Teşkilatın İki Silahşoru - Soner Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Teşkilatın İki Silahşoru kimin eseri? Teşkilatın İki Silahşoru kitabının yazarı kimdir? Teşkilatın İki Silahşoru konusu ve anafikri nedir? Teşkilatın İki Silahşoru kitabı ne anlatıyor? Teşkilatın İki Silahşoru kitabının yazarı Soner Yalçın kimdir? İşte Teşkilatın İki Silahşoru kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Soner Yalçın
Yayın Evi: Doğan Kitapçılık
İSBN: 9789759914325
Sayfa Sayısı: 315
Teşkilatın İki Silahşoru Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Teşkilat'ın İki Silahşoru, yazar Soner Yalçın'ın ilk basımı 2001 yılında yapılmış, Doğan Kitap'tan yayınlanan bir kitabı.
Konu
Kitap, II. Meşrutiyet'i ilan eden İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ünlü silahşoru Yakub Cemil'in hayat hikâyesi ile onun torunu olduğunu iddia eden ve Milli İstihbarat Teşkilatı'na mensup olduğu günlerde ASALA'ya karşı yapılan operasyonlardaki maceralarını anlatan birinin hikâyesini kendi ağızlarından anlatmaktadır.
İddialar
Kitapta Soner Yalçın'a kendisini Yakup Cemil'in torunu olarak tanıtan kişinin aslında uydurma biri olduğu bir çok kaynak tarafından doğrulanmıştır.
İlk olarak bu konudaki araştırmaları ve "Mit'in Gizli Tarihi" isimli kitabıyla tanınan Tuncay Özkan bu kişinin gerçek olmadığını; 1994'te kendisini birinin aradığını ve bu kişinin ortaya "Kadri Baba" diye birinin çıkacağını söylediğini iddia etmiştir.Özkan'a göre bu durum "torun Yakup Cemil"in hikâyesi ile bağlantılıdır.
Birkaç sene sonra Can Dündar ve Yalçın Bayer, kitapta da bahsedilen, ASALA'yı bitirdiği söylenen bir ekipten bahsetmişler, Tuncay Özkan yine böyle bir ekip olmadığını onlara açıklamış, bunun üzerine meçhul kişi Soner Yalçın'a başvurmuş ve anlattıklarını kitap yaptırmıştır.
İddialar yaygınlaşınca Mehmet Eymür de bunların gerçekle ilgisi olmadığını söylemiş, "torun Yakup Cemil"in "Kadri Ergin" isimli bir mafya babası olduğu ve Yakup Cemil'in torunu olmadığı ortaya çıkmıştır.
Teşkilatın İki Silahşoru Alıntıları - Sözleri
- ... Daha dün emrimiz altında yaşayanların cüretlerine şaşmamak elde değildi.
- Sadece üniformamızı çıkarmıştık, içimizdeki vatan millet aşkını değil.
- Dedem Yakup Cemilin bir yönü hiç bilinmez. O öldürdüğü kişilerin ailelerine yardım yapacak kadar büyük bir insanmış. “Karısının, çoçuğunun ne günahı var?” dermiş.
- “Bu kavgada, her kes önder olamaz. Her kes Mustafa Kemal olamaz. Sen bu kavgada kurşunu taşıyan ol. Hamal ol, fırıncı ol, bir şeyler ol, ama mutlaka vatan için kavganın bir parçası ol. Yavrum, bu kavgada senin iki sadık dostun olacak; biri hayat, diğeri ölüm. Bunların koluna girerek ilerleyeceksin. Yurtseverlik, vatanseverlik öyle kolay iki sözcük değildir. Onun uğruna gerektiği zaman ölmeyi bilmektir.”
- Şatafatlı, süslü püslü, boyalı insanlardan, yani teneke insanlardan uzak durun. Ne kendilerine ne de memlekete hayrı olmayan insanların yanına bile yaklaşmayın.
- Sorgulandılar, yargılandılar, sürgün edildiler, kaçtılar, sui-kasta kurban gittiler. Ve idam edildiler. Bir gün bile kahretmediler. Sonuçta hayatta kalmayı sadece bir avucu becerebildi. Gerçek bir kaybedenlerin öyküsü...
- Sadece üniformamızı çıkarmıştık, içimizdeki vatan aşkını değil.
- "Ölüme yaklaşmasını bilirim, çünkü ölüm yaklaştıkça kaçar."
- Adımın, fiziğimin ne olduğunun hiç bir önemi yok. Bir gün yolda giderken kafanızı kaldırıp yanınızda yürüyen adama bakın, belki benimdir!..
- "Testicalos haberet bene pendentes" dedim Lafince. Yani "Her şey yerli yerinde"
- Ölüme yaklaşmasını bilirim, çünkü ölüm yaklaştıkça kaçar.
- Ölüme yaklaşmasını bilirim. Çünkü ölüm yaklaştıkça kaçar.
Teşkilatın İki Silahşoru İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tamamıyla gerçek kişi ve olaylar beklentisi ile değil de tarihsel bilgimizin bir gözden geçirmesi duygusuyla okuduğumuzda çok da fena kitap değil. Diğer türlü torun olarak anlatılan kişinin kurmaca bir karakter olduğu kamuoyunu uzun süre meşgul etmiş gayet “meşhur” bir kitaptır. Bildiğimiz Soner Yalçın üslubu olan ve hiç sıkılmadan okunan eseri meraklılara tavsiye ederim. (Girişimcilik Durağı)
Kurtlar Vadisi dizisinden tanıdığımız bir kitap. Kitapta anlatılanların doğruluğunu tartışmak bana düşmez çünkü karakterler hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim. Kitap sürükleyici. Dede Yakup Cemil ve torun Yakup Cemil'i anlatıyor. Bir bölüm dedenin, bir bölüm torunun maceralarını konu alıyor. Birisi 1900 lerin başında Kurtuluş savaşı dönemi iken, diğeri 1900 ların sonu ASALA mücadelesini işliyor. Sürükleyici bir kitap, dili akıcı, üslubu güzel. Keyifli okumalar. (Mehmet EKİ)
Soner yalçın'ın kurgusu birçok çevrelerce tekzip edilmiş kitabı. Teşkilat-ı Mahsusa'nın önde gelen isimlerinden Yakup Cemil'in ve cumhuriyet döneminde onun torunu olduğu yazar tarafından iddia edilen birinin -ki bu ikinci kişi Mehmet Eymür tarafından sentez kitabında adi bir mafya bozuntusu olarak anlatılmıştır- yaşam öyküsünü ve faaliyetlerini anlatan hoş bir kitap. (...gece...)
Kitabın Yazarı Soner Yalçın Kimdir?
İlk yılları
Soner Yalçın, Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğulları olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğdu. Anne tarafı Tercanlı, baba tarafı ise Horasanlıdır. Annesi ev hanımı, babası ise gıda ticareti ile uğraşan bir tüccardır. Üniversite eğitimini Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek okulunda tamamladı. Daha sonra idarî bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi.
Kariyeri
1987'de 2000'e Doğru adlı dergide çalışmaya başladı. Uzun süre Ankara bürosunda muhabirlik yaptı. Burada Adnan Akfırat, Hikmet Çiçek ve Serhan Bolluk’le birlikte çalıştı. 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirildi.
1993-94 yılları arasında günlük gazete olarak çıkan Aydınlık'ta çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir ara Doğan Yurdakul'un Siyah – Beyaz gazetesinde çalıştı.
1996 yılında televizyonculuğa giriş yapıp Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı adlı kitaplarını yayımladı. CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte 5N1K adlı programı hazırladı. Kurtlar Vadisi adlı dizinin ilk iki yılında konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan Oradaydım adlı politik belgeselin hazırladı. 4 Şubat 2007 tarihinden itibaren Hürriyet gazetesinde, pazar günleri “Not Defteri” adlı köşesinde yazmaya başlamış, Mart 2012'de işine son verilmiştir.
Odatv davası kapsamında 14 Şubat 2011 tarihinde tutuklanan Yalçın, yaklaşık 22 ay sonra 27 Aralık 2012'de tahliye oldu. Hâlen Sözcü gazetesi ve Odatv İnternet sitesinde yazılarına devam etmektedir.
Özel hayatı
Soner Yalçın'ın, avukat Feza Kutanoğlu ile evliliği 10 yıl sürdü ve bu evlilikten Aren Soner (d. 2000) adında oğlu dünyaya geldi.
Kitapları
Binbaşı Ersever'in İtirafları (1994)
Millî Nizam'dan Fazilet'e: Hangi Erbakan? (1994)
Behçet Cantürk'ün Anıları (1996)
Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi (1997, Doğan Yurdakul ile birlikte, Doğan Kitap)
Bay Pipo (1999)
The Özal: Bir Davanın Öyküsü (2001)
Teşkilat'ın İki Silahşoru (2001)
Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı (2004)
Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı (2006)
Siz Kimi Kandırıyorsunuz! (2008)
Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor (2009)
Samizdat (2012)
Erbakan: Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen İnatçı Bir Siyasal Liderin Portresi (2012)
Silivri Cezaevinde hazırladığı kitapta Necmettin Erbakan'ın hayatını ve mücadelesini anlatan kitap, Erbakan'ın bilinmeyenlerine ışık tutmaktadır.[2]
Kayıp Sicil: Erdoğan'ın Çalınan Dosyası (2014)
Galat-ı Meşhur: Doğru Bildiğiniz Yanlışlar (2016)
Saklı Seçilmişler (2017)
Kara Kutu: Yüzleşme Vakti (2019)
Soner Yalçın Kitapları - Eserleri
- Bay Pipo
- Saklı Seçilmişler
- Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı
- Reis: Gladio'nun Türk Tetikçisi
- Binbaşı Ersever'in İtirafları
- Teşkilatın İki Silahşoru
- Kara Kutu
- Kayıp Sicil
- Siz Kimi Kandırıyorsunuz!
- Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor
- Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı
- Galat-ı Meşhur
- Samizdat
- Behçet Cantürk'ün Anıları
- Erbakan
- Hangi Erbakan?
Soner Yalçın Alıntıları - Sözleri
- Dergâhın devletle her zaman iyi ilişki kurması da mutlaka not edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Gümüşhanevi Dergâhı hiçbir zaman Selefilik gibi bir başkaldırı geleneğine dayanmadı. Belki de bu sayede Turgut Özal'dan Tayyip Erdoğan'a, Necmettin Erbakan'dan Abdullah Gül'e son yılların "yönetenler" i hep bu Nakşibendi dergâhının mensubuydular. Bu nedenle de Osmanlı'da da devlet nezdinde itibar gören bir tarikat oldular... (Erbakan)
- Hayata bir pencereden bakabilirdiniz, ama bu, karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız anlamına gelmezdi. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
- Bakın nedir bu meşhur " orta gelir tuzağı " , yazayım. (Galat-ı Meşhur)
- Volta vururken hiç yalnız değilim... Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kivılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nâzim Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine; bahtiyar. Ya da, tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde; bacaklarını karnına çekmiş, kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. Aziz Nesin, koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurt çukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rifat Ilgaz bir mahkûma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var; Bursa Cezaevi hatırası. Atillâ İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise bu büyük maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren.... Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal... Ne çokuz... 150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerin de; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, ba zen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır Cezaevi... (Samizdat)
- Hepsi bizim toprağımızın insanıydı. (Galat-ı Meşhur)
- O günler kıldan ince, kılıçtan keskin bir dönemdi. Rüzgara karşı yürüyen bir avuç gazeteciydik. İç savaşın ağır baskıcı koşulları yaşanıyordu. Hukuku savunmak bile vatan hainliğiyle damgalanmanıza neden oluyordu. Yılmadık. Dediğim gibi neler olduğunu seziyor ama tam anlamıyorduk. (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- İşkence, bazen kişilerin yaşamında çok trajik olaylara neden oluyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- Yeni okulların açılması, kızların okutulması, kadınların rahatça kendilerini ifade imkânı bulmaları, Osmanlı'nın değişme sürecine girdiğinin göstergesiydi. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
- "Peki ama hangisine inanılacaktı? İkisinden birine mi, ikisine birden mi, yoksa hiçbirine mi?" (Bay Pipo)
- Uzun yıllar Erbakan Hareketi'nde yer alan Süleyman Karagülle o günleri şöyle anlatıyor : "Nurcuları meşrulaştırdılar . İmam Hatip okulları açtılar, Kuran kurslarını serbest bıraktılar, İlahiyat Fakültelerini kurdular. Kadrolarına namaz kılan ve içki içmeyen kişileri aldılar. Burada ortaya koydukları politika şu idi: Müslüman yetişsin, ama şeriatçı Müslüman yetişmesin. Namaz kılsın, ama düzen değişmesin. Bu politikalarını CIA da destekledi. Yani MİT de bunlarla beraber oldu. " (Erbakan)
- "28 Şubat süreciyle Erbakan haksız yere başbakanlıktan uzaklaştırıldı; partisi kapatıldı ve bir daha eski siyasal gücüne kavuşamadı. Hiç ummadığı yerden darbe yedi; yetiştirdiği öğrencileri Erbakan'ı yıktılar." (Erbakan)
- İstanbul Teknik Üniversitesi'nin 1947-1948 mezunlarını tanıtan "Arı" adlı albümde arkadaşları takma ismiyle "Derya Necmettin"i şöyle tanımladı: "Sofudur, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi nükteleri gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği mevzuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir, diye sorarsanız izaha, demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder." (Erbakan)
- Erdoğan anlamıyor, o dönemler bitti, görmüyor… (Kayıp Sicil)
- En büyük hata; hiçbir hatanın farkına varmamaktır! (Galat-ı Meşhur)
- Türkiye'de partiler değişse de bazı aileler hep iktidardaydı!.. (Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı)
- Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. (Samizdat)
- Küçük şahsiyetler, kişilerle uğraşır; vasat şahsiyetler, olaylarla/şekillerle uğraşır; büyük şahsiyetler, fikirlerle uğraşır. (Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor)
- Toplum hızla dönüşüyor, en temel kolektif değerlerden bile uzaklaşılıyordu. Artık bireyin var olmasının nedeni, ekonomik başarıydı! Saygın bir konum edinmenin tek yolu, servet ve şöhret sahibi olmaktan geçiyordu... (Behçet Cantürk'ün Anıları)
- Artık gazete okuyacak gücüm kalmadı; bu pespaye, küstah yalancılara katlanamayacağım. (Samizdat)
- Bay Mayer bize önce, 'Siz polis misiniz, istihbaratçı mısınız?' diye sordu. Biz kendisine, 'Hem polisiz hem de istihbaratçıyız' yanıtını verdik. O , 'Olmaz' dedi. Nedenini sorunca, 'Siz öyleyse düpedüz Gestaposunuz' dedi. Doğrusu Bay Mayer'in sözü canımızı sıkmıştı. Sonunda izah etti. Kendi polislerinin geniş yetkiye sahip olduğunu söyledi. Ama istihbarat biriminin operasyon yapma yetkisi ve gücü olmadığını belirtti. Sonra da, “Çünkü , aynı örgüt hem istihbarat yapar hem operasyona giderse orada sanık karşısında tarafsız olamaz” dedi. Sonra düşündük ki Bay Mayer'in dediği doğruydu. (Bay Pipo)