Uğultulu Tepeler - Emily Brontë Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Uğultulu Tepeler kimin eseri? Uğultulu Tepeler kitabının yazarı kimdir? Uğultulu Tepeler konusu ve anafikri nedir? Uğultulu Tepeler kitabı ne anlatıyor? Uğultulu Tepeler kitabının yazarı Emily Brontë kimdir? İşte Uğultulu Tepeler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 02.03.2022 10:00
Uğultulu Tepeler - Emily Brontë Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Emily Brontë

Çevirmen: Naciye Öncül

Orijinal Adı: Wuthering Heights

Yayın Evi: Martı Yayınları

İSBN: 9786053480143

Sayfa Sayısı: 500

Uğultulu Tepeler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İngiliz edebiyatının önemli eserlerinden biri olan ve ihtiras dolu bir aşk hikâyesini konu alan Uğultulu Tepeler, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’de yaşamış zengin Earnshaw ailesinin kızı Catherine ile ailenin evlatlığı Heathcliff arasındaki sancılı aşkı şiirsel bir dille anlatıyor. Aşkın hiç bitmeyecek bir nefrete dönüşmesine şahit olduğumuz bu roman, intikam duygusunun insanı kör ederek ne denli yıkıcı olabileceğini büyüleyici bir kurguyla gözler önüne seriyor. Emily Brontë’nin tek romanı olan ve dünya klasikleri arasında önemli bir yer edinen Uğultulu Tepeler, yazarın eşsiz anlatımı ve karakterlerin iç dünyalarını aktarmadaki ustalığıyla yıllardır severek okunan bir kitap olma özelliğini günümüzde de sürdürüyor.

Uğultulu Tepeler Alıntıları - Sözleri

  • ,, Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı. ,,
  • Akıllı bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir.
  • ''Hiç kitabınız yok mu?'' dedim. ''Bağışlayın, ama burada kitapsız nasıl yaşayabiliyorsunuz? Kitapları elimden alın, çıldırırım!''
  • Ruhum mezardayken bedenim yaşamış, ne yapayım?
  • Bu insanlar her gün bu kadar asık suratlı, bu kadar sessiz değillerdi ya! Ne kadar kötü huylu da olsalar, yüzlerindeki somurtkanlık her günkü halleri olamazdı.
  • Akıllı bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir.
  • Kitapları elimden alın, çıldırırım.
  • İyi bir yüreğin olursa, kapkara bir zenci de olsan, yüzün yine sevimli olur yavrum.
  • Kötü bir yürek en sevimlileri bile çirkinden de kötü yapar.
  • Bu soğuk yüzlü insanlar arasında can vermek ne acı!
  • Çevremde benim gibi hissedip düşünen bir tek kimse göremiyorum.
  • “Aşkımı daha önce asla sözlerle açıklamamıştım ama bakışların da bir dili varsa, dünyanın en aptal insanı bile benim bakışlarımdan ona deli divane oluğumu anlayabilirdi.”
  • Okunacak bir sürü iyi kitap var, oturun da okuyun biraz. Oturun şuraya da ruhunuzu kurtarın!
  • "Kötüleri cezalandırmak Tanrı'nın işi; bizler bağışlamayı öğrenmeliyiz."

Uğultulu Tepeler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

ÖMRÜNÜZDE HİÇ KİMSEYİ SEVMEDİNİZ Mİ ?????: Heathcliff‘ e yöneltilmiş can alıcı soru. Bunun cevabı çok basitti. Zaten her şeyi sevdiğinden yapmadı mı ? Hem de kendi benliğini kaybedecek kadar. Nasıl başladı ve nasıl bitti asla anlayamayacağınız inanılmaz bir baş yapıt ile karşı karşıya kalabilirsiniz ve hatta kötülüğün kokusunu bile alabilirsiniz. “Onu seviyorum çünkü o benim, benden öte bir parçam. İkimizin nasıl bir ruhu var bilmiyorum ama, onunkiyle benimki birbirinin aynı.” Dedi ve sevdiği adamı prestiji olmadığı için tercih etmedi Catherine. Bu seçiminin bedelini yalnızca çektiği acıları ve ölümü tatmin etmeyecekti. Bilebilir miydi ? Bilseydi yapar mıydı ? Küçük yaşlardan beri itilip kakılıp, size kötü davranıldığını ve asla sevilmediğinizi düşünün. İçinizdeki bütün güzel duyguların yitip gittiğini öyle ki sevdiğiniz kadının ölümü bile bu duyguları yeşertecek gücü kendinde bulamadığını hayal edin. Nasıl ? Yok artık dedirten cinsten değil mi ? Ben hep ölümün bile insanın içindeki çürümüş duyguları iyileştirme özelliği vardır diye düşünürdüm. Ama yazar sizi öyle bir karakterle yüzleştirir ki aklınız hayaliniz durur. İşte tamda burada Heathcliff’in bir eve girmesiyle her şey alt üst olur. Başlarda diğer herkese Heathcliff’e karşı yaptıkları acımasız kötülüklere karşı bir öfke besleyebilirsiniz fakat sayfalar ilerledikçe kimden daha çok nefret etmek istediğinize karar bile veremeyeceksiniz. Bana göre Heathcliff, birini sevmekle hayatını cehennemin en alt katına attı. Ve bundan asla gocunmadı, sevmenin her zaman ağır karşılığı olabilirdi fakat o gözünü bürüdüğü İNTİKAMDAN ölene kadar dönmedi. İçindeki öfke, kızgınlık, kin, nefret asla sönmedi. Belki yaşadıkları onu ruhsuz bir bedende yaşamaya zorlamıştı. Ne yazık ki bu, yaptığı bütün kötülükleri aklamaya yetmiyordu. Hayatımda görüp görebileceğim en kötü karakter Heathcliff. Ona hala kızgınım asla anlayamadığım bir şekilde de içimden kötü bir söz söylemek geçmiyor. Neyse, en iyisi onu Tanrı’ya bırakalım” Sevdiği kadınla ölmeden önce bir odada yüzleştiği kısmı aklınızdan çıkaramayacaksınız. Böyle kötü olmasının tek suçlusu sevdiği kadındı ona göre. Onu her ne kadar bağışlasa bile ölümü için taş kalbini yumuşatmadı. Catherine yoktu, sevdiği kadın onu bıraktığında zaten ölmüştü sadece toprağın altında değildi. Bir kötülük binlerce kötülüğün zevkini doğurur. En sonunda bu kötülükler içinizden her şeyi koparıp alır. Geriye hiçbir şey bırakmaz. Bu kadar kötü bir karakterin doyumsuz olması fazlasıyla korkutucu geliyor değil mi ? Daha korkutucu olan da benim henüz bir şey anlatmamış olmam. Onun içini soğutacak tek canlı yoktu dünyada. Oğluna bile hayvan muamelesi yapan intikamına bütün çocukları alet eden adama içinde biraz olsun iyi yan vardır demek haksızlık olur. Şeytana ruhunu satan adam, yaşadığı zaman zarfında yaptığı hiçbir kötülük hiçbir intikam için üzülmedi. Öylesine kötüydü ki ölürken bile gülümsüyordu. Catherine’i mi gördü dersiniz? Bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey varsa. Ölürken bile Catherine’i rahat bırakmayacağı. Bu karakter Cehennemden kovulan ilk adam olabilme özelliği taşıyor desem yeridir. Bugün gerçek dünyadan tam anlamıyla soyutlandığımı iliklerime kadar hissettiğim bir kitabı yarım gün dolmadam bitirmenin şaşkınlığı içerisindeyim. Böylesine akıcı üstelik böylesine insanı kendine çeken bir yapıtı bu kadar bekletmemeliydim. Sevmekten doğan şu korkunç intikama ben de engel olamadım. Ama orada olmuş olsaydım hepsinin yüzüne tükürmeden duramazdım. Kendi dünyasından bir anlığına olsa da ayrılmak isteyenlere… ha unutmadan; “SEVGİNİZ, ÖFKENİZE HER ZAMAN GALİP GELSİN” (Badee)

İki manyak insanın aşkı üzerine kurulmuş kitap: Kitabı az önce bitirdim. Sevgi, tutku, kin, nefret... bütün duygular bir arada ve ince ince işlenmiş. Karakterler çok sağlam ve güçlü. Oldukça sürükleyici bir kitap. Kendine böyle bağlayan etkileyici kitaplar çok nadirdir. Jarakterlerden nefret ediyorsunuz ama bir o kadar da seviyorsunuz. Kitapta da karakterler arasında da aynı durum söz konusu. Nefret ediyorlar birbirlerinden ama ayrılamıyorlar da. Kitabın en çok sevdiğim kısımları aşıkların birbirine sayıp sövdüğü ama hemen yelkenleri suya indirdikleri kısımlardı. "Heathcliff" eve dışarıdan getirilen bir “outsider” olarak çoğu zaman dışlanmış ve küçük görülmüş, karakterlerindeki vahşilikte evin kızı "Catherine" ile birleşmekten kaçamamış; Kızın zengin "Edgar Linton" ile evlenmesi ile harap olup intikam duygusuna hayatını adamış, zengin olup geri dönerek Catherine’in ölümünü görmüş ve büyüdükleri evi satın alarak çocukluğunda onu ezenlere karşı intikamında başarılı olmuş zalim bir baş karakterimizdir. "Catherine" ise içinde doğduğu şartların tipik burjuva kız çocuğudur. “ıf ı were in heaven, nelly, ı should be extremely miserable.” Sözleriyle ruhundaki uçarılığı anlamaktayız. Bu uçarılık kendisini zalim karakterimiz -aslında canımız ciğerimiz umutsuz aşık çocuğumuz- Heathcliff ile birleştirmiştir. Zengin hayatın çekiciliğine karşı koyamadığı için asıl duygularını gözardı etmiş, linton ile evlenip onu güçsüz ve ruhuna uzak bulmuş, sonunda da elbette huzuru bulamamıştır. İlerde Heathcliff’in oğluyla evlendirilecek olan Cathy’yi doğururken yaşamını kaybetmiştir. (inişli çıkışlı duygularından ötürü okuyucuya kimi zaman oh olsun sana dedirtse de hayat herkes gibi onun için de zor seçimler sunmuştu sadece.) Ruhuna dokunan insanı kaybeden kişinin, başarıya ulaşıp dünyadan intikamını alsa da huzuru asla bulamayacağını bize anlatan bu romandan daha iyisini henüz okumadım...(okuyan olduysa tavsiyeleri yoruma bekliyorum) ahh o Catherine’ler ne Heathcliff’leri heba ettiler. Artık öyle bir hale gelmiştim ki, hiçbir şeye şaşırmıyor, hiçbir şeye hayret etmiyordum. darağacının dibine geldiğinde bile cüretkârlığından taviz vermeyen caniler gibi olmuştum. yazar/emily-bronte (Fethi Karataş)

Okurken Yaşlandım: Karakter Rehberi • Mr. Lockwood: Kiracı ve anlatıcı • Mrs. Dean (Nelly): Kahya kadın ve diğer anlatıcı • Romanın merkezinde iki aile var; 1. Linton’lar (Thruscross Çiftliğinde yaşıyorlar) 2. Earnshaw’lar (Wuthering Heights-Uğultulu Tepelerde yaşıyorlar) • Hindley Earnshaw: İki çocuktan erkek olanı • Catherine Earshaw: İki çocuktan kız olanı • Mr. Heathcliff: Baba Earnshaw’ın bulup getirdiği ve aileye kattığı kimsesiz çocuk • Edgar Linton: İki çocuktan erkek olanı • Isabella Linton: İki çocuktan kız olanı • Joseph: Uşak • Zillah: Hizmetçi • Robert: Uşak • Frances: Hindley’nin karısı • Hareton Earnshaw: Hindley ve Frances’in tek çocukları • Küçük Linton: Heathcliff-Isabella evliliğinden doğan çocuk • Küçük Catherine: Edgar-Catherine evliliğinden doğan çocuk -Spoiler İçermez- Karakter kalabalığından ve karmaşıklığından anlayacağınız üzere roman iki kuşak boyunca devam eden bir hikayeyi konu alır. İki kuşak boyunca devam eden karmaşık ilişkileri, nefretleri, acıları, intikamları ve bir tutam aşkı... Uğultulu Tepeler her daim 'Yazılmış en iyi AŞK kitaplarından biri' olarak reklam edildi, sunuldu bize. Fakat ben bu kitapta aşktan başka ve aşkla bir araya gelemeyecek duygular okudum. Dolayısıyla bu bir aşk kitabı değildir benim nezdimde... -Spoiler İçerir- Kitap, nereden geldiği belli olmayan Heathcliff'in uğradığı zorbalıklarla ve bu zorbalıklar neticesinde arsızlaşması, öfke dolması, sertleşmesi ve korkunçlaşmasıyla başlıyor. Fakat gelin görün ki bu yabani karakter 'manevi' kardeşi olan Catherine'e aşık(!) oluyor. Catherine de ona karşı aynı duyguları hissetmekle birlikte mantıklı olarak onu evlenmeye ve hatta duygularını açmaya uygun biri olarak görmüyor. Aslında kitapta bu bize her ne kadar, kibir, burnu havadalık, kendini üstün görme vs. olarak anlatılsa da bu tamamen 'Davul bile dengi dengine' öğretisine uyumdur. Kitabın kalan kısmında kendi hakkında düşünülenleri öğrenen ve hazmedemeyen Heatcliff'in intikam almak için verdiği uğraşları okuyoruz. Devamlı birilerini dövüyor, korkutuyor, tehdit ediyor, hürriyetlerinden yoksun bırakıyor, miraslarına konuyor, mutsuz evlilikler yaptırıyor, falan filan... Keşke diyorum kitabın tamamı yalnızca Hareton ve küçük Catherine arasındaki ilişkiyi ele alsaydı, bin sayfa sıkılmadan okuyabilirdim herhalde. Sevdiğim tek ilişki bu ikisinin ilişkisi ve favori karakterim Hareton oldu, benim bu kitapta. Entrikalarla dolu bu kitabın yazarının kim olduğunu söylemeseniz, İngiliz kadın romantik bir yazar olduğunu söylerdim ben size. Jane Austen okuyor gibi hissettim kitabı okurken ve yer yer öfkelendim; kadınların aşk meşk, çarpık ilişkiler vs. dışında yazacak bir şeyleri yok mu, diye... Neyse ki geldiğimiz zamanda, kadınların da yazarlık camiasına kendilerini kabul ettirmeleri, vizyonlarını genişletmeleri ve yaratıcılıklarını ortaya koymalarıyla birlikte daha özgün, sıra dışı, ilgi çekici kitaplar okuyabiliyoruz... Edebiyatın köşe taşlarından biri olan, başarılı bulsam da bulmasam da okunması gerektiğini düşündüğüm bu kitap, her ne kadar inceleme boyunca olumsuz eleştirilerde bulunsam da kurgusu bakımından sürükleyici bir kitaptı, yalnız ben aradığımı bulamadım... Okuyacak herkese keyifli okumalar diliyorum ve gidiyorum. (Miss Nobody)

Kitabın Yazarı Emily Brontë Kimdir?

Emily Jane Brontë (30 Temmuz 1818 - 19 Aralık 1848), İngiliz roman yazarı ve şair. Kaleme almış olduğu tek roman, Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights) bugün İngiliz edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak anılmaktadır.

Emily Bronte 1818 yılında Thornton, Yorkshire'da doğdu. 6 çocuğun beşincisi olan Emily, Charlotte Brontë'nin küçük kız kardeşi idi. 1820'de aile Haworth'a taşındı. Çocukluk yıllarında, annelerinin ölümünün ardından, üç kız kardeş (Charlotte, Emily ve Anne) ve erkek kardeşleri Branwell Brontë hayalî yerler düşlemişlerdir ki bunların isimlerine hikâyelerinde rastlanmaktadır. Emily'nin o dönemde kaleme aldığı çalışmalarından çok azı bugüne ulaşabilmiştir. Emily 1838'de Halifax yakınlarındaki Mis Patchett'in Kızlar Akademisinde (Miss Patchett's Ladies Academy) çalıştı. Daha sonra kardeşi Charlotte ile birlikte Brüksel'deki özel bir okula devam etmiştir.

Emily'nin şiirdeki yeteneğinin ailesi tarafından keşfedilmesiyle, kız kardeşleri Charlotte ve Anne ile birlikte, 1846'da ortak bir şiir kitabı yayımlamışlardır. Eseri, dönemin kadın yazarlara karşı önyargılı tavrından sıyrılabilmek amacıyla, hem erkek hem de kadın ismi olarak kullanılan mahlaslarla basmışlardır. Kullandıkları mahlaslar gerçek isimlerinin baş harfleriyle aynı baş harfe sahipti: Charlotte için Currer Bell, Emily icin Ellis Bell ve Anne için Acton Bell.

1847'de tek romanı olan Uğultulu Tepeler'i yayımlamıştır ki bu roman üç ciltlik bir setin ilk iki cildini oluşturmaktaydı. Son cilt kız kardeşi Anne tarafından yazılan Agnes Grey isimli romandır. Romanın yenilikçi yapısı eleştirmenleri bir anlamda şaşırtmıştır. Her ne kadar ilk çıktığında hem iyi hem de kötü yorumlar alsa da, roman zamanla bir İngiliz edebiyatı klasiği haline gelmiştir. 1850'de Charlotte romanı yayına hazırlayıp, düzenlemiş ve Emily'nin gerçek ismiyle, tek başına bir eser olarak Uğultulu Tepeler ismiyle yayımlamıştır.

Kız kardeşleri gibi Emily'nin sağlığı da evde ve okuldaki zor şartlar sebebiyle zayıflamış, kötüleşmiştir. Erkek kardeşinin Eylül'deki cenazesi sırasında soğuk algınlığı kapmış, ve her türlü tıbbî müdahaleyi reddettikten sonra 19 Aralık 1848'de tüberküloz sebebiyle vefat etmiştir. Haworth, West Yorkshire ("Batı Yorkshire"), İngiltere'de defnedilmiştir.

Emily Brontë Kitapları - Eserleri

  • Uğultulu Tepeler
  • The Night is Darkening Round Me
  • Poems from the Moor

Emily Brontë Alıntıları - Sözleri

  • ,, Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı. ,, (Uğultulu Tepeler)
  • Akıllı bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir. (Uğultulu Tepeler)
  • Çevremde benim gibi hissedip düşünen bir tek kimse göremiyorum. (Uğultulu Tepeler)
  • İyi bir yüreğin olursa, kapkara bir zenci de olsan, yüzün yine sevimli olur yavrum. (Uğultulu Tepeler)
  • Kötü bir yürek en sevimlileri bile çirkinden de kötü yapar. (Uğultulu Tepeler)
  • “Aşkımı daha önce asla sözlerle açıklamamıştım ama bakışların da bir dili varsa, dünyanın en aptal insanı bile benim bakışlarımdan ona deli divane oluğumu anlayabilirdi.” (Uğultulu Tepeler)

  • Ruhum mezardayken bedenim yaşamış, ne yapayım? (Uğultulu Tepeler)
  • ''Hiç kitabınız yok mu?'' dedim. ''Bağışlayın, ama burada kitapsız nasıl yaşayabiliyorsunuz? Kitapları elimden alın, çıldırırım!'' (Uğultulu Tepeler)
  • Bu soğuk yüzlü insanlar arasında can vermek ne acı! (Uğultulu Tepeler)
  • Kitapları elimden alın, çıldırırım. (Uğultulu Tepeler)
  • Akıllı bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir. (Uğultulu Tepeler)
  • Okunacak bir sürü iyi kitap var, oturun da okuyun biraz. Oturun şuraya da ruhunuzu kurtarın! (Uğultulu Tepeler)
  • "Kötüleri cezalandırmak Tanrı'nın işi; bizler bağışlamayı öğrenmeliyiz." (Uğultulu Tepeler)

  • Bu insanlar her gün bu kadar asık suratlı, bu kadar sessiz değillerdi ya! Ne kadar kötü huylu da olsalar, yüzlerindeki somurtkanlık her günkü halleri olamazdı. (Uğultulu Tepeler)

Yorumlar

Image
Rabia
27.09.2022 / 20:29

Çok yararlanamadım ama emeğiniz için teşekkürler

Yorum Yaz