Tepetaklak - Eduardo Galeano Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Tepetaklak kimin eseri? Tepetaklak kitabının yazarı kimdir? Tepetaklak konusu ve anafikri nedir? Tepetaklak kitabı ne anlatıyor? Tepetaklak PDF indirme linki var mı? Tepetaklak kitabının yazarı Eduardo Galeano kimdir? İşte Tepetaklak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Eduardo Galeano
Çevirmen: Bülent Kale
Orijinal Adı: Patas Arriba - La Escuela Del Mundo Al Revés
Yayın Evi: Sel Yayınevi
İSBN: 9789755708591
Sayfa Sayısı: 350
Tepetaklak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Eduardo Galeano insan onurunun, erdemliliğin, adalet duygusunun ve toplumsal belleğin yağma, talan, çıkar ilişkileri ve emperyal politikalarla alaşağı edildiği günümüzün “tepetaklak” dünyasında ayakta durmamız için kılavuzluk etmeyi sürdürüyor.
Yeni dünyayı saran belleksizleşme sendromuna keskin kalemiyle savaş açan Galeano, Meksikalı gravür ustası José Guadalupe Posada’nın kışkırtıcı tasvirleriyle zenginleşen Tepetaklak – Tersine Dünya Okulu’nda adaletsizliğin, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin temel ilkelerini; dünyamızı tahrip edenlerin dokunulmazlık kalkanını; iletişimsizliğin ve tüketimin yayılma stratejilerini; suçlu yaratma ve kitleleri köleleştirme sanatını yine benzersiz üslubuyla ele alıyor.
Okurunu ise çığırından çıkmış dünyayı eski haline döndürebilme umuduyla keyifli bir suça, unutturulmaya çalışılan tarihsel olayları ifşaya ortak ediyor.
Tepetaklak Alıntıları - Sözleri
- Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler.
- Yasalar örümcek ağı gibidir, sinekleri ve diğer küçük böcekleri yakalamak için yapılmıştır, ama büyük kan emicilerin yolunu kesemez, diye belirtiyor Daniel Drew.
- San Francisco'da bir duvara şöyle yazılmış:"Eğer oy kullanmak bir şeyi değiştirseydi, yasadışı ilan edilirdi."
- Yeni açılmış bir köprü çöktüğünde, kasaları boşaltılmış bir banka devrildiğinde, çimentosuz inşa edilmiş bir bina yıkıldığında kimsenin hapse girmediği ülkelerde yalnızca yoksullar cezaevine girer.
- Çalışanlar işini kaybetmekten korkuyor. Çalışmayanlar hiçbir zaman iş bulamamaktan korkuyor.
- Bütün vitrinlerin vitrini olan shopping center ya da shopping mall köleleştirici varlığını dayatıyor. Kalabalıklar tüketim ayinlerinin bu büyük tapınağına kafileler halinde akın ediyorlar
- Yaşlılara değer vermeyen üretim sistemi sistemi çocuklardan da korkuyor. Yaşlılık bir başarısızlık, çocukluk bir tehlike.
- Ömrü ödemekle geçti ve borçlu öldü, yazacak mezar taşlarında.
- Kimler gardiyan, kimler tutsak? Kolaylıkla, bir şekilde hepimizin tutsak olduğu söylenebilir. Cezaevinde olanlar ve dışanda olanlar. İhtiyaçlarının tutsağı olanlar, yaşamak için çalışma lüksleri bulunmadığından çalışmak için yaşamaya mecbur olanlar özgür mü? Ya umutsuzluğun tutsağı olanlar, işsizler ve asla bir işi olmayacaklar, çalarak ya da mucizelerle yaşamaya mahkûm olanlar? Hepimiz, yukarıdakiler, aşağıdakiler ve de ortadakiler, hepimiz korkunun esiri değil miyiz?
- Tüketim toplumu gelip geçiciliği tüketiyor. Nesneler, insanlar: Kalıcı olmasın diye üretilmiş nesneler doğduktan kısa bir süre sonra ölüyor;dünyaya gelir gelmez mahkûm edilen insan sayısı giderek artıyor.
- "Yasalar örümcek ağı gibidir, sinekleri ve diğer küçük böcekleri yakalamak için yapılmıştır, ama büyük kan emicilerin yolunu kesemez."
- Tecavüz eden ne zevk arar ne de zevk alır; tabi kılmaya ihtiyaç duyar. Tecavüz, kurbanın kalçasına kan revan içinde bir sahiplik işareti kazır. Bu, eskiden beri mızrakla, kılıçla, tüfekle, topla, roketle ve diğer ereksiyonlarla ifade edilen iktidarın fallik karakterinin en hayvani ifadesidir.
- İnsanlar giderek çoğalırken bir yandan daha da yalnızlaşıyor. Çoğalan yalnızlar şehirlere yığılan kalabalıkları oluşturuyorlar.
- Kitle iletişim araçları uyuşturucudan bu kadar çok bahsederken sebeplerinden neden bu kadar az bahsediyor? Uyuşturucu kullanıcısı mahkûm ediliyor da, kayg, keder, yalnızlık ve korkuyu kat kat artıran bu yaşam biçimi ya da kimyasal avuntuyu teşvik eden tüketim kültürü neden mahkûm edilmiyor?
Tepetaklak İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bu sene okuduğum en iyi kitap olabilir. Galeano'ya bayıldım. Her ne kadar politik olarak uyuşmasak da ifşaatını yaptığı dünya ortak düşmanımız. Kitap bir okulu tanıtıyormuş ve dersler veriyormuş gibi yazılmış. 6 ana başlık (ders) var, hepsinin de alt konuları var. Bu konular diktatöryal rejimlerin içyüzünden tutun da büyük şirketlerin doğayı mahvetmesi gibi son iki yüzyılın aşikar meseleleri. Fakat yazar bu konuları öyle güzel ele alıyor ki, konular ağır olsa da oldukça rahat anlaşılabilir bir halde bulunuyor. İçindeki resimler ise Jose Guadalupe Posada'nın gravürlerinden seçilmiş. Oldukça uyumlular. Aynı şekilde en çok alıntı yaptığım kitap da bu olsa gerek. • İlk konu okul hakkında bilgiler. Tersine dünyanın ne olduğundan bahsediyor. Tersine dünya okulu her şeyin tam zıttının eğitiminin verildiği bir okuldur. Yani normal okullar gibi her şeyin iyi yönlerini anlatmaz, aksine günümüzün saçmalıkları yüzümüze vurur. İkinci alt konu çocuklardır. Bu dünyanın çocuklarımız üzerinde yaptıkları, zengin çocukları korunaklı dünyaya, fakir çocukları tehlikeli dünyaya ve orta sınıf çocukların ise televizyon, eğitim ve internet aracılığıyla beyinlerinin uyuşturulmasına değinir. Üçüncü alt konu adalet ve eşitlik üzerinedir ve dünyadaki sözde eşitlikten ve güç sahibibin tekelinde olan adaletten bahsedilir. Dördüncü konu ise ırkçılık ve cinsiyetçiliktir. Siyahlara, kadınlara ve melezlere yapılan ırkçılık önümüze bu bölümlerde açıkça sunuluyor. Suç oranları ve ölüm oranları ile azınlık sınıfların hali ortaya konmakta. • İkinci bölüm korku üzerine yazılmış. Üç alt başlıktan oluşuyor. İlk konu korku eğitimi, hepimiz özellikle son yüzyılda polisler ve askerler aracılığıyla korkuyu içimizde hissetmeye başladık. 20-30 yılda bir darbe, büyükşehirlerimizin sokaklarında suç, devlet görevlilerinin sicilinde uyuşturucu olayları görüyoruz. Korkuyla eğitildik, kameralarla izleniyoruz. İkinci konu ise korku endüstrisi. Özel cezaevleri ve özel polisler ile suç oranları düşse bile mahkum sayısı artıyor, insanlar suçlu olmaya ya da suçludan korkmaya itiliyor. Son teknoloji aletler ile mahkumların rehabilite olma olasılığı sıfırlanıyor, çünkü her mahkum para demektir. Üçüncü konu büyük güçlerin ısmarlama düşmanlar yaratması, uyuşturucu ile mücadele ettiklerini söyleyip ülkelerini uyuşturucunun merkezi haline getirmeleri işleniyor. Yaratılan bu kurmaca düşmanlar bizzat devletlere yarıyor, ülkemizde her toplumsal harekette ortaya çıkan bazı gruplar da bu ısmarlama düşmanların bir çeşidi olsa gerek. • Üçüncü bölüm etik üzerine. İki alt konu var. İlk konu güç çeşitleri. Emperyal Güç, yani Kraliçe Victoria'nın gücü; Sırrın Gücü, yani diktatöryal rejimlerin ve uyuşturucu-silah ticaretinin bankaları üzerinden yapılmasına izin veren İsviçre'nin gücü; İlahi Güç, yani Katolik dinini sömürerek zenginleşen ve sonra iflas eden Banco Ambrosiano; Politik Güç, özellikle Güney Amerika'da politikacıların devleti soyup soğana çevirdikleri halde cezasız kalmaları; Rehinecilerin Gücü, dünya ülkelerini borçlandıran ve bu borçları yeni borçlar ile ödeyen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu; Küresel Güç, sosyal adaletsizliği arttıran Thatcher ve Reagan gibi yöneticiler ve verdiği borcu ticari satış ile alan üst şirketler; Kumarhanenin Gücü ise Wall Street adı verilen "mantıklı" kumarhanenin binlerce insanın parasına suistimal etmesi. İkinci konu ise iş ve işsizlik. Hepimiz önce iş bulma, sonra onu kaybetmeme korkusu içindeyiz. İstediğin kadar iyi çalış, iş seni bulamıyorsa kolay gelsin. • Dördüncü bölüm dokunulmazlık sahibi sınıflar üzerine. Buranın ilk konusu ise vaka incelemeleri. Değinilen vakalar arasında, Shell ve Chevron gibi büyük petrol şirketlerinin Nijer Nehir Deltasını yok ettiklerini ifşa ettiği için infaz edilen Saro-Wiwa isimli yazar, yine Shell'in Curaçao adasına kurduğu rafineri yüzünden ada sakinlerinin zarar görmesi üzerine rafinerinin kapanması emri gelmesi ama Shell'in 400 milyon dolarlık tazminatı ödemek yerine bir dolara rafineriyi devlete satması, Chevron'un mavi kelebekleri koruma kampanyası adı altında dünyayı kendi çevreci algısı içinde kirletmeye devam etmesi, Brezilya'da köylülerin cesio 137 adı verilen radyoaktif mavi taşı bulup bu taşı üstlerine sürünce ışık saçtığı fark ettiklerinden tüm köy mahvolması, Meksika'da 92 depreminde binlerce insanın malzemeden çalınmış binalar yüzünden ölmesi (yakında bir benzerini Türkiye'de yaşamamamız için bir sebep yok), gezegeni kirletmekte başı çeken General Electric, DuPont ve Westinghouse gibi firmaların kendi yarattıkları çöpü temizlemenin de endüstrinin sahibi olması, mayınları döşeyen CMS ve British Aerospace gibi şirketlerin yine mayınları temizleme ihalesi almaları, Pinochet'in suçunu karşılık ödül, Arjantin diktatörü Scilingo'nun otuz kişiyi köpekbalıklarına yem etmekten değil karşılıksız bir çek yazmaktan ceza alması, ve Latin Amerika'da işlenen politik cinayetlerin gizlenmesi gibi olaylar işlenmiş. İkinci konu, insan avcılarının yani diktatöryal güçlerin askerlerinin dokunulmazlığı. Binlerce insanı öldüren bu rejimler bedelini asla ödememiştir. Üçüncü konu, gezegeni yok edenlerin, yani atıklarını güneye gönderen ve yine fabrikalarını güneye kuran şirketlerin ve devletlerin cezasız kalmaları ve 25 milyon insanın bu yüzden evsiz kalmasıyla ve dahasının da kalacak olmasıyla alakalı. Dördüncü ve son konu kutsal otomobilin dokunulmazlığı, yani motorlu taşıtların mutlak hakimiyeti ile dünyamızın günden güne kirlenmesi, güzel havalar anlamına gelen Buenos Aires kentinin dünyanın havası en hızlı kirlenen kentlerden okuri olması gibi sorunlara değiniyor. • Beşinci bölüm yalnızlık üzerine. İlk konu da tüketim toplumu ve içinden çıkılmaz amansız yoksulluk. McDonald's'ın, Mercedes'in ve Rolex'in dünyası. İnsanların sadece alışveriş arabalarını doldurup tüm şehirlerini sarmış o alışveriş merkezlerinden bir sakız dahi almadan çıkmaları. 1998'de Buenos Aires'de bir adam karşıdan karşıya geçerken telefonuyla konuştuğu için öldü, öldükten sonra fark edildi ki, adam telefonla konuşmuyordu; telefon oyuncaktı. İkinci konu ise iletişimsizlik. Hem de iletişim en kolay olduğu iddia edilen internet çağında. Fakat internetin iletişimi kurmaca, ve o insanlara şiddetten fazlasını sunmuyor. Televizyonlar tamamen politik güçlerin elinde, artık bize radyo yeniden cazip gelmeye başlıyor, çünkü sadece radyo dinlerken gözümüzün önüne güzel şeyler geliyor. • Altıncı ve son bölüm ise karşıokul. 20. yüzyılı, yani binyılın sonunu genişlemesine el alıyor yazar. Binyıl sonunun vadi ve ihaneti, yani barış ve gelişme çağı olması beklenen bu binyılın hızlıca adaletsizlik sürecine dönüşmesi, henüz ilk yarısında yıkıcı savaşlara sahne olması konu alınmış. Fakat yazar biz insanlara dünya için henüz umutların kaybolmadığını, kayıpların geri kazanılabileceğini söylüyor. Fakat 98'de yazılmış bu kitaba 2021'de yorum yapan biri olarak şunları rahatça söyleyebilirim ki, hiçbir şey daha iyi değil. Son sayfalarda ise yazar bize iyi bir dünya hayali kuruyor, tüm şu yazdıklarımın olmadığı bir dünya. Okuduğum en iyi kitaplardan biri ve Galeano okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. Sipariş listeme bir Galeano kitabı ekledim bile. Herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum. 10/10 (Ömer Ökten)
Bu güçlü yapıt hakkında saygı mahiyetinde bir kaç söz etmek istedim, aslında kitap kendini ortaya çıkarken ki motivasyonun kendisiyle, Galeano' nun o keskin anlatımındaki tutku, içtenlikle ortayaseriyor, daha ne söyleyebilirim ki diye düşündündüm saygıyla eğilmekten başka... "Dünyayı yorumlamak yetmez onu değiştirmek gerekir" Marx ve Engels' in klasik Alman felsefesini aşıp felsefelerini doğrulttukları dönemde bu çıkarsamada bulunuyorlardı Feuerbach üzerine 11 tez de. Yorumlamanın ve anlamanın önemsizliğine vurgu değildi bu söz, eleştirinin materyalist, diyalektik özüne dair bir vurguydu. Galeano' kapitalizmin aldığı Neoliberal halini, bu dönüşümü çok iyi yorumluyor ve anlıyor; ve henüz 20. yy ın sonlarına yaklaşıldığı dönemde, güçlü sezisi, gözlem gücü ile yapıyor. Tüm yapıt boyunca hiç bir cümleyi, paragrafı öylece atlayamıyorsunuz, içinize işliyor, kafanızdan aşağıya dökülen buzlu su etkisi yapıyor anlatılanlar... Che'nin o özlem duyduğu dünyanın kişiliği olma tutarlılığı ve hisleriyle söylediği gibi: bir komünist dünyanın neresinde olursa olsun bir insanın suratına atılan tokadı hissedendir ifadesindeki gibi; Galeano' da bence olsa olsa bu anlatımının ustalığını bu samimiyetine borçludur... Eğer ki gerçekten hissetmeseydi, kaygılanmasaydı yoğun bir şekilde, tokadı hissetmeseydi, böyle anlatılamazdı, sanmıyorum... İçtenlikli yorumlayan bakış açısı karanlık bir tablo çizmek değildir, içtenlikli bir gözlem yapabilmek çıkış yolunu aramak anlamına da gelir. "Müzik Bir arp büyücüsüydü. Kolombiya kıyılarında onsuz şenlik olmazdı. Şenliğin şenlik olması için, dans eden parmaklarıyla havayı şenlendirip bacakları şahlandıran Mese Figueredo'nun orada bulunması gerekirdi. Bir gece, ücra bir patikada haydutlar ona saldırdılar. Mese Figueredo bir katırın sırtında bir düğüne gidiyordu. Birkaç haydut üzerine atılıp onu yumruklarıyla yere sererken, bir katırda o, diğerinde arp vardı. Ertesi gün, biri onu buldu. Yolda uzanmış yatıyordu; canlıdan çok ölüydü, toz ve kan içinde bir paçavraydı. İşte o paçavra sesinin son kalıntısıyla şöyle dedi: "Katırları götürdüler." Sonra şöyle dedi: "Arpı götürdüler." Bir soluk aldı ve güldü: "Ama müziği götürmediler." " (Tepetaklak-sayfa327) (Erdinç Aoron Ardınç)
Okuduğum ilk Eduardo Galeano kitabı. Okadar duyrucu ki artık yazarın başka kitaplarını okumasam da olur. Bazı kitaplar okunmalı. Ana bazı kitaplar okutulmalı da. Umudumuzu kaybetmemek adına okutulmalı. "Bizden" sonrakileri düşünüyorsak bizden sonrakilere okutulmalı. Bizler okumalı, bizden öncekiler okumalı... (utku aksu)
Tepetaklak PDF indirme linki var mı?
Eduardo Galeano - Tepetaklak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tepetaklak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Eduardo Galeano Kimdir?
Galeano Montevideo'da, orta sınıf Katolik bir ailede doğmuştur. Çocukluğunda futbol oyuncusu olmak istemiş, gençliğinde birçok farklı işte çalışmıştır. 14 yaşında ilk politik çizgi romanını, Sosyalist Parti'nin haftalık yayın organı El Sol'a satmıştır.
Gazetecilik kariyerine 1960lar'da, Marcha'da editör olarak başlamıştır. 1973'te bir askeri darbe nedeniyle Uruguay'ın iktidarı değişince Galeano hapse atılmış, daha sonra da sürgüne yollanmıştır. Arjantin'e yerleşmiş ve kültürel bir dergi olan, Crisis'i kurmuştur. 1976'da Videla rejimi, askeri bir darbe ile, Arjantin'de iktidara gelince ülkeden İspanya'ya kaçtı. Burada ünlü triyolojisi, Memoria del fuego "Ateş Anıları"nı kaleme aldı.
Yazar genel olarak Latin Amerika'daki örneklerden yola çıkarak dünya sorunlarından bahsetmiştir. Kölecilik, kadın taciri ve mütemadiyen artmakta olan suç oranı irdelediği sorunlar arasındadır. Kitaplarında çoğunlukla gazete haberleri kullanarak örneklendirmeler yapılmaktadır.
1985'in başında Galeano Montevideo'ya döndü ve hâlâ orada yaşamaktadır.
Eduardo Galeano Kitapları - Eserleri
- Kadınlar
- Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih
- Ve Günler Yürümeye Başladı
- Latin Amerika'nın Kesik Damarları
- Tepetaklak
- Kucaklaşmanın Kitabı
- Hikaye Avcısı
- Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri
- Biz Hayır Diyoruz
- Gölgede ve Güneşte Futbol
- Yürüyen Kelimeler
- Zamanın Ağızları
- Yaratılış - Ateş Anıları 1
- Helena'nın Rüyaları
- Yüzler ve Maskeler - Ateş Anıları 2
- Söz Mezbahası
- Rüzgarın Yüzyılı - Ateş Anıları 3
- Papağanın Diriliş Öyküsü
Eduardo Galeano Alıntıları - Sözleri
- Ben ölüm gelmeden önce her şeyimi vermek, bomboş kalmak istiyorumdum ki, o …… çocuğu geldiğinde götürecek bir şey bulamasın. (Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri)
- Helena rüyasında bizi görmüş. Bir havaalanındaymışız ve tüm havaalanlarında olduğu gibi bir makineden geçmek için sırada bekliyormuşuz. Makineden yastıkları geçirmemiz gerekiyormuş. Önceki gece kullanılan yastıklar cihzdan geçerken rüyalar okumuyormuş. Makine, kamu düzenini için tehlikeli rüyaları tespit ediyormuş. (Helena'nın Rüyaları)
- " ...Kuşkusuz, sen hep yabancı olarak kalacaksın. Bu senin temel yazgın olacak gibi görünüyor." (Söz Mezbahası)
- Rüyalar yola çıkıyor. Tren istasyonunda bir peronda, Helena, ıslanmış bir mendille onlara veda ediyor. (Helena'nın Rüyaları)
- "Biz demokrasiden yanayız ama demokrasi bizden yana değil." (Biz Hayır Diyoruz)
- Bu kadın gizli bir ev. (Yürüyen Kelimeler)
- Ben nefes almakla yetinmek istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum. (Hikaye Avcısı)
- Eğer dünya bana benzemiyorsa, bana layık da değildir (Biz Hayır Diyoruz)
- Haritada henüz var olmayan bir ülkeye özlem duyuyorum. (Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri)
- Ah, kadın bedeni! Ne kadar ihtişamlı bir şeysin sen!" Bingenli Hildegard, insanı kirletenin regl kanı değil savaş kanı olduğuna inanıyor ve açık bir biçimde dünyaya kadın olarak gelmiş olmanın mutluluğunu yaşamaya davet ediyordu! (Kadınlar)
- Hepimiz ölümlüyüzdür, ama ilk öpüşmeye ve de ikinci kadehe dek. (Kucaklaşmanın Kitabı)
- Bugün Van Gogh, ona yemek vermeyecek restoranların duvarlarını, onu akıl hastanesine kapatacak doktorların muayenehanelerini ve onu hapse tıktıracak avukatların yazıhanelerini süslüyor. (Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih)
- Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder. (Biz Hayır Diyoruz)
- Francisco de Quevedo: Tavuklar yumurta yumurtlar, kadınlar boynuz takar. (Ve Günler Yürümeye Başladı)
- Tanrı, saygınlığını az gözükmesine borçludur. (Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri)
- Yuttuğum kelimeler şişmanlatsaydı, dünyaya sığmazdım. (Zamanın Ağızları)
- "İnsan hakları evde başlamalı" (Kucaklaşmanın Kitabı)
- Büyükanne Raquel öldüğünde kördü. Ancak uzun zaman sonra, Helena’nın rüyasında gözleri görüyormuş. (Helena'nın Rüyaları)
- Eğer dünya üzerinde 'İyi' yoksa onu icat etmek gerekir. (Kadınlar)
- Yeryüzünden bakınca akbaba yenilmezdir. (Yüzler ve Maskeler - Ateş Anıları 2)