Politika - Aristoteles Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Politika kimin eseri? Politika kitabının yazarı kimdir? Politika konusu ve anafikri nedir? Politika kitabı ne anlatıyor? Politika kitabının yazarı Aristoteles kimdir? İşte Politika kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Aristoteles
Çevirmen: Furkan Akderin
Orijinal Adı: Politics
Yayın Evi: Say Yayınları
İSBN: 9786050202625
Sayfa Sayısı: 272
Politika Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Aristoteles, Antikçağ felsefesinin en önde gelen filozofudur. Benzer düzeyde bir felsefeye İlkçağda sadece Platon'un erişebildiği kabul edilir. Antikçağa damgasını vurmuş olan Aristoteles, pek çoklarına göre tüm çağların en büyük birkaç filozofundan birisidir. Bilim ve felsefede onun başarmış olduklarıyla rekabet etme ümidi besleyebilen insan sayısının bir elin parmaklarını geçmediği hemen herkes tarafından kabul edilir.
Aristoteles, mantık, doğabilimleri, metafizik, psikoloji, etik ve siyaset felsefesi gibi pek çok alanda eser vermiştir. "Aristoteles külliyatı" olarak geçen, özgün haliyle Grekçe 1462 sayfadan oluşan eserler bütünü, derslerinin, kendisi ya da öğrencileri tarafından tutulmuş notlarından oluşur.
Aristoteles, Nikomakhos'a Etik'in sonunda sıradaki işinin devletlerin yönetim şekillerinin incelenmesi olduğunu söyleyerek, siyaseti etik konusunun bir parçası olarak ele almaya devam edeceğini belirtir ve siyasete dair görüşlerini aktarmaya başlar. Aristoteles'in siyasete dair görüşlerini içeren Politika, onun özellikle yayınlanması için hazırladığı çalışmalarından birisi değildir. Daha çok öğrencilerinin tuttuğu notlardan oluşan eser, sekiz kitap olarak düzenlenmiştir.
Politika Alıntıları - Sözleri
- "Kralın uyruklarına karşı doğal bir üstünlüğü olması, ama onlarla bir soydan gelmesi gerekir ve işte, yaşlının gençle, babanın oğulla ilişkisi de tam böyledir."
- Bütün dövlət quruluşu formaları ya daxili, ya da xarici səbəblərdən onda dağılır ki, əks quruluşa malik olan dövlət yaxınlıqda olur, yaxud lap uzaqda olsa da qüdrətlidir.
- Əks tədbirlər əks hərəkətlər doğurur.
- Yasalar yönetmeli ve yöneticiler de bunu uygulamalı, işte o zaman anayasa var demektir.
- Ancak ruhun güzelliğini görmek bedenin güzelliğini görmekten daha zordur.
- Bir kentte kadınların durumu iyi bir şekilde düzenlenmediyse, o kentin yarısı için iyi bir anayasa yok demektir.
- Dövlət çevrilişi o halda reallaşır ki, onun bir-biri ilə ziddiyyət təşkil edən hissələri, məsələn varlılarla yoxsul xalq bərabərləşir, ortabab vətəndaşlar isə ya qətiyyən olmur, ya da tamamilə az olur. Əgər göstərilən hissələrdən biri böyük üstünlük əldə edərsə, onda digərinin onunla mübarizəyə girməyə cürəti çatmayacaq. Öz xeyirxahlıqları ilə seçilən adamların, adətən, çəkişməyə girməmələri də bununla da izah edilir: onlar əksəriyyətlə müqayisədə olduqca azdır.
- "...kadınların durumunun iyi düzenlenmediği bütün anayasalarda, şehrin bir yarısı için uygun yasama yapılmamış demektir."
- "...hepsi birbirinin aynı olan insanlarla bir devlet yapamazsınız."
- Hissəyə nə xeyirlidirsə, tama da o xeyirlidir.
Politika İncelemesi - Şahsi Yorumlar
MÖ 4. Yüzyılda Aristoteles tarafından insanların en iyi şekilde yaşayabileceği, en iyi devlet düzenini ortaya koyabilmek amacıyla kaleme alınmış bu eser, siyaset ve felsefe alanında etkileyici düşünce ve fikirlerden oluşuyor. Aristoteles'in düşünce ve fikirlerinde Platon'un önemli bir etkisi var. Bu kitapta, Platon'un siyaset felsefesi alanında sunduğu "Devlet" ve "Yasalar" isimli eserlerindeki düşünceleri üzerinde oldukça fazla duruluyor. Kitap toplam sekiz bölümden oluşuyor. Eserin birinci bölümüne devletin ortaya çıkışı ve devleti oluşturan insanların doğası gereği, cinsiyet, akıl ve fiziksel güç olarak birbirlerinden ayrılması anlatılarak başlanıyor. Aristoteles'in sadece bedensel güçlerini kullanıp zihinlerini kullanamayanları hayvanlara benzetmesi ve bu insanların ekonomik açıdan köle olarak kullanılmasının gerekli olduğunu savunması dikkat çeken bir yaklaşım. Bu kölelerin zihinlerini kullanmaları gerektiğini de söylemiyor ve bu yönde bir eğitimde önermiyor. Çünkü toplum içerisinde bazılarının ekonomik açıdan üstünlük elde edebilmesi, diğer insanları sömürebilmesi, özgür olabilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için kölelere ihtiyaç olduğunu söylüyor. Kölelerin ise karnı doysun yeter. Asil ve soylu yurttaşlar için köleleri mülk olarak görüyor, araba gibi yahut at gibi. Bu köleyi mülk edinme anlayışı insana daha fazla değer verdiğini düşündüğümüz Hristiyanlık ve İslam dininin ortaya çıkmasından sonra dahi yüzyıllar boyunca varlığını korudu. Neyse ki günümüzde modern köleliği saymazsak insanı mülk edinme gibi bir durum yok. (?) İnsanların mülkiyet kazanmaları daha sonra takas, ticaret ve para kazanma faaliyetlerine girişmeleri kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Burada Aristoteles ihtiyaçlar doğrultusunda mülkiyet kazanmanın gerekliliği ile ticaretin doğurduğu aşırı ölçüde para kazanma isteğini birbirinden keskin şekilde ayırıyor. Aristoteles ana hatlarıyla geçim sağlamanın en uygun yolunun hayvancılık ve tarım olduğunu söylüyor. Ticaret, faiz ve belirli bir ücret karşılığı işçi olarak çalışmanın ise doğaya uygun olmayan geçim kollarından olduğunu savunuyor. Eserde Platon'un "Devlet" isimli kitabında söylediklerine yönelik bol miktarda eleştiri var. Platon ve Aristoteles'in mülkiyet konusunda farklı düşündüklerini görüyoruz. Platon mülkiyet hakkında insanlık ve devletin sürekliliğini sağlamak için daha paylaşımcı bir yaklaşım içerisine girerken, Aristoteles mülkiyetçilik konusuna daha bireysel bir düşünceyle yaklaşıyor. Mülkiyetin ferdî mi yoksa kolektif mi kullanıldığında daha iyi olacağı konusu günümüzde de hala tartışma konusudur. Bugün tartışmaların dönüp dolaşıp saplandığı nokta siyasal ve ekonomik açıdan kapitalizm ve sosyalizmdir yahut türevleridir. Bu bölümde iki düşünür arasındaki farklı bir diğer görüşte, Platon'un erkeklere ortak bir şekilde sahiplendirdiği kadınlar ve çocukları, Aristoteles'in erkeklerin bir uyruğu olarak görmesi ve tamamen ikinci plana atması. Aristoteles buradaki eşitsizliği ruha bağlıyor; kadın, erkek ve çocukları birbirinden ayıran etkenin düşünme ve akıl olduğunu, aklın ise erdemi ortaya çıkardığını iddia ediyor. "Susma"yı "kadının şanından" sayıyor ve çocukların da henüz gelişmemiş olduklarından erdemlerinin olgunlaşmadığını söylüyor. Çocuklar hakkında söyledikleri günümüzde çocukların 18 yaşını doldurana kadar seçme ve seçilme hakkına sahip olamamaları durumuna sebep olan etkenlerden öte bir şey değil. Platon ve Aristoteles'in hemfikir olduğu temel düşünce şu, devlet var ise iyiye ulaşmak için var. Aristoteles kitabın ikinci bölümüne, Platon'un "Devlet" adlı eserinde belirttiği kadınları, çocukları, mülkiyeti paylaşma konusuna ve insanları fabrika mahsulü makineler gibi duygusuz ve birbirinin aynı olarak anlatmasına hücum ederek, şiddetli şekilde eleştirerek başlıyor. Platon'un kadın, çocuk ve mülkiyet üzerinde kurduğu ortaklığın ve paylaşmanın daha iyi bir toplumsal dayanışmaya vesile olacağı iddiasına, ortaklığın önemsememe ve savsaklamaya sebep olacağını ve dayanışmaya zarar vereceğini iddia ederek karşı çıkıyor. Platon'un "Devlet" ve "Yasalar" eserlerindeki, özellikle mülkiyet ve anayasa konularıyla ilgili eksiklikler, yanlışlıklar üzerinde duruyor. Bu bölümün geri kalanında Phaleas, Hippodamos gibi düşünürlerin görüşlerini tartışarak toplumdaki servet eşitliği ve anayasalar üzerinde duruyor. O dönemdeki Sparta, Girit ve Kartaca anayasalarını karşılaştırıyor. Aristoteles eserin üçüncü bölümüne yurttaş, devlet ve anayasa kavramlarını açıklayarak başlıyor. Yurttaş ve yurttaşlık tanımını aristokratik bir çerçevede yapıyor. Örneğin, işçiler ve kölelerin yurttaşlık için gerekli nitelik ve yeteneklere sahip olamayacaklarını söylüyor. Yurttaşlığı belirli bir toplumsal sınıf olarak görüyor. Yurttaşlar dışındaki halk kitlesini uyruk olarak ayrıştırıyor. Krallık, tiranlık, aristokrasi, oligarşi, demokrasi, despotluk, adalet kavramlarını tartışıyor. Bu kavramlardan krallık, aristokrasi ve siyasal yönetim dediği yurttaşların anayasal egemenliğini (politeia'yı) doğru ve normal yönetim olarak tanımlıyor. Bunlara karşılık krallıktan tiranlığın, aristokrasiden oligarşinin, siyasal yönetim ya da çoğunluğun anayasal yönetiminden demokrasinin sapma olarak ortaya çıktığını ve yanlış yönetimler olduğunu söylüyor. Bölümün sonunda mutlak monarşi ve yasalar üzerinde oldukça fazla duruyor. Monarşinin doğru biçiminden krallık, yanlış biçiminden tiranlık olarak söz ediyor. Dördüncü bölümünde anayasa kavramı tartışılıyor. Aristoteles oligarşik anayasa ve demokratik anayasa arasındaki farkları, hangisinin iyi ve doğru olduğunu, kimlere uyduğunu anlatıyor. Bu bölümde Aristoteles "siyasal yönetim" adını verdiği rejimde bir anayasa oluşturmaya çalışıyor. Buradaki görüşü biraz demokrasiden biraz oligarşiden bir şeyler alarak en iyiyi elde etmek. Bu ortalama anayasa anlayışı, devleti oluşturan halk içerisinde de "orta sınıf insan" arayışına dönüşüyor. Aşırı zengin ve aşırı yoksul insanların bulunmadığı orta sınıf insanlardan oluşan bir toplumda çatışmaların olmayacağı ve adaletin sağlanacağı en iyi anayasanın oluşturabileceğini savunuyor. Bu bölümün sonunda siyasal yönetimdeki yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde duruyor. Bu organlarda görev alacak kişilerin halkın hangi kesiminden olacağını, nasıl seçileceğini anlatıyor. Aristoteles kitabın beşinci bölümünde anayasa kavramını değerlendirmeye devam ediyor. Anayasalarda gerçekleştirilen değişikliklerin nedenlerinin neler olduğunu, anayasaların niteliğini, sayısını, anayasayı etkileyen yıkıcı etkenleri ve anayasaların hangi türlere dönüştüğünü tartışıyor. Bu bölümde özellikle anayasanın değişmesine sebep olan eşitsizlik, gerilim, şiddet, devrim ve yönetim değişikliği konuları üzerinde duruluyor. Krallık ve tiranlığı tehlikeye sokan durumları ve monarkların iktidarı elde tutabilmek için neler yapması gerektiğini anlatıyor. Bu bölümde Aristoteles'in, halkı sömürüp iktidarı elinde tutmak isteyen yöneticilere kurnazca önerileri var. Bu tür önerileri Machiavelli'nin 1500'lü yılların başında, "iktidara giden ve gücü elde tutmak için başvurulan her yol mübahtır" anlayışıyla yazdığı "Hükümdar(Prens)" adlı eserinde de görmek mümkün. Örneğin bu bölümde Aristoteles'in önerdiği bir konu tıpatıp Machiavelli'nin söyledikleriyle örtüşüyor. İki düşünür de diyor ki "Hükümdar dindar görünmelidir. [Dikkat buyurunuz, dindar olmalıdır demiyorlar] Çünkü insanlar Tanrıların bilincinde olduğuna inandıkları egemenlerin kendilerini ezmeyeceğine inanırlar ve ona karşı ayaklanma olasılıkları olmaz." Bu öneriler hala güncelse yıllardır insan yönetiminde değişen hiçbir şey yok demektir. Aristoteles bu bölümün en sonunda Platon'un "Devlet" eserinde timokrasi, oligarşi, demokrasi ve tiranlık yönetimleri üzerine yapmış olduğu açıklamaları eleştiriyor. Eserin altıncı bölümünde daha önceki kısımlarda anlatılan konulara sık sık değiniliyor. Demokrasilerin ve oligarşilerin en iyi nasıl işletilebileceği, devamlılığının nasıl sağlanabileceği konusu üzerinde duruluyor. Bu bölümün sonunda devlet yönetiminde görev alacak bürokrat ve memurların kimler olacağı ve hangi görevlerde ne kadar süreyle bulunacakları belirleniyor. Yedinci bölüme en iyi yaşamın, mutluluğun ve erdemin arayışı, tartışılması ile başlanıyor. Aristoteles'e göre yurttaşlar için en iyi yaşam türünü sağlamak en iyi anayasanın amacıdır. Bu bölümle birlikte ideal devletin koşullarını tamamlamaya çalışılıyor. İdeal devletin koşulları, nüfusu, büyüklüğü, konumu, iklim özelliği, şehirlerin yapısı, planı, toplumsal, siyasal ve dinsel kurumlar anlatılıyor. Toplumsal sınıf ayrımı ve toprak sahipleri üzerinde duruluyor. Aristoteles bu bölümün sonu itibarıyla anlatmaya başladığı eğitim konusunu kitabı bitirene dek sürdürüyor. İnsanların yurttaşlık için nasıl eğitileceği ve bu eğitimi kimlerin nasıl vereceği anlatılıyor. Aristoteles'in bütün erdemleri geliştirmeye, ahlaka ve liyakate yönelik bir eğitim anlayışı var. Eğitimin konusu çocuklarla ilgili olduğundan aile, evlilik, ana-babalık üzerinde de duruyor. Aristoteles kitabın başından sonuna Platon'un "Devlet" eserini yoğun şekilde eleştirse de bazı kısımlarda büyük ölçüde anlaşıyorlar. Bu bölümde engelli ve sakat çocukların ölüme terk edildiği, yaşatılmadığı kısım benzer düşündükleri konulara bir örnek olarak verilebilir. Yine bu bölümde çocuk eğitimi ile ilgili konularda iki düşünürün de benzer fikirde oldukları görülüyor. Kitabın son bölümü olan sekizinci bölümde eğitim sisteminin nasıl olacağı üzerinde duruluyor. Aristoteles'e göre çocukların yetiştirilmesi ve eğitilmesi kamuyu ilgilendiren bir durumdur, çünkü çocuklar geleceğin yurttaşları, geleceğin egemen sınıfıdır. Dolayısıyla düzenli bir programla yetiştirilmeliler. Değerli yurttaşlar erdemli bir eğitimle yetiştirilebilir. Platon gibi Aristoteles'te eğitim konusunda müziğe oldukça önem veriyor. Müzik sadece eğlenmek, dans etmek, içki içmek için değildir, aynı zamanda eğitime uygulanmalı, gençler müzik eğitimi görmeli ve müzikle eğitilmelidir. Son bölüm baştan sona müzik konusuyla ilgili. Aristoteles kitabın çoğu yerinde Platon’un fikir ve görüşlerini esas alarak eleştirilerde bulunduğu için, Platon’un eserleri okunduktan sonra bu eserin okunması daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek ve eleştirileri daha iyi anlayabilmek açısından önemli. Platon’un “Devlet” eserindeki ütopik ve felsefi yöne kıyasla, bu eserin daha gerçekçi ve siyasi bir yaklaşımla yazıldığını söyleyebilirim. "Sorarlarsa dünyanın gidişini Eflâtun'dan satırlar okuyacağım" der Rıfat Ilgaz. Yani dünya tiranıyla, yoksuluyla, asiliyle, kölesiyle, iyisiyle, kötüsüyle aynı dünya, aynı hamam, aynı tas azizim, yüzyıllardır değişen pek bir şey yok. İyi okumalar... (Bünyamin Müftüoğlu)
Aristo’nun tarihi bilgiler kapsamında en önemli eseri olarak düşünülüyor ve bunu böyle kabul edebilir miyiz? Evet. Peki, neden? Yunan coğrafyasında bulunan tüm kent devletlerinin yasaları bir araya getirilerek tüm devletlerin anayasasını içeren bir taslak hazırlanıyor. Bu mühim. Çünkü burada en olumlu görüş neyse o kullanıyor. Mesela bizde tecavüzcülere hapis cezası veriliyor değil mi? Birleşik olan yasada en ağır ceza, şeriatta ve Katolik inancında mevcut. Şeriata göre ise bu kişi recm ediliyor. Yani bir tecavüzcüyü taşlayarak öldüreceğiz. Bence mükemmel. Çünkü korkmuyorlar ve yine yapıyorlar, olan bir kenarda oturup üzülenlerin çektiği vicdan azabıyla kalıyor. Buna benzer düşünürsek açıklayıcı bir giriş yapmş oluruz kanaatindeyim. Toplam 146 anayasa olduğu ve bunlardan sadece Atinalılar’ın geçtiğinin bizlere ulaşması manidar. Bunun gibi bir de Papirüs üzerinde bulunması dikkat çekici. Genellikle bunu Mısır Medeniyeti yapıyordu diye hatırlıyorum. Orada yazılmış olması da muhtemel. İlerleme kısmı da aslında takdire şayan yani bir devlet nasıl gelişir sorularını kendince ama mantıklı önerilerle cevaplarken aynı zamanda devlete yönelik eleştirilerini (bu her yerde daima her toplum üyesi tarafından mutlaka yapılmıştır, yapılır, yapılacaktır) ve siyasi olarak kendi görüşlerini açıklayarak ilerler. İyi bir kitap olduğunu düşünüyor, hepimize iyi okumalar diliyorum.. (Sadık Kocak)
Aristoteles’in teleolojik öğretisine göre bir şeyin doğası, o şeyin yetkinleşme sürecinin tamamlanmış halidir. İnsan, ev, aile ve diğer her şey o şey olmayı, yetkinleşmeyi amaçlar. İnsanın amacı mutluluğa ulaşmaktır ve mutlu bir yaşam için de şu 3 öğe bir arada bulunmalıdır: bedensel varlık, zihin ve ahlak nitelikleri; cesaret, dürüstlük, zeka ve ölçülülük. Mutluluğa ulaşan insan, gerçek doğasına yaklaşmış olur. İnsanın erdem arzusu sınırsız, zenginlik ve ün arzusu ise sınırlı olmalıdır. Zaten erdem zenginliği getirir, ama zenginlik erdemi getirmez. Herkes manevi ve zihni iyiliklerle mutlu olmalıdır. Tanrının varlığı da bunun kanıtıdır. Tanrı, dışsal şeylerden ötürü değil, kendi doğası gereğince kutsal ve mutludur. İyi eylemde bulunmayan insanlar ve şehirler mutlu değildir. Eylemde olmak, eylemsizlikten değerlidir. Çünkü mutluluk, bir şeyler yapmaktır. İyilik kendi başına yeterli olmaz, onu eyleme çevirme gücü olmalıdır. O halde en iyi yaşam için etkin bir yaşam da şarttır. En iyi yaşama ulaşmak için en iyi şehir kurulmalıdır ve bu şehrin büyüklüğü de nüfusu da ölçülü olmalıdır, ne çok az ne çok fazla. Böyle bir şehirde yurttaşlar erdem ve yeteneklerini geliştirmek için yaşamalı; işçi ve tüccar olmamalıdır. İyi ve erdemli olmanın 3 kaynağı vardır: doğa, alışkanlık ya da eğitim ve akıl. Eğitim yolunda çocuklara 4 şey öğretilmelidir: okuma yazma, beden eğitimi, müzik ve resim. Bunların arasında müzik, hazla ilgili olduğu için müzik aleti kullanabilme yetisi değil, müzikten anlama becerisi öğretilmeli. Müzik aleti kullanmak, soylulara yakışır bir şey değildir. Çizim yeteneği ise en azından alışverişte kullanılabiliyor ve esas olarak maddi nesnedeki güzelliği görmeye yarıyor. Beden eğitiminde ise zihin ve bedenin aşırı çalışması aynı dönemde olmamalıdır. Bunlar birbirini engeller. - Mülkiyete ve Paraya İlişkin Görüşleri Mülkiyet, kendi başına yararlı ve yaşamak için gereklidir. Köle de bir mülkiyet konusudur ve bu yüzden efendisinin yalnızca kölesi değil, aynı zamanda mülküdür; canlı eşyadır. Ancak efendinin efendiliği köleye içkin bir konu değildir; efendi, doğadan efendi ve köle de doğadan köledir. Köle, efendisinin canlı ama ayrı bir parçasıdır. Kölenin işlevi aşağılık işleri yerine getirmek olduğu için ondan büyük bir erdem beklenemez; gevşek yaşamı ve beceriksizliği yüzünden işini savsaklamaması yeterlidir. Yönetime ilişkin olan para kazanma durumu, zorunlu olduğu için kabul edilebilirdir. Ancak ticarete ilişkin olan para kazanma doğadan gelen bir şey olmadığı için kınanabilir. Faizcilik ise doğaya en aykırı para kazanma metodudur. Ortak mülkiyet sakıncalıdır. Sahip sayısı arttıkça mülkiyete saygı azalır. Mülkiyette hem ortaklık hem de bireysellik olmalıdır; genel olarak özel, bir noktaya kadar da özel mülkiyet. Mülkiyet ortaklığı, devlette olması gerekenden daha fazla bir birlik getirir ve bu da çokluğu engellediği için devlete zarar verir. Devlet, olabildiğince birlik olması gereken bir kurum değildir. Aşırı birlik olan bir devlet, aileye ve hatta bireye dönüşür ve yakılır. Birbirinin aynı olan insanlarla bir birlik oluşturulamaz. Bir şehri ayakta tutan şey ayrı ayrı parçaları arasındaki dengedir. Mülkiyetin kaldırılması yalnızca devlette birliği sağlama çabasını boşa çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda cömertlik erdeminin sergilenmesini de engeller. Mülkiyette eşitlik sağlamak yerine gelir adaletsizliğini önlemek önemlidir. Bunun için de eğitim yoluyla insanların da istekleri şekillendirilmelidir. Hiç kimse geçim sıkıntısı çekmemelidir. Yemekler ortak yenmelidir. Kamu toprağı ortaklaşa yemekler yenen alan ve tanrılara hizmet edilen alandır. Özel toprak ise şehre yakın şehre uzak alanlar olarak her yurttaşa 2 adet verilmelidir. - Devlete, Yönetime ve Adalete İlişkin Görüşleri Aristoteles’in kolektivist anlayışına göre bütün, parçadan önce gelir. Nasıl ki el, bacak gibi uzuvlar vücuttan ayrılınca el ve bacak mahiyetinde olmuyorsa birey de devlet olmadan bir şey doğasını tamamlamış sayılmaz. Ayrıca adalet de devletin temelidir; “siyasal topluluğun temeli haktır ve hak, neyin adaletli olduğuna karar vermenin ayracıdır” der. Bir toplulukta adalet, herkesin iyiliği demektir. Haklı olan, ortalamayı aramaktır. Çünkü yasa, ölçülüdür. En iyi yaşam orta yoldur. Kutuplar arasındaki iki ucun da erişebileceği bir düzen olmalıdır. Bu yüzden en iyisi orta sınıfın yönetimidir. Devlet adamı ile devlet, kral ile uyrukları, aile reisi ile ev halkı, efendi ile kölesi arasındaki ilişki birbirinden farklıdır. Aristoteles bu siyasi ilişkilerin her birini farklı anlamda kategorize etmiştir. Ayrıca en küçük parçalara bölerek ailenin içerisinden 3 farklı iktidar ilişkisi ortaya çıktığını söyler: efendi ile köle, koca ile karı, baba ile çocuk. Bir adamın karısı üzerindeki yönetimi devlet adamının yönetimidir, siyasaldır; çocukları üstündeki yönetimi ise monarkçadır. Özgürün köle, erkeğin dişi, babanın çocuk üzerindeki yönetimi ayrı konulardır ve her biri doğaldır. Çünkü ruhun düşünme yetisi özgür insanda vardır, kölede yoktur, kadında vardır ama işlemez, çocukta ise henüz gelişmemiştir. Bir canlı yaratık beden ve ruhtan; ruh akıl ve tutkudan oluşur. Zihin yöneten, beden de yönetilendir. Bedenin zihni yönettiği durumda kötü bir insan ve doğaya aykırı bir durum ortaya çıkar. Doğa, özgür kişilerle kölelerin bedenlerini ayrı yapmayı amaçlamıştır. Fakat bazen doğa, özgür insanlara bedeni kadar uygun bir zihin sunamayabilir. Ayrıca kölelerin bir gün özgür olma umudu olmalıdır. Yasaların değişmesi çoğu zaman yasaya karşı gelinebilme düşüncesi oluşturduğu için izin verilmemesi gereken bir yetkidir. Yasanın egemenliği yurttaşın egemenliğine yeğdir. Yasa egemenliği, tanrının ve zekanın egemenliğidir. Yasada, tutkuları olmayan bir zeka bulunur. Yöneticinin iyiliği ve yurttaşın iyiliği aynı değildir. Yurttaşın iyiliği söz dinlemek, itaat etmektir. İyi yurttaş hem yönetmeli hem de yönetilebilmelidir. Yöneticiyi diğerinden ayıran şey zekadır. Yurttaş için doğru bilgi yeterlidir. Yurttaşın iyiliği anayasaya içkindir, iyi bir adamın iyiliği ise yasadan bağımsızdır. İyi insan olmadan iyi yurttaş olunabilir. En iyi anayasa herkesin doğasına uygun ve mutlu yaşayabileceği bir anayasadır. En iyi yönetim şekli ortak yararın gözetildiği anayasalarla ortaya çıkar. Bir kişi ya da grubun yararı gözetiliyorsa sapma bir anayasa olur. Aristokrasi ve oligarşide devamlılığı sağlayan şey yasaların değil, yöneticilerin iyi olmasıdır. Doğru anayasalar krallık, aristokrasi ve politeia da denilen siyasal yönetim, yurttaşların hepsinin uyguladığı yönetimdir. Ayrıca en iyi yönetimde herkes eşit olmamalıdır. Eşitsizlere eşit haklar vermek ve eşitlere eşitsiz haklar vermek doğaya aykırıdır ve haksızdır. Yönetim görevi maaşsız ya da az maaşlı olmalı ki yoksullar yönetim için arzulu olmamalı ve kendi işleriyle uğraşmalıdır. En iyi yönetimde devlet görevleri ve görevlileri kısaca şunlar olmalıdır: din, savunma, gelir-gider, ticaret, şehir liman ve taşra işleri, muhasebe, denetim, ulusal işlerin tartışılması ve karara bağlanması. Sapma anayasalar ise krallıktan tiranlığa, aristokrasiden oligarşiye ve siyasal yönetimden demokrasiye doğru gerçekleşir. En kötü yönetim tiranlık, daha az kötü olan oligarşi, en az kötü olan ise demokrasidir. Monarşinin doğru biçimi krallıktır, çünkü topluluğun yararını amaçlar, gücün kullanımı ve elde edilişi yasaldır. Kötü biçimi ise tiranlıktır, çünkü yönetimi kendi faydasına yapar ve zorla ele geçirir; uyruk, kendisini istemez. Uyruk, kralını korur; tiran ise uyruğundan korunur. Tiran, kendisine çalışıp para toplarken kral halkına çalışıp şeref toplar. Ayrıca yönetici olarak her zaman aynı insanlar egemen olursa halkta liyakat endişesi oluşur. Bir kişi ya da bir grup insan tanrısal niteliklere haiz olamayacağı için yönetenler ömür boyu aynı kişi olmamalıdır. Tirandan her zaman nefret edilir, ama başkaldırı olması için tiranın aşağı görülmeye başlanması gerekir. Tiranlık, demokrasiden yukarı sınıfa düşmanlık anlayışını ve oligarşiden de para tutkusu ile halka karşı güvensizlik düşüncesini içinde barındırır. Dışarıdan değil, içeriden yıkılmaya daha müsaittir. Tiran, uyruklarının bağımsız olmasını ve birbirilerine güvenmesini istemez. Ama devamlılığını sağlamak istiyorsa krallaşmalı ve en azından halkın gözünde krallıkmış gibi görünmelidir. Kalabalık yönetim daha iyidir, çünkü hepsinin ayrı ayrı iyilikleri birleşmiş olur. Ne kadar çok yurttaş yönetimde olursa iyi karar alma ihtimali o kadar yüksek olur. 2 iyi adam, 1 iyi adamdan daha iyidir. Doğada önce iyi insanlar krallığı kurdular, iyi insanlar arttı ve anayasa kuruldu. Ama iyiler çıkar peşinde koşmaya başladıktan sonra oligarşi oluştur ve tiranlığa dönüştü, kitleler ayaklandıktan sonra demokrasi oluştu. Şehirler büyüdüğü için demokratik anayasadan uzaklaşmak zorlaşmıştır. Halk kitlesine yönetici seçme ya da hesap sorma yetkisi verilmemeli. Tam anlamıyla bir demokraside halk, yasalardan üstün olacağı için bu kötü bir yönetimdir. Ayrıca yönetilenler üzerinde “anayasa bir zarar gelecek” korkusu oluşturulmalıdır ki anayasa bağlılık artsın. Yasaların egemen olmadığı bir demokraside demagoglar ortaya çıkar ve halk monarklaşıp birçok kişiden oluşan tek bir yönetici gibi olur. Monarşik demos, yasaların denetimi altında olmadığı için mutlak erki amaçlar ve despotlaşır. İyi düzenin olması için iyi yasaların olması ve yasalara uyulması gerekir. Daha küçükler eşit olmak, eşitler ise daha büyük olmak için ayaklanır. Ama ayaklanmaya en çok hakkı olan liyakatliler en az ayaklananladır. Orta sınıf anayasası olan bir demokrasi, devrime daha az meyilli olduğu için istikrarlıdır. İyilikte üstün olanlar azınlık olduğu için de bir devrim başlatamazlar. Düzensizliği oluşturan şu nedenlere uzaktır: kar peşinde koşmak, saygınlık arzusu, zalimlik, korku, aşırı güç, kibir, entrika ve aldırmazlık. Adaleti ve eşitliği arayan ise zayıf olandır, güçlü olan kişi bunlara aldırış etmez. (Bahadır)
Kitabın Yazarı Aristoteles Kimdir?
Aristoteles ya da kısaca Aristo (Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; Eski Yunanca /aristoˈtelɛːs/; Yeni Yunanca /ˌaris̩toˈteʎis̩/)
Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.
MÖ 384 veya 385'te, günümüzde Athos tepesi olarak adlandırılan tepenin yakınlarında ufak bir Makedonya kenti olan Stageira'da, Makedonya kralı II. Amyntas'ın (Philippos'un babası) hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelir. MÖ 367 veya 366 'da 17 yaşında Platon'un Atina'daki akademisine (Akademeia) girmesiyle Platon'un en parlak çömezlerinden biri olur. Tütör yahut yardımcı hoca olarak çalıştığı dönemde, okuma tutkusuyla tanınır; (Platon, belki de bir tür tenezzülle, ona "okuyucu" lâkabını takar) Daha sonraları Akademia'daki öğretime kendisi de katkıda bulunur: kimi zaman Platoncu savları rakip Isokratos okuluna karşı savunmak için geliştiren, hatta zaman zaman da Evdamos ya da Can üzerine (Peri tes Psykhes) yazılarında olduğu gibi, bu tezleri büyükseyen diyaloglar yazar. Gryllos yahut Retorik üzerine Aristoteles'in diyalog yazarlığı dönemine aittir.
Platon MÖ 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları -herhalde kötücüllüklerinden- Platon'un bu seçiminde Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedenini görüyorlar. Aristoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikiyle, Ksenokratos ve Theophrastos ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gönderilir. Orada Tiran Atarnevs'li Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle M.Ö. 335 İskender tahta oturur. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olarak Lykeion'u, ya da diğer adıyla Peripatos 'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lykeion'lulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. M.Ö. 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü -Hermias'ı- anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye Khalkis sığınır. Ertesi yıl M.Ö. 322'de, altmış üç yaşında hayatını kaybeder.
Aristoteles Kitapları - Eserleri
- Poetika
- Atinalıların Devleti
- Nikomakhos'a Etik
- Politika
- Retorik
- Metafizik
- Organon 1 - Kategoryalar
- Hayatı Her Gün Yeni Baştan Keşfetmek
- Ruh Üzerine
- Hayvanların Hareketleri Üzerine
- Fizik
- İkinci Çözümlemeler
- Ekonomi
- Organon 2 - Önerme
- Organon 6 - Sofistçe Çürütmeler
- Oluş ve Bozuluş
- Magna Moralia
- Eudemos'a Etik
- Gökyüzü Üzerine
- Organon 3 - Birinci Analitikler
- Yorum Üzerine
- Doğa Bilimleri Üzerine
- Aristoteles Eğitim Üzerine
- Felsefe Yapmaya Çağrı Protreptikos
- Organon - Topikler
- Theta
- Felsefeye Çağrı
- Protreptikos - Evren Üstüne
- Problemeta Physica
- Politics & Constituion of the Athens
- Poetika
Aristoteles Alıntıları - Sözleri
- Resimlere bakmaktan hoşlanırız; çünkü onlara bakarken öğrenebiliriz. (Poetika)
- "...Gerçi kendi başına gökyüzü olmakla bu gökyüzü olmak birbirinden farklıdır." (Gökyüzü Üzerine)
- Bütün nimetlere fazlasıyla doymuş olan sizler yüreğinizdeki taşkınlığı dizginleyerek kibrinize gem vurun. (Atinalıların Devleti)
- eğer hakikati hakikat olduğu için ararsak ulaşırız. (Protreptikos - Evren Üstüne)
- İlkin ismin ve fiilin, sonra inkar ve tasdikin, önerme ve sözün ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Sesin çıkardığı sadalar ruh hallerinin işaretleridir. Yazılmış kelimeler sesin çıkardığı kelimelerin işaretleridir. Yazı her insanda (bir olmadığı gibi, konuşulan kelimeler de bir değildir; her ne kadar bu deyimlerin doğrudan doğruya işaretleri oldukları ruh halleri herkeste bir ise de; tıpkı bu hallerin, hayalleri oldukları şeylerin aynı oldukları gibi. (Organon 2 - Önerme)
- Mutluluk nedir? Bilgili insanlar ve çoğunluk bu konuda aynı görüşte değil. Buna göre zenginlik ya da haz gibi şeyler mutluluktur. Bazen mutluluk duruma göre değişir, Örneğin hastayken sağlık fakirken zenginlik, bilgisizken bilmek ya da bizden daha iyi durumda olanlar mutlu olarak düşünürler. (Nikomakhos'a Etik)
- Gerçekte, biz tartışmada iki şeyin aynı veya ayrı olduklarını ortaya koyabilirsek, aynı tarzda tarifler için de bol bol deliller bulmaya muktedir olacağız. Böylece nesnelerin özdeş olmadıklarını gösterdik mi, tarifi yok etmiş olacağız. Bununla beraber şimdi koyduğumuz kaide için karşılıklılık bulunmadığını kaydedelim. Çünkü tarifi teşkil etmek için iki nesnenin özdeşliğini ispat etmek yetmez, halbuki tarifi yok etmek için bu özdeşliğin bulunmadığını ispat etmek yeter. (Organon - Topikler)
- Var olan bütün şeylerden bazıları hiçbir başka şey hakkında doğrulukla bütüncül olarak tasdik edilmeyecek bir tabiattadırlar (sözgelimi Kleon ve Kallias, başka deyişle ferdî olan ve duyulabilen); halbuki başka şeyler o şey hakkında tasdik edilebilirler (çünkü bu ferdî şeylerden her biri hem insandır, hem de hayvan); daha başka şeyler de başka şeyler hakkında tasdik edilirler, halbuki onlar hakkında, önce olan hiç bir şey tasdik edilmez; nihayet daha başkaları da daha başkaları, başkaları da onları kendileri hakkında tasdik edilirler, sözgelimi, insan, Kallias hakkında, hayvan da insan hakkında. (Organon 3 - Birinci Analitikler)
- Zaman vardır, ama ancak devinim varsa, çünkü zaman yalnızca devinimin ölçüsüdür. (Gökyüzü Üzerine)
- Birçok olayın olasılığa aykırı gerçekleşmesi olası bir şeydir. (Poetika)
- Bize kötü olan şeyi yaptıran hazdır ve bizi doğru olandan uzak tutan acıdır. (Aristoteles Eğitim Üzerine)
- "Eylemse, zamanı da imleyen, parçası ayrı olarak hiçbir şey imlemeyendir." (Yorum Üzerine)
- "Her şeyi kendi anlayan iyidir, doğruyla ikna edilen de iyidir, hem kendi anlamayıp hem de başkasını dinlemeyen boş insandır."* (Nikomakhos'a Etik)
- Söz edilebilir bence. Peki her birinin iyileri acaba onun uğruna yaptığımız şey mi? Yani hekimlikte iyilik sağlıkken, askerlikte başarı, mimarlıkta ev ya da başka şeyler; iyi için amaca göre farklı şeylerden söz edebilir miyiz ? (Nikomakhos'a Etik)
- Bir kentte kadınların durumu iyi bir şekilde düzenlenmediyse, o kentin yarısı için iyi bir anayasa yok demektir. (Politika)
- ... senin için küçük bir şey ama benim için büyük. (Eudemos'a Etik)
- Hiçbir şey sevgiye alışkanlıkların olmasından daha çok Zarar veremez. (Ekonomi)
- "...Zira kimilerinin dediğine göre, başkanın başkayla karışması imkânsızmış, çünkü karışmanın ardından var ve başkalaşmamış olmalarından ötürü, o an daha önce olduğundan daha karışmış değillermiş, hatta benzer durumdaymışlar, ikisinden biri bozulsaymış, bu karışmak olmazmış, biri var biri yok olurmuş, karışım ise benzer durumdaki şeylerin karışımıymış.İki şey birleştiğinde karışanların her biri bozulmuşsa, yine aynıymış, çünkü bütünüyle var olmayanlara 'karışanlar' denemezmiş. (Oluş ve Bozuluş)
- Yaşlı bir adama şöyle bir göz verseler genç biri gibi görmeye başlar. Dolayısıyla yaşlılık, ruhun değil, ruhu olanın maruz kaldığı bir şey. Sarhoşlukta ve hastalıklarda olduğu gibi. İçeride başka bir şeyler bozulunca akletme ve temaşa etme de zayıflar, oysa kendisi hiçbir özelliğe ya da etkilenime sahip olmayan bir şeydir. (Ruh Üzerine)
- Bilgelerin şu deyimi tanrısaldır: "Ruhun cezasını çekmesi gerekmektedir ve bizler ne olduğu bilinmez büyük suçların cezası içinde yaşamaktayız." (Felsefe Yapmaya Çağrı Protreptikos)