akademi
Turkcella

Papazın Kızı - George Orwell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Papazın Kızı kimin eseri? Papazın Kızı kitabının yazarı kimdir? Papazın Kızı konusu ve anafikri nedir? Papazın Kızı kitabı ne anlatıyor? Papazın Kızı kitabının yazarı George Orwell kimdir? İşte Papazın Kızı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 00:37
Papazın Kızı - George Orwell Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: George Orwell

Çevirmen: Niran Elçi

Orijinal Adı: A Clergyman's Daughter

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752730403

Sayfa Sayısı: 333

Papazın Kızı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1930`ların mali kriz içindeki İngiltere`si... Papaz babasının kendisine dayattığı `itaatkar ev kızı` kimliğini zorla da olsa kabullenen ve kafası hem mesleği hem de yoksullarla kurduğu ilişkilerle karmaşıklaşır bir genç kız, Dorothy...

Ve hayatını alt üst eden, adını dahi unutturan bunalımlar... Orwell`in sert ve `insan` kalemi; işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın dünyasını yani dünyamızı tüm çıplaklığı ve vahşetiyle gözler önüne seriyor.

Papazın Kızı Alıntıları - Sözleri

  • " Benedictus benedicat " Kutsal olan bizi kutsasın.
  • “Biz yenilerini aramadan da dünyada yeterince kötülük var.”
  • “Günahkarları, sizi şok ettiklerini görmelerine izin vererek cesaretlendirmek tehlikelidir.”
  • “Sahip olduklarımızın zevkini çıkaracak zamandan yoksunuz.”
  • “Dindarların ve ahlaksızların doğal olarak birbirlerini buldukları bir gerçektir… Kanıt için çevrenize bakmanız yeterlidir. Edebiyattaki en iyi genelev sahneleri, istisnasız, dindar inançlılar ya da dindar inançsızlar tarafından yazılmıştır.”
  • Her zaman aksi olmasının sebebi, yanlış çağda doğmuş olmasından kaynaklanıyordu.
  • Dünyanın dört bir yanında binlercesi, milyonlarcası vardı: inanca duydukları ihtiyacı yitirmeden inancını yitiren insanlar...
  • Bugün buradayız, yarın yokuz…
  • Zihninde bir şeyler değişiyor, sonra tüm dünya değişmiş oluyor. Çünkü artık dünyaya daha farklı bakıyorsun.
  • Dini bütün ile ahlaksızın her zaman doğal olarak birbirinin çekimine kapıldığı bir gerçektir; bunu teyit etmek için çevrenize bakmanız yeterlidir. Edebiyattaki en başarılı genelev sahneleri istisnasız mutaasıp dindarlar ya da mutaasıp dinsizler tarafından yazılmıştır.
  • “Ah, ama nasıl dayanabiliyorsunuz? Her gece, her sene nasıl böyle yaşayabiliyorsunuz? İnsanların böyle yaşaması imkansız! O kadar saçma ki doğru olduğunu bilmesen inanmazsın. İmkansız!”
  • Baştan itibaren bir yarım kalmışlık hissi vardı, belli belirsiz bir tatminsizlik.
  • Zihnine ölümcül bir karanlık çökmüştü.
  • “Gizemli bir şeydir bu inanç kaybı… İnancın kendisi kadar gizemlidir. Tıpkı inanç gibi, inancın kaybı da kesinlikle mantığa dayalı değildir; zihnin ikileminde bir değişikliktir.”

Papazın Kızı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

George Orwell çağının muhteşem bir zekası. Okurken zekasına aşık olmamak elde değil. Papazın kızı olan Dorothy'nin hikayesi ile çağa, modernizme, değişen din ve Hristiyanlık algısına (20. yüzyıl başı) ve insanlık mevhumuna çeşitli yerlerden baktırıyor yazar. Kâh çok inançlı bir dindara içten dua ettiriyor saflıkla, kâh dini kullananları yadırgatmadan önümüze seriyor, kâh dönüştürüyor kahramanını, kâh açlığı iliklerimize kadar hissettiriyor, ahlakı sorgulatıyor. Dorothy'nin papazın evindeki dönemine çocukluk dersek, sonrasında dışarıda geçirdiği zamanı yetişkinlik ve papazın yanına geri dönüşünü ise yaşlılık çağlarına benzetebiliriz insanın. Elbette Dorothy için hepsi belki ancak birkaç ayda gerçekleşiyor. Erginlenmek(olgunlaşmak) zamanı da herkes için farklı değil midir zaten? 20. yüzyıl başında İngiltere'de cinsiyetini, inancını, tokluğunu ve toplum içindeki yerini sorgularken Dorothy'e eşlik etmek isterseniz size çok başka pencereler açabilir. (Fulya)

---Eleştiri & Spoiler & Hayranlık İçerir--- Dorothy, sinirli mi sinirli, kuralcı bir papazın kızıdır. Yoğun, onu dakik olmaya iten bir hayata sahiptir. Ve pek çoğumuz gibi bu hayatı o seçmemiştir, hayatın içine doğmuştur. Onu kabullenmek için ise bir inanç asası edinmiştir kendine: Tanrı inancı. Ahiret inancı, cennet- cehennem vs... Babasının bir papaz olması da etkilidir elbette bunda, fakat asıl etkili olan bu inancı içgüdüsel olarak kalbe yerleşik tutan o his ve inancın da sorgusuz sualsiz "tanrı inancı" olarak aklında tanımlanmış olması, salt o inançla bilmiş olmasıdır dünyayı. Peki bu inanç elinden alınırsa bi insanın, o kişi hangi itkiyle, nasıl bir asaya tutunup yerini yönünü tayin edebilir? Kitap aslında tam olarak bununla ilgili. Dorothy günlük görevlerini yerine getiren, babasının pek çok işini tamamlayan, evi çekip çeviren, kilisede faailiyetlerde bulunan çocukların kostümlerini hazırlayan, ayinlere katılmaları için kasabadaki genç hanımları teşvik etmeye çalışan, yaşlılara bi nebze daha şefkatli yaklaşsa da asıl hedefi onların da kiliseden ayaklarını çekmemelerini sağlamak olan, pazar yerinde dedikoducuların ağzına düşmemek için kendini olabildiğince soyutlayarak gezen, kızkurusu'luğa beş kala bir kadındır. Peki onu bu ziyan hayatı ittire kaktıra yaşamaya iten bu "inanç asası" kırılırsa ne olur? Bir gün Dorothy uyanır ve kendini berduşlar diyarında bulur. Dorothy yaklaşık bir ay sürelik bu dönemde sefilliğin, yoksulluğun, hayatsızlığın derinliklerinde sürünür. Buraya nasıl düştüğünü bilememektedir, zira bu tam olarak bir düşüştür, buraya bilinçle gelinmez. Bilinç! Bilincini yitirmiştir Dorothy çünkü. Kimsesi inanmasa da ona, bir gün uyanır ve yabancıların arasındadır ne olduğunu açıklayamaz ve anlayamaz da, hafızasını kaybetmiştir. Kendini gazete ilanlarında ahlâksız bir aşk dedikodusunun ucuz, haftadan haftaya izi sürülen bir eğlence malzemesi olarak görür ve yavaş yavaş zihnindeki parçaları birleştirmeye başlar, yine de eksikleri vardır. O süreçte şerbetçiotu tarlalarında karın tokluğuna çalışan Dorothy babasına ne kadar mektup yazsa da cevap alamaz, ve babasının dedikodulara inandığını düşünerek utancından evine geri dönemez. Sonrasında toprak emekçiliğinden, uzaklardaki zengin bir akrabası aracılığıyla öğretmenliğe geçiş yapan Dorothy hayatın farklı farklı yönleriyle karşılaşır. Öğretmenlik sürecinde Dorothy, bir ay boyunca yaşadığı berduşluk hayatıyla, şu anki öğretmenlik hayatını karşılaştırır. Baskıya, diktenin çok acı bir versiyonuna maruz kalıyor olsa da yattığı kalktığı bir yerinin, yiyebileceği bir öğünün olacağının bilinci elbette daha güvenlidir. Ve Dorothy bu kıyaslamaları yaparken içindeki boşluğu duyumsamaya başlar. Yalnızlık? Umursanmıyor oluş? Tanrı'sızlık? Karın tokluğuna çalışan elleri nasir bağlamış yiyeceği ekmeği şans işi olan, geceleri samanlarla ısınmaya çalışarak uyuyan emekçinin Tanrı'sı kimdir? Çocuklara bilgiyi ezberlemeyi değil, onu yaşamaya anlamaya bağdaştırmaya çalışmaları için uğraşan ve bu nedenle öğrencilerini zorlayıp, geliştirip buna karşılık müdüre hanımdan "geleneksel" sisteme uyması gerektiğine dair azar yiyen, gururu incitilen öğretmenin Tanrı'sı kimdir? Ben yazarım, ama inanın bitmez dostlar! Dorothy.. beni etkiledi. Dorothy'nin öyküsü etkileyiciydi. Her ne kadar adının aşk dedikodularıyla anılmasına neden olan kişi Bay Warburton inanılmaz antipatik bi hava uyandırsa da karakter olarak bu iki kişinin  birbirlerine tamamen zıt oluşu okur olarak beni çok etkiledi. Kitapta Bay Warburton'un inanç ve Tanrı ile ilgili olan sorularına Dorothy'nin nasıl bir dogma ile yaklaştığını görünce etkilenmemek elde değil. Dorothy içine doğduğu toplumun halis bir üyesi olarak, aile sorumluluklarıyla ve derin sorgusuz yaşayışıyla bana günümüze dair pek çok şeyi düşündürttü. Dorothy her ne kadar Bay Warburton kadar eleştirel bakamasa da yaşadığı o bilinç kaybı döneminde bir şeyi fark etmişti, kişinin Tanrı inancını kaybedeceğini ama bir şeylere inanma inancını asla kaybedemeyeceğini. Eski hayatına bu çıkarımını kabullenerek devam etmek yerine, Tanrısal inanca tutunmaya çalışarak ve görevlerin sıkışık dünyasına geri dönerek yaşamayı tercih etti o. Bu kitap Dorothy, yani ana karakterimizin yaşamı odaklı gitse de aslında çok yönlü. Ki Orwell'in Paris ve Londra'da Beş Parasız kıtabında da aynı hissi yaşamıştım. Kitapta temel olarak dini eleştiriden ziyade, inancın dogmasal yönlerine ve özellikle bize öğretilegelmiş olan şeylere bağlılığımız hakkında yoğun bir eleştiri var. Yazar bunu sadece inançla alakalı aktarmamış. Aynı zamanda sefil insanların yaşam tarzının devamlılığı, işçilik, yoksulluk, çarkın nasıl döndüğüne dair pek çok fikrini aktarmış. Beni en çok etkileyen şeylerden biri de o dönem özel okulların çok popüler olması, öğrencilere tamamen müşteri gözüyle bakılması ve öğretmenlerin, müdürlerin yoğun baskısı sebebiyle bilgiyi  öğretmekten çok veliye göz boyama bahanesiyle öğrencilerin üç beş bilgi kırıntısıyla geçiştirildikleri piyasalaştırılmış öğretim sistemi kısmıydı. Yazar burada öğretmenlerin nasıl bir denetime tabii tutulduğu, kalıp öğretim sisteminin devamlılığı, ezbercilik, bilginin yanlı aktarılışı gibi uzak kalmadığımız pek çok ayrıntıya inmiş... Ehh, haliyle düşündürttü :)) Kitaplardan aldıklarımızın algı boyutumuz, bakış açımız, duygu ve düşünce dünyalarımıza özgü olduğunu düşünüyorum ve dolayısıyla herkesin çıkarımları, düşünecekleri, edinecekleri izlenimler çok farklı olabilir. Ama emin olun, yine de çok faydalı çıkarımlarınız olur. Elbette ki Orwell'in alaycı, kara, eleştirel tarzı okumayı ekstra keyifli bir deneyime dönüştürüyor. Bu nedenle meraklı okurlara rahatlıkla Papazın Kızı'nı öneririm. (meltem şen)

Papazın Kızı: İnanç ve inançsızlık, varlık ve yokluk.. Orwell 1930 ların İngiltere'sinde, sefalet içindeki hayatlara ışık tutuyor ana karakter Dorothy -papazın kızı Dorothy- vasıtasıyla. Halihazırda çok da iyi olmayan bir taşrada başlıyor, taşradaki hayatına şükrettirecek, onu özletecek bir sefalete götürüyor. Paranın, yoksulluğun, işçi ve evsizlerin işlendiği bir roman. Çok başarılı bulduğumu söyleyemem. Hatta bazı bölümlerde lütfen bit artık dedirtti, öyle sıkıcılaştığı da oldu ama sonlara doğru güzeldi. İşlediği konulara bakınca Rus yazarların yanına bile yaklaşamaz. Mesela Gorki'nin. Orwell'ın İngiltere'deki yoksulluğu yansıtışı Rus yazarların kendi vatanlarındakini yansıtışı gibi okunası, sürükleyici değil. Tabi kitabın konusu bundan ibaret değil, Papaz'ın kızının kendi içinde yaşadığı büyük bir inanç çatışması var bunu da eklemek gerekir. George Orwell iyi bir yazar ve güzel kitapları var, fakat bunu pek de tavsiye etmem. 10 üstünden değerlendirirsem 6.5 verirdim :) (Fatih)

Kitabın Yazarı George Orwell Kimdir?

1903'te Hindistan'ın Bengal eyaletinin Montihari kentinde doğdu. Ailesiyle birlikte İngiltere'ye döndükten sonra, öğrenimini Eton College'de tamamladı. Gerçek adı Eric Arthur olan Orwell, 1922-27 yılları arasında Hindistan İmparatorluk Polisi olarak görev yaptı. Ancak, İmparatorluk yönetiminin içyüzünü görünce istifa etti. 1950'de yayımladığı Bir Fili Vurmak adlı kitabı, sömürge memurlarının davranışlarını eleştiren makalelerin derlemesidir. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. Orwell'in en çok tanınan yapıtlarından Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bilim-kurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra, modern dünyayı protesto eden bir romandır. Burma Günleri ise, Orwell'in Burma'daki (bugünkü Myanmar) İngiliz sömürgeciliğini dile getirdiği ilk kitabıdır. Orwell, 1950'de Londra'da öldü.

George Orwell Kitapları - Eserleri

  • 1984
  • Katalonya’ya Selam
  • Aspidistra
  • Burma Günleri
  • Wigan İskelesi Yolu
  • Paris ve Londra'da Beş Parasız

  • Papazın Kızı
  • Kitaplar ve Sigaralar
  • Neden Yazıyorum
  • Boğulmamak İçin
  • Balinanın Karnında
  • Faşizm Kehanetleri
  • Aslan ve Unicorn

  • Savaş Günlükleri 1
  • Edebiyat Üzerine
  • Politics and the English Language
  • Savaş Öncesi Günlükleri 2
  • Qeydlər
  • All Art is Propaganda
  • Shooting an Elephant

  • Savaş Sonrası Günlükleri
  • Essays
  • Bir İdam
  • Beyaz Adamın Laneti
  • Hayvan Çiftliği (Çizgi Roman)
  • Karakurbağası Üzerine Kuruntular
  • Totalitarizm Üzerine

  • Kısa Kısa Sevinçlerdi
  • Notes on Nationalism
  • 1984
  • Aforizmalar
  • Seçme Yazılar 1
  • Seçme Yazılar 2
  • Хорошие плохие книги

  • Hayvan Çiftliği
  • 1984

George Orwell Alıntıları - Sözleri

  • Sizin, annenizin evin baş köşesinde tuttuğu fotoğraftaki beş yaşındaki çocukla ne gibi bir ortak yanınız var? Hiç, sadece aynı kişisiniz. (Bir İdam)
  • Zihnine ölümcül bir karanlık çökmüştü. (Papazın Kızı)
  • "Bu müharibə arabir ölüm hallarının baş verdiyi komik operadan başqa bir şey deyil" (Katalonya’ya Selam)
  • Herkes zengin ile yoksula iki ayrı yasa uygulandığını bilir. Ama bunun ne anlama geldiğini kimse kabullenmez. (Bir İdam)
  • “Savaş bütün kötülüklerine rağmen bir hadde kadar cevaplandırılamayan bir güç sınamasıdır, bir gücünü dene makinesi gibi. Büyük güç paraya döner ve sonucu öngörmenin de hiç bir yoku yoktur.” (Aslan ve Unicorn)
  • Tarih, yenilene vah yazık der ama ne değiştirebilir ne de yardım eder. (Aslan ve Unicorn)

  • Büyük klasiklerin hepsi günceldile çevrilecek, geridildeki asılları yok edilecek düşüncenin imkanı olmadığından, suçun da imkanı olmayacak artık. (1984)
  • Dışarı çıkıyorm, sokakları ev basmış… (Edebiyat Üzerine)
  • Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla. (Boğulmamak İçin)
  • Mutluluğu tarif etmenin zorluğu aşikâr. Adil, düzenli bir toplum imgesi de insana çekici ya da ikna edici gelmez. Ama iyi ütopyalar yazanların çoğu, daha dolu dolu yaşasaydık hayatın nasıl olacağını göstermek isterler. (Faşizm Kehanetleri)
  • Gerçeği göremeyecek kadar uygarlaştık. (Karakurbağası Üzerine Kuruntular)
  • Düşünen kimse siyasetten uzak duramaz, durmaz. (Faşizm Kehanetleri)
  • “Makineleşmeye ve standartlaşmaya karşıyım; o yüzden sosyalizme de karşıyım ,” dediğinizde aslında “İstersem makineler olmadan da yaşamayı tercih etmekte özgürüm. ” demiş olursunuz ama bu saçmalıktır.Hepimiz makinelere bağımlıyız ve makineler çalışmayı bıraktığı anda çoğumuz ölürüz. (Wigan İskelesi Yolu)

  • Diktiğim bütün küçük bitkiler; hercaimenekşeler, acı baklalar, pembe karanfiller ve lahanalar belli ki tavşanlar yüzünden tamamen kaybolmuş. Hâlâ toprakta olan birkaç şalgamı da eşeleyerek çıkarıp yemiş ama havuçlara dokunmamışlar. Daha kötüsü ise çileklerin çoğunu mahvetmiş olmaları. Bir kaçı iyi durumda ama çoğu yok olmuş; kök boğazları hâlâ duruyorsa baharda canlanabilirler. (Savaş Sonrası Günlükleri)
  • Onun çirkinliği özüne aittir ve kurbanının yüzüne karşı dalga geçen zorba gibi «Evet, ben çirkinim, ve sen bana gülmeye cesaret edemezsin» demek içindir. (Aslan ve Unicorn)
  • Birini seviyorsan gerçekten severdin, verecek başka hiçbir şeyin yoksa bile sevgin yeterdi. (1984)
  • Kısacası; Her şeyin kendiliğinden olanı güzeldir... (Edebiyat Üzerine)
  • Bu sabah bir yılan daha bulmuşlar, ama bu seferki kesinlikle çayır yılanı. Olayı gören adam hayvanı boynundan bağlayıp dilini kesmeye çalıştıklarını anlattı, böylece kimseyi "sokamayacağını" düşünüyorlar. (Savaş Öncesi Günlükleri 2)
  • Artık cepheyi görmüş ve ondan fena halde tiksinmiştim. (Katalonya’ya Selam)
  • Tabii ki, bir romancı doğrudan içinde yaşadığı çağdaş tarih hakkında yazmakla yükümlü değildir. Ama halkı ilgilendiren büyük olaylara aldırmayan bir romancı ya aylak ya da düpedüz aptal biridir. (Balinanın Karnında)

Yorum Yaz