diorex
ARTUKBEY

Venedik'te Ölüm - Thomas Mann Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Venedik'te Ölüm kimin eseri? Venedik'te Ölüm kitabının yazarı kimdir? Venedik'te Ölüm konusu ve anafikri nedir? Venedik'te Ölüm kitabı ne anlatıyor? Venedik'te Ölüm kitabının yazarı Thomas Mann kimdir? İşte Venedik'te Ölüm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.03.2022 22:00
Venedik'te Ölüm - Thomas Mann Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Thomas Mann

Çevirmen: Behçet Necatigil

Orijinal Adı: Der Tod Venedig

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750707162

Sayfa Sayısı: 104

Venedik'te Ölüm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mann’ın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedik’te Ölüm’ün de benzersiz bir yeri vardır. 1929’da Nobel Edebiyat Ödü­lü’ne değer görülen Mann, I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde yayınlanan Venedik’te Ölüm adlı bu uzun öyküsünde, sanatçının trajik çıkmazını işler: Yorucu bir çalışmanın ardından gerilimlerinden kurtulmak için Venedik’e giden ünlü yazar Aschenbach, genç Polonyalı Tadzio’nun olağanüstü güzelliği karşısında büyülenir. Salgın hastalık kenti sarınca da, tutkularına yenilerek ölüm isteğine teslim olur. Aşk ve ölüm simgeleri, Mann’ın yazarlık yaşamında bir dönemi kapayan bu yapıtın derin duyarlılığının temel öğelerini oluşturur. Güzellik, belki de sanat, yaşamı yok edici bir işlev yüklenir. Luchino Visconti’nin sinemaya da uyarladığı bu ölümsüz romanı, Behçet Necatigil’in ölümsüz çevirisiyle sunuyoruz.

Venedik'te Ölüm Alıntıları - Sözleri

  • "Çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur."
  • Zihni doğum sancılarıyla kıvranıyor...
  • Çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur.
  • ''...ama vakit yoktu, saat onu dürtüyordu...''
  • ''...biz ruhumuzun, yüreğimizin hissettiği yaştayız.''
  • Eşsiz şeylere, masal alemlerine bir anda ulaşmak isteseniz, nereye gidersiniz?
  • Kusursuz uğruna didinen, mükemmelde dinlenmeye can atar; hiçlikse mükemmelin bir biçimi değil midir?
  • Gelişme kaderdendir; geniş bir topluluğun güven ve ilgiyle izlediği bir gelişme, şöhretin yüklediği sorumluluklardan uzak ve sönük gerçekleşen bir gelişmeyle aynı olabilir miydi?
  • …görüşlerinde tutku derecesinde hoşgörüsüz olan gençliği ancak problemli şeyler çeker.
  • Kendinden uzaklaşmış bir kimse için, tekrar kendini bulmaktan daha sıkıntılı bir şey olur mu?
  • “Dehanın kendi kendini yetiştirmesinde oyunun, dayatışın, hoşlanışın payı ne kadar büyük!”
  • Düşünüyor, hayal kuruyor, dudaklarında yavaştan bir isim beliriyor.
  • Azaplar içinde, gitmek kadar geri dönmenin de imkânsız olduğunu görüyordü.
  • Kendinden uzaklaşmış bir kimse için, tekrar kendini bulmaktan daha sıkıntılı bir şey olur muydu?
  • “tanrısal ve göze görünür tek şey güzelliktir sadece; bu nedenle duyusal olanın yolu da ondan geçer”

Venedik'te Ölüm İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Rahatsız edici! Birçok kişi tarafından bir 'başyapıt' ilan edilmesi ise daha da rahatsız edici. Kitabın ilk kısmı ağır cümlelerle birlikte çok hoştu. Sanat ve güzelliğe dair gerçekten ince fikirlerle başlıyor ve hikayeye nasıl bağlayacağını anlayamıyorsunuz. Yazarımız hayatının sonuna yaklaştığını düşünerek bir yolculuğa çıkma arzusu duyuyor aniden ve kendini Venedik'te buluyor. Venedik'te ise hiç görmediği bir güzelliğe aşık oluyor. Eee, ne güzel hikaye değil mi? Bu güzelliğin 14 yaşında Polonya'lı bir erkek çocuğu olduğunu okuyana kadar bekleyin. Yazar bunu sanata duyulan aşk diye tanımlasa da, çocuğun asla konuşmaması ve sadece ona duyulan muazzam sevgiden bahsedilmesi, çocuğun hareketleri, gülüşü, sahilden gelişi, vücudu vs. oldukça nesneleştirilmiş ve sanat adı altında buram buram pedofili kokuyor. Yazarın onunla göz göze geldikten sonra ifade ettiği duygular, çocuk hakkında bir bölümde 'ilahına' diye bahsetmesi, boşluğa fısıldanan 'seni seviyorum' gerçekten dayanamadım yani. Kitap bittikten sonra yaptığım araştırmada; "sanatın en yalın hali" gibi birçok yorumla beraber benimle aynı fikirde olan binlerce kişi de gördüm. Üstelik kitabın başında sanat ve mitoloji betimlemeleri ile çocuğu sevdiğini söyleyen yazar sonuna doğru bu sapkınlığı kabul eder gibi cümleler kurmaya başlamış. Şu alıntıyla açıklamaya çalışayım; "Görüyorsun ya, biz şairler ne bilge olabiliriz ne de onurlu! Doğru yoldan sapmamızın, zevk ve eğlenceye düşkün ve duygularının kurbanı birer serüvenci olup çıkmamızın bir zorunluluk olduğunu görüyorsun ya? Üslubumuzdaki usta tavrı, yalan ve çılgınlıktır, itibarımız, payemiz ise bir komedya; halkın bize gösterdiği güven son derece gülünçtür; halkın ve gençliğin sanatla eğitilebileceği düşüncesi, yasak edilmesi gereken tehlikeli bir girişimdir. Çünkü uçuruma doğru iflah olmaz, doğuştan bir eğilimi olan kimse nasıl eğitimci olur?" Cümleler, hisler ve hikaye çok güçlü ve trajik fakat keşke bu duyguları ortaya çıkaran karakter bir çocuk olmasaydı. Yeteneğini harcamış bile diyebilirim veya siz bana sanattan anlamıyor diyebilirsiniz. (Bety)

Gösterilen Değeri Bu mu Hak Etmiş?: Kitabın video incelemesi şuradadır: https://youtu.be/gU7VF6FmRMM Metin incelemesi ise aşağıdadır. Thomas Mann'dan okuduğum ilk kitap. Ve sanırım son olacak gibi. Kitap müthiş uzun iki cümleyle başlıyor. İlk cümle 37 kelimeden, ikincisi ise 83 kelimeden oluşuyor. Üşenmeden saydım evet. Bu gerçekten de birer cümle için son derece fazla kelime demek. Şöyle ki neredeyse koca bir sayfa, iki cümle ile bitirilmiş. Böylesi uzun bir giriş, başlangıçta bir ön yargı oluşturdu bende. Zira müthiş detaylı ve doğal olarak uzunca betimlemeler, konuya odaklanmayı güç kıldı. İlk iki bölüm kitabın başkarakteri olan Aschenbach'ın ve onun eserlerinin tanıtılması ve gene yoğun ve ağır betimlenmeleri ile geçiyor. Uzun cümleler devam ediyor. İlk iki bölümde takribi 8-10 tane yukarıda bahsettiğim tarzda cümle var. Bu da sıkıcı oluyor tekraren demeliyim ki... Bu durumu şöyle anlatmak daha kolay sanırım: Kitabın konusunun özü ve hatta adı olan "Venedik", ilk kez 30. sayfada karşımıza çıkıyor; çünkü öncesinde yazarımız bol bol betimleme yapma peşinde... Yorumlarda ve kitabın tanıtımında çok fazla mitoloji vurgusu yapılsa da kitapta özellikle ilk 3 bölümde geçen Hades, Eros adlarından ve bir de "mitolojik" kavramından başka bir mitoloji göremedim. Sadece dördüncü bölümün basında Tadzio, güneş tanrısı Helios'a benzetiliyor. Sonrasında da yine birkaç küçük benzetmeden başka bir mitolojik yapı yok kitapta. Neden sürekli mitoloji vurgusu yapılıyor bunun için anlamadım gerçekten de. Tadzio'dan düzenli olarak tatlı, sevimli, güzel, ışıltılı, parlak gibi bahsediliyor. Ardından da bu güzelliğin yalnızca düşüncede yaşayan arı mükemmellik olarak tanımlayarak Platon'un güzel anlayışına ve sanat görüşüne ulaşıyor gibi geliyor. Burada pak sanatsal bir mesele olarak güzellik vurgusunun yapıldığı belki düşünülebilir. Fakat "Onu seyrederken ıstırap ve ümitle tutuşuyorum" derken de acaba genci sanatsal yaratımı için bir araç olarak kullanabilmenin heyecanından mı bahsediyor? Bunu bilemeyeceğiz sanırım. Ama kitabın 68. sayfasında geçen şu cümle insanı düşündürüyor bu hususta: "Dünyanın yalnızca güzel eseri tanıyıp da onun kaynaklarını, meydana geliş şartlarını bilmeyişi iyidir şüphesiz, çünkü sanatçıya esin akıtan kaynakların neler olduğunu bilmek, okurları çoğu zaman şaşkına çevirir, ürkütür, mükemmel olan eserin etkisini yok ederdi." Acaba çocuktan esin alan Aschenbach ne düşünüyor ki çocuk hakkında onları bilirsek ürkeceğizdir? Sonrasında zaten kitabın sonu bize bunun bir tutkulu aşk, aleni bir aşk olduğunu, yani hiç de sanatsal bir mesele olmadığı açıkça veriyor. Ortada aleni bir pedofiliye meyil duruyor. Bunu bir Türk yazsaydı, hele ki muhafazakâr kesimden birisi kaleme alsaydı ve bastırsaydı neler neler denilirdi hayal bile edemiyorum. Ama görüleceği üzere Alman yazınca, "Muhteşem" oluyor. Çok enteresan gerçekten de. Kitap müthiş bir betim yığını. Sayfa sayfa betimleme... Öyle ki bir adamın ayakta nasıl durduğu, neredeyse bir sayfa boyunca bitmeyen ve noktalanmayan bütün bir cümleyle anlatılıyor. Çok yorucu bir durum bu. Okurken yoruldum, bunaldım, daraldım. Daha yarısındayken "Bu cümle ne zaman bitecek acaba?" diye düşündüğüm cümleler yığını bir bakıma. Konu bazında da az önce bahsettiğim gibi çok da kültürümüze uymayan, çok da bir aşk, sevgi, duygu anlamı vermeyen bir kitap oldu benim için. Youtube kanalıma abone olmak için de şu bağlantıyı kullanabilrsiniz: https://bit.ly/2C5FRpi (Hakikat bahrine dalgın müderris...)

instagram:@kebikechatun: Azımsanmayacak bir aradan sonra okumalarımı tamamlayıp nihayet sizlerle paylaşma olanağı buldum. Nicelik olarak hacimli sayamayacağımız ancak nitelik olarak da bir o kadar hacimli olduğunu düşündüğüm bu iki eseri (Venedik'te Ölüm, Değişen Kafalar)peşpeşe okumamdan dolayı birlikte paylaşıyorum fakat aslında ikisi ayrı ayrı üzerine konuşulmayı, tartışılmayı gerektiriyor. Ben yine de iki eseri ayrı ayrı paragraflar içinde vurucu noktaları üzerinden değerlendirmeye çalışacağım. Thomas Mann'ın 1912 yılında yayınlanan "Venedik'te Ölüm" romanının zemininde "sanat nedir?", "sanatçı kimdir?" sorularını tartışması ve en önemlisi eserin ana karakterinin bir sanatçı olması, eserin ikinci bölümünde ise büyük şair Gustav Von Ashenbach'ın sanat anlayışı ve sanatçı kimliğinin öne çıkmasından dolayı sanatçı romanı da dediğimiz "künstlerroman" kategorisine dahil edilebilir. Mann'ın "Doktor Faustus" romanında da besteci Leverkühn'ün içine düştüğü korkunç ruh hâli bir anlamda Venedik'te Ölüm'de de hâkimdir. Mann, bu eserinde sanatın kökenlerine ilişkin bir soyu yani sanat akılcı mıdır, akıl dışı mıdır, tartışırken sanattaki "mükemmelliyetçilik" kaygısını Aschenbach'ın eserini tamamlayamama kaygısı, kaçma arzusu, eserini beğenmeme hissi üzerinden dile getirir. Diğer taraftan da bir sanatçının güzellik karşısında hayranlığından doğan düşünceler Yunan tanrılarıyla özdeşleştirilen ihtişamlı bir guzelliğin küçük bir çocuk olan Tadzio'da vücut buluşu, ikisi arasındaki ilişki, okurun zihnine tartışmaya açık pek çok kavramı da beraberinde getirir diye düşünüyorum. Tabi eserin diğer bir kolunu da bugünleri hatırlatan bir salgın hastalık meşgul ediyor ki o da hikâyeye göre birkaç yıldır yayıldığı söylenen bir Hint kolerası. Bu arada yönetmen koltuğuna Luchino Visconti'nin oturduğu 1972 Amerikan yapımı bir film uyarlaması da var ki kitabı kadar lezzet vermese de yine de izlemenizi tavsiye ederim. Ben kitabı leziz bir Behçet Necatigil çevirisinden okuyunca filminden ne yalan söyleyeyim kitap kadar zevk alamadım açıkçası. ...Keyifli okumalar... (Özge Sönmez)

Venedik'te Ölüm PDF indirme linki var mı?

Thomas Mann - Venedik'te Ölüm kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Venedik'te Ölüm PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Thomas Mann Kimdir?

Paul Thomas Mann, (6 Haziran 1875, Lübeck; 12 Ağustos 1955, Zürih) 20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından biridir. Özellikle romanları ile tanınmakla beraber, edebiyat alanında verdiği eserler yanı sıra, toplumsal eleştirileri ile de öne çıkmıştır. 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış, 1933'te Nazilerin iktidara gelişinin ardından önce İsviçre'ye ardından ise ABD'ye göç etmiştir. 1944'te ABD vatandaşlığı almakla beraber, 1952'de yeniden İsviçre'ye dönmüş ve hayatının sonuna kadar burada kalmıştır.

Mann, Johann Wolfgang von Goethe'nin yapıtlarını kendi yapıtında bir tüzük ve konu bulmada örnek olarak kullandı. Avrupa ve Alman ruhuna dair analiz ve eleştiriler yaparken, eski Alman hikayeleri ve Kitab-ı Mukaddes'te geçen kıssalardan, Goethe'nin, Nietzsche'nin ve Schopenhauer'in düşüncelerinden faydalanmıştır. Kendi ailesini örnek alarak oluşturduğu ilk romanı Buddenbrook Ailesi'nde örnek olacak biçimde anlatıldığı gibi, yapıtlarının başlıca konusunu burjuvazinin yozlaşması oluşturmaktadır. Mann, özellikle Alman edebiyatında önemli bir yer edinmiş olan Bildungsroman türünde yetkin eserler vermiştir.

Alman yazar Heinrich Mann'ın kardeşidir. Thomas Mann'ın altı çocuğundan üçü, Erika Mann, Klaus Mann ve Golo Mann da yazar olmuşlardır.

Thomas Mann Kitapları - Eserleri

  • Venedik'te Ölüm
  • Buddenbrooklar
  • Aldanan Kadın
  • Büyülü Dağ (2 Cilt Takım)
  • Değişen Kafalar
  • Alacakaranlıkta
  • Efendi ile Köpeği
  • Tonio Kröger
  • Doktor Faustus
  • Mario ve Sihirbaz
  • Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları
  • Majesteleri Kral
  • Seçilen
  • Zor Saat
  • Seçme Öyküler
  • Lotte Weimar'da
  • Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt
  • Yusuf ve Kardeşleri 2. Cilt
  • Küçük Herr Friedemann
  • Düşkün
  • Yusuf Ve Kardeşleri 3. Cilt
  • Yusuf ve Kardeşleri 4. Cilt
  • Dinle Alman Ulusu
  • Seçilmiş əsərləri

Thomas Mann Alıntıları - Sözleri

  • “Ben kendi adıma şunu itiraf edeyim ki, sığ bir insanlık anlayışıyla , güç denilen nesnenin safça kötüye kullanımıyla , adaletsizlikler ve dalkavukluğa yönelik ahlaksızlıklarla aramdaki çatışmaların etkisinden kendimi zor sıyırıp alabiliyorum. Bunlar fazlasıyla kafamı kurcalıyor, aklımı karıştıran kısır düşüncelerin kucağına itiyor beni . Söz konusu kısırlık da, olaylardaki aşırı doğallıktan kaynaklanıyor.” (Mario ve Sihirbaz)
  • Son ve başlangıç; ikisi birbirine karıştırılabilir, o kadar benzeşiyorlar, insan çiğdemin görüntüsüne bakıp sonbahara geri gittiğini düşünebilir ve veda çiçeğini görüp ilkbahar geldi sanabilir. (Aldanan Kadın)
  • Tanrı sonsuza dek çocuk kalmanıza izin vermez... (Seçilen)
  • "Sözleri harmanlama ihtiyar kâhya, çünkü onlar boş samandır...Bana yüzüme karşı bir şeyler söyleme, bana ruhundan gelen şeyler söyle, bunun dışındakilere artık tahammül edemiyorum. (Yusuf ve Kardeşleri 2. Cilt)
  • Tanrı şimdiye kadar asla kol kanat germedi üzerime, beni tanıyıp ettiği yok. Sağa sola avuç açtırmayan dost bir felaket iyi bir şey olur; insan kendine şöyle diyebilir o zaman: Tanrı'ya hiç borcum yok... (Seçme Öyküler)
  • Gerçeği söylemek de bir cezadır. (Seçilen)

  • “Gurur nedeniyle şeytanın ocağına düşme pahasına, eğitim görmüş bir insanın inancı ile cahillerin inancı arasında Tanrı açısından bir ayrım olmalı gibime geliyor.” (Seçilen)
  • Güney Babil diyarında cenneti aramak gerek ve Adem'in vücudu Babil toprağından yapılmıştır, bunlar uzun zamandan beri ilahiyat biliminin tercih ederek öğrettiği bilgiler olarak kalmıştır. (Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt)
  • " İyi kalpli insanlar, birisinin kahkahasının diğerinin gözyaşı olmayacağı bir dünyayı boş yere özlerler. " (Değişen Kafalar)
  • İyilikle zeki oluş birbiriyle yakın ilişki içindedir; birisinin içinde diğeri kendisini gösterir. (Yusuf ve Kardeşleri 4. Cilt)
  • Piyanoda yeni ve güzel bir motif çalmayı başardım mı, bir hikaye okurken veya bir resme bakarken duyarlı ve kalıcı bir ruh hali yakaladım mı, O gün güzel geçmiş ve mutlu edici bir içeriğe sahip olmuş sayılıyordu... (Zor Saat)
  • Acı çekerek eğitim görmeyen insan, her zaman çocuk olarak kalır. (Buddenbrooklar)
  • Her ne kadar şeytanımsı güzellikten hoşlandığı belli olsada… (Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları)

  • Sen ve ben, boşu boşuna ve belirsiz bir şey için beklemiyoruz, aksine biz bi­ze ait olan saatleri biliyoruz ve bizim saatlerimiz de bizi tanıyor ve onlar bize doğru geliyor. (Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt)
  • Münferit durumlar hiçbir zaman sıradan değildir: Düşünmek ve ifade etmek için en sıradan şey, doğum ve ölümdür. Ama bir doğum ya da ölüm olayını yaşayan biri olarak kendinize, doğum sancısı çekene ya da ölene bunun sıradan bir şey olup olmadığını bir sorun bakalım! (Değişen Kafalar)
  • Eğitimin keyiflenmenin bir parçası olduğunu, evet eğitimin keyif çıkarabilmek ile aynı anlama geldiğini, bunu da anlıyordu :ve kendine eğitiyordu. (Zor Saat)
  • "İlk horoz ötüşüyle yataktan fırlamak zorunda olmayış, aslında imtiyazlı toplum mevki olan hür bir adamın işaretidir." (Lotte Weimar'da)
  • Aşk güçlüdür, bir mucizedir, böyle gelir ve büyük mucizeler gerçekleştirir. Aldanan Kadın, Thomas Mann (Aldanan Kadın)
  • Hayvanlar daha kontrolsüz ve ilkel, yani aslında durumlarını bedenleriyle ifade etme konusunda bizden daha insanidirler; bizim aramızda artık yalnızca ahlaki bir gönderme, bir metafor olarak varlığını sürdüren tabirler onlar için hala kelime anlamıyla, mecaza kaymaksızın geçerlidir. (Efendi ile Köpeği)
  • Ben her tecrübenin yaşanması gerektiğine inanıyorum, ister iyi olsun ister kötü. (Majesteleri Kral)

Yorum Yaz