diorex
sampiyon

Sonsuz Panayır - Halide Edib Adıvar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sonsuz Panayır kimin eseri? Sonsuz Panayır kitabının yazarı kimdir? Sonsuz Panayır konusu ve anafikri nedir? Sonsuz Panayır kitabı ne anlatıyor? Sonsuz Panayır PDF indirme linki var mı? Sonsuz Panayır kitabının yazarı Halide Edib Adıvar kimdir? İşte Sonsuz Panayır kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.04.2022 03:29
Sonsuz Panayır - Halide Edib Adıvar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Halide Edib Adıvar

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750731945

Sayfa Sayısı: 408

Sonsuz Panayır Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır: Kuru gürültü, ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve seda anarşisi! Şamata şamata... Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz, ebedî bir gümbürtü ve çığlık! Bunları insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmak lazım... Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü, günlük bir ihtiyaç haline gelsin.”

Halide Edib, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Anadolu sermayesinin egemen olduğu İstanbul sosyetesini ve eğlence dünyalarını anlatırken romanına Sonsuz Panayır adını verir. Bu eğlence yerleri, panayırlar, eğlencenin işin içine girmesine rağmen hiç bitmeyecek bir olumsuzluğa işaret eder. Bu olumsuzlukta Anadolu daha doğrusu Anadolu sermayesi önemli bir yer kaplar. Halide Edib’in cumhuriyetin ilk yıllarında yazdığı romanlarda Anadolu, eğitilmesi, medenileştirilmesi gereken bir yerken İkinci Dünya Savaşı’nda kentli burjuvaya egemen olmuş Anadolulunun burjuvalaşmış hali yazarı oldukça rahatsız eder.

Seval Şahin

Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan Halide Edib’in bütün eserleri, gözden geçirilmiş baskılarıyla Can Yayınları’nda.

Sonsuz Panayır Alıntıları - Sözleri

  • Kafaları sağlam kadınların deliliğine akıl sır ermez!
  • Şeytanların en kolaylıkla başarı elde ettikleri çevre, yarı pişmiş, aydın veya aydın olmaya özenenlerin küçük dünyasıdır.
  • Ah, bu ezilenlerin bir kelime söylemeden kalpten kalbe giden birlikleri, dişlerini sıkıp içten içe birbirlerine omuz vermeleri, sessiz anlayışları, içten pazarlıkları!
  • Iki satır şiir yazarsınız en büyük şairsiniz, bir nutuk kekelersiniz en büyük söyleyicisiniz. Ben bu (en) deyimlerinden çok ürker oldum. Bütün diktatörler ve yardakçıları, sırf bu erişilmez gücün haddine erişmek için dünyanın ne (en) ini, ne boyunu bıraktılar.
  • Eski günlerde, düşünce ile davranış arasında az çok bir ilişki göze çarpardı. İnsanlar bazen de mantığa dayanan düşüncelerin etkisi altında hayat biçimlerini değiştirebiliyorlardı. Bugün öyle mi? Gazeteler, popüler basın ve öbür sosyal koşullar durumu kökten sarsmıştır. Bugün, insanların kafasını ilköğretimden başlayarak birbirine uymayan 5-10 felsefe ile gelişigüzel dolduruyorlar. Artık hiçbir kimse herhangi bir davranış ve ideolojiyi doğru mu yanlış mı diye incelemeye gerek görmüyor üstünde düşünmek zahmetine katlanmıyor. .... Şimdi hakim olan şey romantik şamata ve ağız kalabalığıdır.
  • Şeytana kul yapmak istediğiniz adamın kafasını katiyen aydınlatmamalı, muhakeme etmek yeteneği uyandırmamalısınız. Aksine hiçbir doğrultuyu bulamayacak derecede karıştırmalı ve dumana boğmalısınız.
  • ... bir erkeğin yumrukla yere serdiği orta yaşlı bir kadın görülmüştü. Ağzından burnundan kan boşanan, sırtüstü yatan kadın adeta can çekişiyordu. Çevresinde genç, her halde öğrenim görmüş bir küçük kalabalık vardı. Hiçbiri kadına yardım etmiyordu. Aksine, bacakları çenesi saralı gibi atan, acıdan bayılan kadını adeta şehvetli ve anormal bir zevkle, değil erkek hatta kızlar bile seyrediyordu.
  • Şeytanların en kolaylıkla başarı elde ettikleri çevre, yarı pişmiş, aydın veya aydın olmaya özenenlerin küçük dünyasıdır.
  • Kafaları sağlam kadınların deliliğine akıl sır ermez.
  • "Şeytana kul yapmak istediğiniz adamın kafasını katiyen aydınlatmamalı, muhakeme etmek kabiliyeti uyandırmamalısınız, bilakis hiçbir istikameti bulamayacak derecede karıştırmalı ve dumana boğmalısınız."
  • "Aklını yerinde kullanmak dünyanın en müşkül işi olduğunu Safinaz tecrübeyle öğrenmişti."
  • Gelecek devrin başında duran başka ruhlar da var.. Uzak bir pazaryerinden gelen kudretli uğultuyu duymuyor musunuz? Ah bu nefse gem vurabilecek her şeyin kalktığı başıboş dünya Çünkü büyük ıstıraplar bazen insanları şeytandan yüz çevirtir, iyilik ve muhabbet halikına bağlar. Daha iyi bir dünya, daha fazla bir görgü ve ilimle tamire, muhtaç olan dünya.. Nesilden nesile haykıran ses! Bir başıma kalsam şah-ı devrana kul olmam/ Viran olası hanede evlad-ü iyal var. ‘’En’’ faslı başlayınca pek kulak vermez oldum, çünkü bir şeyin herhangi erişilmez veya son haddini ifade eden bu ‘’en’’ damgasını her şeye vurur olduk, iki satır şiir yazarsanız, en büyük şairsiniz, bir nutuk kekelersiniz en büyük hatipsiniz, ben bu ‘’en’’ tabirinden çok ürker oldum. Bütün diktatörler ve avaneleri sırf bu erişilmez kudret haddine erişmek için dünyanın ne ‘’en’’ ini ne boyutunu bıraktılar. Biz de bu ‘’en’’ tabiri umumiyetle lüks hayat gösterilerinde kullanılıyor, biraz da karaborsa ve iki binlerin karaborsaları için… Her kudretli hissin zıddı aynı zamanda insanın gönlünde yaşıyor, demek ki insanı insan yapan biraz da ıstırabı anlaması, duymasıyla kabil oluyor. En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır; kuru gürültü ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve ses anarşisi! Şamata şamata.. Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz ebedi bir gümbürtü ve çığlık! Bunların insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmamak lazım.. Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü bir ihtiyaç haline gelsin.
  • "Aşkın aynı zamanda şefkat, rikkat, insanları beraber ve mesut yaşatabilecek bir kudret olabileceğini zinhar sezmesinler.."
  • ".. sizler bizim bıraktığımız bu köhne dünyayı tamir ve tanzim için bizden daha fazla ilme ve görgüye muhtaçsınız."
  • “En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır: Kuru gürültü, ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve seda anarşisi! Şamata şamata... Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz, ebedî bir gümbürtü ve çığlık! Bunları insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmak lazım... Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü, günlük bir ihtiyaç haline gelsin.”

Sonsuz Panayır İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Çok iyi bir roman. Adıvar' ın son dönem eserlerinden. İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçen bir hikâye. Olayların kahramanları savaş zenginleri. Çoğu Anadolu' dan İstanbul' a gelmiş. Savaş ekonomisinde karaborsayla, kaçakçılıkla, gayri resmi işlerle zengin olmuş insanların sonradan görme yaşamları. Hepsi diğerinin aslında ne olduğunu biliyor. Birbirlerine karşı sahte oyunlar oynuyorlar. Geçmişlerini gizleyerek asil, elit insanlar olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Ancak taklitçilikleri, günü birlik moda hayatları sonradan görmeliklerini, cahilliklerini gizleyemiyor. Tabiî bunlarla karşıtlık oluşturan doğru insanlar var bir de. Geleneklerine bağlı, geçmişleri köklü bir aileye ve Osmanlıya dayanan, günlük hayatın dışında kalmayan ama öz benliğinden de vazgeçmeyen birkaç kişi. Biri tamamen yerli, biri yurt dışında yetişmiş, savaş zengini ailelerin birinden ama idealist ve kendi doğru hayatını yaşamaya çalışan bir genç. Bir de baş kahraman Ayşe var. Bir lise öğrencisi. Kenar mahallede, yokluk içinde, zar zor geçinen ve kendini arayan bir genç kız. Bu hâlinden kurtulmak için türlü çareler düşünüyor. Ve mürebbiye olarak girdiği diğer insanların arasında bir iş bulup sınıf atlamaya çalışıyor. Yapıyor da ve çelişkileri başlıyor. Maddi zenginliği istiyor ama kendi değerlerinden de vazgeçmiyor ve çok sağlam duruyor. Kendini bozmadan o insanların arasında var olmaya çalışıyor. Dilde Adıvar' ın bilinen imla sorunları var. Ancak yer yer üst düzey bir edebî dille yazılmış. Gerek anlatı kısımlarında gerekse diyaloglarda aforizma olacak çok etkileyici ifadeler, cümleler var. Bazı yerlerde anlatım çok güçlü. Kişilerin ağızlarından diyaloglarla düşünceleri çok başarılı bir şekilde tartışmış. Diyaloglar suni olmamış. Kurgunun akışı içinde tam yerine gelmiş, iyi oturmuş. Araya kamu spotu girer gibi değil. Karakterler gerçekçi, aşırı uçlarda dolaşan abartılı tipler değil. İyiler mükemmel değil, insanî zaafları var. Kötüler saf kötü değil, bir nedenleri var. Halide Edib' de daha önce rastlamadığım bir mizahî yan da var. Özellikle kişi adları hep manidar. Özellikle kişilere seçilen soyadları gerçek olamayacak adlar ancak kişiliğini açığa vuran adlar verilmiş. Yazarın başka kitaplarında görmediğim bu tarz benim için şaşırtıcı oldu. Bence okunması gereken bir kitap. Hem öyküsüyle, hem edebî yönüyle. (Levent Göven)

SONSUZ PANAYIR / Halide Edib Adıvar (1946): Halide Edib’in son dönem, pek az bilinen eserlerinden. 19.yüzyıl Fransız romanlarına benziyor. Mesela, Goriot Baba’ya. Olaylar 1945 yılında geçiyor. II.Dünya Savaşı henüz bitmiş, dumanı üstünde. Etkileri tüm dünyada hâlâ sürüyor. O kadar ki Hitler öldü mü hayatta mı tartışmaları bile sürüyor. Halen bir yerlerden çıkıp geleceği beklentileri var. Romanın baş kişisi Ayşe adında bir lise son sınıfı talebesi. Zeki ve hırslı fakat hesapçı ve opportunist de. İstanbul’un bir kenar mahallesinde doğup büyüyor. Yükselme, sefaletten ve fukaralıktan kurtulma düşleri var. O yüzden her şeye bu amacına giden bir araç olarak bakıyor. Bir hocası aracılığıyla İstanbul sosyetesinin çocuklarına Türk edebiyatı dersleri veriyor. Böylece cemiyet hayatını yakından tanıma şansını elde ediyor. (O yıllarda durum hakikaten böyle miydi bilmiyorum ama kronik bir bakış açısıyla böyle bir durum bana çok mübalağalı geliyor. Benzer bir yükseliş yazarın Sinekli Bakkal romanında da vardır.) Ayşe’nin İstanbul sosyetesine bir emekçi olarak dâhil olmasıyla sosyeteyi tanımaya başlıyoruz. Sosyete düşündüğümüz gibi homojen değil, heterojen. Çok farklı kökenlerden, çok farklı dünya görüşüne sahip insanlara rastlıyoruz. Çoğu Anadolu'dan İstanbul' a gelmiş insanlar. Bir grup savaş ekonomisinde karaborsayla, kaçakçılıkla, gayriresmi işlerle servet sahibi olmuş. Modayı yakından takip ediyorlar. Sürekli kutlama, davet, parti hâlindeler. Alafranga müzik seviyorlar. Şaşalı yaşam arzusu, içki, kumar, uyuşturucu, eş aldatma vb sefih yaşamı hatırlatan pek çok sorunla maluller. Bunun karşısında daha muhafazakâr diyebileceğimiz, köklerine sadık, alaturka müzik seven, Batı’ya dair her şeye şüpheyle yaklaşan diğer grup var. Bu iki zümreyi çok kalın çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değilse de üç aşağı beş yukarı karakteristik özellikleri bunlar. Yazar bu iki zümrenin yer yer uzlaşan kimi zaman da antagonistik unsurlarını harmanlıyor romanında. İşte Halide Edip, bu çeşitliliğe sonsuz panayır diyor. (ali doğan)

Sonsuz Panayır PDF indirme linki var mı?

Halide Edib Adıvar - Sonsuz Panayır kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sonsuz Panayır PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halide Edib Adıvar Kimdir?

Halide Edib Adıvar (Osmanlıca: خالده اديب اديوار; d. 1882 veya 1884 - 9 Ocak 1964), Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir.

Halide Edib, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış bir sivil olmasına rağmen rütbe alarak savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte yazarlığa başlayan Halide Edib; yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandır. Sinekli Bakkal adlı romanı, en bilinen eseridir. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiş, yazıları ile kadın hakları savunuculuğu yapmıştır. Birçok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanmıştır.

1926 yılından itibaren yurt dışında yaşadığı 14 sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur.

İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950’de girdiği TBMM’de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir. I. TBMM hükûmetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar’ın eşidir.

Çocukluk ve öğrencilik yılları

1882 yılında Beşiktaş, İstanbul'da doğdu. Babası, II. Abdülhamit devrinde Ceyb-i Hümayun (Padişah Hazinesi) kâtipliği, Yanya ve Bursa Reji Müdürlüğü yapan[1] Mehmet Edib Bey, annesi Fatma Berifem Hanım'dır. Annesini küçük yaşta veremden kaybetti. Evde özel dersler alarak ilköğrenimini tamamladı. Yedi yaşında iken yaşını büyüterek girdiği Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden bir öğrencinin jurnali üzerine bir sene sonra padişah II. Abdülhamit'in iradesi ile uzaklaştırıldı[3] ve evde özel ders görmeye başladı. İngilizce öğrenirken çevirdiği kitap 1897’de basıldı. Bu, Amerikalı çocuk kitapları yazarı Jacob Abbott'un "Ana" adlı eseri idi. 1899 yılında bu çeviri nedeniyle II. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Daha sonra kolejin yüksek sınıfına geri dönerek İngilizce ve Fransızca öğrenmeye başlayan Halide Edib, Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden lisans derecesi alan ilk Müslüman kadın olmuştur.

İlk evliliği ve çocukları

Halide Edib, kolejin son sınıfında iken matematik öğretmeni olan Salih Zeki Bey ile okuldan mezun olduğu yıl evlendi. Eşi rasathane müdürü olduğu için evleri hep rasathane içinde oldu ve bu yaşam ona sıkıcı geldi. Evliliğinin ilk yıllarında eşine Kamus-ı Riyaziyat adlı eserini yazmada yardımcı oldu, ünlü İngiliz matematikçilerin yaşam öykülerini Türkçeye çevirdi. Birkaç Sherlock Holmes hikâyesinin de çevirisini yaptı. Fransız yazar Emile Zola’nın yapıtlarına büyük ilgi duymaya başladı. Daha sonra ilgisi Shakespeare’e yöneldi ve Hamlet adlı yapıtının çevirisini yaptı. 1903 yılında ilk oğlu Ayetullah, bundan on altı ay sonra da ikinci oğlu Hasan Hikmetullah Togo dünyaya geldi. 1905 yılında gerçekleşen Japon-Rus Savaşı'nda Batı uygarlığının bir parçası sayılan Rusya'yı Japonların yenmesinin verdiği sevinçle oğluna Japon Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Togo Heihachiro'nun ismini vermişti.

II. Meşrutiyet'in ilan edildiği 1908 yılı Halide Edib’in hayatında bir dönüm noktası oldu. 1908'de gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başladı. İlk yazısı Tevfik Fikret'in çıkardığı Tanin'de yayımlandı. Başlangıçta, -eşinin isminden ötürü- yazılarında Halide Salih imzasını kullandı. Yazıları, Osmanlı içerisindeki muhafazakâr çevrelerin tepkisini çekti. 31 Mart Ayaklanması sırasında öldürülme endişesiyle kısa süre için iki oğluyla Mısır'a gitti. Oradan İngiltere’ye giderek kadın hakları konusundaki yazıları nedeniyle kendisini tanıyan İngiliz gazeteci Isabelle Fry’ın evinde konuk oldu. İngiltere’ye gidişi o dönemde kadın-erkek eşitliği konusunda sürüp giden tartışmalara tanık olmasına, Bertrand Russell gibi fikir adamlarıyla tanışmasına vesile oldu.

1909'da İstanbul'a geri döndü, siyasi içerikli yazıların yanı sıra edebi yazılar da yayımlamaya başladı. Heyyula ve Raik'in Annesi adlı romanları basıldı. Bu arada kız öğretmen okullarında öğretmenlik ile vakıf okullarında müfettişlik görevlerinde bulundu. İleride yazacağı Sinekli Bakkal adlı ünlü romanı, bu görevler gereği İstanbul’un eski ve arka mahallelerini tanıması sayesinde ortaya çıkmıştı.

Eşi Salih Zeki Bey'in ikinci bir kadınla evlenmek istemesi üzerine ondan 1910 yılında boşandı ve artık yazılarında Halide Salih yerine Halide Edib adını kullanmaya başladı. Aynı yıl Seviyye Talip romanını yayımladı. Bu roman, bir kadının kocasını terk ederek sevdiği erkekle yaşayışını anlatır ve feminist bir eser olarak değerlendirilir. Basıldığı dönemde birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Halide Edib, 1911 yılında ikinci kez İngiltere'ye gidip kısa bir süre orada bulundu. Yurda döndüğünde Balkan Savaşı başlamıştı.

Balkan Savaşı yılları

Balkan Savaşı yıllarında kadınlar toplum yaşamında daha aktif rol almaya başlamışlardı. Halide Edib de bu yıllarda Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin (Kadınları Yükseltme Derneği) kurucuları arasında yer aldı ve yardım işlerinde çalıştı. Bu dönemde genç yaşta ölen arkadaşı ressam Müfide Kadri'nin hayatından esinlenerek Son Eseri adlı aşk romanını kaleme aldı. Öğretmenlik mesleğinin içinde olduğundan eğitim ile ilgili bir kitap yazmaya yöneldi ve Amerikalı düşünür ve eğitimci Herman Harrell Horne'un "The Psychological Principle of Education" (Eğitimin Psikolojik Temeli) adlı eserinden yararlanarak Talim ve Edebiyat adlı kitabı yazdı. Aynı dönemde Türk Ocağı içinde Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi gibi yazarlarla tanıştı. Bu kişilerle dostluğu sonucu Turancılık fikrini benimseyen Halide Edib, bu düşüncenin etkisiyle Yeni Turan adlı eserini yazdı. 1911'de Harap Mabetler ve Handan isimli romanları yayımlandı.

I. Dünya Savaşı yılları

Balkan Savaşları 1913’te sona ermişti. Öğretmenlikten istifa eden Halide Edib, Kız Mektepleri Umumi Müfettişliği görevine getirildi. I. Dünya Savaşı başladığında bu görevdeydi. 1916'da Cemal Paşa'nın daveti üzerine okul açmak üzere Lübnan ve Suriye'ye gitti. Arap eyaletlerinde iki kız okulu ve bir yetimhane açtı. Orada bulunduğu sırada babasına verdiği vekâlet ile Bursa’da, aile doktorları Adnan Adıvar ile nikâhları kıyıldı. Lübnan’da iken Kenan Çobanları adlı 3 perdelik operanın librettosunu yayımladı, eseri Vedi Sebra besteledi. Yusuf Peygamber ve kardeşlerini konu alan bu eser, o yıllarda savaş koşullarına rağmen yetimhane öğrencileri tarafından 13 defa sahneye kondu. Türk ordularının Lübnan ve Suriye'yi boşaltması üzerine 4 Mart 1918’de İstanbul'a döndü. Yazar, hayatının buraya kadar olan bölümünü Mor Salkımlı Ev adlı kitabında anlatmıştır.

Millî Mücadele yılları ve ABD mandası tezi

Halide Edib, İstanbul'a döndükten sonra Darülfünun'da Batı edebiyatı okutmaya başladı. Türk Ocakları'nda çalıştı. Rusya'daki Narodnikler (Halka Doğru) hareketinden esinlendi ve Türk Ocakları içindeki küçük bir grubun Anadolu'ya uygarlık götürmek amacıyla kurduğu Köycüler Cemiyeti'nin reisi oldu. İzmir'in işgalinden sonra "millî mücadele" en önemli işi hâline geldi. Karakol adlı gizli örgüte girerek Anadolu’ya silah kaçırma işinde rol aldı. Vakit Gazetesi'nin sürekli yazarı, M. Zekeriya ve eşi Sabiha Hanım'ın çıkarttıkları Büyük Mecmua'nın başyazarı oldu.

Millî Mücadele taraftarı aydınların bir kısmı işgalcilere karşı ABD ile işbirliği yapma düşüncesindeydi. Halide Edib bu düşüncedeki Refik Halit, Ahmet Emin, Yunus Nadi, Ali Kemal, Celal Nuri gibi aydınlarla 14 Ocak 1919'da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Cemiyet, iki ay sonra kapandı. Halide Hanım, Amerikan mandası tezini Sivas Kongresi hazırlıklarını sürdürmekte olan Millî Mücadele'nin önderi Mustafa Kemal'e yazdığı 10 Ağustos 1919 tarihli bir mektupla açıkladı. Ancak bu tez kongrede uzun uzun tartışılacak ve reddedilecekti. Yıllar sonra Mustafa Kemal Nutuk adlı eserinde "Amerikan Mandası için Propogandalar" başlığı altında Arif Bey, Selahattin Bey, Ali Fuat Paşa ile telgraf görüşmeleri yanında Halide Edib'in mektubuna da yer vermiş ve mandaterliği eleştirmiştir.

Yıllar sonra Halide Edib Türkiye'ye geri döndüğünde verdiği bir röportajında Millî Mücadele için "Mustafa Kemal Paşa haklıymış!" demiştir.

İstanbul mitingleri ve idam kararı

15 Mayıs 1919 günü İzmir’i Yunanların işgal etmesi üzerine İstanbul’da ardı ardına protesto mitingleri düzenlenmekteydi. İyi bir hatip olan Halide Edib, 19 Mayıs 1919 günü Asri Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ve kadın hatiplerin de konuşmacı olduğu ilk açık hava mitingi olan Fatih Mitingi’nde kürsüye çıkan ilk konuşmacıydı, attığı nutuk ile belleklerde büyük iz bıraktı. 20 Mayıs’ta Üsküdar mitingi, 22 Mayıs’ta Kadıköy mitingine katıldı. Bunları Halide Edib’in başkahramanı haline geldiği Sultanahmet mitingi izledi. Önceden hazırlanmadan ve yazmadan yaptığı konuşmada sarf ettiği “Milletler dostumuz, hükûmetler düşmanımızdır.” cümlesi bir vecize halini aldı.

İngilizler İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgal ettiler. Hakkında idam emri çıkardıkları ilk kişiler arasında Halide Edib ve eşi Dr. Adnan da vardı. 24 Mayıs’ta padişah tarafından onaylanan kararda idama mahkûm edilen ilk 6 kişi Mustafa Kemal, Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan ve Halide Edib idi.

Anadolu'da mücadele

Haklarında idam kararı çıkmadan önce Halide Edib, eşi ile birlikte İstanbul’dan ayrılıp Ankara’daki Millî Mücadele’ye katılmıştı. Çocuklarını İstanbul’da yatılı okulda bırakarak 19 Mart 1920 günü Adnan Bey ile at sırtında yola çıkan Halide Hanım, Geyve’ye ulaştıktan sonra buluştukları Yunus Nadi Bey ile birlikte trene binip Ankara’ya gitmiş ve 2 Nisan 1920 günü Ankara’ya varmıştı.

Halide Edib, Ankara’da Kalaba'daki (Keçiören) karargâhta görev aldı. Ankara yolunda iken Akhisar İstasyonu’nda Yunus Nadi Bey ile birlikte kararlaştırdıkları gibi Anadolu Ajansı isimli bir haber ajansının kurulması Mustafa Kemal Paşa'dan onay görünce ajans için çalışmaya başladı. Ajansın muhabiri, yazarı, yöneticisi, ayak işlerine bakanı olarak çalışıyordu. Haber derleyip Millî Mücadele’ye ilişkin bilgileri telgrafı olan yerlere telgrafla iletmek, olmayan yerlerde cami avlusuna afiş olarak yapıştırılmalarını sağlamak, Avrupa basınını takip edip Batılı gazetecilerle iletişim kurmak, Mustafa Kemal'in yabancı gazetecilerle görüşmesini sağlamak, bu görüşmelerde tercümanlık yapmak, Yunus Nadi Bey'in çıkardığı Hâkimiyet-i Milliye gazetesine yardımcı olmak ve Mustafa Kemal'in diğer yazı işleri ile ilgilenmek Halide Edib'in yürüttüğü işlerdi.

1921’de Ankara Kızılay başkanı oldu. Aynı yılın Haziran ayında Eskişehir Kızılay’da hasta bakıcılık yaptı. Ağustos’ta orduya katılma isteğini Mustafa Kemal’e telgrafla iletti ve cephe karargâhında görevlendirildi. Sakarya Savaşı sırasında onbaşı oldu. Yunanların halka verdiği zararları incelemek ve raporlamakla sorumlu Tetkik-i Mezalim Komisyonu’nda görevlendirildi. Vurun Kahpeye adlı romanının konusu bu dönemde oluştu. Türk'ün Ateşle İmtihanı (1922) adlı anı kitabı, Ateşten Gömlek (1922), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno'nun Oğlu adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı'nın değişik yönlerini gerçekçi biçimde dile getirebilmesini savaştaki deneyimlerine borçludur.

Savaş boyunca cephe karargâhında görev yapan Halide Edib, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra ordu ile İzmir’e gitti. İzmir’e yürüyüş sırasında rütbesi başçavuşluğa yükseldi. Savaştaki yararlılıklarından ötürü İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Kurtuluş Savaşı sonrası

Kurtuluş Savaşı, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandıktan sonra Ankara'ya döndü. Eşi, Dışişleri Bakanlığı'nın İstanbul temsilciliği ile görevlendirilince birlikte İstanbul'a gittiler. Anılarının buraya kadar olan kısmını Türk'ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde anlatmıştır.

Halide Edib, cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Vakit ve İkdam gazetelerinde yazdı. Bu arada Cumhuriyet Halk Fırkası ve Mustafa Kemal Paşa ile siyasi fikir ayrılıkları yaşadı. Eşi Adnan Adıvar'ın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda yer alması sonucu iktidar çevresinden uzaklaştılar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılıp Takrir-i Sükun kanununun kabul edilmesiyle tek parti dönemi başlayınca, kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrılmak zorunda kalarak İngiltere'ye gitti. 1939 yılına kadar 14 yıl boyunca yurt dışında yaşadı. Bu sürenin 4 yılı İngiltere'de, 10 yılı da Fransa'da geçti.

Halide Edib, yurt dışında yaşadığı dönemde kitap yazmayı sürdürdüğü gibi Türk kültürünü dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla pek çok yerde konferanslar verdi. İngiltere'de Cambridge, Oxford; Fransa'da Sorbonne üniversitelerinde konuşmacı oldu. İki defa Amerika Birleşik Devletleri'ne, bir defa da Hindistan'a davet edilerek gitti. 1928 yılında ABD'ye ilk gidişinde Williamstown Siyaset Enstitüsü'nde yuvarlak masa konferansına başkanlık yapan ilk kadın olarak büyük ilgi çekti. Artık ABD'de yaşamakta olan oğullarını, Anadolu'da Millî Mücadele'ye katılmak için onlardan ayrılışından 9 yıl sonra ilk defa bu gezi sırasında tekrar görebildi. 1932 yılında Columbia Üniversitesi College Of Barnard'dan gelen çağrı üzerine ikinci kez ABD'ye gitti ve ilk gidişindeki gibi seri konferanslarla ülkeyi dolaştı. Yale, Illinois, Michigan üniversitelerinde konferanslar verdi. Bu konferansların sonucu olarak Türkiye Batıya Bakıyor adlı eseri ortaya çıktı. 1935 yılında İslam üniversitesi Jamia Milia'yı kurmak için açılan kampanyaya katılmak üzere Hindistan'a çağrıldığında Delhi, Kalküta, Benares, Haydarabad, Aligarh, Lahor ve Peşaver üniversitelerinde dersler verdi. Konferanslarını bir kitapta topladı, ayrıca Hindistan izlenimlerini içeren bir kitap yazdı.

1936 yılında en ünlü eseri olan Sinekli Bakkal’ın İngilizce orijinali "The Daughter of the Clown" yayımlandı. Roman aynı yıl Türkçe olarak Haber gazetesinde tefrika edildi. Bu eser 1943 yılında CHP Ödülü’nü aldı ve Türkiye’de en çok baskı yapan roman oldu.

1939'da İstanbul'a döndü ve 1940 yılında İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi kürsüsünü kurmakla görevlendirildi, kürsünün 10 yıl başkanlığını yürüttü. Shakespeare hakkında verdiği açılış dersi büyük yankı uyandırdı.

1950 yılında Demokrat Parti listesinden İzmir milletvekili olarak TBMM'ye girdi ve bağımsız milletvekili olarak görev aldı. 5 Ocak 1954 günü Cumhuriyet Gazetesi'nde Siyasi Vedaname başlıklı bir yazı yayımlayarak bu görevinden ayrıldı ve tekrar üniversitede görev aldı. 1955'te eşi Adnan Bey'in kaybı ile sarsıldı.

Halide Edib Adıvar, 9 Ocak 1964 tarihinde İstanbul'da 80 yaşındayken böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi. Cenazesi, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.

Sanatı

Hemen her eserinde anlatı türünü benimseyen Halide Edib Adıvar, en çok Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923-1924) ve Sinekli Bakkal (1936) adlı romanlarıyla tanınır ve Cumhuriyet dönemi edebiyatında gerçekçi roman geleneğinin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Eserleri genellikle içerik bakımından üç grupta incelenmiştir: Kadın meselelerini ele alan ve eğitilmiş kadının toplumdaki yerini arayan eserleri, Millî Mücadele dönemini anlatan eserleri ve şahsiyetleri, içinde bulundukları geniş toplumla birlikte ele alan romanları.

İngiliz romanı geleneklerine uygun yapıtlarında Türk toplumunun geçirdiği evrimi, bu evrim sürecindeki çatışmaları, kendi deneyim ve gözlemlerine dayanarak sergilemiştir. Olaylar ve kişiler çoğunlukla birbirinin devamı özelliği taşıdığı için ırmak roman olarak nitelendirilebilir. Kadın psikolojisini derinliğine işlediği romanlarında, ideal kadın tipleri yaratmaya çalışan Halide Edib, romanlarını sade bir dil ve üslupla kaleme almıştır.

Eserleri

Roman

Heyulâ (1909)

Raik’in Annesi (1909)

Seviyye Talip (1910)

Handan (1912)

Son Eseri (1913)

Yeni Turan (1913)

Mev'ud Hüküm (1918)

Ateşten Gömlek (1923)

Vurun Kahpeye (1923)

Kalp Ağrısı (1924)

Zeyno'nun Oğlu (1928)

Sinekli Bakkal (1936)

Yolpalas Cinayeti (1937)

Tatarcık (1939)

Sonsuz Panayır (1946)

Döner Ayna (1954)

Akile Hanım Sokağı (1958)

Kerim Usta'nın Oğlu (1958)

Sevda Sokağı Komedyası (1959)

Çaresaz (1961)

Hayat Parçaları (1963)

Hikâye

Harap Mabetler (1911)

Dağa Çıkan Kurt (1922)

İzmir'den Bursa'ya (1963)

Kubbede Kalan Hoş Seda (1974)

Anı

Türkün Ateşle İmtihanı (1962)

Mor Salkımlı Ev (1963)

Oyun

Kenan Çobanları (1916)

Maske ve Ruh (1945)

Halide Edib Adıvar Kitapları - Eserleri

  • Ateşten Gömlek
  • Handan
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı
  • Çaresaz
  • Mor Salkımlı Ev
  • Kerim Usta'nın Oğlu
  • Sevda Sokağı Komedyası
  • Âkile Hanım Sokağı
  • Zeyno'nun Oğlu
  • Kalp Ağrısı
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri 2
  • Tatarcık
  • Yolpalas Cinayeti
  • Son Eseri
  • Sinekli Bakkal
  • Vurun Kahpeye
  • Harap Mabetler
  • Yeni Turan
  • Dağa Çıkan Kurt
  • Hindistan'a Dair
  • Döner Ayna
  • Sonsuz Panayır
  • Raik’in Annesi
  • Seviyye Talip
  • Halka Doğru
  • Kubbede Kalan Hoş Sada
  • Kenan Çobanları - Maske ve Ruh
  • Doktor Abdülhak Adnan Adıvar
  • Hayat Parçaları
  • Mev'ut Hüküm
  • Heyula
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - 1.Cilt
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - 2. Cilt
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt I
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt II (Elizabeth Devri ve Shakespeare)
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt III (XVII. ASIR ve MILTON)

Halide Edib Adıvar Alıntıları - Sözleri

  • Nasıl eski günlerde tarih,bir memleketi baştan başa çökerten umumi ve salgın vebalar,sıtmalar,o zaman adı dahi bilinmeyen hastalıklar kaydetmiş ise,gelecekte de tarih,bugünün ruh salgınları ile çöken,yıkılan memleketler kaydedecektir. (Döner Ayna)
  • “En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır: Kuru gürültü, ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve seda anarşisi! Şamata şamata... Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz, ebedî bir gümbürtü ve çığlık! Bunları insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmak lazım... Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü, günlük bir ihtiyaç haline gelsin.” (Sonsuz Panayır)
  • Mezarlar, bize kendimizin son bulacağını duyurarak bizi korkuturlar; fakat yapıtlarımızın düşüncelerimizin gereksiz bir süsü olacağını, geçmişin bağışlayan bir lütufla bunları bir köşeye saklayacağını hisseder etmez, düşüncemizin, sanatımızın, ruhumuzun en ince gururu, en duygulu yeriyle sızlar ve inleriz. (Harap Mabetler)
  • İçimde bir şeyin yırtamayacağı ağır, kesif, elle tutulacak kadar katı bir sıkıntı var. (Kalp Ağrısı)
  • Büyük bir Fransız kadını, “Anlamak affetmektir,” demişti. (Yolpalas Cinayeti)
  • “Bizler, eskiden, hayat boyunca olduğumuz yerden yükselmeye çalışan gençlerdik...” (Âkile Hanım Sokağı)
  • Hokkabaz gibi, böyle piyano çaldığını ve şarkı söylediğini göstererek, bir sürü aptalmışız gibi ağzımızı açıkta bırakmağa çalışışı sinirime dokundu. (Mev'ut Hüküm)
  • Belki de insanlar birbirlerine kanla, sınıfla değil, inandıkları şeyde iştirakle bağlanıyorlar. (Yolpalas Cinayeti)
  • "Evlenmek sadece vurgunlukla olamaz, bütün bir hayat içindir. Bütün bir ömrü beraber, el ele geçirmek sadece vurgunluktan daha çok derin şeylere bağlıdır." (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Hayalinde isim ve şekil veremediği saadetler ve ürperişler vardı." (Vurun Kahpeye)
  • Ağızdan ağza şöyle bir rivayet dolaşıyordu: İstanbul’daki irticaı ve ayaklanmayı bastırmak için Selânik’den bir ordu geliyormuş... Ne garip bir tarih tecellisi. Yüz yıl evvel de yine Makedonya’dan, Alemdar Mustafa Paşa kumandasında bir ordu, Üçüncü Selim’in inkılâbları aleyhine ayaklanan kuvvetleri ve isyanı bastırmak için gelmişti. Acaba tarih, başka isim ve kılıklarla daima bir tekerrürden ibaret mi, diye düşündüm. (Mor Salkımlı Ev)
  • Kim demiş çingeneler neşelidir. Onlar sadece neşeyi kovalayan mahlûklardır. Onun için dur otur bilmezler, ömürleri alabildiğine, istikameti belli olmayan, nihayetsiz bir gidiştir.. (Kubbede Kalan Hoş Sada)
  • ‘’ İçimdeki huzursuzluk, ne yapacağımı bilmemek bana sarih bir açıdan, hatta felaketten daha kötü geldi. İçimde evini kaybedip sokak sokak dolaşan, ne yapacağını bilmeyen bir avare çocuk hali vardı. ‘’ (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Tek başına kazanılmak için mücadele edilen gaye, hürriyet imtihanıdır." (Mor Salkımlı Ev)
  • Başka bir his de hareketsiz bir suya benzeyen, bazı günlerde boğazımı tıkayan, gözlerimden yaşlar akmasına sebep olan bir iç sızlamasıdır. (Mor Salkımlı Ev)
  • Beni bir ruh tahliline mi tâbî tutmak istiyorsun, Feridun? Senin ruhun olduğuna emin değilim ama yine isterdim. (Sevda Sokağı Komedyası)
  • Sınıflar ve milletler arasındaki mücadele,insanların haysiyetlerindeki müsavilik ve haklar tanınıncaya kadar devam edecektir. (Türk'ün Ateşle İmtihanı)
  • Anadolu’da hakim, insan değil tabiattır. (Dağa Çıkan Kurt)
  • Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek... Sevmektir işte! (Kalp Ağrısı)
  • ... Bana Machbet'in bir cümlesini hatırlattı: "Bir divanenin söylediği bir hikâye; şamata ve şiddetle dolu fakat manasız." (Hindistan'a Dair)

Yorum Yaz