dedas
Turkcella

Usta ve Margarita - Mihail Bulgakov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Usta ve Margarita kimin eseri? Usta ve Margarita kitabının yazarı kimdir? Usta ve Margarita konusu ve anafikri nedir? Usta ve Margarita kitabı ne anlatıyor? Usta ve Margarita PDF indirme linki var mı? Usta ve Margarita kitabının yazarı Mihail Bulgakov kimdir? İşte Usta ve Margarita kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 17.05.2022 12:00
Usta ve Margarita - Mihail Bulgakov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mihail Bulgakov

Çevirmen: Mustafa Kemal Yılmaz

Orijinal Adı: Master i Margarita

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786052954140

Sayfa Sayısı: 520

Usta ve Margarita Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1930’lu yıllarda Moskova’da sıcak bir bahar günü… Günbatımına yakın saatlerde Şeytan, iyi giyimli ve yabancı görünümlü bir beyefendi kılığında şehre iner ve kendini kara büyü uzmanı Profesör Woland olarak tanıtır. Onun garip maiyetiyle birlikte gelişini, Sovyet başkentini kasıp kavuran bir dizi esrarengiz ve tekinsiz olay izler. Bulgakov 20. yüzyıl Rus edebiyatında çığır açan romanında, biri 1930’ların Moskova’sında, diğeri eski Kudüs’te geçen iki ayrı hikâye arasında baş döndürücü zikzaklar çizerek sürdürür anlatısını. Stalin rejiminin en karanlık günlerinde yazılan Usta ve Margarita, Sovyet yaşam tarzına yönelik keskin bir hiciv, dinsel bir alegori, komik bir fantezi olduğu kadar, dokunaklı bir aşk öyküsüdür de aynı zamanda. Bulgakov’un yaşamının son günlerine dek üzerinde çalıştığı roman, uzun süre yasaklanmış, yazarın ölümünden yıllar sonra, üstelik sansürlenmiş haliyle 1966’da yayımlanabilmiştir ancak.

Usta ve Margarita Alıntıları - Sözleri

  • “İnsanın çektiği acı öylesine büyüktü ki,bazen kendi kendine konuşuyordu.”
  • Benden uzak, iblislere yakın olsun.
  • Tek, tek başıma, ben hep tek başınayım.
  • “…fazla içine kapalısın ve insanlara inancını tümden yitirmişsin.”
  • Çattık! Aklınızı başınıza alın!
  • her türlü iktidar insanların üzerinde kurulmuş bir baskıdır
  • "Tek kelimeyle cehennem."
  • Çattık! Aklınızı başınıza alın!
  • Hiç bekarlığın özgürlüğü boyunduruğun ağırlığına değişilir mi?
  • “Asla kimseden bir şey istemeyin! Asla bir şey istemeyin, özellikle de sizden güçlü olanlardan.”
  • “+Yalan! -Ve bu yalanın en enteresan tarafı da… baştan sona yalan olması.”
  • “…fark edilen tek bir şey vardı, o da artık her zamankinden daha üzgündü…”
  • “…her türlü iktidar insanların üzerinde kurulmuş bir baskıdır…”
  • “…bilmiyoruz ve elbette öğrenmek niyetinde de değiliz…”
  • “Her sabrın bir sınırı vardır…”

Usta ve Margarita İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Son saniyede yetiştiğim Bulgakov etkinliği sayesinde hem Bulgakov'la hem de onun bu başyapıtıyla planladığımdan daha erken buluşma, tanışma fırsatı yakalamış oldum. Bu vesileyle etkinliğe katkısı olan herkese bir kez daha teşekkür ederim. Eserle ilgili sitede çok nitelikli incelemeler yer aldığı için tekrara düşmekten özenle kaçınmaya çalışacağım... Eğer bu kitabın havuzuna bir kova su da ben taşıyabilirsem ne mutlu bana... 573 sayfalık oldukça hacimli bu eser, Bulgakov'un yazmak için 12 yılını, benimse okumak için bir haftamı aldı. Kitabı Can Yayınları'ndan okuyanlar, kapağı açar açmaz 43 sayfalık 'önsöz' mahiyetinde yazılmış bir sunumla karşılaşıyor. Bu sunumda yazarın yakın dostu Sergey Yermolinski'nin kaleminden yazarın hayat hikayesine şöyle bir girip çıkıyoruz. Özellikle benim gibi yeni tanışacaklar için yazara ve kitaba hazırlık noktasında çok başarılı buldum bu eklemeyi. Ben kitaba başlamadan önce okudum ama kitabı bitirdikten sonra bir kez daha okunabilir bu metin... Kitaba dair ufak tefek detaylar yer alsa da 'spoiler' adını verdiğimiz türden bir durum söz konusu değil. Bazen elime öyle kitaplar alıyorum ki, ön söz diye yazılan metinler kitabı kitaptan daha çok anlatıyor. Yahu madem bu kadar deşmek istiyorsun kitabı, bari girişe değil de kitabın sonuna koy da biz de faydalanalım! Neyse işte, incelemenin girişinde kitabın girişinden bahis açmış olduk:) Şimdi yavaş yavaş detaylara geçelim... 'Kitaptan çok etkilendin mi' diye sorarsanız, açıkçası hayatımın kitabı olmadığını bir çırpıda söyleyebilirim. Boyumdan büyük bir laf edeceğim ama, bana göre bir Rus klasiği değil... Sadece, Rus bir yazar tarafından kaleme alınmış, çeşitli toplumsal konuları hicivle yermiş, fantastik öğelerin ön planda olduğu akıcı, kolay okunan bir roman olarak özetleyebilirim kitabı. Anlatım kolaylığı açısından kitabı iki ana bölüme ayırmak mümkün. İlk bölümde karakterleri tanıyor, olayların akışını takip ediyor, hikayeye gayet ölçülü bir şekilde ilave edilen tarih ve doğa üstü öğelerin de katkısıyla merak uyandıran bir okuma süreci içerisine giriyorsunuz. İkinci bölümde ise, ilk bölümdeki karakterler ve olaylar biraz geri plana geçerek yerlerini yeni karaktere ve yeni olaylara bırakıyor. Tabii ki bunların hepsi olay örgüsü içerisinde birbiriyle bağlantılı. Ancak kişisel fikrim, ilk bölümün ayağının yere daha sağlam bastığı, ikinci bölümde ise kitabın ayağının biraz yerden kesildiği, dengesini kaybettiği yönünde... Hani dedik ya Bulgakov kitabı 12 senede yazmış diye... Sanki bunun 10 yılını ilk bölüm için, 2 yılını da kitabın ikinci bölümü için harcamış gibi geldi bana:) Benim doğa üstü öğelerin kullanımına olan bakış açım, böyle bir sonuca varmamda etkili olmuş olabilir. Kitaplarda fantastik öğelerin kullanımına karşı değilim tabii ki. Ancak bunu kullanan yazarların bu öğeleri kurguya nasıl işlediği çok önemli. Kitabın ilk bölümünde hikayenin doğa üstü tarafı beni asla rahatsız etmedi. Hatta uzun zamandır böyle bir anlatımla karşılaşmadığım için büyük bir keyif aldım okurken. Ancak kitabın ilk bölümünde bir kar yağışı gibi tatlı tatlı serpiştiren bu fantastik öğeler, ikinci bölüme geçer geçmez bir anda bir çığ haline bürünüp üzerime gelmeye başladı. İşte bu safhadan itibaren yazarın iki bölüm arasındaki bağlantı noktalarını kurmakta ya zorlandığı ya da acele ettiği ve neredeyse her sayfada 'DOĞA ÜSTÜ BUTONU'nu kullandığı izlenimine kapıldım. İşte bu fantastik öğeler, bu şekilde lavabo açacağı gibi kullanılmaya başlandığında, ben de başlarda aldığım o keyfi sonlara doğru alamadım maalesef... O gizemli karakterler bir anda karikatürize oldu gözümde (Örneğin Kara Kedi Behennot'un, Kötü Kedi Şerafettin'den bir farkı kalmadı)... Kitabın ana konusuna 'ikinci bir roman gibi' paralel devam eden Pontius Pilatus bölümleri de, yine kitabın sonlarına doğru ana konunun cıvıması nedeniyle o başlardaki ağırlığını tamamen kaybedip sıradanlaştı... Ancak tüm bunlara rağmen kitap genel olarak temposunu hep belli bir seviyede tutmayı başarıyor. Böylece sonuna kadar siz de kitabın içinde kalmayı başarabiliyorsunuz. -------------------------------------- Bunun yanında kitapta çok ciddi toplumsal eleştiriler de yer almakta. Özellikle günümüzde de çok sık şikayet ettiğimiz konulardan biri olan devlet görevinde 'liyakat' konusu, Bulgakov'un kitapta üzerinde en çok durduğu, tüm okları çevirdiği konuların başında geliyor. Çünkü Bulgakov'un kendisi de, özel hayatında bu konuyla bağlantılı olarak çeşitli sıkıntılar yaşamış. Yazdığı kitapları veya oyunları beğenmeyen, öyle ya da böyle yayımlanmasına engel olan insanlardan çok çekmiş ve kitabında en çok bu insanlarla hesaplaşmak istemiş. Öyle ya, bizim hayatımız da ister özel, isterse devlet kurumu olsun bu insanlardan geçilmiyor adeta... 'Yahu kim bu adamları buralara getirdi, ne iş yapar bu insanlar?' diye sormaktan kendimizi alamadığımız o kadar çok olay yaşıyor, o kadar çok insanla karşılaşıyoruz ki... Hemen ilk aklıma geleni paylaşayım... Vakti zamanında ülkemizde yaşanan bir Soma faciası vardı. Bu faciadan zihinlerimizde kalıcı izler bırakan, Soma deyince aklımızda beliriveren ilk olay; devletin bilmem ne kurumunda bilmem ne müdürlüğü yapan bir adamın (ismi lazım değil), bulunduğu makamın ona vermiş olduğu yetkiye dayanarak bir maden işçisini herkesin gözü önünde tekmelemesi olmuştur... Bu belki uç bir örnektir ama bir yerden 'yetki' alan insanların, yeri geldiğinde bu yetkiyi nasıl kullandıklarına dair çarpıcı bir örnektir aynı zamanda... İşte Bulgakov da kitabında bu türden insanlara karşı bir mesaj iletmek istemiş. Yani demiş ki, 'Kardeşim böyle adamların olduğu bir dünyada şeytana ne hacet!! Bu insanlar yüzünden dünyada şeytana yapacak iş kalmadı. Böyle bir ortama şeytan neden gelsin? Gelse bile, ortalığı karıştırmak için değil de ancak insafa gelip sorun çözmek için gelir bu saatten sonra...' Zaten kitaptaki şeytan karakteri (Prof. Woland) ve yancılarına kanımızın bu denli kaynamasının arkasında yatan neden de onların bir anti-kahraman edasıyla bir anda şehre karışması, şehirde kaldıkları süre boyunca doğa üstü güçlerini kullanarak yaptıkları müdahaleler ve onlar şehirden ayrıldıktan sonra her şeyin sanki eskisine nazaran biraz daha iyi hale gelmiş olması değil mi? ----------------------------------- Kitaptan öne çıkarabileceğimiz bir başka eleştiri de 'toplumsal dizayn' olarak özetleyebileceğimiz, 'eğer devlet isterse herkes her şeyi unutabilir' eleştirisidir... Çünkü bu konu da günümüzde yine topluma en çok dokunan konular içerisinde yer almaktadır... Bazen öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, kıyamet kopmuş gibi toplumun neredeyse tamamı, yani hepimiz aynı anda ayağa kalkıyor, isyan ediyor, hesap soruyor, sözümona sürecin takipçisi oluyoruz. Öyle bir an geliyor ki, işte bu isyan, bu hesap sorma, bu takipçilik bir anda sihirli bir değnek değmiş gibi ortadan kayboluyor. Sanki o olaylar hiç yaşanmamış gibi, sanki hiçbirimiz bundan etkilenmemişiz gibi oluyor... İşte bu noktada her devlet mekanizmasının kendine has kavramları birer birer devreye giriyor. Nedir bu kavramlar derseniz; hasıraltı etme, medyayı susturma, gündem değiştirme, farklı konularda duyguları harekete geçirme, 'olay adalete intikal etti' deyip konuşma yasağı getirme, biraz daha günümüze getirirsek twitter, youtube gibi SM kanalları erişime kapatmaya kadar giden bir süreçtir bu... Eskinin deyimiyle, 'ne şiş yansın ne kebap:)' İşte bu bir çeşit DİZAYN ETME durumudur. İşin sonunda topluma bir ayna tuttuğunuzda, toplumun öfkesinin de, sevgisinin de, isyanının da, takipçiliğinin de ne kadar genel geçer, saman alevi gibi olduğunu görürsünüz. Bu da başka bir isyan konusudur ya neyse... :) Tabii Bulgakov bu durumu, yukarıda da değindiğimiz gibi fantastik öğeler ışığında yansıttığı için, hikayede yaşananlar yine uç bir örnek gibi görünür gözünüze... Oysa ki, oradaki geçiş sürecini alıp 'yaşanmış gerçek hikayeler' süzgecinden geçirip günümüze uyarladığınızda, neticenin çok da farklı olmadığı ortaya çıkar. ------------------------------------- Hülâsa, ilk Bulgakov deneyimini aşağı yukarı bu izlenimleri edinerek tamamlamış bulunmaktayım... Günümüz dünyası ile karşılaştırmalı bir okuma yaptığımda her zamanki gibi isimlerin, şehirlerin, mekanların, binaların değiştiğini ama genel olarak manzaranın çok da değişmediğini maalesef rahatlıkla ifade etmek mümkün... O halde, günümüz insanları için söyleyeceğim tek bir söz, tek bir temenni kalıyor; 'Şeytanınız bol olsun arkadaşlar' Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)

10/10 İnanılmaz bir zekanın ürünü. Tam bir başyapıt. Hiç bitmesin istedim resmen. Buradaki yorumlarda zor okunan bir kitap olduğunu, karakterlerin ve ayrıntıların çok olduğunu söylemişler. Bence tam tersi aynı karakterlerin üzerinde durulmuş ve 500 sayfada hepsini çok iyi tanıyorsunuz. Dip notlarla da genel kültürü yükseltecek bir roman . Rus edebiyatındaki kasvetten eser yok. Baştan sona keyifle okudum sıkılacağınız en ufak bir yer yok. Kitabın konusuna gelince kitapta askında iç içe iki olay var , ilk kısımda Woland adıyla Moskova' ya inen şeytanın Moskovayı karıştırması ve gelişen olaylar; diğer kısımda ise Pontus Pilatus isimli vali ve Hz. İsa anlatılıyor. Hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak bir kitap. Karakterleri asla unutmayacağım (Fulya)

-Söyle, şeytan var mı yok mu? -Ah tabi ki yok. Bunlar boş inançlar. -Öyle mi? Emin misin bundan? -Kesinlikle, akşam yemeğini nerede yiyeceğimden ne kadar eminsem bundan da o kadar eminim. Şeytan bir kahkaha attı (tabi sinirinden). En sevmediği şey varlığının kabul edilmemesiydi ve ilk hamlesini yaptı; kafa kesmedi, racon kesti. Komünizmde inançsızlık esastır. Stalin Rusya'sında da din yavaştan ortadan kaldırılmaya çalışılmakta, kiliselere kilit vurulmakta, insanlar ateizme zorlanmaktadır. İşte bu minvalde kitabın ilk eleştirisi dinsizliğe yapılır. Hem de çok acımasızca. Şeytan varlığını sert bir şekilde gösterdikten sonra eğlenceyi başlatır. Kara büyü, vampir, uçan süpürge, çıplak kadınlar, kelle almalar, bahar baloları... İşte karşınızda M.Bulgakov'un sihirli kaleminden yükselen hiciv sanatının başyapıtı Usta ile Margarita. Leyla ile Mecnun dizi setinden kopmuş da gelmiş bir senaryo tadında, Mecnun'la astral seyahate çıkmışçasına yer yer kahkahalarla kopmalık kesitler sunan, şeytan ve ekibinin absürt komedi kıvamındaki bu büyülü gerçekçiliğine hepiniz hoşgeldiniz. Para insanı kul eder, köle eder, esir eder ve sonunda rezil eder. Woland efendimizin öncülüğünde çıkacağımız ahlak yolculuğunda maddeye tapan zavallı insancıkları göreceksiniz. On ruble için birbirlerini ezen, bedava elbise için saç baş yolan ve hatta bedava olmasa da black friday kapsamında indirim çılgınlığında tüketimin dibine vuran kapitalizmin velinimeti zavallıları seyre dalacaksınız. Her köşe başını işgal etmiş bolca dayıya sahip liyakatsızları, makam mansıp* sevdası (* yanlış bir kullanım, aynı anlama gelen iki kelime zaten) yüzünden asılsız ihbarlarla üstlerinin koltuğuna göz diken doyumsuzları, ölen yeğeninin dairesine yerleşebilmek için yüzlerce kilometre uzaklardan koşup gelen miras avcısı hayırlı akrabaları ( Sovyet Rusya'da bir dairede bir ailenin kalması lüks bir durum. Özellikle büyük dairelerde bir kaç aile birlikte yaşatılır. Komünizme giden yolda aile kavramını yok etmenin ilk adımları ) göreceksiniz. Ahlaken yozlaşmışlığın yanında bir de iradesini teslim etmiş korkak bir toplum oluşmuştur. Hatta bu korkaklığı en büyük ahlaki çöküntü olarak gösterir Bulgakov. Kendisini de korkaklar kervanına kattığını unutmayalım. Stalin'in baskıcılığına boyun eğmiştir. İncelemesini okuduğunuz bu kitabı gizli gizli yazmıştır. Zamanda ve mekanda yolculuk eden büyük şeytan Woland Türkiye'ye de uğrar mı? Ateşiyle buraları da yakıp geçer mi? Cübbeli Ahmet yanmayan kefen satar mı? Hatipoğlu şeytanı anlatırken du'lu geçmiş zamanı terk eder mi? Adnan hocanın ekibine kara bir kedicik daha katılır mı? Kitabın kapağında da dikkatinizi çekmiştir kara kedi. Nedir, ne yapar bu romanda? Kara kedimiz şeytanın yardımcılarından birisi ve adı da Behemoth'tur. Behemoth İncil'de geçen su aygırına benzer bir yaratıkmış ve ancak Tanrı tarafından durdurulabilirmiş. Şeytanın yardımcısı olması nedeniyle uygun bir düşünce olabilir. Benim şahsi düşüncem ise isminden ayrı olarak, bizim toplumda sıklıkla gördüğümüz kara kediye dair batıl inançlar. Rusya'da da benzer bir inanış olabilir ve Bulgakov buradan hareketle toplumla dalgasını geçmiş diye düşünüyorum. Kara kedi demişken dizisinde de çok sevimliydi kerata. Evet dizisi var bu güzel eserin. Benim gibi kitabı okurken karakterleri kafasında şekillendirmekte zorlanan okurlar kitapla eş zamanlı olarak seyredebilirler. Kitapla bire bir olmuş. Ruslar, bir edebi eser diziye çevrilirken nasıl katledilir öğrenememişler. İsmini sıklıkla duyduğum fakat içeriğini ve incelemesini daha önce hiç okumadan başladığım bu eser beni müthiş derecede şaşırttı. Klasik bir yergi bekliyordum. Öyle değilmiş meğerse. Zaman zaman ahlaki seyahatlere çıkarıp derin düşündüren zaman zaman da kahkaha attırıp kopartan bu anadan üryan kara mizahı okumaya tüm 1K yoldaşları davetlidir. (Mehmet D.)

Usta ve Margarita PDF indirme linki var mı?

Mihail Bulgakov - Usta ve Margarita kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Usta ve Margarita PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mihail Bulgakov Kimdir?

15 Mayıs 1891'de Kiev'de doğdu. 1916'da Kiev Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, fakat birkaç yıl sonra doktorluğu bırakarak hayatını edebiyata adadı. Kiev Şehir Tiyatrosu'nda sergilenen ilk iki oyunu büyük başarı kazandı. İlk eşiyle Moskova'ya yerleşen Bulgakov, 1922-1926 arasında oyun yazmayı sürdürdü, fakat Sovyetler Birliği'nin ideallerini yansıtmadığı gerekçesiyle oyunlarının sahnelenmesi yasaklandı. 1925'te yazdığı hicivli romanı 'Köpek Kalbi' de benzer bir kaderi paylaşarak, Sovyetler Birliği'nde 1987'ye kadar yayımlanamadı. Aynı yıl ilk eşinden boşanarak Lyubov Belozerskaya'yla evlendi. Sanatını icra edememekten bunalan Bulgakov, 1930'da Stalin'e bir mektup yazarak yurtdışına çıkma izni istedi. Fakat bu talebi reddedilen Bulgakov'a Moskova Sanat Tiyatrosu'nda sahne arkasında bir iş ayarlandı. 1938'de, ölümcül hastalığına yakalanmadan hemen önce başyapıtı sayılan 'Üstat ile Margarita'yı tamamladı. 1940'ta böbrek yetmezliğinden öldü. Kitap ilk olarak 1966-1967 yıllarında, dul eşinin çabaları sayaesinde 'Moskva' dergisinde yayımlandı. Kitap olarak 1973'te basıldı.

Mihail Bulgakov Kitapları - Eserleri

  • Genç Bir Doktorun Anıları
  • Köpek Kalbi
  • Usta ve Margarita
  • Ölümcül Yumurtalar
  • Morfin
  • Şeytani
  • Kaybolmuş Bir Göz
  • Gelecekten Beklentiler
  • Usta ile Margarita (Çizgi Roman)
  • Beyaz Muhafız
  • Bir Ölünün Anıları
  • Çelik Boğaz
  • Kızıl Moskova
  • Stalin'e Mektuplar
  • Hayatımızın Bir Günü
  • Kol Manşetinde Notlar
  • Moliere Efendi
  • Adem ve Havva
  • Son Günler (Aleksandr Puşkin)
  • Saldırı
  • Morfin - Leviathan
  • Hayatın ve Ölümün Saati
  • Bir Delinin Hikayesi
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Altın Kent
  • Diaries

Mihail Bulgakov Alıntıları - Sözleri

  • "Ayakta dikiliyor, ağlıyordum, gözyaşlarım sel gibi akıyordu. Öylece duruyor, bir şey anlayamıyordum. Oysa kafamın içinde kuşlar şarkılar söylüyorlardı... Saçma şeyler... Hatırlıyorum o günü, ah, hatırlıyorum, nasıl bir gündü o gün, ah, nasıl..." (Kızıl Moskova)
  • "Bu yüce yurttaş öldürülmüştür, çünkü ülkemizde halkı köle gibi gören insanlara hiç lâyık olmadıkları sınırsız bir güç ve yetke verilmiştir." (Son Günler (Aleksandr Puşkin))
  • "Düşünmek yasaklanamaz." (Bir Ölünün Anıları)
  • Bu kocakarılar hepten silinip gitse yeryüzünden ne iyi olurdu! (Genç Bir Doktorun Anıları)
  • Lütfen bir akıl verin bana. (Çelik Boğaz)
  • Kurbağalar dayanılmaz bir tiksintiyle içimi ürpertiyor. Onlar yüzünden ömrüm boyunca bedbaht olacağım. (Ölümcül Yumurtalar)
  • Yine ağlıyorum; Neden gece vakti geliyor bu iğrenç zayıflık? (Morfin)
  • "Ah, para, para! Dünyada ne kadar da çok kötülüğe yol açıyor! Hepimiz paradan başka bir şey düşünmüyoruz, ama kaçımız ruhumuzu düşünmüşüzdür ki? " (Bir Ölünün Anıları)
  • Ortamda sanki hiçbir şey değişmemişti. Ama ben çok değişmiştim. (Kaybolmuş Bir Göz)
  • Ey, hunhar insanlar, neden kıydınız bana ? (Köpek Kalbi)
  • Ah, yalnızlıktan, soğuktan, çevremde kimsenin olmamasından içim sızlıyor, daralıyor! (Kaybolmuş Bir Göz)
  • "Oralarda bir yerde" Devrim,,,,oluyor. (Morfin)
  • İnsanlardan o kadar korkuyorum ki gece koridorda bir ayak sesi veya konuşma işitince çığlıklar atmaya başlıyorum. (Hayatımızın Bir Günü)
  • Oyunu yedi buçuk günde, yani dünyanın yaradılışından bir buçuk gün daha kısa sürede yazdık, tamamladık. Buna rağmen, dünyadan daha kötü bir şey çıktı ortaya... (Altın Kent)
  • En çok sevdiğimiz insanlar,kendimize en ćok benzettiklerimizdir. (Moliere Efendi)
  • Akşamları okumaya başlamıştım -çoğunlukla difteri ve kızıl hastalığı hakkında ama ayrıca tuhaf bir şekilde Fenimore Cooper’a da bağımlılık geliştirmiştim- ve masamın üzerindeki elektrik lambası, semaverimin tepsisine düşen korlu kül, soğumakta olan çayım ve uykusuz geçen aylardan sonra elde ettiğim uyuma şansı için müteşekkirdim. (Morfin - Leviathan)
  • Neden bırakmıyorsun peşimi, kader?! Neden yüz yıl önce doğmadım? Ya da daha iyisi:Yüz yıl sonra. Hem daha iyisi, keşke hiç doğmasaydım. Bugün biri şöyle dedi bana:"Torunlarınıza bir şeyler anlatacak olduğunuz için doğdunuz!" Amma saçma! Sanki tek hayalim, kocayınca torunlarıma duvarda nasıl asılı kaldığım gibi saçmalıkları anlatmakmış gibi! Hem yalnızca torunlarım değil, çocuklarım da olmayacak benim. (Gelecekten Beklentiler)
  • Diğer bir deyişle, kendi doğduğu yeri çarpan bir yıldırım gibi... (Morfin - Leviathan)
  • Ve o havlu Murtin'de yatak odamda yıllarca asılı durdu, daha sonra gittiğim her yere benimle geldi. Sonunda iyice eskidi, havı döküldü, yer yer delindi ve nihayet hatıralar gibi o da silindi, kayboldu. (Çelik Boğaz)
  • Çattık! Aklınızı başınıza alın! (Usta ve Margarita)

Yorum Yaz