Tarih Felsefesi - Doğan Özlem Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Tarih Felsefesi kimin eseri? Tarih Felsefesi kitabının yazarı kimdir? Tarih Felsefesi konusu ve anafikri nedir? Tarih Felsefesi kitabı ne anlatıyor? Tarih Felsefesi PDF indirme linki var mı? Tarih Felsefesi kitabının yazarı Doğan Özlem kimdir? İşte Tarih Felsefesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Doğan Özlem
Yayın Evi: Notos
İSBN: 9786055904494
Sayfa Sayısı: 526
Tarih Felsefesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Tarihi anlamak ve kullanmak için, vazgeçilmez...
"İnsan 'hatırlıyorum' der ve hemen unutan, bir geçmişi olmayan, her an gerçekten ölen hayvana gıpta eder." Friedrich Nietzsche
Tarih, unut(a)mayan bir hayvanın geçmişi. İnsanın dışına çıkamadığı bir gerçeklik. Şimdinin olaylarını tartışırken de, gelecek hakkında öngörülerde bulunurken de dönüp bakma gereği duyduğumuz birikim. Ne ki, bir yandan tarihi yaparken bir yandan da tarihe bakmak çelişkili de bir durum gibi görünüyor. Öyleyse tarihsel birikimin her zaman olumlu bir etkiye sahip olduğu söylenebilir mi? Onun bir yük olarak görüldüğü anlar yok mudur? Üstelik halihazırda tanıklık ettiğimiz olaylardan da söz etmezken, tarihe tarafsız bir gözle bakmak ne kadar mümkün? Tarih tekerrürden mi ibaret, yoksa nihai bir olumlu duruma doğru ilerliyor muyuz?
Bütün bu sorular tarihin anlamı üstüne kapsamlı bir düşünmeyi gerektiriyor. Doğan Özlem'in Tarih Felsefesi, Nietzsche'nin de dediği gibi, geçmişin mezar kazıcıları olarak kalmayıp onu yaratıcı yönde nasıl kullanabileceğimizin ipuçlarını veren bir kitap.
Tarih Felsefesi Alıntıları - Sözleri
- Özgürlük, olan değil, oluşturulan bir şeydir.
- Tarihin içeriğini anlamlı kılacak tek şey özgürlüktür.
- Tarih, objektif-zorunlu bir bağlam olarak doğa içinde, insan özgürlüğünün, tinselliğinin parladığı alandır.
- İbn Haldun’a göre, toplumlar asabiye sayesinde vardırlar ve her toplumun asabiyesi farklıdır. Uygarlıklar ve kültürler, bu bakımdan birbirine geçişli olmayan, birbirlerini etkilemeyen, her biri kendi gelişimini kendi içerisinde yaşayan kapalı birimlerdir. Her toplum, tıpkı bir canlı gibi doğar, büyür, gelişir ve ölür. Doğma, büyüme, gelişme, çözülme ve yok oluş, her toplumsal organizmanın kaderidir. Dolayısıyla uygarlığı bekleyen son, yok oluştur. Her toplumun kendi içerisinde yaşadığı bu aşamalar, aynı zamanda o topluma ait asabiyenin ortaya çıkışı, dayanışma ve birliktelik bilincinin gelişmesi ve nihayet çözülüp yok olması aşamalarıdır da. Ve İbn Haldun’a göre her toplumun yaşadığı bu aşamalar tam bir döngüsel (devri, devrevi) süreç halinde kendilerini gösterirler.
- Adorno’ya göre, tarihe akıl değil, “tutkulu insan doğası”, yani bir akıldışılık egemendir. Marx ve Engels, Hegel’in “tarihi tanrısallaştırdığını” söylerlerken haklıdırlar. Ama onlar da tarihe “mantıkçı bir Tanrı” yerine “mantıkçı bir insan” yerleştirmekle Hegel’in aynı akılcılığını sürdürmüşlerdir.
- Tarihin bir “bilim” olduğuna inanmak Spengler’e göre saçmadır. Çünkü tarih, bizim gözümüzde her zaman bugünümüz açısından önem taşır ve biz ona hep kendi yaşamımız ve beklentilerimiz doğrultusunda eğiliriz. Bu yüzden tarihte “doğru” ya da “yanlış” diye bir şey yoktur; tarihte bizim ilgi, beklenti ve kaygılarımız açısından “önemli ve önemsiz” ve “yüzeysel ve derin” şeyler olabilir.
- “Eğer günün birinde sen, içinde bulunduğun bu ilkellikten büyük bir becerikliliğe, bir düşünme yetkinliğine ve bu sayede de mutluluğa kavuşursan, bu uğurdaki çaba yalnız sana ait olsun, senin borcun yalnız kendine olsun.” Kant
- İnsan hayvana şunu sorar: Sen neden kendi mutluluğundan hiç söz etmezsin ve bana öylece bakar durursun? Hayvan yanıt verebilseydi şöyle derdi: Çünkü ben söylemek istediğim şeyi her zaman unuturum.
- " Etkinliğimi çoğaltmaksızın ya da doğruca yaşamıma mal olmaksızın bana öylece öğretilmiş olan her şeyden nefret ediyorum"
- Alman Tarih Okulu için hiçbir tarih araştırması salt bilme, “bilmek için bilmek” uğruna yapılamaz. Çünkü tarih araştırması, örneğin Sybel’e göre, daima “yaşamakta olan kuşağa bir şeyler taşımak” için yapılır. Bugünümüze bir katkı getirmeyen, bugünümüzü anlamaya yardımcı olmayan bir tarih araştırması amaçsız bir uğraşı olmaktan öteye geçemez. Böyle olduğu içindir ki, Sybel’e göre bir tarih araştırması daima “taraflı”dır. Çünkü o, geçmişi bugün için anlamak istemekte, “bugünün taraftarlığı”nı yapmaktadır. Bunun sonucu olarak Sybel şöyle der: “Objektif bir tarih ve tarafsız bir tarihçi olamaz.”
Tarih Felsefesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tarih bir bilim değil, bir keyfiliktir. Tarih, anıların isteklere göre şekillendirilmesidir. Tarih bize geçmişte kalmış bir yaşanmışlığı veremez. Matematiksel- mantıksal bir doğruluk da üretemez. Tarih, geçmişi istek ve özlemlerimize göre konu yapan bir edebi türdür. Tarih, asla sönmeyecek olan mitolojik bir şiirleştirmedir. Tarihin gerçek objesi özgürlüktür. "Gerçeklik bilimi" açısından ele alırsak tarih yazıcılığı "anlamsıza anlam verme" sanatı veya "mezar kazıcıları tarihi" olarak nitelendirilebilir. (Begüm Özlem Yaman)
Tarih Felsefesi PDF indirme linki var mı?
Doğan Özlem - Tarih Felsefesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tarih Felsefesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Doğan Özlem Kimdir?
1944 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Atatürk Lisesi'nde başladığı lise ögrenimini tamamlayamadan kunduracı kalfası ve tezgâhtar olarak çalışmak zorunda kaldı. 1965'te Sivas'a er olarak askere gitti. Liseyi askerliği sırasında dışarıdan sınavlara girerek bitirdi. Yine askerliği sırasında üniversite giriş sınavını kazandı. 1967'deki terhisinden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde yükseköğrenime başladı ve bu bölümden 1971'de mezun oldu. 1971-1974 arasinda Almanya'da bulundu ve çesitli islerde çalisti. Mezun oldugu bölümde 1974'te baslayip daha sonra Max Weber'de Bilim ve Sosyoloji (1990) adiyla yayimlanan doktora tezini 1979'da tamamladi. Yüksekögrenimi ve doktora çalismasi sirasinda (1967-1979) Almanya'da ve Türkiye'de isçi, büro memuru, sendikaci, muhasebeci ve yönetici olarak çalisti. 1980'de, 36 yasindayken, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan olarak göreve basladi. 1988'de doçent, 1993'te profesör oldu. 2001'de kendi istegiyle emekliye ayrildiktan sonra, aynı yıl içerisinde Mugla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde akademik hayata yeniden döndü. Burada 2007 yılına kadar bölüm başkanlığını yürüttü. Şu anda Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim üyesidir.
2004 yilinda adina Anlama ve Yorum: Dogan Özlem Armagan Kitabi hazirlanmis, 2005 yılında ise TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü'ne lâyik görülmüstür.
Doğan Özlem Kitapları - Eserleri
- Mantık
- Etik
- Tarih Felsefesi
- Bilim Felsefesi
- Hermeneutik ve Şiir
- Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi
- Kant Üstüne Yazılar
- Kavramlar ve Tarihleri
- Max Weber'de Bilim Ve Sosyoloji
- Felsefe ve Doğa Bilimleri
- Metinlerle Hermeneutik Dersleri 1
- Felsefe Yazıları
- Evrensellik Mitosu
- Metinlerle Hermeneutik Dersleri 2
- Persona
- Bilim Felsefesi (Ders Notları)
- Türkçede Felsefe
- Tarihselci Düşünce Işığında Bilim, Ahlak ve Siyaset
- Felsefe Yazıları
- Anlamdan Geleneğe, Kimlikten Özgürlüğe
- Söyleşiler
- Baykuş Felsefe Yazıları Dergisi Sayı: 3 (Eylül 2008)
- Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci
- Bedia Akarsu Armağanı
- Tartışmalar
- Kavram ve Düşünce Tarihi Çalışmaları 2
- Felsefe Tartışmaları
Doğan Özlem Alıntıları - Sözleri
- İnsanda "toplum olma eğilimi" kadar, bu eğilime karşı "sürekli bir direnç" de vardır. İnsana akıl yoluyla yeteneklerini geliştirme olanağı ancak toplum içinde açıktır; ama o, birey olarak bencil ve toplum dışı isteklere de sahiptir. (Kant Üstüne Yazılar)
- Özgürlük, olan değil, oluşturulan bir şeydir. (Tarih Felsefesi)
- Değerler, uyulması "zorunlu" yasalar değil, uyulması "gerekli" ilke veya buyruklar olarak birey tarafından hissedilirler. (Kavramlar ve Tarihleri)
- İlk iki tanımda mantığın düşünme, son iki tanımda ise dil (söz) ile bağıntısına ağırlık verildiği saptanabilir. Düşünme ile dil arasında kopmaz bir bağ olduğu açık bir olgudur. Ancak, düşünülmüş olan şey, yani düşünce ile, dile getirilmiş olan şey, yani dilsel ifade arasında tam bir örtüşme ve çakışma olmadığını da biliriz. Yine de, düşünülmüş olan şeyin, düşüncenin dışavurulma, açığa çıkma ortamının dil olduğu, düşüncelerimizi dil ortamında ve dil aracılığıyla tanıyabildiğimiz ve aktarabildiğimiz açıktır. (Mantık)
- (...)felsefe-din ve felsefe-devlet ilişkileri üstüne Kant’ın bildirdikleri, hâlis bir felsefecinin katılmazlık edemeyeceği görüşleri içermektedir.(...) ( Kant’ta Felsefe-Din ve Felsefe-Devlet İlişkisi Üstüne ) (Felsefe Yazıları)
- Değerler öznel ve değişkendirler. bu nedenle de bilimsel faaliyete bulaştırımamaları gerekir. (Kavramlar ve Tarihleri)
- "Mantık, bir akıl yürütmede kanıtlayan durumundaki öncül veya öncüllerle, kanıtlanan durumundaki sonuç önermesi arasındaki kanıtlama bağıntısını inceler." (Mantık)
- "..sanat, yaşantılarımızı ve dolayısıyla içlerinde kuşatılmış halde olduğumuz bu yaşantıların dar çerçevesini genişletir. O, karanlık ve sert iç gözlemde içerilmiş yaşama bağlamını, yeniden üretimin aydınlık, yumuşak sferine yükseltir. O, yaşamın bizim duyusal/doğabilimsel kavrayışımızdan daha güçlü bir kavrama potansiyeli içerisinde nasıl göründügünü gösterir ve yaşamımızı özgül, gündelik faaliyetlerimizin dar çerçevesinden daha öte lere çeker, varoluş ufkumuzu genişletir. Sanat sayesinde kendimizi yaşam karşısında serbest bir konumda buluruz (Schiller sanatı oyunla karşılaştırır). Böylece varoluş ufkumuz, birbirlerini bütünleyen birçok dahinin yarattıklarıyla hatta sınırsızca genişler. Birçok yönüyle sanatçıyla ayn hamurdan olmak zorunda olan tarihçinin yaratıcılığının hakkı yukarıda zaten teslim edilmişti. İnsan yaşamının en içsel, en kişiye özel sayılan yönleri bile tarihsel bir konum ve durum içerisinde yaşanabilir. İnsanın kendi psişik potansiyellerini edimselleştirme şansı da aynı tarihsel konum ve durum içerisinde bulunabilir. Ve insan sahip olduğu psişik potansiyeli, en üst düzeyde ancak tarihsel konum ve durum içerisinde gerçekleşebilen sanatsal yaratmada edimselleştirebilir. Sanat, insanı ve yaşamı anlamanın bu yüzden organonudur." (Hermeneutik ve Şiir)
- Gerçeklik bilince bağlıdır; bir şeyin benim için orada olduğu bilincine. (Metinlerle Hermeneutik Dersleri 1)
- Modern dönemle birlikte büyük bir sıçrayışa geçen doğa bilimleri uzunca bir süre kesin bilginin ölçütü ve referans noktası oldu. Buna göre, bilimsel geçerlilik iddiasındaki bir bilginin doga bilimlerini model alması neredeyse bir zorunluluktu. Hiç kuşkusuz, doga bilimlerinin sonuçlarının endüstriyel ve teknolojik uygulamalarla toplum yaşamına getirdiği katkıların bunda büyük rolü vardı. Buna karşılık felsefe, doğa bilimlerinin bütün serüvenlne baştan berl eleştirel blr mesafeden tanıklık ettl, Zaman zaman bilim karşısında gerekslz ve metafizik sayılan feksefenln vazgeçilmez rolü, bilimlerin özellikle 20. yüzyılda düştükleri kriz esnasında yeniden ortaya çıktı. Felsefe ile doğa bilimleri arasındaki bu ilişkiler ağını ortaya koyan Felsefe ve Doğa Bilimleri modern bilim kavramının yeni blr bakış açısıyla ele alınmasında farklı bir kapı aralıyor. . (Felsefe ve Doğa Bilimleri)
- "Artık şu söylenebilir ki, Homeros'un şiirinde şairin .... içinde hareket ettigi sınırlar bizzat zamanının ve çağınin sınırlarıdır. Onun tüm ufku aristokratik toplum tarafından kuşatılmıştır. .....Kişiler arasındaki farklar bu aristokratik toplumda doğaldır, soya, yaşa, mizaca; atılganlığa, daha yüksek menşeye ve şecereye, gücün ve iktidarın ve kahramanlara özgü kuvvetin derecesine göre belirlenir. Tüm bu aristokrat karakterler, kendilerini doğrudan etkileyen sert motiflerle harekete geçerler. Öyle ki, III Richard, IV Henry ve Macbeth başta olmak üzere, Shakespeare'in kahramanlarıyla karşılaştırıldığında Homeros'un kahramanlarının hepsi, normal koşullarda bir sükûnete ve huzura sahiptirler; bunlardan hiçbiri, onlara kendisine ulaşma tutkusu aşılayan ve hep göz önünde bulundurdukları bir amaç bağlamından hareketle enerji, güç iradesiyle dopdolu, planlı bir şekilde ileriye doğru süreklenmezler. Buradan bakıldığında, buna en iyi omek bizzat Akhilleus'tur.0, Phitia'da sükün içinde yaşamayı tahayyül eder ve sadece koşullar dolayısıyla öne itildiğini, lider konumuna sürüklendigini düşünür. Ve Homerosun kahramanlarının hepsi, ortalama insanın mütevazı planlanyla ve beklentileriyle donatılmışlardır. Bu kahramanlardan hiçbiri birey olarak kendilerini diğerlerinden ayıracak özelliklerle donatılmış değildirler ve onları birey kılacak yönleri, kendilerine ait bir dilleri, üslupları, düşünceleri, bu düşüncelerin yontup biçimlendirdiği birer kişilikleri yoktur. Homeros'ta birey yoktur" (Hermeneutik ve Şiir)
- Mimesis mi, Poiesis mi? (Hermeneutik ve Şiir)
- Bilim, ancak mantıktan yararlanarak iş görebilir ve bu yüzden bizzat mantığı inceleyemez. (Bilim Felsefesi)
- Pozitivist bilim modelinin kabul edilmesi insanın bu anlama edimini dışta bırakıyor. İnsan anlamaz, insan ne yapar pozitivist bilim modelinde? Açıklar sadece açıklar. Saptar, bir anlamda saptayıcı bir konumdadır. bu durumda anlama edimi tümden ortadan kalkmış oluyor. (Metinlerle Hermeneutik Dersleri 1)
- ...Uğrunda pek çok mücadelenin verildiği ve verilmekte olduğu düşünce özgürlüğü insanın her istediğini, her aklına geleni söylemesi özgürlüğü değildir. (*) Türkiye Felsefe Kurumu Bülteni Sayı: 1, Aralık 1994, ss-4-5 (Bedia Akarsu Armağanı)
- "Günümüzde felsefe, benim 'düşünce piyasası' dediğim bir piyasa çeşidinde dolaşıma sokuldu ve felsefî ürünler kişinin düşünsel olgunlaşmasındaki önemlerinden çok, benim 'düşünce tüketimi' dediğim özel bir tüketim tarzının nesnesi olmaya başladılar. Neokapitalizmin ahtapot kolları, her yeri olduğu gibi, felsefe alanını da sardı. Oysa düşüncenin, hele felsefî düşüncenin metalaşması, insanlığın bugünü ve geleceği açısından çok tehlikeli." (Kavramlar ve Tarihleri)
- H. G Gadamer "Tarih, olmuş ve olmakta olduğumuz her şeydir; o kaderimizin bağlayıcısıdır." (Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi)
- Platon, Greklerin Homeros'tan sonraki en büyük sanatçısıdır. (Hermeneutik ve Şiir)
- Dilin mantığını doğru kavramak, önce mantık-evren ayrılığını kavramayı gerektirir. “Felsefe”nin yeniden konumlanması da buna dayanır. Bir “bilgi kaynağı”, bir “öğreti” olamayacağına göre, “felsefe” nasıl bir “etkinlik” olacaktır? Bilgi elde etmek bilimlere (doğa bilimlerine) ait bir iştir; felsefe bilgi elde etmeyi, evren üzerinde konuşmayı bilimlere bırakmalıdır. Evren bilimlerin konusudur, felsefenin değil. Felsefe ancak dilsel yapıları, dili mantık bakımından aydınlatma işini yüklenebilir. Öyle ki, felsefe mantıktır. (Bilim Felsefesi)
- ...Asıl aydınlanma insanın, "bağımsız bilen" insan olduğu bir durum, çeşitli bilme etkinliklerinin "bağımsızlık" içinde yani biri ötekine indirgenmeksizin, kendi "değeri" neyse o olarak varolduğu, Nietzsche'nin deyişiyle bilginin ve bilmenin "yaşam" açısından işlev gördüğü bir ortamdır. Bunun olabilmesi için felsefenin işlevine, Heidegger'in deyişiyle "düşünme"nin yeniden "düşünme" olmasına büyük gereksinim vardır. Bu noktada, modern çağın, aydınlanma "ideali" içinde "kültürsüz insanı" ortaya çıkarmasının yani kültür ve uygarlık yaratmadaki başarıszlığının nedenlerine ilişkin olarak Nietzsche'nin şu sözleri üzerinde bir daha düşünmekte yarar vardır: "Felsefe, kendisine nerede tam hakkı verilmezse, orada tehlikeli olur.*" (*) Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, s. 23. (Bedia Akarsu Armağanı)