Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) kimin eseri? Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) kitabının yazarı kimdir? Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) konusu ve anafikri nedir? Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) kitabı ne anlatıyor? Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) kitabının yazarı Orhan Kemal kimdir? İşte Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Orhan Kemal
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9789752896970
Sayfa Sayısı: 310
Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Kitaplarında asla kaba siyasi söyleme kaçmayan, ancak tavrını en net biçimiyle her zaman korumuş olan Orhan Kemal, Üçkâğıtçı adlı bu çalışmasında politik hayatın kirli yüzünü ele alıyor. Sahtekârlığı ve dalkavukluğuyla kendine bir yaşam kuran Üçkağıtçı, meclise de girerek yerini sağlamlaştırır. Müfettişler Müfettişi'nin devamı niteliğinde olan bu kitapta Türkiye'nin yaşadığı "şaibeli" seçim dönemlerini ele alan Orhan Kemal bir kez daha toplumun aynası olmaya devam ediyor.
Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) Alıntıları - Sözleri
- Ne olur, ne olmaz, başımızdakilerin işine akıl sır ermezdi. Gün gelir bir yumurtayı on kişiye taşıtır, gün gelir on kişiyi bir yumurtanın içine sokmağa çalışırlardı.
- Namusla, şerefle, haysiyetle bu zamanda ne peynir veriyorlar, ne ekmek, ne çay, ne de giyim kuşam.
- Bu milletten oy almak istiyorsanız, dininden, diyanetinden bahsedeceksiniz.
- Namusla, şerefle, haysiyetle bu zamanda ne peynir veriyorlar, ne ekmek, ne çay, ne de giyim kuşam.
- Adamlarınız ağızlarını açtılar mı, dini politikaya alet ediyorlar!
- Devletin bütün kademeleri çürümüş. Rüşvet almış yürümüştür.
- Memleletin tadı kalmamıştı.
- Kırk gün günahkar, bir gün tövbekar!
- Milletimizin, yani fakir fıkaramızın inanıvermek huyu vardır. Seçimlerde oyunu gerçeğe, çıkarlarından yana olana değil, palavracılara veriverir, sonra da dört yıl, dört koca yıl döğünür dururlar!
- "Kafam da karmakarışık... Ver şurdan bir bardak şarap..."
- Hele oylarınızı ona verin, hele iktidara geçsin, hepinizi, herkesi, tekmil yoksulları kurtaracak, yeryüzünden yokluğu, sefaleti kaldıracaktır!
- Dünyaya geliş sebebin, daha doğrusu dünyaya gelişindeki hikmet, boş atıp dolu tutmak için. Bunca enayi insanlara benim gibi gözü açıklar da lazım.
- Kırk gün günahkar, bir gün tövbekar!
- İki buçuk kitap okumaynan kendilerini olmuş bitmiş belliyorlar.!
- Devir sana uymazsa sen devire uyacaksın...
Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitapta Türkiye siyaseti çok güzel hicivlenmiş olmasına rağmen neredeyse dürüst bir tek insan yok. Bütün herkes bir para peşinde. Bütün erkekler kadın peşinde tüm kadınlar kudurmuş erkek peşinde. Bu kadar abartılı bir hiciv tarzı beni açıkçası rahatsız etti. Diğer taraftan başta da belirttiğim gibi Türkiye'nin kendini her seferinde tekrar eden yönlerini göstermesi açısından da güzel bir hiciv (Ömer Jehat Alpago)
MÜFETTİŞLER MÜFETTİŞİ 2 (ÜÇKAĞITÇI): Kudret Yanardağ. Orhan Kemal’in Müfettişler Müfettişi 1 ve Üçkağıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) adlı iki kitaptan oluşan roman serisinin baş kahramanı. Bence bir isim ve bu isimle tasvir edilen cismin bu kadar uyduğu karakter azdır. Azdır çünkü adı gibi kerli ferlidir Kudret Yanardağ. Fiyakalıdır, afralı tafralıdır. İster kasabanın şarapçısı olsun, ister katip, ister en yükseğinden bürokrat. Oturuşuyla, kalkışıyla, üstü başı ve sarı rugan ayakkabılarıyla ve hepsinden evvel bakışlarıyla adamı oturduğu yere mıhlar cinstendir. Kudret Yanardağ’ın bütün sermayesi boyu bosu, eni boyu kalıbıdır belki tamam ama bunun paraya tahvil edilmesi de başlı başına bir mesele, apayrı bir hünerdir. Bu öyle her babayiğidin harcı da değildir. Halefi Orhan Bomba da enine boyuna kalıplıdır mesela. Ama bir Kudret asla değildir. Çünkü Kudret’in Allah vergisi bir fiyakası, alımı çalımı, eh elbette oyunculuğu vardır. Hem muhatabını en zayıf noktasından yakalamıştır o. Şifreyi çözmüştür. Azametli kalıbında vücut bulan “güç”tür kilidi açan. Çünkü herkes bir düzen tutturmuştur ve bu düzende vardır herkesin irili ufaklı günahları. Ve maazallah müfettişler müfettişinin tepenize binmesi, düzeninizi yerle yeksan etmesi.. olur mu olur bir durumdur. Kudret kudretlidir, kurnazdır, hergeledir, yerine göre zalimdir ama bütün bunlara rağmen ona kızamazsınız. Anacığına olan aşkına, onunla hayalini kurduğu ama hiçbir zaman gerçekleşmeyecek mutlu mesut ve artık dürüst yaşayacağı küçük dünyasına, karısı ve çocuklarının gözündeki parya hallerine üzülecek; gizli gizli ondan yana taraf tuttuğunuzu farkedeceksiniz. Bu da Orhan Kemal’in romanı elinizden düşürmeyin diye kurguladığı muhteşem bir örgü muhtemelen. Zaten romandaki karakterler biraz da Yunus’un “bir ben vardır bende, benden içeri” ifadesindeki gibiler. Önce karakteri ağızlarından çıkanlarla, kafalarından geçenlerle tanıyor, tartıp biçip kafanızda bir yere yerleştiriyorsunuz. “İyi” ya da “kötü” gibi. Sonra Orhan Kemal arada bir yerlerde iki satır bilgi kırıntısı veriveriyor karakter hakkında ve kafanızdaki iyi de kötü de siyah beyaz kesin ayrımından çıkıyor. Her siyahın biraz beyaz her beyazın biraz siyah barındırdığını farkediyor, muhasebenizi yeni baştan yapıyorsunuz. Uçlardan ortalara gelmek biraz da böyle bir şey zaten. Grinin tonları aslında hayatımızdaki çok şey. Çünkü bir zaman sonra Kudret’in eli maşalı, bencil ve zalim karısı Şehvar’ın neden böyle olduğunu, hatta ona hak verecek kadar anlayabiliyorsunuz. Bu İdris, Deve, Nefise, İfakat Dürdane için de böyle. Ya da mesela romanın dinamosu arabacı Kel Mıstık’ın jurnalciliğine ya da ayaklı gazeteciliğine hak vermeseniz de, onu buna sevkeden eksikliği haniye anlayabiliyorunuz. Aslında hepimizde en çok olan ama en çok esirgediğimiz ve bizden en çok esirgenen şeyin eksikliğidir bu: ilaç niyetine de olsa az biraz sevgi ve az biraz ilgi. Son bir not 1: Kudret ikinci kitapta elindeki gücün çok daha büyük kapılar açabileceğini farkeder ve alır yürür. Kudret parlak ikbaline yürüyedursun, bu kitabın kıyısında köşesinde en az Kudret kadar kudretli gizli bir başka kahraman daha vardır. Kudret nasıl kurgu bir karakter ama aslında çok gerçekse, o tam aksidir. Çok gerçek gibidir ama esas kurgu karakter kendisidir. İdeale yakındır çünkü. O yüzden de ikinci kitabın sonlarına doğru belki yarım bilemediniz bir iki sayfada görünür ve kaybolur. Kudret’in vicdanı olur; akla geldikçe yüz buruşturur ve hemencecik unutulmaya terkedilir. Son bir not 2: Orhan Kemal yalın Türkçesiyle ana kahramanını o kadar ete kemiğe büründürmüş ki, satırlar ilerledikçe kafanızda ister istemez bir Kudret Yanardağ figürü beliriyor. Benim kafamda da usta oyuncu Renan Bilek belirdi hemen. Kitap filme çekilse ya da bir kez daha sahneye konsa, müfettişler müfettişi beyefendinin hakkını en iyi verenlerden biri Renan Bilek olurdu kuşkusuz. (Mithat Bülent Özmen)
Bir ülkedeki insanların cahilliği , tutuculuğu ve siyaseti yapanlarında buna uygun olarak çirkin yüzü , cahilliği, seviyesizliği, riyakarlıklarını öyle güzel gösteriyor ki. o kadar olur. Bence romanın kahramanı kel mıstık , en zekisi Savcı bey. Kudret ve deve’nin ince zekalarınında hakkını vermem gerek. Malum üçkağıtçı kurnaz olur... (ÖZGÜR AKDOĞAN)
Kitabın Yazarı Orhan Kemal Kimdir?
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmetle tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.
Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eserlerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.
Orhan Kemal Kitapları - Eserleri
- Eskici ve Oğulları
- Bereketli Topraklar Üzerinde
- 72. Koğuş
- Cemile
- Murtaza
- Ekmek Kavgası
- Baba Evi
- Hanımın Çiftliği
- Avare Yıllar
- Önce Ekmek
- El Kızı
- Tersine Dünya
- Gurbet Kuşları
- Baba Evi - Avare Yıllar
- Evlerden Biri
- Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
- Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl
- Çamaşırcının Kızı - Küçücük
- Kötü Yol
- Devlet Kuşu
- Kardeş Payı
- Arkadaş Islıkları
- Kaçak (Hanımın Çiftliği 3)
- Bir Filiz Vardı
- Kanlı Topraklar
- Dünya Evi
- Müfettişler Müfettişi
- Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2)
- Suçlu
- Sokaklardan Bir Kız
- Grev
- Sarhoşlar
- Yalancı Dünya
- Küçücük
- Sokakların Çocuğu
- İnci'nin Maceraları
- Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı
- Yüz Karası
- Serseri Milyoner - İki Damla Gözyaşı
- İstanbul'dan Çizgiler
- Yağmur Yüklü Bulutlar - Dünyada Harp Vardı
- Elli Kuruş Çikolata
- Kırmızı Küpeler / Babil Kulesi
- Serseri Milyoner
- Yazmak Doludizgin
- Kenarın Dilberi
- Elli Kuruş
- Önemli Not!
- Hanımın Çiftliği
- Yağmur Yüklü Bulutlar
- Senaryo Tekniği ve Senaryolar
- Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı
- Eskici Dükkanı
- Bütün Oyunlar 1
- Arslan Tomson
- Bütün Oyunlar 2
- Farecik - Uyku
- Küçükler ve Büyükler
- Arka Sokak
- Aslan Tomson - Köpek Yavrusu
- Kaybolan Romanlar
- Hanımın Çiftliği
- Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
- Boyacı
- Önemli Not! - Orhan Kemal Soruyor
- İstanbul İstanbul
Orhan Kemal Alıntıları - Sözleri
- Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi, soyundu, vurdu kafayı. Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün? Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu. (Kötü Yol)
- Genç kadın gene çekmedi. (Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı)
- Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? Muhsin usta gözlüğünü çıkardı, Camlarına hohladı, sildi, gözüne takarken: — Bitmeyecek, dedi. — Hiç mi? — Hiç. — Niyetin katip olmak mı yani? — Hayır. — Ya? — İnsan olmak! (Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1))
- Bütün namuslu insanlar, hırslı insanlar, kursağında haram yutmıyan insanlar böyle efendi... (Eskici Dükkanı)
- Gökteki ay kirli bulutların gerisinde yüzüyordu sanki. Şehir uykudaydı. Çok uzaklardan berrak gecenin derinliklerinden çalgı sesleri yüzerek geliyordu. Duymuyordu. (Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı)
- Seni neden sevmiyor, istemiyorlar? (Senaryo Tekniği ve Senaryolar)
- “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.” (Bereketli Topraklar Üzerinde)
- Uzun uzun dikilmişti oracıkta. Evlerinin oluklu çinko duvarlarına dayalı sırtı, göğün derinliklerine kaçıp giden ayın ışıltısı, babasızlığın acısıyla yanan ufak yüreği. (Kaçak (Hanımın Çiftliği 3))
- Dostunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, kadın bir parça aykırı geliyordu. (Sokaklardan Bir Kız)
- "Ne anlayacak? Gezdiği Antep, yediği pekmez!" (72. Koğuş)
- Yeni bir sigara yaktı. (Kaybolan Romanlar)
- Yanımda sen olduktan sonra ben de yatabilirim mezarlıkta. (Sokakların Çocuğu)
- ' Hapishane nasıl yer? ' ' Bırak. İnsanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirmek istersen at oraya. İşsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört duvar arasında can sıkıntısından birbirlerini yiyorlar. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. (Sokaklardan Bir Kız)
- Bu dünyadan, bu dünyanın patlamaya hazır mayınlar gibi yaşayan, başıboş insanlarından korkuyorum... (...) İçimin derinliklerinde bir yerleri kemiren dert bu derttir... (Serseri Milyoner)
- Çıldıracaktım, iş neredeydi? Kime gitsem de iş istesem, aldığım karşılık değişmiyordu: "Yok!" (Arkadaş Islıkları)
- "Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?" (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
- Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her seyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlat maya yetmez. (Cemile)
- Doğanlar hiç ölmese...İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi? Sanki yemiyorlar mı? (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
- Haysiyet, şeref, namus... Evet ama yenir miydi bunlar, içilir mi? (Küçücük)
- Ne diye geleceklerdi? Kirli yüzleri alelade beyaz kağıtlarla gizlenmeye çalışılmış kerpiç duvarlarını, çatlak aynasını, şeker sandıklarının birleştirilmesinden meydana gelmiş karyolasını görmeye mi geleceklerdi? Yoksa, sakat bacağı tahta parçasıyla kabaca yamanmak istenmiş külüstür masasını mı? Allah göstermesindi! Onlar gelmek istese bile önler, yüz karası zannettiği fakirliğini onlara, o zengin kızlarına asla göstermek istemezdi. (Kenarın Dilberi)