diorex
sampiyon

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü kimin eseri? Sancho'nun Sabah Yürüyüşü kitabının yazarı kimdir? Sancho'nun Sabah Yürüyüşü konusu ve anafikri nedir? Sancho'nun Sabah Yürüyüşü kitabı ne anlatıyor? Sancho'nun Sabah Yürüyüşü kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Sancho'nun Sabah Yürüyüşü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.02.2022 16:00
Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Haldun Taner

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750833991

Sayfa Sayısı: 112

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yapı Kredi Yayınları Haldun Taner'in öykülerini ilk basımlarına uygun olarak ayrı ayrı çıkarmayı sürdürüyor. Bunlar arasında unutulmaz öyküleri içeren kitaplardan biri de Sancho'nun Sabah Yürüyüşü. Haldun Taner'in, tiyatro çalışmaları nedeniyle ara verdiği öyküye Sancho'nun Sabah Yürüyüşü ile dönmesi 1969'da heyecanla karşılanmıştı. "Sancho'nun Sabah Yürüyüşü", "Piliç Makinesi", "Dürbün", "Salt İnsana Yöneliş", "Rahatlıkla", "Ases" adlı altı öyküden oluşan kitap bu kez yazarın daha sonra eklediği uzun öyküsü "Gülerek Ölmek" ile birlikte.

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü iki karakteriyle öne çıkıyor: Sancho ve Ases. Taner'in hayvanların dünyasını anlatışındaki başarısı Sancho'da doruklara yükseliyor. Kaleci Ases'i anlattığı öykü ise edebiyatımızın en gözde futbol öyküsüdür. "Bu bir futbol hikâyesi değildir. Bir hüsranın hikâyesidir belki. Belki de bir itirafın. Ases benim bir tarafımdır. Mademki Ases'i seviyorum, o halde henüz kurtulabilirim. Ases benim doğmamış oğlum. Ases benim içimdeki ukde. Belki sizin de."

-Haldun Taner-

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü Alıntıları - Sözleri

  • İnsanoğlunun koku alma duyusu, oldum olası güdüktü ya hele şimdi para kokusundan gayrısını alamıyor.
  • Grupta bir ara Kafka'nın karmaşıklığı, bir zaman sonra da Çehov'un lirik karamsarlığı tutuldu. Sonra bir ara folklora, yersele dönüldü.
  • Yalan, iyi söylenirse gerçeğin bir başka yanı olabilir.
  • Hasta ve yorgunmuş, bir lafa alınmış, borç içinde bunalmış, olmayacak bir tutku ile şaşırayazmış da bunu yiğitçe gizlermiş gibi susuyor.
  • Evet hallaç pamuğuna dönmüştü kafası. Çağrışımlar ilinti falan tanımadan, almış başını gidiyorlardı.
  • "Bayılıyorum şu herife" diye çıkagelirdi. "Çukurova'nın çilesini çekmiş adam, güneyin bütün dramı romanının her yaprağında nefes alıp veriyor. Yaşanmışı, çekilmişi vermek, ter kokan acı gerçek."
  • Büyük gerçekler yeraltında zaman zaman kaybolan nehirlere benzerler. Bir müddet yer altında görünmeden akar, günün birinde yine gürül gürül ortaya çıkarlar.
  • "Bir gün yine konuşacağız" deniliyordu. "Çevre bizi kaldırmaya yetkin olduğu zaman."
  • Kendini zeki bulmadığını açıklayacak kadar yürekli olabilmek için insanın, ille güvendiği başkaca meziyetleri olmalı.
  • Her seferinde dikkat kesiliyorum kardeşim. Ama yine aynı şey. Susulacaktı, konuştun. Konuşulacaktı, sustun. Evet demen gerekiyordu, hayır dedin. Hayır denecekti, evet dedin. Önümde şarabım bitti, görmedin. Tiyatroda mantomu tutmadın. İlaç için bir keresinde, tesadüfen, onun istediği gibi hareket etmeyi tutturamadım, gitti. Zorla güzellik olmaz ya.

Sancho'nun Sabah Yürüyüşü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu kitabı çok beğenmiştim. Kapağının tatlılığı, güzelliği gibi içindeki öyküleri de çok güzel. Haldun Taner ilk defa okumuştum ve dilini, üslubunu çok beğenmiştim. Kitap çeşitli öykülerden oluşuyor. Okurken insana keyif veren öyküler. İçinde en çok beğendiğim öykü elbette ki kitaba da adını veren, kitaptaki ilk öykü "Sancho'nun Sabah Yürüyüşü" olmuştu. Sancho tatlı bir köpeciğin adı ve bu öyküde bir köpeğin gözünden hayatı görüyoruz. Bir köpeği aracı yaparak, onun gözünden göstererek aslında insanların yanlış ve samimiyetsiz tutumlarını yansıtmaya çalışmış olan Haldun Taner, bunu oldukça ustalıklı bir şekilde başarmış. Hem eğlendiren hem de güzel mesajlar veren bir öyküydü. Diğer öyküleri de öyle, güzel konulara değiniyor. Kesinlikle öneriyorum, bu kitap okunmaya değer bir kitaptır. (Sanal Kitaplığım)

Sancho adlı bir köpeğin, sabah yürüyüşü sırasında karşılaştığı başka köpekler hakkındaki düşüncelerini içeren, bu sayede insanlara eleştirel bir gözle bakmamızı sağlayan bir öykü. Köpekler üzerinden insan davranışlarını sorgulayan Haldun Taner, bu tarz anlatımları başka öykülerinde de kullanmıştır( Yalıda Sabah, Konçinalar, Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu,...). İç monolog tekniğinin kullanıldığı, ironi, komik, tenkit içeren, sorgulayan öyküler, Haldun Taner'in anlatımdaki ustalığını gözler önüne seriyor. (Kapina)

Haldun Taner ustanın öykülerini çok seviyorum. İnsanın içini ısıtan, samimi öyküler bunlar. Kendini açmaktan, zayıflıklarını göstermekten korkmayan bir anlatıcının öyküleri. Kitaba ismini veren öykü, yazmak isteyen bir yazarın bir köpeğin sabah yürüyüşünden dahi bir öykü çıkarabileceğini gösteriyor, üstelik Ankara’da geçiyor öykü. ‘Piliç Makinesi’ni çok sevdim ben, insanın ille de bir şeye bağlanması gerekliliğini anlatıyor sanki, matah olmasına da gerek yok, hayata bağlanması için bağlandığı şeyin. ‘Dürbün’ klasik bir Haldun Taner öyküsü. Muzip, alaycı. ‘Salt İnsana Yöneliş’, eğitimli görünen radikal yarı aydınları hicveden bir öykü. Bir dergi çevresinde gelişen bir hikaye. Bence genişletip bir romana çevirseymiş Haldun Taner bu öyküyü, çok iyi bir hiciv romanı kazanırmış Türk Edebiyatı, bu haliyle de çok güzel. ‘Rahatlıkla’ bir akademi hikayesi. Bir profesörlük jurisi üzerinden döneminde üniversite hocalarının arasındaki çekememezliği, kıskançlıkları, cuntacıları, siyasi kutuplaşmaları anlatıyor yazar. Tabii yine alayla, şakayla, mizahla. Haldun Taner’in de üniversitede akademisyen olarak çalıştığını düşünürsek bu hikayenin hakikat payı da oldukça yüksek olsa gerek. ‘Ases’ bence tüm Haldun Taner külliyatı için özel bir yere sahip. Bir kere okuduğum en güzel futbol öyküsü. Ama futbolu değil sırf, hayatı, perde arkasında kalanları, gösterişsiz, takım için oynayanları anlatan bir öykü. Bu şekilde bakınca, Ases belki de Taner’in başka bir öyküsünde anlatılan Fasarya Kazım’ın bir başka hali sadece. Haldun Taner, bu yüzden büyük belki de. Yıldızları değil de, Ases’i incelediği, gölgede kalan küçük sayılan insanı anlattığı için. ‘Gülerek Ölmek’, ölüm tehlikesi içinde dalgalarla boğuşurken dahi poz kesen, jest peşinde bir adamın hikayesi. Neyse ki sonunda anlıyor insan olarak acizliğini de en büyük gösteriş olarak taşıdığı adeta unvan kemerinden kurtuluyor. Büyüklüğü de burada başlıyor insanın. Ölüm karşısında aciz olduğunu bilip, kabullenip inadına yaşamasında. Ama bu güzel öyküler, tiyatro oyunları, yazılar sayesinde ölümsüzlüğe de ulaşmış oldu Haldun Taner. Ruhu şad olsun büyük yazarımızın. (Yusuf Atay)

Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?

Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.

1915 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].

Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanya’ya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.

Yüksek öğrenimini 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümü’nde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.

Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisi’nin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.

Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957’de Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde öğrenim gördü. Viyana’daki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesi’nde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.

1950’ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosu’nda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.

Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973’ten itibaren Milliyet’te sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.

Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. “Sancho'nun Sabah Yürüyüşü” (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.

Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.

Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da hayatını yitirdi.

Adı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Kadıköy’deki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987’den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.

Haldun Taner Kitapları - Eserleri

  • Keşanlı Ali Destanı
  • Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • On İkiye Bir Var
  • Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
  • Ayışığında Çalışkur
  • Yalıda Sabah

  • Küçük Harfli Mutluluklar
  • Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Ayışığında Şamata
  • Fazilet Eczanesi
  • Vatan Kurtaran Şaban
  • Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
  • Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek

  • Yaşasın Demokrasi
  • Çok Güzelsin Gitme Dur
  • Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
  • Eşeğin Gölgesi
  • Tuş
  • Günün Adamı - Dışardakiler
  • Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"

  • Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
  • Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
  • Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
  • Konçinalar 50 Yaşında
  • Çocuklar İçin Mitoloji
  • Önce İnsan
  • Koyma Akıl Oyma Akıl

  • Berlin Mektupları
  • Huzur Çıkmazı
  • Yaz Boz Tahtası
  • Düşsem Yollara Yollara
  • Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
  • Bütün Hikayeleri 3
  • Yaz Boz Tahtası

  • Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Devekuşu'na Mektuplar
  • Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • Hikayeler 2
  • Günün Adamı

Haldun Taner Alıntıları - Sözleri

  • Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
  • Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
  • BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
  • Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
  • Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
  • Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)

  • "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
  • İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
  • Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
  • "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
  • Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
  • kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)

  • Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
  • Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
  • Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
  • ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
  • Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
  • "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)

Yorum Yaz