akademi
dedas

Ses ve Öfke - William Faulkner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ses ve Öfke kimin eseri? Ses ve Öfke kitabının yazarı kimdir? Ses ve Öfke konusu ve anafikri nedir? Ses ve Öfke kitabı ne anlatıyor? Ses ve Öfke kitabının yazarı William Faulkner kimdir? İşte Ses ve Öfke kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 14:00
Ses ve Öfke - William Faulkner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: William Faulkner

Çevirmen: Rasih Güran

Orijinal Adı: The Sound and the Fury

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750808869

Sayfa Sayısı: 268

Ses ve Öfke Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Nobel ödüllü yazar William Faulkner’ın yüzyılın klasikleri arasında gösterilen ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın 100 Temel Eser seçkisinde yer alan romanı Ses ve Öfke YKY’de. Yazar bu yapıtında, yaşananları, düşünülenleri, sıkışan ve patlayan duyguları vermekteki ustalığını doruğa taşıyor. Dört bölümden oluşan romanda, bir ailenin dağılışı, aile bireylerinin bilinç akışlarıyla izleniyor.

Ses ve Öfke Alıntıları - Sözleri

  • Hiçbir yere gitmezsek hiçbir balık tutamayız elbette.
  • Anlamlı bir tabir “İsa'nın mezarlarınızdan kalkın dediği güne kadar yalnızca ütüler geçecek yüze yüze üstümden.”
  • Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti.Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir.
  • Saflık olumsuz bir durumdur ve bu yüzden doğaya aykırıdır.
  • Bana dert veren şeylere yapışıp kaldım, tıpkı yeni ayın suya yapışması gibi, derler zenciler.
  • Bu saati sana zamanı hatırlayasın diye değil, ara sıra onu bir an unutasın ve soluğunun hepsini onu elde etmek için harcamayasın diye veriyorum.
  • "Bu çocuk büyülüyor onu."
  • Hileyi tanımak için bir tek yol biliyorum ve Harvard’da da bana başka türlü bir yol öğreteceklerini sanmıyorum.
  • Hiçbir şey yapmayacağım. Yarın sabaha kadar.
  • Bana bir çeyrek verir misiniz, Bu gece tiyatroya gitmek istiyorum da…
  • "o zaman daha çocuktum, insanların söylediklerini yapacaklarına inanıyordum."
  • Bu bir dolandırıcılık oyunu, insan olup bitenleri bilen birinden perde arkasında çevrilen dolapları öğrenmedikçe bunu anlayamaz.
  • Benim kızdığım bir şey varsa, o da namussuzca ikiyüzlülük.
  • ... insanların yalnızca kendi vicdanlarını susturmak için nasıl sık sık söz verdiklerini de bilirim...
  • “Yağmur yağarsa ne yapacaksın?” “Islanırım.Şimdiye kadar kim yağmuru durdurabilmiş ki.”

Ses ve Öfke İncelemesi - Şahsi Yorumlar

DİPÇE : "Akla pek güvenim yok. Akıl insanı er geç yaya bırakır. İnsanın her şeyden önce duyması gerek." diye düşünen ve yaşadığı çağın kokuşmuşluğunu bu duygusuzluğa bağlayan bir yazarla karşı karşıyayız. Yazarın bu düşüncesi, eseri okuduğum her an karşıma çıktığı için incelememin yönü de bu minvale kayıyor ister istemez. Okurken zorlandığım anlatırken daha da güç bir hale dönüşen esere öncelikle bu noktadan başlayarak yola koyulmak istedim.Daha doğrusu çok fazla yol varmış gibi duruyor eserde, perde arkası sık sık değişiyor modernist bir yazarın yeni bir teknik denemesinin ötesinde bir şeyler gösterdiği aşikar. Teknik hepimizin bildiği bilinç akışı ama bu akış her anlatıcının kendi karakter yapısına göre her defasında yeniden şekillenmiş. Şöyle ki ; 1.Bölüm 7 Nisan 1928 2.Bölüm 2 Haziran 1910 3.Bölüm 6 Nisan 1928 4.Bölüm 8 Nisan 1928 tarihinde geçiyor. Bu bölümlerin ilk üçünü ABD'nin güney tarafında yaşayan Compson ailesinin çocukları son bölümü ise yazar anlatıcıdan dinliyoruz. Bu aile kimdir? Faulkner'in eserlerinde karşımıza çıkacak kurgusal bir ailedir. Geçmişleri 1700'lü yıllara dayanan günahlarıyla hatalarıyla süzülerek artarak eksilerek kuşaktan kuşağa gelen Tanrı ve toprak sevgisini yitiren ve nihayet 20.yüzyılda iyice zor duruma düşen bir ailedir. Faulkner, geçmiş asla ölmez, der bir konuşmasında bu aile örneğinde de günahların taşıyıcı özelliğiyle karşımızda duran Compsonların çöküşünü bize seyrettirir adeta. Eserde son kuşak Compsonlar ve onların yanında çalışan zenci bir aile ile başbaşa kalırız. (Kitapta zenci sözcüğü kullanıldığı için buraya da aktarımım bu şekildedir.) Bir Güneyli olan Faulkner, Zenciler ile ilgili tavrını net şekilde ortaya koyar ve bunu eserindeki Delsy karakterinde de açıkça hissettirir. Arka planda hissettiğimiz Amerikan iç savaşında bilindiği üzere Kuzey eyaletleri köleliğin kaldırılmasını savunurken Güneyliler buna karşı çıkar. Hoş, Kuzey kesim ayrı bir plan içinde olsa da neticede Zenciler bu çirkin kavramdan kurtulacaktır nihayetinde bu iç savaşı Güneyliler kaybeder işte Faulkner geçmişteki bu savaşın uzantılarına karşın da tavrını zencilerden yana kullanır,  eserinde de bu yakınlığı  hissettirir çünkü o sevgiyi zenci dadısından fazlasıyla almıştır. Bu eserde de Zenci Dilsey karakteri,  sabrı ve sevgisiyle hem yazarın hem okurun gözdesi olacaktır. Aile bireylerini de kısaca tanıtmakta fayda var. Baba Jason ve anne Caroline : Baba pasiftir her fırsatta içer. Anne sürekli evde odasındadır kaderinden ve günahlarından yakınır. Onun varlığını en fazla 3. Bölümde hissederiz.Çocuklarından en çok Jason'u sever. Dayı Murpy Bacsomb : Dayının adı Murpy , yeğenine de verilir ancak çocuğun zihinsel engelli olduğu anlaşılınca bu isim değişir. Çocuklar: Benjy: Dayısının adını taşıyan bu çocuk 33 yaşındadır ama zihinsel engellidir , sağır ve dilsizdir sadece böğürür ve sürekli ağlar. Quentin ailenin zeki, merhametli ve nevrotik mizaçlı oğludur.Harward'da okumak için Kuzey'e gider.Yazar burada Güneyli fakat hümanist tarafıyla karşımızdadır. Jason 4 , ailenin realist sert paragöz çocuğudur herkese karşı çıkarcıdır ailenin tüm yükü de bu çocuk üzerindedir Anne en çok bu çocuğunu sever. Candace( Caddy) :  Yazar  ailenin bu kız çocuğu üzerinden konuyu şekillendirir Caddy çok genç yaşta erkeklerle ilgilenir hamile kalır çocuk doğurur doğurduğu kıza da erkek kardeşi Qentin'in adını verir. Başka biri ile evlendirilir , çocuğu Qentin'i ise ailesine verir onu bir daha görmemesi istenir. Torun Quentin de annesi gibi hareketli bir kadın olacaktır.Candece ve kızı Quentin ailenin geçmişinde de onur konusunda yaralar olduğunu ve geçmişin tekerrürünü hissettirir. Kitapta üç çocuğun bilinç akışıyla zamana ve olaylara akarız. 1. Bölüm Benjaminin zihninden geçenlerdir,  zihinsel engelli bir çocuğun zaman kavramı olmayışı ve kokularla anları yakalaması çok etkileyici verilir.Bu bölümde öne çıkan leitmotif "Caddy ıslak ağaç kokuyordu" cümlesidir. Benjy  en çok Caddy'yi, evlerinin önündeki araziyi ve alevleri sever. Caddy ağaçların altında erkeklerle buluşur, Benjy bu kokuyu her aldığında böğürerek ağlar, yine Caddy'nin bekareti bozulduğunda da onu ilk fark eden Bennjy olur,  kardeşi ona pis koku yayar.Caddyi kaybettiğini anlar tıpkı arazinin kaybı gibi. Arazi Quentin'in eğitimi için satılır, o araziye her fırsatta gitmek istemesi de bu kayıp algısıyla ilgilidir. Ölümün kokusunu da alır. Sezgilerin ve kalbî hislerin önemi Bennji üzerinden verilir.Daha sonraları Benjy'inin başına gelecekler de okurun içini sızlatır. Quentin çok hassas bir gençtir ve kardeşi ile ensest bir ilişkisini sezer okur. Bazı detayların sıkça dile getirilmesi,  engelli çocuğun da ensest bir ilişkiden olduğunu düşündürür fakat annenin sürekli yakındığı günahlarıyla ilgili bu kısım tam olarak netlik kazanmaz. Quentin, Caddy için onun onursuz durumu için çok acı çeker aynı vicdan rahatsızlığını Benjy'nin payına düşen arazinin kendi eğitimi için satılmasında da hisseder. Geçmişi dağınık bir şekilde aktarır Quentin. Geleceğine  dair ise hiç ışık görmeyiz,  o da hanımeli kokusu ile sürekli olumsuz anları hatırlar karanlıktan kurtaramaz kendini iki ağır ütü satın alarak kendine bir son planlar bu sonu da okur daha sonraları anlayacaktır. Eserin en katı karakteri oğul Jason üzerinden,  ekonomik buhran dönemi işlenir.Bu süreç ailenin geçimini üstlenen Jason 4 için sancılı geçer ailenin emektarı zenci aileyi de yük görür, kardeşi Benjy ve hatta annesi onun için yüktür. Yeğeni Quentini ise parasal yönden sömürür ama Quentin ona en büyük darbeyi indirecektir. Eserdeki tek değişmezlik, Dilsey'in vefası bütünleştirici yönü ve merhametidir. Eserin karmaşasını çözdüğünüzde elinizde ne ses ne öfke kalıyor koskoca bir hiçliğe aktığını görüyorsunuz zamanın, hüzne boğulmuş bir hiçlik. (Gncokuyor)

Faulkner'in modern klasikler ve zor okunan kitap listelerinde zirveyi zorlayan şaheseri. Modern klasikler arasında yerini almasını, okumayı zorlaştıran bilinç akışı tekniğini Faulkner'ın oldukça başarılı şekilde kullanmasına borçludur. Sitede okunma sayısı ve yarım bırakılma sayısı yakın kitaplardan. Ama bizim okur kitlemize has bir durum yok. Ses ve Öfke, dünya genelinde okurları en çok zorlayan ve yarım bırakılan kitaplar arasında kendine en üst sıralardan yer buluyor. Roman dört bölümden oluşuyor. Sonradan Faulkner tarafından eklenen, Compson soyu hakkında bilgiler içeren ve 'mevcut karakterlerimize ne oldu' sorusuna cevap verilen bir ek bölüm de var. Faulkner kitabı öyle bir kurgulamış ki bölümler ilerdikçe yüzmeyi öğreniyorsunuz. Ama sıklıkla yarım bırakılmasının sanırım en büyük nedeni, kitabın başlarında okur henüz su dolu bir küvetin içine bile girmemiş bir seviyedeyken, Faulkner tarafından okyanusun en derin noktasına itilmesinden kaynaklanıyor. Boğulma oranı bu yüzden yüksek. Roman çoğunlukla 1928 yılında üç günlük bir zaman diliminde geçiyor. Görünüşte öyle tabii ki. İncelemenin ilerleyen bölümlerinde açıklamaya çalışacağım bu kısmı. Dünya, Büyük Buhran'a girmeden kısa bir süre önce Büyük Buhran'a giren Compson ailesinin hikayesi anlatılıyor. Ses ve Öfke özünde bir yapboz. Bölümler ilerledikçe parçalar birbirine geçiyor. O yüzden romanı genel anlamda incelemek yerine parçalara ayırarak incelemeye çalışmak en sağlıklısı gibi bana göre. Bu noktadan itibaren spoiler içerecek incelemem. Ama diğer kitapların aksine bu sefer mutlaka spoiler yenilmesi için bu uyarıyı yapıyorum. Her bölümde başarılı şekilde kullanılan farklı anlatım tekniklerini bir kenara bırakırsak çok ilgi çekici ya da klasik mertebesine ulaşabilecek bir konusu yok. O yüzden ne olduğunu bilerek okumak, yarım bırakılmaması ve sudan çıkmış balığa dönmemek açısından bence bu kitap özelinde daha önemli . 7 Nisan 1928: İlk bölümü, Compson ailesinin oğullarından biri olan zihinsel engelli Benjy'nin zihninden okuyoruz. Okurları en çok zorlayan ve en fazla zayiatın verildiği bölüm Benjy'e ait muhtemelen. Karakter tanıtımı ya da betimleme olmadan ve sonradan fark edilen çeşitli zamansal sıçramalar eşliğinde kesinlikle en zorlayan bölüm. Ses ve Öfke'nin 'Ses' kısmı Benjy'e ait. Anlamsız sesler çıkarması dışında bir tane bile cümlesi yok kitapta bu arada. Faulkner zihinsel engelli birinin zihnini o kadar başarılı yansıtıyor ki hem yazar hem de okurun deneyimleyemeyeceği bir durum için büyük ihtimalle olayları bu şekilde görüyorlardır, dedirtti bana. Diğer bir muhteşem başarısı zamansal sıçramaları öylesine birbirine geçiriyor ki birkaç nokta hariç fark edilmesi mümkün değil. Ülkemizde yapılan tek çevirisinde ve YKY basımında yakanılan bazı sıçramalar italik olarak yazılmış. Ama bu konuda bir uyarı yok. Aslında Faulkner ilk bölümde bulunan zaman sıçramalarını farklı renklerle belirtmek istemiş. Ama o zamanlar aşırı maliyetli bir işlem olduğu için yayınevi kabul etmemiş. Faulkner'in düşüncesi maalesef ölümünden sonra hayat bulmuş. İki Faulkner otoritesine danışılarak yapılan bir proje sonrası Benjy'e ait bölümde tam 14 farklı zaman dilimi belirlenmiş, özel ve sınırlı bir basım sonrası fahiş bir fiyattan satışa sunulmuş bu versiyonu. https://i.hizliresim.com/VQMkpn.jpg Burada gözüken sayfada 1912 ya da 1913 tarihinden, 1928 tarihine, oradan da 1908 yılına atlıyor. Evet tek sayfada oluyor bu. Bunu fark ettirmeden ve bütünü bozmadan yapıyor. Ve evet 70 sayfaya yakın bu olayı sürdürüyor. Tam deli işi. 2 Haziran 1910: İkinci bölümde Compson ailesinin bir diğer erkek çocuğu Quentin'in zihnine direkt olarak bilinç akışı tekniğiyle bağlanıyoruz. Tabii bağlantıyı kurmak ilk başta zor. İlk bölümde Benjy çocukluklarını hatırlarken kardeşi Quentin ve zaman sıçramasında (tabii bu konuda bir sıçrama olduğunun farkında olmak pek mümkün değil o sıralarda) mevcut olan bir bayan Quentin var. Tarihler 1910 yılını gösterirken zaman skalasını da ikinci bölümün hemen başında oturtamadığımdan dolayı ben bunu ilk başta bayan Quentin olarak aldım. İlk golü burada yedim. Ama erkek kardeşlerden Quentin olduğu anlaşılıyor ilerleyen sayfalarda. İlk bölümü geçip yine de yarım bırakanların geri kalanı bu bölümde düşüyor sanırım. Diğer bölümlerde alışılagelmiş edebiyat kurallarına kavuşulduğu için ilk iki bölümü geçip yarım bırakan olduğunu pek sanmıyorum. Quentin'in kız kardeşi Caddy'e olan saplantısı ve ensest emareler görülüyor yer yer. Ek bölümde Quentin'in bu tarihte intihar ettiğini öğreniyoruz. Saat ve zaman konusunda gerçekten oldukça vurucu bölümler ve tespitler var. Dümdüz yazsa bile Faulkner'in ne kadar iyi bir romancı olduğuna dair buz gibi kanıt bu kısımlar. Bu bölüme hakim olan buhran, intihar edecek birinin iç dünyasını gerçekten çok başarılı yansıtıyor. Bu arada kitabın başında çevirmen hakkındaki bilgilerde Rasih Güran'ın da intihar ettiği gördüm. Hacettepe hastanesinin üçüncü katından kendini atarak intihar etmiş bu kitap çevirisinden 5-6 yıl sonra. "Bu saati sana zamanı hatırlayasın diye değil, ara sıra onu bir an unutasın ve soluğunun hepsini onu elde etmek için harcamayasın diye veri­yorum." 6 Nisan 1928: Bu bölümden itibaren alıştığımız anlatım kurallarına dahil oluyor kitap. Bu bölümde Compson ailesinin üçüncü erkek evladı ve kitabın öfke kısmını temsil eden Jason'u okumaya başlıyoruz. Bölümde bulunan Quentin'in hangisi olduğu ilk başlarda yine muamma. Daha sonradan Caddy'nin kızı olduğu ortaya çıkıyor ve ilk bölümdeki zaman sıçramaları iyice oturmaya başlıyor. Kitapta kendine ait bir bölümü olmasa bile bu romanın asıl kahramanı Caddy karakteridir kesinlikle. Üç erkek kardeşin yaşamlarını, mutluluklarını ve öfkelerini yüksek derecede etkiler. İkinci bölümdeki ensest emareler bu bölümde de Jason tarafından yinelenir. Caddy'nin kızına Quentin adını koyması da ihtimali yükseltiyor. Ama Faulkner bu konuyu havada bırakmayı seçmiş. 8 Nisan 1928: Son bölümde Compson ailesinin hizmetçisi Dilsey odağımızda. Faulkner anlatımı bu bölüm kendi eline alıyor. En kısa ve etkisiz bölüm bu olmuş. Ama en rahat okunan bölüm de bu bir yandan. Roman, Benjy'e üzülmemiz dışında oldukça sıradan bitiyor. Faulkner ek bölüm de ise vurucu final eksiğini tamamlamış. Compson soyuna dair bilgiler verdikten sonra son sayfanın son bölümünde Compson ailesine hizmet eden zenciler kısmı kitabın sonundan kat kat daha etkileyici. "Ve hepsi bu kadar. Aşağıdakiler Compson ailesinden değil­ler. Zenci bunlar." En sonda ise Dilsey karakterini tek kelimeyle şöyle açıklamış: "Katlandılar." Ses ve Öfke her okura hitap edecek bir kitap değil. Ama sabrederseniz cidden zevkli bir okuma sunuyor. Bitirdikten sonra eğer tekrar okumam deniyorsa en azından dönüp ilk bölümü okumanın yararlı olacağı kanısındayım. Ben inceleme de yazmaya karar verdiğim için incelemeyi yazmadan önce ilk bölümü kitap bittikten sonra okudum. Bana göre ikinci kez okunması gereken kitaplardan kesinlikle. İyi okumalar. (Numan)

Ses ve Öfke PDF indirme linki var mı?

William Faulkner - Ses ve Öfke kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ses ve Öfke PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı William Faulkner Kimdir?

Amerikan Modernist yazarların babası sayılan Faulkner, rakip gördüğü Ernest Hemingway'den farklı olarak, uzun ve karmaşık anlatımları benimsemiştir. Uyguladığı teknikler arasında bilinç akışı tekniği ve çoğul anlatı (multiple narration) teknikleri bulunur. 1930'larda Avrupa'daki deneysel geleneği izleyen ilk Amerikan yazarıdır.

25 Eylül 1897'de Mississippi'de doğan Faulkner, buradaki Güney geleneğinden oldukça etkilendiği bir çocukluk geçirdi. Daha sonra hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Oxford'daki Lafayette kasabasına taşındılar. Eserlerinde bahsettiği "Jefferson" Oxford'u, "Yoknapatawpha kasabası" ise Lafayette'i temsil eder. Büyük-büyük babası William Clark Falkner Konfederasyon ordusunda görev yapmış, tren yolu yaptırmış ve adını Tippah kasabası yakınındaki Falkner şehrine verdirmiş Mississippi'nin önemli karakterlerinden biridir. Aile soyadları Falkner olmasına rağmen, büyük ihtimalle görevli memurun hatası sonucu Faulkner olmuştur. Liseyi terkettikten sonra bir işte tutunamayıp "wastrel" (defolu mal) olarak anılmaya başlanmıştır. 1918'de, iki ailenin Faulkner'ın ev geçindiremeyeceğine karar verip ayırdıkları nişanlısı Estella Oldham'ın zengin ve yaşlıca olan Cornell Franklin'le evlenip Çin'e yerleşmesiyle büyük bir üzüntü yaşamış ve Yale öğrencisi olan Oxford'dan arkadaşı Phil Stone'un yanına, New Haven'a gitmiştir. Burada katiplik yapmış, Phil Stone'un onun için hazırladığı okuma programıyla klasikleri ve çağdaş yazarları okumuş, bu sayede Melville, Cervantes, Dostoyevski ve Conrad'ın eserlerine büyük hayranlığı oluşmuştur.

Daha sonra Toronto'da yardımcı pilotluk yapıp Oxford'a geri dönen yazar bu sefer Mississippi Üniversitesi'ne girmiş, burada "Marionettes" adlı bir grup kurup aynı adı taşıyan bir oyun yazmaya çalışmış fakat başaramamış ve 1921'de okulu bırakıp New York'a gitmiştir. Burada bir kitapçıda çalışmış ve Sheerwood Anderson'ın ileride eşi olacak olan Elizabeth Prall'la tanışıp arkadaşlık kurmuştur. Aynı yılın Aralık ayında Oxford'a geri dönmüş ve bu sefer de üniversitede postane müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. 1924'de The Marble Faun(Mermer Tanrıça) adlı şiir kitabını basmıştır.

1925'de New Orleans'a gidip arkadaşı olan Elizabeth Prall sayesinde Sherwood Anderson'ın "çırağı" olmuş ve onun yönlendirmeleriyle Birinci Dünya Savaşı sonunda entellektüellerde ve toplumda görülen sıkıntı ve büyük üzüntüyü benimseyip, yine Anderson'ın yönlendirmesiyle 1926'da Soldier's Pay'i yazmıştır.

1929'a dek olan yazılarında şeytani özellikler taşıyan karanlık kötü kadın karakterler görülürken, 1928'de Estella'nın boşanıp dönmesi ve William Faulkner'ın onunla evlenmesiyle bu kadın modeli değişmiştir. 1929'da Sartoris'i yazmıştır. Bu eserinin önemli özelliği, Faulkner'ın ünlü Yoknapatawpha kasabası sembolünü ilk kullandığı kitabı olmasıdır. Aynı yıl ünlü eseri The Sound and the Fury'yi (Ses ve Öfke) yazmış ve büyük bir başarı kazanmıştır. 1930'da ise As I Lay Dying'de (Döşeğimde Ölürken) 40 mil ötedeki Jefferson'a gömülmek istediğini söyleyen Addie Bundren'in cenazesinin ailesi tarafında buraya götürülmesi anlatılır.

Paraya sıkıştığı bir dönemde, sırf satış yapması için 1931'de yayımlanan Sanctuary'yi (Kutsal Sığınak) yazar fakat beklediği kadar büyük satışı sağlayamaz. Daha sonra devam eden maddi sıkıntıları yüzünden ara ara Hollywood'da senaryo yazarlığı yapar. 1932'de ise Light in August'u (Ağustos Işığı) yazar. Bu eserde, Lena Grave, Joe Christmas ve Peder Hightower'ın geçmişe saptantılı hikayeleri birçok anlatıcı kullanılarak anlatılır. 1936'da Absalom! Absalom!'u yazar.

Faulkner eserlerinde genel olarak Güney kültürünün çöküşü ve bozuluşunu, ve aile sevgisi ve gururunun yok oluşunu ele alır.

1949 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra, 1955'de Pulitzer Ödülü'nü alan Faulkner, 1962'de bir kalp krizi sonucu ölmüştür.

William Faulkner Kitapları - Eserleri

  • Ses ve Öfke
  • Döşeğimde Ölürken
  • Kutsal Sığınak
  • Ağustos Işığı
  • Dilek Ağacı
  • Abşalom, Abşalom!
  • Çılgın Palmiyeler
  • Yenilmeyenler
  • Ayı
  • Emily’ye Bir Gül
  • Duman
  • Kurtar Halkımı Musa
  • Köy
  • O Akşam Güneşi
  • Mektuplar
  • Aşk ve Ölüm
  • Sartoris
  • Kırmızı Yapraklar
  • Doktor Martino
  • Mayday
  • Intruder in the Dust
  • Kurtar Halkımı Musa
  • Ağustos Işığı
  • Seçilmiş Eserleri
  • The Mansion
  • Pylon
  • These 13

William Faulkner Alıntıları - Sözleri

  • Daha ileri bir yaşta olsaydı, çocuk buna dikkat eder, neden daha büyük bir ateş yakmadığını anlamaya çalışırdı- yalnızca savaştaki savurganlığı ve yıkımı görmekle kalmayıp kanında kendisinin olmayan nesneleri hoyratça harcama eğilimi de taşıyan bir adam, neden önüne çıkan her şeyi yakmıyordu ki? (Emily’ye Bir Gül)
  • Ben Tanrıyı hep bir adam gibi düşledim dedi kadın. (Kutsal Sığınak)
  • ve çoktandır öğrenmişki insan özgür olamaz ve olsa da buna dayanamaz. (Ayı)
  • Haksızlık yapılırken oturup bakamam. (Kutsal Sığınak)
  • Yaşlı insanlar için tüm geçmiş, matematiksel bir düzen içinde gitgide uzaklaşan bir yol değil,en çetin kışlardan bile pek etkilenmeyen ve şimdi artık kendilerinden son on yılın darboğazıyla ayrılmış bulunan koskoca bir çayırlıktır. (Emily’ye Bir Gül)
  • Onun gölgesi bende olsa ben de kendi gölgemden korkardım. (Kutsal Sığınak)

  • ... hayat her zaman sen tüm olanakları yaşayıp tüketmeden önce biter. Ve bütün bunlar bir yerlerde var olmayı sürmeli, bütün bunlar yalnızca bir yana atılmak için icat edilmiş, yaratılmış olamaz. (Kurtar Halkımı Musa)
  • Ben, insanın son bulacağını kabul etmiyorum. Dayanacağını düşünerek, insanın ölümsüz olduğunu söylemek kolaydır. (Kırmızı Yapraklar)
  • Çünkü bir insan yüreğinin tarihindeki, birbiriyle çelişen giderek birbirini çürüten olayların sanat yoluyla bir düzene sokulup perçinleştirilmesi, böylelikle gerçeğe benzer, inanılır bir duruma getirilebilmesi ancak ve ancak yazında olur. (Duman)
  • “Bir şeyi yapmaktan korktuğun zaman yaşadığını bilirsin “ dedi. (Emily’ye Bir Gül)
  • "Çünkü bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da, alışık olduğu sıkıntılarına dört elle sarılır. Evet. Çoğu adam yaşayan insanlardan nasıl kaçıp kurtulmak istediğini anlatır. Ama ölü insanlardır zarar veren. Sessizce bir yerlerde yatıp onu yakalamaya çalışmayan ölülerdir, kaçamadığı." (Ağustos Işığı)
  • Benim kızdığım bir şey varsa, o da namussuzca ikiyüzlülük. (Ses ve Öfke)
  • ...toprak, insanlar ancak ona karşı doğru davranırlarsa, üstünde yaşamalarına, onu kullanmalarına, ondan yararlanma­Iarına izin verir, öyle davranmazlarsa, tıpkı pirelerinden kurtul­mak isteyen 1köpek gibi, silkelenip onları sırtından atarmış... (Yenilmeyenler)

  • Aynı anda birden fazla erkekle oynaşmaya kalkan kadın budalanın biridir. Erkekler derttir. Ne diye derdini ikiye katlasın ki insan? (Kutsal Sığınak)
  • "Günaydın. "Biz Dilek Ağacı'nı arıyoruz," dedi kızıl saçlı oğlan. "Çok uzaklarda," diye yanıtladı yaşlı adam. Ciddi ciddi başını salladı. "Onu bulabileceğinizi hiç sanmam." (Dilek Ağacı)
  • Sen beyazları anlamıyorsun. Çocuk gibidir bu adamlar, dikkatli davranman gerekir, çünkü bir adım sonra me yapacaklarını asla bilemezsin. (Emily’ye Bir Gül)
  • Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti.Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir. (Ses ve Öfke)
  • ... yaşamla edebiyat arasında derin bir uçurum bulunduğunu anladım - anladım ki, hayatı her yönüyle yaşayabilenler, yaşıyor; yaşayamayıp da bunun açısını içlerinde yeterince derinden duyanlar, yazar oluyorlar. (Yenilmeyenler)
  • Sevgili Bama Hala , kitabımı beyaz adamlar basacak artık. Harcourt &Brace A.Ş beni Liveright' dan satın aldı. Burası çok daha iyi. Kitap Şubatta çıkacak. Ayrıca şimdiye kadar okuduğum en kor­kunç kitap. (Mektuplar)
  • Çünkü insan daha önce çektiği acılardan hep bir parça korkar. (Çılgın Palmiyeler)

Yorum Yaz