Tristram Shandy - Laurence Sterne Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Tristram Shandy kimin eseri? Tristram Shandy kitabının yazarı kimdir? Tristram Shandy konusu ve anafikri nedir? Tristram Shandy kitabı ne anlatıyor? Tristram Shandy PDF indirme linki var mı? Tristram Shandy kitabının yazarı Laurence Sterne kimdir? İşte Tristram Shandy kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Laurence Sterne

Çevirmen: Nuran Yavuz

Orijinal Adı: The Life and Opinions of Tristram Shandy, Gentleman

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789753631433

Sayfa Sayısı: 664

Tristram Shandy Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

James Boswell, 1760 baharında "Okumamış olan var mı Tristram Shandy'yi? Böyle kötü yetişmiş ölümlü olabilir mi?" diye yazıyordu. Anglikan vaiz Laurence Sterne'in komik romanı Tristram Shandy'nin 1759'un Aralık ayında York'ta birlikte yayımlanan ilk iki cildi çıkar çıkmaz muazzam bir övgüyle ve biraz da şaşkınlıkla karşılanmış, ateşli bir edebiyat tartışmasına yol açmıştı. Sterne de bir yıl sonra şunları yazacaktı: "Şehrin bir yarısı kitabıma ağır hakaretler ediyor, öteki yarısı göklere çıkarıyor; işin hoş yanı, hem hakaret ediyor hem satın alıyorlar". Gerçekten de, Orhan Pamuk'un, Nuran Yavuz'un yoğun emeğinin ürünü bu çeviri için "Herkesin Böyle Bir Amcası Olmalı..." başlığı altında yazdığı sunuşta belirttiği gibi: "hiç durmadan anlatan, anlattığına kendini kaptırıp giden, şakaları, kelime oyunları, gevezelikleri, bizi hayret ettirebilme yeteneği, tuhaflıkları, saçmalıkları, çocuksuluğu, saplantıları ve takıntılarıyla bizi hep gülümseten, akıllı, zeki, kültürlü, görmüş geçirmiş, ama bir yanıyla da hep muzip bir çocuk kalmış olan" kahraman-anlatıcısının, ilk iki cildinde kendini dünyaya getirmeyi bile başaramadığı, ancak sonlara doğru bir yerde doğup çok da fazla etrafta görünmeden kaybolduğu bir romana ne denebilirdi? Öyle bir anlatıcı ki bu, kendini bahçede savaş oyunları oynamaya adamış amcası Toby ve yazarın bir otoportresi olan Vaiz Yorick gibi karakterler dururken, durmadan ilgimizi "okumayı güneş gibi aydınlatır" dediği bir dizi sapmay(l)a, konu dışına çıkış(l)a (İngilizcede digression) çeker: " ... doğumdan önce nasıl, hangi tarihte peydahlandığını, babasının doğum, hayat üzerine görüşlerini uzun uzun anlatır gibi yapar. Ama bu konuların hiçbirinin üzerinde öyle uzun uzun durmaz. Bir ağacın bir dalından öbürüne sürekli yer değiştiren ve dur durak bilmez bir hızlı ve neşeli serçe gibi, hızla konudan konuya sıçrayarak ilerler. Çoğu zaman hikâyesinin nereye doğru gittiğini bilmediği izlenimini uyandırır okuyucuda. Ama metnin içindeki bazı uyarılardan ve kitabının yapısından Sterne'in romanını son derece planlı bir şekilde yazdığını söyleyen ve bunu cetvellerle kanıtlamaya girişen Shklovsky gibi ünlü eleştirmenler de vardır." (O.P.) Bir din adamı olan Sterne, kahraman-anlatıcısı Tristram Shandy'ye kitabının neredeyse temel izleği olan digression konusunda şunları söyletir: "Bugün dünya yüzünde bir kitaba başlamak için bilinen birkaç yol vardır ve ben kendi seçtiğim yolun bunlardan en iyisi olduğuna eminim.---En azından dine en uygun yol bu---çünkü ben işe ilk cümleyi yazmakla başlar---ve ikincisini Kadir Tanrının yol göstericiliğine bırakırım." "Ben karnımı doyurmak için değil meşhur olmak için yazıyorum" demiş olan Sterne'in günümüzden iki yüz kırk yıl önce yazdığı, çok etkilendiği John Locke'un "fikirler arası çağrışım" görüşünün bir parodisi sayılabilecek ve yine çok etkilendiği Cervantes'in Don Quijote'sinden açık izler taşıyan bu kitap, "kurmaca sanatının sonsuz olanaklarının bir övgüsü, sınırlarının da çarpıtılmış bir sergilenmesi" olarak nitelendi. Sorbonne'da İngiliz Edebiyatı hocası olan Émile Legouis, yazdığı kısa İngiliz edebiyatı tarihinde Sterne'i ve bu kitabı anlatırken şunları söylüyordu: "Sterne'le roman dönüşür. Serüven artık romanda kendine yer bulamaz. En küçük, en önemsiz ayrıntı bile, dokunaklı ve komik tefekkürlerle zenginleşebiliyorsa, ne gerekir ki? 'Tristram Shandy'nin Hayatı ve Görüşleri'ni içerdiğini ilan eden kitap, kahramanın doğumu gerçekleştiğinde yarılanmış durumdadır. Herhangi bir şey, yazarın bitmez tükenmez bir parantez açması için mazeret olabilir. Yazar ayrıca, yıldızlar ve boş sayfalar gibi, yüzlerce üslup örneği göstererek okuru afallatmaktan da zevk alır. Ama bütün bu kaprisler aracılığıyla karakterlerini az bulunur bir nüfuzla canlandırır: gerçeklerin her zaman yalanladığı bilgiç fikirleriyle büyük Shandy, Tristram'ın babası; askercilik oynayan ve bir sineği bile incitemeyen yufka yürekli eski asker Toby amca; onun sadık takipçisi, efendisi kadar iyi kalpli ve eli açık Onbaşı Trim; Sterne'in kendisinin bir çeşit idealizasyonu olan vaiz Yorick. Bu karakterler, art arda küçük dokunuşlarla, az bulunur bir hayat ve canlılık kazanırlar. Ya merhamet ya da kahkahayla gözlerimizi sulandırırlar. Sterne, bazen santimantalistten farklı olan, bazen de ondan ayırt edilemeyen Shandy'vari tipi yarattı. Shandy'cilik, ani mizaç değişiklikleri, muziplik, ıvır zıvırdan zevk alma, dalgınlık, dikkatsizlik, olanlara önem vermeme ve hepsinin üstünde iyi mizah demektir." Tristram Shandy'nin özgünlüğü --ve tabii ki "edepsiz"liği-- hayranları (örneğin David Hume "otuz yıldır bir İngiliz'in yazdığı en iyi kitap" diyordu, her ne kadar hemen ardından "aslında kötü" diyerek görüşünü mahvetse de. Gene de bu hayran ve savunucular içinde en coşkulu ve en veciz sözü eden, geleceğin ABD başkanı Thomas Jefferson olmuştu: "Sterne'in yazıları, daha çok, şimdiye kadar yazılmış en iyi ahlak düzenini oluşturur") gibi "muarız"larını da hemen buldu karşısında: Gene Orhan Pamuk'un aktardığı gibi: "Sezgileri, nükteleri, vecizeleri, taşı gediğine koymasıyla İngiliz edebiyatının en zeki yazarlarından biri olan Samuel Johnson bile o kuralcı öğretmen yanıyla elinizdeki bu romana sabırsız bir anlayışsızlıkla yaklaşmış ve 'Tuhaf olan hiçbir şey kalıcı olmaz,' demişti, 'Tristram Shandy kalıcı olmayacak.' " Ama Tristram Shandy, Johnson'ın bu kasvetli hükmünü yalancı çıkardı: İki yüz kırk yıldır --başta İngilizce olmak üzere-- pek çok dilde okunuyor. Artık Türkçede de okunacak: Okumayacak olan var mı Tristram Shandy'yi? Böyle kötü yetişmiş ölümlü olabilir mi?

Tristram Shandy Alıntıları - Sözleri

  • Katlanmayı seçersek şikayet hakkımızı elimizden alırlar...
  • ''...hayatımda ilk ve son kez, izninizle Efendim, aşık oldum''
  • Ah, bu dünyada olup bitenleri bir bilseler, taşların bile yürekleri sızlar!
  • Sizce insan mı kurallara uymalı-yoksa kurallar mı insana?
  • Gözler daha zarif bir okşama sağlar ve düş gücümüz üzerinde sözler kadar kolay ifadelendirilemeyen bir şeyler bırakır...
  • Ben aşk'ın neşeli bir şey olduğunu sanırdım, dedi amcam Toby. Dünyadaki en ciddi iştir (bazen)...
  • ''...okumadıkları halde bu kitaptan alıntı yapan,-okuyup da anlamamış olan pek çok kişi biliyorum...''
  • ''...size güvenen, sizi seven biri olmaksızın- nasıl böyle yaşayabiliyorsunuz?"
  • ''...ahlaken çok seviyesiz bir adamın, dindar bir kişi olmak sıfatıyla kendi kendine nice değerler biçtiğini görüyoruz.''
  • KEŞKE babam ya da annem, daha doğrusu, eşit oranda sorumlu olduklarına göre, her ikisi de, beni peydahlamaya kalkıştıklarında, ne halt ettikleri üzerinde biraz olsun kafa yormuş olsalardı...

Tristram Shandy İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tamamını okuman için biraz sabretmen gerekiyor sevgili okur. Okurken bir-iki-üç-dört-beş-altı-yedi-sekiz sabır taşı parçalaman muhtemel. Bu yazıda sana bu kitabı nasıl okumaya karar verdiğimi anlatacağım-tabii klavyem bana güç verdikçe. Sana yazı boyunca güzel sürprizlerim olacak-ama duyu organlarını sekiz açman gerek. Lafı uzatıp seni farklı yerlere ve zamanlara götürürsem mazur gör-bu çetin yolda tek destekçim kelimeler olacak-onlara ne kadar az güvensem de. Başlamadan önce yazının birine ithaf edildiğini de belirtmek isterim. İlerledikçe daha iyi anlayacaksın. Hazırsan başlıyorum- Rıza gösterirseniz ilk önce kitabı nerden aldığımı size anlatmak isterim-bunu anlatmazsam hikayem size yavan gelebilir-sonra hikayeye tam olarak başlarız.-Tabii bunu yaparken de önce aldığım yerin çevresinden bahsetmeliyim ki-aldığım yeri tam olarak aklınızda canlandırabilin. Bu yer- Atatürk Bulvarı-Ziya Gökalp Caddesi-Mithatpaşa Caddesi üçgeninde-Bayındır 1. Sokakta,-Zafer İşhanı-Giyim Dünyası-Flo-Passage Pub-Gürkan Plak-Urfalı Hayrağ’ın Yeri gibi dükkanları bulunca aldığım yeri görebileceğin-içerisinde-zemin katta; İşler Kitapevi, Yargı Kitapevi, Başkent Kitapevi, Paşa Sahaf, Pala Sahaf-ilk katta; Piraye Sahaf, Hazar Sahaf, Neva Kitapevi, Gülden Sahaf, Aşiyan Sahaf, Nevzat Kitapevi, Ve Kitap-ikinci katta; Cumhur Sahaf, Bulak Sahaf, Kırkambar Kitapevi-üçüncü katta; Sahra Kitap, Sedir Kitap, Akdağ Kitapevleri bulunan-unuttuğum kitapevi, sahaf varsa beni bağışla-hepsini aklımda tutamam-bir çarşı. Kitabı bu çarşıdan aldım işte. Şimdi daha iyi devam edebiliriz hikayeye- İlk olarak kitabı nereden aldığımı anlatmayı uygun buldum-sevgili okur. Bu hikayem için önemliydi. Hikayemi önemli kılan bir şey daha var-bu sayıyı sekize de çıkarabilirim ama buna vaktim yok. Şimdi onu da anlatacağım. Sevgili okur öneri üzerine fazla kitap okumam-zaten herkes aynı kitapları okuyor-ama bu da kaçınılmaz-bir keresinde kitaplarından ev yapan bir adamın hikayesini okumuştum-kitapların insanların kaderlerini değiştirdiğini söylüyor-farklı bir hikayeydi sevgili okur-bu adam çok şanslı-size hikayenin hepsini anlatmak isterdim-ama ben hikayeme geri dönmek durumundayım-gördüğünüz gibi kelimeler zorluk çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor- Sen mi Tristram Shandy’i okuyacaksın, ha ha ha! dedi, birincisi-elindeki kitabı masaya bırakarak, kendi doğumumdan sonra bu kadar komik bir şeyi hayatımda ilk defa duyuyorum, ho ho ho! dedi, ikincisi-vay vay vay! ben de ölümsüz olmak istiyorum, dedi, üçüncüsü-milletçe alkışlıyoruz, şap şap şap! dedi, dördüncüsü-Susun, diye bağırdı, beşincisi-adam haklı beyler, dedi altıncısı-yedi ve sekizinci hiç konuşmadı- Tutunamayanlar’daki Olric’i kitaptaki Yorick’ten hareketle oluşturduğunu söylüyorlar Oğuz Atay’ın, dedi Güvercin-önemsiz bir konu üzerinde durman şaşkınlık verici, dedi Ziya- peki, hangi konu üzerinde duralım, dedi Güvercin-Oğuz Atay’ın romanlarındaki söz kalabalığından bahsedebiliriz, dedi Ziya-söz kalabalığı mı, bunu söylemeye nasıl cüret edebiliyorsun-ben söylemiyorum!-kim söylüyor?-Nurdan Gürbilek dedi Ziya, elindeki Ev Ödevi kitabını göstererek. Senin için okuyacağım o bölümü, diyerek okumaya başladı Ziya: “Atay’ın romanlarında hep bir söz fazlasıyla, bir laf kalabalığıyla karşı karşıyayızdır.”-Bunun sonu nereye varacak gerçekten merak ediyorum dedi, Güvercin- okumaya devam etti Ziya: “*************************************************************************************************************************************************************************.” Müthiş bir dayanak, dedi Güvercin-alkışlayarak- Rahat ol sevgili okur-hikayemi anlamlandıracak diğer önemli olayı anlatıyorum-ama ondan önce sana şunu hatırlatmama izin ver. Bu hikaye gerçek bir hikaye-onun için ***** ile ***** arasındaki ayrımı bilmelisin. Kimi yazarlar bu ikisini beraber kullanmışlar ama bocalamaktan başka bir şey yapamamışlardır. Yaptıkları hata ************************************************************************************************************. Romanda iğretiyi uyandırdılar. Yüce sekiz adına bu yüzden ***** ile ***** yan yana gelirse kendini sakın sevgili okur. Şimdi hikayeye-gerçek hikayeye devam edelim- Arpa boyu yol gidemedik daha-sevgili okur. Ama ben seni uyarmıştım-başta-hani duyu organlarını sekiz aç dediğim kısımda-hatırlamadıysan okuyup gelmeni bekliyorum-…-şimdi devam edebiliriz. Bu yazıyı o müthiş kişiye ithaf ettiğimi sadece başlara bakan ****’ü ***** okur anlayabilecek. Daha şimdiye kadar anlamadılarsa benim sorunum değil. Benim sorunum olduğunu düşünen sevgili okurlara ………………………………… bu boşluğu en uygun küfürle doldursunlar diye bırakıyorum- Madem hayatının hebadan başka bir şey olduğunu düşünmüyors…, dedi Güvercin-heba mı, hayatım için heba ufak bir kelime, diye araya girdi Ziya-düzeltiyorum, madem hayatının sefil...-hayır sefil de uygun bir kelime değil!-madem hayatının büyülü olmadığını...-büyüye inanmam ben-madem hayatının boş olduğunu..- hayır hayır hayır, hayatta boşluk yoktur, insanın içindedir bu-madem hayatının hayat olmadığını düş…işte şimdi doğru kelimeyi buldun, hayatı nitelemek için hayattan başka sıfat yoktur çünkü hayat her şeyi içine alır, bundan daha kapsamlı bir kelimeyi sekiz tanrısı bile bulamaz-madem hayatının hayat olduğunu düşünmüyorsun, neden nefes almaya çabalıyorsun, dedi Güvercin-Ziya yerinden kalktı--yerinden kalkmanın birçok çeşidi vardır sevgili okur-sinirle yerinden kalkma-düşünceli yerinden kalkma-sıkıntıyla yerinden kalkma-sıkıştığı için yerinden kalkma--Ziya sıkıntıyla yerinden kalktı, salonda ileri geri yürümeye başladı--ileri geri yürümenin de bir sürü çeşidi vardır sevgili okur-düşünerek ileri geri yürüme-boş kafayla ileri geri yürüme-sinirli ileri geri yürüme-heyecanla ileri geri yürüme--Ziya sıkıntıyla yerinden kalktı, düşünerek ileri geri yürümeye başladı-bu soruna nasıl cevap verebilirim ki-umut hapishanesini duydun mu hiç?-insan orda hüküm giydi mi nasıl-neden-niçin-niye-kim için nefes aldığını bile unutur- Oyalanma bitti. &&&&&&&&&&&& Tristam Shandy’i okumak tam bir delilikti! Bu aralar okurunun peşini bırakmayan, okura gözlerini açtıran, üst okuru isteyen kitapların peşine düştüm. Bunların ilki Don Kişot’tu. İkincisi ise Tristram Shandy. Tristram Shandy tüm okuma düzenimi, okuma hızımı, planlarımı alt üst etti. Nedeni az çok yukarıda belli oluyor. Yukarıdaki yazıyı size 95 gün boyunca neler çektiğimi göstermek için kitaptaki üsluba benzer biçimde yazmaya çalıştım. Konuşma çizgileri, yıldızla geçilmiş cümleler, anlatacağı şeyden bilinçli olarak kaçan bir karakter, boş bırakılmış sayfalar, bir ayakkabı dükkânındaki tüm ayakkabıların yazılması, dönemin Paris’inde hangi mahallede kaç sokak var hepsinin yazılması, bölüm sonlarındaki notların on sayfayı geçmesi daha da kötüsü kısa bir paragrafta 20 tane açıklanacak kısım bulunması ve sürekli bölüm sonundaki notlara gidip bakmam, önemlileri işaretlemem, not almam… bu 95 günü açıklamaya yeter artar. Bir kitaptan çıkarılabilecek temel sonuçlar, izlenimler vardır. Tristram Shandy gerek anlattıklarıyla, gerek hissettirdikleriyle, gerek gösterdikleriyle, gerek de biçimiyle içinden sayfalarca sonuç çıkarılabilecek bir ansiklopedi niteliğinde. Kitabı okurken, okuduktan sonra üç dört farklı kaynak karıştırdım. Çünkü bu kitap tek başına okunacak bir kitap kesinlikle değil. Bir paragrafta antik yunanda adı duyulmuş tüm insanlardan bahsediliyor. Bu gibi şeyleri sindirmek için araştırmak, okumak gerekiyor. Ben de okumam gereken ne varsa okudum. Şimdi dört temel izlenimim üzerinden kitabı biraz daha yakından tanıyalım. 1- Tristram Shandy, başından sonuna kadar okurun yazma sürecine etki eden tüm eza, cefa ve ödüllere dâhil edildiği, gözü açık okuru hedefleyen, yeri geldiğinde okuru zorlayan ama onsuz da ne yazarın ne de kitabın bir anlamı olmadığını gösteren dönemine damga vurmuş bir romandır. 18. yy’de temel yazın türü haline gelen roman büyük kitlelere ulaşmak için en iyi araç olarak görülüyor ve insanlar tarafından da ilgi görüyordu. Bu fırsattan yararlanmak isteyen maddi kaygılı, ciddiyetsiz yazarların da ortalıkta cirit atması çok normal. Edebiyatın ciddi bir iş olduğunu düşünen yazarlar bu harekete karşı kalemleriyle gerçek okuru bulmayı hedeflemeye başladılar. Okurla diyalog halinde olan Don Kişot yazıldığı dönemden sonra da diğer dönemler için ayna olmuş, arkasından gelen bazı yazarlar da bu doğrultuda ilerlemeyi denemişler. Tristram Shandy de okura büyük görevler yükleyen bir roman. Daha ilk sayfasından itibaren sizi dikkatli olmanız için uyarıyor Sterne. Yeri geldiğinde sizi azarlıyor, yeri geliyor önceki bölümü okuyup gelmenizi istiyor. Bu gibi şeyler okura görev yükleme açısından gayet başarılı bana göre. Bilgi yoğunluğu, felsefi tartışmalarla ilerleyen kitap son bölümlere doğru hayatı içine alan bir doğrultuda ilerliyor. Sterne okuruyla oyun oynamayı, yazma sürecine onu da katmayı seviyor. Sayfa 55 karşınıza simsiyah bir sayfa çıkıyor, sayfa 235 siyah beyaz bir mermer resim çıkıyor. Bu iki sayfayı oraya koymak ilişkili olduğu şeyi düşününce çok dâhiyane bir fikir. Tabii onların ne anlama geldiğini söylemiyor yazar, ben de söylemeyeceğim. Bu oyun kısmıydı. Bir de okuru yazma sürecine dâhil etme var. Sterne âşık olan bir karakterinin, âşık olduğu kişiyi sizin tasvir etmeniz için bir sayfayı boş bırakmış. Ve bir boşlukta okurun ona yaratıcı bir küfür etmesi için bırakılmış. Bunun gibi şeyler o dönemde büyük ilgi görmüş, Sterne’in haklı ününü duyurmuştur. Bu kitap için kendinizi hazır hissettiğinizde hemen okumaya başlayın. Eminim okur hayatınıza farklı bir bakış sağlayacaktır. 2- Sterne sürekli asıl olaydan uzaklaşarak farklı olaylara zaman mekân gözetmeksizin değinerek, benzersiz yazım biçimi ile bize hayatın aslında araya giren olaylardan, geri ileri gidip gelmelerden ibaret olduğunu gösteriyor. Yukardaki yazıda size kitabın yazılış biçimini göstermeye çalışmıştım. Gayet de benziyor. Anlatıcımız Tristram nasıl peydahlanacağını anlatmak istiyor, tıpkı benim bu kitabı nasıl okumaya karar verdiğimi anlatmak istemem gibi, ama ilk yüz sayfa bırakın nasıl doğduğunu bahsi geçmiyor. Daldan dala atlayarak asıl anlatacağı şeyi geciktiriyor. Milan Kundera Roman Sanatı kitabında şöyle diyor: “Sanatta biçim hep biçimden daha fazla bir şeydir. Her roman şu soruya iyi kötü bir cevap sunar: İnsanın varoluşu nedir ve şiirselliği nerede yatar?...Sterne’in romanında alttan alta verilen yanıt farklıdır: Ona göre şiir olayda değil olayın kesintiye uğramasındadır.” Kundera’nın söylediği gibi Tristram Shandy biçimiyle hayatın asıl yapısını gösteriyor. 3- Kitap 3 ana karakter üzerine kuruluyor. Nasıl peydahlandığını anlatmak isteyen oğul Tristram Shandy, sözcüklerin ucunda yaşayan Walter Shandy, eşyaların sağrısında bocalayan Toby Amcam. Tristram kendisinden çok başkalarını anlatmayı seviyor. Kitapta en çok konuşan, konuşturulan kişiler baba Shandy ve Toby Amcam. Sterne sözcüklerin, düşüncelerin dünyası ve eşyanın dünyasında yaşayan bu iki karakterle sözcük-nesne ilişkisini değerlendiriyor. Baba Shandy sözcüklerle çok uğraşıyor bu da onun takılıp kalmasına sebep oluyor. Toby Amcam daha garip bir adam. Savaşta yaşadıklarını iyi anlatmak için evin arkasına savaş sahnesi kurduruyor çünkü adam sözcüklere güvenmiyor. Haklı da. Karakterleri daha fazla anlatarak büyülerini kaçırmak istemiyorum. 4- Bu kitap hakkında en zor cevaplanacak soru ne anlatıyor sorusu. Bu kitap insanı, doğayı, felsefeyi, dini, hayatı içine alan ‘BÜYÜK HİKAYE’yi anlatıyor. Okur dedik, biçim dedik, karakter dedik ama bu kitap ne anlatıyor gerçekten cevap vermek güç. Aklınıza ne gelirse kitapta onu görebilirsiniz. Orhan Pamuk önsözde konu için Tristram Shandy hayatın ta kendisini ele alıyor diyor. Hani araya sürekli farklı olayların girdiği hayatı. Ama şöyle bir rivayete kulak asmakta fayda var: Tolstoy’a Anne Karenina’da ne anlatıyorsun diye sormuşlar. Tolstoy da Anna Karenina’da ne anlattığımı açıklamak için size kitabı baştan sona okumam gerek, cevabını vermiş. Tristram Shandy’de ne anlatıldığını sadece ben kendim için söyleyebilirim. Siz ne anlattığını merak ediyorsanız okursunuz zaten. Zamanınızı çok fazla çaldığımın farkındayım en başa bir kez daha dönüp bitiriyorum. Baştaki yazının kime ithaf edildiği çok çok basit bir hileyle belli oluyor. Ama tabii öyle olmasının bir açıklaması var. O açıklamada yazının içinde gizli. Güvercin ve Ziya geceleri konuştuğum roman kahramanlarından ikisiydi. Yazıda onları konuşturmak istedim. Zira Güvercin’i hiç konuşurken görmemiştik(Güvercin-Gölgesizler’den, Ziya-Heba’dan). Farklı bir kitap okudum tüm okuma düzenim bozuldu, okuyunca sizin de bozulması dileğiyle. Keyifli okumalar. (Murat Sezgin)

Sevgili Nazik Okurlar,: Başlayalım mı?:) Ama önce zihninizi boşaltmanız lazım. Beklentilerinizi şöyle bir sıfırlayın. Zira okumaya başlayacağınız metin, çizdiğiniz çerçeveye asla sığmayacak. Çünkü her ayrıntı, yazarı baştan çıkarmış olabilir. Belirli sınırları, çizgileri, kuralları,yazım tekniklerini unutun. Bir kere metin, düzyazı mı değil mi, o bile muamma. Hele ki Tristram Shandy 'nin hayatını okuyacağınızı sanıyorsanız çook yanılıyorsunuz. Belki de en az tanıyacağınız kişi o çünkü. Kitabın ortalarında ancak doğabiliyor kendisi. Ama ana rahmine yeni düşmüş bir ceninken bile bu kurmacanin anlatıcısı olmasına hiçbir engel yok tabi. Hatta on ciltte bitireceğini söylemesine rağmen dokuz cildin sonunda şak diye final yapmasına, sizi bir zamandan diğerine sürüklerken, şahsiyetleri de oyun hamuru gibi birbirine karıştırmasına hiçbir engel yok. Çünkü bir an bile yerinde durmayan, düşündüğü her şeyi konuşan hiperaktif bir çocuğa benziyor kendisi. Ya da kafesten kaçıp kurtulmuş, daldan dala konan ama asla yakalanamayan ve bu sırada hiç durmadan öten bir kuş gibi. Ya da..aslında tam olarak öyle değil. Şöyle ki..; Olayın felsefesi, konu dışına çıkmak gibi. Yani asıl amaç bu sanki. Yazarı, sınırların, olayın, hikayenin içinde tutamıyorsunuz. Ve bunu yaparken öyle ustaca yapıyor ki okurken, nerdeeeen nereye geldik, dememek mümkün değil. Mesela; Paris 'te dokuz yüz sokak vardır diyor. Ve devam ediyor; City diye bilinen mahallede elli üç , St.James 'te elli beş, St.Oportune 'de otuz dört, Louvre Mahallesinde yirmi beş . . . . . . Diye devam ederek tamamlıyor dokuz yüzü. Aslına bakarsanız ortada hiçbir konu yok gibi. Ya da aslında her şey konuya dahil gibi. Işte bu açıdan bakıldığında tam da insan hayatına benziyor. Ya da..aslında tam olarak öyle değil. Şöyle ki..; Mesela okurken yazarın vaiz olduğunu anlamak çok kolay. Hatta özellikle başlarda vaaz okuyor gibi hissediyorsunuz. Buna rağmen 'edepsiz' bir kitap. Kutsal kavramlardan bahsederken dalga geçtiğini anlamak hiç de zor değil. Ne şartlarda peydahlandigindan (kendi deyimi olduğu için böyle yazıyorum), Boş Zaman Beygirine, ebeye, Tristram isminden nefret eden bir babaya, sonra bana Oğuz Atay 'ın Olric 'ini hatırlatan Yorick 'e, Toby Amcaya, her şeye, her ayrıntıya çıkıyor yolunuz. "Ayrıntılarda boğul, e mi!"demek geliyor içinizden. :) Diyorum ya, yazarı ayrıntıların baştan çıkardığı kesin. Ya da..aslında tam olarak öyle değil. Şöyle ki..; Çok basit, çok sıradan, çok günlük olayları anlatıyor gibi gelse de, resmedilen her varlığın gölgesinin uzun olduğunu farkediyorsunuz. Anlatılanlardan ya da anladiklarımızdan çok daha zengin bir arka plan söz konusu. Tıpkı hayat gibi. Her günü bir diğerine benzeyen, binlerce insan tanıyıp binlerce günü tükettiğimiz ama hepimiz için farklı bir anlamı, zorluğu ya da güzelliği olan bir hayat gibi. Karmakarışık. Darmadağınık. Ya da basit, çok basit. Ya da..aslında tam olarak öyle değil. Şöyle ki..; Anglikan bir vaiz olan yazarın, hicvettigi konuların temelinde, asıl sebep olarak insan üzerindeki manevi baskının izlerini yakalamak mümkün belki de. Yazarın zihni bir nevi mikser gibi. Malzeme belli, sonuç onun hayal dünyasıyla gerçekliğini yitirip başka bir şeye dönüşerek çıkıyor ortaya. Siz ,yazarın,birbirine karıştırdığı kişileri bir arada tutmaya çalışırken, o diğer taraftan geçmişle geleceği karıştırıyor. Alaycı, bol bol atıf içeren, ben dilinde, öykülemeye ya da sohbete yakın bir ifade tarzı kullanıyor. Bu kitap karşılıksız kalan dialoglari, enteresan karakterleri, bir türlü doğamayan kahramanı Tristram ile, çok lezzetli diyemem ama kesinlikle boş olmayan bir kitap. Ya da..aslında tam olarak öyle değil. Şöyle ki..; Eleştirel ve sosyolojik anlamda fazlasıyla dolu. Biraz epistemoloji,biraz metafizik ama kocaman bir konusuzluk. Karamsar bir havası var. Toplumsal anlamda, bir uzaklık, yalnızlık ve gerilim söz konusu. Her ne kadar çok eğlenceli olduğu söylense de bana kahkaha attırdı diyemeyeceğim. Rahatsız olduğum bir kısım var ki, söylemeden geçmem mümkün değil. Kitabın bir yerinde; "Şeytanın işi bu- düpedüz hınzırlık Böylesini yapamaz, ne Yahudi, ne Türk, ne zındık!" Bu satırlardaki nefretin sebebi oldukça düşündürdü beni. Ve açık söyleyeyim, hiç ama hiç komik değildi. Eveeeet Nazik Okurlar..:) Mutlaka tatmanız gereken bir tarz, kuraldışı bir yazım ve enteresan bir yazar. Unutmadan etkinlik için distopikokur ve ty1983 a çok teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar..:) (Liliyar)

Bu neyin kafası?: Bugüne kadar okuduğunuz tüm kitapları unutun! Böylesini okumuş olmanız mümkün değil. Adam modernizm öncesinde post-modern roman yazmış resmen.. Öncelikle kitabın neyi anlattığını değil de anlatmadığını söyleyeyim: Bu kitap Tristram Sandy adlı beyefendinin hayatını ve görüşlerini anlatmıyor. Böyle bir beklentiniz olmasın. Biz kitabın büyük bir çoğunluğunda Tristram'ın doğmasını bekliyoruz. Ve doğduktan sonra da olaylar hızla alıp gitmeyecek ve konu yine farklı yerlerde dolanacaktır. Işte kitabın konusu tam da budur: Konusuzluk.. Yani kitap size birbirinden tamamen farklı birçok şey anlatırken aslında gerçekte hicbir şey anlatmıyor. Bu kitabın konusu nedir diye sorana "yani, şeyy, kem küm" diyebilirsiniz ancak. Yazar bu konuda o kadar iddialıdır ki " Bir sonraki sayfada ne yazdığımı tahmin edeceğinizi bilsem o sayfayı yırtıp atarım." demektedir. Aslında kitabın baş karakteri Tristram Sandy değil amcası Toby'dir. Zaten okuduğumuz her şeyi Tristram'ın ağzından dinlesek de kendisi de bunları amcası Toby'den öğrendiğini belirtir. Üslûp konusunda ise bambaşka bir dünya.. (OZAN)

Tristram Shandy PDF indirme linki var mı?

Laurence Sterne - Tristram Shandy kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tristram Shandy PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Laurence Sterne Kimdir?

Laurence Sterne 24 Kasım 1713 yılında Clonmel'de dünyaya geldi. Teğmen babası, İspanya'yla savaşı bitiren Utrecht sözleşmesi sonrasında ailesiyle birlikte göç etti. 1723'de İrlanda'dan İngiltere'ye okumak için giden Sterne, orada amcasının yanında kaldı. Babası Roger Sterne 1731'de vefat etti ve Jamaika'da toprağa verildi. Laurence Sterne, 1733'de Cambridge'deki Jesus College'de okumaya başladı.

Laurence Sterne Kitapları - Eserleri

  • Tristram Shandy
  • Duygusal Bir Yolculuk
  • Sound and Sense

Laurence Sterne Alıntıları - Sözleri

  • ''...okumadıkları halde bu kitaptan alıntı yapan,-okuyup da anlamamış olan pek çok kişi biliyorum...'' (Tristram Shandy)
  • ..."Buraları baştan başa çorak!" diye sızlananlara acırım ben. Çoraktır sahiden; dünyanın sunduğu meyveleri yetiştirip dermesini bilmeyene her yer çoraktır. "İnan olsun," dedim, ellerimi neşeyle birbirine vurarak, "çölde bile olsa beğenip sevecek 1şeyler bulup çıkarabilirim ben... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • ...şuna yürekten inanmışımdır ki eğer hayatta herhangi 1kötülük yapmışsam bu mutlaka 1aşk ile öbürünün arasındaki boşluğa denk gelmiştir. Bu boşluklarda her zaman yüreğimin kilitlenlediğini hissederim... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • ...kendi benliğimle sınırlı olmayan 1takım sevinçler ve gönül dolusu acılar hissediyorsam, bunların hepsi senden fışkıriyor, ey, bu dünyanın yücelerden yüce DUYGU MERKEZİ!!! (Duygusal Bir Yolculuk)
  • Ben aşk'ın neşeli bir şey olduğunu sanırdım, dedi amcam Toby. Dünyadaki en ciddi iştir (bazen)... (Tristram Shandy)
  • ..."Aşktan, ciddi kimseler ismi yüzünden nefret ederler... Bencil kimseler bencillikleri yüzünden... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • Ah, bu dünyada olup bitenleri bir bilseler, taşların bile yürekleri sızlar! (Tristram Shandy)
  • ''...ahlaken çok seviyesiz bir adamın, dindar bir kişi olmak sıfatıyla kendi kendine nice değerler biçtiğini görüyoruz.'' (Tristram Shandy)
  • Katlanmayı seçersek şikayet hakkımızı elimizden alırlar... (Tristram Shandy)
  • ...Yüreği her şeye açık olan kişi şu kısacık ömür parçası içinde ne çok macera yaşayabilir! Görmeye gözü varsa eğer, hayat yolunda ilerlerken zamanın ve tesadüflerin ona her an sunduklarından da hakça yararlanabilir... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • ...Lakin mutluluk dediğin şey nedir ki? Saltanat denilen şey nedir, hayat denilen bu rengârenk boyalı sahnede!!! (Duygusal Bir Yolculuk)
  • Gözler daha zarif bir okşama sağlar ve düş gücümüz üzerinde sözler kadar kolay ifadelendirilemeyen bir şeyler bırakır... (Tristram Shandy)
  • ...kimi zaman mutluluğumuzu onun çizdiği sınırların dışına taşıyabilecek kadar 1gücü kendimizde yetersiz de olsa bulduğumuz olur, gel gelelim bu düzen öyle kurulmuş ki dil bilmemek, konuşup güvenecek kimse bulamamak ve aradaki eğitim, gelenek ve görenek farklılıkları yüzünden karşılaştığımız sayısız engeli aşarak duygularımızı kendi çevremiz dışındakilere iletebilmek çok zaman tamamen imkânsızdır... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • "Geceleyin rahat bir uyku çekmenin kıymetini bilenler yatağa yüreklerinde kinle girmemeye dikkat ederler." (Duygusal Bir Yolculuk)
  • ...Tabiat hiç kuşkusuz dünyanın her köşesinde zaman zaman şakalar yapar... (Duygusal Bir Yolculuk)
  • ''...size güvenen, sizi seven biri olmaksızın- nasıl böyle yaşayabiliyorsunuz?" (Tristram Shandy)
  • KEŞKE babam ya da annem, daha doğrusu, eşit oranda sorumlu olduklarına göre, her ikisi de, beni peydahlamaya kalkıştıklarında, ne halt ettikleri üzerinde biraz olsun kafa yormuş olsalardı... (Tristram Shandy)
  • ''...hayatımda ilk ve son kez, izninizle Efendim, aşık oldum'' (Tristram Shandy)
  • Sizce insan mı kurallara uymalı-yoksa kurallar mı insana? (Tristram Shandy)
  • ...Henüz yüzünü görmüş değildim, gereği yoktu bunun çünkü zihnimdeki resim daha ilk anda şekillenmeye başlamıştı... (Duygusal Bir Yolculuk)