Türkiye'nin Maarif Davası - Nurettin Topçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Türkiye'nin Maarif Davası kimin eseri? Türkiye'nin Maarif Davası kitabının yazarı kimdir? Türkiye'nin Maarif Davası konusu ve anafikri nedir? Türkiye'nin Maarif Davası kitabı ne anlatıyor? Türkiye'nin Maarif Davası kitabının yazarı Nurettin Topçu kimdir? İşte Türkiye'nin Maarif Davası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nurettin Topçu
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759952419
Sayfa Sayısı: 208
Türkiye'nin Maarif Davası Özeti
Türkiye'nin Maarif Davası sözde modern eğitim sistemine kaynağını Kur'an'dan alan Anadolu insanının ruh yapısından beslenen Türk mektebi tezli bir eleştiridir. Millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi vardır. Millî mektep, zihniyet ve örfler ile, metodları ve müfredat ile, terbiye prensipleri ve psikolojik temeller ile, hattâ binasının yapı tarziyle kendini başka milletlerinkinden ayırır. Bizde vaktiyle medrese millî mektepti. Lâkin milletin ruhu ve içtimaî inkişafını takip edememiş ve cihanın fikir ve irfan hayatiyle bağlarını çoktan koparmış olduğundan, olduğu yerde enkaz halinde yıkıldı, çöktü.
Öbür taraftan, Batı'da tekâmül eden insan düşüncesinin seyrini biz kendi âlemimizde devam ettiremediğimizden, açılan yeni mektep, hakikat aşkının mâbedi olmadı. Parça parça bilme hevesi, evrensel ve ilâhî hakikat aşkının yerini tutamazdı. Hakk'a götüren yol diye kendini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur. Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatın ihtirası cemaat içerisinde bir umumî cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, millî mektep gerçekten var olmayacaktır.
Türkiye'nin Maarif Davası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri
Türkiye'nin Maarif Davası kitabı Türkiye'nin eğitim sisteminde asırlardır yaşadığı problemleri ele alarak, bunlara uygun çözüm ve öneriler sunmaktadır.
Türkiye ancak iyi bir eğitim sistemi ile yeni bir medeniyet inşa edebilir. Eğitim sisteminin temel parçaları olan muallim (öğretmen), talebe (öğrenci) ve mektep(okul) bugün gerçek anlamını kaybetmiştir. Gerçekte hakikat peşinde koşan öğrenci bugün, diploma avcısı durumuna gelmiş; hakikati arayan talebeye rehberlik yapan öğretmen ise, paralı bir meslek haline gelmiştir.
Kitap, Türkiye'de yıllardır süregelen eğitim sisteminde sorunlara, önemli eleştiriler ve hakikatli öneriler getirmektedir. Kitabın yazarı Nurettin Topçu'nun aynı zamanda öğretmen olması, bu kitabı eğitim camiasın daha değerli hale getiriyor.
Türkiye'nin Maarif Davası Alıntıları - Sözleri
- "Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir haya öğren!"
- “Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir hâyâ öğren!”
- "Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir haya öğren!"
- "Bana hayret veren iki şey vardır: Biri başımızın üstündeki yıldızlı gökyüzü, öbürü de içimizdeki vicdan." *Kant*
- Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir haya öğren!
- Şüphe yok ki ümitsizlik, imansızlığa götürür. Kendine güvensizlik, kuvvete teslim eder. İradenin gevşemesi kaderci yapar
- Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın.
- "Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır."
- Münakaşaları hep bedenler üzerinde dir; idealleri bedeni ilgilendiriyor ve her ferdin ancak bedensel davranışlarıyla Allah'a gidebileceğine inanıyor lar. Onlar da pozitivist, onlar da pragmatistdir. Onlar o kadar maddecidirler ki cennetlerinde bile maddi hazların tatminini ararlar. Böylesine madde çirkefi içinde ruh ara mak boşuna gayret harcamaktır. Ruhun boğulduğu yerde millet ruhu da can verecektir
- ... Ruhsuz, idealsiz, inançsız bir öğretim gençliğe karakter yerine hüner verecek ve insanı elbette aşağı canlıların hizasına indirecektir.
- Gençlik, geleceğin tohumudur.
- "Kızlarını okutmayan millet oğullarını manevî öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir; hüsranına ağlasın!"
- İnançlara indirilen yumruklar, neslimizi bitap bıraktı. Asrın ızdırabı, irade ve iman hastalığıdır.
Türkiye'nin Maarif Davası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Biraz uzun oldu, idare ediniz. (:: Kitabımız 1940-60 Türkiye' sindeki eğitim sisteminin sorunlarını ve buna karşı nasıl mücadele edileceği; belli bir metodoliji ve programla, düzenleme yapılarak, ancak ve ancak muassır medeniyetler seviyesine ulaşılacağını anlatıyor. Kitabımız eğitim politikasına karşı bir manifestodur. Tenkit ile gelişim olacağını öne sürüyor. Ve bunu toplumsal bir mesele olarak görüyor. Her şeyden önce eğitimin millî olması gerektiğini, millî kelimesinin altına sığınan Batı taklitçiliğini, maddeciliği merkeze alan eğitimi, toplumsal ahlâkın çökertilmesi ile millî bir şuurdan ziyade daha çok özenti ve içi boşaltılmış bir zihin gelişeceği düşünülüyor. Kitabımız 1940-60 Türkiye' sindeki eğitim sisteminin sorunlarını ve buna karşı nasıl mücadele edileceği; belli bir metodoliji ve programla düzenleme yapılarak ancak ve ancak muassır medeniyetler seviyesine ulaşılacağını anlatıyor. Kitabımız eğitim politikasına karşı bir manifestodur. Tenkit ile gelişim olacağını öne sürüyor. Ve bunu toplumsal bir mesele olarak görüyor. Her şeyden önce eğitimin millî olması gerektiğini, millî kelimesinin altına sığınan Batı taklitçiliğini, maddeciliği merkeze alan eğitimi, toplumsal ahlâkın çökertilmesi ile millî bir şuurdan ziyade daha çok özenti ve içi boşaltılmış bir zihin gelişeceği düşünülüyor. Hakikate ulaşmanın temel yolunun dinî bir ahlak eğitiminden geçtiğini resmederken diğer yandan dinî alimleri, Kur'an' ı kendilerine referans almadıkları hususunda tenkit ediyor. <<Ancak, cemiyeti her tarafından kavrayacak, ilimde, sanatta, iktisatta üstad, ahlâkta önder din adamları zümresi yetişerek cemaatin kalbine hakikat aşkının mukaddes tohumlarını serptikten sonra millî mektebin kapıları açılacaktır. Hareket kuvvetini Kur’ûn’dan alacak olan böyle bir zümrenin yetiştirilmesiyle onun, cemaatin ruhuna serpeceği tohumların filizlenip hayat bulması ve cemaatin içinde hakikat aşkına kendini veren kafilelerin harekete geçebilmesi için, herşeyden evvel böyle bir sistemin esaslarını hazırlayacak felsefî görüşün doğması lâzımdır.>> İslam felsefesi konusunda eksiklerin olduğunu, felsefî öğretilerin ezberden verildiğini, aslolanın felsefe yapmayı öğretmek olduğunu, pedagojik bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu savunuluyor. <> 1960 anayasasının eleştirisi de yapılmış, özgürlüğün yanlış kullanıldığı düşünülmüş. Diğer yandan nesli uçuruma götüren nedenleri 6 başlık altında sıralamış. 1. İlk işaretle harekete geçerken yaptıkları ahlâk yeminini az zamanda unutup siyaset ve tedbir yolunu tuttular. 2. Yaratıcılığın yerini taklitçiliğin tutmuş olması, bu hatalı yol, son üç asırlık devrimlerimizin verimsizliği ile nihayetlenmiştir. 3. Daha evvelki nesillerin yersiz ve kolay harcayıp tükettiği iman ve ümidi bırakarak kendi zaaflarını kabul ettiler. 4. Kendi iradesini kendi elile çürüten nesillerde kurtarıcı bir şef ihtiyacı kendini göstermiştir. 5. Çeşitli tarihi sebeplerle iradesi yıpratılan ve kendine güven gücünü kaybeden son nesiller, bir mesuliyetle karşılaştıkları anda determinizme sığınmaktan çekinmiyorlar ve böylelikle kendilerini kurtardıklarını zannediyorlar. 6. Vazifeye karşı koyulan hürriyet tepkisi, asrımızın hoyratlığıdır. Hür oluşları bahanesile yer yer mecburiyetleri inkâr eden genç zümreler, kutsal ödevleri birer birer çiğnediler. Bütün ödevlerin başında gelen itaat ödevi, eski bir put gibi tekme ile devrildi. Dildeki değişimin (harf inkılabı) manevî kültürü değersiz kıldığını, teknikleşme çatısı altında ABD' nin pragmatisliğinin saf çıkarcı bir neslin yetiştirileceği savunulmuş. Batılı dilin yabancı kelimeleri dilimize yerleştiğini ve bunun için acil önlemler alınması gerektiği tezi öne sürülmüş. ABD li eğitim bilimci Jhon Dewey' in uygulama ile ya da deneyimleyerek öğrenmesini gerçek öğrenme olduğunu düşünüyor Topçu. <<Nasıl öğrenilir? Öğrenme, herşeyden evvel bir çıraklıktır. Mektep çıraklık yeridir, diyebiliriz ki bir tezgâhtır. O tezgâhta usta yapar, çıraklar tekrarlar. Usta verir, çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mal edilmemiş bir ders, iyi bir ders sayılmaz. Mektepte alınan ders, ya bir tasavvurdur, hayale mal edilir; ya bir hünerdir, elle mal edilir; ya bir iradedir, iktidarımıza ilâve edilir; ya da bir aşktır, kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize, girmeyip sade hâfızada, şuurun dışına asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler verici öğretim, faydasız ve mânasızdır. İyi üstad, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen muallimdir. En iyi muallim, en büyük üstad, şüphesiz ki hayattır.>> Diğer yandan özel okulların ticari kaygıları olduğu için esnaf mantığıyla hareket edildiği tenkit edilmiş. Yabancı okulların ise birer misyoner yuvaları oldukları düşünülmüş. Öğretmenlik mesleğini toplumdaki en büyük müessese olarak görür Topçu. <<Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir. >> <> <> Eğitimin toplumun ihtiyaçları değişeceği için sürekli kendisini güncellemesi gerektiğini, öğretmenlerin de seminerler alarak bu gelişmelere dönük eğitim almaları gerektiğini savunur. Mektepte öğretmenlerin nöbet tutmalarını istemez Topçu. Bir takım idarî vazifelerle öğretmenlerin yıpratıldığını düşünür. Yine geleceğe dair bir öngörüde de bulunmuş Topçu. <> Kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okullarda eğitim alması gerektiğini düşünür. Kendisine katılmadığım nadir hususlardan. Türkiye ' yi İstanbul' dan ibaret olmadığını düşünecek olursak, Anadolu ' da o dönemlerde doğru olarak kabul edilebilir. Zira düşünceleri o dönem içerisinde değerlendirmek doğru olacaktır. Ve son olarak tüm eleştirilerine rağmen gelecekten umutludur Topçu. Asla gardını düşürmez, aksine tüm sıkıntıları çözecek olanın öğretmenler olduğuna inanır. <<nasılsın Bu nesle “okumayı sevmiyor” diyemeyiz. Herkes, yedisinden yetmişine kadar gazete tiryakisidir. Gazete okuma ihtiyacı, dağ başlarındaki köylere kadar yurdun her tarafını sarmıştır. “Bu nesiller, dinlemesini bilmiyor” diyemiyoruz. Vaazeden hocaların etrafında halkalanarak, bir takım hikâyeleri, hayali okşayan vaatleri veya ürpertici tehditleri, âhiretten emir alır gibi dikkatle dinleyişleri, hayret çekici bir manzaradır.>> Bir yazar ne büsbütün haklı olabilir ne de büsbütün haksız. Zira eleştiri dediğimiz şey hem olumlu hem olumsuz yapılan bir şeydir. Düşünceyi savunan kim olursa olsun, onun nerden geldiğine, hangi ideolojiye sahip olduğuna ya da nereli olduğuna bakmamak gerekir. Benden bu kadar. ~~Kitapla Kalın~~ (Naçiz`Hane)
Uygulamayı indirip kullanarak desteklerseniz çok mutlu olurum!: (Hürata)
UYARI: Bu kitabı okumadan önce kalemlerinizi hazır ediniz, zira altı çizilecek çok fazla cümle ve tespit var. Son zamanlarda okuduğum en güzel, en doyurucu kitap oldu Türkiye'nin Maarif Davası. Nurettin Topçu'nun tespitleri gerçekten muazzam. Hepsi nokta atışı. Din bahsinde bazı katılmadığım yerler oldu; ama onun dışında gerçekten cümlelerin çoğunda haklılık payı vardı. İşin garibi şu ki; bu kitap Topçu'nun yazılarından ve konuşmalarından oluşan derleme bir kitap ve çoğu 50'li ve 70'li yıllara dayanıyor; ama ona rağmen sanki bugünü anlatmış gibi. Yani bugünkü problemler bundan yıllar yıllar önce de vardı ve muhtemelen bundan yıllar yıllar sonra da artarak devam edecek. Kitap sadece eleştirilerden oluşmuyor tabiki, eleştirilen konulara nasıl bir çözüm getirilebilir, bunlar da yer alıyor. Açıkçası tam bir başucu kitabı, eğitimimiz için tam bir reçete desem yanlış olmaz. Her eğitimcinin, öğretmenin, eğitimle ilgili kurumlarda çalışan herkesin okuması gereken, hatta ve hatta müfredata dahi eklenmesi gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okumakta geç kaldığım bir kitap. (Muhammet Yasir)
Kitabın Yazarı Nurettin Topçu Kimdir?
Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Osman Nuri Topçu’dur. Nurettin Topçu’nun babası Topçuzâde Ahmet Efendi Erzurumlu, annesi Fatma hanım ise Eğinlilidir. (Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı) Topçu ailesi Topçuzâdeler diye tanınmaktadır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmıştır, bu lâkap da oradan gelmektedir.
Eğitimi
Nurettin Topçu, öğrenim hayatına altı yaşında Bezmiâlem Velide Sultan Mektebi’nin ana kısmında başladı. İlkokulu Büyük Reşid Paşa Numûne Mektebi’nde okudu.İlkokuldan sonra Vefa İdadisi’nde öğrenimini sürdüren Nurettin Topçu, birinci sınıfta iken babasını kaybetmiştir. Lise tahsilini İstanbul Lisesi’nin Edebiyat Bölümü’nde pekiyi derece ile tamamlamıştır. (1927-28) Mehmet Akif’in medeniyet telakkisini kavramış ve ilmini almak için Akif’in oğlu Asım’ı niçin Batı’ya göndermiş olduğunu idrak etmiş olan Nurettin Topçu, daha iyi bir eğitim alabilmek için Avrupa’da tahsil görmek gerektiğinin farkında olarak liseyi bitirdikten sonra kendi imkanlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa imtihanlarına girmiş ve kazanmıştır. Fransa’nın Türkiye’deki liselerin denkliğini kabul etmemesinden dolayı Topçu buradaki eğitimine Paris’teki Bordeaux Lisesi’nde başlamıştır. İki sene sonra Strazbourg’a giden (1930) Topçu, burada üniversite tahsiline başlamış; psikoloji ve güzel sanatlar, genel felsefe ve mantık, çağdaş sanat tarihi, sosyoloji ve ahlak, ilk zaman sanat ve arkeolojisi dersleri almıştır. Strazbourg’da tamamladığı doktorasını 1934 yılında Sorbonne Ünivesitesi’nde vermiştir. Sorbonne Üniversitesi’nde okuyan ilk Türk öğrenci olmuştur. Çalışması Sorbone Üniversitesi Felsefe Jürisi tarafından yılın en başarılı doktora tezi seçilir. Üniversitenin geleneklerine göre birinci olan öğrenciler mutlaka ödüllendirilir. Bunun üzerine yetkili Profesör, Nurettin Topçu’nun yanına gelerek durumu anlatır ve ödül olarak neyi istediğini sorar:
- Efendim, bir altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu?
Hangisini tercih edecekseniz onu alacaksınız veya o ülkeye ziyarete gideceksiniz!
Nurettin Topçu, kararlı ve gayet kendinden emin bir şekilde bu soruya şöyle cevap verir:
- Hiçbiri değil!
- O zaman ne istiyorsunuz?
- Sorbonne Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum!
- Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir!
Nurettin Topçu kendine yapılan teklife verdiği cevabı duyan herkes hayret ve hayranlık içinde kalmıştır. Vatan ve bayrak sevgisinin gurbet illerde okuyan bir öğrencinin yüreğinde böylesine yüceldiği az görülmüştür. Ayrıca bu olay, onun düşünce yapısını, vatan ve millet sevgisi ile hayat felsefesini yansıtan önemli bir ayrıntıdır.
Öğretmenliği
Avrupa’dan döndükten sonra 1935 yılında Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmenliğine başladı. Topçu İzmir’de öğretmenliğinin henüz daha dördüncü yılında, Türk düşünce tarihinde önemli bir yeri olan “Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi”ni yayınlamaya başlar. (1939)
Denizli’den sonra İstanbul’a tayin edilen Topçu, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi, Robert Koleji, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Lisesi’nde öğretmen iken yaş haddinden emekli olmuştur. Nurettin Topçu, Bergson’dan hareketle hazırlamış olduğu Sezgiciliğin Değeri isimli çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent ünvanı almıştır.
Milletimizin son dönemde yetiştirmiş olduğu önemli fikir ve aksiyon adamlarından biri olan Nurettin Topçu’nun hayatını, sık sık idealize ettiği mesuliyet duygusunun yoğun baskısı altında Anadolu’da Türk Milletinin yeniden dirilişinin ilham kaynaklarını arayacak, münevver bir zümre meydana getirmeye çalışmıştır. Bu münevver kadroyla aklın saltanatını yönetimde, eğitimde, sanatta ve bilimde hâkim kılacak bir “Türk Rönesansı”nı gerçekleştirme çabası içerisinde olmuştur. Hayatı, bunun mücadelesi ile geçmiştir. Ahlâk alanında doktora yapmış olan Topçu, imanlı, ahlâklı debdebeden ve gösterişten uzak hayatı, doğru bildiğini söylemekten ve yaşamaktan çekinmeyen tavizsiz karakteri ile örnek bir şahsiyettir. Ömrünü her an büyük mahkemenin huzurundaymış gibi hesap vermeye hazır, hiçbir otoritenin etkisinde kalmaksızın milletinin meseleleriyle ve ahlâk dersi vermekle geçmiştir. Sınıfta, öğretmenler odasında, sokakta, camide, evde, konferans salonunda, kısacası hayatın her alanında ve her aşamasında… Kendisine maddenin ve servetin fethini değil, ruhların fethini gaye ettiği gibi, insanlara da onu hedef olarak göstermiştir. Felsefeden sanata, dinden ekonomiye ve eğitime kadar pek çok sahada kendine has tahlilleri, bakış açıları ve önerileri olan Topçu, hem Batı’yı çok iyi tahlil eden, gözlemleyen ve Batı düşüncesini bilen hem de ailesi ve muhiti dolayısıyla geleneksel yapı ve değerleri tanıyan, bilen ender düşünürlerden biridir. Birçok kaynaktan etkilenmiş olan Topçu’nun eserlerinde bu etkilerin izlerini görmek mümkündür.
Başlıca Eserleri
Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Felsefe, Büyük Fetih, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji
Nurettin Topçu Kitapları - Eserleri
- Var Olmak
- Ahlak Nizamı
- İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf
- İsyan Ahlakı
- Taşralı
- Ahlak
- Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda
- Bergson
- Türkiye'nin Maarif Davası
- Büyük Fetih
- Mehmet Akif
- Yarınki Türkiye
- Kültür ve Medeniyet
- Millet Mistikleri
- Felsefe
- Mantık
- Psikoloji
- Sosyoloji
- Reha
- İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi
- Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi
- Milliyetçiliğimizin Esasları
- Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü
- Mevlana Ve Tasavvuf
- Devlet ve Demokrasi
Nurettin Topçu Alıntıları - Sözleri
- "Kötülük bir bilgisizliktir, hiç kimse bilerek kötülük etmez." (İsyan Ahlakı)
- Yorgundum; varlıktan sıyrılan bir sonsuzlukta sanki binlerce yıl dinlenmeye muhtacım. (Taşralı)
- İnsanlık kadar eski olduğu halde, insanların pek azına nasip olan bu nesne aşktır... (Mehmet Akif)
- Kendi tarihlerini tanımayan ve inkâr eden milletler için, yıkılıp yok olma tehlikesi vardır. (Ahlak)
- Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? (Mehmet Akif)
- Herkes bir medenî yaşayışa sahip olduğu halde, herkes kültürlü değildir. (Sosyoloji)
- kendimden başkasına bağlanmak istemiyorum (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- Tarih kronolojiden ibaret değildir; olayları zaman sırasına koyarak nakletmekle yetinmez. Onları doğurmuş olan sebepleri araştırır; tenkit süzgecinden geçirilen olaylar arasında sebep-sonuç bağıntılarını meydana çıkarır. (Mantık)
- Hamal eşyanızı eve getirdikten sonra çok yorulduğunu söyleyerek pazarlıktan fazlasını koparmak için kapınızda bağırıp çağırmaya koyulur. Ev sahibi hava parası dilenir, kiracı, kirayı ödememek için kırk dereden su getirir. Ve her yerde, her adım başında, meyhanede veya mabed kapısında o klâsik tavırlı, mel’un endamlı profesyonel dilenciler el açıp yalvarırlar: “Allah rizası için!” Allah'ın dilenciliği en çok levm ettiği bir dinin halkı ne kadar da dilencilere düşkün, bunlar ne kadar da hürmetsizce dileniyorlar! (Amerikan Mektupları / Düşünen Adam Aranızda)
- Milliyet, en kısa ifadesiyle tarih ve toprak şuûrudur. (Mehmet Akif)
- … Allah bir fikir değildir ki, ispat edilsin.” O kendisine bağlanılarak yaşanan bir varlıktır.” (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- “İnsan için bütün bir ömür kendini aramaktan başka bir şey değilse, acaba sonunda aradığımızı buluyor muyuz? (Millet Mistikleri)
- Anadolu'nun kapısını Malazgirt'te açarak bu ülkeyi altıyüz sene bahtiyar Islâm beldesi yapan kuvvet, Alparslan'ın ruhundaki merhametten taşan âlicenâplik hamlesi idi. Asıl fetih bu kalp ve ruh hamlesinindir. Kılıç onda, şâirin elindeki kalemin yaptığından fazlasını yapmış değildir. Haçlı seferlerinde Kudüs'ü elde eden barbar Ingiliz kralı Arslan Yürekli Rişar'ın bu şehirde yediden yetmişe kadar bütün müslümanları kılıçtan geçirmesine karşılık, büyük İslâm mücahidi Selahaddin-i Eyyübi'nin ertesi sene şehri tekrar aldıktan sonra bir tek hıristiyanın burnunu kanatmayışı, bu olayın insanlık âlemine örnek verdiği merhametten fışkırarak haçlılan bu topraklarda perişan eden kuvvet olmuştur. Onlar yine bu kuvvetlerle perişan edileceklerdir. Büyük fethi ebedi yapan kuvvet kılıçla tankın değil, atomdan daha kuvvetli olan ulu ecdadın ruhundaki adalet kuvveti idi. (İslam ve İnsan - Mevlana ve Tasavvuf)
- Izdırap dostluğu ne teselli verici şeydir! (Reha)
- Hocalık mesleği, şüphesiz ki kitap sayfalarındaki bilgileri gençlerin dimağına aktarmaktan ibaret değildir; hocanın şahsiyetinden körpe ruhlara aşı vermesini bilmektir. (Millet Mistikleri)
- Ruh için en yüksek iyilik ve en büyük erdemlilik, Allah'ın bilinmesidir. (Ahlak)
- Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim... (Mehmet Akif)
- “Ben bir insanım “ dediğim zaman bu ifadeye girmiş olan “ben…im” kelimesi varlığı ifade ettiği halde “insan” kelimesi öz ifade etmektedir. Yalnız Allah’ta varlıkla öz birleşmiş bulunur, birbirinden ayrılamaz. (Varoluş Felsefesi - Hareket Felsefesi)
- Bu insanlar arasında kalbim, sık bir ormanda dolaşan kelebek gibi, ne tarafa uçsa ağaçlara çarpıyor. (Var Olmak)
- İnsanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır. (Var Olmak)
Editör: Nasrettin Güneş