Uluğbey'in Hazinesi - Adil Yakubov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Uluğbey'in Hazinesi kimin eseri? Uluğbey'in Hazinesi kitabının yazarı kimdir? Uluğbey'in Hazinesi konusu ve anafikri nedir? Uluğbey'in Hazinesi kitabı ne anlatıyor? Uluğbey'in Hazinesi PDF indirme linki var mı? Uluğbey'in Hazinesi kitabının yazarı Adil Yakubov kimdir? İşte Uluğbey'in Hazinesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Adil Yakubov

Çevirmen: D. Ahsen Batur

Yayın Evi: İleri Yayınları

İSBN: 9786055452308

Sayfa Sayısı: 448

Uluğbey'in Hazinesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Adil Yakubov, bir Özbek Türk'ü ve 1926 yılında doğmuş. O dönemin Sovyetler Birliği'nde babası "Milliyetçilik" suçlaması ile kurşuna dizildiğinde yıl 1944'müş. Buna karşın ve henüz 17 yaşındayken İkinci Dünya Savaş'nda gönüllü olarak Sovyet Ordusu'na katılmış ve görev yapmış.

Yakubov'un başeseri "Uluğbey'in Hazinesi"ne ise sadece Özbek dilinin değil tüm Türk dilinin en önemli romanı diyebiliriz.

Uluğbey Timur'un torunu ve Semerkand'ın hakimidir. Ama hükümdarlığı ile değil bilim adamlığı ile bilinir. Astronomi alanında çağının en büyük dehasıdır ve Ay'daki kraterlerden birine adı verilmiştir.

"Uluğbey'in Hazinesi" Uluğ Bey ve dönemini anlatan ve tümüyle gerçeklere bağlı kalınarak yazılmış bir tarihi roman.

Bu romanda kendisini bilime adayan bir hükümdarı ve bilim ile din adamları arasındaki kavgayı görecek, Nakşi tarikatının hışmını üzerine çeken alim bir hükümdarla gerici güçlerin kavgasına şahit olacaksınız.

Semerkand'da bir rasathane kuran Uluğbey ve "manevi oğlu" büyük astronomi bilgini Ali Kuşçu, çağlar sonrasına bir hazine bırakmak zorundadırlar.

Hazineyi saklama mücadelesinde Ali Kuşçu ile birlikte zindana atılacak, kellenizin üzerinde kılıç sallanırken "dünya dönüyor" diyecek, kimi zaman çok zorlanacak ve yılgınlığa kapılacak ama kendinizi hep direnmek ve hazineyi korumak zorunda hissedeceksiniz...

"Uluğbey'in Hazinesi" ileri ile gerinin, bilim ile tarikatçıların, iyilerle kötülerin, devrimcilerle döneklerin, yoksullarla zenginlerin, aşıklarla zorbaların büyük hesaplaşmasının sarsıcı romanı.

Bu başyapıtı bir hazine gibi saklayacaksınız.

Uluğbey'in Hazinesi Alıntıları - Sözleri

  • "Akıl idrak yerine, kılıçla iş bitiren hangi diktatörün akıbeti iyi olmuş ki, bu cahilin akıbeti iyi olsun?"
  • Fakat heyhat! Kırk yıl boyunca yıldızların, kainatın sırlarını öğrendi de, yeryüzünün, insanların sırrını öğrenemedi. Elini uzatıp yıldızların sır perdesini araladı da, insanların, şu nankör insanların, hatta kendi belinden düşen evlatlarının kalp perdesinden içeri giremedi.
  • Yâ Allah dost, yâ Allah! Hak dost, yâ Allah!.. Fâni dünya digenler Takvânı terk etkenler Hamd-ü senâ dimesdin Keyf-ü sefâ digenler, Günahıga aded yok Tangla mahşer meded yok, Yâ Allah dost, yâ Allah!
  • "Hey Rabbım! Neden böyle? Niçin bu kâinat, bu tabiat, bu kır, ve yamaçlar böylesine temiz, böylesine tozsuz dumansız da, insanlar pis ve gayr-ı samimi?"
  • Şeyhler, Ebû Bekir Tahir Abhaviye sormuşlar: Hakîkat nedir? Demiş ki: İlimdir. Demişler, ilim nedir? Demiş ki: Hakîkattir!
  • "ilim öğrenmek erkek-kız bütün Müslümanlara farzdır. "
  • ... bu dünyaya niye geldiğimi, niçin gittiğimi düşünüp, hayallere dalıp dalıp gidiyorum.
  • Heyhât! Kim demiş bu kahpe dünyada hak ve adâlet yok diye! Var! İster pâdişah ister dilenci olsun, bu dünyada kötülük yapan cezâsız kalmıyormuş!
  • Padişahların hayatları yaptırdıkları saraylara benzerdi. Dışarıdan bakınca pırıl pırıl parlayan ama içeri girilince rutûbet ve karanlıktan insanın tüylerinin ürperdiği saraylar...
  • İnsanoğlunun akla,ilme ve insanlığa değil, güç ve kuvvete, saltanata, tac-u tahta sadık olduğu bilmiyor musun ?

Uluğbey'in Hazinesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ulug Bey dönemini anlatan bir roman. Yazarın kalemini çok beğendim. Tarih severlere kesinlikle öneririm. Din adamları ile çatışmalar yaşamış o dönemde bilimi savunmuş güzel hükümdar. Kendi rasathanesi ile o dönemde imkansızları başarmış bilim adamı. Adil Yakubov'un kalemine sağlık. (Sait Yaşar)

20. yüzyıl Özbek edebiyatının önemli yazarlarından Adil Yakubov’un Uluğbey’in Hazinesi adlı Türkistan edebiyatı klasiklerinden biri olan tarihi romanı esas itibariyle Uluğ Bey ve Ali Kuşçu’nun bilimsel faaliyetlerini anlatmaktadır. Yazar bu romanı Sovyetler Birliği döneminde yayımlanmış olması nedeniyle çevirisini yapmış olan D. Ahsen Batur yazar için dine sataşmanın moda olduğu bir dönemde onun da buna ayak uydurduğu yorumunu yapmaktadır. Roman iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Horasan ve Maveraünnehir’de yaşanan birtakım hadiselerden bahsedilmektedir. Timur’un oğulları arasında çıkan iktidar mücadelesi sonucu Mirza Uluğbey hâkimiyeti ele almışsa da din adamlarının kışkırtmalarıyla Uluğbey’in oğlu Abdullatif başkente doğru yürür. Bu gibi felaketlerin başına gelmesiyle Uluğbey’in arkadaşı ve öğrencisi Ali Kuşçu onun iktidardan çok bilgisinin yetkinliğini ilim-irfan için kullanması gerektiğini düşünür. Uluğbey ise Ali Kuşçu’yu çağırarak ona en değer verdiği hazinesi kırk yıllık saltanatı boyunca topladığı eserleri yani Cami-ul Ulum denen kütüphanesini ve yaptırdığı rasathaneyi korumasını ister. Romanda aslında Uluğbey aslında iktidarı oğlu Abdullatife bırakmak ister ama oğlunun kendisini ilimle uğraşma konusunda rahat bırakmayacağını düşünmektedir. Çünkü oğlunun kışkırtan şeyh Hamuş ve diğer din adamları ilim ile uğraşanları din düşmanı olarak ilan etmişlerdir. Bu nedenle yazarın Sovyet döneminde bu kitabı yayınlayabilmesi din ve din adamlarına karşı saf alınmış bir zamanın etkisini göstermektedir. Çünkü din adamlarını gerçek birer inanan olarak görmemekle birlikte maddiyatı dini inanışa ve gerekliliklerine yeğ görmüşlerdir. Yazar din adamlarının dini nasıl yaşadıklarına değil aslında kitaplara verdikleri zarara tepki göstermektedir. Uluğbey ve Ali Kuşçu gibi kimselerin bilgiyi muhafaza etme şekli adeta Orta Asya halklarına bir mesaj niteliğindedir. Daha sonraki olaylar ise Abdüllatif’in Semerkant’ı ele geçirmesi ve babasını hacca göndermek bahanesiyle ülke dışına göndermesiyle şekillenir. Uluğbey henüz ülkeyi terk etmeden yolda boynunu vurdurarak öldürtür. Abdüllatif şehri aldıktan sonra Ali Kuşçu da Kalender Karnaki’nin yardımıyla altınları ve kitaplardan bazılarını kurtarmayı başarır. Ali Kuşçu kitapların hepsi götüremediği için bazılarını seçmek zorunda kalır. Medreseyi terk edip zahid olan Kalender Karnaki bir müddet de şeyh Hamuş’un emrine girerek rasathanede çalışır. Ondan Uluğey’in altınlarını bulması istenir. Uluğbey ile son defa konuşma fırsatı bulan Karnaki ilim dergâhını zahitler tekkesiyle değiştirmekle hata yaptığını anlatır. Bunun üzerine Uluğbey şunu der; “Şeyhler Ebu Bekir Tahir Abhaviye sormuşlar: Hakikat nedir? Demiş ki: ilimdir. Demişler, ilim nedir? Demiş ki: Hakikattir! Kalbimdeki bütün şüpheleri yok ettin. Sağolasın Kalender.” (s.140) Kitabın ikinci bölüm ise Abdullatif’in yaşadıkları ile başlamaktadır. Tahta oturmuştur, fakat vicdanı rahat etmemektedir. Çünkü babasının öldürüldüğü haberini alınca kendi iç hesaplaşması vuku bulur. Bu olaya karışan komutanların bir gün kendisini de öldüreceğini düşünür. Emir Candar hariç hepsini öldürtür. Yaptıklarını haklı çıkarmak için kendi kendine sebepler bulmaya çalışır ve ilim yayanları dinsiz olarak niteleyerek Ali Kuşçu’nun sakladığı kitapların peşine düşülür fakat bulunamaz ve Ali Kuşçu’nun zindana atılmasına neden olur. Altı ay sonra da Abdullatif ölür. Maveraünnehir’de iktidar mücadeleleri son bulmadığı için Ali Kuşçu yirmi yıl sonra Semerkant’ı terk eder ve ilmi faaliyetlerine devam eder. Aynı zamanda romanda bu tarihî olayların yanı sıra Kalender Karnaki ve Hurşide Banu’nun aşk hikâyesi de anlatılır. Tarihin çoğu döneminde ilmin önemini fark eden ve etmeyen insanlar var olmuştur. Romanda bahsedilen tarihi olaylar doğrultusunda bu olaylar oldukça iyi resmedilmiş ve ilim adamlarının sonlarının bile yeni bir başlangıç olduğu aktarmıştır. (Duygu)

Kendini ilme adamış bir hükümdar... Öyle ki bilimle uğraşabilmek, Semerkant’ı bilim merkezi hâline getirmek; bilimin, bilim adamlarının hak ettiği değeri görmesi uğruna hükümdarlığa katlandığını düşünen ve saltanatı boyunca Semerkant’ı bilimin merkezi yapabilmeyi başarmış, çağının çok ilerisinde bir bilim adamı, Uluğ Bey. Neil Armstrong’un Ay’daki üç kraterden birine onun adını verdiği Türk hükümdar. ~ Uluğ Bey’in geride bıraktığı ilim hazinesi; kendi öz oğlundan ve İslam’ı yanlış anlamış akıl yoksunu, bana göre İslam’ın en büyük düşmanı olan sözde şeyhlerden korunmak zorundadır ve bu büyük hazine Uluğ Bey’in oğlum dediği öğrencisi Ali Kuşçu’ya emanettir. Tarihî romanları okurken bazı yerlerin kurmaca olduğuna inanmak istiyor insan, bu kitapta da gerçek olduğunu bildiğimiz bazı hadiseler içimi acıttı. Bilimin suçlanması, kütüphanelerin yok edilmesi; okurken kolay hazmedilebilir şeyler değil bence. ~ Türk dünyasına ait okuduğum harika romanlara bir yenisi eklenmiş oldu ‘Uluğbey’in Hazinesi’ ile, çok severek okudum. Bunun yanında gök bilimine olan merakımdan olsa gerek; kitapta Uluğ Bey ve Ali Kuşçu’nun ilmî sohbetlerine fazlaca yer verilmesini, rasathanede yapılan çalışmalara dair daha detaylı bilgiler olmasını ve Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişiyle alakalı az da olsa bir şeyler okumayı isterdim. ~ Kitabın Türkiye’de son baskısı 2017 yılında yapılmış. Sahaflarda birkaç tane daha var gördüm ben :) Denk gelirseniz ve bu tarz romanlara biraz ilginiz varsa okumalısınız. (Zeynep Fidan)

Uluğbey'in Hazinesi PDF indirme linki var mı?

Adil Yakubov - Uluğbey'in Hazinesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Uluğbey'in Hazinesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Adil Yakubov Kimdir?

1926 yılında eski adıyla Yessi şimdiki adıyla Türkistan şehri sınırları içinde kalan Karnak kasabasında doğdu. 1937 yılında babası "vatan hainliği" suçlamasıyla komünist hükümet tarafından tutuklanıp hapse atılınca, nüfusa dedesi Yakub'un ismiyle kaydedildi. Çocukluk çağları, çok çetin mücadelelerle geçti. Küçük yaşta çalışarak, annesine yardımcı olmak ve kardeşlerine bakmak zorunda kaldı. Çiftçilikten kolhozlarda çalışmaya kadar her türlü işi yaptı. 1945 yılında askere gitti. Rus-Japon savaşına katıldı. Beş yıl Çin'de kaldı. Askerlikten sonra Taşkent Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. İlk denemesi olan "Tengdaşlar" isimli hikâyesini, askerlik günlerinde yazdı. 21 Aralık 2009 tarihinde vefat etti.

Ünlü yazar Özbek edebiyatına olan katkılarından dolayı Cumhurbaşkanı İslam Kerimov tarafından 'Özbekistan Halk Yazarı' unvanı, 'Dostlik' ve 'El Yurt Hurmati' madalyalarıyla ödüllendirilmişti.

ESERLERİ:

Yirmiden fazla eseri neşredildi. Biri Uluğbey, diğeri Birûnî ve İbn-i Sinâ'nin başından geçen dramatik olayları konu alan iki önemli tarihi romanı vardır.

Yazar daha sonra 'İki muhabbet', 'Mukaddes', 'Çift Kanat', 'Billur Kandiller', 'Uluğbek Hazinesi', 'Adalet Menzili' ve Beyaz Kuşlar Bembeyaz Kuşlar' gibi eserlere imza attı. Yazarın Mukaddes romanı gibi Türkçeye çevrilmiş eseri de bulunuyor.

Adil Yakubov Kitapları - Eserleri

  • Uluğbey'in Hazinesi
  • Mukaddes
  • Adalet Menzili
  • İbni Sina
  • Köhne Dünya

Adil Yakubov Alıntıları - Sözleri

  • Fakat hayat öyle bir şeydi ki sağ eliyle başınızı sıvazlarken sol eliyle yüzünüze bir tokat akşedermiş... (Mukaddes)
  • Sevgilimle her zaman gelip oturduğumuz bank'a oturdum ama bu kez yalnızdım. Gözyaşlarım boşalırken. Ne ettim ben? Nasıl yaptım bunu? Nasıl bıçağı kendi elimle kendi kalbine sapladım. Baht-ı saadetimden kendi kendimi nasıl mahrum ettim? (Mukaddes)
  • ‘İnsaflı insan aşını yer, insafsız başını’ (Mukaddes)
  • Evet, bu tefekkür kabiliyeti, akıl ve idrak, insanoğluna sadece bir amaçla ihsan edilmişti: içinde yaşadığı kainatı bilmek, tabiat olaylarını anlamak ve nihayet akı karadan ayırarak hayatı insaf ve adalet temelleri üzerine oturtmak! (İbni Sina)
  • ... bu dünyaya niye geldiğimi, niçin gittiğimi düşünüp, hayallere dalıp dalıp gidiyorum. (Uluğbey'in Hazinesi)
  • - A! dedi şaşırmış gibi.. Burası insan yaşayan bir yer mi, yoksa kütüphane mi? - Burası oğlumun odası, dedi Mercanay.. Kitap hastasıdır oğlum.. (Adalet Menzili)
  • (İbn_i Sina) Bu işte düstur olarak Hipokrat'ın şu sözünü benimsemişti:"İlacın iyileştiremediği kişiyi ot iyileştirir,ot iyileştirmezse bıçak iyileştirir.Bıçak da fayda etmezse , ölüm fayda eder" (Köhne Dünya)
  • Felaketler nadiren yalnız gelirmiş; bir geldi mi birbiri ardına sökün edermiş sözü doğruymuş. (Adalet Menzili)
  • Çiğ süt emmiş insanoğlu, ancak başına felaket gelince Allah'ı dilinden düşürmez, ondan medet bekler.. (Adalet Menzili)
  • "Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir" (İbni Sina)
  • "Akıl idrak yerine, kılıçla iş bitiren hangi diktatörün akıbeti iyi olmuş ki, bu cahilin akıbeti iyi olsun?" (Uluğbey'in Hazinesi)
  • Ama Mercanay bilmem hangi kitapta, bilmem hangi filozofun "Çiğ süt emmiş insan oğlu ancak başına bir felâket gelince Allah'ı dilinden düşürmez, ondan medet bekler." şeklindeki sözünü okumuştu. (Adalet Menzili)
  • "Hey Rabbım! Neden böyle? Niçin bu kâinat, bu tabiat, bu kır, ve yamaçlar böylesine temiz, böylesine tozsuz dumansız da, insanlar pis ve gayr-ı samimi?" (Uluğbey'in Hazinesi)
  • Laçin benim için endişelenme, ana! Ne yapacağımı çok iyi biliyorum! Günlerini gösterecegim o zorbalara!.. Mercanay, canım oğlum! Kurdun ağzına giren bütün çıkmazmış, balam kıyarlar sana. (Adalet Menzili)
  • Heyhât! Kim demiş bu kahpe dünyada hak ve adâlet yok diye! Var! İster pâdişah ister dilenci olsun, bu dünyada kötülük yapan cezâsız kalmıyormuş! (Uluğbey'in Hazinesi)
  • Fakat şu dünyadaki her şey nisbîdir. (İbni Sina)
  • Fakat heyhat! Kırk yıl boyunca yıldızların, kainatın sırlarını öğrendi de, yeryüzünün, insanların sırrını öğrenemedi. Elini uzatıp yıldızların sır perdesini araladı da, insanların, şu nankör insanların, hatta kendi belinden düşen evlatlarının kalp perdesinden içeri giremedi. (Uluğbey'in Hazinesi)
  • Hamurlu tatlılar damarları tıkar’ İbni Sina, tatlılar hakkında bin yıl önce şu çarpıcı değerlendirmeyi yapmış: “Tatlılar iki türlüdür. Ballı ve hamurlu. Ballı olanlar ağızda eriyip mideye giderse sindirime yardımcı olur. Hamurlu olanlara gelince, bunlar katıdır, sindirimi ağırdır. Damar ve eklem tıkanıklarına sebep olur. Tatlılar kan yapıcıdır, cinsel iktidara yardımcıdır. (İbni Sina)
  • Şeyhler, Ebû Bekir Tahir Abhaviye sormuşlar: Hakîkat nedir? Demiş ki: İlimdir. Demişler, ilim nedir? Demiş ki: Hakîkattir! (Uluğbey'in Hazinesi)
  • Fakat hayat öyle bir şeydi ki sağ eliyle başınızı sıvazlarken sol eliyle yüzünüze bir tokat akşedermiş (Mukaddes)