Ruhlar Evi - Isabel Allende Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ruhlar Evi kimin eseri? Ruhlar Evi kitabının yazarı kimdir? Ruhlar Evi konusu ve anafikri nedir? Ruhlar Evi kitabı ne anlatıyor? Ruhlar Evi PDF indirme linki var mı? Ruhlar Evi kitabının yazarı Isabel Allende kimdir? İşte Ruhlar Evi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Isabel Allende
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı
Orijinal Adı: La casa de los espíritus
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789755102160
Sayfa Sayısı: 544
Ruhlar Evi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Şili’nin seçimle işbaşına gelen, askerî bir darbeyle devrilip öldürülen Marksist başkanı Salvador Allende’nin son saatleri nasıl geçti? Nobel ödüllü büyük şair Pablo Neruda’nın cenaze töreni, faşist diktatör Pinochet’nin onca baskısına karşın, nasıl bir gösteriye dönüştü? Clara del Valle neden dokuz yıl konuşmadı ve öldüğü zaman nasıl oldu da annesinin kesik başıyla birlikte gömüldü? Bunlar, Isabel Allende’nin bu romanında yer verdiği ilginç olaylardan bazıları. Allende, Ruhlar Evi adlı bu ilk romanında, bir ailenin üç kuşağını, yetmiş yıllık bir süreç içinde, Márquez’e yaklaşan bir ustalıkla dile getiriyor. Romanda, yaşayan kişilerle geçmişin ruhları iç içe. Latin Amerika edebiyatının büyülü gerçekçilik geleneği, bu romanda da bütün görkemiyle hüküm sürüyor. Sınırsız bir hayal gücü ve anlatım ustalığı, Isabel Allende’yi çağımızın en başarılı romancılarından biri yapıyor.
Ruhlar Evi Alıntıları - Sözleri
- “… çünkü işin aslı şu ki sen beni bırakıp gittin gideli hiç kimse beni senin sevdiğin gibi sevmedi.”
- İlk kalkan ben, son yatan ben, bu Tanrı'nın cezası yerde.
- Bulunmak istemeyeni bulmanın olanağı yokmuş!
- “Onun için sakladığım okşayışları anlattım ona, onu şaşırtmak için almayı tasarladığım armağanları, onu sevmek ve mutlu kılmak için düşündüğüm yolları saydım."
- Hep beyazlar giyiyordu, çünkü aylasını değiştirmeyen tek rengin beyaz olduğuna karar vermişti.
- Bulunmak istemeyeni bulmanın olanağı yokmuş.
Ruhlar Evi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Okurken etrafınızda ruhlar dolaşsın istiyor musunuz? Bu kitabı okuyun. :)) Mesele sansasyonel bir giriş yapmaktır, yapılmıştır. Latin Amerika’nın en güçlü yazarlarından biri İsabel Allende. kitap/kitap--228652 de onun ilk ve büyük ses getiren romanı. Romanı , belki de Latin Amerikalı yazarların darbelerle, şiddetle kaynaşmış çalkantılı tarihlerinin gereği olarak toplumsal anlatıyı temel alarak yazmış. En belirgin karakterse akrabalık ilişkisinin bulunduğu Şili’nin eski başkanı Salvador Allende. Halkın demokratik seçimlerle iktidara getirdiği compenero Allende’nin katledilmesi ve ardından diktatör Pinochet’in iktidara gelmesi, sadece dünya sosyalistlerinin değil, İsabel Allende’nin de zihninde iz bırakmış belli ki. Buradan hareketle söylenebilir ki, bu kitap bir şekilde İsabel Allende’nin yaşamından izler taşır. Onun kişisel tarihi, hem politik olarak hem de erkek egemen söylemin karşısında tekinsiz, büyüsel ve dikbaşlıdır. Tam da bundan ötürü Ruhlar Evi’nde baskıcı erkek egemenliğinde alternatif, güçlü bir kadın kurgusu yaratır. Yönetici aileden gelen bir ailenin üç kuşağını işlerken, Şili’deki kaotik yaşamı kadın kahramanlar üzerinden verir. Kahramanlık kadınlara yüklenmiştir. Erkek karakterler kadınların ataerkil düzene karşı koyuşları karşısında edilgen, ikincil biçimde konumlandırılır. İktidar kadınlardadır. Yaratıcı güç, yazma yeteceği yine kadın karakterlerin sahip olduğu özelliklerdir ve Allende yazma sanatını da erkeklerin elinden hırçınlıkla çekip alır. Bunu da büyüyle, telepati ve halk söylenceleriyle güçlendirir. Üç kuşağın hikayesini anlatırken birkaç karakterle sınırlı bir anlatım oldukça zor. Bu kitapta da hikayeye sürekli yeni karakterler girer. Davetsiz misafirleri sevmeyen okurların gözünü korkutmasın bu, malum işin içinde var bir büyü. Bunu okuru rahatsız eden bir mesele olmaktan çıkarır Alende. Yazarın karakter yaratmadaki başarısını ne kadar övsem az gelir. Rosa’nın yeşil saçlarından bir peri masalı, Esteban’ın öfkesinden bir seri katil romanı, Ferula’nın kırgınlığından bir drama, Blanka’dan bir aşk romanı, Clara’dan dört başı mamur bir roman çıkardı, ve hepsi ölmeden okunması gereken kitaplar listesine girerdi kuşkusuz. Ama İsabel Allende hepsini bir araya toplayıp eşsiz bir roman çıkarmış ortaya. Çok övdüm değil mi? Yok mu bu kitabın bir kusuru diyenler olabilir. Gelin biraz da onlardan bahsedelim. Latin Amerika edebiyatında kitap/kitap--14866 ’nın yazarı yazar/i6023 ve İsabel Allende için, büyülü gerçekçiliğin light versiyonu eleştirisi yapıldığını biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum:)) Diyor ki bu eleştiri sahipleri: -Okunmak için daha doğrudan bir tarz yaratılması gerektiğine kanaat getirdiler. Cortazar’ın varoluşçu tarzına karşı çıkıp, gerçekliğe dönmek gerektiğini düşündüler. -Tarihi anlatı niteliğinin tarihi kesinlikle desteklenmesi gerektiğine inandılar. Bu da gerçekçiliği destekleyici bir tavır ortaya koydu. -Okunmak için kadın edebiyatı ve cinselliği öne çıkardılar. Her iki yazarın kitaplarını okuyanlar bilir ki bu eleştiriler doğrudur. Her iki yazarın edebiyatında da dozu kaçırılmış bir cinsellik anlatısı mutlaka bulunur. Ülkenin tarihini ya da politik atmosferini konuya dahil etme çabası çok açıktır. Kötü mü? Belki değil. Ama ben her iki yazarın kitaplarında anlatımın büyüsünün bozulduğu yerlere baktığımda bu iki konuyu görürüm. Genel anlatımı güçlendirmek şurda dursun , onu zayıflatan, eğreti duran, kabaca sırıtan bölümlerdir bunlar. Gerçekler işin içine kabaca girer, büyü bozulur. Kitap özelinde ikinci eleştirimse anlatıcının kim olduğunu kitabın sonuna kadar belli olmaması. Anlatan bazen dışarıdan biriyken, bir paragraf, bazen bir sayfa sonra Esteban’a dönüşür. Yazarın bunu bilinçli olarak mı tercih ettiğini bilmiyorum. Ama okuma kalitesinin bu noktalarda kesintiye uğradığını söylemek zorundayım. Peki bunlar kitabı kötü bir kitap mı yapar? Yapmaz, yapamamış. Vardır ya bazı kitaplar, daha ilk sayfasına elinizi uzatırsınız, o sizin kolunuzu yakalar ve bir daha bırakmaz. Bu onlardan. Hani vardır bazı kitaplar, kitap okurken yanıma bir bardak çay alayım dersiniz, bardak bardak çay soğutur size. Çünkü bardağa uzanırken kaçıracaklarınızdan korkarsınız. Bu onlardan. İsabel Allende’nin anlatım ustalığı kitabı elinizden bırakmayı mümkün kılmaz. Ve sizi 540 sayfa ne zaman bitti diye bakakalırsınız. Okuyunuz efendim. Büyülü okumalar.. (Emel Keleş)
Bazı kitaplar bittiğinde insan konuya nereden gireceğini hiç bilemiyor. Bugün bir kitabın kapağını kapattım; içimde binbir duygu, sonsuz hüzün... Isabel Allende, büyülü gerçekçilik tarzında yazmış olduğu eserinde, Güney Amerika'da bulunan Şili'de bir aileyi konu almış esasen. Ancak bu ailenin etrafında, 70 yıl ve 3 kuşak boyunca, ülkedeki siyasi durumun ve yönetim şeklinin bambaşka bir boyuta evrilişini de gözler önüne seriyor. Peki bunun büyülü gerçekçilik ile ne ilgisi var, derseniz ona da hemen açıklık getireyim: Ana karakter Esteban, hayatında iki kadın sevmiştir, iki kız kardeş; yeşil saçlı Rosa ve gaibi gören Clara... Ama hayatının neredeyse yarım asırlık bölümünü gaibi gören, hissikablelvukuda üst seviyeye erişmiş, psişik güçleri olan, kehanetleri tutan ve ruhlarla sürekli iletişim halinde olan Clara ile geçirmiştir. Çiftin büyüyen çocukları, her birinin ayrı ayrı irdelenmeye değer hayatları, Esteban'ın zalim, zengin bir toprak sahibi oluşu, yıllarla büyüyen intikam arzuları, kıyıda köşede yaşanan gizli aşklar, ülke içindeki siyasi karışıklıklar, işkenceler ve hatta unutmayalım; Ferula'nın lâneti... Bütün bir eser, öyle kusursuzca kurgulanmış, kişilerle olaylar öyle güzel şekillendirilmiş ki, hayran kalmamak mümkün değil. Kitabın ilk 50 sayfasında anladım benim en sevdiklerim arasında yerini alacağını. Devamını ve sonunu da en az o kadar sevdim. Duygudan duyguya sürüklenerek okudum ve güçlükle yutkunarak kapattım kapağını. Bu türde okuyup çok sevdiğim bir eser Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık romanıydı ama Ruhlar Evi onun da önüne geçti. Çünkü anlatımı çok daha kolay anlaşılır ve akıcıydı bana göre. Etkisinden kurtulmam ne kadar sürer bilmiyorum. Filmi varmış, onu da seyretmek istiyorum. Sözün özü; eğer bu kitap elinizde varsa benim gibi hata edip kesinlikle bekletmeyin, elinizde yoksa da alın, okuyun. ;) (Esra Gönüllü)
Çok keyifle okudum. Siyaseti, aşkı, insanlığı, acımasızlığı ve ruhani varlıklarıyla kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap. Yazarın ilk romanıymış ve oldukça başarılı. Keyifli okumalar. (Ayla çolak)
Ruhlar Evi PDF indirme linki var mı?
Isabel Allende - Ruhlar Evi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ruhlar Evi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Isabel Allende Kimdir?
Isabel Allende, 1942 yılında Peru'nun başkenti Lima'da doğdu. Ancak birkaç yıl sonra ailesi Şili'ye göç etti. Isabel Allende, amcası, Şili Devlet Başkanı Salvador Allende'nin 1973'te öldürülmesinden iki yıl sonra kocası ve çocuklarıyla birlikte Venezuella'ya sığınmak zorunda kaldı. 17 yaşında gazeteciliğe başlayan Allende, bir süre sonra San Francisco'ya yerleşti, ABD'nin önde gelen üniversitelerinde edebiyat dersleri verdi. 1982'de yayınlanan ilk romanı Ruhlar Evi'ni, 1984'te Aşktan ve Gölgeden, 1985'te Eva Luna adlı romanları, 1989'da Eva Luna Anlatıyor adlı öykü kitabı izledi. Sonsuz Düzen adlı romanı 1991'de, Paula 1994'te, Kaderin Kızı 1999'da, Sararmış Bir Fotoğraf 2000'de, Yüreğimdeki Ülkem 2003'te yayınlandı. Allende 2002-2004 yılları arasında Canavarlar Kenti, Altın Ejder Kenti ve Pigmeler Ormanı adlı romanlardan oluşan gençlik üçlemesini kaleme aldı. Türkiye'de tüm yapıtları Can Yayınları arasında yer alan Allende, hemen tüm öykü ve romanlarında gerçekçi bir anlatım ve siyasal bir yaklaşım ile büyülü gerçekçiliğin gerçeküstücü geleneğini ustaca kaynaştırdı.
Isabel Allende Kitapları - Eserleri
- Ruhlar Evi
- Aşktan ve Gölgeden
- Japon Sevgili
- Zorro
- Kış Ortasında
- Kaderin Kızı
- Eva Luna
- Paula
- Sararmış Bir Fotoğraf
- Canavarlar Kenti
- Yüreğimdeki Ülkem
- Maya'nın Günlüğü
- Pigmeler Ormanı
- Eva Luna Anlatıyor
- Denizin Altındaki Ada
- Canım Sevgilim Inés
- Altın Ejder Krallığı
- Günlerin Getirdiği
- Cinayet Oyunu
- Aphrodite
- Tüm Unutulmuşlar Adına
- Sonsuz Düzen
- Porselen Peri
- Eva Luna
- Denizin Uzun Taçyaprağı
Isabel Allende Alıntıları - Sözleri
- “Tüm duyumlar gibi ağrı da ruhun içine girmeye yarayan bir kapıdır,” demişti ona. “Ne hissettiğini ve neyi hissetmek istemediğini sor kendine. Dikkatini bedenine ver. Buna odaklanırsan, ağrının değiştiğini ve içinde bir şeyin açıldığını göreceksin ama aklının sana rahat vermeyeceği konusunda uyarmalıyım seni, düşüncelerle, hayallerle, anılarla senin dikkatini dağıtmaya çalışacaktır; çünkü o nevrozun içerisinde kendi rahatı yerindedir ...” (Cinayet Oyunu)
- Savaş gerçekleşmesi mümkün bir geleceği tasarlamakdan kurtarmıştı onu. (Denizin Uzun Taçyaprağı)
- Kader değişebilir,ama karmayı arındırabilmek için bütün hayatı değiştirmek gerekiyor,hatta belki bu bile yetmiyor. (Günlerin Getirdiği)
- İnsanın aklında kalan ve hiç unutulmayan şey şiirdir. (Denizin Uzun Taçyaprağı)
- ... otorite karşısında yerlerde sürünen ama eline birazcık fırsat geçti mi acımasızlıkta üstüne olmayan ödleklerden biriymiş. (Cinayet Oyunu)
- "Kadın o sevimsiz ve kuru sözcükleri ayırdı,o pek çiçekli olanları da seçip attı, çok kullanılmaktan eskiyenlerden de kaçındı, o olası olmayan vaatler sunanları ,gerçeklik taşımayıp, karmaşık olanları bir kenara itti, sonunda erkeklerin düşüncelerine kesinlikle dokunacak ,kadınların heveslerini uyacak sözcükler kullandı " (Eva Luna Anlatıyor)
- "İnsanlar ancak unutulduklarında ölürler. Beni hatırlayabildiğin sürece hep seninle olacağım." (Eva Luna)
- "Göğe doğru tükürme, suratına geri gelir " (Japon Sevgili)
- "Aşk insanların aklını bulandırmak ister .. ama önüne geçilmez değildir ." (Zorro)
- “Göğe doğru tükürme, suratına geri gelir” (Japon Sevgili)
- "Hüzün..." Terapistin söylediği gibi Willie'nin de benim de hayatımızda hüzün vardı, ama bu, insanı felce uğratan bir duygu değil, gerçekleri renklendiren kayıpların ve zorlukların bilinciydi. (Günlerin Getirdiği)
- Öyküler çeşit çeşittir. Kimi daha anlatılırken doğar, onların malzemesi dildir; birisi onu sözcüklere dökmeden önce bu sadece yaşanmış bir heyecandır, zihnin bir kaprisidir, bir görüntüdür ya da dokunulmazlığı olan bir anıdır. Kimileri ise, anlamını yitireceği korkusunu taşımadan sonsuza dek yinelenebilecek türden, elmalar gibi bütünlük taşıyan öykülerdir. Gerçek dünyadan alınıp sonra üzerinde hayal gücüyle çalışılanı da vardır, bir anlık bir esinle doğan ve anlatıldıktan sonra gerçeklik kazananı da. Ve gizli öyküler vardır, hani belleğin karanlık köşelerinde saklı kalmış olanlar, bunlar canlı organizmalar gibi kökler, antenter salarlar, şişler, yumrular üretirler, asalaklarla kaplanırlar ve zamanla biter karabasana dönüşürler. Kimi zaman şeytanları kovmak için bunları masal gibi anlatmak gerekir. (Eva Luna Anlatıyor)
- Eskiden iki-üç kişi bir araya geldi mi en önemli konu politikaydı; bir odanın içinde iki Şilili varsa, mutlaka üç tane de siyasi parti olurdu. (Yüreğimdeki Ülkem)
- Buralarda gölgeler güneş batmadan çok önceden inmeye başlar, manzara ıssız, hoş bir hal alır, yankı onların düşüncelerini devleşmiş biçimiyle uzak bir kartalın çığlığı olarak yansıtırdı. (Aşktan ve Gölgeden)
- "Çok bilen kişinin insanlığa karşı daha çok görevleri vardır." (Kaderin Kızı)
- Tanrı nin gözünde eşit değildik, çünkü sosyal sınıfları ve insanlar arasındaki farklılıkları bizzat O yaratmıştı. (Denizin Uzun Taçyaprağı)
- Kimi zaman acıyı engelleyemeyiz, ama kendi tepkimizi denetleyebiliriz. (Günlerin Getirdiği)
- Onursuz bir hayat yaşanmaya değmez. (Maya'nın Günlüğü)
- Bizde bir erkek, içinde yemek yediği tabağı yıkadı mı karısına ya da annesine 'yardım etmekte olduğunu' sanır ve bu yüzden takdir edilmeyi bekler. (Yüreğimdeki Ülkem)
- Bilge kişi alçakgönüllüdür , çünkü ne kadar az şey bildiğini bilir, (Sararmış Bir Fotoğraf)