diorex
ARTUKBEY

Sözcükler - Jean-Paul Sartre Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sözcükler kimin eseri? Sözcükler kitabının yazarı kimdir? Sözcükler konusu ve anafikri nedir? Sözcükler kitabı ne anlatıyor? Sözcükler kitabının yazarı Jean-Paul Sartre kimdir? İşte Sözcükler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.03.2022 00:00
Sözcükler - Jean-Paul Sartre Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jean-Paul Sartre

Çevirmen: Selahattin Hilav

Orijinal Adı: Les Mots

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789755103198

Sayfa Sayısı: 208

Sözcükler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

... Yazar, "Sözcükler" adını verdiği özyaşamöyküsünü 1953 yılında yazmaya başladı, 1954 yılında büyük bir bölümünü bitirmişti. 1964 yılında "Sözcükler"i yeniden, bu kez daha yumuşatılmış, ayrıntılara daha çok önem veren bir üslupla yeniden kaleme aldı. Yazarın amacı, geçmişi yeniden canlandırmak değil, ona anlam kazandırmaktır. Gereksiz ayrıntılardan kaçınır, Marksçı düşünceden, belirli ölçüde de ruh çözümlemesinden yararlanarak bize, öznelliğin ağır bastığı çocukluk çağında, kendini nasıl edebiyata verdiğini, edebiyatta mutlağı bulduğunu anlatır. Kendi örneğini bize, bir kuşağın ve bir toplumsal sınıfın örneği olarak sunar.

Sözcükler Alıntıları - Sözleri

  • Kendinizi özletmeyi bilin..
  • Kendimi önceden öldürmüştüm ben çünkü ancak ölüler ölümsüzlüğün tadını çıkarabilirlerdi.
  • Bütün açık gözle rüya görenler gibi, hayal kırıklığı ile hakikati birbirine karıştırmıştım . . .
  • Nesnelerin bir ters yüzü vardı, insan aklını kaçırdığı zaman bunu görürdü
  • Hiç sıkıntı duymadım yalnızlığıma dönmekten, hastalığımı seviyordum.
  • Bol olunca ekmekten söz edilir mi . . ? Varlığını fark ettiğimiz zaman o, çoktan başlıca ihtiyacımız olmuştu . . .
  • "Tanrı’ya ihtiyacım vardı ve onu verdiler bana ve ben, onu aradığımı kavrayamadan aldım; yüreğimde kök salamadığı için, bir süre bitkisel hayat yaşadı içimde ve sonra öldü."
  • “Tanrı’ya ihtiyacım vardı ve onu verdiler bana ve ben, onu aradığımı kavrayamadan aldım; yüreğimde kök salamadığı için, bir süre bitkisel hayat yaşadı içimde ve sonra öldü.”
  • Gerçek ile masal aynı şeydir, tutkuyu duyabilmek için oynamak gerekir, insan bir tören yığınıdır.
  • "Ben esir bölgelerinde en önde yer alan ve kimseyle kıyaslanamayan kişiydim; ama yaygın kurallara baş eğdirildiğimde en arka sıraya düşüyordum."
  • "Kendinizi özletmeyi bilin" diyordu. Çok özlediler onu, sonra daha az özlediler ve görmeye görmeye sonunda unuttular.
  • “İnsanın gözlerinin olması her şey demek değildir ,onları kullanmasını bilmek gerekir…”
  • kendinizi aratmayı bilin .. ( varlığınız fark yaratsın )
  • kendinizi aratmayı bilin .. ( varlığınız fark yaratsın )
  • Bir düzenciydim ben, hiç kimsenin inanmak istemediği saçmalıkları anlatıp duruyordum ;kısacası hayal gücünü keşfettim.

Sözcükler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Charles: Jean Paul Sartre'ın 59 yaşında yazmış olduğu, "okumak" ve "yazmak" adlı iki bölümden oluşan, dünya edebiyat tarihinde yazılmış en cesur ve sıradışı otobiyografik eserdir. 20 yüzyılın en büyük filozoflarından Sartre'ın fikirlerinin tohumlar halinde çocukluğunun bağrında saklanmış olduğu görülen eserde, felsefe ve dil kavramlarının iç içe geçmiş yapısı, geleceğin varoluşçuluğunu zirveye taşıyacak bir çocuğun kâhince önsezileriyle sunulur. -alıntı- "hiç kimse unutamazdı beni, sözümü etmeden de geçemezdi; ben kolayca kullanılabilir, korkunç ve koskoca bir fetiştim. bilincim de un ufak olmuştu; aman ne kadar iyi! başka bilinçler yüklenmişlerdi beni. okunuyordum ben, herkesin gözü üzerimdeydi; benden söz ediyorlardı, dillerde geziyordum, evrensel ve tekil bir dildim. binlerce bakışta, beklenen beklenen bir merak konusu oluyordum; sevmesini bilen için, onun en mahrem tedirginliğiydim, ama bana dokunmak isterse, ortadan siliniyor ve kayboluyordum. hiçbir yerde yoktum ve nihayet kendimdim! her yerdeydim; insanların asalağıydım ve iyiliklerim onu kemiriyor ve yokluğumu sürekli olarak yeniden canlandırmakla yükümlü kılıyordu." (Spinozast)

Herkese merhaba,iyi akşamlar dilerim.Bu akşam sizlere Jean Paul Sartre’ın Sözcükler isimli kitabından bahsetmek istiyorum. Jean Paul Sarte’ınotobiyografik eseri. Aynı zamanda Nobel ödülü de almış fakat Sartre kabul etmemiş. Diğer eserlerine göre daha yalın. Daha anlaşılır. Tüm samimiyetiyle kendi hayatını anlattığı, çirkinliğini bile içtenlikle kabul ettiği kitap. Annesinden, dedesinden bahsettiği çocukluk günleri etkileyici. Düşünme işini çoğu zaman 'sanat' olarak, geri kalan zamanlarda da 'zorunluluk' olarak gören ve her iki zaman çeşidinde de 'düşünme' işinden lezzet alanların okuyabileceği ve 'lezzet' alabileceği bir kitap. Sartre'ı yakından tanımak, okuma ve yazma serüveni nasıl başladı nasıl devam etti merak ediyorsanız muhakkak okumalısınız. Hatta sartre'ın okunması gereken ilk eseri. Sartre' ın diğer kitaplarını okumadan önce hayat hikayesini okumayı daha aydınlatıcı buluyorum. Başlangıç için çok güzel ve merak uyandıran bir otobiyografi. Okurken duygu dolu anlar yaşayacağınızı düşünüyorum.Okumanızı tavsiye ederim. (Dark Reader)

Tüm kitap boyunca Sartre bu kadar haklı olamaz, bana yericek düşünce bırakmıyor ... diyerek kitabı tamamladım. Ben onun özgünlüğünü düşünürken bi dostum o da en az senin kadar tuhaf neden şaşırıyorsun gibisinden bi yorumda bulundu. Ona kısmen katılıyor ve yorumunu şu şekilde geliştiriyorum hepimiz histeri delisi ruh hastalarıyız sadece bazılarımız kabul ediyor . Kitabın bende yarattığı etki yorucu betimlemeler ve varılamayan sonuçlar olsa da yeniden bulunmuş olduğum hissiyatındayım (Sara)

Kitabın Yazarı Jean-Paul Sartre Kimdir?

Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazarve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı.

1939 yılında II. Dünya Savaşı başlayınca Fransız ordusuna meteorolog olarak hizmet vermeye başladı. 1940 yılında Almanlar tarafından yakalanıp 9 aylığına hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı sekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı (1943).

1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.

Sartre, hep sol politik görüşe yakın olmuştur. 1956 yılında Macaristan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesine kadar Fransız Komünist Partisi'ni (PCF) desteklemiş, ardından desteğini çekmiştir. Ardından Fransız Komünist Partisi'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nden daha bağımsız politikalar izleyebilmesine dolaylı katkısı olmuştur. 1960'ların sonlarında Sartre, kurulu komünist partileri reddettiği için Maocuları destekledi. Sartre daha sonra Maocularla ittifak halinde olduğunu reddetmiş ve Mayıs olaylarından sonra "Eger biri tüm kitaplarımı yeniden okursa, benim hiç değişmediğimi, hep anarşist olarak kaldığımı anlayacaktır." demiştir. Bundan sonra kendisinin anarşist olarak tanıtılmasını uygun karşılamıştır.

Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar verecegini düşünmüştür. "121'ler Manifestosu" olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation'u kurmuştur.

1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolükonusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu.

Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlügün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvarolarak belirtilebilir.

Sartre'ın Varoluşçuluğu:

Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20.yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar söz konusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entelektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir.

Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu elbette belli bir şekilde anlaşılan varoluşçuluk anlamında bir felsefe eğilimidir, bunun yanı sıra varoluşçuluğun argümanlarının bir kısmı, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa çok daha öncelerde, örneğin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb. de bulunmaktadır. Ama felsefe tarihi incelemelerinde bir felsefe eğilimi olarak Varoluşçuluğu Pascal ile birlikte ele alıp değerlendirmek yaygın bir tutumdur.

Daha sonraları, Soren Kierkegaard varoluşçuluğun anlaşılmasına tam olarak belli bir şekil verir. Buna göre dünyadaki insanın varoluşu bir problematiktir ve felsefenin soruşturulması bunun üzerine yürütülmelidir. İsa, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Varoluşçuluk öyle ki hem edebiyat alanında hem de felsefe alanında etkili olmuş ve çeşitli şekillerde temsilcilerini bulmuştur. Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Albert Camus, Dostoyevski varoluşçuluk dendiğinde akla gelen ve modern varoluşçuluğun temsilcileri olarak incelenen isimlerdir.

Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak şekillendirildiği, ama bunun da siyasalı yadsımayan bir etik olduğu görülür. İnsan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Bu felsefede özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur, öyle ki, Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkum edilmiştir der. Sartre'a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.

Öte yandan varoluşçuluk belirtildiği gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20. yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümanizmin kuramsal ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, kendi felsefi konumunu ifade etmek için özgül bir şekilde anladığı anlamda hümanizmi vurgular. Sartre Varoluşçuluk Hümanizmdir der ve bu isimde felsefi bir çalışması vardır.

Bulantı

Bulantı, Sartre'ın aynı adlı kitabı olmasının yanı sıra, terim olarak da Sarte'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı ("kendinde şey"), insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, "kendi-için-şey"dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak "Varlık ve Hiçlik" kitabında bu noktaları açıklar. Daha sonra da Bulantı romanında edebi bir metin olarak konuyu somut biçimde değerlendirir.

Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin'dir. İlk kez yerde gördüğü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını fark eder; çünkü bu anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı. Bu dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantı'dır. Sartre'a göre hissedilen bu bulantı hissi, kişinin varlıkların kendiliğinden varoluşlarının doğurduğu anlamsızlıktan sıyrılmasını sağlar ve onu bilinçli bir varlık olma konumuna getirir.

Varoluşçu Marksizm

Sartre'a göre Marksizm esas itibariyle varoluşçu bir mantıkla değerlendirilebilir ve değerlendirilmelidir. Marksizm, yapısalcılık gibi kuramcı eğilimlerin iddialarının aksine özünde Hümanisttir; "Marksizm hümanizmdir", der Sartre.

Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Sartre, varoluşçulukla Marksizmi karşılaştırarak değerlendirir ve Marksizmin, "çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu" saptamasını yapar. Sartre'a göre; bir Descartes ve Locke dönemi, bir Kant ve Hegel dönemi, ve son olarak bir Marx dönemi söz konusudur. Bu temsilcilerin hepsi, bütün bir kültürün tarihsel ufkunu temsil ederler ve Marx bunların en yetkinleşmiş halidir. Tarihsel bir perspektif olarak Marksizmi kesin bir şekilde önerir ve "insanlık tarihinin tek geçerli yorumu"nun Marksizm ya daDiyalektik Materyalizm olduğunu söyler. "Hiç olmazsa zamanımız için" der Sartre, "marksizm aşılamazdır".

Sartre ve Aydın tavrı:

Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak her zaman çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülemesine vesile olmuştur. Hem savunduğu hem de uyguladığı aydın tavrı, Sartre'ı entelektüeller arasında özel bir konumda tutar. Öyle ki, Sartre, hem tamamen özgürlükçü ve bağımsız bir konumda bulunup hem de sıkı bağlanımları gerektiren pek çok politik tavrı, tereddüte ya da çelişkilere düşmeksizin sergileyebilmiş ve zamanının bütün sorunları konusunda neredeyse aktif bir tavır sergileyebilmiştir.

Bu bakımdan Sartre için, "çağının tanığı ve vicdanı" diye söz edilmesi yanlış olmaz. Sartre'ı Sartre yapan yalnızca felsefi çalışmalarının yetkinliği ve özgül varoluşçu kuramının ilgi çekiciliği değil, aynı zamanda sergilediği aktif aydın tavrıdır. Sartre, bu noktada kuram ve eylem adamı niteliklerini birleştirmiş durumdadır.

Sartre'ın anladığı ve savunduğu anlamda aydın, ister eylem alanında ister yazı masasında olsun, esasta aydını aydın yapan nitelik, yaşadığı zamanın dünyasına sırt çevirmeyen, bu dönemin gerçekliklerinden ve çelişkilerinden kaçınmayan, aksine tutumunu ve eylemini bu gerçeklikler ve çıkmazlardan hareketle oluşturup belirleyen tavırdır.

Bu anlamda Sartre'ın bir bütün yaşam doğrultusu bu bakışın doğrulanmasıdır. Dolayısıyla da, Sartre'ın sergilediği aydın tavrı ve kişiliği, varoluşçuluğun edebiyattaki yetkin temsilcisi olarak kabul edilen Dostoyevski'nin sözünü onaylar niteliktedir; "Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur." Bu söz Sartre'ın anladığı ve örneğini sergilediği anlamda aydının tavrının da iyi bir açıklanmasıdır.

Jean-Paul Sartre Kitapları - Eserleri

  • Bulantı
  • Duvar
  • Akıl Çağı
  • Varoluşçuluk
  • Yıkılış
  • Yaşanmayan Zaman

  • Edebiyat Nedir?
  • Sözcükler
  • Aydınlar Üzerine
  • Varlık ve Hiçlik
  • İş İşten Geçti
  • Sartre Sartre'ı Anlatıyor
  • Baudelaire

  • İmgelem
  • Sanat, Felsefe ve Politika Üstüne Konuşmalar
  • Toplu Oyunlar
  • Toplu Oyunlar 2
  • Kirli Eller
  • Öznellik Nedir?
  • Ego'nun Aşkınlığı

  • Denemeler
  • Saygılı Yosma
  • Yöntem Araştırmaları
  • Hepimiz Katiliz
  • Materyalizm ve Devrim
  • Altona Mahpusları
  • Özgür Olmak

  • Şimdi Umut: 1980 Söyleşileri
  • Tuhaf Savaşın Güncesi
  • Çark
  • Gizli Oturum
  • Mezarsız Ölüler
  • Sinekler
  • Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı

  • Şeytan ve Yüce Tanrı
  • Bir Şefin Çocukluğu
  • Altona Men - Without Shadows - The Flies
  • Komünistler Devrimden Korkuyor
  • Çağımızın Gerçekleri
  • Jean Paul Sartre Küba'yı Anlatıyor
  • Yazınsal Denemeler

  • Yabancının Açıklaması
  • Estetik Üstüne Denemeler
  • In Camera and Other Plays
  • Briefe an Simone de Beauvoir 1
  • Sahibin uşaqlığı
  • Seçilmiş Əsərləri
  • The Age of Reason

  • Yöntem Araştırmaları

Jean-Paul Sartre Alıntıları - Sözleri

  • Emek, hayatın yeniden üretilmesi yoluyla nesnelleşmeyse, emek yoluyla nesnelleşen nedir? İhtiyaçla tehdit edilen nedir? Jouissance'la (haz, keyif) birlikte ihtiyacı ortadan kaldıran nedir? Cevap elbette ki pratik biyolojik organizmadır ya da diğer bir deyişle, bu terim bizi öznellik açısından ilgilendirdiği ölçüde, psikosomatik birliktir. Sonuç olarak, burada içselliğiyle dolaysız bilgiden kaçan bir birliği kavrıyoruz. (Öznellik Nedir?)
  • Özgürlük, metafizik değil, pratik özgürlük, proteinle koşullanmıştır. İnsanlar, açlıktan kurtulduğu, uğraşlarını ona yakışan koşullar altında yapabildikleri gün, yaşam insanca olacaktır. (Sanat, Felsefe ve Politika Üstüne Konuşmalar)
  • Dokunmayın bana. Birinin bana dokunmasından nef­ret ederim. Acımanızı da kendinize saklayın. Haydi! (Gizli Oturum)
  • Aşk, aşktan daha fazla bir şeydir. (Denemeler)
  • Ben de herkes gibi değiştim: bir sürerlilik içinde. (Sanat, Felsefe ve Politika Üstüne Konuşmalar)
  • Bize ihanet eden, kendi sözlerimiz, kendi eylemlerimiz, kendi alçaklıklarımızdır. (Altona Mahpusları)

  • Köksüzlerin ağırlığı olmaz. (Sinekler)
  • "O halde bu, proletaryanın hiçten yola çıkarak icat ettiği ya da 'yarattığı' bir şey değil, daha ziyade bütünlüğü içindeki evrim sürecinin zorunlu sonucudur; bu yeni öğe, ancak proletarya onu bilincine yükseltip pratik kıldığında somut bir gerçeklik halini almaya dair soyut bir imkân olmayı yine de bırakmaz. (Öznellik Nedir?)
  • İnsan dönüp kendi geçmişine bir anlam yakıştırarak onu bir çeşit değişikliğe uğratabilir. Yani kendi kişisel tasarısına göre, geçmişini farklı bir biçimde sahiplenir. Bir başka deyişle geçmiş, insanın özgürlük anlayışına göre kimlik kazanır.. (Ego'nun Aşkınlığı)
  • "Yeniden kendimi hissedebilmek istiyorum. İçten ve yoğun bir duygu beni kurtaracak." (Jean Paul Sartre Küba'yı Anlatıyor)
  • "Eskiden beklemek umurumda değildi. Şimdiyse ya­pamıyorum artık." (Kirli Eller)
  • Cehennem, başkalarıdır. (Toplu Oyunlar)
  • “Neden iki ayrı kişi olduğumuzu anlamıyorum. Kendim kalarak, sana dönüşmeyi isterdim.” (Toplu Oyunlar)

  • Gerçekten savaşsaydım, pek fena olmazdı. Fakat, savaşmıyorum işte. Silah altına alınmışım, o kadar. (Tuhaf Savaşın Güncesi)
  • "Bizi hiçbir zaman sevmediler!.." (Yıkılış)
  • Öncelikle en başında boşluk korkutmuştu sanatçıyı. Kuş uçmaz kervan geçmez, bu ıpıssız mekanda kendi boşluğunu kavramaya çalışırken, bir aşağı bir yukarı, aylarca gezinmişti. Sadece kendi korkunç yalnızlığı eşlik etmişti ona... (Estetik Üstüne Denemeler)
  • " Belli bir grubun emrindeki bilim, bir ideolojiye dönüşür. '' (Aydınlar Üzerine)
  • "İnsan özgür olmaya mahkûmdur." (Varoluşçuluk)
  • Söyleyebildiğim zaman söyleyeceğim. (Tuhaf Savaşın Güncesi)
  • Biz rüzgar ektik, o ise fırtınadır. Şiddetin çocuğu, şiddetten her an kendi insanlığını ya­ratıyor. Biz onun sırtından insandık, o da bizim sırtımızdan ken­disini insanlaştırıyor. Yeni bir insana doğru hem de daha ni­teliklisinden. (Hepimiz Katiliz)

Yorum Yaz