Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Saatleri Ayarlama Enstitüsü kimin eseri? Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabının yazarı kimdir? Saatleri Ayarlama Enstitüsü konusu ve anafikri nedir? Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabı ne anlatıyor? Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabının yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir? İşte Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9789759955762
Sayfa Sayısı: 382
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. Aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. Ancak muhteva açısından metafizik eğilimleri ile estetik endişelerini şiire ayırdığı halde, sosyal temalar için nesri seçmiştir. Romanları, zengin hayat hikayesinden taşarak Türkiye meselelerine kendine has yorumlar getirir. Medeniyet değiştirme girişimlerinin insanımızı soktuğu çıkmazları araştırırken yaptığı tahliller, insanımız ve toplum yapımız açısından dikkate değer hükümler taşır. "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Alıntıları - Sözleri
- Sabır, insanoğlunun tek kalesidir.
- Bak doktor. Benim hiçbir şeyim yok. Sadece talihsizim.
- Bütün hayatım boyunca dikkat ettim. İnsanın daima en çok korktuğu şeyler başına geliyor.
- Sabır, insanoğlunun tek kalesidir.
- "Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde. Fakat daima ödersiniz. Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz..."
- Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde. Fakat daima ödersiniz. Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz..
Saatleri Ayarlama Enstitüsü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Ahmet Hamdi Tanpınar'la Zaman'a Doğru..": Daha önce hiç gitmediğiniz bir şehire gittiğinizi düşünün. Orada yaklaşık 5-6 saat gezme fırsatınız var. Yani 3-4 yere rahatlıkla gidebilirsiniz. En sona, gidilebilecek en güzel yeri mi bırakırsınız yoksa diğerlerine nazaran biraz daha gölgede kalmış yeri mi? Bu soru her ne kadar kişiden kişiye farklılık gösterse de güzel olan bence en sona bırakılmalı. O zirve tat, en son tadılmalı. Futbolda seri penaltı atışlarında da bu böyledir, en iyi futbolcu hep en son topun başına geçer. You Tube'da da böyledir, herhangi bir konu hakkında bir video izlediğimizde en dikkat çekici noktayı hep videonun sonunda izlemiş oluruz. Mesela yolculuğa çıkacak olan birisinin vedalaşma anını düşünün, en sona en sevdiğini bırakır.. Kitaplar da böyledir benim için. Oğuz Atay'ın okuyacak olsam; ilk Korkuyu Beklerken, Tehlikeli Oyunlar, Eylembilim gibi kitaplarını okurum, Tutunamayanlar'ı en sona bırakırım. Zülfü Livaneli okuyacaksam ilk Serenad'ı okumam. Yaşar Kemal okuyacaksam ilk İnce Memed'i okumam ya da John Steinbeck okuyacaksam ilk Gazap Üzümleri'ni okumam. Kısacası yazarın zirve kitabıyla başlamam. Ahmet Hamdi Tanpınar için bu durum böyle olmadı maalesef. Ahmet Hamdi Tanpınar denilince akla gelen ilk şey Saatleri Ayarlama Enstitüsü'dür. Huzur, Aydaki Kadın, Mahur Beste gibi kitaplarını okuduktan sonra okumak isterdim bu kitabı ama öyle olmadı.. Romandaki motif zamandır. Türk Edebiyatında "Zaman" denince akla ilk Ahmet Hamdi Tanpınar gelir. Romanın birinci kısmı olan "Büyük Ümitler" Tanzimat öncesini konu alırken "Küçük Hakikatler" ve "Sabaha Doğru" bölümleri Tanzimat dönemini, son bölüm olan "Her Mevsimin Bir Sonu Vardır" ise Cumhuriyet döneminin başlarını ve devamını işler. Romanın olay örgüsü, fakir bir ailede büyüyen ve saatlere büyük bir ilgi duyan Hayri İrdal adlı genç bir adamın çevresinde şekilleniyor. Hayri İrdal, 1800'lü yılların sonunda doğar ve küçükken dayısının da etkisiyle saatlere ilgi duyar. Hayri talihsizlik kelimesinin vücut bulmuş hali gibidir. Hatta bir vakit sonra psikoloğa gönderilir ve bir süre tedavi görür. Spoiler vermek istemiyorum. Başından geçenleri okuyunca anlayacaksınız siz de. Kalabalık sayılabilecek bir şahıs kadrosuna sahip olan romanda, başkahraman Hayri İrdal’dan sonra en baskın karakteri ise Halit Ayarcı oluşturuyor. Öyle ki Hayri İrdal bile kendi yaşamını, Halit Ayarcı ile tanışmadan öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı şekilde değerlendiriyor. Bir fikir romanı olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, kültür değişimi gerçekleştirmekte olan Türk toplumunun türlü sorunlarını saptamakta, onları yorumlamakta veya tartışmaya açmaktadır. Romanda şiirsel, özgün bir anlatım vardır. Sembolist bir yazar olan Ahmet Hamdi Tanpınar bu özgün anlatımda her şeyi şeffaf bir şekilde önümüze koymaz. Hafif bir perde çeker ve okurun da anlamaya çalışmasını sağlayarak okuru aktif kılmış olur. Toplumsal mesajlar üzerine kuruluyor demiştik Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Aynı zamanda yoğun bir simgeleme kullanmıştır Ahmet Hamdi Tanpınar. Kitabın Osmanlı'nın son dönemlerinden Çağdaş Türkiye'ye geçişin sancılı yanlarını simgelediği yorumları yapılır. Genel görüş, Hayri'nin Türk halkını, Halit Bey'in ise Cumhuriyet'i sembolize ettiği yönündedir. Dolayısıyla Halit Bey öncesi Türk halkının Doğu kültürüne dayalı dindar ve geleneksel yapısını, Halit Bey sonrasının ise Türk halkının cumhuriyetle beraber Batı kültüründen alınan ilhamla daha akılcı yapısını sembolize etmektedir. İlk usta Nuri Efendi'nin ise Osmanlı'yı ve Doğu kültürünü temsil ettiğini görürürüz. Hayri İrdal ise Nuri Efendi ve Halit Bey ile durumunu 55. Baskı'nın 31. sayfasında şöyle özetlemiştir: "Nuri Efendi ve Halit Ayarcı… İşte benim hayat mekiğim bu iki kutup arasında dolaştı. Birisini çok gençken, insanlara ve hayata gözlerim henüz açıldığı sırada tanıdım. Öbürü her şeyden ümit kestiğim, hattâ ömür defterimi tamamlanmış sandığım bir zamanda karşıma çıktı. Fakat bu ayrı meziyette, ayrı zihniyette insanlar bütün zaman ayrılıklarının üstünden hayatımda bir daha ayrılmamak şartıyla birleştiler." Hayri İrdal'ın hastalandıktan sonra hastaneye gitmesini Osmanlı'nın "Hasta Adam" durumuyla bağlantılı olduğunu iddia edenler de vardır. Doktorun ona ayarlanmış rüyaların zorla görüyor oluşunu toplumu devrimlerle dönüştürme çabası şeklinde yorumlanmaktadır. Halit Bey ile hayatının güzelleşmesini ve anlam kazanmasını Atatürk'ün gelişini, Halit Bey'in ölümüyle beraber tekrar gelen o eski düzensiz hayatın da Atatürk'ün gidişini sembolize ettiği düşünülür. Mükemmel, fevkalade bir simgeleme. Hayran olmamak elde değil. Bunları göz önünde bulundurduktan sonra bu romanın, sadece bir romandan ibaret olmadığını görüyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın de kullandığı dil ve anlatımına şapka çıkarıyoruz. Şiirlerini okumuştum, kitabın güzel olduğunu da tahmin ediyordum ama bu kadar mükemmel bir kitap olduğunu bilmiyordum. Her yönüyle okunmaya değer. Bir kere de değil, belirli aralıklarla defalarca kez okunması gereken bir eser. Her okuyuşumuzda farklı bir simgelemeye denk geleceğimize ve farklı bir anlam çıkaracağımıza eminim. Sen çok farklı bir mevzuymuşsun be Ahmet Hamdi Tanpınar... Kitaplarla kalınız efendim, sağlıcakla ve kitaplarla... (Kadir Tribbiani)
Her kitabın da bir sonu vardır :(: Yazıya başlarken nereden başlayacağıma dair bir kaç fikir vardı zihnimde ama kitabın hangi kısmına tutunsam bir şaheser rüzgarı esiyor. Genelde inceleme biterken bir nokta edasıyla "tavsiyede bulunmak" hoşuma gidiyor ama bu kitabın incelemesi de her sayfası ve her karakteri gibi özel olmalı. Kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. "Kitaplar sadece okumak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak içindir.” Walter Benjamin kitap/saatleri-ayarlama-enstitusu--1196 'nü okurken bu söz çınladı durdu kulaklarımda, okuduğunuz da sadece varlığıyla değil entelektüel değeri olarak yaşamınız içinde daimi olacak bir eser olduğunu kanısındayım. Kitabın baş kahramanı ve anlatıcısı Hayri irdal'ın hayatını anlattığı, zaman kavramı üzerinden ilerleyen bir eser, kitap ilk başlardan itibaren bana çok eğlenceli ve karamizahı çok güçlü geldi. Anlatıldığı zamanı çok iyi betimleyen, sadece o zamana da ait olmayan evrensel bir kurguda işlenen konular olduğu için kitabın muhtevası günümüz Türkiye'sinde bile canlılığını korumayı başarıyor. Kitaptaki baş karakterleri kadar konu içerisindeki diğer yan karakterinde kitabın kimyasına ve kurgusuna çok güzel bir etki yaptıklarını hissettim. Yazar yan karakterlere güçlü bir karakter anlatımı yapıyor, bunu yazar arkadaşlar da bilirler bir kitapta konuyu işlemekten daha zor olan şey zihninde bir karakter eskizi yaratmak ve bunu kelimelere dökmek bu bile başlı başına kitabın çok özel bir yerde olması için yeterli bence. Kitabı okurken en çok farkettiğim şey kitabın kelime hazinesi çok geniş, özellikle Farsça , Osmanlıca ve Arapça bir çok kelimeyi dağarcığınıza katacağınızı düşünüyorum. Kelime not etmek zorunda hissedebilirsiniz kendinizi. (bu biraz zahmet verebilir) Sanıyorum bizim bu zamana dair en büyük kayıplarımızdan birisi kelimelerimiz, kitap 1961 yılında basılmış aradan 60 yıl geçmiş ve okuyunca Türkçemize dair ne kadar çok değerli kelimeyi yitirdiğimizi anladım ve üzüldüm. kültürüyle Lüğatımızı harmanlayarak yoğuran dilimizin bugünlerdeki "yavan" ve "kışın yenen domates gibi tatsız, tuzsuz ıslak ekmek içi" gibi yazıları görünce Saatleri ayarlama enstitüsü bir nevi sözlük gibi de geldi bana. Kocaman bir yıl geri de kalırken yitirdiklerim kazandıklarım, hüzünlerim ve sevinçlerim hayatımda son zamanlarda neler yaşadıklarımı hafızamda tekrardan muhasebe etme fırsatı bulduğum ve kendime dair ne gibi müspet ve menfi düşüncelerimin değiştiğininin farkında olmamı da sağladı. Zamana dair kavramları ve betimlemeleriyle eseri okumak gerçekten beni çok etkilediğini söylemek isterim. Saatleri ayarlama enstitüsü her evin kütüphanesinde bulunması gereken bir başyapıt, Okurken haz alabileceğiniz kütüphaneniz de bulunmasından mutlu olacağınız bu esere baş köşelerden yer ayırmak isteyeceksiniz.. "Her mevsimin bir sonu vardır" Mutluluğun, aldığımız hazların, üzüntülerimizin, sıkıntılı geçen günlerimizin ve en hakikat bildiğimiz gerçek olan ömrümüzde bir sonu var. Bu kitabınında bir sonu vardı ve bitti... Keyifi okumalar. (Berceste)
Kitabın Yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir?
Ahmet Hamdi Tanpınar (d. 23 Haziran 1901; İstanbul) – (ö. 24 Ocak 1962, İstanbul), Türk romancı, öykücü , şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi.
Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok alanda eser veren sanatçının başlıca eserleri Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanları, Beş Şehir adlı şehir monogrofisidir.
Bir bilim adamı olarak “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseriyle edebiyat tarihçiliğine yeni bir görüş ve bakış açısı getirmiştir.
TBMM VII. dönem Maraş milletvekilidir.
Yaşamı
23 Haziran 1901'de İstanbul'da Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım’dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya’da geçti. Annesini Kerkük’ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915’te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için İstanbul’a gitti.
Halkalı Ziraat Mektebi'nde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Yahya Kemal’in öğrencisi oldu. Yahya Kemal onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan’ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altıncı Kitap”’daki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920)[6] Yahya Kemal’in çıkardığı Dergâh’ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. 1923 yılında Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi üzerine yazdığı lisans teziyle Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
1923’te Erzurum Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlayan Ahmet Hamdi 1925’te Konya Lisesi’ne, 1927’de Ankara Erkek Lisesi’ne tayin oldu. Konya’da iken bir Mevlevi ayininde Itrî’nin bir eserini dinleyerek Klasik Türk Müziği ile tanıştı. 1930-1932 arasında Gazi Terbiye Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği yaptı; bir yandan da Ankara Kız ve Erkek Liselerinde ders vermeye devam etti. Gazi Terbiye Enstitüsü’nün bünyesindeki Musiki Mualli Mektebi, onun klasik batı müziği ile tanışmasını sağladı.
Bu dönemde yeniden şiir yayımlamaya başladı. 1926’da Millî Mecmua’da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında (“Leylâ” şiiri hariç) hepsi Hayat dergisinde olmak üzere toplam yedi şiir yayımladı. İlk yazısı ise 20 Aralık 1928’de yine Hayat dergisinde çıktı.
Şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye başlayan Ahmet Hamdi’nin 1929 yılında biri E.T.A. Hoffmann’dan (“Kremon Kemanı”), diğeri iseAnatole France’tan (“Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”) olmak üzere iki çevirisi yine aynı dergide yayımlandı.
1930 yılında Ankara’da toplanan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi’nde, Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin, Tanzimat’ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini söyleyen Tanpınar, kongrede önemli tartışmaların doğmasına sebep oldu. Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer ile beraber Ankara’da Görüş dergisini çıkarmaya başladı.
1932 yılında Kadıköy Lisesi’ne atanması üzerine İstanbul’a döndü. Ahmet Haşim’in ölümü üzerine 1933’te Sanayi-i Nefise’de sanat tarihi öğretmeni olarak görevlendirildi. 1934’te Akademi’nin Estetik ve Mitoloji derslerine de girmeye başladı. Yahya Kemal’in İspanya’daki büyükelçilik görevinden döndüğü 1934 yılında Yahya Kemal üzerine iki yazı yayımladı. Artık dikkatini Türk edebiyatı üzerine yoğunlaştıran Ahmet Hamdi, 1936 yılında Tangazetesinde “Son Yirmi Beş Senenin Mısraları” adı altında beş yazılık bir deneme serisi yayımlamıştır.
Aynı yıl ilk hikâyesi “Geçmiş Zaman Elbiseleri”ni tefrika etmeye başladı; ancak bu tefrika 1939 yılında Oluş dergisinde tamamlanabilecektir. 1937 yılında Tevfik Fikret hakkındaki antolojisi Tanpınar’ın yayımlanan ilk kitabıdır. Aynı yıl Abdülhak Hamit Tarhan üzerine de bir yazısı yayımlanmıştır.
Tanzimat’ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939’da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel’in emriyle Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan 19. Asır Türk Edebiyatı kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, Yeni Türk Edebiyatı profesörü olarak atandı ve Tazimat’tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi. Hazırladığı edebiyat tarihinin de etkisiyle 1940’lı yıllarda yazı faaliyetleri yeni Türk edebiyatı etrafında şekillendirdi. Kitap tanıtım yazıları ve İslam Ansiklopedisi’ne maddeler yazdı. 1940 yılında 39 yaşındayken Kırklareli'nde topçu teğmeni olarak askerliğini yaptı.
En tanınmış şiiri olan “Bursa’da Zaman”ın ilk hâli “Bursa’da Hülya Saatleri” adıyla 1941’deÜlkü mecmuasında yayımlandı. İkinci kitabı olan “Namık Kemal Antolojisi”ni 1942 yılında yayımladı.
1942’deki ara seçimlerde Maraş milletvekili seçilen Tanpınar, 1946 seçimlerine kadar milletvekilliği yaptı. 1943’te öykülerini içeren “Abdullah Efendinin Rüyaları”’nı yayımladı. Bu, onun basılı ilk edebiyat yapıtıdır. Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlandı; “Bursa’da Hülya Saatleri” şiiri, “Bursa’da Zaman” adıyla tekrar basıldı.
İlk romanı Mahur Beste 1944’te Ülkü dergisinde tefrika edildi. Tanpınar’ın önemli çalışması Beş Şehir, 1946’da kitaplaştı.
1946 seçimlerinde parti tarafından tekrar milletvekilliğine aday gösterilmeyince bir süre Millî Eğitim Bakanlığı’nda orta öğretim müfettişliği yapan Tanpınar, iki yıl sonra Güzel Sanatlar Akademisi Estetik hocalığına, ardından Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki görevine döndü.
Huzur romanı 1948’de Cumhuriyet'te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap haline getirilip 1949’da yayımlandı. Aynı yıl Milli Eğitim BakanıHasan Ali Yücel’in ısmarladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin 600 sayfalık ilk cildini yayımladı. İki cilt olarak tasarladığı bu eserin ikinci cildi yarım kalmıştır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi.
1953’te Edebiyat Fakültesi, Tanpınar’ı altı aylığına Avrupa’ya gönderdi. 1954 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Yeni İstanbul gazetesinde tefrikası yapıldı; 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlandı. 1957 ve 1958 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarına ağırlık verdi. 1959’da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa’ya gitti.
Sağlığında yayımladığı 74 şiirinden ancak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976). Aynı Yıl Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitaplaştı.
24 Ocak 1962 günü geçirdiği kalp spazmı sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığında Yahya Kemal'e yakın bir yere defnedilmiştir.
Mezartaşı üzerinde çok bilinen "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır:
"Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında".
Ölümünden sonra
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır.[6] Enis Batur 1992 yılında "Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler" adlı bir kitap hazırladı. 1998 yılında da Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan “Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar” kitaplaştı.
Tanpınar’ın önceki kitaplara girmemiş yazıları ve söyleşileri ise "Mücevherlerin Sırrı" adlı altında toplanarak yayımlandı. Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlar 2007 yılının sonunda "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa" adıyla kitaplaştı.
Ahmet Hamdi Tanpınar Kitapları - Eserleri
- Saatleri Ayarlama Enstitüsü
- Huzur
- Beş Şehir
- Mahur Beste
- Bütün Şiirleri
- Sahnenin Dışındakiler
- Hikayeler
- Aydaki Kadın
- On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
- Suat’ın Mektubu
- Yaşadığım Gibi
- Yaz Yağmuru
- Yahya Kemal
- Edebiyat Üzerine Makaleler
- Abdullah Efendinin Rüyaları
- Hep Aynı Boşluk
- Edebiyat Dersleri
- Hüsrev ü Şirin
- Mücevherlerin Sırrı
- Sahnenin Dışındakiler
- Tanpınar'dan Hasan Ali Yücel'e Mektuplar
- İki Ateş Arasında
- Mahur Beste (7. Basım)
- Yaz Gecesi
- Tanpınar Zamanı Son Bakışlar
- Tevfik Fikret
Ahmet Hamdi Tanpınar Alıntıları - Sözleri
- Kitaptan niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, insan düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. "Bırak, senin yerine ben düşünüyorum!" demekle, "Falan kitabı okuma!" demek arasında hiç bir fark yoktur. İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerin mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra hâline düşer. (Yaşadığım Gibi)
- "Yalnız sevgidir ki, hayat gibi sonsuz ve aydınlık devam eder. Sevginin ufku daima açıktır, daima ileriye bakar." (Hep Aynı Boşluk)
- Henüz ne yapacağını pek iyi bilmeyen, kudretleriyle ihtilaflarının arasındaki nispeti ölçme fırsatını bulamamış, kendi dünyasını başkalarında arayan. (Yahya Kemal)
- "... Her insanoğlu, kendi içinde bir mücadeledir..." (Edebiyat Üzerine Makaleler)
- Sen seni bil sen seni! (Beş Şehir)
- Eski şairlerimizin aşk için, insan tabiatı için yazdıkları şeyler kendi kalplerini ve hayatlarını nasıl iyiden iyiye yokladıklarını gösterir. (On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi)
- "Çünkü İstanbul 'da her saat bir sanat eseri gibi güzeldir." (Yaşadığım Gibi)
- Mektup da insanın kendisini en iyi anlatabildiği şeydir; zira, karşındakinin müdahalesi yoktur. (Edebiyat Dersleri)
- Bütün yaraların henüz taptaze olduğu, kanadığı bu günlerde anlamak güçtü. (Beş Şehir)
- Yaşamak her an kendimize sorduğumuz bir yığın suale cevap vermekten başka ne olabilir? Biz sormasak bile onlar kendiliklerinden bize gelir. (Yaşadığım Gibi)
- "Bazen kendimi iki ayrı insan sanıyorum. Hatta birbirine karşı vaziyet almış iki ayrı insan. Birinin yaptığını öbürü bozuyor gibi geliyor bana.." (Aydaki Kadın)
- “Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.” (Hep Aynı Boşluk)
- “Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz!” (Sahnenin Dışındakiler)
- Hepimiz birbirimiz için hüküm veririz. Fakat hüküm vermek için doğan insanlar vardır. İşte onlar korkunçturlar. Bence bir numara insan düşmanları onlardır. Çünkü her şeyi bilirler, görürler, affederler, bütün neticelerin altındaki sebepleri tanırlar (Suat’ın Mektubu)
- Onu beklemiyordu, gelmeyeceğine emindi. O geçici bir yaz yağmuru, bir aydınlık fırtınası idi. O kadar. (Yaz Yağmuru)
- Hayatımız dardır; karışıktır. İyi ama, bu hayat nihayet vardır ve yaşıyoruz, nefret ediyor, ıstırap çekiyor, ölüyoruz. Bir romancı için bu kadarı yetmez mi? Bir tek insanın ıstırap çektiği yerde insanlara söylenebilecek her şey vardır. (Edebiyat Üzerine Makaleler)
- Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi. (Bütün Şiirleri)
- Bizde resim dille yapıldığı için belki de resim çığırı açılmamıştır. (Edebiyat Dersleri)
- ''Artık dağılmamız lazım! Birbirimizi anlamamız imkansız ve hepimiz yorgunuz!'' (Suat’ın Mektubu)
- Ger okursam sana mihnetlerümden Yazarsam binde bir zahmetlerümden Göge dûd ire yanıp nâmelerde Kara kanlar dökile hâmelerden (Eğer sana sıkıntılarımı söylesem, çektiklerimin binde birini yazsam. Yazıların yanmasıyla göğe dumanlar yükselir, kalemlerden kara kanlar dökülür.) (Hüsrev ü Şirin)
Editör: Nasrettin Güneş