Sofie'nin Dünyası - Jostein Gaarder Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Sofie'nin Dünyası kimin eseri? Sofie'nin Dünyası kitabının yazarı kimdir? Sofie'nin Dünyası konusu ve anafikri nedir? Sofie'nin Dünyası kitabı ne anlatıyor? Sofie'nin Dünyası kitabının yazarı Jostein Gaarder kimdir? İşte Sofie'nin Dünyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Jostein Gaarder

Çevirmen: Sabir Yücesoy

Orijinal Adı: Sofies Verden

Yayın Evi: Pan Yayıncılık

İSBN: 9789758434572

Sayfa Sayısı: 592

Sofie'nin Dünyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Benzer insanların, yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda, 3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır diyen Goethe'nin günübirlik insanlarından olmama yolunda ciddi bir adım.

15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda ''Kimsin sen?'' yazılı bir kağıt bulur. Bu soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder.

Kendine has kurgusu ve şaşırtmacalarıyla, Jostein Gaarder, 15 yaş üstü gençlere sadece kuru bir felsefe tarihi sunmak değil, aynı zamanda hayatı anlamaya yönelik sorular sormanın yollarını açar.

Çağımız bölümünde şöyle diyor yazar: ''Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da, aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman.''

Sofie'nin Dünyası Alıntıları - Sözleri

  • Kadın kendini geri kazanmalı, kimliğini erkeğin kimliğine bağımlı kılmaktan vazgeçmeli. Çünkü kadını baskı altında tutan yalnızca erkek değildir, yaşamının sorumluluğunu ele almayan kadın kendi kendine de baskı uygular.
  • "Carpe diem" Yani gününü gün et! Yine çok söylenen bir başka Latince söz de şuydu: "Memento mori" Bunun anlamı da, "Öleceğini unutma!
  • "Delirmişsin sen." "Biliyorum."
  • "Sonsuza kadar koşmak istedik, kendi içimize dönüp yeni bir dünya yarattık..."
  • "...Çünkü yalnızca erkek değildi kadını ezen. Kadın kendi hayatından sorumlu olmaktan vazgeçerek kendi kendini de eziyordu..."
  • "Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir."
  • Eğer filozofun kastettiği, bu dünyadaki her şeyi bilemeyeceğinin farkında olan bir kişinin, aslında az şey bildiği halde çok bildiğini sanan birinden daha akıllı olduğuysa, bu görüşe katılmak için çok düşünüp taşınmak gerekmezdi.
  • "Bazen tepki göstermeden neleri kabulleniyor insanlar!"
  • “Hayatta en önemli şey nedir? Açlık çeken bir ülkede birine bu soruyu sorarsak cevap “yemek” olacak. Donmakta olan birine aynı soruyu sorarsak cevap “sıcak” olacaktır. Kendini yalnız ve çaresiz hisseden birine soracak olursak cevap mutlaka “diğer insanlarla beraber olmak” olacaktır. Ama bütün bu ihtiyaçlar giderildikten sonra, bütün insanların ihtiyacı olan bir şey var mıdır hala ? Filozoflar buna evet diye cevap verir. Onlara göre insan sadece ekmekle yaşayamaz. Tabi ki bütün insanlar yemek yemelidir. Ayrıca sevilmeye ve ilgi görmeye ihtiyaçları vardır. Ama bütün insanların ihtiyacı olan bir şey daha vardır: Kim olduğunu ve neden yaşadığını bilmek.”

Sofie'nin Dünyası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sen Stoacıları savundun!!!: Hikayemiz 14 yaşındaki Sofie adlı karakterimizin posta kutusuna gelen içinde "Kimsin sen?" yazan bir mektup almasıyla başlıyor. İncelemeden önce söyliyim mükemmel bir kitaptı. Kitapta başlığın altında da söylendiği gibi felsefe anlatılıyor. Sofie gizli bir felsefe öğretmeni ya da filozofla tanışıyor. Ondan ilk çağlardan itibaren Sokrates, Platon, arada Descarte, Spinoza, sonda Marx, Darwin derken birçok filozofu, felsefe akımını öğreniyor hikayede öyle devam ediyor. Bu kitabı anlamanız için Platon'un öğrencisi ya da Decartesin mendili olmanıza gerek yok. Lise çağında olan biri rahatlıkla anlar. Küçük kardeşleriminde anlayacağını düşünüyorum. Sonuçta kitapta 14 yaşında olan bir karaktere felsefe anlatılıyor o da anlıyor. Yazar yani her yaşta okunabilecek bir kitap çıkarttığını kanıtlıyor. Ama okurken kafanız karışabilir. Ne güzel. Zaten kitaplar bizi düşünmeye itecek karışıklıklara yönlendirmiyorsa ne işe yarıyorlar. O yüzden çekinmeyin. Şimdi felsefe diyince toplum olarak içimize bir fil oturuyor. Aklımıza hemen anlamsız manasız boş sözler geliyor. En azına çoğumuzun. Bu yüzden felsefe sıkıcı bir şey olarak daha küçük yaşlardan itibaren bize öğretiliyor. Evet, aslında bir tık haklılık payı var bunun. Beynini yormak istemeyen kişiler için felsefe saçma zaten. Onlar televizyon izliyor. Kumandadaki tuşları sayıyor. Öyle yaşıyor. Fazla bile bu. Çokta ihtiyacı yok o kişilerin felsefe. Kitabı okurken bazı şeyleri sorguluyorsunuz. Düşünmeye başlıyorsunuz. Ben kitabı okurken özellikle dikkat ettiğim bir şey oldu. Kendi kendime acaba yazar belli biz filozof kesimini daha haklı mı çıkaracak, diye düşündüm. Mesela Sokratesi savunup Descartesi yermek gibi. Ama öyle bir şey olmadı. Olsaydı zaten felsefe kitabı olmazdı herhalde. Okura samimi bir şekilde felsefeyi, tarihini, filozofları, filozofların görüşlerini anlatıyor. Gerisi okurda. Hangisi hoşuna giderse. Kitapta çok güzel bir eleştiri var. Üstü kapalı ama. Bu eleştiriyi kafamdan attığımı zannetmeyin lütfen. Kitapta yazar aralara sıkıştırmış. Göndermeler mevcut. Bu eleştiride şu (ki çok hoşuma gitti): Filozofların neredeyse tamamının erkek olması. Felsefenin kadınların anlayamayacağı bir şeymiş gibi bize sunulması. Saçma. Yazarda bunu söylüyor zaten. Ha ama haklımı evet. Bu var. Siz hiç ilk çağlarda kadın filozof duydunuz mu? Çok ünlü. Varsa ben bilmiyorum. İşte yazar bunu eleştirmiş. Kadını hor gören kesimi bir güzel evirmiş çevirmiş... sonrasını siz düşünün. Bu kitabı felsefe sınavından önce alın. Sınavda çıkacak konularıda hocanızdan alın. Açın bu kitaptan çalışın. Hem roman. Hem eğlenceli. Hem sürükleyici. Kitapta şaşırdığım bir şey var o da şu: Bu kitap felsefe kitabı ama içinde gizem var. Merak uyandırıyor. Yani şöyle kitabın içindeki anlatılan filozoflardan bağımsız karakterler arasında yaşanan olaylar var. Yazar inanılmaz iyi bir kurguyla bu yaşanan olayları bambaşka evrelere taşımış. Felsefe kitabında heyecanlanacağım hiç aklıma gelmezdi. Kitabın içinden roman çıkıyor. O romanın içinden bir tane daha roman çıkıyor. Ondan tarih kitabı. Arada felsefe. Öyle devam ediyor. Matruşka gibi mübarek bir türlü içindekiler bitmiyor. Şimdi gel geleleim tavsiye kısmına. Benim gibi felsefe manyağıysanız kesinlikle alın okuyun derim. Ha ama sevmiyorsanız kesinlikle okumayın. Bak 600 sayfa işgenceden farksız olur. Ama merak ediyorum diyorsanız önce belli başlı filozoflar hakkında bilgi edinmeniz en azına konuya biraz hakim olmanız sizin için daha iyi olur bence. Şunu da söyliyim ben kitabı bitpazarından aldım. Alırken kitabın içine bakmadım. Kitap 592 sayfaymış. Bendeki 576. Son 16 sayfam kayıp. Sonunu okuyamadım. Bayılmama ramak kaldı sinirden. Kim aldıysa o son 16 sayfayı bana ulaşsın arkadaş. Sonunu okuyamadım ya. İllaha kitapçıya gidip kitaplara bakıyormuş gibi yaparken mi okuyim? Son 16 sayfayı alan arkadaş ulaş bana. Keyifli okumalar... (Oğuzhan Güneş)

Sofie'nin Anlam Arayışı: Felsefe... Bizim toplumuzdaki çoğu insan bu kelimeyi duyunca şeytan görmüş gibi irkilir. Şeytan doğru olmadı sanırım, öcü diyeyim. Evet evet, öcü daha iyi oldu gibi. Felsefeyi gözlerinde pek büyütür ve felsefeyi kötü bir şeymiş gibi algılar. Onlar için "Dikkat! Ölüm tehlikesi" levhalı bir yer gibidir felsefe. Geçenlerde bir yerde denk gelmiştim, insan bilmediği şeyleri gözünde büyütmeyi pek sever yazıyordu. Ne kadar da doğru bir çıkarım. Bilmediklerinden mi yoksa bilmekten korktuklarından mı bilinmez, felsefe hep korkulan bir şey olmuştur. Aslında herkes felsefeye muhtaçtır. Ne kadar felsefeye ilgi duymuyorum deseler de insanlar, felsefeye öyle ya da böyle ilgi duyar. Var oluşu sorgular. Yaşamı sorgular. Yaşananları sorgular. Farkında olmadan da olsa felsefeyle iç içedir. Fakat bunu bir türlü kabul etmez, kabul etmek istemez.. Uzun sayılabilecek bir süredir Buhran dönemindeyim. Bundan mütevellit inceleme paylaşamıyordum. Umarım inceleme yazmayı unutmamışımdır, başarabilirim. Şimdiden vatana, millete hayırlı olsun. CB Erdoğan'ın meşhur başlangıç sözleriyle başlamak istiyorum. "Ya Alllaaaah, Bismillah." :D (Umarım bu kısımdan sonra incelemeyi okumayı bırakanların sayısı %20'den fazla değildir... :D) Kitap, Norveçli yazar Jostein Gaarder’in 1991 yılında yayımladığı felsefi konuları bir olay kurgusu içinde anlatmaya çalışan didaktik bir romandır. Eser ilginç konusu ve felsefe tarihini bir roman kurgusu içinde anlatmaya çalışmaktaki başarısı ile Norveç’te oldukça ilgi görmüş 1995 yılından sonra İngilizce ’ye ve diğer dillere de çevirisi yapılmıştır. 1952 yılında Oslo’da doğan yazar Jostein Gaarder, annesi öğretmen, babası kolej müdürlüğü yapan bir aileden gelmiştir. Oslo Üniversitesi’nde felsefe tarihi üzerine lisans eğitim, aldıktan sonra öğretmenliğe başlamış okullarda felsefe eğitimi üzerinde çalışmıştır. 1991 yılından itibaren de tüm vaktini yazarlığa ayıran yazar, kitaplarının geliri ile Oslo‘da yaşamaya başlamıştır. Sofie’nin Dünyası adlı eseri ile çok büyük bir çıkış yapan yazar, bu kitabının sayesinde öğretmenlikten de ayrılmış kendisini tamamen yazarlığa vermiştir. Sofie'nin Dünyası, idealist bir öğretmen olan Jostein Gaarder’in, okullarda felsefe eğitiminin yeterli olmadığını düşünmesi, felsefeyi öğrencilere ve genç kuşaklara en iyi şekilde nasıl öğretebilirim düşüncesinden hareketle yazdığı bir romandır Yazar felsefeyi herkese öğretebilecek, felsefeyi sevdirecek bir kitap yazarak herkesi, düşündürmeyi, herkese eleştiri yaptırabilmeyi amaçlamıştır. Roman çıktığı anda büyük bir kitleye ulaşır. Hatta 30 milyon kopya sattığı söylenir. Jostein Gaarder'in felsefeyi baz alarak yazdığı bu kitabın kurgusu bakımından roman sınıfına girse de Felsefe Tarihini, basite indirgeyerek, bazı noktalarda da eğlendirmeye çalışarak kaleme aldığı bu roman da, insanları eğlendirerek felsefeyi anlatmaya çabası gözden kaçmamaktadır. Her ne kadar başarılı olup olmadığı tartışılsa da yazar "Eğlendirerek öğretme" taktiğini kullanmıştır. Bizim toplumumuz için bire bir aslında. Liseye yeni başlamış öğrencilere okutmak bence mantıklı bir iş olacaktır. Şimdi ise en sevdiğim kısma geldik. Kitap hakkında kişisel yorum kısmına... Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kurgu ve karakter analizi bakımından oldukça zayıf bir roman. Yazarı bu konuda ne kadar eleştirsem de onu anlamıyor da değilim. Yukarda demiştim, başlangıç düzeyinde Felsefe Tarihini anlatma çabasına girdiği için buna göre bir kurgu yaratmak oldukça zor bir şey olsa gerek. Neyse ki Jostein bu konuda zora katlanmadan sınıfta kalmış zannımca. Vikipedi'den alınmış kısa bilgileri sırasıyla yazarak, kahramanı da stabil yaşamına devam ettirerek oldukça zayıf bir kurgu oluşturmuş.. "Al bu doğru bilgileri ezberle." olayından öteye gidememiş. Basite indirgeyerek anlatması aslında hoş bir şey lakin bazı noktalarda o kadar basite indirgemiş ki o sorgulayan, beyin yakan felsefe biliminden uzaklaştırmış okuru, düz bir metin okuyor havasına büründürmüş. Bu açıdan da bir çizik atmadım desem yalan olur.. Şu ana kadar eleştirdiğim kısımlar yazarın da kendisinin farkında olmadığı, dikkat etmediği ya da edemediği hususlardı. Fakat öyle bir şey var ki yazarı benim gözümde çarpı işaretli yazarlar arasına soktu. Felsefe Tarihinden bahsediyorsan sadece Avrupa'ya hapsolamazsın. "Oovv Sokrates çok haklı.. Ovv Platon harika.. Oov Spinoza çok çılgın.. Adamsınız vesselam.." Uzak Doğu'nun Felsefe Babalarını hiçe sayamazsın. Keza İslam Dünyasını de aynı şekilde. Bu bakımdan çok fazla ayrımcı bir tutum sergilemesi hiç hoş olmamış. Kitabı bayağı gömdüm, biraz da sevdiğim yönlerinden bahsedeyim. Her şeyin somutlaştırılması güzel olmuş. Zira felsefi eserlerin soyutluğu felsefe okumak isteyen, felsefeye yeni girenler için çok ağır kaçıyor. Kitabın diğer güzel bir yönü ise filozoflar ve akımlar hakkında bilmemiz gereken belli başlı özellikleri basit bir şekilde bizlere sunması. Felsefeye yeni girenler için zorlanmayacakları bir kitap olmuş. Ama her ne olursa olsun kitap sizi düşünmeye, araştırmaya yöneltebilir. Merak etmenizi sağlayabilir. Yeni kapılar açabilir. Belki kitaptaki bir cümle ya da bilgi sizin için dönüm noktası olabilir. Bunun için her ne kadar eleştirilse de bu tür kitapların okunmaya değer kitaplar olduğunu düşünüyorum. Bunun için de yapmacık ilişkilerden, sahte samimiyet gösterilerinden, kirli dünya düzeninden ve aşağılık insanlardan uzaklaşıp kitaplara sığınalım. Okuyalım, okutalım.. Esen kalın.. (Kadir Tribbiani)

Kitabın Yazarı Jostein Gaarder Kimdir?

Annesi, Inger Margrethe Gaarder öğretmendi ve çocuk kitapları yazarıydı. Babası, Knut Gaarder Oslo'da kolej müdürlüğü yapıyordu. 1971'te Oslo Katedral Okulunu bitirdi. 1974'te evlendi. 1976 ve 1983 yıllarında iki oğlu oldu. 1976'da Oslo Üniversitesinde İskandinav dilleri (Norveççe), düşünce tarihi ve dinler tarihinden lisans eğitimini tamamladı. 1981'de Ailece Bergen'e yerleştiler. Jostein Gaarder Fana Kolejinde on yıl boyunca felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1991'de Jostein Gaarder tam zamanlı yazar oldu. Sofie'nin Dünyasını yazdı. 1994 yılından beri doğduğu yer olan Oslo'da yaşıyor.

Jostein Gaarder Kitapları - Eserleri

  • Sofie'nin Dünyası
  • Aynadaki Muamma
  • Hayat Kısa 'vita Brevis'
  • İskambil Kağıtlarının Esrarı
  • Maya
  • Sirk Müdürünün Kızı

  • Orada Kimse Var Mı?
  • Acaba
  • Portakal Kız
  • Pireneler'deki Şato
  • Das Orangenmädchen
  • Mercan ile Alican
  • Dukkeforeren

Jostein Gaarder Alıntıları - Sözleri

  • "Yol yürürken oluşur." (Sirk Müdürünün Kızı)
  • Bir anda, seni bütün kalbim ve ruhumla sevebileceğimi anladım. (Hayat Kısa 'vita Brevis')
  • -Evrende canlı bir beyin olmak ilginç bir duygu olmalı.Bu büyük evrende,kendine has küçük bir evren olmak gibi.Çünkü senin beyninde evrendeki yıldız ve gezegenler kadar atom ve molekül var... Cecilie sözünü kesti. -Belki de en içteki düşüncelerime olan mesafe en uzaktaki yıldızlara olan kadar uzundur. (Aynadaki Muamma)
  • "Yalnızlık ve özlem aynı madalyonun iki yüzüdür. " (Sirk Müdürünün Kızı)
  • "Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir." (Sofie'nin Dünyası)
  • Eğer bir şeyi çizecek olsam ve çizeceğim şeyin canlanacağını bilseydim, bir tek çizgi çizmezdim. Bütün renkli ve hırslı kalemlere karşı kendilerini savunamayacak bir şeye hayat vermeye hiçbir zaman cesaret etmezdim. (Aynadaki Muamma)

  • İnsanların, dünyadaki her bitkiye ve her hayvana bir isim vermeleri binlerce yıl aldı, üstelik henüz bitiremediler. O halde yaşam, bütün bu isimleri öğrenmek için biraz kısa değil mi? (Orada Kimse Var Mı?)
  • "Burada da özümü narahat hiss edirəm. Yenidən gəmini dolaşmağa başlayıram. Elə bil nəsə axtarıram. Birdən başa düşürəm ki, hazırda içərisində olduğum gəmi nəhayətsizliyin, sonsuzluğun özüdür. Nə axtarıramsa, onu burada tapa bilərəm." (Dukkeforeren)
  • insan beyninin evrendeki en sır dolu şey olduğunu düşündün mü hiç? (Aynadaki Muamma)
  • Kendine saygı,artık gitgide daha az rastlanan bir ruhsal durumun adıdır. (Sirk Müdürünün Kızı)
  • Ve mucizeler zamanı geçmiş olsa da bu büyülü bir gün,her şeyin mümkün olduğu büyülü bir gün. (Portakal Kız)
  • Günümüzde, pek çok kişi dinozorların, uzaydan düşen koskocaman bir meteorun Dünya'ya çarpmasının sonucunda yok olduğunu düşünüyor. Olmamış olsaydı, dinozorlar mutlaka evrimleşmeye devam ederdi. Belki de, şehirlerle uzay mekiklerini, bilgisayarlarla hastaneleri, üniversitelerle jimnastik salonlarını onların çocukları yaratırdı. (Orada Kimse Var Mı?)
  • "Tüm pencereler kapalıyken kuşlar evin içine giremez." (Pireneler'deki Şato)

  • Biraz garip bir şey bu. Şu gezegende belki beş milyar insan yaşıyor. Ama işte tutup birini seviyorsun ve onu başka hiç kimseyle değişemiyorsun. (İskambil Kağıtlarının Esrarı)
  • Önce yaram yandı tutuştu ve dehşetli acılar çektim ama sonra çürüdü ve ben acıya daha az duyarlı oldum. (Hayat Kısa 'vita Brevis')
  • Yaratılan her şeyi her zaman tümüyle anlamak mümkün değildir. Mesela ben bir kağıda resim çizebilir veya boya yapabilirim. Ama bu, çizdiğim şey olmayı anlıyorum anlamına gelmez. Zaten çizdiğim şey canlı değil ki. Garip olan da bu: Ben canlıyım! (Aynadaki Muamma)
  • Denizi göremezsem, hapsedilmişim gibi gelir bana. (İskambil Kağıtlarının Esrarı)
  • "Bu dünyanın biliminin sadece bu dünyada olan biteni göstermesi hiç de tuhaf birşey değil bence." (Pireneler'deki Şato)
  • "Annem öldüğünde şöyle düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum: Annem artık beni göremeyecekti, o halde beni kim görecekti?" (Sirk Müdürünün Kızı)
  • - Bir yanıt asla önünde eğilmeye değmez. Zekice ve doğru gibi görünse bile, bunu hak etmez. Hemen başımı salladım ama bunu yaptığıma derhal pişman oldum. Çünkü Mika bana vermiş olduğu yanıt karşısında eğildiğimi sanabilirdi. - Eğildiğinde, diye devam etti, pes edersin. Bir yanıt karşısında asla pes etmemelisin. - Neden? - Yanıt ister istemez daha önceden katedilmiş bir yoldur. Sadece sorular katedilecek yolu gösterirler. (Orada Kimse Var Mı?)