Yüksek Şatodaki Adam - Philip K. Dick Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yüksek Şatodaki Adam kimin eseri? Yüksek Şatodaki Adam kitabının yazarı kimdir? Yüksek Şatodaki Adam konusu ve anafikri nedir? Yüksek Şatodaki Adam kitabı ne anlatıyor? Yüksek Şatodaki Adam PDF indirme linki var mı? Yüksek Şatodaki Adam kitabının yazarı Philip K. Dick kimdir? İşte Yüksek Şatodaki Adam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Philip K. Dick

Çevirmen: Murat Karlıdağ

Çevirmen: Feyyaz Şahin

Orijinal Adı: The Man in the Hight Castle

Yayın Evi: Altıkırkbeş Yayınları

İSBN: 9786055150464

Sayfa Sayısı: 430

Yüksek Şatodaki Adam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dilimize daha önce de kazandırılmış olan eserin Altıkırkbeş baskısı tamamen yeni bir edisyon. K Dick'in bu ödüllü başyaptının 6.45 versiyonu, yazarın kitabın bütününden daha derin bir tarihsel antropoloji merkeziyle kaleme aldığı " Nazizim ve Yüksek Şato " kitapçığını ek olarak içermekte, okur bu bölümü kitaptan ayrı bir metin olarak okuma ayrıcalığına sahip. Diğer yandan ise K Dick'in eserin yayımlanışı ardından -edisyonlara girmeyen- kitabın devamı niteliğini verdiği iki gövde metin de esere ek olarak ilk defa Türkçede yayımlanıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Yüksek Şatodaki Adam Alıntıları - Sözleri

  • Tanrım, bir kitap okudular diye durmadan konuşuyorlar.
  • Bizler saçma insanlarız, ne de olsa beş bin yıllık bir kitaba göre yaşıyoruz.
  • Şüphe, korku, açgözlülük.
  • Okumaya başladığıma pişmanım. Ama çok geç, artık bitirmeliyim.
  • İnsanın oturma odasında oturup da tüm dünyayı küçük, gri bir cam tüpten izlemesi nasıl bir şey acaba?
  • Psikotik bir dünyada yaşıyoruz. Deliler güç sahibi.
  • Ben zayıfım, küçüğüm, evrende hiç önemim yok. Evren benim farkımda değil; görünmeden yaşıyorum.
  • Yönetilenler ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak.
  • Bir insan tüm dünyayı ele geçirmiş ama bu uğraşı sırasında ruhunu yitirmişse ne kazanır ki?
  • …günbegün yaşamayı bir şekilde öğrenmeliyim.
  • Kadınlar olmasa, yarış arabaları ve atlar hakkında konuşur, müstehcen espriler yapardık; medeniyet olmazdı.
  • …insanı asıl harekete geçiren şey hayalleridir.
  • … herhangi bir noktada bize açık olan bir yol. Eninde sonunda da o yola gidiyoruz, istemeden de olsa.
  • Zenginliğin ve gücün avantajı bunları yapabilmelerini sağlıyor ama temelde yapaylar.
  • Olan şey her ne olursa olsun, ölçüsüz bir kötülükten ibaret. Madem öyle, mücadele etmek niye? Seçmek niye? Tüm alternatifler aynıysa…

Yüksek Şatodaki Adam İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Achtung; Faschismus ist auf dem Vormarsch!: Peki, ya gerçekten Naziler ve Faşizm kazansaydı? Bir bilimkurgudan öte, distopya romanı “Yüksek Şatodaki Adam” bu minvalde ele aldığımızda içeriği dolu dolu olmasa da İkinci Dünya Savaşı dönemi ile kitaplar okuyan okur için iyi denebilecek bir kurgu. Yüksek Şatodaki Adam’ın 4 sezonluk bir dizisi mevcut, şu an 5. Sezonu bekleniyor ve ben bu diziyi ilk sezonunda yarıda bırakmıştım, bir şeyler beni pek tatmin etmemiş, devamını da izlememiştim, kitaptan sonra devam eder miyim, evet, bir kez daha deneyeceğim, kitaptaki karakterleri dizi üzerinden ele almayı bir kez daha deneyimlemek istiyorum. Yazarın okuduğum bilmem kaçıncı kitabı diye inceleme yazma eğilimi içinde bir kişi değilim ama okuduğum ikinci kitabı ve en son yayınlanan “Alay Eden Adam” kitabıyla P.K. Dick okumaya başladım, bu benim için artı, çünkü bilimkurgu dolu kitaplarıyla başlasaydım, muhtemelen bu kitabı pek sevmeyecektim, kitabın eksiği bilimkurgu, bunu da Ay ve Mars’ın keşfi ile kapatmaya çalışmış ama olmamış çünkü kitap tam olarak bir distopya, Naziler’in ve Japonya’nın savaşı kazanması, müttefiklerin savaşı kaybetmesi konusuna yöneliyor ve Amerika’yı, Sovyetler’i, İngiltere’yi yenik olarak hatta tamamen silinmiş bir millete çeviriyor, bu romanda müttefikler alt insanlar olarak göze çarpıyor, eh tarihin tersini yansıtması başka türlü olmazdı. Kitabı anlayabilmek için, düz bir roman okurundan çıkmanız, özellikle Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı hakkında bilginiz olması gerekiyor, Japonya yine gözünüze pek ilişmeyebiliyor, eğer bilginiz olmazsa ne olur? Kitap içeriğinde döneme yapılan atıfların hiçbirisini anlayamazsınız ve bu beğenmeyeceğiniz bir kitaba dönüşmesini sağlar, peki bu durum yazarın mı, okurun mu suçu? Suçtan ziyade, okurun hazırlıksız bir okuma yapması nedeniyle tat alamamasına neden olacak bir okuma olacaktır, kitap incelemelerine baktığımızda ya herkes bir şeyleri beğeniyor ya da beğenmiyor ve yazıyı ona göre kurguluyor, bu kurgudan kitabı incelemelerden yola çıkarak okumak isteyen okura yapılmış büyük bir yanlış olarak göze çarpıyor, biz bu yazıları yazarken, müthiş bir inceleme kaleme almasak da en azından kitabın içeriği hakkında okura sürprizbozan değil de, ne okuyacağı, beğenip beğenmeyeceği konu ya da konuları aktarmamız gerekiyor, ben bu kitaptan zevk aldım ama zevk alamayacak okurun da portresini buradan veriyorum, bu yazıyı okuyacak okur bu kitaptan ya uzak duracak ya da kitabı büyük bir iştahla okuyacaktır. Benim kitaba başlamadan önce beklentim düşüktü, çünkü diziyi yarım bırakmıştım, bu durumu senseiog ‘in instagram’da kurmuş olduğu “Bilikurgu Kitap Kulübü”nde belirtmiştim, kitabın okumasını da bu nedenle öne almıştım, birlikte okuduğumuz bu kitap hakkında herkes oldukça farklı yorumlarda bulundu, bunun nedeni üstte anlattığım ve değindiğim konudur, saf bilimkurgu okumak isteyen okur için bu kitap iyi kitap değildir, ütopya, distopya ve benzeri kitaplar okumak isteyen okur için alternatif bir tarih bir bakıma paralel evren havası yaratmaktadır, ki benim için bu evren keyifli bir evren oldu, ben kitaptan keyif aldım, birlikte okuduğumuz bu kitap içinde kendisine teşekkürlerimi iletiyorum. Eğer dönem hakkında bilginiz olmazsa şu isimler üzerinden yapılan göndermeleri anlamanız mümkün değil maalesef; - İsveç’in tarafsızlığı aynı zamanda Nazi yanlısı oluşu, - Naziler’in dönemin ilerisinde olan ve büyük uğraş verdiği yüksek teknolojik silahlar, kısacası bilim ve uzay’ın keşfi, - Nazi Almanya’sından bugüne kadar gelen IG Farben fabrikası, - Adolf Hitler, Mussolini, Skorzeny, Heydrich, Goebbels, Göring, Kont Ciano, Von Papen, Arthur Seyss-Inquart, Alber Speer, Schirach, Bormann ve daha fazlası benim ilk aklıma gelenler. - Özellikle Ernst Röhm ve eşcilliğine yapılan bir gönderme var ki, enfes olmuştu, - Rudof Hess’in sözde barış için İngiltereye yaptığı başarısız uçuş, - Luftwaffe ve RAF, - Stalingrad, - Rommel ve Afrika, - Holokost ve Nazi Çalışma Kapmları, - Ve elbette Zenciler, bu durum hem dönemin Amerika’sının hem de Naziler’in zaten hoşnut olmadığı konu olarak önümüze geliyor ve kölelik olarak tam karşımızda duruyor, - Japon ırkı ile ilgili de Naziler’in bakış açısı zaten belli, sarı ırk olan Japonları sevmiyorlar, - Nazilerin bin yıllık imparatorluk hayalleri, - Üstün Alman Irkı’nın sözde en belirgin özelliği, sarı saçlar, beyaz ten, renkli gözler, sağlıklı bir vücut, bu özellikleri taşıyan ama sakat olan, engeli olan vatandaşlarda üstün Alman kimliğinden ayrılır ve onlarda Yahudiler gibi, çingeneler gibi, komünistler gibi, devlet düşmanları gibi aynı nihai sonuçla karşılaşır, yani; ölüm! Mesela şu alıntıyı anlayabilmek için Faşist İtalya’nın ve Mussolini’nin o dönemde ne durumda olduğunu bilmek gerekir; "Duce... Soytarının tekiydi; bunu hepimiz biliyoruz." Normalde İtalya’yı güçlü bir devlet olarak düşünmek pek mümkün ama işin gerçeği öyle değil, Mussolini savaşın kaybedilmesindeki en büyük sorunlardan birisi, Hitler’in idolüm dediği adamın yıllar içinde hiç öyle olmadığını kendisi de görüyor, gerçekte ne idol ne de güçlü, sadece ordunun, ki o ordu da güçlü değil, kendi ülkesindeki insanları sindirmeye yarayan, kendi ülkesindeki güçsüzleri kurşuna dizmekten ve kontrol etmekten başka bir halta yaramayan ordu, İtalya savaşa girdikten sonra ne kadar işe yaramaz olduklarını gösteriyor, tam olarak ayak bağı., beceriksizler ordusu, savaşmaya bile erinen miskinler diyebiliriz. Neyse ki, iyi ki de öylelerdi de, bu kitaptaki gibi savaştan galibiyetle çıkamadılar… Nazi İmparatorluğu Hitler’in altında birleşmiş bir imparatorlukmuş gibi gözükse de oldukça alt kolu olan Wercmaht ve Gestapo liderlerinin her zaman bir yarış içinde olduğu bir imparatorluktur, bunların altındaki birimlerinde aynı yarış içinde olduğu söylemek isterim, zaten bu konu da kitapta işlenmiş, Naziler’in kendi arasında bir iktidar savaşına dönüşmüştür, bu iktidar savaşı kitabın sonuna kadar bizi bırakmıyor. Peki kitabın adı nereden geliyor? Kitabın kendisi alternatif bir tarih, bu kitabın içinde ortaya çıkan bir kitap var, “Çekirge Ağır Gelecek” (yalnız bu kitap dizide “Çekirge Serilmiş Yatıyor” olarak çevrilmişti, sorun hangisinde bilmiyorum, onu araştırmadım, ya da dizi zaten belli konularda kitaptan farklı bir kurguyla yoluna devam ediyordu, ona istinaden olmuş olabilir.) bu kitap içinde zaten gerçekte olan yani müttefiklerin kazanmış olduğu savaşı konuyu alıyor, Japonya’nın hüküm sürdüğü tarafta kitap okunabiliyor lakin Nazilerin hüküm sürdüğü tarafta kitap yasaklı kitaplar arasında, elbette bu normal, Nazizm’in bu konudaki başarılı bir siyaseti var, tabii bu başaralı olmadan öncesi için değil, olduktan sonra kitap yakmak veya yazarları yakmak, sürgün etmek, toplama kamplarına göndermek gibi. Konuyu dağıtmadan yani yorum yapmadan anlatmak biraz zor o yüzden ekstra bilgiler serpiştiriyorum, bu kitap içinde olan kitap, okuduğumuz kitabın anahtarı, Dick hem alteratif bir evren yaratıyor hem de gerçekte olanı kurguymuş gibi kitabın içinde farklı bir kitapla okura yediriyor, dönem hakkında bilgisi olmayanda birazda olsa bilgi edinebiliyor bu sayede. Bu yazdığım maddeler kitabı anlamak açısından anahtar görevi görebilir, kitabı okumadan önce bu incelemeye rast gelecek okur için, en azından ne ile karşı karşıya kalacağının üç aşağı beş yukarı tasvirîni yapmış oldu umarım faydalı olur. Peki kitabın eksik yönleri ne? Öncelikle Dick’in bu kitabı 1962 yılında yayınlanmış, yani İkinci Dünya Savaşı bitmiş, sınırlar değişmiş, yeni bir dönem başlamış, hatta ikinci dünya savaşının müttefikleri Sovyetler ve Amerika Soğuk Savaş’a tutuşmuş, kaba taslak Naziler düşeli 20 yıl olmuş, bu dönemde yazılan onlarca kitap var, onlarca bilgi var ama Dick ne yapmış ne etmiş bütün bunları elinin tersiyle itip, çok basit bir konuyla bir alternatif kurgu ortaya çıkarmış, Dick gibi bir yazarın bu işi daha iyi kotarabileceğini düşünmek kadar doğal bir şey yok, çünkü zaten elinde var olan bir savaş var ve bunda ne varsa tersini bu kitapta detaylıca yedirebilirdi, Naziler ve bilim üzerinden daha fazla konuyu açabilir, sığ kalan bilimkurguyu bu vesile ile arşa çıkarabilirdi, özellikle Nazi bilim adamlarının yaptığı çalışmaları kitaba çok iyi yedirebilir, bizi daha sert bir bilimkurgu distopya türü ile tanıştırabilirdi, diyalogları daha iyi seçebilir ve döneminde yayınlanan biyografilerden daha iyi yararlanabilir, özellikle “Çekirge Ağır Gelecek” kitabı içeriğini daha da yoğunlaştırıp, dönemin liderlerinin radyo konuşmalarını verebilirdi. Kitabın sürükleyicilik kısmı ortalamanın üzerinde olsa da, dönem bilgisi olmayan okur için kolay okunan ama içi dolmayan bir kitapmış gibi gelecektir, yazarın burada devreye girip, tıpkı Marvel filmlerinde yapılan gibi yani öncesinde ne olduğunu bilmesen dahi serinin beşinci filmini izlediğinde o anki filmi rahatlıkla seyredebiliyorsun, bu bilinçli bir tercih çünkü, herkes seri halinde izlemeyebiliyor hatta seri olduğunu bile bilmiyor, nasıl diye bir soruya gerek yok, herkes Geek değil çünkü, bu yöntem üzerinden bir kurgu yapabilirmiş ama derinlemesine inmeden bir kitap ortaya çıkarmış, benim verdiğim puan 8, çünkü ben dönem hakkında okuma yapıyorum bu da bana keyifli bir okuma sundu, diğer yönden bakarsak, yani normal bir okur gözünden kitabın puanlaması 6-7 bandında olacaktır. Anlattıklarım üzerinden kitabı okuyacak olanlara iyi okumalar diliyorum, peki bunca yazdık Adolf nerede? "Bir yerlerde, bir sanatoryumda olduğu ve hayatını yaşlılıktan kaynaklanan kısmi felçle sürdürdüğü söylenen Yaşlı Adolf. Viyana'da bir serseri olarak geçirdiği yoksulluk yıllarından kalma beyin frengisi... Uzun siyah ceket, kirli iç çamaşırları, ucuz oteller. " gonderi/138588602 Yaşlı ve hastalıkla boğuşuyor, meşhur Nürnberg mitinglerindeki saldırgan Hitler’e bu kitapta ulaşılamıyor maalesef, Adolfi hasta, bin yıllık imparatorluk hayalinin çok daha başındayken insanın ölümlü olduğu kendisine hatırlatılmış. "Bir gün. Mekân kavramı. Yönetilenler ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak." gonderi/138581007 (Murat Ç)

Evett senseiog tarafından kurulan Bilimkurgu Kitap Kulübü okumalarının Eylül ayı kitabı Yüksek Şatodaki Adam'dı. Benim ilk PKD okumam ve ilk kez yazarın kalemiyle tanışmama vesile oldu Oğuz. Metis baskısı ve Alfa baskısı ikisinin de çevirisi Dost Körpe iken, Alfa çevirisinde editörün de etkisi ile olacak sanırım kelime değişiklikleri ve cümle farkları vardı. Ben daha çok Metis ile okumayı sevdiğimi söylemeliyim. Konudan biraz bahsedeyim ve sonra fikirlerimi yazayım. Alternatif bir evrende, 1950 sonlarının Amerika'sındayız. Mihver devletleri (Japonya ve Almanya) savaşı kazanmış ve Amerika savaşı kaybetmiştir. Japonlar tarafından yönetilen Birleşik Devletler'de yaşananlar ve yaşayanlar üzerinden hem savaş hem de kazanan kaybeden taraflar tartışılır. İnsanları katleden Almanlar iken bir de Hitler'in yerine gelen Bormann Mars, Ay ve Venüs'e koloniler kurmaya başlar. Kitapta en çok dikkatimi çeken şeylerden biri I Ching detayı tabi ki. Tao felsefesinin doğuş metni ve dünyanın en eski kehanet kitaplarından biri I Ching. (Tabi burayi yazarken beynimde "i don't believe in i ching" çalıyor.) 64 çubuk ya da bozuk paralar gerekir i ching için. Bir soru sorulur ve bu sorular için çubuklar kullanılır. Ve en önemlisi de bir fal değil öngörü ve değişimler kitabı olduğuna inanılır. İşte romandaki kahramanlarımız da bol bol kullanır bu kitabı ve her durumla ilgili sorular sorarlar. Ayrıca, bir de "Çekirge Ağır Gelecek" ya da Metis baskısında "Çekirge Serilmiş Yatıyor" adlı bir kitap çıkıyor karşımıza eserde. Kitap oldukça popüler ve Avrupa'da yasaklanmış durumda. Yüksek bir Şatoda yaşayan Hawthorne Abendsen tarafından yazılan kitapta da alternatif bir evren yaratılmış durumda. Yani biz aslında PKD tarafından yaratılan iki alternatif evren ile karşılaşıyoruz. Bence çok keyifliydi bu detay. Karakterlerin her birine değinmek mümkün olmasa da benim favori karakterime değinmek istiyorum. Mr. Tagomi. İç Savaş nefer toplama afişi için arayan, daha sonra kendisi ve I Ching tutkusu hakkında birçok şey öğrendiğimiz karakter Nobusuke. Zen felsefesini derinlerine kadar yaşayan ve yaşatan bence kitabın en iyi karakteri o. Diğer karakterler hakkında yazmak istesem buralar mayın tarlasına döner sevgili 1k bu nedenle detaya girmemekte yarar var. Özetle, hem tarihi hem bilimkurguyu hem distopyayı hem de felsefeyi harmanlayan bir eser okudum. Kültürlerin insanlar ve tarihe etkisini böyle zekice kurgulamak da cabasıydı. Geçmişi, ya böyle olsaydı diye nitelendirip bunu yazmak da geçmişte gelecek kurgusu oluşturmak da muhteşem bir zekâ örneği. Zaman, mekân, savaş ve sonuçlar silsilesi ile bezeli çok alternatifli ama bir bakıma gerçek bir okuma yapmaya istekli herkese tavsiye ediyorum. (fazi)

Yüksek Şatodaki Adam PDF indirme linki var mı?

Philip K. Dick - Yüksek Şatodaki Adam kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yüksek Şatodaki Adam PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Philip K. Dick Kimdir?

Bazı kitaplarını Richard Phillips ya da Jack Dowland mahlaslarıyla yazmıştır. Hayranları tarafından kısaca PKD olarak adlandırılır.

Hayatının büyük bölümünü Kaliforniya'da geçirdi. Bir plakçı dükkânı işletmesi ve radyoda klasik müzik programları yapması dışında, başlıca uğraşı yazarlık oldu. Kırka yakın bilim-kurgu romanı dışında ana akım romanları da yazdı, ancak pek başarılı olamadı. Ölümünden sonra beş cilt halinde toplanan yüz civarında öyküsü vardır.

Ölümünden önce fazla tanınmayan bir yazar olan Dick'in roman ve kısa hikâyelerini bir kısmı ölümünden sonra senaryolaştırılıp film olarak büyük beğeni kazanmıştır. Bunların arasında en ünlüleri, yönetmen Ridley Scott tarafından "Blade Runner" adıyla 1982 yılında çekilen "Do Androids Dream of Electric Sheep?" (kitap olarak Türkiye'de basımı: 1996, Bıçak Sırtı, Kavram Yayınları; 2006, Android'ler Elektrikli Koyun Düşler mi?, Altıkırkbeş Yayın) ve 1965 yılında yazdığı "We Can Remember It For You Wholesale" öyküsünden yola çıkılarak yönetmen Paul Verhoeven tarafından çekilen1990 yapımı "Total Recall" filmleridir. Her iki film yapılmış en iyi bilim-kurgu filmleri arasında yer almaktadır. PKD'nin 1956 yılında yazdığı "The Minority Report" adlı öyküsü yönetmen Steven Spielberg tarafından 2002'de filme alınmıştır.

Dick'in yazdığı bilim-kurgu romanlarını türünün diğer örneklerinden ayıran en önemli özellik, gelecekte gerçekten olması muhtemel olaylarla birlikte toplumsal değişimleri genellikle "çalışan sınıf" çerçevesinde ele almasıdır. Dick toplumsal konuların yanı sıra siyasi ve metafizik konuları da ele almış, romanlarında tekelci şirketler ve otoriter hükümetler bolca yer bulmuştur. Özellikle erken dönem romanları, "gerçeklik" kavramının sorgulanması üzerine kuruludur.

Önemli yapıtları

Önemli romanları arasında: Martian Time-Slip (1964, Mars'ta Zaman Kayması), The Penultimate Truth (1964, Sondan Bir Önceki Hakikat), The Three Stigmata of Palmer Eldritch (1965, Palmer Eldritch'in Üç Bilmecesi) ve Ubik (1969) sayılabilir. The Man in the High Castle (1963, Hugo Ödülü sahibi) (Yüksek Şatodaki Adam) romanı birçok eleştirmen tarafından Dick'in başyapıtı olarak gösterilmiştir.

Dick, adı geçen romanlarıyla Amerikan Ulusal Kütüphanesi'nde yer almaya hak kazanan ilk ve tek bilim kurgu yazarı olmuştur

Philip K. Dick Kitapları - Eserleri

  • Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?
  • Yüksek Şatodaki Adam
  • Şizofreni ve Değişimler Kitabı
  • Ubik
  • Gökteki Göz
  • Vulcan'ın Çekici
  • Çığrından Çıkmış Zaman
  • Alfa Ayının Kabileleri
  • Toplu Öyküler - 1. Cilt
  • Elektrikli Düşler
  • Karanlığı Taramak
  • Albemuth Özgür Radyosu
  • Mars'ta Zaman Kayması
  • Kozmik Kuklalar
  • Galaktik Çömlek Tamircisi
  • Android ve İnsan
  • Uzay Piyangosu
  • Sondan Bir Önceki Gerçek
  • "Aksın Gözyaşlarım" Dedi Polis
  • Yaratılan Dünya
  • Ölüm Labirenti
  • Sizi İnşa Edebiliriz
  • Kader Ajanları
  • Simulakra
  • Uzaydaki Çatlak
  • Gelecek Seneyi Bekle
  • Titanlı Oyuncular
  • Bir Palavracının İtirafları
  • Dr. Gelecek
  • Timothy Archer
  • Palmer Eldrictch'in 3 Stigmatası
  • Dr. Kan Bedeli
  • Kozmoloji ve Kozmogoni
  • Valis
  • Yetenekliler Dünyası
  • Uzayda Suikast Uzay serisi 1
  • Tefsir
  • Alay Eden Adam
  • Sokaktan Gelen Sesler
  • Hesaplaşma
  • Azınlık Raporu
  • Suikastçı
  • Mary ve Koca Dünya
  • Kutsal İstila
  • Adjustment Team
  • Öteki Tutkular
  • I Hope I Shall Arrive Soon
  • Do Androids Dream of Electric Sheep ?
  • Bir Bilimkurgu Yazarının Kısa ve Mutlu Yaşamı
  • Ubik
  • Second Variety
  • Beyond Lies The Wub

Philip K. Dick Alıntıları - Sözleri

  • Diğerlerini terk etmesinin gerekçesini ölçüp biçti. Hepsinden önemlisi de Mali’yi terk etmesinin. Sevdiği kadını. Çömlek berbattı. (Galaktik Çömlek Tamircisi)
  • Bazı olaylar bildiriliyordu. 2203 yılının Mayıs ayı başlarında, haber makineleri İsveç üzerinde beyaz kargaların uçtuğu olayını heyecanla yayınlıyordu. (Uzayda Suikast Uzay serisi 1)
  • Eskiden hastalar kalıplaşmış iki sınıfa ayrılırdı: toplumda iş göremeyecek, arabasını yıkayıp cilalayamayacak, elektrik faturalarını ödeyemeyecek ve bir martini içtikten sonra güzel bir sohbeti sürdüremeyecek kadar hasta yani deli oldukları için hastanede tutulması zorunlu olanlar... ve herkesin ayakkabılarının bağını çözmek, evlerinin ya da iş yerlerinin önünden üçtekerli bisikletle geçen çocukları saymak zorunluluğu hissetmek gibi basit “isterik” şikayetler ya da “gerçeklik durumu” ile uyumlu olarak anksiyete haline indirgenen “nevrotik” rahatsızlıklar, özellikle de insansız bir uzay aracının Pazar sabahı tam da söz konusu rahatsız kişi mangalında kızarttığı hamburger köfteleriyle uğraşırken Atlantik okyanusu yerine bahçenin tam ortasına düşeceğine dair ruhsal açıdan sağlıksız, mantıksız korkular yüzünden psikiyatrik yardıma başvuracak kadar akıllı olanları kapsayan nevrotikler. (Şizofreni ve Değişimler Kitabı)
  • Libera me, Domine! (Ubik)
  • Sinir buhranı yaşayan insanlar çoğunlukla bu yaşadıklarını açıklamak amacıyla bir yığın araştırma yaparlar. Tabii bu araştırmalar bir yere varmaz. (Valis)
  • Olan şey her ne olursa olsun, ölçüsüz bir kötülükten ibaret. Madem öyle, mücadele etmek niye? Seçmek niye? Tüm alternatifler aynıysa… (Yüksek Şatodaki Adam)
  • İnsan zihni olağandışı inatçıydı ve çok yavaş değişiyordu. (Uzaydaki Çatlak)
  • Sabit fikirleri sorun değil çözüm olduğu için onu düşünerek defetmek mümkün değildi, sonunda başlı başına daha büyük bir sorun halini alsa da. (Timothy Archer)
  • Ruh hastalarıyla uğraşırsan sen de onlardan biri olur, ruh hastası olur çıkarsın. (Simulakra)
  • Savaş olmadan eğitim ya da zekâya sahip olmayan işe yaramaz, yetersiz insan kitlesi kontrolsüzce yayılıp büyür. Savaş onların sayısını azaltmaya yarıyordu. (Toplu Öyküler - 1. Cilt)
  • Tanrım, bir kitap okudular diye durmadan konuşuyorlar. (Yüksek Şatodaki Adam)
  • "Bizi huzursuz ve tatminsiz yapan vahşi bir içgüdü değil. Size ne olduğunu söyleyeyim; bizi böyle yapan insanoğlunun en yüce amacı. Büyüme ve ilerleme ihtiyacı... yeni şeyler bulma... yayılma. Yayılma, başka deneyimlere, başka yerlere ulaşma ihtiyacı. Anlama ve sürekli değişeceği biçimde yaşama ihtiyacı. Rutini ve tekrarı bir kenara itmek, anlamsız tekdüzelikten kendini kurtarmak ve ileriye atılmak. Sürekli hareket halinde olma ihtiyacı..." (Uzay Piyangosu)
  • Jones boğuk bir sesle, “Benim için,” dedi, “bu an geçmişin ta kendisi. Şimdi, burada, bu binada, üçünüzle oturuyorum, oysa bu benim için bir sene önce olup bitti. Benim durumum geleceği görmekten ziyade bir ayağımın geçmişte sıkışıp kalmasına daha çok benziyor. Ayağımı çekip kurtaramıyorum. Rötarlı yaşıyorum; sonsuza kadar hayatımın bir senesini tekrar tekrar yaşayacağım.” Omuz silkti. “Tekrar ve tekrar. Yaptığım, söylediğim, duyduğum, tecrübe ettiğim her şeyi ikinci bir kez yaşamak zorundayım.” Sesini yükseltmişti; sesi tiz, acı dolu ve umutsuzdu. “Aynı hayatı iki kez yaşıyorum.” Cussick yavaşça, “Bir başka deyişle,” dedi, “senin için gelecek değişmez. Geleceği bilmen onu değiştirmemi mümkün kılmıyor.” Jones buz gibi bir kahkaha attı. “Değiştirmek mi? Gelecek tamamen sabit. Bu duvardan daha sabit, daha kalıcı.” Elini öfkeyle arkasındaki duvara vurdu. “Sizce bu yetenek beni özgür mü kılıyor? Hadi, kandırmayın kendinizi... Gelecek hakkında ne kadar az şey bilirseniz, kendinizi o kadar iyi hissedersiniz. Güzel bir yanılsama içinde yaşıyorsunuz; özgür bir iradeniz var sanıyorsunuz.” “Ama bu senin için geçerli değil.” Jones acıyla “Hayır,” dedi. “Bir sene önce yorgun argın attığım adımları yeniden atıyorum. Bir tanesini bile değiştiremiyorum. Bu konuşmayı ezbere biliyorum. İçine tek bir yeni kelime dahi ekleyemeyeceğim gibi, mevcut tek bir kelimeyi de atamam.” (Yaratılan Dünya)
  • Ruh insan için neyse, makine için de insan odur: Fonksiyonel hiyerarşi açısından bu bir ek boyuttur. İçimizden biri Tanrı gibi davrandığında (pelerinini bir yabancıya verdiğinde) makine de insan gibi davranır yani programlanmış döngüsünü bir karara bağlı olarak ertelemek için duraklar. (Android ve İnsan)
  • Geçmiş görünmeyendir, dibe batırılandır, hala oradadır, bir sonrakinin üzerinde izini bırakmak için her an yüzeye çıkabilme kapasitesine sahiptir maalesef- ve sıradan bir deneyimin aksine- gözden kaybolmuştur. (Ubik)
  • Sana, ödeyemeyeceğin kadar pahalıya mal olacağım. (Alfa Ayının Kabileleri)
  • Belmont Bevatronu’nun proton ışın saptırıcısı 1959 yılı Ekim ayının ikinci günü öğleden sonra saat dörtte yaratıcılarına ihanet etti. Bunu izleyen olaylar göz açıp kapayıncaya dek olup bitti. Artık yeterince saptırılmayan –ve dolayısıyla denetim dışı kalan– altı milyon volt gücündeki ışın demeti salonun tavanına doğru yükselirken, halka biçimindeki dev mıknatısa tepeden bakan bir gözlem platformunu da kül ediverdi. O sırada taraçada sekiz kişi bulunmaktaydı: bir grup meraklı gezgin ve mihmandarları. Taraça ayaklarının altından yitince bu sekiz kişi Bevatron salonunun zeminine düştü ve manyetik alan boşaltılıp katı radyasyon kısmen nötralize edilinceye dek şoka girmiş durumda ve yaralı, öylece yattılar. Sekiz kişiden dördünün hastaneye kaldırılması gerekti. Yanıkları daha hafif olan iki kişi süresiz gözleme alındı. Kalan iki kişi ise muayene ve ilk tedavileri yapıldıktan sonra salıverildi. Olay San Fransisco ve Oakland’daki yerel gazetelerde yer aldı. Kurbanların avukatları dava açma hazırlıklarına girişti. Bevatron’la ilgisi bulunan kimi görevliler Wilcox-Jones Saptırıcısı ve girişken yaratıcıları ile birlikte ıskartaya alındı. Bir grup işçi fiziksel hasarı onarmaya başladı. Olay topu topu birkaç saniye sürmüştü. Hatalı sapma saat 4.00’te başlamış ve olağanüstü yüklü proton ışın demeti mıknatısın yuvarlak iç salonundan yayılırken sekiz kişi saat 4.02’de altmış ayak yükseklikten içine düşmüştü, ilk düşerek zemine çarpan, mihmandarlık yapan genç bir zenciydi. Son düşen ise yakınlardaki güdümlü füze fabrikasından gelen genç bir teknisyen olmuştu. Genç teknisyen platforma giderlerken arkadaşlarından ayrılmış, hole geri dönmüş ve sigara için ceplerini karıştırmaya başlamıştı. Eğer eşini yakalayabilmek için ileri atılmış olmasaydı belki de diğerleriyle birlikte aşağı sürüklenmeyecekti. Beyninde kalan açık seçik son anısı da bu olmuştu: Sigaralarının elinden düşüşü ve Marsha’nın çırpınarak kayıp giden ceket yenini yakalayabilmek için boşa atılışı… (Gökteki Göz)
  • “Fakat bir kimseye müjde veren haber diğer bir kimsenin kaderi oluyordu... (Uzayda Suikast Uzay serisi 1)
  • .... ve can sıkıntısı kötüdür, çünkü tam olarak gayret sarf etmiyorsun demektir; tembellik ediyorsun... (Dr. Kan Bedeli)
  • Güdünün kendisi en büyük ahlak sorunudur, eyleme geçirilmiş günah sadece şeytansı arzuların açığa çıkmış halidir. Doğru ve yanlış, bir adamın yaptıklarıyla değil hissettikleriyle bağlantılıdır. (Gökteki Göz)