Ramazan Sohbetleri - Ahmet Rasim Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ramazan Sohbetleri kimin eseri? Ramazan Sohbetleri kitabının yazarı kimdir? Ramazan Sohbetleri konusu ve anafikri nedir? Ramazan Sohbetleri kitabı ne anlatıyor? Ramazan Sohbetleri PDF indirme linki var mı? Ramazan Sohbetleri kitabının yazarı Ahmet Rasim kimdir? İşte Ramazan Sohbetleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Rasim
Yayın Evi: Kapı Yayınları
İSBN: 9786054322701
Sayfa Sayısı: 245
Ramazan Sohbetleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyatın ve gazeteciliğin duayen ismi Ahmet Rasim'in 1913 yılının Ramazan ayında yayımlanan bu yazıları, birbirinden güzel hikâyecikler ve tarihi anekdotlarla farklı bir Ramazan okuması deneyimi sunuyor.
Üstad, tüm ülkenin Balkan Savaşı cephelerinden gelen haberlerle yatıp kalktığı bu dönemde yazılarıyla halka ve cephedeki askerlere moral vermeye çalışmıştı. Bunu yaparken Osmanlı tarihinden karşılaştırmalı örnekler vererek önemli tespitler yapmış, milletçe gelinen noktayı cesurca göstermiştir.
Muzaffer Gökman'ın 1967'de yeniyazıya çevirip dipnotlarla zenginleştirdiği Ramazan Sohbetleri, hem eski Ramazan kültürümüzü görmemizi sağlayacak hem o günlerin siyasi hayatına ışık tutacak.
Ramazan Sohbetleri Alıntıları - Sözleri
- İstanbul'un âdetlerini pek bilmeyen Anadolulu bir fakir iftar vaktine doğru aç susuz çarşıda dolaşırken bir de bakar ki iki kanadı da ardına kadar açık bir konak... Sofralar hazır, insanlar akın akın girip sofralara oturuyorlar. Bizimki de kendini toparlayıp dalıyor içeriye. Top atılır atılmaz herkes gibi o da iftariyelere saldırır. Sıra çorbaya gelir, onu da içer. Derken "sallî" diye bir ses yankılanır. Kalkarlar, akşam namazını kılarlar. Bakar ki namazdan sonra kimse dağılmıyor. Anlaşılan diş kirası dağıtılacak. Midesi gibi cebini de doldurur. Derken bir ses daha: Sallî... Hep birlikte teravihe kalkarlar. İmam teravihi hatimle kıldırıyormuş. Adam perişan olur. Hoca selamı verir vermez kendini dışarı atıp bir kahvehane köşesine ilişir ve bir taraftan kendi kendine: -Bilmediğin yere niye girersin be adam diye homurdanıyor, diğer taraftan da etrafta konuşanları dinliyormuş. Birisi demiş ki: -Hiçbir şeye yanmıyorum, kaza da edemedim ona yanıyorum. -Hayrola… -Geçen yıl bir teravih kaçırmıştım da... Bizimki dayanamaz ve lafa karışır: -Amca, ne yan, ne de kaza et. Senin geçen yıl kaçırdığın teravih bugün beni yakaladı..."
- Eskiden, iftardan sonra akşam namazı kılınır, birer çubuk, birer kahve içilir, tekrar sofraya oturularak yemek tamamlanırdı.
- Doğruyu o kadar güzel, o kadar ustalıklı o kadar hoş bir surette söylemelidir ki doğruca dinleyenin kalbine girmelidir.
- Alışkanlık kadar kuvvetli bir sebep bulunamaz.
- Bayram günü borç ödeyecek olana Ramazan kısa gelir.
- İstanbul'un âdetlerini pek bilmeyen Anadolulu bir fakir iftar vaktine doğru aç susuz çarşıda dolaşırken bir de bakar ki iki kanadı da ardına kadar açık bir konak... Sofralar hazır, insanlar akın akın girip sofralara oturuyorlar. Bizimki de kendini toparlayıp dalıyor içeriye. Top atılır atılmaz herkes gibi o da iftariyelere saldırır. Sıra çorbaya gelir, onu da içer. Derken "sallî" diye bir ses yankılanır. Kalkarlar, akşam namazını kılarlar. Bakar ki namazdan sonra kimse dağılmıyor. Anlaşılan diş kirası dağıtılacak. Midesi gibi cebini de doldurur. Derken bir ses daha: Sallî... Hep birlikte teravihe kalkarlar. İmam teravihi hatimle kıldırıyormuş. Adam perişan olur. Hoca selamı verir vermez kendini dışarı atıp bir kahvehane köşesine ilişir ve bir taraftan kendi kendine: -Bilmediğin yere niye girersin be adam diye homurdanıyor, diğer taraftan da etrafta konuşanları dinliyormuş. Birisi demiş ki: -Hiçbir şeye yanmıyorum, kaza da edemedim ona yanıyorum. -Hayrola… -Geçen yıl bir teravih kaçırmıştım da... Bizimki dayanamaz ve lafa karışır: -Amca, ne yan, ne de kaza et. Senin geçen yıl kaçırdığın teravih bugün beni yakaladı..."
- Bayram günü borç ödeyecek olana Ramazan kısa gelir.
- Eskiden, iftardan sonra akşam namazı kılınır, birer çubuk, birer kahve içilir, tekrar sofraya oturularak yemek tamamlanırdı.
- Doğruyu o kadar güzel, o kadar ustalıklı o kadar hoş bir surette söylemelidir ki doğruca dinleyenin kalbine girmelidir.
- Alışkanlık kadar kuvvetli bir sebep bulunamaz.
- Arefe günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkar.
Ramazan Sohbetleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ramazan Sohbetleri_Ahmet Rasim: Ahmet Rasim'in ramazan anılarını özellikle payitahtta ki ramqzan akşamlarını anlatan eser.Kitaba ramazanda başlamıştım ama twknik aksaklık,diğer kitapların araya girmesi vs anca bitirmek mümkün oldu.Özellikle İstanbul'un sarhoşlarının ramazandaki halleri inanılmaz komik.. (Mehmet başkaya)
Gazeteci yazar Ahmet RASİM'den Ramazan üzerine bir kitap : Ramazan Karşılaması ya da diğer ismiyle Ramazan Sohbetleri. Yazarın zaten bilinen gözlem gücünü burada somut bir halde, kitabın sayfaları arasında görebiliyoruz. Bu kez gözlem altına alınan bir ay, hem de onbir ayın sultanı olan Ramazan. İlginç olanı şu ki kitap günümüzden 70-80 yıl önce kaleme alınmış olmasına rağmen yine eski Ramazanlardan dem vuruyor. Bu da insanoğlunun değişmeyen bir yanı olsa gerek. Kitabın bütününe baktığımızda daha çok işlenen tiryakiler olmuş. İster sigara, pipo; isterse alkol olsun ele alınan tiryakilerin orucu nasıl yedikleri sanki ana tema yapılmış kitaba. Aslında başlarında Ramazan öncesi hazırlıklardan dem vurulmuş. Ayın nasıl bir heyecan dalgası ile karşılandığı işlenmiş. Yazarın arada fıkra nevinden komik olayları anlattığını da söylemeliyim. Mahyalar için de bir bölüm açılmış. Tabii Ramazan'dan bahsedilir de bayramdan bahsedilmez mi? Yazar bayramı da konu edinmiş. En son yazılar devrin Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanmış. Yazarın tanıklık ettiği ve kendinden yaşlı olanlardan da aldığı bilgilerle oluşturulmuş ve eski Ramazanlara ışık tutan bir eser. (Sefa Akgül)
1913 yılının Ramazan ayında yayımlanan küçük, sıcak hikayeler ve tarihi anekdotlar, 30 güne, 30 sohbet şeklinde sunuluyor kitapta. Balkan Savaşı dönemindeki askerlere moral verilmeye çalışılan bu derlemelerde Osmanlı döneminin günlük olaylarına da göndermelerle birlikte Ramazan ayının 1913 yılı gözünden siyasi hayatın gözlemleri de bulunmaktadır. (Esteban)
Ramazan Sohbetleri PDF indirme linki var mı?
Ahmet Rasim - Ramazan Sohbetleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ramazan Sohbetleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Rasim Kimdir?
Kendine özgü bir üslupla kaleme aldığı eserleri geniş bir okur kitlesi tarafından okunan, mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebi türlerde ve çok sayıda eser verdi. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu fıkralarıyla tanındı.3.ve 4. Dönem TBMM'de İstanbul milletvekili olarak yer aldı. Tanınmış bestekar Osman Nihat Akın'ın dedesidir.
Darüşşafaka mezunudur. Muharrirlik, Yazarlık, Bestekârlık, Posta Telgraf İdaresi Memurluğu, Tercümanı Hakikat, Saadet, İkdam, Sabah, Malumat, Servet, Tanin, Hak ve Tasvir-i Efkar gazeteleri yazarlıkları, Güneş, Gülsen, Sebat, Say ve Servet-i Fünun, Resimli Gazete, Musavvar ve Malumat dergileri yazarlıkları, TBMM III. ve IV. Dönem İstanbul Milletvekilliği ve III. Dönem Kütüphane Encümeni Reisliği yapmıştır. Evli ve altı çocuk babasıdır.
Yaşamı
1864'te İstanbul'da Fatih'in Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. Babası Menteşeoğulları'ndan Kıbrıslı Bahaeddin Efendi, annesi Nevbahar Hanım'dır. Babası kendisi doğmadan evvel ailesini terk ettiği için Nevbahar Hanım onu tek başına yetiştirdi. 1875 yılında başladığı Darüşşafaka'da edebiyatla tanıştı. Bu okulda bestekâr Mehmet Zekai Dede'den müzik dersleri de aldı. Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Eğitimini 1883 yılında birincilikle bitirdi.
Okulu bitirdikten sonra diğer Darüşşafaka mezunları gibi Posta ve Telgraf Nezareti'nde memur oldu. Bu kurumda kısa bir süre kâtiplik yaptı. Memuriyet hayatının ilk aylarında Sadberk Hanım ile evlendi; 1902'de eşinin ölümüne kadar süren bu evlilikten dört oğlu, iki kızı oldu.
Memuriyet hayatını benimsemeyen ve hayatını yazar olarak kazanmak isteyen Ahmet Rasim'in ilk yazısı Ahmet Mithat Efendi'nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlandı. Bu, 'Yolcu' başlıklı bir tercüme yazı idi. Ardından dönemin ünlü gazetecisi Baba Tahir vasıtasıyla Ceride-i Havadis'te fenni konularla ilgili yazı ve tercümeler yayımlamaya başladı. Bir süre Mekteb-i Behrami adlı okulda ve Komonto Musevi okulunda öğretmenlik yaptı. Ahmet Mithat'tan gördüğü teşvik sayesinde 1885'ten sonra kendisini tamamen gazeteciliğe verdi.
Yayın hayatına 1891'de başlayan Servet-i Fünun dergisinde fen konularındaki yazılarının yanında, tefrik halinde romanlarını da çıkarma imkanı buldu. Leyal-i Izdırap, Meşak-ı Hayat ve Afife burada yayınlandı. Ancak Servet-i Fünun yazarlarının genel edebi çizgisini benimsemedi. O, Ahmet Cevdet Paşa ve Ahmet Mithat Efendi'nin doğu ve batı edebiyatının olumlu yanlarını sentez haline getirmeyi amaçlayan edebi anlayışını benimsemişti.
1908'de Hüseyin Rahmi ile birlikte 37 sayı süren 'Boşboğaz ile Güllâbi' adlı bir mizah gazetesi çıkaran Ahmet Rasim, gazeteciliği Malumat, Sabah, Sebat, Güneş, Maarif, Resimli Gazete, Mecmuai Ebüzziya, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Resimli Ay, İkdam, Boşboğaz, Basiret, Tasvir-i Efkar, Vakit, Akşam, Cumhuriyet gazete ve dergilerindeki yazılarıyla sürdürdü. Bunun yanında Gülşen, Sebât, Hamiyyet, Şafak, Servet, Tanin, Envâr-ı Zekâ, Maarif, Resimli Gazete, Hazine-i Fünun, Mektep, Pul, Fen ve Edep, İrtika, Surâ-yı Ümmet, Donanma, Resimli Kitap, Musavver, Muhit gibi dergilere gerçek adıyla, Hanımlara Mahsus Malumât'ta ise 'Leyla Feride" adını kullanarak yazılar göndermiştir.
1898'de Alman İmparatoru II. Wilhelm'in Suriye gezisi sırasında Malumat gazetesi tarafından Suriye'ye, 1916'da da Sabah gazetesince harp muhabiri olarak Romanya cephesine gönderildi.
Bu arada okullar için yazdığı tarih, dil bilgisi, imlâ ve aritmetik gibi çeşitli konulardaki eserlerini kitap halinde bastırdı. Menâkıb-ı İslâm adlı kitabı dolayısıyla II. Abdülhamit'ten Mecidi nişanı aldı. Şiir, hikaye ve roman alanlarında eserler verdiyse de onu günümüze ulaştıran "Şehir Mektupları", "Eşkâl-i Zaman", "Cidd-ü Mizah", "Gülüp Ağladıklarım" gibi inceleme, araştırma ve gözleme dayanan yazıları oldu.
Müzik alanında da eserler veren sanatçı, besteleri de kendisine ait olan pek çok şarkı sözü yazdı. Yakın dostu müzisyen Tatyos Efendi'nin bestelediği uşşak makamındaki 'Bu akşam gün batarken / Sakın geç kalma, erken gel' dizeleri ile başlayan güftesi günümüze kadar gelen eserlerindendir.
1927'de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in referansıyla İstanbul milletvekili oldu ve TBMM'nin üçüncü ve dördüncü dönemlerinde milletvekilliği yaptı. Ancak sağlık sorunları yüzünden meclis oturumlarına bile katılmadı. 1932'de Heybeliada'daki evinde hayatını yitirdi, Heybeliada'daki Abbaspaşa Mezarlığı'na gömüldü.
İstanbul Fatih Karagümrük'te 1938-1939 öğretim yılında kurulan Karagümrük Ortaokulu'nun adı 1965-1966'da Ahmet Rasim Ortaokulu olarak değiştirilmiştir. Okul 1988-1989'dan itibaren Ahmet Rasim Lisesi adını almıştır.
Ahmet Rasim Kitapları - Eserleri
- Falaka
- Şehir Mektupları
- Gecelerim ve Falaka
- Leyal-i Iztırab
- Meşakk-ı Hayat
- Hamamcı Ülfet
- Güzel Eleni
- Eski İstanbul'da Hovardalık
- İki Güzel Günahkar
- Ramazan Sohbetleri
- Eserlerinden Seçmeler
- Osmanlı Tarihi
- Eşkal-i Zaman
- Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik
- İstanbul'da Eğlence Hayatı
- Muharrir Bu Ya
- Kitabe-i Gam
- Şehir Mektupları
- Asabi Kız Sabiha
- Gecelerim
- Falaka
- Meşakk-ı Hayat
- Ameli ve Nazari Talim-İ Lisan-ı Osmani
- Söz ve Çizgi Ustalarımız
- Osmanlı İmparatorluğu'nun Reform Çabaları İçinde Batış Evreleri
- Ahmet Rasim Kitaplığı 1: İlk Sevgi
- Asker Oğlu
- Hanım
- Osmanlı Tarihi
- Gülüp Ağladıklarım
- Romanya Mektupları
- Ramazan Karşılaması - Sohbetler
- Osmanlı Tarihi
- Anılar ve Söyleşiler
- İki Hatırat Üç Şahsiyet
Ahmet Rasim Alıntıları - Sözleri
- Bir kıyafet, bir eda hiç olmazsa hoş bir seda. (Eşkal-i Zaman)
- Ben seninim, sen benimsin Göz önünde durma,kaçıl (Şehir Mektupları)
- Bizde siyasete karışmayan, karıştırılmayan ne vardır? (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- Fuhuş, çıplak ve perişan sokak ortalarına, duvar diplerine, viranelere, ıssız yerlere, deniz kenarlarına, ağaç altlarına, gölgeliklerle doldu, tabir mazur görülsün, çoluk çocuk maskarası ve belki bir kat daha rezil ve rüsva oldu! (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- İşte insanlık böyle... Karanlık, muzlim, müphem vaziyete girmedikçe: “Ben neredeyim? Demez." (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Görmek neye yarar? Hissetmeliyim, bu bana yeter. (Gecelerim ve Falaka)
- İnsanın tahammülden ziyade neye ihtiyacı var ? (Kitabe-i Gam)
- Meğer tutku kederle ümit arasında yatıp kalktıkça serpilir, tazelenirmiş. (Hamamcı Ülfet)
- Güler gibi ağlarım. Yok. Ağlar gibi gülerim. Ah! Tarif edemedim. (Gecelerim)
- Dayak atıldığını izlemek de hemen hemen dayak yemektir. (Gecelerim ve Falaka)
- iki sefilin bakışları , birbirlerine tesadüf etmesi gönül alıcı hasretleri olan birtakım mutluluk manzaraları anlattı. Fakat hayalleri o kadar safça , o kadar çocukçaydı ki bu özel vaziyet ancak bu çağdaki masum kalplere vergidir. (Güzel Eleni)
- “İhtiyarlık ne yaman dert…” (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Zaman ne olursa olsun hızını değiştirir mi? (Hamamcı Ülfet)
- Öldürdü beni zaman (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Fakat öyle kalpler vardır ki onlardaki üzüntü girdibanın derinliği bilinemez. Orası bir çıkmazdır. (Güzel Eleni)
- Siması, fotoğraf amatörlerini bile hayrette bırakacak doğaüstü bir profil çizer. (Eşkal-i Zaman)
- Kamuoyu üzerinde hükmünü yürütmek istersen, yaz. (Gürültülü sesler...) Ama bâzıları yazdıklarına saçma, sayıklama diyeceklermiş, bunlar azınlık partisidir. Senin mensûb olduğun parti ise, çoğunluktur. Kısım kısım değiş-tokuş yap, araştırıcı gâvurları kov, gerçekleri bulup ortaya çıkan günahkârlara yüz verme.(*) * Ahmet Rasim, burada; düşünmeden, aklına nasıl gelirse öyle yazan kimselere taş atmaktadır. Anlatmak istediği şey şudur: Böylelerinin gözünde gerçek araştırıcılar ve bilginler değersizdir, kötüdür. (Muharrir Bu Ya)
- Okul herhâlde evden daha eğlenceliydi. Hiç olmazsa kaçamak olarak leblebiyle; tek mi, çift mi, iplikten su yolu, almaca, ten ten, el el üstünde kimin eli var, vay benim köse sakalım, evelenme develenme, devekuşu kovalama, parmak ayırmaca, yokuş aşağı, seke seke ben geldim, çıngırağım hoş geldin, fış fış kayıkçı, duvarda top, cevizle vurup almaca, beş taş oynardık. Mahallede ise bir arkadaşımla kapı dibinde olsun, bir kaydırak oynayamaz, bahçemize; çiçekler bozulur, toz toprak olur derler diye, kimseyi çağıramazdım. Oyunsuz çocuk ise, karnına dokundukça, vık vık! eden kukla bebeklerden başka bir şey değildir. (Eserlerinden Seçmeler)
- Ben Galata'nın kendisini sevmiştim. Burada korkunç olduğu kadar eğlendirici bir hayat vardı. Hâlbuki insan etraflıca düşünecek olursa bu dünyanın ne tarafı korkunç değil? (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- Senden uzağa gitmek de mümkün değil.Azmediyorum.Takatim kesiliyor.Duruyorum.Senden sakınıyorum.Anlıyorsun ya.Seni hem görmek,hem görmemek istiyorum. (Kitabe-i Gam)