Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Şeker Portakalı kimin eseri? Şeker Portakalı kitabının yazarı kimdir? Şeker Portakalı konusu ve anafikri nedir? Şeker Portakalı kitabı ne anlatıyor? Şeker Portakalı kitabının yazarı José Mauro de Vasconcelos kimdir? İşte Şeker Portakalı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: José Mauro de Vasconcelos

Çevirmen: Aydın Emeç

Orijinal Adı: O Meu Pé De Laranja Lima

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750719400

Sayfa Sayısı: 184

Şeker Portakalı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelosun başyapıtı Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelosun çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zezenin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler.

Aydın Emeçin, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalının başkahramanı Zezenin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.

Şeker Portakalı Alıntıları - Sözleri

  • Birini sevmeyi bıraktığında, içinde ölmeye başlar.
  • Sana ait olan seni bulur.
  • 'Umurumda olan şeyler her geçen gün azalıyor..'
  • Çocuk yüreği unutur ama affetmez.

Şeker Portakalı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu kitabı okumadan önce kendisine karşı söyle bir ön yargım vardı: "Bu kitabı daha erken yaşta okumalıydım. Artık bu kitabı okumak için fazla büyüğüm." Kitabı okuduktan sonra ise tamamiylen yanıldığımı fark ettim. Bu kitap on yaşındayken de okunur kırk yaşındayken de okunur. Ben yıllar sonra tekrardan beş yaşındaki Zezé'nin hikâyesini okumak istiyorum. Kitabın devamı varmış galiba; iki kitap daha. Onları da en yakın zamanda okumak istiyorum. Şimdi biraz kitap içeriği hakkında konuşalım: Okumayan kişilerin bile kitabın genel olarak ne anlattığını bildiğini varsayarak içeriği hakkında çok üzerinde durmadan kitabın bana yaşattığı duygulara geçeceğim. Kitabın başkarakteri beş yaşındaki Zezé adlı bir çocuk. Kendisi inanılmaz zeki ve hızlı bir şekilde her şeyi öğrenebiliyor hem de kendi başına.(örneğin okumayı) Zezé baya haylaz sürekli milletten dayak yiyor. Fakir bir ailenin çocuğu. Kendisinin acı hikâyesini okuyoruz. (Sonunda gözlerim doldu.) Bu kitap benim yazarken yapmaya çalıştığım şeyi başardığı için beni çok etkiledi. Birçok insanın, çocuğun, annenin, babanın... başına gelen olayları bu kadar sade, akıcı ve güzel bir şekilde yapmak benim yazarken yapmaya çalıştığım şey.(Henüz tam manası ile başaramadım. Zamanla olacak inşallah.) Keşke daha erken yaşta okusaydım dediğim bir kitap oldu kendisi. Gerçi kitabı bunca zamandır almamamın tek sebebi fiyatıydı. Kitapçıya girdiğimde bir yanımda Platon'un Devlet kitabı var öbür tarafımda bu kitap var. Devlet kitabı 368 sayfa 14 tl bu kitap 184 sayfa 25 tl. Bir öğrenci olarak tabiki de Devlet'i almak daha mantıklı geliyordu.(Bu sadece bir örnek başka kitaplar da var.) Ama kitabın fiyatı yayınevinden kaynaklanmıyor. Kâğıdı yurt dışından ithal ediyoruz, yazar telifi var birde ülkemizde yedi kişi kurbanda danaya girer gibi senede ortaklaşa bir kitap okudukları için kitap fiyatları da ucuz olmuyor. Az talep edilen şeyin fiyatı normal olarak fazla. Keşke ucuz olsa ama ben kitap satmaya başladıktan sonra bunun çok zor olduğunu gördüm. Keşke tüm kitaplar beleş olsa:))) (O zaman benim kitaplarımda beleş olur. Olsada kimse okumaz ama neyse bizimki de hayal işte) Neyse bu tabi işin şakası. Biraz ironi yapmak istedim. Keyifli okumalar... (Oğuzhan Güneş)

Lütfen bu iletiyi geçmeden önce 5 dk ayırıp okur musun?: Merhabaaa değerli okuyucu... Nasıl başlasam bu kitap incelemesi için bilemiyorum ama tek bildiğim şu ki ne yazsam bu kitap için duygularımı yatışmayacak... Ah Zeze ah! Seni nasıl anlatmalı? Yüreği büyük kendi küçücük olan çocuk! Büyüklerin dünyasında her sıkıntıda haylazlığı bahane edilerek dayak yiyen ve zekası ev içinde keşfedilmeyen kaşif... Bir çocuğun dünyasının ne kadar büyük, hayal gücünün ne kadar sınırsız olduğunu bizlere hatırlatan Zeze... Birçok okuyucu bilir ki, bazı kitapları sadece okumayız. Ruhumuzu, kalbimizi, aklımızı ele geçirirler. Genelde kitabın son sayfasını kapatır, rafına yerleştirir sonra hayatımıza devam ederiz. Bazı kitaplar ise son sayfası kapandıktan sonra kitap olmaktan çıkar. Gelir kocaman bi yumru olur, boğazına düğümlenir, kocaman bi tekme vurur kalbine, yetmez, küçük bir çocuk gelir ruhuna tırnaklarını geçirir ne yaparsan yap izini geçiremezsin. Bu kitabı okumadan önce bambaşka birisindir, okuduktan sonra bambaşka bir insan olursun. Üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala etkisinden kurtulamadım. Zeze hala benimle yaşıyorsun...Hem de Portuga'n ile birlikte. Ve bir temenni : Umarım günün birinde herkes Portuga'sını bulur.Hepimizin bir yerlerden adını duyduğu, kitabın eski basımından da hatırlayacağınız üzere elinde leziz bir şeker portakalı tutan küçücük bir afacan, Zeze... Kendi küçük ama kalbi ve hayal dünyası kocaman olan bir çocuk. Söylediklerine büyüklerin bile akıl sır erdiremediği, çok özel bir ruh. Uzun bir süre kitap okuma fırsatım olmamışken bir anda karşıma çıkan ve bana ilaç gibi gelen bir öykü bu. Bazı kitaplar vardır insanın ruhuna dokunur kağıt üzerinde kalmaz. İşte 'Şeker Portakalı' da  benim için böyle bir kitap oldu. Kitabı ilk okuyuşumdu ama eminim ki son olmayacak. Ve son olarak: Bir insanın içi nasıl ölür diye sorsanız bu kitabı okuyun derdim. İnsan nasıl koşulsuz sevilir, saf şefkatı nasıl öğrenir diye sorsanız yine bu kitabı okuyun derdim.. Sevgili Zeze.. Seni bu kadar geç tanıdığım için özür dilerim. Seni çok seviyorum demeye geç kaldığım için de özür dilerim. Seni çok seviyorum. İnanmazsan yemin bile edebilirim.. ~Keyifli okumalar değerli okuyucum (Umut Zübeyde)

Bana teyzem, sen çocuk psikiyatristi olmalısın demişti. Olamam ki, eğer olursam, çocuklarla oturur beraber ağlarım. Çünkü ben bir çocuğun gözyaşını, bir dünyaya bedel sayarım. Ve yine hüzünlü bir çocuk, ama ben bu çocuğu çok sevdim, etimle, kemiğimle sevdim, gözyaşımla sevdim, kendim gibi sevdim. Hüznünü, hüznüme katıp sevdim. Daha önce okumuş olduğum halde bir bayram günü rastgele içimden gelerek, elime alıp sayfalarını karıştırırken, kendimi yine aynı hüzne, gözyaşlarına bırakacak kadar sevdim.. Şu dünya da en kıymetli, fakat en kolay fethedilecek olan şey, bir çocuk kalbidir. Gözlerinin içine gülümsemeyle bakarsanız eğer, samimiyetinizden bir parça alıp, o parçayla sizin için köşk kurar kendi kalbinde.. Bir gün çocuk gelişim toplantısındayız. Ve hoca herkese soruyor: 'çocukluğunuza dair aklınıza ilk gelen şeyi söyleyin.' Susuyorum, susuyorum ama tüm gürültüler daha sessiz bu suskunluktan. Küçüklüğüme dair, babasını çok seven, annen mi baban mi diye sorulduğunda baba cevabını verecek bir kız çocuğu beliriyor, ama bu kız çocuğu, bitirdiği her günün ardından duygularını değiştiriyor, artık sevgi kayboluyor çünkü. Şiddetli korku ve zorunlu saygı alıyor yerini... Korku, çaresizliğe dönüşüyor, çaresizlik yalnızlığa, ve bu kız çocuğu artık babasında değil, yalnızlığında kayboluyor. Bence dünyanın en büyük suçu, kız olsun erkek olsun, bir babanın çocuğuna vurmasıdır. Çünkü baba sığınaktır, baba yuvadır, baba işe giderken arkasından ağlanandır, baba harçlık isterken yağcılık yapılan kişidir. Baba, babadır. Baba, baba olmalıdır. Baba Dost'tur. Limandır. Yoldaş, sırdaş, destektaştır. Ve hiç bir çocuk babası yüzünden ağlamamalıdır. Zeze diyor ki; onu kalbimde öldüreceğim. Ve Zeze beni ağlatıyor. Çünkü benim başaramadığımı başarıyor. Defalarca kalpte öldürülen bir baba defalarca tekrar diriltilebilir mi? Ve hoca soruyor yine: "küçüklüğünüze dair ne hatırlıyorsunuz örnek verebilecek olan var mı?." Kimsenin beni tanımadığı bu sayfada içimden geldiğince devam etmek isterdim. Ama bir kitap incelemesinde olduğumuzu söylüyor ikide bir beynim Şeker Portakalı, Zeze, Portuga'nın sivrisineği, seni daha önce okuduğumda eğer bu uygulamayı biliyor olsaydım senden onlarca alıntı yapardım. Fakat merak etme, bugün gözyaşlarımı içimde tutamadığım her bir satırı yine yazacağım. Zeze, Portuga'nın sivrisineği, seni kaç yüzbinlerce kişi okudu bilmiyorum ama, birisinin senin hakkında babası tarafından dövülen yaramaz bir çocuğun hikayesi işte diye anarken duydum. Zeze, sen aldırma ona. Çünkü ben seni Portuga'dan da, şeker portakalı ağacındanda, belki ablalarının hepsinden çok sevdim. Ve Zeze, Şeker Portakalı'nın ikinci ve üçüncü kitabının da olduğunu söylüyorlar. Sana söz veriyorum, onları okumayacağım. Ve sen, hep benim küçük Zeze' m olarak kalacaksın... (Sâre ⸙)

Kitabın Yazarı José Mauro de Vasconcelos Kimdir?

Jose Mauro de Vasconcelos (d. 26 Şubat 1920 - ö. 24 Temmuz 1984) Brezilyalı yazar.

Yazar José Mauro de Vasconcelos, 26 Şubat 1920 de Brezilya'da Rio de Janeiro yakınlarındaki Bangu kasabasında doğdu. Yarı Kızılderili yarı Portekizli, yoksul bir ailede doğan Vasconcelos iki ayrı kültürün de izlerini taşıdı. Oldukça yoksul olan ailesi, onu öğrenimini devam ettirmesi amacıyla Natal kasabasındaki amcasının yanına gönderdi. Orada 19 yaşındayken Potengi Irmağı'nda yüzmeyi öğrendi ve ilerde bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayallerini kurdu. Liseyi Natal'da bitirdikten sonra 2 yıl tıp öğrenimi gördüyse de öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde Rio de Janeiro'ya gitti. Orada ilk işi boks antrenörlüğü oldu. Tarım işçiliğinin yanı sıra balıkçılık da yapan yazar, yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı. Bu durum, ona yazdığı roman ve hikâyeler için önemli kaynak sağlamıştır. Değişik ortamlarda, değişik koşullarda farklı insanlar tanıdı. İyi bir gözlemci ve usta olan bu yazarın elinde bütün bu yaşamlardan pek çok roman çıktı ortaya. Bunlar yazarın çok yönlü kişiliğinin ve içinde bulunduğu arayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Genellikle romanlarında, roman karakterlerinin yaşamlarında ki zorlu yaşam koşullarını, yoksulluğu ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatır; ama özellikle Şeker Portakalı ile onun devamı olan Güneşi Uyandıralım ve Delifişek gibi bazı romanları tüm bunlarla birlikte duygusallık ve iyimserlikte içermektedir. Brezilya'nın ormanlarında ya da step bölgesi sertaolarda yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların, yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların yaşamlarından kesitleri ve ruh hallerini anlatır.

José Mauro de Vasconcelos'un yazdığı ilk eseri Yaban Muzu (1942)'dur. Beyaz Toprak (1945) isimli eseri en çok beğenilen eserleri arasındadır. Kayığım Rosinha (1961) ile ününün doruğuna çıkan yazarı dünya çapında tanıtan eseri Zéze'nin maceralarını anlatan üçleme romanın ilk kitabı olan Şeker Portakalı olmuştur. Bu romanı 12 günde yazdığını belirten yazar, eserine duyduğu sevgiyi "Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde" sözüyle özetlemiştir. Eserin özgün adı O Meu Pé de Laranja Lima'dır (1968). 24 Temmuz 1984'te hayatını kaybetmiştir.

José Mauro de Vasconcelos Kitapları - Eserleri

  • Şeker Portakalı
  • Güneşi Uyandıralım
  • Delifişek
  • Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz
  • Yaban Muzu
  • Kayığım Rosinha

  • Çıplak Sokak
  • Kristal Yelkenli
  • Kırmızı Papağan
  • Japon Sarayı
  • Hayatın O Güzel Şarkısı
  • Delifişek

José Mauro de Vasconcelos Alıntıları - Sözleri

  • "...Çocuklar hep ağaçlara masal anlatırlar." (Hayatın O Güzel Şarkısı)
  • Her şey ne kadar güzeldi çocuklukta! (Kırmızı Papağan)
  • Hayal dünyasında olan her şey harikadır. (Kristal Yelkenli)
  • "Ayağımıza bir parça çamur bulaşması, günün birinde toprak olacağımızı hatırlatır. " (Delifişek)
  • "çocuktum ve senin gözlerin gibi saf bir yüreğim vardı." (Yaban Muzu)
  • Gündüz varsa, gece varsa, her zaman bir yarın da olacaktır... ____ (Japon Sarayı)

  • "Güzelliğin nesnelerde değil, kişilerin içinde olduğunu keşfetmişti. Güzellik yitip gittiğinde de, nesneler mat, sönük, inanılmayacak kadar sıradan oluyorlardı." (Kayığım Rosinha)
  • “Daha önce hiç konuşmamış mıydın ?” “Hiç konuşmamıştım. Kimse kulağını kalbime dayamamıştı.” (Kristal Yelkenli)
  • Yaşamak yeniden yaşanmaya değerdi. (Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz)
  • İnsanın dili darağacı ipinden uzundur. (Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz)
  • Amacı, yaşanmaya değer bir varlığı sürdürmekti. (Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz)
  • Ama mademki yaşıyordum, daha da büyük acılara katlanmak zorundaydım. (Delifişek)
  • Bahçenin bir köşesinde çiçek yetiştirmiştim, ailem olmadığı için de çiçekleri ailem yapmıştım. (Yaban Muzu)

  • Küçüğüm, hayat böyledir. İnsanlar hep çekip giderler... (Güneşi Uyandıralım)
  • Artık bir daha ağlamayacaktım. Bir daha hiç kimseyi asla sevmeyecektim. (Delifişek)
  • Ufff.!Ara sıra Tanrı insana acıyor. (Çıplak Sokak)
  • 'Umurumda olan şeyler her geçen gün azalıyor..' (Şeker Portakalı)
  • Yıldızlardan daha güzel bir şey var mı? (Kırmızı Papağan)
  • "Günün birinde çekip gideceğini biliyordum. Aslında bunca zaman kalabilmesi şaşırtıyordu beni. Elimden gelseydi onu bırakmazdım. Ama buna hakkım yok. (Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz)
  • "Yürüyordu. Yaşamak istiyordu. Yaşamayı dilercesine kollarını açmış yürüyordu." (Yaban Muzu)