungoliath ortaklığı falan fistan .. Sonradan , 3 sene sonra kitabı alıp okuduğumuzda nevrimiz döndü tabii.. Zaten Star Wars cuyuz ezelden, gönlüm geçmez güzelden aromalı ortamların hastası olan bizler için bambaşka kapılar açılmış oldu ardına kadar .. Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki bu alemi ve sonrasında gençlik yıllarımızla beraber Türkiye'de yeşeren FRP ortamlarını hatmettim .. Çocukluktan Star Wars ( HASTASIYIZ !!!!) , üstüne metal ( metal müzik diye bir şey yoktur.. Metal vardır ! ) , sonrasında LOTR ile şaha kalkan FRP ortamları ve DIABLO !!!! Bu saydıklarım bugün beni ben yapan oluşumlardır .. Dedim ya FRP alemlerini hatmettik diye .. Dragonlance 'ler okundu 1. ve 2. nesle kadar .. Spin off ları da dahil ..Yetmez ama evet dedik RAVENLOFT ile .. Bu arada anmazsak olmaz! Büyüksün Lord Strahd !!!Forgotten Realms , ve Artemis Entreri ile Örümcek Kraliçe !!! Uzun lafın kısası ... Bugün 39 yaşımda yeni yeni rus klasikleri falan okuyorsam sebebi, mevcut mana ve healing potionları FRP alemleri ve siyasi tarih kitaplarına basmış olmam , sağ elimizi mouse 'a , sol elimizi de ALT tuşuna basmak suretiyle DIABLO alemlerine kurban vermiş olmamdan kaynaklıdır .. O günlerde kötülük ve getirdikleri ile haşır neşir olduğumuz zamanlardı =))) Dolayısıyla alkol ve sigara kullanımı son derece normaldi bizler için .. Hala da öyle .. Sene '99 'u gösterdiğinde bizim için paramız varsa toplanma bölgesi Kocatepe 'nin dibindeki Orta Dünya Cafe ve Sakarya Caddesindeki Keyif Bar idi .. Buralar kolcuların toplanma güzergahları idi .. Pek tabii çoğunlukla mekanda içecek paramız olmadığı için bizler dışardan alkol alıp Meclis Parkına gidenlerden idik .. Meclis parkı Gondor krallığı idi .. Karanlık ve aydınlık güçler burada sürekli bir savaş halindeydi ..Çünkü alkol içenlere rahat verilmezdi orada o günlerde.. Türk polisinin o günlerdeki sözlük karşılığı bizler için Orklar idi .. GBT sorgulaması yapan ve ortama sürekli baskınla hücum eden piyade kuvvetlerdi bunlar .. Bir de bunların motorize olmuş versiyonları ve bizim URUK HAI dediğimiz Yunuslar vardı .. Bu tayfanın hiç geri vitesi yoktu .. Asla aman vermezlerdi .. Durum böyle olunca bizler için Mordor olarak adlandırılan bölge Çankaya'daki Kavaklıdere Karakolu idi .. HİÇ KAPANMAYAN VE SÜREKLİ BİZİ GÖZLEYEN KAPAKSIZ BİR GÖZ!! Rivendell , sizlerin de bildiği ismi ile Ayrık Vadi ise Seymenler Parkı idi .. Çankayalı elit insanların yani elflerin çimenlerde seyrü sefa yaptığı muhteşem bir mekandı ama dağın başında olduğu için bizler tarafından pek kullanılamazdı .. Ulaşamazdık oralara taksi parasını tümleyemediğimiz için..Evden gelen Lembasların içinde domates ve ekürisi peynir ile tüketilen yollukların üstüne hane hanımı olan anneler anılır, biralar tokuşturulurdu .. Kod adı Miruvor olan KIRMIZI TUBORG büyük lüks idi .. Çok unique bir içecekti.. Olursa 2 kişi beraber içilirdi. Damlası dahi ziyan edilmez , israf edene iyi gözle bakılmazdı .. Enerji barını fuller, zihin açardı .. Olur da Mordor zindanlarına düşülürse ,telefon hakkı kullanılarak ve pek tabii sağlam işkencelerden geçip bir güzel tartaklanarak Gwaihir 'e mesaj gönderilir , şafak sayılırdı .. Bunları niçin anlattım en başta açıkladım ... Bu kitap ve inşaa ettiği alternatif dünyayı o gün bugündür biz hiç terk etmedik .. Star Wars alemi ile beraber - ki Star Wars 'un yanında sadece "bir" saniye olabilir burda anlatılan time-line - gençliğimizi yedi bitirdi .. Star Wars 'ta nasıl ki Sithlerden yana olduysak her daim , burada da kötülükten yani EVIL FORCES 'dan yana olduk .. O yüzden yeni başlayan incelemeyi o güruh üzerinden aktaracağım size .. Bir kişi dahi katsak bizim cenaha kardır ! Efenim Orta dünya yaratıldığı vakit dünyaya inen kuvvetlerden yani Maiar'dan (tekili MAIA) biri de Sauron idi .. Karanlık tarafa çekildikten sonrasında da alemi kana ve karanlığa boğdu .. Sauron esasen bu kitapta anlatıldığı kadar büyük ve kudretli bir güç değildi ilk zamanlarda.. Efendisi olacak Melkor , namı diğer Morgoth tarafından hızlıca karanlık tarafa çekildi.. Melkor Utumno adlı kalesinde ve kahramanımız olan Sauron Angband 'da arzı endam etmekteydi o günlerde .. Valar ve Melkor arasında geçen savaştan öncesinde , Gandalf 'ın Khazad - Dum köprüsünde cenk ettiği Balrogları ve kanı kara akan Orkları çoğalttığı kalesinde Sauron'un keyfi yerindeydi o zamanlarda .. Ama Melkor, Valar'dan haşmetli bir tokat yediği vakit o da kaçıp saklanmakta buldu çareyi .. Melkor uzun bir süre sonra elindeki Silmariller ile orta dünyaya tekrar geri döndüğünde Sauron da saklandığı yerden çıktı ve Angband' ın başına geçtiler .. Nihai düşmanları hiç bir zaman değişmedi .. ELFLER ... Uzun süre Melkor 'un baş komutanı olan Sauron , bu savaşlarda en sonunda ordusundaki ejderhalar , balroglar ve orklar ile Elflere ilk yenilgilerini tattırdı .. Beren ve Finrod kısmını uzatmamak adına buraya aktarmayacağım .. Burada bir savaş daha oldu ve Melkor, Valar tarafından bir kez daha mağlup edildi .. Sauron artık nihai olarak mağlup olan komutanı Melkor 'dan dolayı bir kez daha kaçmak zorunda kaldı Orta Dünyaya...Zira Manwe'nin huzurunda gelecek olan mutlak cezayı kabullenememişti. Yüzyıllarca saklandı .. Valar' ın dikkatini başka taraflara vermesiyle karanlıklar diyarı olarak bilinen Mordor'a girip Barad-Dur 'ü inşaa etmeye başladı.. Bu dönem sonunda - yüzyıllar sonra- kaba kuvvetin kapıları açamayacağını geç de olsa anlayan Sauron kendisine Anatar yani hediyeler veren ismini vererek Noldor elflerinin içine sızdı ve Celebrimbor 'un bilgeliği ile beraber güç yüzükleri dövülmeye başlandı .. Bu güç yüzüklerinin içinde hepimizin bildiği bir tanesi vardı ki o yüzük hepsini kontrol edebilliyor ve takanları himayesi altına alabiliyordu.. Velhasıl kelam yüzükler dövülüp parmaklara takıldıktan sonra Elfler yedikleri kazığa uyandılar ve Sauron ile Elfler arasında geçecek olan ezeli savaş start almış oldu .. Burda bir noktayı belirtmek ve altını cizmek gerekiyor ki Elfler çok ama çok güçlü düşmanlardı ve nefisleri cidden çok kuvvetliydi .. Dolayısıyla Sauron , onları kontrol edebilmek için kendi gücünün yarıdan fazlasını bu TEK yüzüğe empoze etmek durumunda kalmıştı .. Savaş start alınca nihai kalesi Barad Dur 'e çekilen Sauron , elfler haricinde yüzük dağattığı tüm halkları kendisine bağladı ve kölesi haline getirdi .. Cüceler açgözlülükleri ile Sauron'un himayesine girdiler .. İnsanlar zaten tümden fade out verip solarak yüzük tayfları yani Nazgul haline geldiler .. Bu dönem sonrasında eski güçlerinin yakınından dahi geçemeyen Elfleri direkt ekarte eden Sauron'un yeryüzünde çekindiği tek halk Numenorlular yani kedilerine çok ama çok uzun bir yaşam bahşedilen insanlardı ..Zaten sonrasında bu soydan gelen Aragorn ile umudun fitili de tekrar ateşlendi .. Pek tabii Numenorlular sonrasında Sauron 'un gazlaması sonrası Valar' a kafa tutup yok oluşu yaşadılar (tüm insanlar değil) ... İnsanların yok oluşundan sonra kendilerine Sadık Olanlar ismini veren diğer cenah yani Elendil ve İsildur , Gondor ve Arnor ' u kurdular.. Bu arada Barad Dur 'a kapılanan Sauron, Gondor ' a yani İsildur ' a saldırdı ve Elfler arasında son bir ittifak kuruldu ve Sauron'un üzerine yüründü.. Bunun sonucunda henüz soyu diğer insanlarla karışmamış Numenor'un büyük gücü ile savaşan Sauron, kulesi Barad Dur 'dan çıkıp bizzat savaş meydanına teşrif etmek zorunda kaldı ve Gilgalad 'la Elendil 'i orada imamın kayığına bindirerek hakkın rahmetine kavuşturdu .. İsildur ise babasının kesik kılıcı ile Sauron'un parmağı kesip öcünü aldı .. İsildur Sauron'u musalla taşına yatırıp ölü .ötüne pamuk tıkadığını sanmıştı ama hem elflerin hem de insanların billmediği bir şey vardı ki o da bu tek yüzüğün sadece bir yüzük olmadığı , aynı zamanda Sauron'un ruhundan çok ama çoooook büyük bir parçayı barındırdığıydı .. Nitekim kıyamet çatlaklarında görülecek ve yarım kalan son hesaptan sonra Elfler ve İnsanlar birbirlerini Twitter'dan dahi takip etmediler ... Şimdi öyle çok istiyorum ki Balrogları ve Orkları sizlere anlatmayı .. Lakin inceleme cidden çok uzayacak .. Sadece şunu bilesiniz .. Khazad Dum köprüsü üzerinde Mithrandir yani namı diğer Gandalf ile karşılaşan Balrog cidden ama cidden çok büyük bir düşmandır .. Şimdilerde ve film çekildikten sonra ortalarda dolanan zırtapoz "you cannot pass" tayfasının bilmediği ise ,zamanında Sauron'un efendisi olan Melkor 'un - BAKINIZ MELKOR YANİ MORGOTH diyorum - bunlardan 8 - 10 tanesini yanına alarak Shelob'un da anası olan Ungoliath 'ı ağlaya zırlaya zar zor durdurabilmiş olmasıdır .. Ki o Balrogların arasında Gothmog da var idi .. Bir diss daha atayım .. Sanıldığının aksine Orta dünyayı en iyi anlatan grup müzikal bağlamda Blind Guardian ( BÜLENT GARDİYAN) ve iğrenç parçaları Bard's Song falan da değildir .. Benim nazarımda olayın kralı SUMMONING'dir .. Şu parca bu kitabın özetidir .. "ÜMİDİN VE GÜN IŞIĞININ ÖLDÜĞÜ YERDE ..." https://www.youtube.com/watch?v=CjCNjOWIeMs METAL DEĞİL .. KORKMA !!! (Tuco Herrera)
Ay valla ilerlemiyor. 2 aydır elimde süründü. 150 sayfa oldu hala olay yok, heyecan yok. Bunu bitireceğim diye başka kitaba da başlayamadım. Valla devam edemeyeceğim artık. Demek ki bu seriyi okumak için doğru bir zaman değilmiş benim için. Bıraktım. (İrem Yüksel)
Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği PDF indirme linki var mı?
J. R. R. Tolkien - Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı J. R. R. Tolkien Kimdir?
John Ronald Reuel Tolkien (3 Ocak 1892 - 2 Eylül 1973), İngiliz yazar, şair, filolog ve profesör unvanlı akademisyen. Uzmanlık alanı Anglo-Saxon Dili ve Edebiyatıdır. Hobbit, Yüzüklerin Efendisi ve Silmarillion gibi fantastik kurgu eserleriyle tanınır.
Hayatı
İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika'nın Bloemfontein şehrinde doğdu. Ronald'ın babası Arthur Tolkien banka müdürü idi. İngiltere Birminghamlı olan aile kendilerine yeni bir hayat kurmak amacıyla Güney Afrika'ya yerleşmişti. Fakat iklimin getirdiği olmusuzluklar kısa zamanda anne Mabel'i Ronald'i ve küçük kardeş Hilary'i de alıp İngiltere'ye dönmeye itti. Aile bir süre sonra baba Arthur'un da dönmesi ile eski günlerine kavuşmayı umuyordu. Fakat 15 Şubat 1896'da Güney Afrika'dan Arthur'un ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Mabel çocukları alıp küçük bir köy olan Sarehole'a yerleşti. Bu köy Ronald'da derin etkiler bırakacak, ömrünün kısa bir süresini burada geçirmesine rağmen hayallerinde yarattığı Hobbit diyarı Shire ile defalarca Sarehole'u ziyaret edecekti. Sarehole'da Tolkien'i etkileyen sadece yemyeşil doğa değildi. Köy yakınındaki Moseley Bataklığı, kardeşi Hillary ile her zaman oynamaya gittikleri Cole Bank Road değirmeni ve devamlı kendilerini kovaladığı için "Beyaz Ogr" adını taktıkları değirmencinin oğlu da Ronald üzerinde derin izler bıraktı.
Ronald, Birmingham'daki King Edward's Okulu'na başlayınca aile bir kez daha taşınmak zorunda kaldı. Ronald yeni taşındıkları Olver Road'a yakın olan St. Philips okuluna verildi. Bir yıl sonra burs kazanınca tekrar King Edward's Okulu'na dönen Ronald birkaç yıl sonra (1904 yılında) da şeker hastalığı yüzünden annesi Mabel'i kaybetti. Bunun üzerine çocuklar teyzeleri Beatrice'in yanına gitti ve Peder Francis Morgan'ın gözetimine verildi. King Edward's Okulu'nda iken Ronald'ın dillere büyük yatkınlığı olduğu ortaya çıktı ve bu dönemde Ronald kendine ait bir dil tasarlamaya başladı. Böylece Elf dillerinin temelleri atıldı.
Çocukluktan delikanlılık yıllarına geçerken oturdukları Birmingham kentinde Ronald'ı etkileyen iki büyük yapı vardı. 29 metrelik Perrott's Folly kulesi o yıllara göre olağanüstü büyüklüğü ile Ronald'ın beynine kazınmıştı. 1758 yılında John Perrott tarafından yapılan bu kule tuhaf mimarisi ile "Perrott'un divaneliği" ismini almıştı. Hemen bu kulenin yanında ise bir başka kule vardı. Ve bu iki kule daha sonra yazacağı Yüzüklerin Efendisi için esin kaynağı oldu. Ronald'ın gençlik yıllarına dair bir diğer önemli not ise Gamgee ismi ile o yıllarda tanışmış olmasıdır. Bu yerel pamuk markası Gamgee, Ronald'ı etkilemiş olmalı ki Frodo'nun sadık dostu Sam'e bu soyadını vermiştir.
16 yaşındayken hayatını değiştirecek bir olay oldu ve hayattaki tek gerçek aşkı olan Edith ile tanıştı. Fakat Peder Morgan iki gencin görüşmelerini yasakladı. 1911 yılında Tolkien klasik diller eğitimi almak için Exeter Koleji'ne gitti ve 21 yaşını doldurduğunda hiçbir zaman unutamadığı Edith'i buldu (Söylenir ki Edith ormanda dolaştıkları bir gün onun için dans etmiş ve bu dans genç Tolkien'i çok etkilemiştir). Gençler 22 Mart 1916'da evlendiler. Üstelik Tolkien onu ikinci kez bulduğunda Edith bir başkası ile nişanlıydı.
Bu arada I. Dünya Savaşı başlamıştır. Kısa bir süre sonra Tolkien de orduya katıldı ve Fransa cephesinde savaştı. İki yakın dostunu bu savaşta kaybeden Tolkien çok yakınında patlayan bir bomba yüzünden İngiltere'ye geri döndü. Fakat savaş bu genç insan üzerinde unutulmaz etkiler bırakmıştır. Savaş bittiğinde Oxford English Dictionary'de iş bulan Tolkien, savaştan döndükten sonra hayatının büyük bir kısmını Oxford'da geçirdi. 1945 yılında Oxford'da profesör olmasına kadar geçen zaman içerisinde 4 çocuk sahibi oldu. Bu süre içerisinde devasa hayal dünyası Orta Dünya'yı oluşturmaya devam edti. Bir çeviri olan ilk kitabı Sir Gawain and The Green Knight yayınlandı. Entelektüel bir topluluk olan "Inklings"i yakın dostu C.S. Lewis ile kurdu ve 1937 yılında Hobbit'i yayınldı. Roman hem olumlu hem de olumsuz tepkiler aldı. Bazıları, Oxford'da profesör olan Tolkien'den nasıl olup da bir masal kitabı çıktığını sorduyordu. Ama olumsuz eleştiriler bir işe yaramadı ve Hobbit kısa zamanda popüler oldu.
Hobbit, aslında, Yüzüklerin Efendisi serisinin başlangıcıdır. Orta Dünya ilk kez bu kitapta okuyucuların karşısına çıkar. Bundan sonra Tolkien Yüzüklerin Efendisi (The Lord Of The Rings) için çalışmaya başlar.
29 Kasım 1971'de karısı Edith vefat eder. Tolkien bunun üzerine sadece iki yıl yaşayabilir ve 2 Eylül 1973'de Kraliçe'den krallığın en önemli nişanlarından biri olan Commander of the Order of the British Empire (CBE) ünvanını almasından kısa bir süre sonra 81 yaşında İngiltere'nin Bournemouth şehrinde ölür.
J. R. R. Tolkien Kitapları - Eserleri
- Hobbit
- Yüzüklerin Efendisi - Yüzük Kardeşliği
- Yüzüklerin Efendisi - İki Kule
- Yüzüklerin Efendisi - Kralın Dönüşü
- Silmarillion
- Yüzüklerin Efendisi
- Hurin'in Çocukları
- Roverandom
- Beren and Lúthien
- Tom Bombadil’in Maceraları
- Güç Yüzüklerine Dair
- Ham'li Çiftçi Giles
- Büyük Wootton Demircisi
- Kullervo'nun Hikayesi
- Gondolin'in Düşüşü
- Tehlikeli Diyardan Öyküler
- Masallar
- Peri Masalları Üzerine
- Kayıp Öyküler Kitabı 1
- Noel Baba'dan Mektuplar
- Sigurd ile Gudrun Efsanesi
- Tolkien Mirası
- Kayıp Öyküler Kitabı 2
- Hobbit
- Beowulf
- The Hobbit The Lord Of The Rings Boxed
- Sir Gawain and the Green Knight, Pearl and Sir Orfeo
- Morgoth's Ring
- Leaf by Niggle
- The Fall of Arthur
- Sauron Defeated
- The Return of the Shadow
- The Lays of Beleriand
- The Treason of Isengard
- The War Of The Ring
- The Nature of Middle-earth
- The Letters of J.R.R Tolkien
- A Secret Vice
- The Lay of Aotrou and Itroun
- The Monsters and Critics
- The Road Goes Ever On: A Song Cycle
- Bilbo's Last Song
- The War Of The Jewels
- The Lost Road
- The Peoples of Middle-earth
- Mr. Bliss
- Tree and Leaf
- Finn and Hengest
- The Shaping of Middle-Earth
- The End of the Third Age
J. R. R. Tolkien Alıntıları - Sözleri
- Sevgi buysa, al bunu benden ne olur, çok can yakıyor... Demek sevgin gerçekmiş.. (The Hobbit The Lord Of The Rings Boxed)
- Keşke biz diye bir şey olsaydı: Yapayalnız olmak korkunç. (Hobbit)
- uzun zamandır yabancılaştırılmış olsa da, İnsan ne tamamen kaybedilmiş ne de tamamen değiştirilmiştir (Peri Masalları Üzerine)
- Philology has been dethroned from the high place it once had in this court of inquiry. Max Muller’s view of mythology as a ‘disease of language’ can be abandoned without regret. Mythology is not a disease at all, though it may like all human things become diseased. You might as well say that thinking is a disease of the mind. It would be more near the truth to say that languages, especially modern European languages, are a disease of mythology. But Language cannot, all the same, be dismissed. The incarnate mind, the tongue, and the tale are in our world coeval. The human mind, endowed with the powers of generalisation and abstraction, sees not only green-grass, discriminating it from other things (and finding it fair to look nupon), but sees that it is green as well as being grass. But how powerful, how stimulating to the very faculty that produced it, was the invention of the adjective: no spell or incantation in Faerie is more potent. And that is not surprising: such incantations might indeed be said to be only another view of adjectives, a part of speech in a mythical grammar. The mind that thought of light, heavy, grey, yellow, still, swift, also conceived of magic that would make heavy things light and able to fly, turn grey lead into yellow gold, and the still rock into swift water. If it could do the one, it could do the other; it inevitably did both. When we can take green from grass, blue from heaven, and red from blood, we have already an enchanter’s power - upon one plane; and the desire to wield that power in the world external to our minds awakes. It does not follow that we shall use that power well upon any plane. We may put a deadly green upon a man’s face and produce a horror; we may make the rare and terrible blue moon to shine; or we may cause woods to spring with silver leaves and rams to wear fleeces of gold, and put hot fire into the belly of the cold worm. But in such ‘fantasy’, as it is called, new form is made; Faerie begins; Man becomes a sub-creator. (The Monsters and Critics)
- "Endure your trouble today. Bear up and be the man I expect you to be" (Beowulf)
- Bazıları yaprağı havada yakalamanın mutlu bir gün, mutlu bir ay, hatta on iki mutlu ay getirdiğini söyler. (Tom Bombadil’in Maceraları)
- “Şelaleler dökülürken bile Nihayetsiz akan sulara boyun eğmez. Nasıl ki usta bir şarkıcı Bütün bildiklerini harcayıncaya kadar söylemez.” (Kullervo'nun Hikayesi)
- Olayarın gidişatı Giles'a büyük bir zevk veriyordu. Köpeğine de. Vaat edilen kamçıları hiç yemedi. Giles kendine göre adil bir adamdı, içten içe Garm'ın da olaylardaki rölünü kabul ediyordu, ama bunu dile getirecek kadar da ileri gitmiyordu. Canı istediğinde köpeğe sert sözler ve sert nesneler fırlatıyordu, ama pek çok küçük geziye de göz yumuyordu. Garm yürüyüşe çıktığında daha uzaklara gitmeye başladı. Çiftçi daha çalımlı yürüyordu ve şans yüzüne güldü. Güz ve kış başı iyi geçti. Her şey yolunda gidiyor gibiydi -ta ki ejderha gelene kadar. (Tehlikeli Diyardan Öyküler)
- . Gölge sadece küçük ve geçici bir şeydi. Erişemeyeceği her zaman ışık ve yüksek güzellik vardı. ... (The Return of the Shadow)
- † I am not Gandalf, being a transcendent Sub-creator in this little world. As far as any character is 'like me' it is Faramir – except that I lack what all my characters possess (let the psychoanalysts note!) Courage. (The Letters of J.R.R Tolkien)
- “Sadık bir yüreğin asi bir dili olabilir.” (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)
- Elinde bitmesi gereken epey resim vardı; çoğu onun yeteneklerine göre fazla büyük ve iddialıydı. Niggle ağaçtan çok yaprak resmedebilen türden bir ressamdı. Tek bir yaprak üzerinde uzun uzun çalışır, şeklini, rengini , kenarlarından parıldayan çiy damlalarını yakalamaya uğraşırdı. Buna rağmen , her bir yaprağın farklı, ancak aynı tarzda resmedilmiş olduğu koca bir ağaç çizmek de isterdi. (Tehlikeli Diyardan Öyküler)
- "Çok az kişi sonuna gelmeden yolun onları nereye götüreceğini görebilir. " (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)
- "Önümüze konulan çorbayla tatmin olmalı ve içinde kaynatılmış olan öküzün kemiklerini görmeyi arzu etmemeliyiz." (Peri Masalları Üzerine)
- "Önümüze konan çorbayla iktifa edip kaynatılıp özü çıkartılmış olan öküzün kemiklerini görmeyi arzu etmemeliyiz." (Kullervo'nun Hikayesi)
- I don't much approve of The Hobbit myself, preferring my own mythology with its consistent nomenclature...to this rabble of Eddaic-named dwarves out of Völuspá, newfangled hobbits and gollums (invented in an idle hour) and Anglo-Saxon runes. (Sigurd ile Gudrun Efsanesi)
- Ama ileri bakan biri şunu görmeli: hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak. (Hurin'in Çocukları)
- "Ama Sauron, daima haindi." (Güç Yüzüklerine Dair)
- Bayağı yalanlar iltifat sayılalıberi mutlu bir dünya olmadı asla. (Büyük Wootton Demircisi)
- "Öyle işler vardır ki, sonu karanlık bile olsa, bu işlere başlamak, yapmayı reddetmekten daha iyidir." (Yüzüklerin Efendisi - İki Kule)