diorex
sampiyon

Tüketim Toplumu - Jean Baudrillard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tüketim Toplumu kimin eseri? Tüketim Toplumu kitabının yazarı kimdir? Tüketim Toplumu konusu ve anafikri nedir? Tüketim Toplumu kitabı ne anlatıyor? Tüketim Toplumu PDF indirme linki var mı? Tüketim Toplumu kitabının yazarı Jean Baudrillard kimdir? İşte Tüketim Toplumu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.04.2022 06:00
Tüketim Toplumu - Jean Baudrillard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jean Baudrillard

Çevirmen: Hazal Deliceçaylı

Çevirmen: Ferda Keskin

Orijinal Adı: La Societe De Consommation

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755391410

Sayfa Sayısı: 256

Tüketim Toplumu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tüketim, doğal ihtiyaçların rasyonel olarak tatmin edilmesi midir? Tüketim daha ziyade, ilerleme ve mutluluk anlamına mı gelir? Tüketimin yaygınlaşması sınıf farklarının giderilmesi midir? Uluslararası markaların tüm dünyaya yayıldığı, yeni alışveriş merkezlerinin en geleneksel toplumların tüketim alışkanlıklarını bile değiştirdiği, insani ilişkilerin yerini giderek nesnelerle ilişkiye bıraktığı ve kitle iletişiminin tüm bu süreci yönlendirdiği çağımızı Baudrillard bu sorular aracılığıyla tartışıyor. Baudrillard'a göre günümüzde tüketim, doğal ihtiyaçların mal ya da hizmet aracılığıyla tatmin edilmesi olarak değil, kodlar ve kurallarla düzenlenmiş glo-bal ve tutarlı bir göstergeler sistemi olarak yorumlanmalıdır. Bu sistemde ih-tiyaç ve hazların olumsal dünyasının, doğal ve biyolojik düzenin yerini, bir toplumsal değerler ve sınıflandırmalar düzeni almıştır. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. Böylece genel bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç artık tikel bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Toplumsal olarak üretilmiş rasyonel ve hiyerarşik ihtiyaçlar sisteminde tüketici tek tek nesnelere değil, mal ve hizmetler sistemini bütünüyle satın almaya yönlendirilir; bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluğa dönüşür. Çünkü temel toplumsal etkinlik ve bütünleşme biçimi, geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta kendisidir. Bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir. Tersine hem ihtiyaçlar sistemini üreten ve yönlendiren üretim düzeninin, hem de birer gösterge olarak tüketim mallarının kazandırdığı görece toplumsal prestiji ve değeri belirleyen anlamlandırma düzeninin zorlaması altındadır. Sonunda bu yabancılaşma o kadar kapsayıcı olur ki, tüketim toplumunun yapısı haline gelir.

İşte bu kuramsal tabanda, günlük alışverişten lüks tüketime, beden bakımından cinselliğe, reklamdan Pop Art'a ve bireylerin dinlenme biçimlerine kadar tüm yönleriyle tüketim toplumunu çözümlüyor Baudrillard. Bu aşırı emek ve tüketim baskısına muhalefetin beklenmedik biçimlerde, örneğin kronik yorgunluk ya da irrasyonel şiddet olarak ortaya çıktığını ve bu muhalefetin öngörülemeyecek yepyeni biçimler bulacağını da ekliyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Tüketim Toplumu Alıntıları - Sözleri

  • Günümüzde en çok talep edilen şey ne bir makine ne bir servet (...), bir kişiliktir.
  • (...) moda, derin bir baskı karakterine sahiptir ve yaptırımı toplumsal başarı ya da dışlanmadır.
  • “Üretim sisteminin yasaları tatil yapmaz.”
  • İnsan, sadece otomobilleri satmak üretmekten daha zor olduğundan beri insan için bir bilim nesnesi haline gelmiştir.
  • “Bolluk içindeki insanlar artık,tüm zamanlarda olduğu gibi başka insanlar tarafından değil,daha çok NESNELER tarafından kuşatılmış durumda.”
  • Ticari alana sunulacak madde ister bir lastik markası isterse tabut modeli olsun olası müşteri her zaman aynı yerden vurulmaya çalışılır: belden aşağı. Seçkinler için erotizm, kitle için pornografi.
  • “Yoksun kaldığımız her şey bize bağlı kalır;ama bu bağlı olma olumsuz bir bağlılıktır,yani yoksun kaldığımız şey bizi rahat bırakmaz.Satılan,unutulan bu parçamız hâlâ bizdir ya da bizi izleyen,bizim yerimizi alan ve öç alan karikatürümüz,hayaletimiz,heyulamızdır.”
  • Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insanlar hiçbir zaman hayatlarını zaman kazanmak için geçirme yazgısından kurtarmak üzere yeterince zaman kaybetmeyi başaramayacaklar.
  • “Nasıl kadın ve beden kölelik konusunda aynı kaderi paylaşmışsa,kadının özgürleşmesi ile bedenin özgürleşmesi de mantıksal ve tarihsel olarak birbirine bağlıdır.”
  • Bu nedenle de ayırt edici gösterge sonsuza dek başka göstergelere gönderme yapar ve tüketiciyi de kesin bir tatminsizliğe sürükler.
  • Doğayı “temsil edecek” birkaç ağacın yeniden yetiştirileceği “Yeşil Kent” adlı bütünü kurmak adına tüm orman böyle ortadan kaldırılır.
  • Bununla birlikte moda, derin bir baskı karekterine sahiptir ve yaptırımı toplumsal başarı ya da dışlanmadır.
  • Yiyecekten, pahalı giyim eşyalarına kadar ticaret yaparken kulak asılacak iki buyruk: dinamik pazarlama ve estetik duyusu. Ünlü "Çirkinlik zor satılır" sloganı burada aşılmıştır. Bu sloganın yerini, "Yaşamda mutluluğun ilk şartı çevrenin güzelliğidir" alabilir.
  • Güzellik ve erotizm birbirinden ayrılmaz ve ikisi birlikte bedenle ilişkinin bu yeni etiğini oluşturur.
  • “Nasıl bazı laboratuvarlarda moleküllerin yapay sentezi gerçekleştiriliyorsa aynı şekilde reklamda da etkili sözden hareketle hakikatin “yapay-sentez”i gerçekleştirilir.‘Persil-daha-beyaz-yıkar’ bir cümle değil,Persil söylemidir.”

Tüketim Toplumu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İNCELEME VE BİRAZ DA SPOİLER: Hani "İnsanların ürettiği robotlar bir gün insanlara hükmeder mi?" sorusu vardır ya...İşte kitabın ana mantığı da buna çok benziyor. İnsanların ürettiği nesnelerin insanlara hükmetmesi, insanların bu tüketim çılgınlığı içinde kaybolması işlenmiş. Doğal ihtiyaç olmadığı halde size ihtiyaçmış gibi sunulan, reklamlarla, AVM'nin ışıltılı güzellikleriyle gözünüzü boyayan bu ürünler çağımızın yeni virüsü. Çirkinlik satılamayacağı için allanıp pullanan, illüzyon ile cilanan ve sahte güzellik yayan ürünler ve belki de bunu bu kadar içselleştirdiği için önce insanın özüne değil dış güzelliğine bakarak ilişkiler yaşayan gösteriş budalaları türedi. Bir bolluk var görünüyor çünkü zararları hesap etmek zor. Çevre kirliliği, rekabet etmek için sürekli kendini yenilemesi gereken insanın hızla değişmesi neticesinde artan güvensizlik, psikolojik bunalımlar vesaire hep bolluk için ödediğimiz bedeller. Tüketirken tükeniyoruz. Nesneleri kullanım değerine göre tüketsek bir yerde doyuma ulaşırdık. Mesela, suyu doyana kadar içeriz ama aldığımız üründe bir türlü doyuma ulaşamıyorsak o zaman statümüzü yükseltme hedefiyle hareket ediyoruz demektir. İşte çağımızın hastalığı da bu doymamak üzerine oluşturulan yaşamlar. Sizi dışarıdaki olumsuzlukları dramatize ederek odanızda güvenli olduğunuza inandıran medya da insanların bireysel içe kapanıklığının baş sebebi. Belki de odamızın büyük bir simülasyonu olan AVM'ler bize bu nedenle bu kadar çekici geliyor. Reklamlarla ürünün kendisi değil onu tüketme hızı pazarlanıyor. ''Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?'' repliğine gülerdik ama gerçekten artık televizyon da bizi izleyerek bizi yönlendiriyor. Çünkü tüketilmeli. Çünkü artık değerden kurtulmanın tek yolu moda yaratıp sonra çılgınca bu artık değeri yok etmek. Yoksulluğu bile yeniden üreterek kendi içinde kaybeden bir matruşka gibi duruyor sistem. Yoksulluğu ise büyüme ile yeniden ve yeniden üretiyor. Yani sen kendini şımartmak amacıyla aldığın ürünle farklı olduğunu zanneden kardeşim, aslında kendini şımartmak için o ürünü alan milyonlarca insanla aynısın. Tüketim seni farklı değil tam da diğerlerinin bir kopyası yapıyor. Cem Yılmaz'ın Business Class yolcular için dediği ''Sana portakal suyu verirler, sen kendini lord zannedersin.'' tespiti tam senin için. Sistem sana ihtiyaç duyuyor çünkü senin yerine üretecek makineler var fakat senin yerine tüketecek kimse yok. Kültür de bu hızlı tüketimden nasibini alıyor. Önceden tıpkı piramitler gibi kalıcı olması hedeflenen eserlerin yerini şimdi yapıp yıktığımız binalar gibi, fast food ürünleri gibi çabucak sıkıldığımız filmler, kitaplar, eserler alıyor. Yani kapitalizmin ve tüketim toplumunun kültürü de şekillendirdiği bariz. Kültürü sadece yaratmıyor. Onu revize de ediyor. Rejim programlarıyla bedenimizi, çiftlik evlerinde tatillerle nostaljiye olan özlemlerimizi revize ediyoruz. Aldığımız dergiler bile statü göstergesi. Özel kapağı olan ama 200 tane basılan kitaplar gibi. Özelse nasıl 200 tane oluyor? Çünkü hem sana özel hem de senin statündeki herkes kullanıyor. Üretim sınırlıyken ihtiyaçlar sınırsız. Toplumda statü elde etmek için tüketim çılgınlığına düşerken psikolojik yoksullaşma yaşıyoruz. Ürünler, reklamlar aracılığıyla dinselleştiriliyor. Vücudunuzu koruyun, onu tanıyın yoksa hastalıklar oluşur diye Tanrı'nın cezalandırma mekanizmasına benzer göndermeler yapılıyor. Vücut fetiş hale getiriliyor ve sonrasında güzellik salonları, ürünleri vs. pazarlamak hiç de zor olmuyor. Artık fiziksel değil psikolojik ihtiyaçlarla, çevremizden geri kalmamak amacıyla yaptığımız tüketimle çevrelendik. Önceden arzı piyasa, talebi tüketici belirlerken şimdi hem arz hem talebi piyasanın manipülasyonuna bıraktık. Seçerek özgür olduğunu sanan liberal! Piyasa diktatörlüğü altında yaşıyorsun. Homo economicus değil yazarın ifadesiyle Homo psycho-economicussun. Kısacası bizi farklı hissettirerek narsist bireyler haline getiren tüketim var. Peki ama narsistler ne yapar? Toplumdan farklı yerde konumlandırır kendisini. Ancak tüketim çılgınlığında toplumdan ayrı davranmıyoruz. Dışlanma korkusu hissediyoruz. Yani hem narsizm hem kolektivizm var. Sistem zıtlıktan besleniyor. Ürünlerin kullanım değeri veya onun üretimindeki emek süreci önemsiz. Önemli olan onun göstergesi. Yani bir asıl işlevi bir de yan anlamları var. Üst sınıftaki birisi sadece sanatsever olduğu içi değil; kendisini diğer sınıflardan ayırmak için ünlü tabloları alıyor. Alt sınıflar mı? Onlar da çakmasını alıyor. Bizim ülkemizde ise üst sınıflar o kadar acınacak halde ki kendisini sanatla da değil lahmacuna Bodrum'da 70 Lira vererek ayrıştırıyor. Doyurmak amacı olan lahmacun böylece yeni bir anlam kazanarak tüketim nesnesi oluyor. Boş zamanı harcama özgürlüğümüz bile yok. Üretime katılmak zorunda hissettiğimiz dünyada, en önemli özel mülkiyet olan zamanı bile kullanamıyoruz. Ancak para kazanmaktan feragat edebilecek durumdaysak karşılığında boş zaman satın alabiliriz. Anladığım kadarını çok özet halde yazdım. Gelelim başka konuya. Kitabın dili çok ağır. Bu konulara ilgi duymuyorsanız uzak durun derim. Ama anlamadığınız yerleri tekrar tekrar okuyup pes etmezseniz çok ufuk açan bir kitap. Özellikle kadın ve erkeğin tüketim sürecindeki rolü ve kendilerine dayatılan yapaylıklarla bu rolü gerçek sanmaları harika işlenmiş. Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyetin yanına piyasa cinsiyetini de eklemiş bir nevi. Ayrıca kitabın sonunda bahsedilen ve para için suretini satan bir gencin hikayesini anlatan ''Praglı Öğrenci'' filmini de merak ettim. Acaba hepimiz para için kendisine yabancılaşan birer metaya mı döndük? (Yorgun demokrat)

Makyajsızdır bu güzel çehreler Yüzlerini sen pudrasız bırakma Allahım Ya kaldır şu FaceSwaplarını Ya fondotensiz bırakma Allahım.. Toplanın ey Goriot Baba’nın kızları,siz de Laios’un şişikliği kollarına vurmuş dar t-shirtlü oğulları.Bu kitap size inmiş İncil’dir.Gelin okuyun,topluca okuyun ve resmini instagrama Brazil Santos’la beraber atmayı unutmayın.Siz ki toplu(pardon kolektif kelimesini daha çok seversiniz) eylemleri çok seversiniz.Siz ki biribinizi taklid ederek farklı olduğunu zanneden aslında klonlanmış bir tek hücreliden ileri gidemeyen şuursuz bir yığınsınız.Tanrı artık helak etmiyor,kitap yollamıyor,kitap yazacak zekalar yolluyor.Gelin dinleyin bu akademik peygamberin,makine gıcırtısını benzeyen çığlıklarını… Okuyun ister yaradan rabinizin adıyla okuyun,ister maymunlarınızın ya da putarınızın adıyla okuyun.Bu kitap size inmiş İncildir..Bu kitap sizin kötülüğünüzün aynasıdır.Sizin makyaja ve protein tozlarına ve hatta serenay Sarıkaya pantolonlarına harcadığıklarınızın akıttığı kanın,yeşerttiği,kökleştirdiği yoksulluğun ağır bilançosudur..Dizilerin size al,illede al,kesinlikle al dedikleri şeylerin sizin nasıl ruhunuza Faust’tan daha ucuza sahip olduğunun resmi ve bilimsel kanıtıdır.Siz ki “kirlenmek güzeldir” diye diye kendinizi lağım sularıyla yıkayıp sonra o su da kendi bulanık silüetinize aşık olan bir avuç kepaze;akşamları nasıl da vatan kurtarıyorsunuz.Siz ki cırtlak sesinizin aksisedasını dinlete dinlete,aldığınız her ürüne burun kıvırıp bir yenisini alırken Afrikalı çocuğun açlık iniltilerini 5 hoparlörlü telefonlarıyla paylaşırken hiç ama hiç utanmıyorsunuz ya..Okuyun,okuyun da görün gerçek yüzünüzü.Evet bacağınız var,bacağınız her şeye kadir.Adonisleriniz sizi artemise kadar fırlatacak bir top ateşi kadar güçlü..Ve evet hayat sadece sizin için bir dış güzellik vizyonundan ibaret..Yüzsüzlüğünüzü örtmeye kaç kilo makyaj yeter..İçinizdeki boşluğu doldurmaya kaç kilo protein tozu? Amacım hakaret etmek değil,genellemek de….Bu çağı görenlerin başka bir cehenneme ihtiyacı yok.Cehennem bu çağın,bu insanların,bu tüketim canavarlanının ta kendisi..Delirmek tek çözüm garantisi.Tımarhane kaçacak tek barınak..Deliremiyorsan,sürünürsün.Sistemi fark ettiysen dirhem dirhem çürürsün.Sokratesi öldüren rejim senin de sonunu hazırlar.İşte Tüketim Toplumu.İşte insanlığın binlerce yıl sonra ulaştığı distopya..(Çoğuna göre ütopya tabi) Makyaja harcanan milyar dolarlar,insanlar sefaletle boğuşurken,evleri yokken yapılan dini mabetler,saraylar..Beyninden fikir yerine kas fışkıran erkekler,zihinleri liposakşınlı kadınlar..Memur babalara çemkirerek alınan aplle marka telefonlar..Öğrenciyiz abi diyip,dolmuşa verilen 25 kuruşu hesaplayıp bir bardak Mocha’ya verilen 15 liralar..Sonra özgürlük narası altında aşkı kedi ve köpek gibi önüne gelen herkesle çiftleşmek zannedip kirleten şuursuz yığınlar..Ve seküler Müslümanlar,US POLO marka türbanlar..Küçümseyici bakışlar,cool hareketler,vicdansız bir nesil..Uydurma,yapmacık Hümanizm oyunları..Bu kitap sizi anlatıyor.Sizi bak üstüne basa basa söylüyorum başkası değil.Siz ki sizi anlatan şeyleri çok seversiniz.Herşeyin ambalajına bakıp ona göre alırsınız.Alacağınız kitabı dahi içeriğine göre değil kapağına göre seçersiniz.Vitrinler zihininizin pusulasıdır,reklamlar navigasyonunuz,diziler aynalarınız..Okuyun bakalım anlayabilecek misiniz? Bu Fransız size kibarlar aleminden, champs elysees’ten seslenmiyor olsa da Loreal Paris’i çağrıştırıp belki kendini satın aldırabilir..Kim bilir..Okumazsınız,ben de kime ne anlatıyorum..5. sayfada ayy ilerlemiyo yhaa.s Bu kitabı yazan adam delirmiş diyeceksiniz..Sakın ha uyanmayın bilmek lanettir,cehalet mutluluk… Tüketim Toplumunu tarif etmeme gerek yoktu aslında.Edemedim de zaten.Elimde büyülü sözcükler yok..Cemil Meriç var bakalım ne diyor; ONLAR SÜRÜ YAVRUM Kervanlar geçiyor uzaktan, yollar sisli, ufuk görünmüyor. Faust meçhulü sattı Şeytana. Olmayanı sattı. Yıldızlara tırmanan bir merdi-ven hayat, bir ucunda madde, âciz ve hantal; bir ucunda, Tanrı. Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler, karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği sesle-ri tekrarlayan uzviyet. Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karna-val alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyredi-yor. Hepsinin hayatı üç kelimenin içinde, hatta bir kelimenin: yaşamadılar. Kaya nasıl beyin olmuş, bilen yok. Yapma çiçek gibi ür-permeyen, kokmayan, yaşamayan milyonlarca, milyarlarca beyin var. Bu kervanın arkasından koşma çocuğum! Onların yöneldiği iklimler-de sam yelleri eser kış yaz. Sarayları çingene çadırından daha sevim-sizdir. Ne yapsınlar? İsa, "onları affet Allahım" diyordu. Onlar mı Alla-hı affetsin, Allah mı onları? Peki bizim satacak bir şeytanımız var mı? Peki satacak bir ruhumuz? Satacak ve alınacak aşklarımız,iş gücümüz,emeğimiz,dostluklarımız var..Her şey bir Pazar malzemesi.İsmet Özel’in dediği gibi;”Biz şehir ahalisi üstü çizilmiş kişiler….” Biz kazanılmadan kaybedilmiş istikbalin elinde telefonla bekleyen ve çiçeği böceği,doğayı ve insanı yalnız orada bilen bir nesiliz.Sokakta değil,telefonda çocukluğunu geçiren.Ağaca beş dakika bakan insanın psikiyatrik olarak hasta sayılacağı ama telefonlarla saatler geçirince normal birey statüsünde yer alacak bir nesil.Aptallığın zeka,Dehanın ise delilik sayılacağı bir nesil… İzninizle bu anlamsız yazıyı yazdıktan sonra ben delirmeye gidiyorum.Siz de telefonunuza dönün ya da siz de delirin,izin verirlerse tabi.. Bataklıktan göklere süzülen bir tarla kuşu gibi kasıklarıyla düşünen ve göbekten aşağısıyla yaşayan bu azgın hergele sürüsünden uzaklaşmaya bak. Yoksa gübresin, leş gibi gübre. (Jurnal, Cemil Meriç) Sömürgecilikten bu yana, farklı olanı ve "öteki"ni yok etmiş olan Batı, artık "aynı"nın aynasında, kendi kendinden üreyen ve türeyen cinsiyet ve zihniyetleriyle birbirinin kopyası olan bireylerin dünyasıdır. Artık "öteki cehennemi"nde değil, kendi cehenneminde yaşayan bu insanın bir diğerinde keşfedebileceği hiçbir şey kalmamıştır; çekici tek şey nesnelerdir... Kötülüğün Şeffaflığı/Jean Badrillard (Ahmet Y)

"İnsan olmak için bize hep fazladan lüzumsuz bir şey gerektiğini anlıyor musun?’’ Tüketim toplumunun bir ferdi olarak doğmuş olan bizler için her zaman ihtiyacımız olan bir şeyler var. Oysa tarih boyunca insanlar bizim ihtiyaç duyduklarımızın hiçbirine sahip olmadan yüzyıllarca yaşayabildi. Bu durumda kendimizi şanslı mı saymalıyız yoksa tıpkı nesneler ürettiğimiz gibi ihtiyaçlar da üretir hale geldiğimiz için kendimizi bu döngüye hapsederek daha vahim bir duruma mı düşüyoruz? Artık tüketim,nesne, ihtiyaç, haz vb kavramların anlamlarının çok daha ötesine geçtiklerini kabul etmemiz gerekiyor. Tüketim yalnızca bir ürünü satın almak değil bireyin yaşadığını hissetmesini sağlayan bir araç. Acıktığımızda bir öğünlük yiyecek tüketmek yeterli değil bir sonraki öğün, ondan sonraki hatta haftalarca yetecek yiyeceğimiz hazır olmalı, böylece kendimizi daha güvende ve rahat hissedebiliriz. Avcı ve toplayıcı toplumlarda bireyler sabah kalkıp o günlük yiyecek bulmak ve karnını doyurmakla yetiniyordu, ertesi gün için biriktirmek yoktu. Acaba onlar bizden daha tedirgin ve aç kalma korkusu içinde miydiler? Adım başı markete rastladığımız yerlerde yaşayıp, internetten kolaylıkla alışveriş yapabilirken mutfaklarımızın birer depo haline gelmiş olması, çöplerimizin bile yiyeceklerle dolması kendimizi rahat hissetmemizin bir sonucu mu? Toplumda hemen her kesimin istediğini tüketebilir hale gelmesi nesnelerin de daha az toplumsal belirteç olmasına neden oluyor. Artık bir araba ya da son model bir telefona sahip olmak zenginlik göstergesi değil neredeyse "sıradan" olduğunuzun göstergesi. Toplumsal hiyerarşi çok daha ince ölçütlere geçiyor. "Tüketim artık hiçbir anlama gelmediğinde herkese özgü bir şey haline gelecektir." "İnsan sadece otomobilleri satmak üretmekten daha zor olduğundan beri insan için bir bilim nesnesi haline gelmiştir."(Bu konuyla ilgili The Century of The Self belgeselini izleyebilirsiniz. Sigmund Freud ve yeğeni Edward Bernays üzerinden bireylerin ve kitlelerin nasıl yönlendirildiğini anlatan bir belgesel.) Jean Baudrillard kitabında ihtiyaçların temelde kabul ettiğimizden çok daha fazlası olduğunu anlatıyor. İhtiyaçların tatmin edilmesini hastalık-semptom ilişkisine benzetiyor. Bir organdaki problem sonucu vücutta görülen bir semptom(ateş ,halsizlik vs) giderildiğinde buna semptomatik tedavi denir yani semptom ortadan kaldırılır ancak esas sorun hala oradadır dolayısıyla bir süre sonra başka bir yerde ortaya çıkar. İhtiyaçlar da bu semptomlara benzer, biri giderildiğinde sorun çözülmez bir süre sonra başka bir ihtiyaç ortaya çıkar. "Nesneler tüketim için bazen düzensizliği taklit eder görünse de genelde düzenlidir. Her bir nesne tüketiciyi birinden diğerine götürür." Ayrıca yapay ihtiyaçlar temel ihtiyaçların giderilmemesini de maskeler. Örneğin eğitim ihtiyacı karşılanmayan pek çok insanın evinde tv bulunması. Baudrillard ayrıca günümüz insanının para, servet vb den ziyade bir karakter arayışında olduğunu belirtiyor. Bize diğerlerinden farklı ve özel olduğumuzu hissettirecek ürünlere karşı daha ilgiliyiz. Reklamlarda da "senin şampuanın, tarzını yansıt vb" gibi direk kişiye hitap eden sloganlar ön plana çıkıyor. Bu kişiselleşme sürecinde kadınların daha çok etkilendiğini de belirtmek gerek. Medyada, internette hatta her yerde kadına güzellik algısına uyması gerektiği, vücut bakımı, modaya uygun giyinme vb satılıyor; diğer yandan buna karşı çıkanlara da beden olumlama, kendin ol vb gibi özgürlük hissi veren sloganlar üzerinden yine bir satış yapılıyor. Adeta bir mücadele içinde kadınların "kendilerini bulmaları" ya da "var etmeleri" gerekiyor. Tüketim toplumu bizlere en çok tükettiğimiz şeyi yani zamanı da nesne haline getiriyor. Boş zaman bir ürün gibi satın alınabilir. Baudrillard bu konuda çamaşır makinesi örneğini veriyor: Çamaşır makinesi ev kadını için boş zamandır, satılmak ve satın alınmak için nesneye dönüştürülen potansiyel boş zaman. Ev kadını bu boş zamanı tv izlemek ve orada diğer çamaşır makineleri için yapılan reklamı seyretmek için kullanabilir(!) Kitapta büyüme toplumu bolluk toplumunun tersi olarak tanımlanıyor. " Büyüme düzeninde özerk ihtiyaçlar yoktur, sadece büyümenin ihtiyaçları vardır. Arabalar, otobanlar sistemin bir ihtiyacıdır. Sistem sadece kendi öz ihtiyaçları için üretim yapar." İnsanoğlu kendi kurduğu sistemler ve düzenler içerisinde sistemden en fazla zarar gören olmayı nasıl başarabiliyor? Jean Baudrillard kitapta yeni kavramlardan da bahsediyor, bunlardan biri fun morality yani tüketim insanının bir şeyi atlama korkusuyla yatıp kalkması, saplantı haline gelen bir merak, deneyimleme isteği. Kitap çok geniş içerikli ve yoğun. Hızlıca okuyup geçmek için değil dikkati vererek üzerine düşünerek okunmalı. Burada bahsetmediğim pek çok başlık da var, konuyla ilgilenenler için kitabı tavsiye ederim. (Feyza)

Tüketim Toplumu PDF indirme linki var mı?

Jean Baudrillard - Tüketim Toplumu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tüketim Toplumu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jean Baudrillard Kimdir?

Jean Baudrillard (Jan Bodriyar) (d. 27 Temmuz 1929, Reims - ö. 6 Mart 2007), Paris), ünlü Fransız düşünür/sosyolog. Medya teorisi, Postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine olan çalışmalarıyla ünlenmiştir.

Hayatı

Fransa'da bir devlet memurunun çocuğu olarak doğdu. Sorbonne Üniversitesi'nde Almanca okudu, ailesinde üniversiteye gitmiş olan ilk kişiydi.

Mezun olduktan sonra bir süre eğitim kurumlarında Almanca öğretmiştir. 1950-1960lardaki bu dönemde, Cezayir sorunu yaşamını ve düşüncesini fazlasıyla etkilemiştir. Almanca öğrettiği bu dönemde doktora tezine de (sosyoloji üzerine) devam etti. 1966'da doktora tezini bitirdi, tezinin başlığı "Thèse de troisième cycle: Le Système des objets" idi.

1966 yılının Eylül ayında Université de Paris-X Nanterre'de (Nanterre Üniversitesi - Paris-X) asistan oldu. 1968'deki öğrenci eylemlerinin etkisinde kaldı,Yapısal Marksizm ve medya teorileri ile ilgilendi. 1972'de aynı üniversitede, profesör olarak, sosyoloji öğretmeye başladı. 1987'dan 1990'a kadar Université de Paris-IX Dauphine'de (Dauphine Üniversitesi - Paris-X) görev aldı.

"Eski Yugoslavya'daki Müslümanların maruz kaldığı soykırım, Yeni Avrupa Düzeni'nin evrim sürecinde bir aşamadır. 'Etnik temizliğin' infazcısı olan Sırplar, yeni biçimlenen bir Avrupa'nın öncülüğünü yapıyorlar." (Lettre dergisi, Kış 2005)

Çalışmaları

Bugünün siyasi ve ideolojik akımlarını reddetmesi ününün artmasına neden olmuştur. Bugüne kadar birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.Simülasyon kuramını oluşturmuş, kitle zihni üzerine çarpıcı satırlar yazmıştır. Tüketim üzerine düşünceleri ve yapıtları ise onun ününe ün katmıştır. Medya ve kitle iletişim araçlarına dair eleştirileri de diğer düşünceleri kadar çarpıcıdır. Birinci Körfez Savaşı üzerine yaptığı açıklamalarla, Körfez Savaşı'nın oluşumunu ve etkilerini entelektüel bir açıdan farklı bir şekilde yorumlamıştır.

Simülasyon evreninin ortaya çıkışı II. Dünya Savaşının sonuçlarıyla bağlantılıdır. Baudrillard'a gore II. Dünya Savaşı sonrası sağ, solun işlevlerini yerine getirmeye başlamış; yâni, sosyal devlet ilkesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca sanayi ve tarım sektörlerinin belirleyiciliği iletişim ve hizmetler sektörlerinin belirleyiciliğinin ardına düşmüştür. Bu veriler batıda bir çeşit durağanlığa sebep olmuş ve batı kendi ekseni etrafinda dönmeye başlamıştır. Bu kendi etrafında dönüş süreci kavramların içlerinin boşaltılması sonucunu doğurmuştur. Artık her kavram televizyonlardan akmakta, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir ve iletişimi sağlamak adına yaratılan cansız kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik haline gelmiştir. Birey ise bu durumu çaresizlik içinde izlemektedir; herseyin farkındadır, fakat rahatlığından da taviz vermek istememektedir. Baudrillard'ın örneğine bakacak olursak: Birey televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.

Jean Baudrillard Kitapları - Eserleri

  • Simülakrlar ve Simülasyon
  • Tüketim Toplumu
  • Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu
  • Kötülüğün Şeffaflığı
  • Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?
  • Karnaval ve Yamyam
  • Baştan Çıkarma Üzerine
  • Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
  • İmkansız Takas
  • Kusursuz Cinayet
  • Sanat Komplosu
  • Foucault'yu Unutmak
  • Can Çekişen Küresel Güç
  • Cool Anılar 1-2 (1980-1990)
  • Nesneler Sistemi
  • Amerika
  • Cool Anılar
  • Tam Ekran
  • Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm
  • Anahtar Sözcükler
  • Tekil Nesneler (Mimarlık ve Felsefe)
  • Cool Anılar 3-4 / 1990-2000
  • Bir Parçadan Diğerine
  • Cool Anılar V
  • İlahi Sol
  • Siyah Anlar
  • Çaresiz Stratejiler
  • Üretimin Aynası Ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması
  • Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri
  • Baudrillard'ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler
  • Çaresiz Stratejiler
  • L'autre par lui-même

Jean Baudrillard Alıntıları - Sözleri

  • "Gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir." (Simülakrlar ve Simülasyon)
  • Katıksızdan da daha katıksız olan şey, herhangi bir yolla sonun ötesinde yaşamaktır. (Cool Anılar 1-2 (1980-1990))
  • Bizler bu tekelleşmiş küresel ağların içinde yüzen rehineleriz. Aynı zamanda hem kurban hem de suç ortağı konumundayız. (Karnaval ve Yamyam)
  • "Anlamla saldıranı, anlamla öldürürler." (Simülakrlar ve Simülasyon)
  • Her şey uydulaşıyor, beynimizin bile artık bizde olmadığı sayısız Hertz'lik dalga birimleri ve devreler halinde dalga halinde etrafımızda dalgalandığı söylenebilir. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım; bak bana, bak! Narsisizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri haline geldi­ği bir tür reklamcı saflığı. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Tüm abartılmış özellikler, kendi kendilerini aşmaya -hakiki olandan daha hakiki, güzelden daha güzel, gerçekten daha gerçek- mahkûm edilmiş olup, her türlü içerik ve nitelikten bağımsız bir şekilde kendilerinden geçmeye zorlanmakta ve günümüzde kendisine tutkuyla bağlandığımız tek alana benzemektedirler. (Çaresiz Stratejiler)
  • Burada sokaklarda tek başına düşünen,tek başına şarkı söyleyen,tek başına yiyip kendi kendine konuşan insanların sayısı ürkütücü.Ama yine de bir araya gelmiyor;tersine birbirlerinden kaçıyorlar. Ancak belli bir yalnızlık var ki başka hiçbir yalnızlığa benzemiyor.Herkesin önünde, bir duvarın,bir arabanın motor kapağı üstünde,bir parmaklık boyunca yemeğini tek başına hazırlayan adamın yalnızlığı... (Amerika)
  • Tarihe yabancılaşan bir evrende tarihin ne söyleyecek bir sözü olabilir ne de kendi varlığını kanıtlayabilir. İşte bu yüzden bizden önceki tüm dönemleri, tüm yaşam biçimlerini, tüm zihniyetleri kendi tarihlerini yazmaya ve varlıklarını belgelere dayanarak kanıtlamaya zorluyoruz. (Çaresiz Stratejiler)
  • Oysa halk aptal değil. Kendisini yalnızca kendisinden daha zeki olanların kandırmasına izin veriyor. (İlahi Sol)
  • Tüketim ideolojisini tüketimin kendisi gibi algılayan bir toplumbilim çoğu kez bir süreci diğeriyle karıştırıp onun suç ortağı olmaktadır. (Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri)
  • "Dehşete düşme pahasına dünyanın gizini çözmek ve dolayısıyla ona ilişkin ilk yanılsamayı yıkmak zorundayız. Ne boşluğa, ne gize ne de arı görünüşe katlanabiliriz." (Kusursuz Cinayet)
  • Sahte ve hakikatin sınırları da dahil olmak üzere, çiğnemediğimiz yasak kalmadı. Gerçekten de her şeyin ötesine geçmiş durumdayız. Bundan böyle iktidar düş gücü, ışık ve zekanın eline geçmiştir. Kusursuz bir toplumsal yapıya sahibiz ya da kısa bir süre sonra sahip olacağız. Bütün ütopyalar gerçekleşti. Bir zamanlar parlak bir geleceğe benzeyen şey bugün yavaş çekim bir felaketi andırıyor. Paranın tadını aldık, yabancılaşma döneminin temel düsturu sayılan şeffaflık, günümüzde türdeş ve terörist bir görünüme sahip. Artık bir hiperhaber, hipergörünürlük evrenin de yaşıyoruz. Yasal duygusallık dönemi sona ermiştir. Kıyamet gününü beklemenin bir anlamı yoktur; çünkü biz farkına bile varmadan, kıyamet sonrası bir yaşam sürdürmekle meşgulüz. Olanlar oldu, hepimiz cenneti boyladık. İllüzyonlar dönemi sona erdi. Dünyanın başlangıcından bu yana gerçeğin yakasına yapışıp onu frenlemeye çalışan illüzyon bile sonunda dayanamayıp ortadan kayboldu. İllüzyondan yoksun bir dünyada her şeye bir gerçeklik kazandırılmaya çalışılıyor. (Çaresiz Stratejiler)
  • Derinlik, o eski derinlik değil artık. (Cool Anılar)
  • Sokakta hakiki bir deliye rastladım nihayet - kendi kendine konuşmak için cep telefonuna ihtiyaç duymayan birine. (Cool Anılar V)
  • Eskiden yolculuk yapmak başka bir yerde olmanın ya da hiçbir yerde olmamanın yoluydu. Bugün, bir yerde olma duygusunu hissetmenin tek yoludur. Kendi evimde, her türlü enformasyonla ve bir yığın ekranla çevrelenmiş olarak, hiçbir yerde değilim artık; ama yine de dünyanın her yerindeyim, evrensel sıradanlığın içindeyim. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Zamandan söz ettiğim sırada onun varlığını hissedemiyorum... Zamandan söz ettigim sırada akıp geçmiş oluyor. (Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?)
  • "Zenginliği bir başka şekilde dağıtma yolu bulunmadığı sürece toplumsala düşen görev: Düzeni çökerterek, tahammül edilmesi olanaksız bir ütopik duruma neden olabilecek bu zenginliğin fazlasını emip, temizlemektir." (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)
  • Gerçek bir genellemedir oysa dünya özgün bir yerdir. (Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği)
  • 1544 yılı, Paris'te ilk düşkünler evinin açıldığı tarihtir. Serseriler, deliler, hastalar, toplumun dışladığı ve bir kalıntıya dönüşmüş olan herkes, o sırada henüz yeni doğmuş bulunan toplumsal tarafından bakıma alınmışlardır. Bu bakım 19. yüzyılda Sosyal Yardım, 20. yüzyılda da Sosyal Sigorta'ya dönüşecektir. Toplumsalın gelişmesiyle birlikte doğru orantılı olarak neredeyse toplumsalın bütünü de kalıntılaşmış ve kendisine bir halka daha katılarak boyutları genişletilmiştir. Artıklar tüm bir toplumu kapsadığındaysa kusursuz bir toplumsallaşmayla karşı karşıya kalınmaktadır. Herkes bunun hem dışında hem de içindedir. Herkes hem tümüyle dışlanmış hem de toplumsallaştırılmıştır. (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)

Yorum Yaz