Sodom ve Gomore - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sodom ve Gomore kimin eseri? Sodom ve Gomore kitabının yazarı kimdir? Sodom ve Gomore konusu ve anafikri nedir? Sodom ve Gomore kitabı ne anlatıyor? Sodom ve Gomore kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte Sodom ve Gomore kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789754700497
Sayfa Sayısı: 311
Sodom ve Gomore Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İmparatorlukların çöküşü ve kurtuluş savaşı arasındaki İstanbul anlatılmaktadır. Esasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu İstanbulun bir kısmını ele alıp tüm İstanbula lanet okuyor Yurt işgal altındayken, Anadoluda büyük zorluklar içerisinde yaşam savaşı veren halk İstanbulda yaşayan yüksek sosyetenin yaşamının büyük bir bölümünü oluşturan eğlence, eğlence sırasında yaşanan ahlaksızlıklar ve bunun sonucunda gelişen karmaşık olaylarla büyük bir tezat oluşturmaktadır.Kısacası ülkenin bir kısmı ağlarken diğer bir kısmı gayet rahat bir şekilde gülebilmektedir. Bu olay Leyla Nejdet arasındaki ilişki ve çevredeki insanların yaşamlarıyla anlatılmaktadır.
Sodom ve Gomore Alıntıları - Sözleri
- "Kalbimiz yalnız bir sesin, bir ismin tiryakisi olur."
- "Bu bulutlar nereye gidiyor? Ben de onlara katılsam."
- Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
- "../kulağı hiçbir şey işitmiyor, gözleri hiçbir şey görmüyor; kendini bir çeşit yapma güven içinde avutmanın yolunu buluyordu."
- "Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkûmdur."
- "Kavmim kızının yarası için yaralandım, karardım, beni dehşet tuttu."
- "Bütün medenilik iddialarımıza rağmen halâ bu ne barbarlıktır!"
- "Çünkü, bu onun ilk kalp acısıydı ve yaşı henüz yirmi beşi geçmemişti."
- Ah, yaşamak ne tatlı ! Her şeye rağmen, her ihtimale, her şüpheye hatta her tecrübeye, her kanaate rağmen yaşamak .
- Beni hiç sevmedi ki . Beni hiçbir gün sevmedi ki …
- Acaba aşık mı oluyorum, nedir?..
- Başarı ve itibar devrinde bir insanın kulu kölesi olmak, sonra nikbet ve düşkünlük zamanında yüz çevirmek herhangi bir faziletli insanın yapacağı şey değildir.
- “Bir defa affeden âşık artık durmadan affetmeye mahkûmdur.”
- Derdi verenden deva arıyordu
- Bazı hastalar vardır ki kendilerini müthiş sancılarla kıvrandıran derdin ancak bir ameliyatla geçeceğini bildikleri halde, senelerce o acılara, o ateşlere, o buhranlara katlanırlar, fakat bu ameliyatı yaptırmaya bir türlü razı olmazlar; hatta teneşiri operatör masasına tercihe kadar varırlar. İşte Necdet'teki ruh halide böyle bir şeydi.
Sodom ve Gomore İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul'da toplumsal hayattan kareler sunuyor bu eser bize.İstanbul sosyetisinde işgal devletlerinin yaşam tarzına uyum sağlayan ve kokuşmuş ilişkiler içinde yer alan bir avuç İstanbullu ve İşgal devletleri (özellikle de İngiliz) subayları arasında geçen olaylar dizisi ekseninde devam ediyor.Olaylar işgalden ve ortamdan muzdarip Necdet ve nişanısı ve aynı zamanda akrabası olan Leyla çevresinde yoğunlaşıyor.Necdet'in aksine Leyla düşüncesizce davranan ve İngiliz hayranlığı taşıyan ,hatta İngiliz Subaylarının çevresine karışmakta sakınca görmeyen birisi.Necdet ise bu çevre içinde olmaktan oldukça rahatsız olmasına rağmen Leyla'ya duyduğu sevgi sebebiyle bir bocalama içinde. İşgal yılları içinde yaşanan bu karmaşa ve çürümüşlük üzerinde durulmuş ve rüzgarın esiş yönüne göre yer değiştirenlere de değinilmiş .Kurtuluş savaşı yıllarını anlatan güzel bir eser.Ancak yer yer kullanılan eski kelimelerin olması okuyuş hızını etkileyebilir. (Fsntr)
Sodom ve Gomore: Roman İstanbul’un işgal altındaki dönemini anlatıyor. Mili mücadele yazarı olarak bildiğimiz Yakup Kadri, İstanbul halkının alafrangalığa özentisini, benliğini kaybedişini, işgalci devletlerle iş birliğini Necdet karakterinin gözünden büyük bir tiksintiyle ele alıyor. Bu yüzden İstanbul’ ,Tevrat’a göre lanetlenmiş olan Sodom ve Gomore adlı iki şehirle bir tutuluyor. Kitapta halkın özellikle de kadınların ahlaki çöküntüsü ağırlıklı olarak yer edinmiş. Anadolu’daki milli mücadele girişimiyle beraber işgalin sona ermesi, işgalci devletlerin ülkeyi terk etmesi ve İstanbul halkının bu çöküntünün altında kalmasıyla kitap son buluyor. (Kübra Hilâl)
Öncelikle nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Kitap şuan bitti ve bende bir yazma tutkusu ortaya çıktı. Sodom ve Gomore; isminden başlamak istiyorum öncelikle. Bu iki isim aslında iki farklı şehirdir, bu şehirler Tevrat' ta Yeni Ahit denilen sanırım uzunuzadıya anlatılan bir konu çünkü mühim. Şöyleki Sodom ve Gomore vaktiyle çok günah işlenen sapkınlıklar ve ensest ilişkilerle dolu iki şehir Pompei gibi ve Tanrı' nın bu sapkınlıklara karşılık olarak şehirlere alevler yağdırdığı ve yok ettiği söyleniyor. Romanda Sodom ve Gomore İstanbul'a benzetilmiş başında da yazdığı gibi bu bir çöküşün romanı aslında buradaki çöküşten kasıt, İstanbul'un ahlaki çöküşü bahsi konu. Öyleki savaş zamanında İstanbul' da işler çok farklıdır. Burada yaşamakta olan hatta uzun yıllardır yaşamakta olan İngiliz, Fransız ve farklı çeşit yabancı ırktaki komutan, asker, rütbeli kişiler bir kısım halk tarafından çok sevilmiş hatta özenilmiştir. Türkler ve İngilizler o kadar kaynaşmış ahbap olmuşlar ki gerek davetler gerek samimi yemekler verilir olmuş. Captain Gerald Jackson soylu bir İngiliz komutanıdır vazife için gönderilmiştir fakat burda gününü gün etmekte Türk kızları ile dostluklar kurmaya başlayacaktır. Captain Marlow kadınlarla ikili ilişkilerde iyi değildir, aslında yegane amacı Türk erkeklerini öğrenmektir, bu şekilde olduğunuda saklamaz. Major Will kiraladığı konakta fuhuş yapmakta ve genç kızları ağına düşürmekte olan yaşlı bir İngilizdir. İngiliz hayranı Leyla, Gerald Jackson'ın dostudur fakat nişanlıdır. Leyla'nın babası Sami Bey tam bir İngiliz hayranı olarak işlenmiş bir Tanzimatçıdır. Onların devlet meselelerine bile ancak İngiliz müdahalesi ile son bulacağına hatta refaha ereceklerini düşünür. Savaş sonlarında İngilizler bile ümitlerini kesmişlerken, İstanbul Türkler tarafından kuşatılırken bunun gelip geçici olduğunu İngilizlerin bir planı olduğunu düşünerek Leyla ile kendini avutur. Kitapta bahsedilen kişiler bu şekildedir. Sodom ve Gomore romanı bir şehrin devletinden ne kadar bağımsız olabileceğini ona ait olmak istememesini gösterdi. Direnmedi teslim oldu. Kitabın sonunda çok manidar bir benzetme vardı. Necdet ile Doktor arkadaşı milliyetçi duyguları ile hararetli bir konuşma içerisindeyken Necdet arkadaşına "- Bir kere bakirliğini kaybeden kıza ilk saflığı ne verebilir ! -diyordu-, Dünyanın bütün kuvvetleri bir araya gelse, bir çamur yığınını bir altın kümesine çeviremez." Ve Cemil Kami (Doktor) tekrar etti: - Ateşin temizlemediği pislik yoktur. (okuyanspagetti)
Sodom ve Gomore PDF indirme linki var mı?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Sodom ve Gomore kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sodom ve Gomore PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?
27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi.
1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü.
Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.
Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimattan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürkün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizmi değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri
- Yaban
- Kiralık Konak
- Sodom ve Gomore
- Ankara
- Atatürk
- Hep O Şarkı
- Nur Baba
- Vatan Yolunda
- Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
- Hüküm Gecesi
- Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
- Politikada 45 Yıl
- Panorama
- Milli Savaş Hikayeleri
- Tiyatro Eserleri
- Bir Serencam
- Ahmet Haşim
- Bir Sürgün
- Zoraki Diplomat
- Anamın Kitabı
- Hikâyeler
- Erenlerin Bağından
- İzmir'den Bursa'ya
- Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
- Atatürkçülük Nedir
- Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
- Okun Ucundan
- On Dördünde Bir Adam
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri
- "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
- Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
- "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
- Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
- Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
- Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)
- Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
- Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
- İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
- kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
- Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
- "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
- Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)
- Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
- “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
- “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
- Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
- Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
- "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
- "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)