Rüzgar Gibi Geçti - Margaret Mitchell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Rüzgar Gibi Geçti kimin eseri? Rüzgar Gibi Geçti kitabının yazarı kimdir? Rüzgar Gibi Geçti konusu ve anafikri nedir? Rüzgar Gibi Geçti kitabı ne anlatıyor? Rüzgar Gibi Geçti PDF indirme linki var mı? Rüzgar Gibi Geçti kitabının yazarı Margaret Mitchell kimdir? İşte Rüzgar Gibi Geçti kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 17.04.2022 10:00
Rüzgar Gibi Geçti - Margaret Mitchell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Margaret Mitchell

Çevirmen: Yeliz Üslü

Orijinal Adı: Gone With the Wind

Yayın Evi: Artemis Yayıncılık

İSBN: 9786050058345

Sayfa Sayısı: 800

Rüzgar Gibi Geçti Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Amerikalı bir yazarın ilk romanıydı, ama 20. yüzyılın en görkemli aşk hikâyesi olarak edebiyata ve sinemaya damga vurdu. Gelmiş geçmiş en büyük aşk ve savaş destanlarından biri kabul edilen Rüzgâr Gibi Geçti, aynı zamanda kadın kahramanı Scarlett O’Hara’nın bağımsız, erkek egemenliğine kafa tutan güçlü kadın imgesiyle feminist bir manifestoya dönüştü. Amerikan tarihinin en kanlı savaşı esnasında güçlü karakteri ve çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O’Hara; özgür ruhlu ve çekici Rhett Butler ve romantik, son derece yakışıklı Ashley Wilkes’ın çarpıcı aşk üçgenine odaklanıyor. Okuru, aşkın fırtınalarına ve dönüştürücü gücüne tanıklık etmeye davet ediyor.

Rüzgar Gibi Geçti Alıntıları - Sözleri

  • .. kalbinin kırılmasına rağmen dünyanın aynı şekilde dönmesine şaşırıyordu.
  • Her zaman ama her zaman umut...
  • Hiçbir kadın kocasını değiştiremez, bunu aklına sok.
  • Sana gönülden bağlanmayana gönül bağlama.
  • ... benim elimde bir tek vedalaşırken bana olan bakışı var.
  • Erkeklerin söyledikleriyle düşündükleri farklıdır.
  • Acı, vahşi bir hayvanın zehirli dişleri gibi saplanmıştı göğsüne.
  • Bir erkek kendisinden daha akıllı olduğundan şüphelendiği bir kızla evlenmez.
  • Mektubun geldi ama geç kaldı.
  • Çünkü erkekler aslında ne istediklerini bilmezler...
  • Erkeklerin damarı tuttuğu zaman ne kadar inatçı olduklarını bilirsiniz.
  • Ama... yaşamayı seviyorum.
  • Erkekler o kadar kendini beğenmiş ki birazcık pohpohlanınca her şeye inanırlar.
  • Geriye bakmayıp ileriye gidecekti.
  • ... mutlu değilse de bu kadının kısmetiydi. Dünya erkeklere aitti.

Rüzgar Gibi Geçti İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ben daha önce böyle bir kitap okumadım. Genel olarak fantastik dünya ve macera aksiyon delisi olarak yavaş ilerleyen ve konusu çok ilgi çekici olmayan kitaplardan uzak durmaya çalışıyorum. Rüzgar Gibi Geçti, sitede ''Okuyacağım'' listesine eklediğim ilk kitaptı; yaklaşık 1 yıl olmuş ve sonunda okuyabildim. Kitaptan ciddi miktarda uzak durdum, bunun sebebi ise kitabın kapağında yazan yazılar oldu: ''Sıra dışı ve efsanevi aşk hikayesi'' ne bu şimdi ? Anlıyorum Artemis'in de bir yerden reklam yapması lazım, tamam eyvallah nasıl olsa genel olarak en çok okunan kitaplar aşk kitabı oluyor; ama kitapta öyle bilindik tarzda bir aşk hikayesi yok ve kapakta bu şekilde yazması sadece kitabın değerini düşürmüş. Destansı bir savaş hikayesi okuyorsunuz ;bu sırada bir kadın savaşın geride bıraktıklarıyla hayata tutunmaya çalışıyor, çektiği sıkıntıları bir şekilde atlatmaya çalışıyor ve yaşadığı memleket Kuzeyli'ler tarafından katliam altındayken bir şekilde tutacak bir el ararken düşman sandığı insanlarla dost, dost bildikleriyle arası açılırken yaşanan bu efsanevi hikayeyi sen gidip de aşk şeysi diye yazarsan ben biraz sesimi çıkartırım, kusura bakma. Aşk hikayesi diye korka korka başladım, devrim niteliğinde bir kitap çıktı. Dönüp sorsanız niye bu kadar sevdiğimi, inanın cevap veremem. Sihirli bir kalem var, ne yazdığının bir önemi yok anında sizi de etkisi altına alır. Henüz 50.sayfada zaten okuduğum en iyi tasvirleri de görmüş bulundum. Hani Yaşar Kemal'in kalemi nasıl sizi Çukurova'da at üstünde güzelim memleketin güzelim havasını içine soluyan sanki Memed değil de sizmişsiniz gibi hissettirir ya, aynen öyle Margaret Mitchell de sizi buradan alacak Tara'ya, 12 Meşeler'e götürecek. Zaten yeteri kadar yaşadığınız yerden bıkmışsınızdır, biraz da kibirli ve gururlu bir kızın kafasından burdaki hayata bir bakın. Evet onun kafasından bakacaksınız, neden mi ? Yazar Scarlett'deki kibri, gururu, kendini beğenmişliği, öyle bir aktarıyor ki insan okurken bir korkuyor''Acaba bu kızın düşünce yapısı bana da yansır mı ????'' Scarlett gerçekten okuduğum en orjinal karakterlerden. Her şeye rağmen seviyorum keratayı, hatta bunlara rağmen: "Erkeklerin en ufak bir sözünde iltifat aramaktan ne zaman vazgeçeceksin?" "Ölüm döşeğinde olduğumda," (Sayfa 268) ''Çünkü konu kendisi olmadıkça hiçbir konuşmanın fazla uzun sürmesine dayanamazdı.''(gonderi/31605802) ''Hiçbir genç erkeğin kendisinden başka bir kadına âşık olmasına dayanamazdı.'' Tamam eyvallah, pek iç açıcı bir insan değil. Acaba ''Rhett nasıl bir adam, Scarlett'le nasıl başa çıkabilir ki'' diye düşünürken... "Sevgili Scarlett! Çaresiz değilsin! Senin gibi bencil ve kararlı biri asla çaresiz kalmaz. Kuzeyliler seninle karşılaşacak olursa Tanrı yardımcıları olsun." Müthiş bir karakter, kitap boyu Scarlett'i çok güzel sözlerle susturmasını bildi. Adamım Rhett 3> çok seviyorum bu çocuğu. Etkinlik vesilesiyle bu güzelim kitabı bizimle paylaşıp okumamıza vesile olduğu için Zerdali'ya çok teşekkür ederim :) Son olarak şunu da söyleyip noktalıyorum : "Dünyadaki çoğu sefaletin nedeni savaşlardır. Savaş bittiğinde, kimse ne olup bittiğini, neden o noktaya geldiklerini anlamaz zaten." (Hakan)

Ah Be Scarlet :(: Rüzgar Gibi Geçti ile ilk karsilasmam yillar önce lisedeyken kütüphane nöbetçisi olduğum bir gün olmuştu. Filmi ile alakali dokumanlar vardi ve dikkatimi cekmisti. Ancak o zaman ki okuma tarzim dan dolayi unutmustum. Yillar sonra canim Artemis yayinlari bastiginda hemen almis ilk basta biraz okumak zor gelsede bir yerden sonra kayisi koparip kitapla yatip kitapla kalkar olmustum. Scarlet kadar uyuz oldugum baska bir baş karakter daha olamaz sanirim. Gercek aşki yani basinda olmasina ragmen hirslarinin kurbani oldu. Rhet sende az zamanpara degilsin ama Scarleti gercekten sevdin o değerini bilemedi... Acaba diyorum yazarimiz vefat etmeseydi devami nasil olurdu ? Çünkü yarim kalmis belli... :( (Berke Ünal)

Kişinin biri kişinin birine ‘senin yerin yurdun neresi’ diye sormuş. Kişinin biri ‘nereyi seversen orası senin dünyandır. Ben edebiyatı severim, edebiyatlıyım’ demiş. Güya edebiyat günlük yaşamdan kaçmak için en iyi ülkeymiş. Kaybolmak isteyenler en iyi orada kaybolurmuş. Sevmek isteyenler en iyi orada severmiş. Orada hayallerimize ulaşmak istesek vergi almazlarmış. En acımasız katiller, aman vermeyen haydutlar da oradaymış. Katiller insan yerine umut öldürür, haydutlar para yerine zaman çalarlarmış. Orada yaşayanların evleri kitaplar, çatıları da kitap kapaklarıymış. Kimi süslü, zor, modern evleri severmiş, kimi de sade, klasik evleri. Önyargılar bir kenara bırakılmalıymış. İçeri girerken kural böyle imiş. Yoksa ülkeye kabul etmezlermiş. Böyle bir ülkeymiş güya edebiyat. Öbür kişinin yaşadığı Hayat da iyi gözükse de aksine kötü bir ülkeymiş. Ne yapıp eder kısa süre dahi olsa insanın edebiyatla bağını koparır, bununla da gurur duyarmış. O insanla edebiyat arasına girer, soğuturmuş birbirlerinden. Sadece edebiyatla kalsa iyiymiş… diye anlatırlar. Hayat ne yapıp etti edebiyatla arama girdi benim de. Bu cümleyi yazmak için bir sürü şey uyduruyorsam edebiyatın verdiği şeylerden kısa süreli sıkılma dönemine girmişimdir. Bu inceleme de bu döneme geldi. Bir iki cümle yazıp bıraktım sürekli. Aslında çok iyi bir kitap okudum. Hala onun etkisindeyim. Belki de iyi eserleri okuduktan sonra düşülen boşluğa düşmüşümdür de ondandır bu sıkılma. Rüzgâr Gibi Geçti öyle bir kitaptı ki sadece aşk kitabıdır, ya da tarihsel bir romandır diyemiyorum. Nedir diye diye birkaç roman formu çıkarmışım farkında olmadan. O formları içerikten küçük bilgilerle harmanladım ve dağınık olsa da ortaya elle tutulur bir şeyler çıktı gibi. Rüzgâr Gibi Geçti öncelikle, kahramanın gelişim evrelerini içeren bir Bildungsroman örneğidir. Güney’i en ince ayrıntısına kadar anlatan ve olaylar karşısındaki tutumlarını dile getiren Güney romanıdır. Erkekleri peşinden koşturan Scarlett O’Hara ile Rhett Butler’in aşkını anlatan bir destansı bir aşk romanıdır. Amerikan iç savaşıyla birlikte gelen yıkım ve Yeniden Yapılanma süreçlerini başarılı bir şekilde tasvir eden tarihsel bir romandır. Biraz zorlarsak, dönemin zihniyetine, özellikle Güney’in zihniyetine, bağlı olarak kadınların toplumda erkekten sonra görülmelerini Scarlett O’Hara ile yıkan feminist bir romandır. Jale Parla Bildungsroman’ı şu şekilde tanımlıyor: “Bireyin çocukluğundan başlayarak olgunlaşmasına kadar uzanan süreci ele alan Bildungsroman, bu süreç içinde roman kahramanının ne tür seçimlerle karşı karşıya kaldığını ve yaptığı seçimler sonucunda yaşamının nasıl belirlendiğini, neredeyse bir ibret öyküsü gibi anlatır.” Okuyanlar da bana hak verecektir ki kitabın formu yukarıdaki tanıma uygundur. Kitabın Bildungsromanlık kısmı başkarakter Scarlett’in 16 yaşından başlar iç savaşın öncesi, sırası ve sonrasını kapsayan geniş bir zamanda olgunlaşan, değişen kişiliğini bize vererek devam eder. Scarlett O’Hara genelde kişiliğine yapışmış olumsuz özellikleriyle karşımıza çıkıyor. Kitabın hemen başından ortamdaki tüm ilgiyi kendine çeken bir yapısı olduğunu, ilerleyen sayfalarda kararlarını tutkularının ve paranın gözetiminde verdiğini, kendi işine gelecek her şey için başkalarını manipüle ettiğini görmek bu nasıl acımasız merhamet yoksunu terbiyesiz kadın demeye yetiyor. Ama öyle bir iradesi, öyle bir kararlılığı, öyle bir azmi var ki. Ve yine o kadar cesur ve zeki ki. Bunlar yeşil gözleriyle birleşip tüm olumsuz özelliklerini bir anda siliyor. Bu yüzden en çok nefret ettiğim de en çok sevdiğim karakter de Scarlett oldu. Başka bir deyişle Scarlett benim için ‘içinde siyah da bulunan bir gökkuşağı’. Önemli 3 karakter daha var. Fedakârlıktan kaçınmayan iyiliğin saf hali Melaine o kadar dürüst ve alçakgönüllü ki bazen dozunu kaçırıyor bunların. Ama kitapta bozulmayan, kişiliği deforme olmayan tek kişi de o. Ve en saygı duyulması gerekeni de. Ashley Wilkes kafasının içinde yaşamayı seven bir karakter. Aynı zamanda Melaine’nin kocası. Savaşın anlamsızlığını bile bile Güneyli gururu yüzünden katılmak zorunda kalıyor. Ben kendisini hiç sevemedim. Ve Rhett Butler. Scarlett’tan sonra en kapsamlı işlenen karakter o. Açıkgöz ve kendi doğrularına inanan, Melaine gibi kendi olmayı başaran ikinci karakter. Düşüncelerini rahatça ifade eder, başkaları buna sinir olsa da. Scarlett’in büyüsü yüzünden bunları kısa kesmek zorundayım. Kitabın yazarı Amerikan’ın Güney’inde asker kökenli bir ailenin içinde doğmuş büyümüş. Haliyle elinden Güney’i ve iç savaşı anlatan bir romanın çıkmasını biraz da buraya bağlamalı. Güney soylu ailelerin, uçsuz bucaksız pamuk tarlalarının olduğu bir yer. Soylulukları ve zenginliklerinden dolayı biraz da kibirliler. Önemli günlerde partiler, balolar veriliyor. Erkekler tam bir beyefendi, kadınlar da leydi. Kadınlar çocuklarını, özellikle kızlarını, aşırı bir terbiyeyle yetiştirmeye çalışıyorlar. Geleneklerine de çok bağlılar. Gelenek ne kadar yobaz olursa olsun ondan koptunuz mu hemen ayıplanıyorsunuz. Scarlett’in annesi Ellen, onu kendi gibi Güneyli bir leydi olmasını arzu ederek yetiştiriyor. Ama Scarlett gelişen bazı olaylar sonrasında Güneyli kişiliğinden sıyrılarak bambaşka birisi oluyor. Zaten kişiliği de bir leydinin kaldırabileceği şeyleri kaldırmak için çok zayıf. O hırçın ve savruk biri. Ama ne kadar güneyden kopmuş gibi görünse de her zaman olduğu gibi büyük resmi göremediği için aslında o da diğerleri gibi güneyin tutsağıdır. Ey okuyanlar size soruyorum: Ashley Ashley diye ortalıkta dolanmasının sebebi bu değil midir? Aklıma şu soru da geliyor: Coğrafya kişilik için de kader midir? Görüyoruz ki bu kitaptakiler için öyle. Bana göre bu kitabın en geride kalan kısmı aşkla olan kısımlarıydı. Kapakta huysuz ve tatlı kadın Scarlett O’Hara ile açık fikirli kumarbaz Rhett Butler’in sıra dışı ve efsanevi aşk hikâyesi ifadesi var. Bu okurdan beklentiyi yükseltmesini isteyen bir ifade. Haliyle beklenti artıyor. Ama aşk diğer olayların; nedir savaşın getirdiği kimlik bunalımları, detaylı karakter tahlilleri, kölelik meseleleri, Yeniden Yapılandırma faaliyetleri, Ku Klux Klan gibi şeylerin epey arkasında kalıyor. Ama bu demek değildir ki aşk kitaptaki görevini görmüyor. Yine aşk için yapılan iyilikler, fedakârlıklar ve hatalar var. O yüzden aşktan bağımsız düşünemiyoruz. Kitap Amerikan İç Savaşı öncesinde başlayıp, savaş bittikten sonraki dönemlerde Scarlett ve tüm Güney’in yaşadıklarına güzel bir bakış sunuyor. Savaşın başlamasının iki sebebi olduğunu görüyoruz kitapta. İlki Güney’in kölelere olan bakışını düzeltmek ve onlara özgürlüklerini vermek. İkincisi de para. Ama sebep ne olursa olsun savaş tüm bir topluma mal olan bir olay. Yazar bunu çok güzel dile getiriyor. O güneylilerinin halini gördükçe insan savaşın acımasızlığına bir kere daha şahit oluyor. Güneyliler kısmında değindik, bunlar kibirli ve gururlu insanlar. Olanca büyük pamuk tarlalarıyla, cesaretleriyle gelişmiş Kuzey’i yenebileceklerine inanıyorlardı. İnanmakla kaldılar. Gelelim insanı en çok şaşırtan kölelik meselesine. Katılır mısınız bilmem kitap sanki sessiz sessiz "kölelik özgürlüktür" diye aksediyor gibiydi. Yazar savaşın zencilere özgürlük nidalarıyla çıktığını öne sürerken bana göre şöyle demeye getiriyor: “Savaş çıkmadan zenciler insan gibi yaşıyordu. Pis Kuzeyliler geldiler onları özgürlük vaadiyle kandırıp az da olsa ellerinde bulunan hakları aldılar. Sonrasında da kendi emelleri için onları Güneylilerin üstüne saldılar.” Gerçekten de savaş çıkmadan zencilerin gül gibi geçinip gittiğini, sanki köleliğin olmadığı izlenimine itiliyoruz. Zenciler bile bu durumun kölelik olmadığını söyleyebiliyorlar. Savaştan sonra zenciler artık beyazlar gibi istediği gibi sokaklarda geziniyor, beyazlara kafa tutuyor hatta beyaz kadınlarla evlenme hakkının verileceğinin iddiaları dolaşıyor kitapta. Güneyliler bunun çok alçak bir durum olduğunu, bir beyazla bir zencinin nasıl denk tutulabileceğinin şokunu yaşıyor. Bu yüzden zalim Ku Klux Klan bu duruma son vermek isteyen yararlı bir topluluk gibi gösteriliyor. Oysa Ku Klux Klan zencileri öldüren, insan düşmanı acımasız bir topluluktur(bkz. gonderi/32352317). Tabii ne olursa olsun bu bir roman. Ve kitapta Dadı, Dilcey, Pork, Peter Amca gibi çok sadık zenciler de var. Benim zenci dediğime bakmayın güneyliler asla zenci lafını kullanmıyorlar. Bu da onları tarlalarında çalıştırmalarını meşru kılıyor(!) Kitapta Güneylilerin kadına bakış açısı da çok değişik. Kadınlar çocukluklarından itibaren aşırı bir terbiye içerisinde yetiştiriliyor. Efendim kadınlar çalışamazmış, erkeklerin yanında yüksek sesli gülemezlermiş. En komiği de Güneyli kadınların hamile olduklarını erkeklerin yanında dile getirmekten çekinmeleri. Hamilelik konusu açıldığında ‘yani o şey’ diyerek utanıyorlar. Karınları belli olmasın diye odanın karanlık köşelerinde oturmayı tercih ediyorlar. Bunun gibi şeyler. Ama kızımız Scarlett yine kendini aşıyor ve durun bakalım diyerek bu anlayışlara karşı geliyor. Sonrasını tahmin edebilirsiniz ‘ah kuzum Scarlett farklı olursan lanetlenirsin!’ 650 700 sayfa boyunca gayet sakin ve emin adımlarda giden roman sonunda öyle bir hız kazandı ki tüm aaaaa’larımı sonunda harcamak zorunda kaldım. Şöyle bir toplamak gerekirse: Kitap Amerikan İç Savaşı’yla birlikte değişen sosyal yapıyı bir aşkın gölgesinde derinlemesine irdeler. Köleliğin kaldırılmasını savunan Kuzey ile köleliğin devamını isteyen Güneylerin savaşı anlatılmaktadır. Olaylar genellikle Atlanta’da geçer. Güney’in pamuğu ve gururu dışında kuzeye hiçbir üstünlüğü yoktur. Savaş başladıktan kısa süre sonra kadınlar yas elbiselerine bürünmekte ve her gün yeni mezarlar açılmaktadır. Hastanelerde kinin, afyon, klorofom ve tentürdiyot yokluğu çekiliyor. Evlerde ve cephede yemek çok az. Kitap savaşın tüm acımasızlığını bütün çıplaklığıyla gözümüzün önü seriyor. Bu bakımdan çok dramatikti. Scarlett gibi bir karakter yaratıp onu derinlemesine tahlil etmek büyük bir ustalık işiydi. Velhasıl sonuç olarak güzel bir okuma oldu. Etkinliğe katıldığım için mutluyum. Keyifli okumalar diliyorum. (Murat Sezgin)

Rüzgar Gibi Geçti PDF indirme linki var mı?

Margaret Mitchell - Rüzgar Gibi Geçti kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Rüzgar Gibi Geçti PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Margaret Mitchell Kimdir?

Margaret Munnerlyn Mitchell (d. 8 Kasım 1900, Atlanta, Georgia; ö 16 Ağustos 1949 ) ABD'li yazar idi.

1936 yılında yayınlanan Gone with the Wind (Rüzgar Gibi Geçti) adlı romanıyla üne kavuştu. Roman, romantik ashley wilkes ve scarlett O'hara'nın eşi rhett butler ile amerikan iç savaşı arasında kalmış aşk üçgenini anlatmaktadır.

Margaret Mitchell Kitapları - Eserleri

  • Rüzgar Gibi Geçti
  • Rüzgar Gibi Geçti
  • Küləklə sovrulanlar II cild
  • Küləklə sovrulanlar I cild

Margaret Mitchell Alıntıları - Sözleri

  • Bir erkek kendisinden daha akıllı olduğundan şüphelendiği bir kızla evlenmez. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Bunları daha sonra, dayanacak gücüm olduğunda düşünürüm. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • -Axı mən səni sevirəm. -Bu sənin bədbəxtliyindir. (Küləklə sovrulanlar II cild)
  • Her zaman ama her zaman umut... (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Erkekler o kadar kendini beğenmiş ki birazcık pohpohlanınca her şeye inanırlar. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • ... benim elimde bir tek vedalaşırken bana olan bakışı var. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • "Ağır yükler, onları taşıyabilen omuzlara yüklenir." (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Zaten erkekler kadınlara dünyadaki bütün güzel şeyleri vermeye hazırdılar. Yalnız onların zeki olduklarını kabul etmeye asla yanaşmıyorlardı. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Erkeklerin söyledikleriyle düşündükleri farklıdır. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Sana, bana ve etrafımızda parçalanan bu aptal dünyamıza rağmen, seni seviyorum. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Bebekler, bebekler, bebekler. Tanrı ne diye bu kadar çok bebek yolluyordu dünyaya? Ama hayır, Tanrı yollamıyordu onları. Aptal insanlar yaratıyordu. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Acı, vahşi bir hayvanın zehirli dişleri gibi saplanmıştı göğsüne. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Mektubun geldi ama geç kaldı. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Mən Cinsi xalanın fallarını xoşlamıram. Özünüz eşitdiniz ki, ötən dəfə dedi ki, guya mən qara bığı olan qaraqaş-qaragöz, qarasaçlı bir adama ərə gedəcəyəm... Mənimsə qarasaçlı kişilərdən xoşum gəlmir. (Küləklə sovrulanlar I cild)
  • .. kalbinin kırılmasına rağmen dünyanın aynı şekilde dönmesine şaşırıyordu. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Hiçbir kadın kocasını değiştiremez, bunu aklına sok. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Erkeklerin damarı tuttuğu zaman ne kadar inatçı olduklarını bilirsiniz. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Acı, vahşi bir hayvanın zehirli dişleri gibi saplanmıştı göğsüne. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Cesaretiniz varsa asalete ihtiyacınız yoktur. (Rüzgar Gibi Geçti)
  • Skarlet sevdiyi bu iki kişidən heç birini başa düşə bilməmişdi; budur, indi hər ikisini itirdi. Skarlet düşündü ki, əgər o, Aşleyi anlasaydı, onu heç vaxt sevə bilməzdi, amma Reti başa düşsəydi, onu heç vaxt itirməzdi! Və kədərlə fikirləşdi ki, görünür, o, həyatda heç kimi əməlli-başlı başa düşməyib. (Küləklə sovrulanlar II cild)

Yorum Yaz