diorex
sampiyon

Şato - Franz Kafka Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şato kimin eseri? Şato kitabının yazarı kimdir? Şato konusu ve anafikri nedir? Şato kitabı ne anlatıyor? Şato kitabının yazarı Franz Kafka kimdir? İşte Şato kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.02.2022 02:11
Şato - Franz Kafka Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Franz Kafka

Çevirmen: Regaip Minareci

Orijinal Adı: Das Schloss

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053322528

Sayfa Sayısı: 360

Şato Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kafka Şato`da, tıpkı Dava`da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait bir şato; diktatörce eğilimler gösteren, hiyerarşi içindeki çok sayıda bürokrat… Roman, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu`nun modern ulus devletlere ayrışmasının ertesinde yazıldığından, Kafka geleneksel otoritenin nasıl bir düzene evrileceğini sorguluyor olsa gerektir. Okur, romanın muammalarını çözmek için her türlü karmaşa, ikilem ve belirsizlik arasından yolunu bulmaya çalışacağı "aktif" bir okumaya davetlidir.

Şato Alıntıları - Sözleri

  • Kaçıp kurtulmak istediğimiz bir şeyin giderek daha çok içine gömülüyorduk.
  • “Her şeyi yanlış değerlendiriyorsunuz, sessizliği de.”
  • "Her şeyi yanlış değerlendiriyorsunuz, sessizliği de."
  • Her zaman kendimin Efendisi olmak isterim
  • “Ama çok değişmişsin.” “Yalnızım, ondan... Yalnız kaldım mı, neşeli gençlik uçup gidiyor.”
  • Öyle bir durumdayız ki, bütün dünyayla aramız açık.
  • ‘’... ama aşk denen şey istemeden kendini ele verir. ‘’
  • "Herşeyi yanlış yorumluyorsunuz, suskunluğu bile ."
  • "..söylediğin gibi biz iyi yürekli kişileriz."
  • Şatoda yaşamak pek bana göre değil, çünkü hep özgür kalayım isterim ben.
  • "Yersiz hürmet, nesnesini onursuzlaştırır."
  • Her şeyi kötüye yoruyorsunuz, suskunluğumu bile.
  • Bu cehalet öyle bir defada giderilemez, belki de hiç giderilemez.

Şato İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Şatoların Yükselişi ile İnsanlığın Düşüşü: Dönüşüm kitabındaki ezilmişliğin nedeni Gregor'un kendisinden kaynaklıydı,her ne kadar insanların bir çoğu depresyona itenin yine toplum olduğunu iddia edecek olsalar da ''Böceklik'' hissinin o kitaptaki nedeni yine Gregordu. Bu kitapta ise Şatoların yüksekliği ve hiyerarşinin uçurum noktaları insanda bu eziklik hissini yaratıyor. Şatonun katmanları vardır,tamamen dikinedir bu da içerisindeki herkesin birbiriyle yarış içerisinde olduğunu gösterir,insanlar yatay olarak farklılaşır dikey olarak değil,farklılıklar üstünlük yaratmaz yalnızca farklılıktırlar ancak ''Şato'' gibi dikine bir sistem olduğu zaman her farklılık artı ve eksi şeklinde değerlendirilir. Şato'nun hangi katmanında olduğuna göre değerlendirildiğin için,zaman içerisinde sen de bu Şatoda kaçınca katta olduğuna göre değerlendirmeye başlıyorsun. Ancak sorun bu Şato'nun sistemi değil,bu sistemin sana bu arzuları vermiş ve yükselmeyi sana bir yükümlülük olarak dayatmış olup,sana yükselmek konusunda gram yardımcı olmaması. Şato'nun katlarında yükselmek için ya yüksek oranda zekaya-bu aslında bir şanstır-ve yanında da ciddi bir şansa ihtiyacın var ki birileri seni görebilsin,en basit örneği vereyim benim incelemelerimin Oğuz Aktürk'ün incelemelerinden kat be kat iyi ,kat be kat yüksek bir zekanın ürünü olduğunu düşünüyorum ancak Oğuz benden çok daha yüksek miktarda şansa sahip olduğu için - bu konuda,her konuda olmak zorunda değil,başarının değerlendirildiği o dal her ne ise o dalda şanslı olmak gerekmekte-benim incelemelerim ünlü ve çok okunuyor değil onunkiler ünlü ve çok okunuyor.Oysa ben ondan çok daha fazla okuyorum,incelemelerimde genele hitap etmekten ziyade,duygularım ile konuşmaktan ziyade derin düşünceler ifade etmek istiyorum,o beş yüz kitap okumuş ben ise iki bin.Şu halde basit bir mantık ile benim incelemelerimin daha öne çıkması gerektiği sonucuna varılabilir ancak böyle bir şey gözlenmiyor,Şato'nun hangi katında isen yükselişinin ya da alçalışının hızı ona göre belirleniyor. Bay K kimse tarafından umursanmıyor ve yarımkalmışlıklar içerisinde yeni yollar deniyor ancak bir türlü üst kata çıkamıyor,neden? Oğuz Aktürk ,Bay K'den ya da benden daha başarılı olduğu için mi Şato'nun katlarını daha kolay aşabiliyor? Hayır elbette,yalnızca geçmiş zamanda Şato'nun belirli katlarını aşmış ve bu hiyerarşide erken yerini almış,bunu neredeyse her konuda görebilirsiniz. Orada ''en çok tanınan'' kişi kim ise bunun nedeni onun bu işe erken girmiş olması ve yeterince uzun süre bu konuda emek göstermiş olması. Bu hangi Şato ise o Şato'nun ilk yapılışında ''katlar altında'' kalanlar da başarılı olabilirken bu kasvetli kulenin inşaatının tamamlanılışının ardından yükselmek imkansız hale gelir. Bay K'nin amacı bu sistemin çarklarına uyup,bu çarkların en güzeli olmak falan değil,yalnızca tepedeki şahıslara ulaşmak***alternatif bir düşünce olarak,böyle insanların hiç var olmamış olduğu da düşünülebilir,sistem göstergesel olarak başta birilerini resmetti yalnızca,birilerinin bunun sahibi olduğunu hissettirmek istiyorlar ancak kimin kimi yönettiği belli değil ve bu şatonun tepesi belki de boş,yalnızca birisinin var olduğunu düşünmek istiyoruz. Tanrı düşüncesi de bir nevi,Şato'nun başına yerleştirilmiş şahsiyet. Bir Şato var ise onun başında birinin olduğuna hep emin oluruz,muhtemelen bu hiyerarşi ancak üst bir oluşturan ile katlanılabilir oluyor,altta kalanların altta kalmasının nedeni başka türlü açıklanamaz.(Pek müthiş düşünceler değil ancak bir düşünce yalnızca.)*** Bay K'nin amacı sistemin isteklerine ters düşen bir şey olsa bile , bu yine sistemin içerisinden gerçekleşiyor. Kısaca Bu Şato'nun yakınında olduğun her anda sen bu Şato'nun kurallarına tabii olmak zorundasın. Fark edildiği üzere kitabın sonunda Bay K hiçbir yere varamıyor***Burada apaçık şekilde Kafka'nın bu konudaki karamsarlığını görebiliyoruz,ne kadar çaba sarf edersen et,muhtemelen bu Şato seni ezip geçecek çünkü sen bir bireysin o ise bir ''şey''.Robotların,insanlığı eninde sonunda geçecek olması gibi sistem de bireyleri ezip geçiyor.Daha önce de söylediğim gibi Dönüşüm'ün acısı şahıs kaynaklı idi,burada ise yapabileceğimiz hiçbir şey yok.*** ve kitabın sonunda bu konudaki çabaları sanıyorum ki bitiyor,bükemediğin bileği öpmek burada bir yöntem değil,yalnızca artık okyanusta yüzemez hale gelmek. Şuna da değinmek lazım,Bay K Şato'nun etkisinin görüldüğü bölgede yaşamıyordu her zaman,''bir iş'' uğruna geldi oraya***Buradan yine bir aşırı yorum yapabilirim,yıllar boyunca bu sistemin altında ezilmiş birisi ters yöne ilerleyemez,enerjisi doğduğu anda tükenmiş haldedir zaten,doğduğu anda değilse bile bilinci bilinçsizlik ile oluşuyor.Sisteme karşı çıkabilecek olan insanlar bundan dolayı acı çekmemiş lakin başkalarının acıları ile çokça acı çekmiş olan insanlar olmalıdır.*** dışarıdan geldi,bu yüzden bunun korkutuculuğundan tam olarak haberdar değildi,davulun sesi uzaktan hoş geliyordu. (Polycephaly)

Usta kalemin bu değerli eserinden özetle anladığım: Her şeyin kolayı da zoru da insanın elinde. Yazar; işlerin yavaş yürümesi, prosedürler, evraklar, küçük sorunların çözümsüzlüğü, kısacası bürokrasinin hantallığını eleştiriyor. Bir sistemin yozlaşması sonucunda, - İnsanlar işleri lehlerine çevirmek için her türlü dalavere çevirirler. - En basit işlerde çalışan insanlar, büyük görevleri varmış gibi böbürlenirler. - İnsanlar birbirlerinin kuyusunu kazmak için yapmadıkları iş kalmaz. Başka ne tür sonuçlar doğduğunu birçok madde daha sayabiliriz. Ki zaten sizin de malumunuz... Kitapta: Bir görevlendirme var ama fi tarihinde yapılmış bir görevlendirme. Söz konusu atama yazısı ortada yok. Görevle ilgili yapılacak iş yok. Atanan kişi, görevine başlamak için Şato'ya gitmek istiyor fakat izin yok. Her defasında basit ama büyük engellerle karşılaşıyor. Ana tema ve eleştiri konusu farklı olsa da bana George Orwell'ın 1984'ünü anımsattı. Yazarın kalemi güçlü ve kitabın edebî yönü zengin. Olaylar ağır ilerlese de kendini okutturuyor. Eleştirilebilecek birkaç yönü var. Yazar kitabı bitiremeden öldüğü için bunlara değinmemek daha doğru olur. #kitapalıntıları - Bu dünyada büyük engeller var, hedefler büyüdükçe onlar da büyüyor. s.46 - Memurlar çok eğitimlidirler, ama tek yönlü olarak: Bir memur, kendi alanındaki konularda tek bir sözcüğün ardındaki bütün düşünce silsilesini görür, ancak başka bir alandaki konuları ona saatlerce açıklasan, nazikçe kafasını sallayabilir ama zerre kadar anlamaz. s.226 (Gülüzar Yıldırım)

İkilemlerle dolu bir kitap, birbirinden asla haberi olmayan bağımsız bürokratlar, şeffaflıktan yoksun bir otorite, yüksek makama tapan insanlar, sınıf ayrımları ve daha nicesi... Günümüzle oldukça alakalı olan bu kitap, okurken sizi sürekli ikilemde bırakarak aktif okumanız sağlıyor. Ana kahramanımız K. kadastrocu olarak bir yere atanıyor ancak yanlış bir anlaşılmadan dolayı aslında atanmadığını öğreniyor ve bu olayı araştırmaya, aslını öğrenmeye çalışıyor. Kendi hakkını arıyor ancak ordaki insanlar K’yı hep küçümsüyor. “Sizin meseleniz küçüğün bile küçüğü değil” diyor muhtar. Düşünün bir de muhtar, kendisini ne kadar yüksek bir mevkide görüyor :) Kahramanımız şatoya ne kadar yakınlaşırsa o kadar uzaklaşıyor, binbir türlü uğraşla çabayla asla pes etmiyor ancak... Günümüzle karşılaştırarak okuduğumuzda daha iyi anlayabileceğimiz bir kitap olduğunu düşünüyorum, her zamanki gibi Kafka’nın zor okunan kitaplarından bir tanesi. 350 sayfa olmasına rağmen sanki 700 gibi geliyor insana. Bir ara okumayı bırakıp tekrar başladığım bir kitap oldu. Bir çırpıda okuyabileceğiniz bir kitap kesinlikle değil. Sakin kafayla okunması gereken ve ancak o şekilde anlaşılabilen bir kitap. Şimdiden herkese iyi okumalar ^^ (Lúthien Tinúviel)

Kitabın Yazarı Franz Kafka Kimdir?

Yahudi bir tüccar aileden gelen, Almancaya da hâkim olan bir yazardı. Kafka'nın en önemli eserlerini, üç romanının (Dava, Şato ve Kayıp) yanı sıra; ortaya koyduğu birçok hikâyeleri oluşturuyor.

Kafka'nın eserlerinin büyük bölümü ancak Kafka'nın ölümünden sonra meslektaşı ve yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlandı ve bu eserler 20. yüzyılda dünya edebiyatında kalıcı bir etki bıraktı.

1883 yılında Prag'da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi'si annenin çocuğu olan Franz Kafka'nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka'nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyası'nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu.

1893 yılında öğrenim görmeye başladığı Avusturya Lisesi, yalnızlığını ve kendi içine kapanmasında büyük etken oldu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka'yı, Almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almancada ustalaştı.

1901 yılında Altstädter Gymnasium lisesini bitirdikten sonra Prag'daki Karl Ferdinand Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi. Buradaki eğitimi sırasında Alman edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. Kafka ilk eseri olan 'Bir Savaşın Tasviri' adlı öyküsünü bu dönemde yazdı.

1902 yılında Max Brod'la tanıştı. Max Brod, Kafka'nın yaşamında önemli rol oynayan isimlerden biri olacaktı.

1906 yılında hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını yaptı.

1907'de Sigorta Şirketi'nde memur olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri sigorta şirketinde sürdürdüğü çalışma hayatının yanı sıra geceleri ölümden bile daha derin bir uykuya benzettiği yazma işine yoğunlaşıyordu. Aynı yıl 'Taşrada Düğün Hazırlıkları' adlı öyküsünü kaleme aldı.

1912 yılında nişanlısı Felice Bauer'le tanıştı. Onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden nişanlanarak,

1919'a kadar sürdürdü. Evlenmemesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. Oysa güncesinde evliliği bir burjuva bağı olanak nitelendirmiş ve edebiyat hayatını sürdürebilmesi için yalnızlığa ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Nişanlısıyla bu ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kalmıştır. Bunlar, Kafka'nın ölümünden çok sonra 1967'de 'Felice'ye Mektuplar' adıyla yayınlandı.

1917'de Kafka, verem olduğunu öğrendi.

1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı.

1920 yılında Milena Jesenska ile tanıştı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olan Milena Jesenska'ydi. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkânsız ask Kafka'yı derin acılara sürükledi. Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka'yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan "Milena'ya Mektupları”nda Kafka şöyle dile getirir durumunu;

"En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..."

Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te Almanya'da toplama kampında öldü.

1922'de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu.

1923`de ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya yoğunlaşmak için Berlin'e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan daha şanslıydı Nazi Almanya'sına direndi ve 1952`de Londra'da öldü.

1924 yılı 3 Haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı Viyana yakınlarındaki Keirling sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu.

Kafka'nın eserlerinin hepsinde görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde izlenir. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. Nazilerin Çekoslovakya'yı işgali sırasında Kafka ile ilgili birçok belge yok edildi. 20 yıl süren dostluklarının sonunda Kafka bütün yazdıklarını ölümünden sonra yakması için Max Brod'a vermişti. Yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla ayni fikirde değildi ve Kafka'nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı.

Yaşamının ve yapıtlarının ortak yani, Camus'nün dediği gibi, "Her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit etmemektir".

Çünkü yaşamayı bir savaş, ama önceden yitirilmiş bir savaş olarak görür. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen olanaksızdır.

Franz Kafka Kitapları - Eserleri

  • Dava
  • Şato
  • Dönüşüm
  • Milena'ya Mektuplar
  • Babaya Mektup
  • Mavi Oktav Defterleri

  • Ceza Sömürgesi
  • Açlık Sanatçısı
  • Aforizmalar
  • Çin Seddi'nin İnşası
  • Amerika
  • Akbaba
  • Bir Savaşın Tasviri

  • Bütün Öyküler
  • Günlükler
  • Hayvan Öyküleri
  • Kovalı Süvari
  • Ottla’ya ve Aileye Mektuplar
  • Özdeyişler
  • Bir Köy Hekimi

  • Dava (Çizgi Roman)
  • Felice'ye Mektuplar
  • Yeni Bulunmuş Mektuplar
  • Bir Köpeğin Araştırmaları
  • Bir Kardeş Cinayeti
  • Küçük Bir Kadın
  • Öyküler

  • Kafka Öyküler 1
  • Kafka Öyküler 2
  • Ofis Yazıları
  • Üç Uzun Hikaye
  • Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
  • Hayata Yön Veren Sözler
  • Ceza Sömürgesi (Çizgi Roman)

  • Mutsuzluk
  • Kafka
  • Yakılmamış Öyküler
  • Seçme Eserleri
  • Taşrada Düğün Hazırlıkları
  • Günlük'ten Seçmeler
  • Dönüşüm

  • Anlatılar
  • Köy Öğretmeni - Ateşçi
  • Seçme Yazılar
  • Kanun Önünde
  • The Sons
  • Ateşçi
  • İn

  • Grete Bloch'a Mektuplar
  • Dönüşüm ve Diğer Hikayeler
  • Dönüşüm (The Metamorphosis)
  • Bir Dostluk
  • Kafka'nın Kedisi
  • Contemplation
  • Günlükler 2

  • Gammaz Yürek - Dönüşüm (2 Kitap Birden)
  • Yargı
  • Vəsiyyət
  • Blumfeld: Geçkin Bir Bekar
  • Kafkadan Rilkeyə qədər 12 Hekayə
  • İmparatordan Bir Haber
  • On Bir Oğul

  • Kararlar
  • Milena'ya Mektuplar, Cilt 2
  • Erzählungen
  • Dönüşüm
  • The Metamorphosis

Franz Kafka Alıntıları - Sözleri

  • Hiç eksiğim yok. Kendime muhtacım yalnızca. (Hayata Yön Veren Sözler)
  • "Evet, dünyada hâlâ sadakat diye bir şey var." (Amerika)
  • Değer vaktinde bilinmeli. (Dönüşüm (The Metamorphosis))
  • "İyi kitap en iyi arkadaştır." (Taşrada Düğün Hazırlıkları)
  • Oysa biliyorum, uyuyamayacağım. Sana yazmaktan vazgeçtiğim için uyuyamayacağım. (Milena'ya Mektuplar)
  • "Yargılama adaletsizlik kokuyordu, infaz da insanlık dışıydı." (Ceza Sömürgesi)

  • hiç senin dengin değildim; (Babaya Mektup)
  • Adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilemez. (Dava)
  • Keşke varlığımı unutsaydı.. (Açlık Sanatçısı)
  • Gittiğim her yerde benden önce bir şairin orada bulunduğunu görüyorum. (Hayata Yön Veren Sözler)
  • Kanepeye yatsın, ona kimse dokunmasın, yaşam boyu tavana bakıp dursun, daha ne ister? (Bir Köy Hekimi)
  • "Hiç kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkileri. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!” (Dönüşüm)
  • Bizde in­sanlar şimdiki zamanı yok etmeye bu kadar ha­zırdır işte. (Akbaba)

  • Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim. (Kafka)
  • Evlilik korkusunun bazen, kişinin kendi ebeveynine karşı işlediği günahlarının acısını ileride kendi çocuklarının ondan çıkaracağı yolunda duyduğu endişeden kaynaklandığına dair bir görüş vardır. (Babaya Mektup)
  • Dünyanın fakir insanlardan beklediği her şeyi yerine getiriyordu. (Dönüşüm ve Diğer Hikayeler)
  • Bırakın, boş sokaklar mutsuz kılacaktır onları, biliyorum. (Anlatılar)
  • "Ah" dedi fare, "Dünya daralıyor günden güne. Başlangıçta o kadar genişti ki, korkuyordum, koştukça koşuyor ve nihayet uzakta, sağlı sollu duvarlar görünce mutlu oluyordum; ama bu uzun duvarlar o kadar hızla birbirine yaklaşıyor ki, son odaya gelmişim bile, şu köşede de koşup gireceğim tuzak duruyor." (Kararlar)
  • Sizi çok iyi tanımak benim koruma altında olmam anlamına gelmez, sadece sizi önümde numara yapma zahmetinden kurtarır. (Ateşçi)
  • Pencereyi açıp kendimi dışarıya atmak çok yararlı bir şey gibi görünürdü bana. (Felice'ye Mektuplar)

Yorum Yaz