Yaşamak Hatırlamaktır - Ülkü Tamer Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yaşamak Hatırlamaktır kimin eseri? Yaşamak Hatırlamaktır kitabının yazarı kimdir? Yaşamak Hatırlamaktır konusu ve anafikri nedir? Yaşamak Hatırlamaktır kitabı ne anlatıyor? Yaşamak Hatırlamaktır kitabının yazarı Ülkü Tamer kimdir? İşte Yaşamak Hatırlamaktır kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ülkü Tamer
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789753639244
Sayfa Sayısı: 370
Yaşamak Hatırlamaktır Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hiç öğrenci kartınızı Apollinaire imzaladı mı? Ya da Abdi İpekçi’yle Bodrum’a gittiğiniz oldu mu? Ya da Yılmaz Güney?.. Bir ilkokul öğretmeni olsaydınız Yılmaz Güney’i sınıfınıza götürebilir miydiniz?Yaşamak Hatırlamaktır’ı bir yaşamöyküsü olarak değil de “belirli bir sıra gözetilmeden, kendiliğinden beliren renkler” olarak tanımlayan şair, çevirmen Ülkü Tamer, bütün bunları gerçekleştirdi ama...Daha önce yayımlanan Alleben Anıları ve Yaşamak Hatırlamaktır’la birlikte, yayımlanmamış anıları da bulacağınız bu eğlenceli kitap, geçmişe yapılmış bir yolculuğun güleryüzlü seyir defteri. Ülkü Tamer’in Gaziantep, Robert Koleji, yazarlık, gazetecilik ve futbol anıları, Yaşamak Hatırlamaktır kitabının başlıca konularının oluşturuyor. Tamer’in, 1972 Noeli’nde, Brezilya milli takımını ezbere bilmesi sayesinde büyükelçiden özel bir vize alması mutlaka okunması gereken anılardan sadece biri.
Yaşamak Hatırlamaktır Alıntıları - Sözleri
- İçim karardı. "Şiir okuyayım biraz."
- "Öğrencilerden önce yoksulluğu görmüştüm sınıfta"
- Sinema, dünyaydı. Sinema her şeydi.
- Sanırım depremin yarattığı gerilimi başka hiçbir şey bozamazdı. Biraz önce korkudan yaprak gibi titreyen bizler kahkahalar atıyorduk şimdi. Kerem dirseğiyle beni dürttü. "Sen hep bir Antep sözü söylersin," dedi. "Tam sırası." "Doğru," dedim. "Bayramdan sonra gelen kınayı kıçına yak."
- Okulda en sevdiğimiz edebiyat öğretmenimiz Behçet Kemal Çağlar oldu. Doğrusu istenirse, pek bir şey öğrenemedik ondan. Ama sınıfta hiç değilse, biraz edebiyat soluduk. O dönemde Kabataş'lı arkadaşlara imrenirdik. Öğretmerıleri Behçet Necatigil diye. Ama bizim Behçet Hoca da edebiyatı keyifli bir derse dönüştürmüştü.
- Nakıp Ali bir Hac filmi getirtti Antep'e. Cami hocalarını toplayıp ziyafet çekti; sonra da özel olarak filmi oynattı onlara. Ertesi gün, artık nereden çıktıysa, bir rivayet yayıldı kente: "Bu filmi yedi kere gören tam hacı, üç kere gören yarım hacı sayılır." Film kapalı gişe girdi gösterime. Haftalarca oynatıldı. Arada bir yaşlı kadınlar geliyordu Nakıp Ali'nin yanına: "Evladım, ben iki kere gördüm. Üçüncüsüne param kalmadı. Sevabına...Bari yarım hacı olayım." "Gir, bacım," diyordu Nakıp Ali. "İstersen dört kere daha gel. Para mara istemez."
- Çocuğun mutluluğuna değer biçilir mi!
- En değer verdiğim ödül bir çocuk kitabıma Tele Yunus'a verilen ödül... Küçücük bir plaket. Neden mi değer veriyorum bu ödüle? Çünkü Seçiciler Kurulu çocuklardan oluşmuştu. O yıl yayınlanan kitapları okumuşlar, oylarını benim yazdığım kitap için kullanmışlardı. Bunu yaparken ne önyargıları ne bir takım beklentileri vardı. Yazarları tanımıyorlar, arada bir onlarla buluşup kafa çekmiyorlardı!
- Seveyim sevmeyeyim, kim olursa olsun bir insanın düşünceleri yüzünden özgürlüğünün kısıtlanmasına her zaman karşıyım.
- Öğrencilerden önce yoksulluğu görmüştüm sınıfta.
- Yıllar sonra ilk şiirim de Kaynak’ta yayımlanacaktı: “ Dünyanın Bir Köşesinden- Lucia”. Asaf Halet’in Mariyya’sı, Özdemir Asaf’ın Lavinia’sı, Attila İlhan’ın Pia’sı olur da benim Lucia’m olmaz mıydı!
- İlkokuldayken bütün öğrenciler gibi yaz tatili yaklaştıkça içimdeki kıpırtılar artardı. Doğrusu şanslı çocuklarmışız. Ne seçme sınavları, ne kurslar, ne de özel öğretmenler karartırdı tatillerimizi. Yaz oyundu.
- Acıklı filmlerden pek hoşlanmazdı Nakıp Ali. Bu yüzden, bazı yerli filmlerin sonlarını keserdi. Diyelim, oğlanla kız nice beladan sonra kavuştular, birbirlerine sarıldılar. Herkes tam oh çekeceği sırada kötü adam çıkıyor ortaya; oğlanı da, kızı da vuruyor ... Nakıp Ali atardı makası. Oğlanla kız birbirlerine sarılınca "Son" yazardı perdede; film biter, seyirciler de mutluluk içinde evlerine giderlerdi.
- John Wayne'in bir sözü var: "Ben aktör değilim, reaktörüm." Belki de aktörlerle değil, reaktörlerle ilgileniyorduk. Salonda ışıklar söndükten sonra yüreklerimiz beyinlerimize egemen oluyordu. Ya keyif duyuyorduk, ya öfke. Güldüğümüzde içimiz gülüyordu. Çünkü "Nakıp Ali'nin Sineması"ndaydık.
- Bir ormanda tutup onu Bağladılar ağaca Yumdu sanki uyur gibi Gözlerini usulca Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle Diz çöktüler karşısında Sonra ateş ettiler Parçalanan yüreğine Yuva kurdu mermiler Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle Gelip kondu bir güvercin Ellerine o gece Kırmızı bir çelenk oldu Bileğinde kelepçe Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle
Yaşamak Hatırlamaktır İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bir çırpıda okudum. Harika bir dil eşliğinde harika hatıralar. Neredeyse her bölümde tebessüm ettim, hatta kahkaha attıklarım da az sayılmaz. İsimlerine aşina olduğumuz birçok kişi hakkındaki anekdotlar ise eş bulunmaz nitelikle. (Oktay Türkoğlu)
Lise yıllarımda İkinci Yeni Atölyesi'ne katılmıştım, her hafta bir başka şairi işleyerek toplamda 8 haftalık bir atölye yapmıştık. Şair Zeynep Arkan başındaydı bu atölyenin. Sıra Ülkü Tamer'e geldiği zaman, "Çok arı bir Türkçe'si var, mutlaka okuyun Ülkü Tamer'i" demişti. Şiirlerini ilk o yıllarda okumuştum. Aslında Ülkü Tamer bilincinde olmadan şiirlerini bildiğimiz bir şair. Ahmet Kaya'dan Üşür Ölüm Bile şarkısını dinlerken, birçoğumuz sözlerin Ülkü Tamer'e ait olduğunu bilmeyiz. Adil Arslan'ın Ağıt'ı da yine Ülkü Tamer'e ait olan bir şiirdir. Ama en çok, Haluk Bilginer'in o meşhur sahnesinde hatırlarız Ülkü Tamer'i. "Aman kendini asmış yüz kiloluk bir zenci" diye bağırmaya başladığında Haluk Bilginer, hepimiz hissetmişizdir "Konuşma" şiirinin büyüsünü. Ama tüm bunları bir kenara bırakmamız gerek, çünkü bu kez bir şiir kitabı değil, "yaşantı" kitabı söz konusu. Anı okumak hoşunuza gider mi bilemem. Ama esasında ben şunu düşünüyorum, bir metin ustalıkla ve samimiyetle yazıldıysa, destan da olsa eleştiri de olsa hatta bilimsel ağırlıklı bir makale dahi olsa okunurken insana keyif verebilir. Okurken şunu sordum kendime, "Neden daha önce okumadın ki?". Anılar tarih sırasıyla gidiyor ve yazarın Robert Kolej yıllarındaki anıları ile ağırlıklı olarak başlıyor. Bir an gözümün önüne Ölü Ozanlar Derneği filmindeki sahneler geldi. Erkek lisesi ve sanata meraklı birkaç genç. İşin güzel yanı, tüm bunların bir filmden alıntı değil, düpedüz gerçek olması. Ve güzellik yalnızca lise yılları ile sınırlı kalmıyor. Tüm kitap boyunca hakim olan bir güzellik var ortada. Çeşitlilik çok hoş. Tek bir yönünü görmüyoruz Ülkü Tamer'in. Şair yönünü, öğretmen yönünü, yayıncı yönünü, tiyatrocu yönünü, çevirmen yönünü, hatta ufak da olsa antrenör yönünü dahi görüyoruz. Bir bakıyoruz Cemal Süreya ile, Haldun Taner ile futbol oynuyor. Bir bakıyoruz Cüneyt Arkın'ı öğretmen olduğu sınıfa getiriyor. Bir bakıyoruz Adile Naşit'le tiyatro sahnesinde. Sürekli gelişim ve sürekli bir çok yönlülük. Ve incelik. Ve zeka. Ben hayran oldum. Ve kesinlikle okunmalı, diyorum. Özellikle öğretmenlik anılarını gözlerim dolu dolu okuduğumu itiraf etmeliyim. Lise yıllarını ise hayranlıkla okudum. İngilizce dersinde tam metin olarak Odysseia okutulan bir okuldan mezun olan çevirmeni okumayı kim istemez? Hiç kimseden ismini vererek kötü söz etmemiş olması da ayrıca dikkatimi çekti ve inceliğine bir kez daha burada hayran oldum. Güzel olan tüm anıları isim vererek anlatmış. Fakat ne zaman kötü bir davranışta bulunan birinden bahsedecekse, "ünlü bir yazar", "meşhur bir senarist" şeklinde anlatarak, hiç kimseye tek kötü söz söylememiş. Hatta bana kalırsa hakettikleri halde. Çokça uzatmış olduğumun farkındayım. Daha söylenecek çok şey var, geri kalanı okuyup sizin de görmenizi isterim. Yakın zamanda kaybettiğimiz bu büyük sanatçıyı daha yakından tanımak isterseniz, Yaşamak Hatırlamaktır kitabı bunun için çok uygun. Huzur içinde yatsın. (Zümrâ)
Eser baştan sona çok güzel anıları barındırmaktadır. Özellikle şive ile dile getirilen bölüm, başlı başına harika... (Zeynel DEMİR)
Kitabın Yazarı Ülkü Tamer Kimdir?
Ülkü Tamer, (d. 20 Şubat 1937, Gaziantep), Türk şair, oyuncu ve çevirmen.
Robert Kolej'den 1958 yılında mezun oldu. Yayıncılık, oyunculuk ve çevirmenlik yaptı ve 1950'li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biri oldu. İkinci Yeni'ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olduğu halde, kendine özgü imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişiyle dikkati çekti. Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970'lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne çıktı.
İlk şiiri 1954 yılında Avni Dökmeci'nin yönetimdeki Kaynak Dergisi'nde yayımlandı: "Dünyanın Bir Köşesinden Lucia".
Şiirleri 1954'den itibaren Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirus, Sanat Olayı gibi dergilerde yayımladı. 1967'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı.
"İkinci Yeni'nin, çağdaş İngiliz şiirini yakından izleyen, çevirileryapan, Batı etkilerine açık bir şairiydi. Özellikle 1960'ların ikinciyarısında yazdıklariyla kapalı şiir anlayışının kusursuz örnekleriniverdi. Toplumsal sorunlara yönelirken de şiirin düzeyini düşürmedi." (Memet Fuat, 1985)
Ayrıca Ahmet Kaya 'nın Başkaldırıyorum ve An Gelir albümünde seslendirdiği "Gül Dikeni" ve "Üşür Ölüm Bile"nin bestecisidir. Zülfü Livaneli´nin seslendirdiği "Memik Oğlan" ve tabii ki "Güneş Topla Benim İçin" ve Grup Yorumun "Düşenlere" türküsünün de söz yazarıdır.
Ülkü Tamer Kitapları - Eserleri
- Alleben Öyküleri
- Yanardağın Üstündeki Kuş
- Güneş Topla Benim İçin
- Tarihte Yaşanmamış Olaylar
- Yaşamak Hatırlamaktır
- Ben Sana Teşekkür Ederim
- Bir Adın Yolculuktu
- Günışığı Hoşçakal
- Pullar Savaşı
- Sinema Dedi ki...
- Seçme Şiirler
- Şeytanın Altınları
- Virgülün Başından Geçenler
- Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği
- İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür
- Soğuk Otların Altında
- Sanat Sınavı
- Sanat Yolculukları
- Kırıp Dökmeden
- Gök Onları Yanıltmaz
- Güzel Sözler
- Antep Neresi
- Sıragöller
- Büyük Sözler
- Ezra İle Gary
- Lucia - Kitaplarına Girmemiş Şiirleri
- Çocuklara Genel Kültür
- On Kısa Oyun
- Tele Yunus
Ülkü Tamer Alıntıları - Sözleri
- Haydar Ergülen'in bir sözünü hatırlıyorum: “Şair ne zaman şiirine benzer? Elbette şiirinin önüne geçmediği zaman, şiirinden bir adım, birkaç adım geride durduğu zaman.” “Şiirinin önüne geçmeyen şair” deyince, aklıma ilk gelen ad Ahmet Muhip Dıranas oluyor. Dıranas, Kar'ını, Olvido'sunu yazmış, Ergülen'in deyimiyle “kendini şaman büyücüsü, eski zaman bilicisi” olarak görmemiş, “şiirinin omuzunda bir yük olarak durmamış”tır. Necatigil de öyleydi. Cahit Külebi de. Necati Cumalı da. O kuşağın birçok şairi de. Yazdıklarını serçeler gibi gökyüzüne salıyor, ama kartallaşıp onların peşine düşmüyorlardı. Şairligin değil, şiir yazmanın tadını çıkarıyorlardı. Birer kartaldılar aslında. Ama uçurdukları serçelere hükümdarlık taslamıyorlardı hiçbir zaman. Birlikte kanat çırpıyorlardı. (Sanat Yolculukları)
- “Sevginin karşıtı nefret değildir, ilgisizliktir.” (Sinema Dedi ki...)
- Aa-ii, aa- ii, hav hav biraz kukuriku, biraz da miyav miyav! Dünyanın en güzel korosuydu bu, (Şeytanın Altınları)
- «Yeryüzünde öğrenimin yıl- larca sürdüğünü ... Bizde öğrenim birkaç saat sürer. Okula gideriz. İki derste her şeyi öğreniriz ... (Günışığı Hoşçakal)
- "Her gün en az bir kere geceden geçtin Bir adın yolculuktu, bir adın başka " (Bir Adın Yolculuktu)
- “umutların arasından kirpiklerin karasından döşte bıçak yarasından güneş topla benim için” (Güneş Topla Benim İçin)
- İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür. (Güneş Topla Benim İçin)
- O eski bir güvercindi, bıraktı beni onlara, Götürmedi kanatlarından bir başka yalnız suya, Geçti çocuk gölgelerinden, dönmedi artık, Yapacak işleri vardı utanmaktan başka. Ey benim yalnızlığım! Bu kadar eğilmeselerdi üstüne senin. Bu kadar anlatmasalardı seni. N'olurdu Soğuk otların altında büyük çocuklar. Oraya da gitmesek, ey benim yalnızlığım! Evet, soğuk otların altında kuş mezar- ları vardır belki. Ben yalnız seni istedim belki. Ben yalnız bütün ormanı belki. Ben yalnız ışıklarını şehrin. En kötü alışkanlığım benim galiba yaşamaktı. Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün, Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün; Serinlik vurdun korulara, canlandı serçelerim; Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata, Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta. Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da. (Soğuk Otların Altında)
- sende buldum dergilerde resimlerini gördüğüm denizi. (Bir Adın Yolculuktu)
- Ağlıyorlar da Ne kadar baksalar yağmura o kadar Ölüyorlar. (Lucia - Kitaplarına Girmemiş Şiirleri)
- Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor. Köpeklerin bakışlarında birer keman tadı. ..... İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür. (İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür)
- “Gece boyunca düşünüyorsun. Düşünmek, kanamaktır. Sadece bedenden dışarı akmaz kan. İnsanın kendi içine de akar.” (Tarihte Yaşanmamış Olaylar)
- Beni bekledinse Yağmurda karda Beni bekledinse Deli rüzgarda Beni bekledinse Yorgun yıllarda Susuz yüreğimde çiçekler açar Çorak yüreğimde çiçekler açar (Seçme Şiirler)
- Son söz Albert Einstein’den: “Benim savaş karşıtlığım, herhangi bir entelektüel kuramdan kaynaklanmıyor; zulmün, alçaklığın her türüne karşı duyduğum derin nefretten kaynaklanıyor.” (Kırıp Dökmeden)
- Genç bir oyuncu, George Bernard Shaw'a, doğduğu İrlanda'yı bırakıp da neden İngiltere'ye yerleştiğini sordu. “Öyle dağlarda düşler içinde dolaşıp durarak yaşamımı sürdüremezdim.” dedi Shaw. “İngiltere, İrlanda'yı ele geçirmişti. Ben de gelip İngiltere'yi ele geçirmek istedim. Bunda da başarılı oldum.” (Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği)
- "Bir tek yazardan çalarsan düpedüz hırsızlıktır; ama birçok yazardan çalarsan, bunun adı araştırmadır." (Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği)
- Her din, öteki dinler kadar doğrudur. -Burton (Güzel Sözler)
- "Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen." (Soğuk Otların Altında)
- Bir el, öteki eli; iki el de bütün yüzü yıkar. -John Florio (Güzel Sözler)
- Demek insanın yüreğinde bir şeyler birikiyor. (Alleben Öyküleri)