ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela - Bekir Yıldız Kitap özeti, konusu ve incelemesi
ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kimin eseri? ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kitabının yazarı kimdir? ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela konusu ve anafikri nedir? ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kitabı ne anlatıyor? ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela PDF indirme linki var mı? ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kitabının yazarı Bekir Yıldız kimdir? İşte ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Bekir Yıldız
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051414881
Sayfa Sayısı: 145
ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Otuz üç mızrakla, otuz dört kılıç darbesi indirdiler. Ama o gene de, düştüğü kumlar üzerine kam su gibi akarken, çırpınıp ayağa kalkmak istiyordu. Bu sıra, güneş küskünleşip bir buluta girdi. Uzakta, kopan bir fırtınanın, ilk uğultuları duyuldu.
Everest Yayınları Türkçe edebiyatın usta kalemlerinden biri olan Bekir Yıldız'ın kitaplannı Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela ile yayımlamaya devam ediyor. Bekir Yıldız, bu romanında yüzyıllardır hissedilen bir acıyı; Kerbela Savaşı'nı konu ediniyor.
"Bekir'in romanı; kaba gücün, baskının, adaletsizliğin, zulmün, iktidar hırsının, içtensizliğin, yalancılığın, halkı hiçe saymanın nerdeyse kurumlaştırıldığı bir dönemde, 'Muaviye' ile oğlu 'Yezid'in giderek nasıl yezitleştiklerinin de romanıdır. Ne yazık ki, bu yezitliklere, onların baskısından ezilenler, kimi çıkarlar uğruna yol açıyor. Bekir'in romanının en önemli yönü, 'halk' kavramına getirdiği gerçekçi yorumdur."
-Adnan Binyazar-
ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela Alıntıları - Sözleri
- Siz, siz olun, zalime boyun eğmeyin.
- …Başın, baş aşağı değil mi ey Ömer? Sen ki, inananlardandın. Sen ki, dedemle, inanç uğruna çarpışmış Sa'd bin Vakkas'ın oğluydun. Bak, nasıl da karşı karşıya getirildik. Dört bir yanında saf tutan, şu orduya bak da utan. Sen bizdendin. Onların da çoğu bizdendi. Şimdi nasıl oluyor da şu bir avuç insanın üstüne saldırmaya hazırsınız. Sanma ki, gücünü ne Yezid'den, ne de șu ordudan almadasın. Gücünü, ruhundaki yezitlikten almaktasın. Çoğunuzun kanında yezitlik varmış aslında. Böyle olmamış olsaydı, o Yezid, o melun da kim olurdu?
- Zalim olabilmek için, güçlü olmak şarttır. Yelkenlere rüzgârlar, zalimlere de, güç yol açar. Ama ancak ve ancak, gücünü paylaşabilirsen, zalimliğini unutturabilirsin. Şu orduyu kat önüne. Götür savaşların en kanlısına. Gık demeden, ölür ve öldürür. Ama sonunda cebine bir şeylerin girmesini bekler. Halktan, yoksul birisinin ellerini bağla ve kırbaçla. Eğer önüne ekmek koyabilmişsen, sesini çıkarmaz. Yoo, hem kırbaçlayıp hem de önündeki ekmeği almaya kalkışırsan, inan kumandan, günün birinde saldırır üzerine.
- Ama bir de, kin diye bir şey vardır, devede de, halkta da... İster deve olsun, isterse halktan birisi, yanındakine, karşısındakine yapılan eziyeti, haksızlığı görmemezlikten gelir. Ne zaman ki, kendi canları yanar, işte o zaman öfkelenip kinlenirler.
- Həzrət Hüseynin ordusunda bir nəfərin ölməsi yezidin ordusunda min, iki min nəfərin öldürülməsi deməkdir.
- Yani demek isterim ki, bana biat etmekle, aslında, inanmayan kafirler size biat etmiş olacaklardır. Bir biatınızla, binlerce biatın sahibi olmak istemez misiniz ey Şamlılar?
- Her isteyen istediğine boyun eğdirirse, boyun eğmeyenlerin hali nice olacak? Sanılmasın ki, boyun eğmemek bir kibir işidir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezid’in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalacağına çoğalacaktır.
- Siz, siz olun, zalime boyun eğmeyin. Zalimle, masum kavgaya tutuşursa, hep masumun, mazlumun yanında olun. Ömür dediğin, şimşekten hızlı geçer. Ama geriye, mazlumun yanında olanlar için, parıltısı sönmeyen bir ışık kalır ki, bu ışık mezarınızın bekçisi olur.
- "İnsanlar, her biat isteyenin önünde eğilmeye alışırsa, inanç nerde kalır, onur, şeref nerde kalır?"
- "Bu dünya, sizin arkalandığınız Yezid gibi, ne Yezidler görmüştür. Ama gene de birileri çıkar, Yezidliğe boyun eğmeyen birileri...Pınarlar kurur, ama dağın suyu bitmez. İşte, bunu anlatamadım ben, siz gafillere. Siz sanıyorsunuz ki, başımı koparıp götürdüğünüzde Yezid'e, her şey unutulur gider. Ya, şu kumlar üzerinde akan kanlar?... Az sonra akacak benim kanım? Esen çöl fırtınalarıyla, bu kumlar savrulacaktır dünyanın dört bir bucağına. Savruldukça da...Haydi bakalım, uzun sözün kısası, kim öldürecekse beni, çıksın bir adım öne."
- Zalime karşı, mazlumların yanında olun!
- Halk, gücün gölgesinde kaldıkça susar.
- Korkusuzluğum nedendir ? Çünkü bilirim ki, zalimin zulmünü, inanmışlığın direnci er geç yener. Bugün yenemezse, yarın yener!
- Hangi inançtan olursa olsun, hangi dinin kulu olursa olsun, hangi ırktan, hangi ulustan gelirse gelsin; haksızlığa, zulme uğramış tek bir insanın acısı bile bütün insanlığın acısı olmadıkça insanoğlu gerçek erincini bulamayacaktır.
ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela :: Öncelikle böyle bir kitabı nasıl anlatacağımı, yazılanları nasıl aktaracağımı bilemiyorum. Konunun hassasiyeti ve benim de konu hakkındaki altyapımın pek sağlam olmaması dolayısıyla, değerlendirmemde değindiğim konularda bir eksiklik veya bir yanlışlık olmuş ise şimdiden özür diler, tarafınızdan düzeltilmesini rica ederim. İki gündür çok etkisinde kaldığım bu eser hakkında, dilimin döndüğünce karalama yapmayı bir borç addediyorum, addediyorum ki sesim duyulsun, bu muazzam eser daha çok okura ulaşsın, okunsun, özümsensin... İslam tarihinde yaşanan bir trajediyi işlemesi, yazarın saptırmadan ve kendi şahsi fikirlerini dahil etmeden olayı ele alması ve kurgu teşkil edecek herhangi bir unsur kullanmamasından dolayı, literatürlere roman olarak geçmiş bu eserin aslen roman olma özelliklerini taşımadığını söylemeliyim. Bu trajedinin izlerini, o günden bugünlere dek verilmiş olan tarih, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro ve minyatür gibi birçok sanat eserinde de görmek mümkün. Ben işin edebiyat kısmı ile alakadar olduğum için, örneklerini ancak bu yönde verebilirim. Ziya Paşa, Fuzuli, Ruhi Bağdadi, Edip Harabi, Seyyah Dede, Seyyid Feyzi, Osman Şems Efendi, Müştak Baba, Leyla Hanım, Pir Sultan, Yunus Emre ve Aşık Veysel gibi ozanlar, Kerbela Olayı hakkında mersiyeler kaleme alarak olayın ehemmiyetini, yarattığı kıyımı kendilerince dile getirmişlerdir. Kerbela Olayı hakkında hatrı sayılır düzeyde kitap okumamış, araştırma yapmamış, olayı sadece yüzeysel olarak bilen ben gibi bir okur için, eşsiz bir yol gösterici oldu bu eser. Kronolojik süreci, olaylara müdahil olmuş şahıs isimlerini ve olayın detaylarını oldukça yalın ve akıcı bir dille ifade etmiş Sevgili Bekir Yıldız. Toplumcu gerçekçi edebiyatımızın en sağlam kalelerinden biri olarak, Kerbela Olayı'nı da yine çizgisi doğrultusunda, özünden sapmadan şekillendirmeyi hedeflemiş, bunda da başarılı olmuş kanımca. Nasıl derseniz şöyle efendim... Belki size biraz absürd gelecek lakin Bekir Yıldız, İslam dünyasının yüzyıllardır kanayan yarası olan Kerbela Katliamı ile, ülkemizin yine yıllardır kanayan yarası olan ve kendisinin de bizzat tanıklık ettiği 12 Eylül 1980 darbesini özünde bağdaştırmış. Bunu yaparken asla ser verip sır vermemiş elbet. Ama okurken bu kıyaslamayı, bu benzeştirmeyi hissetmemek mümkün değil! Kitap çok kısa olduğu için, muhakkak okuyacağınızı düşünüyor, bu bağdaştırma hakkında daha fazla bilgi vermeden, ilişkiyi sizin kurmanızı tercih ediyorum. "Gün gelir, birisi başkaldırırsa, sanılır ki, fermanlara başkaldırmıştır o. Oysa baş kaldıranın gerçek niyeti, fermanların arkasına sinmiş yöneticilerdir. Ama, başkaldırıcı, derdini anlatamadan, başını kaybeder." Nasıl ki Kerbela, bir mazlum-zalim, güçlü-güçsüz, haklı-haksız, iyi-kötü, karanlık-aydınlık çatışması olarak zuhur ettiyse, işte 80 darbesi de aynı paralelde seyreden bir ayıp, bir günah olarak tarihe geçmiştir. Tek cümle ile anımsayacak olursak; Hz. Muhammed'in "O cennet çocuklarının efendisidir'' diye kulağına seslendiği" kıymetli torunu, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın biricik oğulları olan Hz.Hüseyin'e bağlı küçük bir birlik ile Emevi Devleti' nin ikinci halifesi Yezid'in binlerce kişilik güçlü ordusu arasında, Irak'ın Kufe şehri yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde cereyan eden elim olaydır Kerbela Olayı. Hz. Ali'nin şehadeti ile başlayan kitap, oğlu Hz. Hüseyin’in şehadeti ile son buluyor. Emevi lideri Muaviye, kendi ölümünden sonra, oğlu Yezid'in halife olarak başa geçeceğini ilan ederek, tüm halktan oğluna biat etmesini talep ediyor, tabi bu talep biraz da cebren ve hile ile oluyor. Muaviye'nin ölümü üzerine yerine geçen oğul Yezid'in ilk hedefi ise, ehlibeyt mensubu oluşundan mütevelli, hilafeti yolunda en büyük engel olarak gördüğü Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini sağlamaktır. "İnsanlar, her biat isteyenin önünde eğilmeye alışırsa, inanç nerede kalır, onur, şeref nerede kalır?" Yezid'e boyun eğmeyen Hz.Hüseyin, işin daha da kötüye gideceğini öngörünce, 32'si atlı, 40'ı piyade 72 yakınını yanına alarak Kufe'den Mekke'ye doğru yola çıkar. "Sen, sen ol, kendinden kork. En büyük ordu, insanın içinde tepinir." İşte bu aşamada, daha evvel babası Hz. Ali'ye ve kardeşi Hz. Hasan'a ihanet eden Kufe halkı yine devreye girecek ve Hz. Hüseyin’e haber gönderip, şehre dönmesini isteyecek, Yezid ve ordusundan müteşekkil olan Emevilere karşı birlik olma çağrısında bulunacaktır. Bu çağrıya önce tereddüt ile yaklaşsa da sonrasında duyarsız kalamayan Hz. Hüseyin ve onun, çoğu ehlibeyt mensubu 72 kişilik kadınlı erkekli ordusu, geri dönüş yolunda pusuya düşürülüp, Kerbala Çölü'nde sıkıştırılacaktır. Mazlumun gücü inanç, zalimin gücü kılıç! "Sanılmasın ki, boyun eğmemek bir kibirdir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezid'in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalacağına, çoğalacaktır. Ben kendi adıma değil, inanmış ve inanacaklar adına, zalimin önünde, başımı dik tutmaya çalışırım." En büyük bezdirici darbe, azgın Fırat'ın kıyısında olmalarına rağmen, günlerce susuz bırakılmaları olur. Önceleri kendi saflarında iken, Emevilerin sahip olduğu güç karşısında taraf değiştiren Ömer İbni Saad'a çaresizce ve neticesizce şöyle sesleniyor Hz. Hüseyin : "Yezid'in verdiği, vereceği maldan mülkten daha çoğunu ben sana veriyorum...Herşeyim, son dirhemine kadar senin olsun. Bir kuru çul üstünde, birkaç hurmayla yaşamaya razıyım Yeter ki, biat etmeden öldür beni. Ama şu, su su diye inleyen çoluk çocuğu kılıçtan geçirme! " Ve bu susuzluk karşısında yapılabilecek en büyük direniş ise zalim Yezid'e biat edip kul olmaktansa Allah yolunda ölmekti. Bu yolda ilk adımı atan, babası Hz. Hüseyin’den şehadet izni isteyip, helallik alarak Emevi ordusuna karşı kendini ortaya atan Ali El-Ekber olur. Ehlibeytin erkeklerinden, hastalığı dolayısıyla çadırından dışarı çıkamayan Zeynel Abidin haricinde, geriye sadece Hz. Hüseyin kalır. Kundaktaki bebesi de dahil olmak üzere, tüm eşrafının ölümüne şahitlik eden Hz. Hüseyin için de kaçınılmaz son ölümdür. Keskin kılıç ve mızrap darbeleriyle öldürüldükten sonra, komutan Ömer'in emriyle, Şimr adlı birisi tarafından, başı bedeninden ayrılmış ve bu kesik baş bir mızrağa takılı olarak, Yezid'in huzuruna getirilmiştir. Yezid, gücünü kanıtlamış olmanın verdiği kibirle, güçle, elindeki asayı Hz. Hüseyin'in kesik başı üzerinde dolaştırıp oynamaya başladı. "İşte, bana biat etmeyenlerin sonu!" Bu sıra, meclisin ileri gelenlerinden Ebu Berze Eslemi ayağa kalkıp konuştu. "Asanla oynadığın bu yüz, kimin yüzüdür bilmez misin ya Yezid?" dedi. Yezid, en coşkulu, en güçlü anında kendisine sorulan bu soru karşısında çok öfkelendl. Ama belki de ilk kez, halife olduğundan beri ilk kez, babası Muaviye gibl, öfkesinin ardına sinebildi. "Bilmez olur muyum ya Eslemi? Hiç bilmez olur muyum? Hz. Muhammed'in torunu, Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in yüzüdür, asamla oynadığım. Onun için oynamaktayım ya...Bir başkasının başı olsaydı, sarayımda ne işi vardı? "Doğru değildir yaptığın," dedi Ebu Berze Eslemi. "O yüz ki, defalarca Peygamberimiz Muhammed tarafından sevgiyle öpülmüştür... Sonun hüsrandır." diye bağırdı. "Zalimsin çünkü ey Emir. Sana boyun eğmeyenin tamamını bile göremedin. Kesik başıyla avunursun açıkçası. Sen ki Yezid, sen ki zulmedensin, dedim ya yoktur sonun. Benden söylemesi. Başımı vurdurursan, vurdur. Ama, gene de benden söylemesi. Sen, Kerbela savaşını kazanan değil, kaybedensin." "Nedenmiş o? Nedenmiş?" diye, bu kez Yezid de kalktı ayağa. "Kaybettin. Evet kaybettin savaşı," dedi Eslemi. Çünkü Hüseyin, binlerce kişilik orduna, en değerli kumandanlarına bile boyun eğmedi. Eğer Hüseyin, zalimliğinden korkup gelseydi ayaklarıyla buraya, gelip eğilseydi önünde, o değil, sen kazanmış olurdun. Hani, nerde bu başın ayakları?" Ve zalim... Ve inanmış... Ve Kerbela... Ker-u Bela... Üst üste tasa... Üst üste kaygı... Üst üste musibet... Üst üste elem... Üst üste bela... Yıllardır söylenegeldiği gibi Kerbela hak aramanın ve özgürlüğün destanıdır. Sabrın, teslimiyetin ve adanmışlığın azametidir. Kerbela Olayı, dil, din, ırk ve mezhep taasubu gözetmeksizin tüm insanlığın ortak acısı, ortak dramıdır. Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, çamurdan yaratılmış olan insanoğlunun çamurlaştığı, Yezidvari siyasi hırsların, emellerin, zulümlerin ve işkencelerin devam ettiği yeryüzünde, tüm bu kötülüklere karşı kalkan olamıyorsak bile sessiz de kalmamamız gerektiği kanaatindeyim. Ne diyordu Hz. Ali: "Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun." (Seda Bera)
Benim için incelemesi zor bir eser olacağını hissediyorum Bekir Yıldız’ın ‘ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela’ isimli eserinin. Çünkü hem eserde anlatılanlar yaşanmış dehşet verici gerçekler, hem de karakterlerin anlayışları günümüzde hâlâ sağ. Hüseyinler hâlâ ayakta dimdik, zalim ve kollarını dört bir yana dolamış Yezidler’in zulmü karşısında. İncelemede zorluklar yaşamamın bir diğer önemli sebebi ise konunun bir din ile yakından temas halinde olmasıdır. Benim dini tercihlerimden ötürü -İnceleme şeklimden Alevi olduğum düşünülebilir. Ancak Alevi değilim. Dinler ile görüşümü Türkiye’nin şu koşullarında kendime saklamayı daha doğru buluyorum.- de, bir inceleme kaleme alması zor bir eser ‘ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela’. Eser adından da anlaşılabileceği üzerine 10 Ekim 680 yılında gerçekleşen Kerbela Katliamı’nı ve öncesinde gerçekleşen olayları konu ediniyor. Eğitim almakta olduğum bölümün ‘Tarih’ olması sebebiyle elbette ki Kerbala Katliamı’nı bu alanda eğitim almamış birçok kişiye oranla daha iyi biliyorum. Ancak bu konuda hiçbir edebi eser okumamıştım daha evvel. Edebi bir bakış açısı ile gerçekleri okumak beni derinden etkiledi. Aslında aklımda Kerbela Katliamı ile ilgili bir eser okumak yoktu. Bu eseri 1000kitap’da bir yazarın (Kusura bakmasın şu an ismini hatırlayamıyorum.) alıntısını görmem ile okumaya karar verdim. İyi ki de bu kararı almışım. Kerbela Katliamı hem dünya tarihini hem de İslam tarihini derinden etkileyen bir olaydır. Bir avuç aç, susuz fakat ‘inanmış’ insanın, koskoca bir ordu ile karşı karşıya kaldıkları yerdir Kerbela. Mevki, makam, şön, şöhret ve zenginlik hırsının gözlerini bürüdüğü zalimlerin, İslam peygamberi Muhammed’in torunu Hüseyin’i katlettikleri, Hüseyin’in kardeşi Hasan’ın oğullarının katledildiği, Ali’nin oğullarının katledildiği yerdir Kerbela. Çöldür ama kumlar yaştır. Yaştır, çünkü bu kumlar kan ile gözyaşları ile sulanmıştır. ‘İnanmış’ların, ‘zalim’e, Yezid’e, boyun eğmediği yerdir Kerbela. Günümüzde de olduğu gibi tarihin her döneminde zalimler de, mazlumlar da olmuştur. Bu zıtlık hep süregelmiştir. Bu eserde de haksız zalimler ve haklı mazlumlar var. Haksız zalimler: Muaviye bin Ebu Sufyan ve oğlu Yezid. -Lanet olsun Yezid’e...- Haklı mazlum ise: Hüseyin ve yoldaşları. Her iki taraf da bazı şeyleri simgelemektedirler. Muaviye ve Yezid, zenginliği, zalimliği, orduları, kaba gücü, baskıyı, zulmü, halkı ve hakkı hiçe saymayı, saltanatı, yalancılığı simgelerken; Ali, oğlu Hüseyin ve Hasan ise zalime -Muaviye ve Yezid- karşı direnmeyi, mazlumdan yana olmayı, hukukun ve kişinin üstünlüğünü, halkı ve hakkı, Muhammed’in yolunu simgelemektedirler. Ayrıca bir de halk vardır ki Bekir Yıldız eserinde halkı da çok net ifadeler ile anlatmıştır. Eser Halife Ali’nin şehit edilmesi ile başlamaktadır. Ali’nin öldürülmesinin ardından, Muaviye bin Ebu Sufyan ve Hasan halife ilan edilmiştir. Hasan’ı halk desteklerken; Muaviye’yi ise ordu ve güç desteklemektedir. Kanlı olayların olmasını istemeyen Hasan, Muaviye’nin gücü elinde topladıkça zalimleşeceğinin farkına varamaz ve ona biat eder. Aslında Hasan iyi niyetlidir çünkü Müslüman kanı aksın istemez. Fakat büyük bir yanılgıya düşmüştür. Zalimin güç kazanmasına fırsat verilirse, o zalim daha fazla kan akıtır ki gerçekten de hep öyle olmuştur. “Korkarım hep böyle olacak. İdamlar, işkenceler çoğaldıkça, insanlar sinecek. İnsanlar sindikçe de, idamlar, işkenceler daha çok artacak.” Syf. 97. Burada daha fazla tarihi olaylara yer vermek istemiyorum. İsteyen okuyucular ister kitabı okuyabilirler, isterlerse çeşitli kaynaklardan araştırabilirler. Bir tarih öğrencisi olarak Bekir Yıldız’ın anlattıklarının tarihi veriler ile çelişmediğini ve güvenilir olduğunu söyleyebilirim. Eserin anlatım biçimine gelirsek dilini gayet sade buldum. Ayrıca okuyucuyu, yoran betimlemeler ve aşırı uzun cümleler ile sıkmamış Bekir Yıldız. Diyaloglarda sanki gerçekten Muhammed’i, Ali’yi, Muaviye’yi, Yezid’i, Hasan’ı ve Hüseyin’i dinlediğimizi hissettirmiş ki bu bence çok çok büyük bir başarıdır. Ayrıca karakterleri de tanıtışını da başarılı buldum. Yezid’in ilk anlatıldığı paragraf hem insanda büyük bir iğrentiye yol açıyor hem de günümüzde, gündelik hayatlarımızda yer alan Yezid benzerleri kişileri akla getiriyor. Hüseyin ve yoldaşlarının, toplam 72 kişinin, Kerbela’da kuşatıldıkları kısmı kaleme alış tarzı ise tek kelimeyle muazzam. Hüseyin’in dedesi (Muhammed) ve babası (Ali) ile konuşmaları, yanındakilerin inançlarından dönmeyerek zalime itaat etmemeleri, çölün o kavurucu sıcağı gerçekten çok başarılı bir şekilde anlatılmış. Elbette o zalim olayı yaşayanlar kadar hissedemeyiz fakat eseri okurken o çölde Hüseyin ve yoldaşları ile birlikte Kerbela Çölü’nde susuzluktan kavrulduğunuzu bir nebze de olsa hissedebiliyorsunuz. Bu eser ile ilgili daha neler söylemek isterim inanın bilmiyorum ancak gerçekten etkisi altında kaldığım bir eser. ‘Zalim’in, ‘İnanmış’ın ve ‘Kerbela’nın çok başarılı bir şekilde anlatıldığını dile getirererek sözlerimi sona erdirebilirim sanırım. ‘ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela’ isimli eseri okumamış herkese tavsiye ederim. Okumuş olanlara da ne mutlu bu kadar değerli bir eseri okumuşlar, bu kadar acı bir olayı öğrenmeye çalışmışlar. Ne mutlu hakkın, haklının, adaletin, doğrunun, mazlumun, aklın ve vicdanın yolunda olanlara! Lânet olsun Yezidler’e, Yezidleşenlere, adaletin terazisini bozanlara ve Yezid yolunda yürüyenlere!... “Korkusuzluğum nedendir? Çünkü bilirim ki, zalimin zulmünü, inanmışlığın direnci er geç yener. Bugün yenemezse, yarın yener.” Sayfa: 122 (—A—)
Türkiye edebiyatının en güçlü kalemlerinden olan Bekir Yıldız Anadolu insanını konu alan öyküler yazan, ropörtajlar yapan bir yazar. Hacim olarak küçük ancak edebi değeri çok büyük bir kitap olan "Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela"da İslam tarihinin trajik bir olayını yalın ve gerçekçi bir dille kurgulayarak ölümsüzleştiriyor. Bekir Yıldız'ın kanımca en iyi kitabı olan bu eser, Kerbela olayını konu alan romanlar içinde de kanımca en iyilerden biridir. (Özlem Olcay)
ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela PDF indirme linki var mı?
Bekir Yıldız - ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Bekir Yıldız Kimdir?
Bekir Yıldız (d. 1933 - ö. 8 Ağustos 1998), Türk öykü ve roman yazarı.
1933 yılında Urfa'da dünyaya geldi. Matbaa'cılık okulunu bitirerek, işçi olarak Almanya'da çalışmaya gitti. Yurda döndüğü zaman, Asya Matbaası'nı açan Bekir Yıldız, hikâyelerinde Güney Doğu insanlarının yaşamlarını anlattı. Hikâyelerinden bazıları senaryolaştırıldı ve filme alındı. May, Halkın Dostları, Yeni a, Yazko Edebiyat dergilerinde görev aldı. Birçok yazısı "Zaman İçinden" adlı kitapta toplanmıştır.1971 yılında Kaçakçı Şahan eseri ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı. 11 Ağustos 1998 yılında geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedilmiştir.
Bekir Yıldız Kitapları - Eserleri
- Evlilik Şirketi
- Kaçakçı Şahan
- Halkalı Köle
- Reşo Ağa
- ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela
- Kara Vagon
- Harran
- Beyaz Türkü
- Arılar Ordusu
- Demir Bebek
- Alman Ekmeği
- Sahipsizler
- Dünyadan Bir Atlı Geçti
- Darbe
- Aile Savaşları
- Mahşerin İnsanları
- Sahipsizler - Dünyadan Bir Atlı Geçti
- İnsan Posası Güneydoğu Zındanı
- Bozkır Gelini
- Türkler Almanya'da
- Ölümsüz Kavak
- Kör Güvercin
- Yaman Göç
- Düz Adam
- Seçilmiş Öyküler
- Röportajlar
- Şahinler Vadisi
- Yargılayan Zaman İçinden
- Sahipsizler
Bekir Yıldız Alıntıları - Sözleri
- Bir çuval buğday karşılığı çalışmak, ağanın gölgesinde yalanmak, Gaffar'ın babasını yatağa vurmuştu..Toprak, şimdi, yıllardan beri kendisini deşen, dölleyen bu adamı cezalandırıp altına almak sabırsızlanıyordu adeta. (Kaçakçı Şahan)
- "Yanıp kül olsaydın, bundan iyi miydi?" dedim kendi kendime. "Çocuklar için kağıt olacaksın ya, hey şımarık kavak. Daha ne isteyeceksin?" (Ölümsüz Kavak)
- Hele babanızın polisliğinin ilk günleri var ki... Bak sen nerden nereye... Utandıydı ilk günler sokağa çıkmaya. Ben de utandıydım ilk mantoyu giydiğimde... İşte o zaman bildiydim utanmak nedir, ne değildir. (Aile Savaşları)
- Bizim toplumumuzda, çocuk kaç yaşına gelirse gelsin, anne babalar için büyümemiş süt kuzularıdırlar. (Yaman Göç)
- Çağımızda başarının ilk koşulu, birlik olabilmektir. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. (Arılar Ordusu)
- Büyük kentlerde hatalar ve günahlar kalabalığın arasında kaybolup giderken, burada her hata ve günah kurşunla bastırılıyordu. (Reşo Ağa)
- "Fırında insan...Mahşeri bir fırında...Ateş,yakıcı, kavurucu değilken, birilerini sırtına almak gösterisinde insan.Ama ısı artınca, ayaklar yanınca, insan, sırtındakini ateşe atıp attığının sırtına binme yarışında.... (Mahşerin İnsanları)
- Sanki sömürü biçimi değişince, sömürü ortadan kalkıyor! (Harran)
- Neydi sevgi? Nasıl bir şeydi aile? Sevgi uğruna adanan hayatlar, giderek nasıl da unutulup yeni adanmalara dönüşüveriyordu. (Darbe)
- Bir zamanlar kılıçlarıyla saldıran Türkler, bu defa pasaportlarıyla sızıyorlardı Avrupa'ya... (Reşo Ağa)
- " İnsansız kent başkadır,insanların olup da,dışarı çıkamadıkları bir kentse bambaşkadır. ' (Mahşerin İnsanları)
- Bilip de bir şey yapmamak, bilmekten daha acıdır. (Demir Bebek)
- Tanrı insanoğlunu en olağanüstü nitelikte, hem de maliyeti sıfır denecek bir ucuzlukta yaratıyordu. Oysa ki, doğanın hışmına uğrayan insanoğluna uzatılan her doktorun eli, büyük ve obur pençeliydi.. (Reşo Ağa)
- "Hasretiz biz," dedi. "Suya hasret bitki gibi, hasretiz Türkçe konuşmaya. Hanım işe gider, göremezsin. Sokaklarda yürürken, korkarsın çoluk çocuğunla Türkçe konuşmaya. Oh... Oh be ne rahatmış meğer, ana diliyle konuşması insanın..." (Yaman Göç)
- Bir çuvalın içine doldurulmuş kediler gibi, birbirimizi parçalamak yerine, bizleri çuvala dolduranlar üzerine konuşabilsek... (Darbe)
- Emekçinin Türkü Almanı olur mu sanıyorsun? (Alman Ekmeği)
- Düşünmek istiyordu Ali. Düşünmek, yaşamak demekti gene de. Yaşamak da; dünle, bugünle, hatta gelecekle hesaplaşmaktı. (Darbe)
- Seviniyor kimi altta kalanlar. Gaz fırınlarında ölmenin sırası altta kalanlara üç beş saniye sonra geliyor çünkü. (Dünyadan Bir Atlı Geçti)
- Çünkü ölümsüzdür kitaplar, yazılmışsa eğer. (Beyaz Türkü)
- Damgalanan insanlar, çirkinleşen insanlar, Tanrı'ya açılan umutlarıyla kümeleştiler. (Kara Vagon)