Tarih Hırsızlığı - Jack Goody Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Tarih Hırsızlığı kimin eseri? Tarih Hırsızlığı kitabının yazarı kimdir? Tarih Hırsızlığı konusu ve anafikri nedir? Tarih Hırsızlığı kitabı ne anlatıyor? Tarih Hırsızlığı PDF indirme linki var mı? Tarih Hırsızlığı kitabının yazarı Jack Goody kimdir? İşte Tarih Hırsızlığı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Jack Goody

Çevirmen: Gül Çağalı Güven

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Yayınları

İSBN: 6053605324

Sayfa Sayısı: 420

Tarih Hırsızlığı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tarih Hırsızlığı, tarihyazımı aracılığıyla tarihin Batı tarafından ele geçirilişini anlatıyor. Bu “hırsızlık”, geçmişin çoğu zaman Batı Avrupa ölçeğinde yaşanmış süreçlere göre kavramsallaştırılıp sunulmasını, ardından da dünyanın geri kalanına dayatılmasını ifade ediyor.

Bazı tarihçilere göre Rönesans’tan, bazılarına göre ise ancak 19. yüzyıldan itibaren küresel ölçekte üstünlüğü ele geçiren Batı’nın bu öne geçişinin nedenlerinin araştırılması 19. ve 20. yüzyıl tarihyazımının tercihli konularından biri oldu. Jack Goody bu tarihyazımını, Marx, Weber, Norbert Elias, Fernand Braudel, Moses Finley ve Perry Anderson gibi kuramcılar ve tarihçiler üzerinden inceleyip eleştirel bir bakış geliştirirken, “Batı niye üstün geldi? Doğu niye geri kaldı?” sorusunu hem Avrupa-merkezci perspektifi, hem de dayandırıldığı olgusal zemindeki hatalar bakımından çok ciddi bir eleştiriye tabi tutuyor. Demokrasi, kapitalizm, bireycilik ve aşk gibi kurumların bulunuşunu sadece Batı’ya mal etmenin, diğer kültürlere yönelik bir hırsızlık olduğunu vurgulayan Goody, farklı kültürleri bir arada incelemeye olanak verecek ve modası geçmiş basit Batı/Doğu karşıtlaştırmalarının yerini alacak yeni bir karşılaştırmalı yöntem öneriyor.

Tarih Hırsızlığı Alıntıları - Sözleri

  • Demokratik devletler uluslararası düzeyde demokratik yöntemlere itibar etmezler.
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir.
  • İslam'da hiçbir imtiyazlı kişi bulunmadığı veya daha doğrusu, bir insanın değerinin kendi niyetleri, davranışı ve dindarlığına bağlı olduğu ilkesinin çevresinde döner. Bu onu cennetin kapılarına götürebilir, fakat yeryüzü krallıklarında bile, İslam inancını bir kez benimsedikten -yani Allah'ın iradesine “teslim” olduktan sonra, tüm insanlara toplumda yükselmek için eşit şans verilmelidir. Söz gelimi Amerika'daki siyahi Müslümanlara ve başka yerlerdeki ezilenlere İslam'ın vaadi budur.
  • İslam'da hiçbir imtiyazlı kişi bulunmadığı veya daha doğrusu, bir insanın değerinin kendi niyetleri, davranışı ve dindarlığına bağlı olduğu ilkesinin çevresinde döner. Bu onu cennetin kapılarına götürebilir, fakat yeryüzü krallıklarında bile, İslam inancını bir kez benimsedikten -yani Allah'ın iradesine “teslim” olduktan sonra, tüm insanlara toplumda yükselmek için eşit şans verilmelidir. Söz gelimi Amerika'daki siyahi Müslümanlara ve başka yerlerdeki ezilenlere İslam'ın vaadi budur.
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir.
  • Aslında pek çok yönden, tıpkı Bizans'taki Badras okulu gibi Bologna'da hukuk öğrenimi veren ilk Avrupa üniversitesinin & öncülü İslami yöntemler olmuş olabilir.
  • "Osmanlıların organizasyon muhafazakarlığı"yla suçlanmaları da mümkün değildir. Osmanlılar Avrupalı devletlerden çok önce, yeniçeri diye nitelenen askerlerden düzenli bir ordu kurmuştu. I. Murad'la (1362-89) birlikte, bağımsız bir orduya, yani "çeşitli dini, kültürel ve etnik grupların üstünde durabilecek bir güce"24 olan ihtiyaç kabul edildi. Yeniçeriler, on beş ila yirmi yaş arası Hıristiyan erkeklerin dönemsel olarak toplanıp Osmanlılaştırıldığı devşirme sistemiyle oluşturuldu . Eğitimden sonra yeniçerilere hazineden maaş ödeniyor ve doğrudan doğruya padişahın kumandasına giriyorlardı. Komşuları arasında ilk düzenli orduyu Avusturya Habsburglarının kurduğu anlaşılıyor; Habsburglar buna karşın önemli denebilecek boyuttaki sürekli birliklerine ancak 250 yıl kadar sonra, Otuz Yıl Savaşı (1618-48) sırasında sahip olmuşlardı.
  • Demokratik devletler uluslararası düzeyde demokratik yöntemlere itibar etmezler.
  • Gelgelelim, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra bile Avrupa dışında faal kalan çeşitli okullara karşın, üniversite Makdisi'ye göre 12. yüzyılın ikinci yarısında sadece Hıristiyan Batı'da ortaya çıkarılan bir toplumsal örgütlenme biçimiydi.
  • Polybius Şöyle yazmıştı: "Kartaca'da müzakerelerde halkın sesi ağır basıyordu, oysa Roma'da senato gücünün doruğundaydı.Kartacalılara göre, en yüksek sayıya sahip görüş; Romalılara göre ise, seçkin yurttaşların sesi hüküm sürerdi."
  • Makdisi böylece, (Doğu ve Batı arasında hayati bir farklılık ördüğü) bir üniversite kavramı değilse de, Doğu'nun daha sonra “İslami unsurlarla tamamlanan üniversite sistemini ödünç almış» olduğundan söz eder.(Yani çaldığından). İslam bilime muhalif diyenler, bilim yuvası olan üniversitelerin islam menşeili olduğundan bahsetmezler, ya da bilmezler
  • Dünya tarihi nasıl olup da sadece Batı'da gerçekleşen olaylarla tanımlanır hale geldi?
  • Tarih, her biri bir öncekinden çıkan ve bir sonrakine giden, en nihayet Marksizm’de Komünizmle birlikte doruğuna çıkan bir aşamalar silsilesidir.
  • Bu bakımdan, din, dünyayı bizim için kısmen keyfi yollarla"haritalandırır"...
  • Avrupa, dilbilimsel açıdan Asya'dan gelen ve Hint-Avrupa dillerini konuşan ❝Aryanlar❞ın yurdu haline gelmişti.

Tarih Hırsızlığı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tavsiye: Yazarın kendisi başlı başına bir kaynak fakat bu kitabı özetleyecek olursak, genel bir tarih tekrarı derim. Dili ağırdır. Bilgi birikimi ister. Hatta yüksek lisans veya doktora yapan kişiler için daha uygun bir kitaptır. Tabi kendini geliştirmiş kişiler çok rahat okuyabilir. En güzel yanı Jack Goody her zaman olduğu gibi oryantalist bakış açısını - bazen kendisinin oryantalist olmasına engel olamasa dahi- eleştirmesi çok güzel. Bu kitap bakış açınızı değiştirir. (Gülsüm Özdemir)

Tarih Hırsızlığı Tarih Hırsızlığı, tarihyazımı aracılığıyla tarihin Batı tarafından ele geçirilişini anlatıyor. Bu "hırsızlık", geçmişin çoğu zaman Batı Avrupa ölçeğinde yaşanmış süreçlere göre kavramsallaştırılıp sunulmasını, ardından da dünyanın geri kalanına dayatılmasını ifade ediyor. (Mehmet Emin Çiçek)

Batılı bir düşünürün, Batı'yı Batı yaptığı düşünülen değerleri, süreçleri, zihniyet değişimi iddialarını incelediği ve 19. yüzyıla kadar bunların diğerlerinden bugüne kadar anlatıldığı gibi aşırı farklı olmadığını incelediği bir eser. Adaletli yaklaşım için elinden gelen çabayı gösterdiğini söyleyebiliriz. Önceki düşünürleri ve Batı'yı veya Doğu'yu istisnai olarak gören dünya tarihi literatürünü göz önüne alırsak Jack Goody bu eserde göreli olarak adaletli davranmıştır diyebiliriz. Düzeltilmesi gereken birçok nokta var. Özellikle Batı'nın teleolojik tarih yazımını kendisinin de incelemeye ihtiyacı var. Dünyaya sunulan modelin geldiği çıkmaz bunun neden gerekli olduğunu gözler önüne seriyor. Batı kendini özgün/üstün görüşünü değiştirmedikçe yaymaya çalıştığı hümanist değerler hangi insan, hangi eşitlik vb. sorular üzerinden kendi çelişkilerini sorgulatmaya devam edecektir. (Abdullah Talha Genç)

Tarih Hırsızlığı PDF indirme linki var mı?

Jack Goody - Tarih Hırsızlığı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tarih Hırsızlığı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jack Goody Kimdir?

27 Temmuz 1919 tarihinde, Britanya’da, St Albans, Velwyn Garden City’de doğan sosyal antropolog Sir John (Jack) Rankine Goody, Cambridge Üniversitesi’nin önde gelen hocalarından biridir ve British Academy ve US National Academy of Sciences’ın üyesidir.

İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, Kuzey Afrika cephesinde savaşmış, Almanlara esir düşmüş ve üç yıl esir kampında kalmıştır.

1954’ten 1984’e kadar Cambridge Üniversitesi’nde sosyal antropoloji dersleri vermiş; antropolojinin her alanında, özellikle aile, miras, çiçekler, yiyecek, okuryazarlık konularında kitaplar yazmış ve sayısız makale yayımlamıştır. Başlıca eserlerini şöyle sıralayabiliriz: Death, Property and the Ancestors (Stanford University Press, 1962); Literacy in Traditional Societies (Cambridge University Press, 1968); The Myth of the Bagre (Oxford University Pres,1972); The Character of Kinship (Cambridge University Press, 1973); Production and Reproduction: A Comparative Study of the Domestic Domain (Cambridge University Press, 1976); The Domestication of the Savage Mind (Cambridge University Press, 1977) [Yaban Aklın Evcilleştirilmesi, Dost Kitabevi Yayınları, 2001]; Cooking,Cuisine and Class: A Study in Comparative Sociology (Cambridge University Pres, 1982); The Development of the Family and Marriage in Europe (Cambridge University Pres,1983); The Logic of Writing and the Organisation of Society (Cambridge University Press, 1986); The Interface Between the Written and the Oral (Cambridge University Press, 1987); The Oriental, the Ancient and the Primitive: (Cambridge University Press, 1990); The Expansive Moment: The Rise of Social Anthropology in Britain and Africa, 1918-1970 (Cambridge University Press,1995); The East in the West (Cambridge, Cambridge University Press, 1996) [Batı’daki Doğu, Dost Kitabevi Yayınları, 2002]; Representations and Contradictions: Ambivalence towards Images, Theatre, Fictions, Relics and Sexuality (Blackwell Publishers, 1997); Food and Love: A Cultural History of East and West (Verso, 1998); The European Family: An Historico-anthropological Essay (Blackwell Publishers, 2000) [Avrupa’da Aile, Literatür Yayıncılık, 2004]; Islam in Europe (Polity Press, 2004) [Avrupa’da İslam Damgası, Etkileşim Yayınları, 2005]; The Theft of History Cambridge University Pres, 2007.

Jack Goody Kitapları - Eserleri

  • Avrupa'da İslam Damgası
  • Tarih Hırsızlığı
  • Rönesanslar
  • Yaban Aklın Evcilleştirilmesi
  • Yemek, Mutfak, Sınıf
  • Çiçeklerin Kültürü
  • Avrupa'da Aile
  • Mit, Ritüel ve Söz
  • Avrasya Mucizesi
  • Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim
  • Kapitalizm ve Modernlik

Jack Goody Alıntıları - Sözleri

  • Lavanta gerçek âşıklar içindir... Biberiye hatırlama demektir... Adaçayı yaşama gücü demektir... Rezene dalkavuklar içindir... Menekşe sadakat demektir... Kekik beni denemek içindir... Gül bana hâkim olmak içindir... Zambak çiçekleri nezaket demektir... Karanfil zarafet demektir... Kadifeçiçeği evlilik demektir... Penniriall aşkınızın izidir... Çuhaçiçeği nasihat istemektir... (Çiçeklerin Kültürü)
  • Yaban düşüncenin başlangıç noktası 'aklın' veya 'düşüncenin' bir karşıtlık oluşturacak biçimde ikiye, yaban ( ya da öncel) ve evcil olana ayrılmasıdır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Bali'de tapınak festivallerinde özenle hazırlanıp süslenen geleneksel yemekler, tanrıları ve topluluğu ibadete katılmaya çağırmak için bir araçtı. Festivalden sonra cemaat tanrının masasında kalam yemekleri, yani hediyeleri evlerine geri götürürdü. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Anlatım, tamamlanmamış bir iletişim ve bir anlamda kendiyle-paylaşma, bir tür grafik monolog, amacı hemen o anda bir iletişim yaratma olmaksızın duygu ve düşün- celerin dışa vurumu veya sadece tasarımın kendisini yaratma (kağıda dalgınlıkla çizilen muğlak veya daha belirgin şekiller) olarak görülebilir. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)
  • “Lale” [tulip] adı Türkçe “tülbent” sözcüğünden türemiştir ve bu çiçek İngilizce’de “Türk takkesi” [Turk's cap] olarak da bilinirdi. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Akantus, Mağrip sanatında olduğu gibi, Bizans ve ortaçağ Roma mimari tarzında yapılan kiliselerde de kullanılmış, sonunda, Amiens ve diğer Kuzey katedrallerinin belirgin özelliği olan, çok daha natüralist gotik yaprak işi biçimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Desen, stili­ze (“klasik”) biçimiyle Rönesans’ta yeniden boy göstermiştir. Bu şekil­de Avrupa ve Asya kıtalarına yayılmış, bir temanın karmaşık toplumların oluşturduğu geniş bir alana yayılması açısından çarpıcı bir örnek teşkil etmiştir. M.S. ilk yüzyıllarda, Han Hanedanı döneminde Asya’da Çin’e ulaşmış, Hindistan’da hem Budist hem Hindu heykelciliğinde boy göstermiş, oradan Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya yayılmış, hatta Hint kumaşlarında bir desen olarak Avrupa’ya geri dönmüştür. Akantus yaprağı etkisini Doğu’nun daha uzak köşelerinde de hissettir­miş, İpek Yolu boyunca seyahat ederek Tang Hanedanı hâkimiyetinde­ki Çin’in, Kore’nin üç krallığının ve Nara dönemindeki Japonya'nın saraylarına ulaşmıştır. Öte yandan, aynı şekilde Doğulu motifler de ak­si istikamette yolculuk etmiştir. Bu alışveriş yoluyla, aynı desen öğe­leri Avrasya’nın çok farklı kültürlerinde kullanılır olmuştur. Elbette her zaman belli bir yeniden yorumlama payı bulunuyordu. Ama bu biçim­lerin pek çoğu konvansiyonel olduğu ve çok az özgül anlam taşıdığı için, genellikle bu payın büyük olması gerekmiyordü. Hepsi yeniden düzenlenmiş olmakla birlikte, biçimlerin kendileri çoğunlukla bağlam­dan koparılmış bir varoluş tarzı edinmişlerdir. İskenderiye ve Do­ğu’dan gelen Roma mirası üzerine yazan Courbaud, “[tüm süsleme sa­natında] şematik temsile yönelik eğilim, hayvansal ya da bitkisel konu­nun, aşağı yukarı hep sabit kalan özel bir motife dönüşümü, palmiye ağacı yaprağının örneğin palmete, gülün rozete ya da ‘gül’e [rosace] dönüşümü” noktalarına değinir. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Muhammed'in amcasının soyundan gelen Haşimi ailesi Abbasilerin, İS 750'de halifeliği başlatmış olan Emevilerden yönetimi devralmalarıyla birlikte geçmişe, hem klasik Yunan birikimine hem de eski İslama yöneliş başladı. (Rönesanslar)
  • Eğer entellektüelleri dar manada uzmanlık sahibi insanlar olarak tanımlarsak, yazı öncesi toplumlarda bu insanları bulmak zor, hatta imkansız hale gelir. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Senin için hatta çelenkler, menekşe ve safran taçlar var. Kan kırmızı güllerle sanlı altın sarısı yoncalar. Ve de el değmemiş nehrin kenarından toplanan zambaklar. (Çiçeklerin Kültürü)
  • 'Doğa' ve 'kültür' gerçek midir? Bu kar­şıtlık, kültürel çözümlemeye öyle bir sızmıştır ki artık onu 'do­ğal,' kaçınılmaz olarak görüyoruz. Fakat doğa ve kültür arasın­daki ayrım bazı yönlerden oldukça yapaydır. Örneğin birçok yi­yecek ara bir kategoriye düşmektedir, pişirilmemiş ancak işlen­miştir ya da sadece insan eliyle toplanmaktadır. 'Three Bears' üzerine yazısında E. A. Hanımel (1972) balı doğa alanına yerleş­tirirken yulaf lapasını kültür alanına koymaktadır. Kahvaltı ma­sasında ve tarlada bu karşıtlık o kadar da belirgin değildir. As­lında çiğ/pişmiş ayrımı çok daha uygun bir biçimde uygulamaya koyulabilirdi. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
  • İslâm'ın yüksek idealleri, İslâm'da imtiyazlı insanların olmadığı, yani kişinin değerinin onun ahlaki davranışına, niyetlerine ve imanına dayandığı ilkesi etrafında yükselir. Bu belki insana cennetin kapılarını açabilir, ama.bu dünyada da tüm inanan Müslümanlara (Allah'ın iradesine teslim olanlar ) toplumda yükselme şansı tanınmalıdır. İşte İslâmın Amerika'daki siyahi müslümanlara ve dünyanın diğer yerlerindeki mazlumlara vaadi budur. (Yalman 2001) (Avrupa'da İslam Damgası)
  • Genel olarak söylemek gerekirse, tektanrıcı inançlar diğerlerinden daha hoşgörüsüz, daha hegemoniktiler çünkü çontanrılı dinler tanım gereği daha çoğulcudurlar. (Rönesanslar)
  • Çiçeklerin kokusu açıkça onların ilk kullanımlarının önemli bir özelliğiydi; bu kokuları daha uzun bir süre muhafaza etmek ve onları kozmetik amaçlar için, erkeklerden ziyade kadınlar için mevcut kılmak üzere parfümler imal edildi. Öte yandan, bu kullanım aynı zamanda dinseldi; “parfüm” sözcüğü “duman yoluyla” anlamına gelen Latince ‘per fumum’ deyiminden türetilmiştir ve yukarıdaki tanrılarla iletişim kurma, hatta duaları ulaştırma anlamı içeriyordu... (Çiçeklerin Kültürü)
  • Basit toplumlarda zekanın katkısı öylesine önemsizleştirilmiştir ki, bazen "yerliler düşünür mü?" diye sormaya bile kalkışılır. Ya da "onların sadece bir takım kısıtlayıcı yapıları, özel sınıflandırma sistemleri ve evcilleşmemiş düşünce yapıları mı var?" diye araştırılır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Toplumları dışarıya bağımlı kılan ve bazen de karşılıklı bağımlılığa yol açan büyük hacimli kumaş, yağ, sabun ve benzer ürünlerin ithalatıdır. Bu durumda siyasi rejim bu malların dağıtımındaki dış kaynaklı fiyat değişimlerinin sonuçlarına karşı savunmasız kalır. Çünkü bu değişiklikler günlük yemeklerle, akşam içkileriyle, her gün giyilen kıyafetlerle, kullanılan aletlerde doğrudan bağlantılı olduğu için iç ekonomiyi doğrudan ve çarpıcı şekilde etkiler. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Türetilmiş anla­mıyla sözcük, adabın, davranış biçimlerinin, özellikle de ihtimam gös­terilen inceliklerin “yetiştirilmesi”yle ilişkilidir. Gayet sıklıkla, “kül­türlü bir kişi” deyiminde olduğu gibi, herhangi bir niteleme içermeksizin “yüksek” kültüre göndermede bulunur. Kültür kavramı, bu anlam­ da. “uygarlık” kavramının, yani kent kültürünün, Çince’ye wen hua (yazılı sözcüklerin getirdiği dönüşüm) olarak tercüme edilen sözcüğün bazı yananlamlarını bile içerir. Elbette toplumbilimciler, sanatsal bir terim olan “kültür” sözcüğünü bu şekilde kullanmazlar. Ama gündelik konuşmada çekirdek anlam bu olmaya devam etmektedir. Aynı şekil­de, birçok insanın zihninde de bitki büyütmekle ilgilenmek anlayışına karşılık gelir; bu ise asla tamamen otomatik, maddi ve teknolojik bir çaba değildir; daima insanın bilgisi ve niyetiyle yönlendirilir, karmaşık bir toplumsal ve kültürel üretim örgütlenmesi gerektirir. Çiçek yetiştir­me üzerinde açıkça sadece faydacı hesapların etkisi yoktur; onu aynı zamanda estetik talepler, onlara atfedilen anlamlar, bahçe tarımının ve genel olarak da “uygarlığın” düzeyi belirler. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Tabular, belli davranış biçimlerinden ya da yiyeceklerden uzak durma ve yasaklar bir grubu ya da zümreyi ayırt etmeye olanak sağlar, bunlar davranış şeklinin farklı bir alt kültüre dönüşmesinin alternatifidir. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Gabon ve Kamerun'daki Fang halklarının mvet edebiyatın- da ve Güney Sahra'da bulunan Mande halkları arasındaki griot anlatılarında efsane türünde bazı şiirler görmekteyiz. Finnegan bunu şöyle tamamlıyor; genel anlamda ve İslam etkilerinden ayn olarak destanın Afrika sözel edebiyatındaki önemi belirgin ölçüde azdır. Bu yüzden de pekçok okur-yazar olmayan halk için doğal bir form olduğu yönündeki apriori varsayım pek faz- la destek görmez. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)