diorex
sampiyon

Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz - Fuzuli Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz kimin eseri? Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz kitabının yazarı kimdir? Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz konusu ve anafikri nedir? Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz kitabı ne anlatıyor? Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz kitabının yazarı Fuzuli kimdir? İşte Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 07.03.2022 10:00
Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz - Fuzuli Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Fuzuli

Çevirmen: Hüseyin Ayan

Yayın Evi: Büyüyen Ay Yayınları

İSBN: 9786056311833

Sayfa Sayısı: 140

Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu kitap medeniyetimizin içli ve samimi sesi Fuzûlî’nin iki eserini bir araya getiriyor. Rind ile Zâhid ve Sıhhat ile Maraz.

Rind ile Zâhid, insanoğlunun en kadim ve asli yönelişlerinden biri olan hakikate ve anlamlar dünyasının sırlarına yapılan bir keşif yolculuğu. Basmakalıp düşüncelerin ve görünüşlerin ötesindeki anlamlar evreni, şekilden manaya doğru yapılan seferler, zihnin bitmek tükenmek bilmeyen sorularına karşılık, gönlün kanmayan susuzluğu Zâhid isimli baba ile, Rind isimli oğlunun diyaloglarında dile geliyor. Korku çukurundan çıkıp ümit vadisine yapılan yolculuklar, doğru kılığına girmiş yanlış, ceza elbisesini giymiş masumiyet bu sorgulamalara eşlik ederek varoluşun yüzeyinden derinliklerine doğru hikmetin arandığı bir manevi ve fikri oluşuma dönüşüyor. Eserde hakikat ile yanılsama, görünüş ile gerçek, şekil ile öz, gösteriş ile samimiyet sürekli çatışırlar. Sonunda denizin dibindeki taş ile inci tanesi bir ve aynı olacaktır. Kuru bilgiye itiraz eden Rind’in arayışları, hem kendisini hem de hakikat algısı şekil üzerine kurulu Zâhid’i değiştirecektir.

Sıhhat ile Maraz, günümüz tıp ilminin verileriyle de uygunluk gösteren öncü bir eser. Eserin kahramanları herkesin bildiği fakat tanımadığı, ruhumuza ve bedenimize hakim unsurlar: güzellik, aşk, ruh, kan, safra, balgam, sevda, mizaç, sıhhat, dimağ, maraz ve perhiz. Fuzûlî, insan ruhunu ve bedenini savaş alanına çeviren bu unsurların mücadelelerini, insanın varlığını kötülüklerden koruyabilmesi, olgunluğa erişebilmesi, ruhun iyi hasletlerle donanarak beden mülkünü sıhhatle idare edebilmesi için neler yapması gerektiğini sembolik bir yöntemle ve bilgece anlatıyor.

Samimiyet, coşkunluk, sadelik, duyarlılık ve ifade kudretinin bir araya geldiği bu iki eser, ömrünü kültürümüze adamış Prof. Dr. Hüseyin Ayan’ın çevirisiyle yeniden vücud buluyor. 

Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz Alıntıları - Sözleri

  • "Çünkü nefesin canı vardır.."
  • Çünkü ilim, rûhânî tatlar zincirini kımıldatır ve Tanrı sırlarını bilmeye vasıtadır.
  • “Fânilik köyünde, akıllı ile deli birdir. Denizin dibinde taş ve inci danesi birdir, iyi ve kötü sayma işi ortadan kalkınca mescit ile meyhane birdir.”
  • Suret'ten ma'na'ya götüren bir rol vardır. Ma'na gülünün göründüğü yerler suret'in bahçeleridir!
  • Kişi cahilliğini itiraf ederse, ayıp değildir. Her bilgin başlangıçta cahildir. Cehaleti- ni itfraf etmek� ilim sınıf Zarından bir sanattır. Nefsin ayıbı, cahilliğin ayıbından gafil olmaktır. Gerçi her noksan olana mü­ . kemmellik kondurmak yersizdir. Ama noksan olan, kendi noksanlığını bilirse� bir bakıma mükemmelliktir!
  • Rind : Ey Zahid, dünya lezzetini gör­meyenin ondan elini, eteğini çekmesi kolaydır! Mecburi yokluğun adını himmet koymak, iş midir? Zenginliği bulamamaktan gönlü fakir­liğe vermek, iş midir? Asıl hüner, dünyayı ele geçirip terk etmektir! Yoksa olgunluktan de­ğil, onun yokluğundandır!
  • Bir kul, dünyada ad bırakmak ıçın, bir ömür boyu meşakkat çeker ve çocuk bes­ler; terbiyenin güzeli çocuğa tesir etmez de babasının adını yele verir yüz suyu döker­se, o kimse için ümid yoktur!
  • Kişi cahilliğini itiraf ederse, ayıp değildir. Her bilgin başlangıçta cahildir. Cehaletini itiraf etmek, ilim sınıflarından bir sanattır. Nefsin ayıbı, cahilliğin ayıbından gafil olmaktır. Gerçi her noksan olana mükemmellik kondurmak yersizdir. Ama noksan olan, kendi noksanlığını bilirse, bir bakıma mükemmelliktir!
  • Gönlünü sıkıntıya öyle alıştır ki, senin sıkıntı dediğinden kişiler lütuf görsun! Kime gamdan ferah ve üzüntüden rahat gelmezse, onun rahatı üzüntüye vesile olur, ferahlığı da gam ve kederin ta kendisidir.
  • Cahillerin sıkıntısı fakirlikten, rahatları ise zenginliktendir. Bu sebepten bazan ra­hatları, çok kere de sıkıntıları vardır. Fa­kirliği rahat bilen dertliler ise rahatın ta kendisidirler, sıkıntının adını bile bilmezler.
  • Dostluğun incinmeye sebep olursa, dostluk da senden incinip yaralanır.
  • Biz, henüz dünya düşüncesinin başındayız. Bu evin(mecid) düşüncesi nerde bize layık olur?
  • Allah'ı bilen konuşmaz, lâldir!
  • Yalanı başkasına ileten, yalancının yerini tutar
  • Nefis, gurbet tuzağının esiri olmayınca, Mihnet ve meşakkatten incinmez.

Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Baba ve oğlun hak-batıl tartışması: Bu kitap neden okullarda okutulmuyor? Neden? Neden? Neden? Rind ile Zahid bir baba ile oğulun diyalogları şeklinde. Kısaca konusu: Bıyıkları yeni yeni terleyen Rind'e babası hakikati öğütlemek ister. Fakat Rind, babasıyla bir hak batıl tartışmasına girişir. İki taraf da her söylediğine bir delil getirir. Sonuçta neyin ya da kimin galip geldiğini spoiler vermemek için söylemiyorum. Ancak Rind ile Zahid hem bir "çocuk yetiştirme" hem de "ilmi bir münazara" örneği. Fuzûlî gibi asırlar önce yaşamış kişilerin eserlerine karşı bir ön yargı olduğunu düşünüyorum. Çok eski ve gereksiz şeyler söyledikleri ya da dil itibarıyla anlaşılmayacağı gibi. Fakat hiç tereddütsüz kendinizi bu sulara atın derim. Zira ben şu asırda baba ile oğlun ilmi bir tartışmasını bu kadar açık ve etkili şekilde anlatıldığı başka bir eser görmedim. Eğer sizin bildiğiniz bir eser varsa lütfen bana da söyleyin. :) (Elif Çevik)

Fuzuli, asıl adı Mehmed bin Süleyman olup 1494-1556 yılları arasında yaşamış önemli bir âlimdir. Nefsini yüceltmemek, kibir ve gurur yapmamak adına eserlerinde, "boş, gereksiz, yersiz" anlamına gelen "Fuzuli" mahlasını kullanır. Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç farklı dilde on beş eseri bulunan Fuzuli, çağının bütün ilimlerine hâkim olmaya çalışır. Bu çalışmaların meyveleri ise eserlerinde bolca görünür. “Rind İle Zâhid” eserinde Fuzuli, Rind isimli oğul ile Zâhid isimli babayı konuşturur. Bu ikilinin hakikat ve anlam arayışına dair konuşmaları, aslında önemli bir toplumsal ayrıma işaret eder. Hakikati anlama arayışını toplumun bir kesimi medrese aracılığıyla ilim üzerinden yaparken, toplumun diğer kesimi bunu tarikatlar aracılığıyla aşk üzerinden yapar. Bu durum gerek eserin yazıldığı o yıllarda, gerekse günümüzde de önemli bir ayrıma işaret eder. Hakikat arayışında evla olan medrese midir, tarikat mıdır? İşte eserinde Fuzuli, Rind ile Zâhid’i bu minval üzerinde bir tartışma üzerine sokar. Eserin sonunda ise iki taraf bir ortak noktada karar kılar. Buna göre, medrese ehli, aşırı bilgiden gelen riyanın farkına vararak kendine çekidüzen verecek. Tarikat ehli ise dışarıdan görünen bazı halleri için tövbe edecek. Fuzuli bu ortak nokta ile hakikat arayışının tek bir cepheden ziyade her iki cepheden yapılması gerektiğine kanaat getirir. Eserin tartıştığı noktayı, 1900’lü yıllarda Bediüzzaman Said Nursi bir başka açıdan değerlendirir. Nursi’ye göre imanın ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn olmak üzere üç mertebesi vardır. Bunlardan ilme’l-yakîn Fuzuli’nin medrese ehli için, hakka’l-yakîn ise Fuzuli’nin tarikat ehli için tarif ettiği iman dereceleridir. Bir başka âlim ise bu durumu, bir binanın kırkıncı katına merdiven ve asansör ile çıkmak şeklinde tarif eder. Medrese ehli, merdivenle çıkmak gibi, yavaş yavaş hakikate ulaşırken, tarikat ehli zaman uygun olduğunda, asansör ile çıkmak gibi, birden çıkabilir hakikat mertebesine. Aynı durum için çağlar boyu yapılmış üç farklı kıyaslama, konunun önemini net bir şekilde gösteriyor. İstifade edebilmek dileğiyle… (Enes Başak)

Hiç içinizdeki 'ben' ile dışınızdaki 'ben'in kavgaya tutuştuğunu hissettiniz mi? Aramızda karşılaştığı bir durum yüzünden iki şık arasında kalıp bunun eziyetini çekmeyenler yoktur sanırım. Bazen insanın aklından şu geçiyor; içimde birkaç tane ben mi var? diye. Ve her bir 'ben' de beden diyarına kendi hakimiyetini kurmanın telâşını yaşıyor. Her biri söz istiyor hayat dersinde geçmiş ve gelecek işlenirken; haklılıklarını ispat etmek için dik duruşlarını sergileyerek parmak kaldırıyorlar. Ama kimi zaman inatları tutuyor ve acele zelzelesine tutuluyorlar. Asaletle kaldırılan parmakların yerini bağırış ve çığlıklar alıyor. Hiçbir 'ben' diğerinin düşüncesini umursamıyor, hiçbir görüş de sahibini tutmuyor. Artık sınıf tam anlamıyla 'sınıf' olmaktan çıkıyor, Karar adlı öğretmen hakimiyetini ve otoritesini kaybediyor, ne yapacağını bilemiyor ve sınıfı terkediyor. Bu sorunun cevapları bizim birey anlayışımızı yansıtıyor biraz da. Fuzuli ise kendi birey anlayışını Rind ile Zahid olarak belirtmiş. Bilindiği gibi, Fuzuli bir ilim adamıdır ve hayatı boyunca hukuktan matematiğe bütün ilimi dallarında kendini ilerletmeye gayret etmiştir. Ama bunun yanında bir aşk ve maneviyat eridir de (elbette üstadlar daha iyi bilir.) Bu nedenle onun benlik arayışına baktığımızda karşımıza 'Rind ile Zahid' adlı farsça asıllı şiir kitabı çıkar. Ne yazık ki farsça asıllı metnini hiç farsçam olmamasına rağmen okumak nasip olmadı. Kitaba verdiğim üç puanı da buradan kırdım zaten. Keşke bir iki rubai farsça aslından alınsaymış. Rind ile Zahid sözlükte aynı manaya gelmekte. İkisi sözcük de farsça asıllı olup dünyadan elini eteğini çeken anlamını taşıyor. Ama benim okuduğum ve duyduğum kadarıyla divan şiirlerinde zahidler, mescitte ve medresede vaktini geçirip dini ilimlerle ilgilenen; rindler ise meyhanede sarhoş olup ilahi sevgilinin hayali ile sema eden kimseler oluyor. Yani rindin ağzıyla zahidler cennette ağırlanmak için ibadet ederken rindler sonsuz bir affa nail olmak için haram olan şarabı içip günah bataklığına batıyorlar. Benim dikkatimi çeken ise Rind'in, Zahid'in oğlu olması. Bunu ben kişinin doğduğu andan itibaren aldığımız uyarıların ilk zihnimize vurmasına bağlıyorum. Mesela kimse sobaya dokunduğunda kalbinin yandığını hissetmez. Aynı zamanda baba, tecrübeyi de temsil ediyor. Bir düşünsenize o uyarılar zamanından beri zahiri deneyimler - zahiri derken zahidin ilminin rindin ilminin yanındaki zahiriliğinden bahsediyorum- peşinde olan akla değil de kalbe gelse imiş o kalbin hali perişan olurdu, değil mi? Diyeceksiniz ki ne ara akla ve kalbe geldik. Anlasanıza Rind sizin fırsatlarını sınırladığınız kalp ve Zahid de kullanmaya tembellik ettiğiniz akıl! (IايلكنورI)

Kitabın Yazarı Fuzuli Kimdir?

Mehmed bin Süleyman Fuzûlî (Fużūlī (فضولی); d. 1483, Hilla - ö. 1556, Kerbela ya da Bağdat), Türk divan şairidir. Asıl adı Mehmet bin Süleyman'dır. Türk Bayat boyundan olduğu aktarılmaktadır. Türk şiirini önemli ölçüde etkilemiştir. Yedi Ulu Ozan'dan biri kabul edilir.

Ailesi göçebe hayatı bırakıp günümüzdeki Irak bölgesine yerleşmiş olan Oğuzların Bayat boylarındandır. Fuzûlî; ne kadar kesin bilinmese de 1483 yılında Akkoyunlular zamanında şimdiki Irak'ta Kerbela veya Necef'de veya Kerkük iline bağlı Kale semtinde doğduğu tahmin edilir.

Fuzûlî iyi bir eğitim almak için ilk önce Hillah şehirinde müftü olan babasından, ve daha sonra Rahmetullah adındaki bir öğretmenden eğitim görmüştür. Daha sonraki öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte; eserlerinden İslamî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Su Kasidesi'nin 2. beytinde; "Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem" "Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su" diyerek astronomi bilgisinin de iyi olduğunu ortaya koymuştur.

Türkçe Divanı'nın önsözünde; “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.” demektedir.

Türkçe, Arapça ve Farsça divan şiirlerini yazmıştır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.

Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, Ehl-i Beyt'e duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre'dir. "Leyla ve Mecnun" mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir.

İran şiirinden Hâfız, Türk şiirinden ise Nesimî ve Nevai çizgisini en başarılı şekilde kemâle erdirmiştir. Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir. Onun, Kerbela'da 1556 yılında içinde yaygın olan salgın bir hastalık sonucunda, veba veya kolera'dan öldüğü tahmin edilir. Fazilet (erdem) kelimesinin kökü olan "FUZUL" kelimesinden türeyen -fazilet sahibi -erdemli manasında fuzuli mahlasını kullanmıştır.

Irak'ta yaşamıştır. Hayatı yoksulluk, bahtsızlık ve ilgisizlik içinde geçmiştir. Bu durum onu derinden etkilemiş ve bu yalnızlık duygusu sanatının ilham kaynağı olmuştur. Yaşadığı atmosferi şiirine yansıtmıştır. Kendisi çölde yaşamış; çöl kimsesizlik, hasret ve hüzün demektir. Fuzuli bu unsurları şiirinde yoğurmuştur.

Fuzuli şiirlerinde Tek Varlık görüşünü en fazla işleyen şairdir. Onda "Visal" (Allah'a kavuşma) isteği kuvvetlidir. Ama vuslat yoktur. Tasavvuf onda yaşı ve sanatı ilerledikçe koyulaşmıştır. Divan edebiyatında ilah-i aşkı en fazla işleyen şairdir. Bu durum ondaki ideal aşkı gösterir. Fuzuli derdi, ıstırabı seven bir kişidir. Nitekim şu beyiti bunu açıkça gösterir.

"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib Kılma derman kim helakım zehri dermanındadır."

Fuzuli derin ve samimi bir aşk şairidir. Ölüm, toplum, yoksulluk, felsefe, tabiat temalarını hep bu aşk etrafında yazmıştır. Çağdaşlarına göre sade bir dili vardır. Arapça, Farsça ve Türkçe'yi çok iyi bilen şairin gücü; bu üç dilden aldığı kelimeleri kullanıp, bunlarla düşünmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle Divan Edebiyatı'nın en büyük şairlerinden sayılmaktadır.

Fuzuli Kitapları - Eserleri

  • Leyla ve Mecnun
  • Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela
  • Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz
  • Matla'ul-İtikad Fi Ma'rifeti'l-Mebdei ve'l-Mead
  • Divan
  • Türkçe Dîvân

  • Beng ü Bade
  • Sıhhat u Maraz
  • Tevhid Fuzuli
  • Əsərləri - II Cild
  • Ruhun Yolculuğu
  • Molla Cami'nin Kırk Hadis Tercümesi
  • Meyvələrin Söhbəti

  • Əsərləri - I Cild
  • Əsərləri - III Cild
  • Əsərləri - IV Cild
  • Əsərləri - V Cild
  • Əsərləri - VI Cild
  • Leyla ile Mecnun

Fuzuli Alıntıları - Sözleri

  • “ “Lale” kelimesinin harfleri ile “Allah “ kelimesinin harfleri denktir. Ebcedde de sayı değerleri (66) eşittir. Bu sebeple mimari ve tezyinat sanatlarımızda Lale motifi çok sık kullanılmıştır. “ (Tevhid Fuzuli)
  • "Eğer dert ortağı isen, benim yârim ol; yok, eğer dert ortağı değil sen de, var ol!" (Leyla ve Mecnun)
  • ''Taâlallah, bu ne ruhsâr-ı mergub-i dilâradır, Ki dil derdinde âciz, can temâşâsına hayrandır.'' (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)
  • "Sen ki, dünyada içenlerdensen Şenlik makamının bir sâkiniysen Neşeyle içtiğin halis şaraptır Kevser ummak sana nahaktır" "Sen ki, dünyâda ehl-i işretsen, Sâkin-i mesned-i meseretten. İçdigündür neşât ile mey i sâf; Kevser ummak degül sana insâf! " (Beng ü Bade)
  • Ey silsile-i vücûda nazım Rezzâk-ı erâzil ü eâzım .. Ey varlık sistemini düzenleyen ve hem en aşağılıklara hem de yüksek ruhlu insanlara rızık veren ( Tanri)! (Tevhid Fuzuli)
  • Hepsi mahv oldu. (Meyvələrin Söhbəti)

  • “Edinme hevesle sersemliği âdet, Utanma, gel ver akla selâmet” (Beng ü Bade)
  • Suret'ten ma'na'ya götüren bir rol vardır. Ma'na gülünün göründüğü yerler suret'in bahçeleridir! (Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz)
  • Derler ki bir hayâldir dünya İtibar edilmez bir rüya (Beng ü Bade)
  • “Edinme hevesle sersemliği âdet, Utanma, gel ver akla selâmet” "Kelle-huşg olmağı şi'âr itme, Gel dimâğun ter eyle 'âr itme" (Beng ü Bade)
  • Gönül sahrâ-yı hicrânda dilemez nâfe-i âhû Ayağın toprağı cânâ mene çün müşk ü anberdir ( Gönül ayrılık çölünde ahunun misk kokusundan istemez; ey sevgili senin ayağının toprağı bana misk ve amber gibidir) (Beng ü Bade)
  • Herkes, kendi işinde kusursuz olmalı... Aşığın akıl sahi­bi olması doğru mudur? (Divan)
  • Za’f, kuvvetlenip Sıhhati zaifletmiş. Ruh, bu yüzden muztarip olup,Aşka «Ey benim evimi barkımı yıkan ve beni devran sergeştesi kılan, bana bütün yalan vaidlerde bulundun, helâkime kasdettin. Ne hileydi ki benimle oynadın ve beni yerimden yurdumdan uzaklaştırdın. Ma'mur bir ülkem vardı ki rahat, zevk ve şürurla doluydu. Bir müddet beni Ma'şukluk yurdunda aldattın, oradan yüzüme bir kapı açtın, bîr zaman da beni Aşıklık ülkesinde garib ettin ve bana türlü türlü belâlar nasib eyledin. O memleketlerde de yüzümün suyunu döktün, beni tekrar ümitsiz bir halde vatana getirdin. Vatan yıkıklığa yüz kodu, tezelzüle uğradı. Allah Allah, bu ne zulümdür ? Senden bir durakta bin feryad» dedi. (Sıhhat u Maraz)

  • - "Aşk olmasaydı ve aşkın gamı olmasaydı, Bu kadar özlü sözü kim söyler, kim işitirdi?.." (Ruhun Yolculuğu)
  • Subbet aleyye mesâibun lev enneha, Subbet ale'l eyyami sırne leyaliyâ. (Benim başıma öyle musibetler geldi ki eğer, Gündüzlere gelseydi gündüzler gece olurdu.) (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)
  • “ Rengarenk çiçekler insanın bakışlarını aniden kendine çevirerek ikaz eder, uyarır, kendine gel der. Tabiatın sıradan gibi görünen yüzü, yüzey şekilleri birdenbire bir canlılık kazanır, adeta insana, bana bak, beni oku, diye fısıldar. “ (Tevhid Fuzuli)
  • Doğru olan, akıllı kişinin yaratılışı hususunu düşünmesi; varlığının mahiyetini araştırması; başlangıçtaki ve sondaki halini idrak etmesi; kazanç fırsatını kaybetmeden, sual ve cevap yerine yönelmeden önce, iyilik ve kötülük yolunu birbirinden ayırması; bütün insanların hemcins ve cinsinin icabı olan şeyler bakımından eşit bulunduğuna, binaenaleyh aralarında bilgiden başka -çünkü o, derece derecedir- hiç bir fark mevcut olmadığına inanmasıdır. İnsanlar arasındaki yegâne farkı teşkil eden bilginin ise en zoru, en yükseği ve en şereflisi, en faydalısı olup o da mânevî nimet ve insânî olgunluktur. (Matla'ul-İtikad Fi Ma'rifeti'l-Mebdei ve'l-Mead)
  • Benem ol pâdşâh-i heft-iklîm Ki bana şâhlar kılur ta'zîm (Benim padişah yedi iklimde Kusur etmez şahlar bana hürmette) (Beng ü Bade)
  • "Senin için dünyayı karşıma almışım da sen onlar daha kalabalık diye o tarafa geçmişsin gibi." (Leyla ve Mecnun)
  • N'ola ger olsa yetîm ol dürr-i deryâ-yı hayâ Ger yitîm olsa füzûndur dürr-i deryaya bahâ (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)

Yorum Yaz