Sarı Traktör - Talip Apaydın Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sarı Traktör kimin eseri? Sarı Traktör kitabının yazarı kimdir? Sarı Traktör konusu ve anafikri nedir? Sarı Traktör kitabı ne anlatıyor? Sarı Traktör PDF indirme linki var mı? Sarı Traktör kitabının yazarı Talip Apaydın kimdir? İşte Sarı Traktör kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Talip Apaydın
Yayın Evi: Literatür Yayıncılık
İSBN: 9789750404269
Sayfa Sayısı: 194
Sarı Traktör Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Özeler köyünün halkı tarımla geçinir. Yazın harman döver, sonbaharda çift sürer, pancar toplar, neredeyse yıl boyu çalışır. İşten kaçınmaz hiçbiri. Kolay da değildir yaptıkları iş. Ellerinde bir çift öküzün sürdüğü düven ve atların çektiği arabadan başka bir şey yoktur. Köye ilk traktörün girmesiyle tarım işlerinin daha hızlı ve daha az çaba harcayarak yapılabileceğini görürler. Ama traktör almak kolay değildir ki...
Köyün varsıl ailelerinden biri olan İzzet Ağa‘nın oğlu Arif de tıpkı köylüleri gibi hiçbir işten kaçınmayan bir delikanlıdır. Yaşıtlarından farklı değildir sorunları, umutları. Ama şimdi sözlüsüne duyduğu sevdanın üstüne bir yenisi, traktör sevdası eklenmiştir. Ama şu babası yok mu, bir türlü razı gelmez traktör almaya! Halbuki bir traktörü olsa Arif‘in...
Sarı Traktör tarımda makineleşmenin yeni yeni başladığı bir dönemde, bir Anadolu köyünü ve köylüsünü, bir delikanlının traktör tutkusu ekseninde son derece yalın bir dille aktarırken, köylük yerlerin doğasıyla da buluşturuyor okuru.
Sarı Traktör Alıntıları - Sözleri
- "Dünyada derdi olmayan adam yok."
- - Ankara'da milletin karısı kızı çıkmış geziyor. Herkes de durmuş bakıyor. Nasıl bir adetse? - Bakar bakar arkadaş. Orası Ankara!
- Ağzına tükürdüğümün yazgısı...
- "Ankara'da yedim taze meyveyi, Boşuna çiğnemişim yalan dünyayı.."
- Tuhaf bir karanlık içinde kalmıştı. Ne bir şey sorabiliyor, ne içinden bir şey söylemek geliyordu. Kafası işlemiyordu. Öyle alıklaşıp kalmıştı.
- Ağzına tükürdüğümün yazgısı, dedi.
- Ne bu benim çilem?
- Bambaşka bir dünyaya göçmüş gibi duygusuzlasmış , sağırlaşmıştı ...
- Çobanın yaban bir sesi vardı. Hep dağlarda bayırlarda gezmiş insan sesi vardı. Nasıl da belli oluyordu oraların havası.
- Arif'i keyiflendiriyordu böylesi iş. Sigara uzattı Ali'ye: - Yak arkadaş, dedi. Senin gözünü yiyeyim ben. Şu harmanları başedelim de, sana bir de rakı içireceğim.
- - Ana be. Ben şimdi asker oluversem, evde babam da yok. siz ne yaparsınız? - Ne yapalım. dedi kadın. Oturur Allah'a dua ederiz. - Dua ile iş olsa...
- - Duyuyor musun bu düdüğü? dedi emmisi. İnsanın ciğerine saplanır bu düdük. Hele askere giderken, Anam anam ... Adamın gözünden fitil fitil yaş getirir valla. Yakında onu da göreceksin ya?
- Yakub'un Ali cevap verdi, ama ağzı dolaşıyor, söyledikleri anlaşılmıyordu. Hepsi de sarhoş olmuşlardı. Kaba şakalar yapıyorlar, birbirine küfrediyorlardı. Sonra alt alta, üst üste boğuşmaya başladılar. Yakub'un Ali'yi tutup zorla ırmağa attılar. Üstü başı ıslanmıştı. Öylece gelip topraklara uzandı. Her yeri çamur oldu. idris de sızmış, ilerde bir yere uzanmıştı. Hacı kalktı. bacağından asılarak sürükledi . lrmağa götürdü, İdris hiç kendinde değildi. Suların içinde çırpındı durdu.
- "Biliyor musun " dedi . "Dünyada derdi olmayan adam yok ."
- Bir de kendisi binseydi şöyle bir motora. Sürmeli Emine'nin önünden gaza basıp bir geçseydi. Kolay öğrenirdi sürmeyi canım. Yakub'un Ali bile öğrendikten sonra, ne vardı sanki bunda? - Bu babam yok mu, bu babam ... diye mırıldandı. Mahsus ediyor vallahi. Hepten rezil olduk köye. Tabanca deriz almaz, motor deriz almaz. Bir sıkım kıymatımız kalmadı herkesin yanında. Tüh! ..
Sarı Traktör İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Coğrafya kaderdir!" İbn-i Haldun'un çok yerinde bir tespiti. Kimse dünyaya geleceği bölgeyi ve ebeveynlerini seçemediğine göre, kişinin kaderinin çoğunu doğduğu coğrafya belirliyor. Merak ediyorum dünya nüfusunun yüzde kaçı doğduğu bölge harici bir inanca dahil olmuştur. Dinini özgür iradesiyle ve tamamen bilinçli olarak seçen veya reddeden kaç kişi tanıyorsunuz? Kişinin inancının yaşama biçiminin büyük bölümünü şekillendirdiğini ve kişiliklerin de toplumun kişiliğini oluşturduğunu düşünürsek bunlar çok önemli sorular haline geliyor. Sarı traktör ellili yılların anadolu köyünü anlatan toplumcu/gerçekçi bir roman. Romanın yazım tarihi ve konusuna baktığımızda aklımıza gelen diğer bir yazar Fakir Baykurt gibi Talip Apaydın da köy enstitülerinin yurdumuza kazandırdığı aydınlardan birisi. ( Köy enstitüleri kuruluş, amaç ve işleyiş bakımından Anadolu insanını çok iyi bir konuma getirecekken, her iyi yenilikde olduğu gibi empeyalist güdümlü yobazlar tarafından kapattırılmıştır.) Yazarımız enstitü sonrası müzik eğitimi almış ve köyde keman çaldığı için yadırganmıştır. Günümüzde, “köy”, “toplumsal gerçekçi”gibi terimleri duyan okuyucularda, dudak bükme ve beğenmeme haliyle karşılaşınca sadece gülümsüyorum. Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş. Efendim bu civciv Sartre okurmuş, varoluşcuymuş ve kendini ararmış da Türk yazarları sevemiyormuş. Yer altı edebiyatında küfür ve ahlaksızlıkları okurken insanın karanlık yerlerini bulmaya çalışıyormuş da Livaneli’yi cahil buluyormuş. Homeros’a taparken Yunus Emre’ye burun kıvırıyormuş. En modern yabancı müzikleri çok seviyormuş da Türk halk müziğine ve Türk Sanat müziğine katlanamıyormuş.... Vah, vah, vah... Biz toplum olarak modernleşmeyi hiçbir zaman beceremedik galiba. Hep birbirine karıştırmışız kavramları. Dedik ya coğrafya kaderdir diye. Şu yukardaki civciv, romanda anlatılan 1950 yılının Özeler köyünde olsaydı ne yapar neler düşünürdü acaba?... Yazarlarımıza sahip çıkalım, okuyalım okutalım. (Muzaffer Akar)
Merhaba herkes! Nasılsınız, nasıl gidiyor? Hayat, kitaplar, işler, varsa okul sınavları ve ödevler... ama en önemlisi sağlığınız? Benim bütün yemek ve uyku sistemim mahvoldu. Büyük boy starbucks kahve bardağından biraz daha büyük bir kupam var kahveyi onunla içiyorum. Evde kafayı yeme noktasındayız yine de dışarı çıkmayı düşünmüyoruz. Yazmam gereken bütün paperları bir kenara bıraktım ve kitap incelemesi yaptım yine. Dayanamadım ne yapayım... Hem biraz sohbet ederiz sizinle fena mı? Sarı traktör nam-ı diğer Arif. Bütün roman onu ve onun traktör macerasını okuduk. Kimilerinin Pegasus yayınlarından başkasını okuyamıyorum tavrı bir kenara, Kemal Tahir, Fakir Baykurt ve Talip Apaydın’ın ‘köycü’ ve realist yaklaşımını tek geçerim. Biraz tarihimizi, dönemlerin sosyolojik özelliklerini bilmek iyidir değil mi? Tarih bizim tarihimiz kaçmayalım ondan. Atla öküzle çiftçilik yapan baba, tabi ki traktöre ilk etapta karşı çıkacaktır. Ki biliyoruz ki bu traktörler bizim başımıza hayli iş açmıştır. Yine Anadolu’da bilinen traktör hikayesi, traktör alınıyor çok güzel ama o da ne parçası arızalanıyor ve öylece kapıda yatıyor. Çünkü ne tamirini biliyoruz ne de sanayi sitelerimiz var. O zamandan bu zamana bir serüven işte. Kim derdi Turgut Özal’ın ‘harika’ ticari zekasıyla 80’lerde var ettiği kredi kartı furyasının bugün hala acılarını ve borçlarını ödeyeceğiz. Neden ödüyoruz, çünkü hayali parayı sonsuzmuş gibi harcıyoruz. Neyse. Kitap dönemini çok güzel anlatan bir kitaptı. Her ‘dürzü’ küfrünü duyunca Fakir Baykurt’u andım. Hayli keyifliydi. Akıp gidiyor kitap. Aa bitmiş diyorsunuz bitince. Haydi okuyup uzaklaşalım her şeyden! (diana)
Köylü bir gencin traktör tutkusunu anlatan onun dışında pek bir olağanüstü yanı bulunmayan eser. Köy hayatı ve insanları üzerindeki tasvirler başarılıydı ancak pek de beklenti içine girilecek kitap değil (Zeynep)
Sarı Traktör PDF indirme linki var mı?
Talip Apaydın - Sarı Traktör kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sarı Traktör PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Talip Apaydın Kimdir?
Polatlıya bağlı Ömerler Köyünde doğdu. İlk eğitimini Beypazarında yaptı. Daha sonra Çifteler Köy Enstitüsü (1943) ve Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı.
Günümüz yazarlarındandır. İlk şiir ve hikâyelerini Köy Enstitüleri Dergisinde yayınladı (1945-1946). 1948-1950 yılları arasında Yücel, Varlık, Edebiyat Dünyası, Fikirler, İmece, Yeni Ufuklar vs. gibi dergilerde çıkan hikâyelerinden sonra romancılığa başladı. Eserlerinin hemen hemen hepsinde vaktiyle Köy Enstitülerinde benimsetilmiş köy anlayışına uygun klişe anlayışı işier. Bu kitaplarda köy daima sefil ve sömürülmüştür. Köylü câhildir, hurafelere inanır. Müsbet hiçbir davranışları yoktur. Bu toplumda tak iyi insan köy öğretmenidir. Öğretmen, köylüyü eğiterek modern ve taık hâle getirmeye uğraşır. Eserlerinde Yaşar Kemâl, Kemâl Tahirve Orhan Kemâlin etkisi görülür.
Şiir kitabı: Susuzluk (1956).
Hikâye kitapları:
1. Ateş Düşünce (1967), 2. öte Yandaki Cennet (1972), 3. Koca Taş (1974), 4.0 Güzel İnsanlar (Çocuklar için hikâyeler, 1978), 5. Yolun Kıyısındaki Adam (1979), 6. Duvar Yazılan (1981), 7. Kökten Ankaralı (1981), 8. Yangın (Çocuklar için, 1981).
Romanları:
1. Sarı Traktör (1958), 2. Yarbükü (1959), 3. Emmtog-lu (1961), 4. Ortakçılar (1964, 1974), 5. Ferhat ile şirin (Halk için roman, 1965), 6. Toprağa Basınca (Çocuklar İçin, 1966), 7. Define (1972), 8. Yo* Duvar (1973), 9. Toz Duman İçinde (1974), 10. Tütün Yorgunu (1975), 11. Kente İndi Idris (1981), 12. Vatan Dediler (1981).
Hâtıraları:
1. Bozkırdaki Günler (1952), 2. Karanlığın Kuvveti (1967J.
Tiyatro eseri: Bir Yol (1966).
Radyo oyunu: 1. Yapılar Yapılırken, 2. Otobüs Yarışı (Basılmadı).
Talip Apaydın Kitapları - Eserleri
- Köy Enstitüsü Yılları
- Sarı Traktör
- Tütün Yorgunu
- Yarbükü
- Toz Duman İçinde
- Köylüler
- Ortakçılar
- Vatan Dediler - II
- Yoz Davar
- Define
- Dağdaki Kaynak
- Biz Varız
- Akan Sulara Karşı
- Kente İndi İdris
- Elif Kızın Elleri
- Öte Yakadaki Cennet
- Emmioğlu
- O Güzel İnsanlar
- Koca Taş
- Bir Yol
- Toprağa Basınca
- Merdiven
- Yolun Kıyısındaki Adam
- Bozkırda Günler
- Karabasan
- Duvar Yazarları
- Öykülerle Çizgiler
- Susuzluk
- Hem Uzak Hem Yakın
- Yangın
Talip Apaydın Alıntıları - Sözleri
- Ne suç işledik de ceza çekiyoruz bu kadar? Hırsızlık yapanlar serbes geziyor baksana... Ula nasıl dünya bu? (Yoz Davar)
- Tüm düşleri gerçekleşmişti sanki. Öyle heyecanlı konuşuyordu. (Dağdaki Kaynak)
- Çalışmayan, hazır yiyen insan, iyi insan değildir. Efendilik de değildir. Eskidenmiş o. Şimdimi efendilik başka. Çalışan, bir iş yapan, çevresine yararlı olan insan değerlidir artık. (Köy Enstitüsü Yılları)
- Ozanın dediği gibi,'Halka dahleylemek nemize, cümle vebal bizdedir.' (Tütün Yorgunu)
- Koridorda dolaştı. Sağa sola bakındı. Padişahların camlı çerçeveli resimlerini asmışlardı. Koç burunlu, kulağı küpeli başı kavuklu padişahlar. Tüylü kaftanlar, allı güllü entariler... Hepsine teker teker baktı. «Ya halk? diye mırıldandı. Siz böylesiniz ama, halkınız nasıl? Halkınızı unutmuşsunuz. Halksız, bilimsiz bir devletin hükümdarlarısınız siz. Onun için, sonunuz iyi gelmemiş.» (Koca Taş)
- «Böyle birisi olmak şimdi... Duymamak bilmemek. Düşünceyi bambaşka yönlere çevirip, asıl sorunların farkında olmamak... Olacak şey değil. İnsanlık dışı bir tutum. Başkalarının işine geliyor ama, kendimiz için kendi halkımız için gaflet, delâlet ve hatta hıyanet!...» (Koca Taş)
- Halkımız mutlu olmadan hiçbirimiz mutlu olamayız dostum. Her şey yarım kalır, eksik kalır. (Tütün Yorgunu)
- Ne vergi diye multezimler geliyor, ne hacılar hocalar tepemizde tuz dövüyor. Rahatladık doğrusu. (Köylüler)
- -Nasıl sizin köy? -Güzel. Ormanlık. Hem de geniş çayırı var. -Orada olsak ne güzel top oynanır, değil mi? -Oynanır emme biz top bilmeyiz. Topumuz yok. -Siz ne oynarsınız? -Saklambaç oynarız. Ağaçlara çıkarız. Kuzu güderiz... (Dağdaki Kaynak)
- Bana öyle gelirdi ki şu köyün evlerini, sokaklarını ip çekip yeniden kuralım, insanların kafası değişiverecek. Bu eğri büğrülük, bu plansızlık insanların kafasını bulandırmış, dolaştırmış. Göremez, anlayamaz etmiş. İyiyi kötüden ayırt edemez olmuşlar. Yılanın deri değiştirmesi gibi insanımızı bu ilkellikten birden alıp çıkarmak gerekiyor. (Akan Sulara Karşı)
- İkide bir kesiyorlarmış elektrikleri. Okulunki de bir yıldır kesikmiş. Öğretmene demişler «nasıl olsa gece ders yapmıyorsun. Gündüz de ışığın gereği yok. Ama caminin ışıkları pırıl pırıl yanıyor. Hatta minareyi de ışıklandırmışlar bir güzel. (Karabasan)
- Çalışan insanlara neden hakları olduğu değer verilmez? Gayret neden alkışlanmaz? Ben çalışan insandan daha aziz bir şey bilmiyorum. (Bozkırda Günler)
- -Sıkma canını, geçici bunlar. Bir gün biz de oturacağız o güzel evlerde. Plânını da kendimiz yapacağız, birlikte... - Kendini avut sen. Hiçbir zaman oturamayız.Varsıllar için çalışacağız işte böyle. -Neden? Tanrı böyle mi yazmış? -Tanrı yazmamış ama başkaları yazmış. (Karabasan)
- Düşmanı asla küçümsemeyin. (Vatan Dediler - II)
- İçimde bir yalnızlık duygusu vardı. Silkinip atmaya çalışıyordum da atamıyordum. (Ortakçılar)
- - Tahmin etsek ne olacaktı? Hem sorun bu değil. Sorun gerici politikanın tırmanışı ve yönetime el koyması. Bu önlenebilir miydi? Toplumun ekonomik yapısı bu düzende başka bir sonuç veremez. Halk uyanmadan, kendi çıkarlarına sahip çıkmadan yürütülen demokrasi böyle olur işte. Köy okulu bu duruma düşer. Yüksek öğretim, orta öğretim arap saçına döner. Ama geçecek bu, sürüp gidecek değil. Kendimizi dağıtmayalım. Üzülsek bile, umudumuzu kesmiyelim. Yahu Seyit, öyle diyorsun ama bu bir cinayet be! Nasıl yapılır bu? - Yaptılar. Demin kendin söyledin. Memleketi değiş tirmek istemiyenler egemen oldu. Ama düzelir, üzülme. Belki ileri sıçramak için bir geri çekilmedir bu. Ömrümüz varsa görürüz. Kalktılar, ağır ağır yürüdüler köye. İkisinin de içi doluydu. (Yolun Kıyısındaki Adam)
- Kuşlarla, hayvanlarla dosttum. Sonsuz bir sessizlik içinde doğayla baş başa yaşardım. Kitaplarımı okurdum, ağaçlara tırmanırdım. Ormanda dolaşırdım. Kuşların sesini dinlerdim. Her çeşit kabalıklardan, küçüklüklerden uzak, mutlu bir dünyam olurdu. Yaşamak buydu bence. (Köy Enstitüsü Yılları)
- MUHTAR: Gomunistmiş bu öğretmen. Öğretmenlerin çoğu gömunistmiş (Bir Yol)
- Size bir şey soracağım abi, kendim çözemiyorum Geldiğimiz yerler belli, biz halk insanlarıyız. Çok açığımız var. Bazı okumuş bayan arkadaşlarla konuşurken bunu daha iyi anlıyorum. Kültürel boşluk... Herhangi bir konu üstünde fikir yürütebilmek. Yeterince yapamıyorum bunu. Cesaret edip, söz alıp konuşamıyorum. Siz ne önerirsiniz? «Anlıyorum, Çok haklısın. Hepimizde var bu. Aldığımız eğitim biçiminden geliyor. Önce iyi okumalıyız. Gazete dergi kitap... Eleştirici bir gözle, kendi düşüncemize uyuyor mu, uymuyor mu, irdeleyerek... Ben olsam bu konuda ne derdim diye kendimizi yoklayarak okumalıyız. Açık bir dünya görüşüne ulaştık mı, gerisi kolay. O bir ölçektir elimizde. Her konuyu o ölçekle tartarak kendi düşüncemizi üretebiliriz. Sonra her alanda konuşmak zorunluğu da yok. Bazı şeyler ilgilendirmeyebilir insanı. (Karabasan)
- Sizde hiç Allah korkusu yok mu? (Yarbükü)