diorex
Turkcella

Yıkıntılar Arasında - Zabel Yesayan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yıkıntılar Arasında kimin eseri? Yıkıntılar Arasında kitabının yazarı kimdir? Yıkıntılar Arasında konusu ve anafikri nedir? Yıkıntılar Arasında kitabı ne anlatıyor? Yıkıntılar Arasında PDF indirme linki var mı? Yıkıntılar Arasında kitabının yazarı Zabel Yesayan kimdir? İşte Yıkıntılar Arasında kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.07.2022 15:00
Yıkıntılar Arasında - Zabel Yesayan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Zabel Yesayan

Yayın Evi: Aras Yayıncılık

İSBN: 9786055753436

Sayfa Sayısı: 320

Yıkıntılar Arasında Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kırımların ardından İstanbul Ermeni Patrikhanesi tarafından bölgeye yollanan yardım heyetinde bulunan, modern Ermenice edebiyatın en önemli kalemlerinden Zabel Yesayan, harabeye dönmüş Adana'da geçirdiği üç ayın izlenimlerini, tanık olduğu ıstırap ve yıkımı aktarıyor Yıkıntılar Arasında'da. Kozan'dan Hacın'a, Dörtyol'dan Osmaniye'ye uzanan bu karanlık yolculukta, Adana'daki binlerce yetimin, dulun, idam mahkûmunun gözü, kulağı, sesi oluyor Yesayan.

Ermeni tanıklık edebiyatının en vurucu örneklerinden olan Yıkıntılar Arasında, Ermeni edebiyatı üzerine çalışmalarıyla tanınan akademisyen Marc Nichanian'ın geniş önsözü, Zabel Yesayan'ın Adana yetimhaneleri yazısı ve katliamların ardından meclis tarafından bölgeye yollanan Edirne mebusu Hagop Babigyan'ın raporu ve katliam günlerinden yirmi kadar fotoğrafla zenginleştirilmiş olarak okuyucuların dikkatine sunuluyor.

"Ne bu anlatılanlar, ne o küller içinde debelenen Ermeniler, ne dehşetin sarhoşluğunu üzerinden atamamış, gözlerinde acı ve şaşkınlık okunan yetimler, ne kayıplarının acısıyla kıvranan dullar, ne de kolu bacağı kesilenlerin kanlı sancılı yaraları… Bunların hiçbiri yetmez o cehennem günlerinde yaşananların karanlık ve gerçek derinliğini tam olarak kavramamıza."

ZABEL YESAYAN

Yıkıntılar Arasında Alıntıları - Sözleri

  • "Yavrum... Yavrum! Güneşin soldu, hayat ne kadar da tatlıydı senin için. Hangi silahla vurdular, yaralı vücudun nerelerde kaldı? Bir kez daha hayat verseydim sana. Gözlerimin nurundan nur, nefesinden nefes al ve dört bir yanına bak, hayata doy. Yavrum hangi silahla vurdular seni? "
  • "Eli ellerimin içindeyken katlettiler yavrumu,"
  • Sanki demirden zalim bir el, hoyratça sıkıp onların hayat çeşmesini kapatmış, kurumuştu.
  • Bu millet için ne yaparsan yap, iki gün konuşur sonra unuturlar!
  • Hayatta kalması ne büyük şanssızlıktı......
  • "Bu millet için ne yaparsan yap, iki gün konuşur sonra unuturlar!"
  • "Dar gününde başını taşa vursan, taştan gözyaşı gelir, ama düşmandan merhamet gelmez."
  • İki çocuk bir kenara çekilmiş konuşuyorlar: "Baban var mı?" "Yok." "Annen?" "Yok." "Benim de ne annem var ne de babam." "Öldürdüler mi?" "Evet! " "Benimkileri de öldürdüler." Uzun ve acı dolu bir sessizlik hüküm sürüyor ve biraz sonra: "İster misin, kardeş olalım mı?" Ve böylece birbirlerini kardeş edinirler. Beş ile on yaş arası yüzlerce çocuğun birbirleriyle konuşması genelde bu minvaldeydi.
  • Bazen onları incitmemek için, kaç kişi olduklarını sormak yerine bir küme elbiseyi koyup sorardık: "Bu kadarı yeter mi?" "Neden yetmesin? Kim kalmış ki? Evlatlarımı öldürdüler, kız kardeşimi yaktılar, kocamın boğazını kestiler. Bir başıma kaldım, niye yetmesin? Ah, ah!"
  • Onların mutlu ve huzurlu günler için diktikleri elbiseler bize yakışmaz, bize siyah lazım, biz yasla damgalandık. Sadece siyah! Baştan aşağı, sadece siyah!

Yıkıntılar Arasında İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yaşanmışlıkların acısı ağır geldi yüreğime, tarih acıdan başka şey değil. Hatıra kelimesi ne kadar sevimli geliyorsa bize, o denli yaralayıcı bazı kitlelere... (Sel.mai)

Normalde böyle hassas bir konu hakkında yorum yapmak istemezdim ama bu konu hakkında yazılmış bir inceleme olmadığı için okuyacaklar açısından olumlu/olumsuz katkı sağlayacağını düşünerek bir iki şey söylemek istiyorum. Zabel Yesayan, 1909 Adana olaylarında orada bulunmuş tek kadın Ermeni aydını olduğu söyleniyor. Kitap bir hatırât/anı türünde yazılmış, gerçek olaylardan esinlenmesine karşın tarihsel gerçeklerden çarpıtılmış; olayları temel bazda sadece kendi kimliği açısından ele alınmış olduğunu görüyoruz. "Ben Osmanlıyım, birçok sevdiğim komşum Türk" dese de birçok kez çuvaldız karşı tarafa batırılmış. Yani olaylara tarafsız olan biri dahi kitapta gizli bir baskın taraftarlık olduğunu görecektir. Müverrih değilim, bu konuda derin akademik bilgilere de sahip değilim. Sadece şunun farkındayım, karşılıklı acılar yaşanmış; mukâteleler olmuş. Hırsların ve cahilliğin cereyan ettiği Çukurova toprakları kanla sulanmış, konu dışında kalan birçok Türk ve Ermeni ailelerin mağdur olduğu görülmüş. Ve yaşanan bu olaylar sonrasında yine mağdurları koruyan kollayan "Osmanlı" olmuş; birçok hârb divanları kurulmuş, mağdurlar dinlenmiş ve yetimler konusunda Patrikhane ile ortaklaşa yetimhanelerin kurulması ve düzenden sorumlu olması için heyetler atanmıştır. Yazarımız da bu heyetle birlikte İstanbul'dan Adana'ya gidip yetim kalan çocuklar için düzenden sorumlu olmuştur. Kitap sonunda kendilerince uygun gördükleri bazı belgeler ve fotoğraflar da mevcuttur. Elbette yazarın kimliğinden ötürü kendilerini genel olarak TEK "mağdur" olarak tanımlamalarından dolayı, Türklere karşı mağdurların ağzından nefret söylemleriyle de sık sık karşılaşacağız kitapta. SADECE, okuduğunu anlayıp, sorgulama yetisine sahip olan kişilerin okumasında bir zarar göremiyorum. (Aksinin nelere mâl olabileceğini biliyoruz artık. ) Tarihçiler için de özellikle savunup/anti-tez oluşturabilmeleri için bir kaynak olabileceğini düşünüyorum. Zira Cemal Paşa'nın ifadeleriyle Zabel Hanımın ifadeleri örtüşmüyor. İyi okumalar (Merve)

Öncelikle şunu ifade edeyim ki bu kitap, bir anı kitabı. Yazarın gördüklerini tamamen kendi açısından yazıya ustaca döktüğü bir kitap. Kitapta yazar bizi, 1909 yılında Adana ve çevresinde meydana gelen ve çoğunluğu Ermeni ahaliden olmak üzere binlerce ( ortak olan görüş 25-30 bin arası ) insanın ölümüyle sonlanan ve arkasında yine binlerce dul, yetim ve evsiz insan bırakan olayların hemen sonrasına götürüyor. Yazar olayların sonrasında, Ermeni yetimlerin toplanarak , yetimhanelere yerleştirilmesiyle görevli bir heyetin üyesi olarak bölgeye gelir. Bölgenin o dönemdeki dramatik durumu, fiziki ve coğrafi yapısı hakkındaki gözlemlerini ve sağ kurtulanların ağzından dinlediği dramatik olayları, tam bir uyum içerisinde kaleme alarak bizlere aktarmaktadır. Tabii ki heyet, görevi gereği sadece Ermeni ahali ile görüşüp, onların bulunduğu bölgelere gittiğinden dolayı kitapta sadece Ermenilerin yaşadığı dram bize anlatılmaktadır. Ve yine olaylar bir Ermeni görevlinin gözünden bakılarak bize yansıtılmaktadır. Bölgedeki Türk ,Kürt, Çerkez yani Müslüman ahalinin yaşadıkları bu kitapta yer almamaktadır. Sonuç olarak : Ben, bu kitabı, binlerce insanın ölümüne sebep olmuş, binlerce insanın da hayatını direk olarak olumsuz yönde etkilemiş olan tarihteki böylesine büyük ve dramatik bir olaylar zincirine, sedece insani duygularla veya farklı bir bakış açısından bakmak isteyenlerin okuyacağı bir kitap olarak değerlendiriyorum. (mehmet temiz)

Yıkıntılar Arasında PDF indirme linki var mı?

Zabel Yesayan - Yıkıntılar Arasında kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yıkıntılar Arasında PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Zabel Yesayan Kimdir?

Mıgırdiç Hovanisyan'ın kızı Zabel Esayan, 4 Şubat 1878 gecesi, 93 Harbi devam ederken Zabel Hovanisyan ismi ile Üsküdar'da bulunan iki katlı ahşap bir evde dünyaya geldi. Esayan'ın doğduğu gece Rus ordusu, günümüzde Yeşilköy olarak bilinen San Stefano'ya ulaşmıştı. Öğrenimine, günümüzde hala etkin olan, Üsküdar Surp Haç Tıbrevank ilkokulunda başladı. Paris'te bulunan Sorbonne Üniversitesi'nin edebiyat ve felsefe bölümünden mezun oldu. Ermeni edebiyatının bakış açısı ile Fransız romantizm akımından etkilenen Esayan, verimli yazarlık kariyerine başladı. 1895 yılında, Gece Şarkısı ve Tsagik (Çiçek) isimli ilk şiirlerini Arşak Çobanyan'ın dergisinde yayımladı. Mercure de France, Massis, Anahit ve Arevelian Mamoul (Doğu Baskısı) isimli dergiler için kısa öykü, edebi makale ile denemeler yazdı ve çeviriler yaptı (Fransızca ve Ermenice).

Zabel Esayan, 1908'deki Jön Türk devriminin ardından Konstantinopolis'e geri döndü. 1909'da Kilikya'ya giden Esayan, Adana katliamı üzerine dizi makaleler yazdı. Averagneru Meç (Yıkıntılar Arasında) romanı ve Anetski (Lanet; 1911), Safieh (1911) ve Nor Harsi (Yeni Gelin; Konstantinopolis 1911) isimli kısa öykülerinde de Adana katliamını konu aldı.

Ermeni Kırımı sırasında sürgün listesinde yer alan tek kadın aydın olan Esayan, bir Osmanlı kadını kılığına girerek Bulgaristan'a kaçtı.

Tehcirin ardından, 1918 yılının sonuna dek Orta Doğu'daki mülteci ve yetimlere yardım etmek üzere çalışmalarda bulundu. Bu süreçte, Ermeni halkına yapılan pek çok adaletsizliği konu alan, Verçin Pacagi(Son Bardak) ve Hokis Aksoryal (Sürgündeki Ruhum; 1919), yeni romanlar yazmaya başladı. Sovyet Ermenistan'ın destekçilerinden biri oldu ve Forces retraite (Çekilen Kuvvetler; 1923) isimli romanında zamanın sosyal ve politik koşullarını anlattı. 1920'lerde, eşinin vefatına dek, Fransa'dan Bakü'ye seyahat etti. 1926 yılında Sovyet Ermenistan'ı ziyaret eden Esayan, izlenimlerini, Prométhée déchaîné (Zincirsiz Prometheus; Marsilya 1928) isimli romanında anlattı. 1933 yılında Sovyet Ermenistan'a yerleşti veMoskova'da gerçekleştirilen ilk Sovyet Yazarlar Birliği kongresinde yer aldı. Bu süreçte Vernaşapik Kraki(Ateşten Gömlek, Erivan 1934; 1936 yılında Rusçaya çevrilmiştir) ve ilk otobiyografik kitabı Silihdari Bardezneri (Silahtarın Bahçeleri; Erivan 1935) ile ilgilendi. Fransızca ve Ermenice edebiyat dersleri vermeye başladı.

1943'teki Büyük Temizlik sırasında milliyetçilik ile suçlananan Zabel Esayan bilinmeyen koşullarda,Sibirya'da öldü. Boğulduğu ya da sürgünde öldüğü iddiaları mevcuttur.

Ermenistan Kadın Kaynak Merkezi'nin kurucusu Lara Aharonyan ve Türkçe–Ermenice yayın yapan Agos gazetesinin Erivan muhabiri Talin Suciyan, Esayan ile ilgili, Finding Zabel Yesayan (Kayıp Zabel Esayan) isimli bağımsız bir belgesel film çekti. Film, 7 Mart 2009 tarihinde Utopiana etiketiyle yayınlandı.

Zabel Yesayan Kitapları - Eserleri

  • Son Kadeh
  • Yıkıntılar Arasında
  • Meliha Nuri Hanım
  • Sürgün Ruhum
  • Silahtarın Bahçeleri
  • Sürgün Ruhum

Zabel Yesayan Alıntıları - Sözleri

  • Ruhum ruhunu hissetti, onunla kardeş oldu ve onun içindir ki seni bu kadar derin, bu kadar beklenmedik bir hal ile sevdim. (Son Kadeh)
  • Kiliseden eve dönerken Lusik ve akrabalarının karşılaştığı birkaç yeniçeri kıza saldırdılar ve yeşil desenleri olduğunu söyleyerek peçesini yırttılar; yeşil İslamın kutsal rengiydi ve bu yüzden gavurlara yasaktı. (Silahtarın Bahçeleri)
  • İnsanları aşırılıklara iten toplumsal baskı ve şartlandırmalara dikkat edin. Doğaya sadık kalın. (Silahtarın Bahçeleri)
  • İnsanlar, "Benim belli prensiplerim var, bu şartlarda böyle davranırim, şu şartlarda şöyle. Bu türden insanları severim, şu türden olanlardan nefret ederim," demeye alışıktır. Tüm bunlar cahilliğin cüretleridir. İnsanlar kendi içlerinde hudutsuz ve durmadan değişen bir şey taşıdıklarını bilmezler. Onun hususi ve aşina olmadığımız kanunları insanların dayattıklarına benzemez. (Son Kadeh)
  • Her birimiz yalnızız ve en iyi şartta kayan bir yıldız gibi geçiyoruz yabancı gökkubblerin üstunden. Bıraktığımız aydınlık iz ne kadar parlak, ne kadar ışıltılı olsa da seyrelmeye ve yitip gitmeye mahkum. (Sürgün Ruhum)
  • Lakin ben kendime nihayeti olmayan bir savaş dayatıyorum. Neden? Kim zorluyor buna beni? Hudut tanımaz arzum mu? Belki de... (Sürgün Ruhum)
  • Bu memleket insanı şaşkına çevirecek derecede beklenmedik hallerin memleketi ve sanki bir halden diğerine geçişte ara devirler yok. Her şey ya çok iyi, ya çok fena. (Sürgün Ruhum)
  • Bugün anlıyorum ki hakiki saadet bana yakındı, kollarını uzatmıştı fakat ben onu görmedim, tanımadım. Ve şimdi artık geç, çok geç... (Meliha Nuri Hanım)
  • Bazen kendi kendime soruyorum: Beni daimi bir altüst oluşun ve sabırsızlığın içinde tutan bu imkansız olandan zevk alma huyu bana nereden geldi? Neden üzgünüm ya da neden bu kadar mutluyum? Sanki ruhumun derinliklerinde ancak nihai dalgaları bana ulaşan galibiyetler ve mağlubiyetler vuku buluyor. (Sürgün Ruhum)
  • Son sevdamızdı bu bizim, sevgilim, son kadehimiz... (Son Kadeh)
  • Lakin kabul görmüş âdetlerden bana ne, edebi metotlardan bana ne? Ben kalbimi ifade etmek istiyorum, saadetimin şarkısını söylemek istiyorum, ben sadece senin için yazıyorum, sevgilim... (Son Kadeh)
  • “Yine bana öyle geliyor ki, tüm gündelik endişelere karşın her insanın ruhunun köşelerinde bir yerde her daim sığınabilmek üzere bizzat inşa ettiği ayak basılmamış ve hakiki tapınaklar vardır. Vay ruhları boş olanların haline...” (Sürgün Ruhum)
  • Neden tanıklık etmedin, nasıl oldu da bu apaçık körlükle yaşayabildin? (Meliha Nuri Hanım)
  • Lakin, şeylerin tabii akışıyla artık sıradan insanların o çepeçevre kapalı saflarına katılmıştım. Bundan sonra hayatım neredeyse hiç kendilerine mahsus hikayesi olmayan diğer hayatlara benzedi. Saadetlerin ve kederlerin alışıldık medceziri beni hayatın önceden belirlenmiş sınırları içinde sallayıp duruyordu. (Son Kadeh)
  • Bu millet için ne yaparsan yap, iki gün konuşur sonra unuturlar! (Yıkıntılar Arasında)
  • "Yavrum... Yavrum! Güneşin soldu, hayat ne kadar da tatlıydı senin için. Hangi silahla vurdular, yaralı vücudun nerelerde kaldı? Bir kez daha hayat verseydim sana. Gözlerimin nurundan nur, nefesinden nefes al ve dört bir yanına bak, hayata doy. Yavrum hangi silahla vurdular seni? " (Yıkıntılar Arasında)
  • İnsanlar birbirlerini parçalayan kan içici canavarlara dönmüşler, birbirlerinin kanlarına susamışlar. (Meliha Nuri Hanım)
  • Bu hırs neyin üzerine kurulu, onu nasıl meşrulaştıracağım? Yoksa ben de kendi zayıflıklarından bihaber ve kendi kudretsizlikleri karşısında müsamahakar o mağrur ve kendini beğenmiş insanlardan mıyım? Asla! Kimse zayıflıklarını benim kadar apaçık ve merhametsiz şekilde görüp umutsuzluğa düşemez. (Sürgün Ruhum)
  • İnsanların çektiği acılar aslında sonsuz ve tarifsizdir. (Silahtarın Bahçeleri)
  • “Kendimizi sahiden hür addedebilmek için, saadetimizi şahsi kuvvetimizle ve kaynağı bizde olan vasıtalarla aramış olmamız icap eder. Kendi başımıza biz neyiz ki? Kadınları ya arzularlar ya da bırakıp giderler.. Ve iki halde de kadınlar meçhul köleler! Başımızda bir adam olmayınca, sahipsiz köpek gibi biçare ve şaşkın kalıyoruz ve ona buna sürtünüyoruz ki eninde sonunda bir sahip bulalım” (Meliha Nuri Hanım)

Yorum Yaz