dedas
Turkcella

Sırça Fanus - Sylvia Plath Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sırça Fanus kimin eseri? Sırça Fanus kitabının yazarı kimdir? Sırça Fanus konusu ve anafikri nedir? Sırça Fanus kitabı ne anlatıyor? Sırça Fanus PDF indirme linki var mı? Sırça Fanus kitabının yazarı Sylvia Plath kimdir? İşte Sırça Fanus kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.07.2022 00:00
Sırça Fanus - Sylvia Plath Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Sylvia Plath

Çevirmen: Handan Saraç

Editör: Alkım Özalp

Editör: Mert Tanaydın

Tasarımcı: Ayşe Nur Ataysoy

Orijinal Adı: The Bell Jar

Yayın Evi: Kırmızı Kedi Yayınevi

İSBN: 9786054764716

Sayfa Sayısı: 256

Sırça Fanus Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Neşeli, hüzünlü, yalın, parlak ve doğal. En üstün niteliğiyse şaşırtıcı derecede dolaysız oluşu, tıpkı güpegündüz çekilmiş bir dizi fotoğraf gibi."

-Time-

Parlak bir üniversite öğrencisi olan Esther Greenwood, 1950'lerde yayın dünyasında acımasız bir rekabetin sürdüğü New York'a büyük hayallerle gelir ve önemli bir moda dergisinde iş bulur. Kapıldığı beklentilerle karşısına çıkan fırsatların yoğunluğu, masumluğunu yitiren genç kızın zamanla kaldıramayacağı bir boyuta ulaşır ve Esther kendini tam bir karabasanın içinde bulur. Kimlik arayışı peşinde ürkütücü bir yola giren duyarlı ve hevesli bir genç kadının üniversite yılları, erkeklerle ilişkileri, yaşadığı çöküş, intihar girişimleri ve gördüğü psikolojik tedaviler mizahi bakış açısı unutulmadan son derece içtenlikle işlenmiş.

Sylvia Plath'ın kendi yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı ve ilk kez 1963 yılında, ölümünden bir ay önce, başka bir isim altında yayımlatmayı başarabildiği Sırça Fanus, o günün olduğu kadar bugünün insanının da metropol yaşamındaki yabancılaşmasını anlatan modern bir klasik haline gelmiştir. 20. Yüzyıl Amerikan edebiyatının melankolik prensesi Sylvia Plath'ın başyapıtının, ölümünün ve kitabın yayımlanışının 50. yılında, gözden geçirilmiş baskısını okurlarımıza sunuyoruz. 

(Tanıtım Bülteninden)

Sırça Fanus Alıntıları - Sözleri

  • "Eğer birinden hiçbir şey beklemezsen, hayal kırıklığına uğramazsın."
  • Beni tanıyan hiç kimsenin gelemeyeceği bir yerde olmak istiyordum.
  • “Kendimi duygusuz ve boş hissediyordum, aklım, paramparça olmuş hayallerimin kırıntılarıyla doluydu.”
  • Beni tanıyan hiç kimsenin gelemeyeceği bir yerde olmak istiyordum.
  • Kendimi duygusuz ve boş hissediyordum. Aklım, paramparça olmuş hayallerimin kırıntılarıyla doluydu.
  • "Bir erkeğin egemenliği altında olmanın düşüncesinden bile nefret ediyorum."
  • "Sessizlik bunaltıyordu beni. Sessizliğin sessizliği değildi bu. Benim kendi sessizliğimdi."
  • " Bütün bunları kötü bir rüya gibi hatırlayacağız. Kötü bir rüya. Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.."
  • Bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği, oysa bir erkeğin biri temiz, öteki temiz olmayan iki tane yaşantısı olabileceği düşüncesi çileden çıkarıyordu beni.
  • “Başımdan hiç aşk macerası geçmemişken, hiç çocuk doğurmamışken, ölen birini bile görmemişken, yaşam hakkında nasıl yazabilirdim?”

Sırça Fanus İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İNCELEMELER #10: "Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan? Tutamıyorum içimde hayatımı." Kitaptan bahsetmeye başlamadan önce sizlere birazcık Plath' den bahsetmek isterim; yazar/sylvia-plath 27 Ekim 1932 yılında Boston' da ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Annesi Avustralyalı babası ise Alman'dır. Babası Boston Üniverstesinin biyoloji bölümünde profesördür. Plath henüz sekiz yaşındayken babasını kaybeder. İlk şiirini de sekiz yaşındayken babası için yazar ve bir dergide yayımlanır: "Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya, yeniden doğuyor açınca gözlerimi, kafamın içinde yarattım seni galiba." Babasının ölümünden sonra maddi sıkıntılardan dolayı annesi öğretmenlik yapmaya başlar. Plath' in annesi fedakâr olduğu kadar da mükemmelliyetçi bir kadındır da. Kızından hep mükemmel olmasını bekler. Plath hep mükemmel olmaya çalışır eğitim hayatını burslar kazanarak bitirir. Smith Collage'de ondan başkasına verilmeyen başarı belgesiyle mezun olur. Katıldığı bütün edebiyat yarışmalarında iyi dereceler alır. Bütün başarılarına rağmen annesine yetemez. Annesinin mükemmelliyetçilik baskıları ve kendisini küçük yaşta terkeden babasına duyduğu öfke ile büyür şair. İçine kapanır öyle ki küçük yaşta manik depresif bozukluk tanısı konulur. 1950 yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirir ve bir akıl hastanesine yatırılır ve psikolojik tedavi görür. "Ama beni kefenden çıkardılar, tutkalla geri yapıştırdılar parçalarımı." Plath üniversite de hayatının aşkı olan Ted Hughes'la tanışır. Ted de Plath gibi şairdir, birbirlerinin şiirlerini ve yazılarını eleştirerek fikir alış verişinde bulunurlar. Küçük yaşta babasını kaybeden Plath için Ted çok önemlidir. Ted, Plath'in hayatında hep eksikliğini hissettiği erkek figürüdur. Bu yüzden de Ted'in bütün görüş ve düşüncelerine çok önem verir. Ted ile tanıştıktan kısa bir süre sonra, 1956 yılında evlenerek Boston'a yerleşirler. Aynı yıl Plath hamile kalır ve İngiltere'ye dönerler. Bunun üzerine evliliklerinde Plath'in kıskançlıklarından dolayı sorunlar yaşanmaya başalar. İlk çocuklarının doğumundan sonra araları iyice açılır. Plath, Ted'in öğrencilerinden biriyle birlikte olduğunu öğrenir ve giderek Ted'e karşı güvenini yitirir. Bu sorunu çözmelerinin ardından taşınırlar. Yeni evlerinde komşuları David ve Asya ile dost olurlar. Ancak bu durum Asya ve Ted'in ilişkilerinin başlangıcı olur. Ted' in Asya' ya olan ilgisini farkeden Plath boşanma kararı alarak ve Londra'ya gider. Bu ayrılığın üzerine bir kere daha bir araya gelen çiftin bir çocukları daha olur. Ancak bu kez de Plath'in ruhsal bozuklukları Ted' in ondan soğumasına neden olur. Plath'i yarı yolda bırakır ve devamlı olarak aldatır. Hayatının aşkıyla karşılaştığını belki de iyileşeceğini düşünen Plath bir anda kendisini evde çocuk büyüten dışarıda nerelerde gezdiğini bilmediği kocasını bekleyen bi kadın olarak bulur. Bu ilişki Plath'e yarardan çok zarar getirir. Yaratıcılığının gerilediğini ve kısıtlandığını hisseder. "Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni; Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi. Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi. Sanıyorum kafamdan uydurdum seni." Sanata ve yazının her türüne aşıktır Plath. Daha iyi yazma hırsı onu daima yetenekleri konusunda kuşkuya düşürür, tabi bu kuşkuda mükemmelliyetçi bir annenin çocuğu olması da etkilidir. Bu kuşkuyla yalnızlaşır, içine kapanır ve hayatında yaşadığı bunalımların nedenlerinden biri de budur. Bulunduğu ortamlarda eşi Ted'in şiirleriyle ondan hep bir adım önde olmasıyla mücadele eder. Hem iyi bir şair olmalı, hem güzel bir kadın, iyi bir anne, sevgili... Bütün bu vasıfları ruhunda barındırmalıdır. Bu baskılar içinde boğulur Plath. Plath'in daha çocuk yaşlarda başlayan başlangıçta aile içi olan karanlık deneyimleri onu kendini yok edişe sürükler. Çocuklarını alıp Ted ile yollarını ayıran şair, Ted'e olan duygularını bitiremez. 1963 şubatında Ted ile görüşen Plath her şeyi unutmayı teklif eder, ama Asya'nın hamile olduğunu ve onu öylece bırakamayacağını söyler Ted. Bunun üzerine 11 şubat 1969 tarihinde intihar etmeye karar verir. Çocuklarını uyutur, başuçlarına ekmek ve sütlerini bırakır. Pencereyi sonuna kadar açar odanın kapısını aralığından hava geçmeyecek biçimde bantlar. Mutfağa gider ve fırının gazını açıp kafasını içine sokar... İntihar etmeden önce diğer intiharlarının aksine sanki kurtarılmayı istermişçesine yanına bir not bırakır. Notta Doktor Hordr' u ara yazmıştır ve altına telefon numarasını eklemiştir. Ancak o gün hizmetli işine geç kalır... "Ölmek, ölmek bir sanattır her şey gibi. Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi. Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor, öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor. Bu konuda iddalıyım sanırım." *** kitap/sirca-fanus--13653 Path'in intihar etmeden bir ay önce yazdığı roman. Kitap Ester' in bir moda dergisinin yaptığı slogan bulma yarışmasını kazanması üzerine New York'ta iş imkanı verilmesinin adından gelişen olayları silsilesi ile gençlik romanlarını andıran bir tarzda başlıyor. Kitap ortalarına doğru Ester'in dağınık ruh hâlleri ve bozulmuş psikolojisiyle Plath'in manik depresifliğini anlattığı yarı otobiyogdafik tarzda devam ediyor. Plath' in intihar etmden önce doktorunun aranmasını istediği not gerçekten çok dokundu bana. Kitapta da Ester onu intihar düşüncesinden vazgeçirmesi için papaza gitmeyi düşünmüştü. Ah be Sylvia... Belki de birinin seni kurtarmasını, seni duymasını istedin sadece. Ben seni duydum Sylvia, hatta duymaktan öte en derinlerimde hissettim seni. Ama artık çok geç... Mümkünse, iyi okumalar. (E.)

Yazarın Hayatından Ayrı Değerlendirilemeyecek Güçlü Bir Roman: Sırça Fanus: "İçim sevecenlikle doldu. Kitabın kahramanı ben olacaktım ama elbette maskelenmiş olarak. Adım Elaine olacaktı. Elaine. Harfleri parmaklarımla saydım. Esther'de de altı harf vardı. Uğurlu bir rastlantıydı bu." (Esther Greenwood) Sylvia Plath, Amerikan edebiyatının önde gelen kadın yazarlarından biri. 1932'de Boston'da doğan Plath'in edebiyat çevrelerince tanınması ne yazık ki ölümünden sonra gerçekleşti. Ölümüyle simgeleşen yazarlardan biri olarak gününüzde eserleriyle varlığını sürdürmeye devam ettiğini ve tüm dünyada geniş bir okur kitlesine ulaştığını söylemek mümkün. Değeri hemen herkes tarafından henüz hayattayken pek bilinmedi Plath'in. Kendi ailesi, arkadaş çevresi ve sevdiği erkekler tarafından birçok kez kırılan, aşağılanan ve aldatılan bir kadın oldu ve duygusal bir yapısının da olması sebebiyle hiçbir zaman hayatla güçlü bağlar kuramadı. Her zaman aklında bulunan intihar düşüncesini ise birkaç kez gerçekleştirememesine rağmen, 31 yaşında ve 2 çocukluyken gerçekleştirdi. Ölümünden henüz birkaç ay önce, farklı bir isimle yayımlatmayı başarabildiği Sırça Fanus isimli bu romanı ise yazardan geriye kalan tek roman. Bunun haricinde şair kimliğiyle de ardında çok başarılı şiirler bırakan Plath'in birkaç öyküsü ve çizimleri de bulunuyor. Benim Plath'la tanışmam çok değer verdiğim bir kişi sayesinde gerçekleşti. Hayat öyküsünün bir kısmını dinledikten sonra ise kitaplarına koştum hemen. Önce kitap/ariel-ve-secme-siirler--256424'i okudum. Bu kitabında hayattayken yazdığı şiirlerin birçoğu yer alıyor. Ek olarak, eşi şair yazar/Ted-Hughes tarafından seçilen bazı şiirler de kitaba sonradan eklenmiş. Ardından kitap/mary-ventura-ve-dokuzuncu-krallik--206062 isimli kısa öyküsünü okudum Sylvia Plath'in. Şirlerinden zihnimde kalan kasvetli hava, bu kısa kitabında anlattığı hikâyeyle birlikte biraz daha arttı. Sırça Fanus'u bitirmemin ardından ise temelli melankolik bir hal aldı. Bir sonraki adımım çizimlerini incelemek ve ardındansa kitap/gunlukler--223363 ile birlikte hayatının en ince detaylarına yelken açarak şairin ruhunun dehlizlerinde yolculuk etmek olacak. Fakat bundan önce, Sırça Fanus hakkında konuşmam gerekiyor. Bu romanın, yazarın yaşamından izler taşıdığını biliyordum. Dolayısıyla bundan bağımsız bir şekilde okuyamayacağımın da farkındaydım. Plath'in hayatı hakkında bilgi sahibi olmayan kimi okurların kitap hakkında olumsuz yorumlarını gördüğümde gülüyor ve anlam veremiyorum. Kitabın hiçbir şey anlatmadığına dair yorumları üzülerek okudum. Şiirlerindeki hüzünlü havanın devamını okuduğum kısa öyküsü Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık'ta da gördüğümü söylemiştim. Öyküsünde "intihar" kavramını irdelemişti yine Plath. İntihar ve ölüm maskelerini tren metaforuyla anlatmaya çalışmıştı. Tren ölüme doğru yol alırken ondan kaçıp kurtulmayı düşünen bir kız çocuğu eşlik ediyordu öyküde okura. Sırça Fanus romanında da yine bu temanın genişletilmiş bir versiyonunu okuyoruz. Esther Grenwood isimli 19 yaşındaki bir üniversiteli kızın hayatına konuk oluyoruz ve onun hayatla olan ilişkisini okuyoruz. Ailesi, okulu, aşk hayatı ve gelecek kaygısı gibi konularda Esther'in aldığı kararlar ve ileriye doğru attığı adımların onun ayaklarına dolandığını ve nasıl da başladığı yere geri sürüklediğine tanıklık ediyoruz. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyan, yazar/james-joyce ve eserleri üzerine makaleler yazan, şair olmak isteyen ve en çok da sevilmek isteyen bir kadın Esther. Babasından eser boyunca bahsedilmese de, annesi ile olan ilişkisi hakkında çok ince detaylara sahip olabiliyoruz. Hayatına giren erkekler, yakın dostları ve hocalarıyla olan ilişkileri de eklenince Sylvia Plath'in hayatından puzzle parçalarını birleştirmeye çalışıyormuş gibi hissediyoruz. En baştaki alıntıyı bu sebeple yazdım. Esther'in öykü içinde yazmaya başladığı kitapta oluşturduğu karakterin adı Elaine ve 6 harften oluşuyor. Sylvia isminin de 6 harften oluştuğunu ve romanında yarattığı karakter Esther'in 6 harften oluşması gülümsememize sebep oluyor. Bu sadece bize verilen ipuçlarından yalnızca biri. Esther, bir kimlik arayışındadır. Üniversiteye yeni başlamıştır. Derslerine odaklanan başarılı bir öğrenci olmasının yanı sıra, aşık olabileceği nitelikte bir erkek arayışındadır fakat ne yazık ki bu konuda her zaman hayal kırıklığına uğrar. Bir süre sonra akademik metinler yazamayacağını, şair olamayacağını ve bir aşkla taçlandırılmış başarılı bir geleceğinin olamayacağını sezinleyen Esther, annesinin de üzerindeki baskısı sonucunda ruhsal bunalımlara sürüklenecek ve hatta intiharlara bile kalkışacaktır. Kendini topluma yabancı hisseden bir kadının yaşama tutunma çabalarını Sylvia'nın son derece başarılı bir şekilde yansıttığını söylemek mümkün. İntihar etmeyi ilk düşündüğü anda bunu annesinin kıyafetiyle gerçekleştirmeyi düşünmesi ise müthiş bir kara mizah örneği olarak çıkıyor karşımıza. Yazmaya başladığı romanında Elaine isimli karakterin yine annesinin geceliğini giymiş olması da annesinin üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Ve tüm bunlar bizi yine Sylvia'nın kendi hayatına görüyor. "Bir erkeğin egemenliği altında olmanın düşüncesinden bile nefret ediyordum." (Esther) Sylvia Plath'in hayatında da bir baba figürü yoktur. Bu sebeple duygusal ilişkide bulunduğu tüm erkeklerde aynı zamanda bu figürü de arayıp durur senelerce. Güçlü bir erkek istiyordur Sylvia. Aşk evliliği istiyordur. Bir erkek tarafından kullanılmak istemiyordur. Bir erkeğin boyunduruğu altında bulunmaktan nefret ediyordur. Onun istediği saf sevgidir. O sevmeye hazırdır ve karşısındaki erkekten de aynı sevgiyi beklemektedir. İşte Ted Hughes'da aradığı bu özelliklerin bir kısmını bulur Plath ve ona büyük bir aşkla bağlanır. Fakat herkesin bildiği üzere bu hayatta her zaman bir insana güçlü bir sevgi duyan insanların kaybetme olasılığı daha yüksektir. Ted Hughes, sevilen insanın her zaman göstereceği reaksiyonları gösterir ve zaten elde ettiği kadını bırakarak henüz ulaşamadığı diğer kadınlara yaklaşır zaman zaman. Çünkü ulaşılamayan her zaman daha değerlidir. Bu insanoğlunun tabiatında vardır. "...bakireliğimi boynuma asılmış bir değirmen taşı gibi hissediyordum. Benim için öyle uzun süredir, öylesine önemli bir konu olmuştu ki onu her ne pahasına olursa olsun korumak bir alışkanlık haline gelmişti. Onu beş yıldır koruyordum ve artık sıkılmıştım." (Esther) Sylvia yaralanır. Verdiği sevgiyi bulamadığı adam tarafından defalarca aldatılır. Zaten ruhu kırılgandır ve yaşadığı acılar onun kaldırabileceğinden çok daha ağırdır. Güçlü bir erkek figürünü hayatının hiçbir döneminde bulamayan Sylvia'nın annesiyle olan ilişkisi de zayıftır. Ona sürekli bakire olarak evlenmesi gerektiğini dikte ettiği için kendisini sürekli bir kapana sıkışmış gibi hisseder. Bu saçmalığa tahammül edemediği için ve sürekli o varolmayan baba figürü arayışında olduğu için de, birçok erkekle birlikte olur. Romanda Esther'in de buna paralel bir yaşantısı olduğunu görürüz. "Çocuk doğurmak çevremdeki kadınlara ne kadar da basit geliyordu! Neden ben böyle annelik duygusundan yoksun ve uzaktım?" (Esther) Bir çocuk fikri Sylvia'yı korkutuyordu. Yine de aşık olduğu bir adamla yapma cesaretini göstereceği bir olguydu çocuk doğurmak ve Ted'le birlikte 2 çocukları olmuştu. Sevgisiyle başarmıştı bunu Plath çünkü sevgi zamanı, mekânı ve korkuları aşabilen bir şeydir ve o da korkusunu yenerek çocuk sahibi olmuştu. Romanda da Esther'in böyle bir korkusu bulunuyor ve hatta sevgililerinden birinin doktor olması sebebiyle canlı bir doğuma da şahitlik ettiğini görüyoruz. "Dibi bilirim, diyor. En büyük kökümden bilirim onu: Seni korkutur. Ben korkmam oradan: ben oraya gittim." Diyordu "Karaağaç" isimli şirinde Sylvia Plath. Dibi biliyordu ve çok defa da görmüştü onu. Alışkındı aslında. Lady Lazarus isimli şiirinde de şöyle söylüyordu: "Ölmek, Her şey gibi, bir sanattır, Bu konuda yoktur üstüme." Ölmenin sanat olduğunu söyleyen Plath, 31 yaşında son verdi hayatına. Daha fazla mutsuzluğu kaldıramayan bünyesi isyan etti ve Esther'in ağzından söylediği "Beni tanıyan hiç kimsenin gelemeyeceği bir yerde olmak istiyordum." cümlesini gerçekleştirdi. İntihar ederek onu tanıyan hiç kimsenin olmadığı bir yere gitti. "Henüz değil," dedi. "Lütfen, henüz değil. Burası benim durağım değil. Bana biraz daha zaman verin." (Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık isimli öyküsünden.) Belki de Sylvia'nın durağı henüz gelmemişti. Eğer hayat onun karşısına doğru insanları doğru zamanda çıkarmış olsaydı belki de çok daha uzun bir süre yaşamını sürdürebilecekti. Fakat o, çok sevdiği ve hayatından etkilendiği yazar yazar/Virginia-Woolf'un izinden gitmeyi tercih etti ve Türk şair yazar/nilgun-marmara da yine çok sevdiği Woolf ve Plath'in izinden giderek hayatını sonlandırdı. Bu sebeple Marmara'yı anlayabilmek için Plath'i anlamak gerek, Plath'i anlamak için de Woolf'u anlamak gerek. Peki Woolf'u anlamak için ne gerek? "İşte yine kendime ait bir odam vardı." (Esther) Bu alıntıyla Woolf'a eserinde selam gönderdiğini düşünüyorum Plath'in ve Woolf da dahil olmak üzere ondan önce dünyada kültür sanata katkıda bulunmuş olan tüm o kadınları anlayabilmek için kitap/kendine-ait-bir-oda--1550 isimli kitabı okumak gerek. Ta ki antik çağlardaki ilk kadın şair yazar/sappho'ya varana dek geriye doğru sürmeliyiz aracımızı. İşte o zaman belki kadınların dünyası hakkında biraz daha fazla bilgiye sahip olabiliriz. Bu kimileri için önemsiz bir konu olabilir pekâlâ ama benim erkek kimliğimle hayatımda aldığım kararların en önemlilerinden biri şüphesiz budur ve bunu da kişisel bir bilgi olarak buraya not düşmek istiyorum. Çünkü tüm bu kadınları anlamam bana başka bir şeyi anlamam için bir yol gösterici olacak. Sözlerimi yazar/ahmed-arif'ten dizelerle bitirmek istiyorum: "Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız, Bahçeleriniz bahar görmesin." (Bahri Doğukan Şahin)

Bu kitabı okumayın! Bir kadının çöküşünü, çırpınışlarını okumak insanın yüreğine ağır gelir. Nefes almakta zorlanırsınız. İlk yarayı henüz çocukken babasından almıştı Sylvia, yıllarca nefret etti babasından. Büyüdü, baba eksikliğini başka kollarla doldurmaya çalıştı ve aşık oldu. Hayalleri vardı evlenecekti o da herkes gibi, sevecekti sevilecekti ama eşi Ted aldattı Sylvia'yı. "Kendimi duygusuz ve boş hissediyordum, aklım, paramparça olmuş hayallerimin kırıntılarıyla doluydu." İlk en yanındakiler bıraktı elini... Tutunamadı Sylvia o da yaralarından bir Esther yarattı. Sırça Fanus, Sylvia Palth'in intihar etmeden bir ay önce yayınlattığı romanı. Esther Greenwood, başarılı bir üniversite öğrencisidir, New York'a gelir ve bir moda dergisinde iş bulur. Ne var ki işler istediği gibi gitmez, iş dünyasındaki rekabet ve acımasızlığı görür kimlik arayışı içerisinde bulur kendini. Bir 'sırça fanus'un içinde nefessiz kalmış gibi hisseden Esther, dünyaya daha fazla tahammül edemeyecek hale gelir. "Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır." Artık intihar, Esther için de bir seçim değil, zorunluluktur. Tıpkı 11 Şubat günü, 2 çocuğunu odalarında bırakıp kapıyı bantladıktan sonra mutfakta fırının gazını açarak intihar eden Sylvia gibi. Onu hapseden camları kıramayan Sylvia'nın, içeride ölmeyi tercih etmesi onun güçsüz olduğunu mu gösterir? Camları kırılamayacak kadar kalındı belki de. Ne kadar nefes alabilirdi ki bu fanusun içerisinde? İlk yarısı Esther'in erkeklerle ilişkilerini anlatıyor, ergenimsi gençlik kitabı kıvamında ilerlese de sonrası mükemmeldi. Kitap asla intiharı güzel göstermiyor sadece hayatın gerçeklerini yüzümüze çarpıyor. Kendi gibi feminist bir karakter yaratmış Sylvia. Bu kadar yaralı bir ruha rağmen, kalemi o kadar naif ki. Anladım ben seni belki çok geç ama anladım. Seni tanımış olmayı çok isterdim. (Yaren)

Sırça Fanus PDF indirme linki var mı?

Sylvia Plath - Sırça Fanus kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sırça Fanus PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sylvia Plath Kimdir?

Sylvia Plath (d. 27 Ekim 1932 Boston - ö. 11 Şubat 1963 Londra), ABD'li şair ve yazardır.

Trajik yaşamı ve intiharıyla tanınan Plath, aynı zamanda yarı otobiyografik bir roman olan ve depresyonu üzerine ayrıntılı bilgiler veren Sırça Fanus kitabının yazarı olarak bilinir. Anne Sexton ile birlikte, Plath gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden biridir.

Hayatı

1932 yılında Alman bir baba ve ABD'li bir anneden, Massachusetts'te doğdu. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.

Plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955'te Smith College'den summa cum laude derece ile mezun oldu.

Kazandığı Fulbright bursuyla Cambridge Üniversitesi'ne giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity'de yayımladı. Plath burada 1956 yılında evleneceği İngiliz şair Ted Hughes'la tanıştı. Evliliklerinin ardından Boston'da yaşamaya başladılar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere'ye geri döndüler.

Plath ve Hughes, Londra'da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton'a yerleştiler. Çiftin Sylvia'nın kıskançlık krizleriyle başlayan sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Sylvia Plath Londra'ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.

Kiraladığı evin eskiden İngiliz şair William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962-1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.

İntiharıyla ilgili olarak kocası Ted Hughes eleştirilere maruz kaldı. Hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. Daha sonra anılarını yayımladı.

1963 yılında daha 30 yaşındayken intihar eden Plath'ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyneth Paltrow'un ünlü şairi canlandırdığı "Sylvia" filmine de aktarıldı.

Plath'ın Türkçe'ye çevrilen eserleri arasında bulunan "Sırça Fanus" adlı romanı, birçok kişi tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir.

Sylvia Plath Kitapları - Eserleri

  • Sırça Fanus
  • Günlükler
  • Ariel ve Seçme Şiirler
  • Temmuz Gelincikleri
  • Üç Kadın
  • Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı
  • Suyu Geçiş
  • Kiraz Hanım'ın Mutfağı
  • Çizimler
  • Ariel
  • Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık
  • Metaphors
  • The Mirror
  • Daddy
  • The Bell Jar

Sylvia Plath Alıntıları - Sözleri

  • Onun sevgisi, yirminci kattan atlamaktır, boğaza dolanan ip ve yürekteki bıçaktır. O sahip olduğunu unutmaz. (Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı)
  • benim bütün var olma duygum senin yokluğunla kırılıyor. (Çizimler)
  • "Her yeni anda sil baştan başlayamazsın. Ölmüş olana göre yargılamak zorundasın. Tıpkı bir bataklık gibi... daha en başından umutsuz. " (Günlükler)
  • "Bir boşluk var. Birdenbire öyle kırılgan duyumsuyorum ki kendimi." (Üç Kadın)
  • Baltalar İndikten sonra orman nasıl da inler Nasıl da yankılanır! Bu yankılar merkezden Çıkıp atlar gibi gezerler. Sapı Gözyaşları misali dolup taşar, aynasını Düşüp dönen Kayanın üstüne Yeniden yerleştireyim diye Çabalayan su gibi, Yabanıl yeşilliklerin yediği Beyaz bir kafatası, Yıllar sonra ben Yolda rastlarım onlara - Sözcükler kuru ve sürücüsüz, Yorulmak bilmez toynak vuruşları. Lakin Havuzun dibinden dibinden, sabit yıldızlar Bir hayata hükmeder. (Ariel ve Seçme Şiirler)
  • dokuzuncu kralliga vardigin anda artik geri donemezsin. orasi yoklugun, donmus iradenin kralligi. (Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık)
  • Kudurmuş genç bir pragmatist oluverdim. (Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı)
  • Haftalar geçtikçe, Agnes kara kara düşünmeye başlamıştı. Harold’a söz etmekten kaçınsa da, kendi rüyaları (ne yazık ki, yeterince sık görmüyordu) onı dehşet içinde bırakıyordu: Uğursuz, tanımlanamaz görüntülerle dolu, karanlık, yiyecekmiş gibi kendisine bakan mekanlar. Bu kabusları hiçbir zaman ayrıntılı bir şekilde hatırlayamıyordu, aksine, rüyaları daha uyanmak için çabalarken biçimlerini kaybediyorlardı ve geriye sadece ertesi gün boyunca devam eden eziyet dolu, boğucu, fırtınalı atmosferlerinin keskin izleri kalıyordu. Agnes kendi hayal gücünün sınırlarını kaba bir şekilde yansıtacakları korkusuyla bu parça parça dehşet sahnelerinden Harold’a söz etmekten utanç duyuyordu. (Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı)
  • “İçimde uyandırdıkların hoşuma gidiyor.” (Günlükler)
  • Bir kemanın en üst teli gibi gergin ve sinirli olabilirim ama yine de gökyüzü mavileşmeye başladığı sırada uyumaya hazırımdır. Sancılı bir uykuya dalıncaya dek, bütün o rüya görenleri düşünmek ve gördükleri rüyalar, gücümü tüketir. (Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı)
  • "Bekliyorum ve ağrıyorum.İyileşiyorum galiba. Daha çok şey var yapacak. " (Üç Kadın)
  • “Kendimi duygusuz ve boş hissediyordum, aklım, paramparça olmuş hayallerimin kırıntılarıyla doluydu.” (Sırça Fanus)
  • . Bu kadar çok tuhaf insana nasıl bu kadar çok kadın olabiliyorsun, ah seni garip kız ? . (Çizimler)
  • "Uzun süren bir çöküntüden çıkan ben yatakta buluyorum kendimi Döşek üstünde güvenliyim, bir düşüşe karşı sımsıkı kenetliyorum ellerimi Kendimi buluyorum yeniden, gölge değilim ben." (Üç Kadın)
  • "Yaşam üstüne yaşam yitiriyorum. İçiyor onları karanlık yeryüzü " (Üç Kadın)
  • Ölümü gördüm çıplak ağaçlarda, yok oluşu gördüm. İnanamadım. O kadar güç mü Ruhun bir yüze, bir ağıza kavuşması? (Üç Kadın)
  • Bırakın , bir saksının içine oturayım, Örümcekler farketmesin beni. Sus pus olmuş bir sardunya, yüreğim. (Suyu Geçiş)
  • Ah o aşk, ansızın dönüp Renk değiştirir dünya. Parçalanıp yayılır (Temmuz Gelincikleri)
  • Not God but a swastika So black no sky could squeak through. Every woman adores a Fascist, The boot in the face, the brute Brute heart of a brute like you. (Daddy)
  • Kendimi duygusuz ve boş hissediyordum. Aklım, paramparça olmuş hayallerimin kırıntılarıyla doluydu. (Sırça Fanus)

Yorum Yaz