Proust - Samuel Beckett Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Proust kimin eseri? Proust kitabının yazarı kimdir? Proust konusu ve anafikri nedir? Proust kitabı ne anlatıyor? Proust kitabının yazarı Samuel Beckett kimdir? İşte Proust kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Samuel Beckett
Çevirmen: Orhan Koçak
Yayın Evi: Metis Yayıncılık
İSBN: 9789753423151
Sayfa Sayısı: 80
Proust Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Proust, Beckett'in yayımlanmış ilk kitabıdır. Beckett, 1930'da yazdığı bu eleştirel monografide, doğrudan doğruya, Proust'un romanının merkezinde yer alan "zaman" sorununa hücum eder. Arzu, ölüm ve alışkanlık gibi ikincil izlekler, bu kök sorunun çevresinde çözümlenir. Proust, Proust'un ilginç yaşamıyla ilgili söylentileri bir yana iterek Kayıp Zamanın İzinde'nin kendisine yönelen ilk sistemli çalışmalarından biridir.
Kitap yayımlandığında İngiltere'de Daily Telegraph gazetesinde çıkan bir tanıtma yazısı, bu eleştirel metnin sıradışı niteliğini teslim ediyor, "Bay Beckett çok zeki bir delikanlı" diyordu.
(Arka Kapak)
Proust Alıntıları - Sözleri
- İvedi bir dünya bu. Her şey erken Ve her şey geç. Gün tutulacak biz uyurken.
- "İnsan sadece sahip olunmayan şeyi sever, sadece erişilmezi aradığı şeyi sever."
- "İnsan sadece sahip olunmayan şeyi sever, sadece erişilmezi aradığı şeyi sever."
- tutumuyla en sabırlı olanı bile ağlayarak diyordu ki sanki: "Dayanamıyorum artık".
- "Sanki bir nesnenin maddesine sahip olmak, bir kentte oturmak, onun ruhuna da sahip olmanın eşdeğeriymiş gibi."
- "Nasıl oluyor da yaşayacak cesareti bulabiliyoruz; aşkı kışkırtan şeyin bir yalan ve aşkın kendisinin de acılarımızın dindirilmesi ihtiyacından, bize hangi varlık acı vermişse onun tarafından dindirilmesi ihtiyacından ibaret olduğu bir dünyada, nasıl oluyor da kendimizi ölümden korumak için şu ya da bu hareketi yapabiliyoruz?" _____
- "İnsan tümüyle sahip olmadığı şeye aşıktır sadece."
- İnsan anlaşılmayı istiyordur çünkü sevilmeyi istiyordur, sevilmeyi istiyordur çünkü seviyordur. Ötekilerden gelen anlayış bizi ilgilendirmez ve aşkları da bir tacizdir." _____
- "Bütün insani bitkilerin içinde," diyor Proust, "Alışkanlık en az bakım gerektirenidir; en çorak kayanın görünüşteki çıplaklığında ilk boy atan da odur." _____
- " .. Dünden ötürü sadece daha yorgun değilizdir; başkayızdır, dünün felaketinden önceki halimizden farklıyızdır."
- Alışkanlığımızın diken diken olmuş kıllarıdır merak.
- "Belki de insanın en büyük günahı, doğmuş olmaktır." .. bütün ahlaki tasaların dışındadır Proust. Onda ve dünyasında ne doğru vardır ne de yanlış.
- Gölgede uyuyan sensin ey kutsal anı!" _____
- "İnsan ömrü boyunca yalan söyler," diye yazar Proust, "Esas olarak kendisini sevenlere ve en çok da horgörüsü insana en büyük acıyı verecek olan o yabancıya - kendisine." ______
- "İnsan," der Proust, "Yüzeyine eklemeler yapılabilecek bir bina değil, gövdesi ve yaprakları kendi özsuyunun ifadesi olan bir ağaçtır." Yalnızız. Bilemeyiz ve bilinemeyiz. "İnsan, kendi içinden dışarıya gelemeyen yaratıktır, başkalarını sadece kendi içinde bilen ve tersini iddia ettiğinde de yalan söylemiş olan yaratık."
Proust İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Beckett benim okurken çok zorlandığım yazarlardan, ilk kitabı olan Proust her ne kadar ‘Kayıp Zamanın İzinde’ serisinin incelemesi de olsa Beckett yine tarzını yansıtıyor. Marcel Proust’u aratmayan uzun cümleler Beckett’ın zor anlaşılan cümleleriyle birleşince edebiyat için lezzetli okur için yemesi zor bir yemek ortaya çıkıyor. Beckett eleştirisine "Proust'ta her mızrak Telephos'un mızrağı olabilir." diye başlar. Kimdir bu Telephos? Yunan mitolojisinde Telephos, Herakles ve Auge’nin oğludur. Bebekken terk edildikten sonra dişi bir geyik tarafından beslenirken bir çoban onu bularak Mysia kralı Teuthras’a verir. Telephos sonra Mysia kralı olur ve Troya savaşında Akha’lara karşı savaşırken Akhilleus’un mızrağıyla bacağından yaralanır. Bir kâhin, kendisini ancak yaralayanın iyi edeceğini söyler; mızraktaki pas, Telephos’u iyileştirir. (Not.1 Sayfa 81) Beckett bu mızrağı Zaman olarak ele alır daha sonra Zaman unsuruna yine zamanla bağlantılı başka mızraklar ekler bunlar: -Alışkanlık ve Bellek'tir. "Öyleyse Proust'un yaratıkları da Zaman'ın, bu her şeye baskın koşulun kurbanlarıdır. (…)Saatlerden ve günlerden kaçış yoktur. Ne yarından ne dünden. Dünden kaçış yoktur, çünkü dün bizi çarpıtmıştır ya da biz onu. Ruh halinin hiç önemi yoktur. Çarpılma gerçekleşmiştir. Dün aşılmış bir kilometre taşı değil, yılların aşınmış yolunda bir gün taşıdır ve onulmaz biçimde parçamız olmuştur, içimizdedir, ağır ve tehlikeli. Dünden ötürü sadece yorgun değilizdir, başkayızdır, dünün felaketinden önceki halimizden farklıyızdır" (24) Beckett, zamanı,dirilişin koşulu bir ölüm aracı; alışkanlığı, öncesinde hastalık sonrasında nimet; belleği, zehir ve panzehirle dolu klinik bir laboratuvar olarak tanımlıyor. Belirli fetiş nesneler sayesinde zaman, alışkanlık ve bellek’ten kurtulup irade-dışı belleğe ulaşılıyor. Beckett, Kayıp Zamının izindeki fetiş nesneleri şöyle sıralar. 1-Demlenmiş çaya batırılan bisküvi(Swan’ların Tarafı) 2-Dr. Percepied’intavanarası penceresinden görünen Martinville çan kuleleri (a.g.y) 3- Champs-Elysees’de umumi heladaki küflü koku. (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde) 4-Balbec yakınlarında Mme.Villeparisis’nin arabasında görünen üç ağaç(a.g.y) 5-Balbec yakınlarındaki akdiken çalılığı(a.g.y) 6-Balbec’te Grand Hotel’de ikinci kalışında potinlerin bağını çözmek için eğiliyor. (Sodom ve Gomorra) 7-Guermantes Konağının avlusundaki eğri büğrü kaldım taşları (Yeniden Bulunmuş Zaman) 8-Tabağa çarpan kaşığın sesi. (a.g.y) 9-Bir peçeteyle tabağını siliyor(a.g.y) 10-Borulardan akan suyun sesi(a.g.y) 11-Georges Sand’ın Tarla Çocuğu François’sı. (a.g.y) Beckett, Proust’ta Kayıp Zamanın İzinde’yi iradi ve gayri iradi çerçeveden inceler. Önemli karakterlerin trajedileri, yazar için önemli pasajlar incelenir. Kitabı bütün seriyi okuduktan sonra okumak daha mantıklı ancak benim gibi süprizbozan kaygısı taşımıyorsanız öncesinde okumak ve ara sıra seriyi okurken kurcalamak Kayıp Zamanın İzinde’yi daha iyi okumamızı sağlayabilir. Şunu belirtmek isterim Beckett, salt kitapla ilgilenmiş yani yazarın hayatı, psikanaliz yapı bu kitapta bulunmuyor. Mesela ‘burada yazar niçin böyle düşünmüş?’ şeklindeki sorulara sadece serinin verdiği nedenler çerçevesinde cevaplıyor. (Serkan Mutlu)
Kayıp Zamanın İzinde’yi aydınlatanlar dizisinin en bilinen isimlerden biri: Samuel Beckett. Kayıp Zamanın İzinde’nin hayatımızdaki rolü, kitap/proust-yasaminizi-nasil-degistirebilir--3645 kitabıyla Alain de Botton tarafından gösterilmişti. Okurun kendi payını alarak kitabı kazançla bitirdiği okumalardır kitap-hayat ilişkisi. Bu tür okumalar genellikle birçok kesime hitap edebilmek ve dolayımlı olanı açarak anlaşılır hale getirmek amacıyla piyasada kendine yer bulur. Ancak Samuel Beckett’ın henüz 24 yaşındayken kaleme aldığı ve “bilimsel incelemenin, biçimsel gereğini savuşturmak” diye tanımlanan kitap/proust--16267 adlı kitabını okuduysanız, Proust’un doğasında olan dolayımsızlığın okuruna kolay kolay geçmediğini, bir başka ifadeyle dolayımsız olmanın klişelerin ve edebi konvansiyonların eşelenmesi sonucu mutlak bir dolayımlılığın ortaya çıkacağını öğrenmiş bulunursunuz. Botton bu görüşü popüler kitabıyla tersyüz ederken Beckett’ın Proust’u ise sadece okuruna yazılmış gibidir. Beckett’in savruk, uzun ve birbiriyle bağlantısı olmayan cümleleri Proust öykünmesinin izlerini taşır, bunu bir adım ileri götürerek kendi üstdilini yarattığı bile söylenebilir. "Bu kitapta Marcel Proust'un efsanevi yaşam ve ölümüne değinme yok." cümlesini doğrular nitelikte olan teorik bir üstdil kullanılmıştır. Romana dair sayısız epizod örneklerinin paragraf hiç icat edilmemişçesine yapılan açılımları, hangi kitabın ele alındığını kanıtlar niteliktedir. “ (…) İnsanı taciz edecek ölçüde kılı kırk yaran, yapay ve neredeyse dürüstlükten uzak pasajlar da var. Onun hakkında tam ne düşüneceğimi bilemiyorum. Kendi biçiminin o kadar mutlak biçimde ustası ki, sık sık kölesi de oluyor. Bazı eğretilemeleri parlak bir infilak gibi bütün bir sayfayı aydınlatıyor. Bazılarıysa en katı çaresizliğin içinden üretilmiş gibi donuk, mat, aşınmış. Her türlü incelikli denge var burada, büyüleyici, titreşen bir denge... Ama hemen ardından durağanlaşma geliyor, tahtırevalli tam bir yatay çizgide duruyor, düetin ilk ve ikinci kısımları kendilerinden memnun bir tarzda birbirini sonsuzca yankılıyorlar.” (sf. 8) Sıradan bir metnin anlamı, anlatılan olaylarla sınırlı olacak şekildedir, düzdür. Olmuştur olmaktadır veya olacaktır. Beckett kitabın temel taşı diyebileceğimiz bir saptama yapar burada: “Proust alegoriye yanaşmamış, eşyanın ve deneyimin “anagojik” anlamıyla ilgilenmiştir.” Buna göre bir metnin tinsel boyutu 3 derecelidir; “Kavramı ilk olarak St. Thomas Aquinas, kutsal metinleri yorumlarken kullanır. Kutsal metinlerin çok katmanlı olduğu dolayısıyla onları anlamanın da aşamalı gerçekleşeceği üzerinden ilerleyen Aquinas, metinlerin düz anlamlarınının yanısıra tinsel anlamlarının da olduğunu ve bunun da üç aşamalı olduğunu söyler: ilki alegorik anlam, ikincisi ahlaki anlam, üçüncüsü ise anagojik anlamdır. Alegori neye inanılması gerektiğini, ahlak ne yapılması gerektiğini, anagoji ise söz konusu olgunun "hikmeti"ini, evrensel düzen içindeki yerini, varolmasıyla gerçekleştirmeye yöneldiğini ifade eder.” “Aquinas'dan 6.yy. önce yaşamış fakih Cafer Sadık ise Kuran'ın ibare, işaret, letayif ve hakayık olmak üzere dört ifade üzerine olduğunu söylemiştir, bunlardan ibare halk için, işaret aydınlar için, letayif evliya için hakayık'ın ise peygamberler için olduğunu belirtmiştir.” (ekşi) Proust’un göstergeleri tam da burada kilit rolü üstlenir, bu üç anlamı birbirinden ayırt etmenin yolu onları zamanla ilişkilendirmekten geçer. Geçmiş (alegorik) şimdi (ahlaki) ve gelecek (anagoji) Böylelikle bu ilişkilendirmeye bakarak kutsal metinlerdeki bilinen anlamların, yani tinsel boyutun Proust tarafından yeniden üretilerek katmanlaştırıldığını söylemek doğru olacaktır. gonderi/52982664 Anlatıcı, kitap/albertine-kayip--16131 ‘ta “ben alışkanlıkların insanıyım” demişti. Kayıp Zamanın İzinde’deki Göstergelerin en uç boyutuna girebilecek bu cümle, Anlatıcının ruh halindeki mahpusluğun bir sonucu olsa gerekti. Çünkü içinde bulunduğumuz alışkanlıklar dizisi çevremizdeki kozanın dışına çıkmamızı mümkün kılmıyordu. Nuh nasıl gemisinde aylarca kalarak zihninde ağaç ve bitki görüntülerini -daha önce düşünmemişçesine- gerçek manada yoğunlaştırdıysa, insan da asıl realiteye ancak ve ancak bu duvarı yıkarak geçebilirdi. Evet, bu uykudan uyanışın yegane örneği Proust’un o meşhur kurabiyesi; mekanı zaman ile, özneyi an ile bütünleştirmekti. Bir eşleştirmedir aranılan şey, ortak bir öğe, geçmişi bugüne bağlayan uyarımlar. Alışkanlığı koparacak olan zihnin o bölgesini harete geçirmek, ‘Madlen’ ile Kayıp zamanı tersine çevirebilmektir. gonderi/52815331 İradi belleğin çarpıtılmış imgelerinden başka her şey yitip gider; Düşes de Guermantes, Gilberte, Anneanne, Albertine, Combray, Balbec ve Venedik. Geriye hiçbir şey kalmaz... Beckett’ın Proust’unu okuduktan sonra diğer okumalarımdaki zayıf paragraf halinin göze batmaya başladığını fark ettim; Hiçbir şey konuşmak ve yazmak istemeyen insanın tonla kelimeler sarf ettiği ama farkında olmaksızın aslında hiçbir şey söylemediği; bunun ayrımına varan okurun yine farkında olmaksızın yaptığı Proust idmanı, şişman, sonu gelmeyen satırları zorunlu olarak gereksindirmesi ve kopyasını başka kalemlerde araması... Evet, panzehir dediğimiz şey tam olarak budur. (Sergen)
Kayıp Zamanın İzindeki Rota: Merak alışkanlığımızın diken diken olmuş kıllarıdır.İrade dışı bellek patlayıcıdır.”Apansız,topyekûn ve lezzetli bir patlama.”Büyüleyen yada azap çeken Lazarus’u geri getirir;daha çoğunu=azını geri verir.Çünkü yararlı,uygun düşen,raslantısal soyutlanıp dışarıda kalır.Tutuşurken alışkanlık ve bütün işlevini yakıp yok etmiş ve parlayışıyla deneyim uyduruk gerçekliğin gösteremediğini ortaya çıkarmıştır.Proust’ta mucize on iki kez gerçekleşir “Kayıp Zamanın İzinde”iken. Proust ilk ve ünlü epizotunu -bisküvisini çaya bandırması-başlar.Swann’a da deneyimin bütün öğeleri ve doruk noktası diyebiliriz.Swann dolaysız biçimde Odette ve Gilberte’i,Verdurin’leri ve küçük klanları müziğin,Bergotte’un düz yazısını;dolaylı olarak Guermantes’ları Oriane ile Dük’ü,Prenses’i ve M.de Charlus merkezi figürleri ile valsini yapar.Bir fincanın anlaşılmaz sıradanlığı sığ kıyısından çekip çıkarıyordur onu.Düşlerimde bile okuduğum bir seri ısrarla ve sevgiyle tavsiye ederim.Esen kalın. (Gökçe Erdem)
Kitabın Yazarı Samuel Beckett Kimdir?
Samuel Barclay Beckett, (13 Nisan 1906; Foxrock, Dublin - 22 Aralık 1989, Paris), İrlandalı yazar, oyun yazarı, eleştirmen ve şair. 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde gelen yazarlarından biridir. James Joyce'un takipçisi olduğu için "son modernistlerden", daha sonraki pek çok yazarı etkilemiş olduğu için de "ilk postmodernistlerden" biri olarak değerlendirilir. Beckett ayrıca, Martin Esslin'in "Absürd Tiyatro" olarak adlandırdığı akımın en önemli yazarı sayılmaktadır. Eserlerinin çoğunu Fransızca ya da İngilizce yazıp, diğer dile kendisi çevirmiştir. En bilinen eseri Godot'yu Beklerken'dir.
Beckett'in eserleri sade ve temel olarak minimalisttir. Bazı yorumlara göre, çağdaş insanın durumu hakkında oldukça kötümser, hatta hiççi eserler vermiştir. Gittikçe daha kısa ve özlü eserler veren Beckett, bu kötümserliği kara mizah yoluyla anlatır. "Roman ve drama türlerinde yeni formlarda oluşturduğu eserlerini, modern insanın yoksunluğu üzerine kurguladığı" için, 1969'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Beckett, ayrıca 1984'te Aosdána'da Saoi seçilmiştir.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Samuel_Beckett
Samuel Beckett Kitapları - Eserleri
- Godot'yu Beklerken
- Hiç İçin Metinler
- Murphy
- Mercier ile Camier
- Aşksız İlişkiler
- Molloy
- Eşlik
- Dünya ve Pantolon
- Malone Ölüyor
- Proust
- Oyun Sonu
- Adlandırılamayan
- Üçleme
- Acaba Nasıl?
- Yankının Kemikleri
- Watt
- Echo'nun Kemikleri
- Sıradan Kadınlar Düşü
- Felaket ve Sair Kısa Oyunlar
- Bana Benzer Bir Başka Aylaklık
- Mutlu Günler
- Tüm Kısa Oyunları
- Son Band
- İmge
- All That Fall
- Hikaye Sırasında
- Godot'yu Beklerken - Tüm Düşenler - Oyun Sonu
- Krapp's Last Tape & Embers
- Li Benda Godot
- Toplu Kısa Oyunlar 1956-1962
- The end
- Worstward Ho
- Dante and the Lobster
- Bütün Hikayeleri
Samuel Beckett Alıntıları - Sözleri
- Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil..! (Worstward Ho)
- Eğer bir gün susarsam, söylenecek bir şey kalmamıştır bu durumda; her şey söylenmemiş olsa bile, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile. (Malone Ölüyor)
- [...] Kahretsin eski yerler,eski isimler (Felaket ve Sair Kısa Oyunlar)
- İnanç duymanın en büyük nedeni daha eğlendirici olmasıdır. İnançsızlık bir boşluktur. Değişeceğimize inanç duyamayız. İnsan boşlukta kalmaya katlanamaz. (Aşksız İlişkiler)
- "Ah, insanlar, insanlar, her şeyi açıklamak gerekiyor onlara." (Oyun Sonu)
- düşük yapmak kısır olmaktan daha iyi değil mi dokuz gün asla yüzdüremedi batan aşkı ne de dokuz ay ne de dokuz ömür.. (Yankının Kemikleri)
- Hamm: "Bu da ötekiler gibi bir gün o zaman." Clov: "Devam ettiği sürece. Ömür boyu hep aynı saçmalıklar!" (Oyun Sonu)
- Sınıfta aklı hep başka yerlerde olurdu ya da boştu kafasının içi. (Malone Ölüyor)
- Bir gün sesleneceğim ona. Ne diyeceğim, bilmiyorum, bir şeyler diyeceğim, zamanı gelince söyleyecek bir şeyler bulacağım. (Üçleme)
- ''Bazen insan kendine soruyor şaşkınlıkla, acaba doğru gezegende miyim diye.'' (Hiç İçin Metinler)
- “Desen sanatın namusudur.” (Dünya ve Pantolon)
- Çok uzun bir sürenin sonunda değer yargısı adına ne kaldıysa kendinde, onunla karanlığın ve sessizliğin hiç de değişmeyeceği yargısında bulundu. Bir gün sesi duyana kadar sürdü bu. O güne kadar! (Eşlik)
- Bana soru sorulmasına öğle az alışkınım ki, bana bir şey sorulduğunda ne olduğunu anlamam için bir hayli zaman geçer. (Molloy)
- Güzellik? Bir araya getirilmiş insanoğlu. İyilik? Boğazlayın. Gerçeklik? Büyük yığınların yellenmesi. (Dünya ve Pantolon)
- Bana tutup da aydan söz etmeyin sakın, gecemde ay yoktur benim, size yıldızlardan söz edersem yanlışlıkladır. (Molloy)
- Oysa ben para için çalışmıyorum. Peki ya ne için çalışıyorum? Bilmiyorum. İnanın pek bir şey bilmiyorum. (Molloy)
- Bir yaşam boyunca aynı sorular, aynı cevaplar hep. Artık sona erebilir. (Oyun Sonu)
- Hep aynı dünyanın üzerinde ışıldıyordu güneş, başka seçeneği yoktu çünkü. (Murphy)
- ...başka bir şey bulmak varoluşu biraz daha sürdürmek için sorular bulmak kimdi onlar nasıl varlıklardı dünyanın neresindeydiler bu tür şeyler işte bu kuklalar gösterisini kim düzenliyor hiçbir anlamı yok ki git bir şeyler ye... (Acaba Nasıl?)
- Bilemediğiniz şeyleri söylemek gücüne sahip olmadığınıza da inanmak istiyorum. Herkeste görülen bir yetersizlik bu. (Watt)