diorex
sampiyon

Parfümün Dansı - Tom Robbins Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Parfümün Dansı kimin eseri? Parfümün Dansı kitabının yazarı kimdir? Parfümün Dansı konusu ve anafikri nedir? Parfümün Dansı kitabı ne anlatıyor? Parfümün Dansı kitabının yazarı Tom Robbins kimdir? İşte Parfümün Dansı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 21.02.2022 00:00
Parfümün Dansı - Tom Robbins Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Tom Robbins

Çevirmen: Belkıs Çorakçı Dişbudak

Orijinal Adı: Jitterbug Perfume

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755391014

Sayfa Sayısı: 432

Parfümün Dansı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Oyunculluk uçarılık değil, bilgeliktir” diyerek çılgınlık derecesinde “oyuncul” romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı’dan Doğu’ya, oradan da Yeni Dünya’ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya’da ise sadece “başarı” ve hırs vardır.Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan’dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri; yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes’a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Bay Koku, Bay Aydedeye Havlayan, Bay Şaşırtıp Kaçan, Bay Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa En İyisini Bilir...dir. Pan’ın en yakın arkadaşları ise, “insanın kalbiyle yaşamasını” savunan kendi kendinin kralı Alobar ve Kama-Sutra’yı bütün incelikleriyle bilen koku bilgesi Kudra’dır. Bugün Pan’ın, Alobar’ın ve Kudra’nın izleyicileri günahlarından pişman olmayan günahkârlar, inançsızlar, şehvetli kadınlar, müzisyenler, âşıklar, asiler, şairler ve delilerdir.Bu kitapta hayatlarını bir “deney” olarak yaşayanlar anlatılmaz.Onların okumalarına da gerek yoktur!..

Parfümün Dansı Alıntıları - Sözleri

  • Doğmak ve ölmek kolaydı. Zor olan hayatın kendisiydi.
  • Ölüm bir ağlama konusu değildi.
  • Doğmak ve ölmek kolaydı. Zor olan hayatın kendisiydi.
  • hayat zaten zor, bir de üstelik sonunda ölüyorsun...
  • Hayat geçici, para ise ebedidir.
  • “...Çiçekler, dinozorların soyunu tükettiler.”
  • Doğmak ve ölmek kolaydı. Zor olan hayatın kendisiydi.
  • “Sormak gereğini duyuyorsanız, hiçbir zaman anlayamayacaksınız demektir.”
  • “İnsanın bir dâhiyi fark etmesi için kendisinin de dâhi olması gerekmez. Eğer öyle olsa, Einstein hiçbir zaman Beyaz Saray’a davet edilemezdi.”

Parfümün Dansı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Erleichda: Parfümün Dansı...Tom Robbins , sen neymişsin, beyninde nasıl bir hayal gücü dolaşıyormuş! İyi, kötü, biraz karanlık, biraz aydınlık, hem ahlaklı hem uçarı, oturaklı olmasına karşın bir o kadar da deli bir kitap.Usta bir aşçının elinden çıkmış gibi. Kitabı okuyalı aslında bir yıla yakın bir zaman oldu.Kitap hakkında konuşabilmek için bir hayli de hızlı okumuştum. Ancak kitabın içindeki masal o kadar içine çekiyor ki unutması pek mümkün olmuyor insanın. Küçük bir İskandinav topluluğunun kralı olan Alobar, ülkesinde krallığın verdiği keyif ve rahatlıkla yaşarken işler yolunda gitmiyor ve ölümsüzlüğe meydan okumak için yola çıkar. Doğu'ya doğru yol alan kral yolculuğu sırasında da Yunanistan'da zevkin ve çobanların tanrısı Pan ile tanışır. Bundan sonra da yolculuğu daha absürt hale gelir. Hindistan sonra tekrar Avrupa, en sonunda da Yeni Dünya'ya uzanan ölümsüzlük ve bilgelik yolcuğu sürüp gider. Tabii bir de onda ölümsüz aşkı bulduğu Hintli Kudra vardır. İlk sayfa ile beraber okuyucuyu farklı ve mizahi bir üslup karşılıyor. Kelimelerle zekice oynanmış, temposu asla düşmeyen bir üsluba sahip Tom Robbins.Okudukça güldüm, okudukça düşündüm. Ölümsüzlüğe bile inanmaya başladım. Aslında yazarın da amacı buydu bence. Kitabın kapağını kapattığında okuyucuya ölümsüzlüğü inandırmak, hayatın ne ciddiye alınacak ne de alaya alınacak bir olgu olduğunu öğretmek, bir başka deyişle hayatı koklatmak. İnsan yaşarken de ölümsüzlüğü hissedebilirmiş meğer.Sanırım bende isterdim sevdiğim insanla Sultan Mehmet döneminde yaşayıp daha sonra günümüz festivallerine de katılabilmeyi. Kitabın birçok yere ateşli bir ok fırlattığını söylemeden geçemeyeceğim. Sürekli konuşuyor, konuşuyor ama söylediklerinin hiçbiri boş şeyler değil. İçi bilgelik ile doldurulmuş sözler. Kitabı Simyacı'ya benzetiyorlarmış. Simyacı'yı ben pek beğenmemiştim. Kişisel gelişim kitaplarının öyküleştirilmesi gibiydi; ama bu kitapta asla böyle bir şey yok. Kitabın bir ruhu, bir ahengi var. Okudukça hayatımda yeni bir pencere açıldığını hissettim. Kitabı okuyan biriyle bir de sevdiğinizse akademik bir makale gibi bile tartışabilirsiniz. Son olarak benim kitapta Alobar'dan sonra dikkatimi en çok çeken karakter Pan'dı.Unutulmaya yüz tutmuş Tanrı Pan.Bir dine inanan son kişide öldüğünde tanrılarında bize öldüğünü gösteriyor Pan.Alobar'ın peşinden önce Fransa'ya daha sonra da Yeni Dünya'ya yani Amerika'ya gider.Pan'ın yolculuğuna bakılırsa, önce uygarlığın kurulduğu yer olan Yunanistan'da doğmuş, sonra aydınlanmanın yaşandığı Fransa'ya gitmiş, en sonunda da 20. yüzyıldan beri dünyanın hem siyasi hem de kültürel efendisi Amerika'da son bulmuş. Bunu kullanarak inceden okuyucuya mesaj vermesini çok sevdim.Medeniyet neredeyse şehvet de haz da orada. (Kaan Doğan)

"Doğmak ve ölmek kolaydı. Zor olan hayatın kendisiydi": '' Kendi gemine kaptanlık edemiyorsan, hangi yanlış limana vardığına şaşırmamalısın. '' Kitapta en sevdiğim bana en çok dokunan alıntılardan biri. Bazen bir cümle sizin ne hissettiğinizi anlatmaya fazlasıyla yeter. Kitaplar bittikten sonra en sevdiğim kısımlardan biri inceleme kısmı. Bu kısım bende biraz ağlama duvarı etkisi yaratıyor ama insan yazdıkça, içinde birikenleri döktükçe bir rahatlama hissi duyuyor. Bu yüzden bazı kitaplara inceleme yapmadan geçmek istemiyorum. En azından hem kitaba, hem de kitabın bende uyandırdığı duyguları az çok aktarabilsem bir kişi de bile okuduğum kitabı okuma hissi uyandırabilirsem ne mutlu bana. Bana bu aralar çok şey dokunuyor. Belki kitabı okuduktan sonra senin bu yazdıklarınla kitabın ne alakası var da diyebilirsiniz ama beni en çok etkileyen alıntıya dair bir şeyler yazmadan geçsem içimde kalırdı. Hayatta birçok şey içimizde kalıyor, tam söyleyecekken büyüyor büyüyor dışarı çıkartmaya gücümüz de yetmiyor. Bazen çaresiz, bazen mutsuz, bazen hüzünlü de hissetsek mutlu olma, kendimizi mutluymuşuz gibi kandırmak bizi üzen konular kadar uzun süreli olmuyor. Bu yüzden bizim en büyük destekçimiz, bizi bize anlatan, bizi rahatlatan, alıp başka dünyalara götüren eşsiz kitaplar. İyi ki kitaplar var. Hayatta en zevk aldığım şey kitaplara sığınmak. Herkesin bir şeylere tutunmaya ihtiyacı var. Bu durumda elimiz hep boş kaldığından, içimizi ısıtacak, bizi avutacak, bizi başka bir aleme sokacak kitaplara ihtiyacımız çok fazla. Gemi kaptanı olarak yola çıksak da rotayı yanlış çizmemiz bizi hiçbir limana ulaştırmıyor maalesef. Yolda aklımıza geliyor yanlış rota çizdiğimiz. Sonra en azından yola çıktık diye avutuyoruz kendimizi. Hayat avuntularla geçiyor zor da olsa. Bizim yaptığımız yanlışlar zor olan hayatı daha da çekilmez bir hale sokuyor ama gemideyiz sonuçta güverteye bir çıkıp o denizin kokusunu içimize çektiğimizde biraz olsun hayatta var olduğumuzu ve her şeye rağmen geminin ilerlediğini biliyoruz. Limanlar hep dolu olduğundan, gidecek bir limanız yok. Gemi batana ya da karaya oturana kadar gidebildiğimiz yere kadar gitmeye çalışalım. Müsait bir yer bulsam kaptanlığı falan bırakır inerim ama müsait bir yer yok. Artık ne bir limana yanaşma isteğim ne de gücüm var. Gemi batana kadar fırtınaya da, doluya da katlanacağız mecbur. Belki güneşin doğduğu içimizi ısıtan bir an olur belki gemiyi batırmadan... İçimde kalan duyguları biraz olsun anlatıp rahatladıktan sonra artık bu harika kitaba geçebilirim. Kral Alobar'ın Ölümsüzlük Arayışı ve Kudra'nın Parfümle Dansı. Yazarın okuduğum ilk kitabı ama bu kitaptan son olmayacağına adım kadar eminim. Harika bir anlatım tarzıyla dört yüz küsür sayfa nasıl bitiyor anlamıyorsunuz. Müthiş bir kurgu, harika betimlemeler, enfes benzetmeler. Kitap okurken öyle bir akıyor ki, sizi içine öyle bir hapsediyor ki çok farklı dünyaların kapılarını okuyucuya ardına kadar açıyor. Kokuyu takip ediyorsunuz. Koku alma duyusunun ne kadar önemli olduğunu daha net anlamış oldum . Ne olacak, bu anlattığını nereye bağlayacak, kitabın sonunda nasıl bir son bizi bekliyor bu hisleri kitabın başından sonuna kadar hissedeceksiniz. Bin yıl öncesinden başlayıp, günümüze kadar sürüklüyor peşinde. Bu tarz bir kitaba her zaman denk gelmek kolay değil. Ben okurken çok keyif aldım. Aklınıza bir sürü soru takılıyor, birçok konuyu aynı kitapta çok farklı bir anlatım tarzıyla beraber görebiliyorsunuz. Çok farklı zaman dilimleri, parfümün oluşumuna dair bilgiler, siyaset, cinsellik, şehvet, aşk... Bütün bunları öyle güzel harmanlamış , öyle güzel sunmuş ki bunu buraya bu şekilde nasıl bağladı acaba diye insanda hayranlık uyandırıyor. İlk başta bölümler ayrı ayrı farkı hissediyorsunuz zaman diliminde ama kitap ilerledikçe öyle bir noktaya geliyor ki birbirine çok uzak zaman dilimleri birbirinin içine girip öyle devam ediyor. Cinselliği anlatım tarzı aşkla bütünleştirici bir hale sokması, politikanın yararsızlığı ve değişmezliği, Tanrılar, eski inanışlar, günümüze kadar gelen süre içinde eski kabilelerden o kadar da fazla ileri gidemediğimiz gerçeği .. En azından düşünce olarak. Bazı şeyler hiç değişmiyor. Kitabın içeriğine dair daha fazla bilgi vermenin gerekli olmadığını düşünüyorum. Parçalar bütünü oluşturuyor. Bir parçayı söylemiş olsam gizem bozulabilir. Okuduğunuzda daha net fark edeceksiniz. Kitapta yine beğendiğim alıntıları buraya yazmak istiyorum. En başta paylaştığım alıntıyı kitabı okumadan görsem, kitabı mutlaka okurdum. Belki sizin de ilginizi çeken bir alıntı kitabı okumanıza sebep olabilir, okuma hissi uyandırabilir. ''Her konuda durum aynı. İnsanları, amaçlarını, fikirlerini bile standardize ediyoruz. Her şey sahteleşti.'' ''Hayır, dostlarım, beni rahatsız eden… özgün yaşantının yokluğu. Her şey o kadar sahte ki. Her şey yapay, sentetik, sulanmış ve standardize olmuş.'' ''Alobar, “İnsan sonsuzluğa kadar yaşayacaksa, kalbiyle yaşamalı,” dedi.'' ''Doğduğumuz zaman bir rüya çorbasının içinden çıkarız. Öldüğümüzde rüya çorbasına gerisin geri batarız. İki çorbanın arasında, geçilecek kuru bir alan vardır. Hayat, bir sevkiyattır.'' ''Biliyor musun, babam da derdi ki, hayat zaten zor, bir de üstelik sonunda ölüyorsun.'' ''Aşk, fizik kanunlarına meydan okur, hayatım. Ya da daha doğrusu, alışkanlıkları bozar.'' ''İnsan kendini ölüme programlar. Daha ilk soluğumuzu alırken, son soluğu beklemesini öğretirler bize. Eğer insanı başka şey öldürmezse, bu telkin yeter öldürmeye.'' “Ölüm herkesin çorbasındaki sinektir." Bu kadar alıntı yeterli diye düşünüyorum. Size de dokunacak bir alıntıya mutlaka denk gelirsiniz. Esas meseleye gelirsek benim aklıma takılan soru şu: Böyle bir dünyada ölümsüz olmayı ister miydiniz? İncelemeyi en beğendiğim alıntılardan bir diğeriyle bitiriyim... ''..insanoğlu sokaklara beton dökse de, binalar dikse de, doğadan yine tam anlamıyla kurtulamıyordu.'' Doğayla savaş halinde olmaya devam edersek, ölmeden cehennemi yaşamaya devam edeceğiz. Kitaplarla ve mümkünse sevgiyle kalın. Zahmet edip okuyanlara çok teşekkür ediyorum şimdiden. Geminiz yoldaysa limana varması pek önemli değil... Limanlar hep kalabalık, sakin bir kıyıya varmalı... (Turan)

Kitabın Yazarı Tom Robbins Kimdir?

Thomas Eugene Robbins (d. 22 Temmuz 1936), Amerikalı roman ve kısa hikâye yazarı.rnrnRobbins, "Oyunculuk, uçarılık değil bilgeliktir" görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık derecesinde oyuncul romanlar yazmaktadır. Romanları, hayatın daha ciddi yanlarını inkar etmez; "herşeye rağmen mutluluk" ilkesinin savunuculuğunu yapar. Bu ilkenin içerdiği mesajı, romanlarındaki karakterlerin felsefeleri ve aynı zamanda da incelikli yazı biçimiyle iletir. Edepsiz kelime oyunları, alakasız sonuçlar, zıtlık içeren ifadeler, ara sözler, Robbins'in anlatımının belli başlı özellikleridir. Romanları yalnızca edebi uzlaşımları değil, insanoğlunu tatmin etmenin en iyi yolu hakkında toplumda yer alan varsayımları da sorgular. Robbins, panteizm, mistik Doğu dinleri ve Yeni Fizik gibi çeşitli kaynaklardan alternatif düşünceleri bir araya getirir.rnrnThomas Eugene Robbins Kuzey Carolina'nın Blowing Rock adlı kasabasında George Thomas Robbins isimli bir idareci ve Katherine D'Avalon isimli bir hemşirenin çocuğu olarak doğdu.rnrnRobbins 1954 yılında Washington'da ve Virginia'nın Lexington kasabasında bulunan Lee Üniversitesi'nde gazetecilik öğrenimi gördü ancak disiplin sorunları nedeniyle üniversite öğrenci birliğindeki görevinden alınınca okulu terketti.Okuldan ayrılmasını izleyen yıl zamanını otostop yaparak geçirdi ve nihayetinde New York'a yerleşerek şiir yazmaya başladı.rnrn1957 yılında askerlik emrini almasını takiben Amerikan Hava Kuvvetleri'ne katıldı. Askerliği boyunca iki yılını Kore'de meteorolojist olarak geçirdi ve 1959 yılında terhis oldu. Terhis olduktan sonra Virginia'nın Richmond kasabasında sivil hayatına geri döndü.rnrnRobbins,1960 yılında daha sonra adı Virginia Commonwealth Üniversitesi olarak değişen Richmond Enstitüsü'nde sanat bölümüne girdi ve üniversite gazetesinde editörlük yaptı.rnrnMezun olmasını takiben, yüksek lisans öğrenimi görmek amacıyla Seattle'da bulunan Washington Üniversitesi'nin Uzak Doğu Çalışmaları bölümüne girdi. Seattle eyaletinde geçirdiği süre zarfında, The Seattle Times ve Seattle Post-İntelligencer gazetelerinde çalıştı.rnrnRobbins, 1971 yılında ilk romanı olan Dur Bir Mola Ver isimli kitabını yayınladı. Bu ilk kitabı eleştirmenler tarafından olumlu yorumlar aldı ancak bir sonraki romanı Even Cowgirls Get the Blues büyük ilgi gördü ve bir başyapıt olarak yorumlandı. Robbins, 35 yıllık edebi kariyeri boyunca sekiz adet roman, bir yığın şiir ve kısa hikâye yayınladı.rnrnBirçok kitabında etkisinin aşikar olduğu görülebilen Terence McKenna ile arkadaşlık yaptı. Sirius'tan Gelen Kurbağa adlı kitabının ana karakteri Larry Diamond, Psilosibin de dahil olmak üzere Mckenna'nın kuramlarının benzerlerini savunuyordu. Buna ek olarak, Parfümün Dansı adlı kitabının ana karakterlerinden Wiggs Dannyboy ile McKenna arasında çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır.Robbins,aynı zamanda Hindistan'lı gizemci Osho'nun da hayranıdır ve Amerika Birleşik Devletleri'nde faaliyette bulunan Legal Marijuana Hareketi'nin danışma kurulunda görev yapmaktadır.rnrn1997 yılında, Bumbershoot Seattle Sanat Festivali kapsamında verilen Altın Şemsiye ödülünü kazandı.rnrnRobbins halen beşinci eşi olan Alexa D'Avalon ile beraber Washington'a bağlı La Conner şehrinde yaşamaktadır. Rip ve Fleetwood Star isimli iki oğlu vardır.

Tom Robbins Kitapları - Eserleri

  • Parfümün Dansı
  • Dur Bir Mola Ver
  • Ağaçkakan
  • Sirius'tan Gelen Kurbağa
  • Kovboy Kızlar da Hüzünlenir
  • Villa Meçhul

  • Sıska Bacaklar
  • B, Bira
  • Geriye Uçan Yaban Ördekleri
  • Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar
  • Tibet Şeftali Turtası

Tom Robbins Alıntıları - Sözleri

  • “Dünyadaki herkes maalesef ölüme hazırlıklıdır ama pek azı yaşama hazırlıklıdır.” (Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar)
  • " Mitler evrenin şarkılarıdır: Doğru anlaşıldığında evreni açıklayan ve evrenin içindeki karmaşık yerimizi anlatan şarkılar..." (Geriye Uçan Yaban Ördekleri)
  • Gül, adı her ne olursa olsun hoş kokar. (Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar)
  • “Cinayete, işkenceye, köleciliğe, ırza geçmeye, yamyamlığa, yağmacılığa, reklam tekerlemelerine, peluş halılara ve golfe düşkünlüğümüzle, bizlerin dört milyar yıllık muhteşem bir deneyimin kusursuz sonucu olduğumuz ciddi bir şekilde nasıl düşünülebilir ki? Bir tür olarak yapabildiğimiz kadar evrimleştik belki; ama hiçbir şekilde, evrimin artık yeter dediği anlamına gelmez bu. Her halükârda, evrimin yazı tahtasında, insandan öte bir şey var. En barbarca ve açgözlü davranışlarımızı “insanlıkdışı” diye nitelendirmeye pek meraklıyızdır; oysa işin doğrusu, insanlığın ta kendisidir bu davranışlar, kesinlikle ve özellikle insanlıktır bunlar; çünkü başka hiçbir yaratığın, kendini, bizimle kıyaslanabilecek bir gaddarlığa kaptırma huyu yoktur.” (Sirius'tan Gelen Kurbağa)
  • İnsan kendini eylemleriyle tanımlamaktaysa eğer o zaman üslup iki kat daha belirleyicidir çünkü eylemi betimleyen üsluptur. (Dur Bir Mola Ver)
  • Ego son derece güvenilmez bir şey ve en iyisi kendisine belli bir mesafede durmak; (Tibet Şeftali Turtası)

  • Eserleri nevrozlardan ziyade anlıklarının uzantısı olan romancıları arıyorum. (Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar)
  • Garip şahıs diye bir şey yoktur. Sadece kimi insanlar diğerlerinden daha fazla anlaşılmayı gerektirir o kadar. (Dur Bir Mola Ver)
  • Bütün insaniyet yavaşlamış ışık, fiziksel gerçeklik ise elektriklenmiş hiçliğin tuhaf bir dansı mıydı? (Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar)
  • Sevgi çok güçlüdür, ama onun da bir sınıri vardır ve her yere saçmak, bedeli ağır bir hata olur. (Kovboy Kızlar da Hüzünlenir)
  • Tüm yanlış soruları sordum. (Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar)
  • Görünen o ki hayal gücünün yapabileceklerini sarhoşluğun etkileriyle karıştıranlar var. (Tibet Şeftali Turtası)
  • " Oysa okuma eylemi, tıpkı iki bedenin birbirine sarılmasında olduğu kadar özel ve yoğun bir eylemdir. Mahremiyetinizi koruyacak önlemler almanız gerekir. " (Geriye Uçan Yaban Ördekleri)

  • hayat zaten zor, bir de üstelik sonunda ölüyorsun... (Parfümün Dansı)
  • " Eğer insanı adamakıllı incelemek demek gerçekten incelemek demekse, mitoloji de insanı adamakıllı incelemek için tutulqn bir mercek demektir. " (Geriye Uçan Yaban Ördekleri)
  • Bu senin hayatının en kötü günü değil, ama sen öyle sanıyorsun. (Sirius'tan Gelen Kurbağa)
  • Aşk, uğruna uç noktalara gitmeye istekli olanlara aittir. (Ağaçkakan)
  • "Ölü bebeklerin lafını bile duymak istemem." (Sıska Bacaklar)
  • Kendimizin kahramanları olduğumuz gibi kendimizin ejderhalarıyız da ve kendimizi kendimizden kurtarmak zorundayız. (Ağaçkakan)
  • Eşitlik farklı şeylere benzer gözle bakmak değil. Eşitlik farklı şeylere farklı gözle bakmak. (Ağaçkakan)

Yorum Yaz