Trenin Tam Saatiydi - Heinrich Böll Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Trenin Tam Saatiydi kimin eseri? Trenin Tam Saatiydi kitabının yazarı kimdir? Trenin Tam Saatiydi konusu ve anafikri nedir? Trenin Tam Saatiydi kitabı ne anlatıyor? Trenin Tam Saatiydi PDF indirme linki var mı? Trenin Tam Saatiydi kitabının yazarı Heinrich Böll kimdir? İşte Trenin Tam Saatiydi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 18.04.2022 08:00
Trenin Tam Saatiydi - Heinrich Böll Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Heinrich Böll

Çevirmen: Zeyyat Selimoğlu

Orijinal Adı: Der Zug war Pünktlich

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750732331

Sayfa Sayısı: 131

Trenin Tam Saatiydi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İkinci Dünya Savaşını bir piyade eri olarak yaşayıp "savaştan ve militarizmden daha saçma bir şey olamaz" kararına varan Heinrich Böll'ün bu kısa romanı, 1949'da yayımlandı. Alman ordusunun bütün cephelerde çökmeye başladığı günlerde, Andreas adında gencecik bir Alman eri cepheye katılma emrini alır. Kesin bir ölüme gittiğini kafasında bir saplantı olarak taşıyan Andreas, bindiği trenin bir ara istasyonda kaldığı saatlerde, bir randevu evinde genç bir Polonyalı kızla buluşur. Andreas ne kadar zorlama bir askerse genç kız da öylesine zorlama bir kiralık kızdır. İkisi arasındaki ilişki, bir cinsel buluşma olmaktan çıkıp gerçek bir sevgiye dönüşür. Bu arada, Andreas'ın alınyazısı olarak kabullendiği ölüm saati yaklaşmaktadır...

Trenin Tam Saatiydi Alıntıları - Sözleri

  • Ölmeye niyetim yok, ölmek istemiyorum ama işin kötü tarafıda şu ki öleceğim.
  • Hiçbir şey söylemeyenlerin sessizliği korkunç bir şey. Unutmayı bilmeyenlerin sessizliği, yitip gitmiş olduklarını bilenlerin sessizliği bu
  • Bu "yakında", geleceği sıkıştırıp eziyor, onu küçültüyor, kesin bir şey yok, hiçbir şey yok kesin olan, tam bir güvensizlik. Hem hiçbir şey değil hem de her şey "yakında"... "Yakında" her şey, "yakında" ölüm...
  • Yakında, diye düşündü, korku içine işledi derin derin. Hem korku hem de kayıtsız şartsız gerçek. Bir daha hiçbir zaman diye düşündü, hiçbir zaman göremeyeceğim bu istasyonu, son saniyeye dek sövdüğüm bu dostumun yüzünü bir daha hiç göremeyeceğim ... hiç .... Yakında!
  • Ne zor ne korkunç bir iş bu vakit öldürmek; ufkun ardında göze görünmeksizin hızla dönüp duran şu saniye göstergesi yok mu,onun durmadan koşmaya devam ettiğini, amansızca koşup durduğunu bilmek yok mu?...
  • Nasıl ölürsen öl, mektupta hep şu yazılı olacak: Büyük Almanya uğrunda ölmüştür.
  • Sevinç çok şeyi silip süpürür; acı çok şeyi nasıl silip süpürürse öyle...
  • Geleceğin yüzü yok artık, gelecek herhangi bir yerden kesilip atılmış, bunu düşünüp durdukça o yakına ne kadar yakın olduğunu daha iyi anlıyor. "Yakında" öleceğim ; bir yolla bir saniye arasında kesinleşecek bir gerçek bu. Artık düş kurmaya yer yok...
  • Neden binmiyorsun?" diye sordu Katolik rahip, ere korkuyla. Neden mi?.. Dedi er hayretle." Belki de kendimi tekerleklerin altına atmak istiyorum da ondan . Belki de askerden kaçmak istiyorum... Olmaz mı?
  • “Hiçbir şey söylemeyenlerin sessizliği korkunç bir şey. Unutmayı bilmeyenlerin sessizliği, yitip gitmiş olduklarını bilenlerin sessizliği bu.”
  • Her ölüm bir cinayettir, savaş içinde her ölüm bir cinayettir, bu ölümden sorumlu olan biri vardır.
  • Yalnız kalmak güzel şey. İnsan tek başına olunca o kadar yalnız olmuyor...
  • Sevgi daima kayıtsız şartsızdır

Trenin Tam Saatiydi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Trenin Tam Saatiydi, hiçbir şey söylemeyenlerin öyküsü. Hiçbir şey söylemeyenlerin sessizliği de en korkutucusu, yazarın kitapta söylediği şekliyle. Çünkü kendisi de hiçbir şey söylemeyenlerden olmuş, en korkunç sessizliği yaşamıştır. Her şeyi söylemenin ardındaki sessizlik ona daha yaşanılası gelmiş ve böylece başlamıştır yazmaya. Böll’ün dilinin yalınlığı, bir günceye yapılan karalamaları andıran cümlelerinin kendi halindeliği yaklaştırır bizi en çok anlatısına. İmgelem dolu, gösterişli cümlelere lüzum yoktur o söz konusu olunca. Zira şimdiki zamanda kurulu cümlelerinin her bir kelimesinin altında yaşanmışlık, yitirilmişlik birikir. Böll kurguladığı Andreas karakteriyle bizzat kendisini sunar. Nazilerin iktidara yükselişinden evvel zorla cepheye savaşmaya gönderilen bir gençtir Andreas. Ölüme gittiğinden emin, dilinde yolculuğu boyunca sadece yaşamak için dökülen ürkek sözler vardır. Andreas’ın üzerindeki tasvirler doğrudan yazarın gençliğine de işaret eder. Fakat bütün savaş, iktidar karşıtlığının ortasında Böll, politik duruşunun sözünü dahi açmaz. Savaştan yıllar sonra yazdığı cümlelerde bile esaret altındaki o gencin çekingenliğine rastlanır. Sanki duyguları, kendisini anlatmakta o kadar gecikmiştir ki savaşın ardından birbiri ardına hikayeler, romanlar yayınlamaya başlar. Bu sebepten Trenin Tam Saatiydi’de çeşitli imgeler kullanmadan salt duyguları sunar. Yoğun ve vurucu tasvirlerle dolu kitapta Andreas için ölüme yol alan trenin neredeyse hiçbir tasvirine rastlanmaz. Tren yazar için de, karakter için de ölüm demektir. Ve Andreas ölümün yakındalığını hatırlamak istemez, kurduğu cümleler bile yaşamayı unutmamak içindir belki de. Aynı şekilde “o saat” yaklaşırken de ölüm anının tasvirlerinden uzak durulur. Andreas’ın zihninde en çok kabullendiği savaş ve savaşta ölüm, eylemlerinde kabullenmişliğin aksine en çok kaçtığı düşüncelerdir. Öyle ki kendi silahını bırakması bir asker olarak ölmekten kaçışının resmidir. Aslında tren ve ölümün tam saati yazarın en çok vurgulamak isteyip aynı zamanda en çok kaçtığı görüntülerdir. Trenin Tam Saatiydi; Böll’ün tek nefeste verdikleri, bizim içinse uzun bir iç çekiştir. (Başak)

Herkese Merhaba , Heinrich Böll'den okuduğum ikinci kitap için bir kaç şey söylemek istiyorum:) Nobel ödüllü yazar Heinrich Böll'ün ilk romanı Trenin Tam Saatiydi , kısacık bir roman ama bıraktığı etki uzunca sürüyor. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde yazdığı bu kitap ile Böll , savaşı bir er gözünden oldukça çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Kendisi de geride insanları bırakıp savaştığından , anlatılanları daha bir dikkatle okuyor insan. Böylesi bir yazar gerçekten az bulunuyor diyebilirim. Daha kitabın ilk sayfalarından sarıveriyor sizi Heinrich Böll , sonuna kadar onunla olmak dışında da yapacak bir şeyi kalmıyor insanın. Hayata daha adımını bile atamamış kahramanımız ne yapacak diye düşünürken kitabın sonu geliveriyor. Savaştan nefret ediyor , bunca anlamsızlığına rağmen giderek büyümesine kızıyor ve insan olmaktan biraz daha utanıyor insan okudukça. Bolca sinirlenip bolca kızıyorsunuz dünyaya ve insanlara. Heinrich Böll oldukça akıcı bir dile sahip. Anlatmak istediklerini öyle içten öyle saf bir şekilde anlatıyor ki, kitabın içinde kaybolup savaşa girmenize sebep oluyor. Bu kış günlerinde tam okunulacak , çevirisi de oldukça başarılı bir kitap Trenin Tam Saatiydi. "Yok ben moralimi bozamam" diyorsanız okumayın. "Tarihle ilgileniyorum , Bu da ayrı bir tat olabilir" derseniz de hiç durmayın, okuyun bu kitabı. Edebiyat severler içinde apayrı bir serüven olacağına inanıyorum. Şimdiden keyifli okumalar. (Salih Uzun)

"SANA KULLANILMAMIŞ ÇOCUKLUĞUMU BIRAKIYORUM ÜSTÜ KALSIN": Yazarı okumaya Palyaço kitabıyla başlamıştım, İstanbul okuma grubunun seçtiği, arkadaşımız Selman'ın önerisiyle okuduğumuz kitabıyla. O kitabı da güzeldi bana göre, Almanya ve bir dönem hakkında bilgilendiriciydi ve savaş hakkında da kısmen. Fakat bu kitap savaşa, yani 2. Dünya Savaşına daha fazla değiniyor, zaten Böll savaş konusu başta olmak üzere çok eser ortaya koymuş verimli bir yazar. Bazen bir kitap insanı bir yazara, bazen bir yazar insanı diğer kitaplara ısındırıyor ve merak unsurunu arttırıyor. Bazen de bir konuya yöneltiyor bizleri, burada da savaş söz konusu. Kitap isminden de anlaşılacağı gibi bir tren seyahati odaklı ve bu tren savaşa asker taşıyan bir trendir. Kahramanımız Andreas ve birkaç arkadaşının hikayesidir. Böll her şeyden önce bana göre müthiş bir üslup adamı. Kendine has özel bir ayrıntı yakalama uzmanı, hissetme ve hissettiklerini aktarma konusunda büyük bir usta. Savaşa giden bir asker ne hissederse, dünyanın bütün milletlerinde ve bütün savaşlarında, herhangi bir asker de onu hisseder işte. Kısaca ölümü bekler.. "Yakında,dehşet veren bir söz. Bu yakında, geleceği sıkıştırıp eziyor,onu küçültüyor,kesin bir şey yok,hiçbir şey yok kesin olan,tam bir güvensizlik. Hem hiçbir şey değil, hem de her şey yakında. Yakında her şey,yakında ölüm. Yakında ölüyüm. Öleceğim,yakında. Sen kendin söyledin bunu,senin içinde biri,senin dışında biri söyledi sana bu yakındanın geleceğini. Her neyse,bu yakında,savaş içinde gerçekleşecek. Bu bilinen bir şey,hiç değilse kesin bir şey. Savaş daha ne kadar sürecek?" Alman genç ve silah arkadaşları trenle şehirler, sınırlar geçerler, Polonya'ya doğru uzanırlar. "Onu çok seviyorum,öleceğim ve öldüğüm zaman benimle ilgili olarak eline geçecek şey sadece resmi bir mektup olacak : Büyük Almanya uğruna ölmüştür." "Hanidir sıcak bir şey yemedim,sıcak bir şey yesem. İlk düşündüğüm şey : Sıcak bir şey yemelisin. Ölümünden on dört ya da on beş saat önce sıcak bir şey yemelisin." Savaşı anlatan bu yazarların diline ve çevirilerin de güzelliğine öyle hayran oluyorum ki alıntılamadan anlatamıyorum bu kitapları, anladım bunu. Uzatmamaya gayret ederek bağlamaya çalışayım. "Yaşamak güzel şey, diye düşünüyor, güzel şeydi doğrusu. Ölümümden on iki saat önce yaşamanın güzel şey olduğunu anlıyorum,artık çok geç. Şükretmedim hiç, insansı sevinç diye bir şey olacağını inkar ettim hep. Oysa yaşamak güzel şeydi. Utanıp kızarıyor,korkudan kızarıyor,pişmanlıktan kızarıyor. İnsansı sevinç diye bir şey olduğunu gerçekten de inkar ettim ben, yaşamak güzeldi oysa. Benim mutsuz bir yaşamam vardı. Elden kaçırılmış hayat dedikleri türden, her saniye acı çektim bu korkunç üniforma içinde, beni ölesiye terlettiler,kanımı akıttılar savaş alanlarında,adamakıllı kanımı akıttılar,üç defa yaralandım er meydanı dedikleri yerde." Polonya'daki cepheye varmadan önce bu ülkeye giriş yaptıktan birkaç saat sonra, askerlerin başındaki vicdanlı komutan, askerleri önce güzel bir lokantaya götürüp yedirir içirir. Sonrasında ise bir geneleve giderler. Askerlerin derdi uçkurdan ziyade, hasret kaldıkları bir parça kadın şefkati ve yakınlığıdır. Kahramanımız Andreas burada, radyodan gelen tanıdık müziklere kapılıp gider, ona burada müzik bilgisi olan ve piyano çalabilen bir kadının bulunduğunu ve onu tercih edebileceğini söylerler ve bir gecelik hikaye, kitabın da temel hikayesi yaşanır. Bir geceyi piyanolu bir odada baş başa geçirirler, yatarak değil, oturarak, müzikle ve sohbetle. Birbirlerine hayat hikayelerini anlatarak, dertleşerek, can yoldaşı olarak. Buradaki bana göre olağanüstü samimi edebi zenginliği aktarmak isterdim ama hem yeterince uzattım hem de okumanız daha güzel olur. Savaş öncesinin yıkımları, savaşın yıkımlarına eklenir ikisi için de , ortak noktalarını keşfederler. Aşk diye bir şey varsa işte yaşanır aralarında böylece, birkaç saat içinde. Sabah yola devam etmek yerine kendisiyle kaçmasını teklif eder bu talihsiz genç kadın. Andreas da ister bunu elbette. Fakat ansızın bir saldırı alır canlarını, savaş sürmektedir zaten. Belki beceriksiz bir anlatım oldu farkındayım. Siz okuyup kendiniz değerlendirin derim, son olarak kitaptan bir cümleyle bitireyim en çok etkilendiğim, "Sevinç çok şeyi silip süpürür, acı çok şeyi nasıl silip süpürürse öyle." (Osman Y.)

Trenin Tam Saatiydi PDF indirme linki var mı?

Heinrich Böll - Trenin Tam Saatiydi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Trenin Tam Saatiydi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Heinrich Böll Kimdir?

1972 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi. 1917'de Köln'de doğdu. 1924 yılında okula gitmeye başladı. 1937'de liseyi bitirdi. 17 yaşında şiir yazmaya başladı. 1938 yılının sonbaharında çalışma kampına, bir yıl sonra da askere alındı. Piyade olarak, doğu ve batı cephesine gönderildi. 1945 yılının nisan ayından eylül ayına kadar, İngilizlerin ve Amerikalıların elinde savaş esiri oldu. Savaş bitip Köln'e döndükten sonra, hem üniversite öğrenimini sürdürdü hem çalıştı. 1947 yılında ilk kısa öyküsü Haberci, sonra ilk romanı Ademoğlu Neredeydin?, Ve O Hiç Bir Şey Demedi yayınlandı. Yapıtlarında İkinci Dünya Savaşı'nı, özellikle de insanların nasıl savaştıklarını, savaşın yıkıntılarını ve acılarını anlattı.

"Ve O Hiçbir Şey Demedi" adlı en ünlü romanını yazarken aklında tek bir gerçek vardı. Savaş yanında yoksulluk ve zor koşullar getirmiş, hayatını değiştirmişti. Mayına bastığı için yaralanan dizini iyileştirebilmek için para gerekliydi. O yüzden Böll, 5 gün evden çıkmadan bu eseri yazdı. Yayınevinden aldığı para ile de dizini eski hale getirmeyi başardı ve yazar olarak kariyeri devam etti.

Daha sonra yazdığı Babasız Evler adlı romanını, kendi babasını yitirmesinin ardından değil; ama çevresinde savaş yılları sonrasında acı çeken onlarca çocuğu gördükten sonra yazmıştır. Kendisi, savaş sonrası koşullardan, yoksulluk, açlık ve hastalık gibi sıkıntılardan hem kendi geçtiği, hem de çevresinde bu durumlardan acı çeken birçok insan gördüğünden, hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istememiş, kendi deyimiyle "Böyle bir dünyaya çocuk getirmek" istememiştir.

16 Temmuz 1985 tarihinde, çalan kapı ziline koşarken merdivenden yuvarlanarak hayatını kaybetmiştir.

Heinrich Böll Kitapları - Eserleri

  • Palyaço
  • Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru
  • Ve O Hiçbir Şey Demedi
  • İlk Yılların Ekmeği
  • Trenin Tam Saatiydi
  • Ademoğlu Neredeydin?
  • Babasız Evler
  • Cüce ile Bebek
  • Dokuz Buçukta Bilardo
  • Fotoğrafta Kadın da Vardı
  • Yolcu, Sparta'ya Varırsan Eğer
  • Balık Tutma Dersi
  • Doktor Murke'nin Suskunluk Külliyatı
  • Solgun Köpek
  • Frankfurt Dersleri
  • Savaş Bitince
  • Melek Sustu
  • İrlanda Güncesi
  • Gül ve Dinamit
  • Nehir Kıyısı Kadınları
  • Denemeler
  • Hekayələr
  • The Stories of Heinrich Böll
  • Групповой портрет с дамой
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Cüce ile Bebek - Ve O Hiç Bir Şey Demedi
  • Frankfurt Konferansları
  • Die Spurlosen

Heinrich Böll Alıntıları - Sözleri

  • Günümüzde belli nedenlerden ötürü şeyhler kovboylardan daha çok seviliyor. (Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru)
  • Mezarlıklara gitmek çocukken bile hoşuma giderdi. Genç bir adama hiç yakışmıyor dedikleri bu tutkuya daha o zamanlar kaptırmıştım kendimi. Ama bütün bu isimler, bu çiçek tarhları, her harf her koku ... Hepsi bana, bir gün benim de öleceğimi hatırlatıyor... (Ve O Hiçbir Şey Demedi)
  • Nasıl ölürsen öl, mektupta hep şu yazılı olacak: Büyük Almanya uğrunda ölmüştür. (Trenin Tam Saatiydi)
  • Sıklıkla dünyayı değiştirmek gibi bir amaç gütmeyen yazarların kitaplarının, böyle bir amaç güden yazarlarınkinden daha çok dünyanın değişmesine katkıda bulunması, yazma eyleminin cilvelerinden biridir. (Gül ve Dinamit)
  • İnsanlar an­cak kendilerini güven içerisinde hissettikleri zaman rahat ve neşeli olabilirler; en önemli şey güven duygusudur. (Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru)
  • "Öyle harika kafayı buldum ki kendimi neredeyse mutlu hissediyordum. " .... "... sonra savaşı hiç aklıma getirmezdim." (Yolcu, Sparta'ya Varırsan Eğer)
  • "Göğün karanlık kubbesinde yıldızlar kurşuni gümüşten donuk noktalar gibi duruyordu. " (Yolcu, Sparta'ya Varırsan Eğer)
  • Anımsanan yalnızca düşlerdir aslında. (Solgun Köpek)
  • Kimin bakabilecek gözleri varsa, o kimse için saydamlık kazanır nesneler ve böyle biri nesnelerin içyüzünü görmeye, onların içine göz gezdirmeye kalkışabilir. (Gül ve Dinamit)
  • Ben her şeyin fiyatını öğrenmek zorunda kaldım; çünkü hiçbir zaman ödeme gücüm olmadı. On altı yaşında bir çırak olarak kente geldiğim zaman açlık bana bütün fiyatları öğretmişti. (İlk Yılların Ekmeği)
  • Benimle neden evlendin, mesela bunu söyle. “Kahvaltı için “dedim. Ben birisini arıyordum, kendisiyle ömrüm boyunca kahvaltı edebileceğim birisini.. (Ve O Hiçbir Şey Demedi)
  • Adam düzenden hoşlanır ancak düzenli olamazdı. (Dokuz Buçukta Bilardo)
  • Sanat için ilginç olan, yanmış, kavrulmuş şeydir, küldür, anımsamaların külüdür beri yandan, geleceğin külüdür. Hal (şimdiki zaman) diye bir şey yoktur. Benim bir satır önce söylediklerim geçmişe karışır, bir anıya dönüşür. Hal'de tutunmaya çalışan, geçiciliklerden bir parça kalıcılık koparmaya çalışan tek şey varsa, o da sanattır, külden, bir avuç toz ve topraktan ya da pislikten bir şeyler kotarmak için çırpınıp duran sanat. (Gül ve Dinamit)
  • Yasal ve iyi organize olmuş bir hayır kurumu dışında dinsel ve sosyal alanlar arasında herhangi bir insani ilişki aranıp bulunsa,kiliseler yalnızca Tannı'ya inandıkları için kendilerini topluma değil de insani olana adayan bir kişiyi ya da grubu yok etmek için ateist bir toplumla birlik olsalardı, doğrusu buna hiç şaşırmazdım. (Frankfurt Dersleri)
  • artık bağımsız olmak ve işimi serbest meslek biçiminde yürütmek istiyordum. (Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru)
  • "Yağmur yağdı, güneş açtı, ben yaşlandım ve buradan gidiyorum. " (Yolcu, Sparta'ya Varırsan Eğer)
  • "Yeryüzünde varoluşumuzun nedeni nedir ?" (Babasız Evler)
  • Genç yaşlarında ihtiyarlamış böyle dedeleri ne yapmalı? (Frankfurt Dersleri)
  • Aylar öncesi atom denemelerinde radyoaktif ışınların saldırısına uğrayan Japon balıkçıları neredeyse unutulmuş bulunuyor; oysa resimlerini gazete ve dergilerden kesip kartonlara yapıştırmamız ve odalarımızın duvarlarına asmamız gerekirdi. Çünkü adı geçen balıkçılar, yeni bir tür ölümün kurbanlarıdır. Birkaç gün güncel kalmış, bir dehşet dalgası kısa bir süre dünyayı gezip dolaşmış, Japonya'daki geçenlerin anlamı sezilmeye başlanmıştır. İnsanlığın topluca intihar olasılığı, ilk kez açığa vurmuştur kendini. Japon balıkçıları ve onların başına gelenler, pek çok şey gibi kısa bir süre güncellik kazanmıştır. Ama söz konusu tarihte gerçekten olup bitenler anlaşılamamıştır pek; üzerimize düşen yağmur, soluduğumuz hava bu yeni ölümü içinde taşıyabilir. Fırınlarda hamur yoğuranlar, farkında olmadan ekmeğimizin içine katabilir bu yeni ölümü; postacılar, onu postayla evimize kadar alıp getirebilir. (Gül ve Dinamit)
  • Haksız kazanılmış parayla kendinize dostlar edinin!Bu durum da ruhu etkiler. (Fotoğrafta Kadın da Vardı)

Yorum Yaz