Özgür Bir Toplumda Bilim - Paul Feyerabend Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Özgür Bir Toplumda Bilim kimin eseri? Özgür Bir Toplumda Bilim kitabının yazarı kimdir? Özgür Bir Toplumda Bilim konusu ve anafikri nedir? Özgür Bir Toplumda Bilim kitabı ne anlatıyor? Özgür Bir Toplumda Bilim PDF indirme linki var mı? Özgür Bir Toplumda Bilim kitabının yazarı Paul Feyerabend kimdir? İşte Özgür Bir Toplumda Bilim kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Paul Feyerabend
Çevirmen: Ahmet Kardam
Orijinal Adı: Science in a Free Society
Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
İSBN: 9789755390055
Sayfa Sayısı: 299
Özgür Bir Toplumda Bilim Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bilim düşmanı! Akıl düşmanı! Anarşist!...Feyerabend, 1975 yılında yayımlanan Yönteme Karşı adlı yapıtıyla bu ve benzeri suçlamalara hedef olurken aynı zamanda geniş bir tartışmayı da başlatıyordu. Elinizdeki Özgür Bir Toplumda Bilim'de ise bir yandan Yönteme Karşı'nın başlatmış olduğu bu tartışmayı tekrar ele alarak daha da geliştirmekte, öte yandan da bilim alanındaki tezleri toplum alanını da kapsayacak biçimde genişleterek özgür bir toplumda bilimin ve bilim adamının rolünün ne olması gerektiğini tartışmaktadır.Feyerabend'e göre bilim, son iki yüzyıldaki göz kamaştırıcı başarılarına rağmen ne hakikatin tılsımlı anahtarıdır ne tümüyle akılsaldır ne evrensel yöntem ve usullere bağlıdır ne kusursuzdur ne de her zaman insanın yararınadır. Bilim başarısını aklın sınırlarını aşmasına, bilim felsefecilerinin evrensel olduğunu iddia ettikleri yöntemlere, kurallara ve usullere uymamasına, "bilimde akılsallık" ya da "bilimsel yöntem" denen canavarlardan uzak durmasına, kısacası yaratıcı ve kültürel çoğulluktan yana oluşuna borçludur.Toplumdaki diğer geleneklerden (ideolojilerden) hiçbir ayrıcalığı olmaması gereken "Batı bilimi", dünyanın her yerinde rakipsiz bir egemenlik kurmuştur. Ama bunun nedeni akılsal oluşu ya da içsel üstünlüğü değil; devletle bütünleşerek bütün diğer kültürleri, değerleri, yöntemleri, usulleri, "akıldışı", "bilimdışı" ilan ederek yok etmiş olmasıdır. Rakipsiz bırakan zafer her zaman yozlaştırıcıdır. Bilimin hakikat konusundaki tekelci konumunu (tıpkı bir zamanların din adamları gibi) "geçim kapısı" haline getirmiş "aydınlar" da toplumun yapısını belirleyen, neyin doğru olup olmadığı konusunda fetva veren, herkese ne yapması gerektiğini söyleyen, hakkında hüküm verdikleri halkın denetimi dışında kalmayı başaran ayrıcalıklı bir ideolojinin savunucuları haline dönüşmüşlerdir. Bu tekel, Batı toplumlarında hem bilimin kendisi hem de demokrasi için bir tehdittir. Eğer özgür bir toplum arzulanıyorsa bilim adamlarının çalışmaları halkın denetimine açılmalı, devletle bilim de birbirlerinden ayrılmalıdır.Feyerabend'in bu yapıtını okurken yalnızca "bilimin kusursuzluğu" konusundaki önyargılarınıza indirilen yetkin ve güçlü darbelere tanık olmakla kalmayacaksınız; Tanzimat'tan bu yana pozitivist bilimci bağnazlıkla dinsel bağnazlık arasındaki çatışmanın içine sıkışıp kalmış Türkiye'de, bu soruna, yok edicilikten ve kopyacılıktan uzak; çoğulcu, özgürlükçü ve özgün çözümler bulma yönündeki arayışlara katkıda bulunabilecek sınırsız kışkırtıcı argümanla karşılaşacaksınız.
Özgür Bir Toplumda Bilim Alıntıları - Sözleri
- Toplumun yapısını aydınlar belirler, neyin olanaklı olup olmadığını aydınlar açıklar, herkese ne yapmadı gerektiğini aydınlar söyler. Oysa aydınlar, özgür bir toplumda var olan geleneklerden yalnızca birisidir.
- İnsan olmak, kötünün yanı sıra iyi, akılsalın yanı sıra akıldışı, kusursuzsun yanı sıra iğrenç olmak demektir; Kötü olunurken iyi ve iyi olmaya çabalarken kötü olmak olanaklıdır. İnsan ırkı tüm bir doğa dünyası gibidir; tek bir davranış biçimi yoktur. kopyalar halinde çoğaltılamaz.
- Bilim, insan soyunun doğal zeka keskinliğinin erişemeyeceği bir yer değildir.
- İdeolojiler yozlaşarak dogmatik dinler haline gelebilirler: Marksizm. Başarıya ulaştıklarında yozlaşmaya başlarlar, karşılarındaki güç kesildiği anda da bir dogmaya dönüşürler: Zaferleri çöküşleri demek olur.
- Bir zamanlar insana, kendisini zorba bir dinin yarattığı korkulardan ve önyargılardan kurtaracak fikirleri ve gücü vermiş olan aynı girişkenlik, şimdi insanı kendi çıkarlarının kölesi haline getiriyor.
- Bu zihin katillerine ve akıl tacirlerine karşı, bu bilimsel beden ve ruh sakatlayicilarina karşı bireyin özgürlüğünü, uygun gördüğü biçimde yaşama hakkını, saygı duyduğu gelenekleri yaşama hakkını, "hakikati", "sorumluluğu", "aklı" , "bilimi", "toplumsal koşulları" ve aydınlarımızın uydurdukları tüm öteki şeyleri reddetme hakkını, ayrıca kendisini acınası bir maymun, status quo "taşıyıcısı" haline değil de tüm yaşamını üzerine kuracağı seçimi yapabilecek bir insan haline getirecek bir eğitim görme hakkını savunmaya çalışıyorum. Evet bu hakkı savunuyorum; ama bu hak nasıl gerçekleştirilebilir?
- İnsanın aynı yaşamı paylaşmadığı ve sorunlarını bilmediği insanların sorunlarını çözecek çözümlere sahip olduğunu sanmasi budalılık, kendini beğenmişliktir.
- İnsanlar nasıl ki kendi doktorlarını denetlemeye başladılarsa, öğrenciler de kendi öğretmenlerini denetlemeye başlamadikça, dokunulmazlık zırhı ardındaki öğretmen kendi fikirlerini bize yutturabilir: Bütün durumlarda tavsiye olunan şey, uzmanlara başvurmak, ama onlara hiç bir zaman güvenmemek ve kesinlikle hiç bir zaman onlara tümüyle bel bağlamamaktır.
- Popper ile Alpbach'da 1948 senesinde tanışmıştım. Rahat hareketlerine, cüretine, tebliğlerinde duygulara büyük ölçüde yer veren Alman filozoflara karşı takındığı umursamaz tutuma, mizah anlayışına, son derece karmaşık problemleri çok basit bir tarzda ve adeta bir gazete yazısı sadeliğiyle ifade edişindeki ustalığa hayran kalmıştım. Karşımda özgürce düşünen bir beyin, düşündüklerini keyifle ifade eden bir insan vardı. İşin profesyonellerinin ne söyleyeceğini hiç umursamıyordu.
Özgür Bir Toplumda Bilim İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Özgür ve Demokratik Bir Toplumda Akıl-Bilim İlişkisi Nedir?: P. Feyerabend 1924 yılında Viyana’da doğdu. Eğitimini Avusturya’da tamamladı. Bilim Felsefesi üzerine yoğunlaştı. Avusturya dışında, ABD, İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde önde gelen okullarda ders verdi. 1994 yılında öldü. 1978 yılında yayımlanan kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde zaman zaman sıkıcı ve karmaşık bir dille “akıl ve pratik” ilişkisi incelenirken Feyerabend’in 1975 yılında yayımlanan Yönteme Karşı isimli eserine bol bol gönderme ve açıklama yapıldığını görüyoruz. İkinci bölümde kitabımızın ana konusu olan “özgür bir toplumda bilim” meselesi daha anlaşılır ve akıcı bir dille tartışılıyor. Üçüncü ve son bölüm ise Feyerabend’in az önce bahsi geçen iki kitabı, önceki makaleleri ve felsefesine yapılan eleştirilere zaman zaman sert, alaycı ve tartışmacı bir üslupla yanıt veriliyor. Yazar kitabının doğru okunmamış ve anlaşılmamış olduğunu ifade ediyor. Birçok düşüncesinin çarpıtılmış olduğundan yakınıyor. Kitabımızın yazarı meseleye bir Batı Pozitivizmi eleştirisi ile başlıyor. Modern bilimin Avrupa’da egemen hale gelmesi ve buna yakın tarihsel süreçte önce Avrupa’nın daha sonra da ABD’nin (birlikte Batı’yı oluştururlar) dünyaya siyasi, askeri ve ekonomik olarak egemen hale gelmesi sonucu geleneklerin doğrudan veya dolaylı olarak yok edildiğini öne sürüyor. Batı pozitivizmi ya da akılcılığı kendi tekelinde bir uzman/aydın sınıfı oluşturmuştur. Bunlar bilimi ve bilimselliği kendilerince yorumlarlar, toplumu şekillendirmek ve yönlendirmek isterler. Belli başlı kararların alınmasına öncülük etmek isterler ve bunu kendilerine hak olarak görürler. Feyerabend’in ilk sert tepkisi bu noktada görülüyor diyebiliriz. Demokratik bir toplumda böyle bir kliğin kararları kendi başına ve denetlenemez bir biçimde alması tam bir faciadır. Halkın bilimsel tartışmalara ve projelere katılma, bilgi edinme ve özellikle sonuçları doğrudan onları ilgilendiren projelerde (örneğin nükleer santral) oylama ve reddetme hakkı vardır. Bu bahsi kapatmadan bir noktaya tekrar değinmek istiyorum, bu aydın kesim “bilimsel standart ve yöntemleri” kendilerince uydurur ve yorumlarlar ancak bunun nesnel olduğunu iddia ederler. Uzun yıllarca bu tavrın altında ders görmüş kişiler artık bilimin, yöntemin ve standartların akılcı, tutarlı ve nesnel olduğuna inanmaya şartlandırılmıştır. “Bir ifadede herhangi bir özneye veya gruba doğrudan atıf yapılmaması o ifadenin nesnel olduğu anlamına gelmez (sayfa 37).” Feyerabend’e göre akılcılık söylendiği gibi bilim için olmazsa olmaz değildir, o da diğer bir sürü gelenekten birisidir ve otorite değildir. Yazar bu noktada düşüncelerini uç noktaya taşıyıp akıl ile bilimin genelde çatıştığını, bilimin akıl sayesinde elde ettiği kazanımlara verilen örnekler incelendiğinde tam bir akıl dışılıkla karşılaşacağımızı söylüyor. Tartışmayı farklı yönlerden ele almak için akıl ve pratik ilişkisini inceleyen Feyerabend, iki farklı yaklaşım olan idealizm ve natüralizmi açıklıyor ve ikisinin de yetersizliklerini ortaya koyuyor. Bunlardan hareketle bazı savlar sürüyor: Gelenekler ne iyidir ne kötüdür; akılsallık bir hakem değildir, bir gelenektir; özgür bir toplumda bilim devletten ayrılmalıdır; özgür bir toplumda karar alma “açık alışveriş” ile olur. Bu olgunlaşmış bir halkın tartışmalarda ve kararlarda aktif katılımcı olması ile sağlanır. Üstelik bu olgunluğa erişme okuldaki eğitimle sağlanamaz, uygulama ile sağlanır. Oysa günümüzdeki karar alma süreci “yönlendirilmiş tartışma” ile alınmaktadır. Akılsallığın egemenliği ve önyargısı altında, kendisine benzemeyenlerin söz hakkı olmadığı bu karar alma biçimi derhal terk edilmelidir. Modern bilime geçişin nasıl yaşandığına da değinen Feyerabend, bugün artık kabul görülen paradigmaların eskilerinden daha doğru olmadığını, daha gelişmiş olmadığını, daha kullanışlı olmadığını gözler önüne seriyor. Bilimin Batlamyus/Aristoteles çizgisinden Kopernik/Galileo çizgisine gelme sürecini, nedenlerini ve sonuçlarını da tartışıyor. Kopernik, eserlerinde Batlamyus’u eleştirmiyordu, onun yanlış olduğunu söylemiyordu, hatta Eski Yunan birikiminden faydalanmak gerektiğini söylüyordu. Aristoteles’in yaptığı deneyler ve sonrasında kurduğu teoriler işe yaramaz değildi ancak Leibniz gibi modern dönem bilim insanları gördüklerinin de ötesinde bir şey peşindeydi. Teoriler, kavramlar vs. ile bir derinlik ya da aşkınlık peşinde düşmüşlerdi. Orta çağda tartışmasız otorite olan Aristoteles bir anda eleştiri yağmuruna tutuldu ve iyi bir savunucusu çıkmadığı için de kenara itildi. Ama neden? Yanlış olduğu için değil, yöntembilimsel standartlara uymadığı için. Ama bu standartlar tüm zamanlara ve mekanlara hitap eden değişmez, sonuç verici, doğru standartlar değillerdi, modern bilimin uydurduğu standartlar idi. Yani Aristoteles’in felsefesi modern bilimin felsefesi ile uyuşmadığı için Aristoteles suçlanıyordu. Asıl konumuz olan ikinci bölümde Feyerabend, geçmişe doğru bir yolculuk yapıyor ve modern öncesi dönemdeki insanların “Batı Bilimi” olmaksızın yaşadıkları dünyayı ve çevreyi kavrayarak, sorunlara etkin çözümler üreterek, icatlar yaparak yaşadıklarını söylüyor. Oysa bugün uzmanların elinden çıkan karmakarışık teoriler, anlaşılmaz denklemler ve paradigmalar ile halk dünyaya ve onun bilgisine yabancı hale getirilmiştir. Bu da uzmanların mevcut konumlarını korumaları için yeterli bir sebep. Ne de olsa her şeyin bilgisine sahip olanlar onlar… Peki Batı Bilimi ve akılcılığı diğer geleneklerden daha gelişmiş, daha tutarlı, daha faydalı olduğu için mi egemen hale geldi? Feyerabend’in cevabı “hayır!”. Dünyanın birçok yerinde bu silah zoruyla oldu. Diğer gelenekler yok edildi. Bugün de eğitimle bu düzen sürdürülüyor. Gelenekler arasındaki rekabetin eşit olmadığını, bilimin yarışı kendisi kazanacak şekilde sistemi dizayn ettiğini, böyle şartlar altında bilimin kusurlarını açığa çıkarmanın çok mümkün olmadığını ancak biraz araştırma ile bunun hemen görülebileceğini de ekliyor. Bu bölümde bugün alternatif tıp dediğimiz tedavi yöntemlerinin, astrolojinin, bazı kabile gelenek ve inançlarının akıldışı, bilimsel değil diye nitelendirerek onları safdışı bırakmanın yanlışlığından bahsediyor. Astrolojiyi çürütmek için kullanılan argümanlar bilimin kendisi için de geçerli. En azından Feyerabend’in gördüğü kadarıyla alternatif tıp yöntemleri modern tıptan daha etkili tedaviler sunabiliyor. Bu tür uygulamalar eğer tercih ediliyorsa buna bir engel olmamalı. Vergi mükellefleri bunların ders olarak okutulmasını istiyorsa, hastanelerde bu tedavi yöntemlerinden faydalanmak istiyorlarsa bunun mümkün olması gerekiyor. Parasını (vergi, fon, yatırım, bağış) verdikleri gibi bunu isteme hakkına da sahiptirler. Bu tür gelirlerle kendi cebini dolduran aydınların asalaklığının artık bir son bulması gerekiyor. Üstelik bu aydınlar görelilikten de korkarlar. Görelilik aydınların toplumdaki yerini tehdit eder. Çok az insan kendi doğrularını, geleneğini başkalarına dayatmadan kendi halinde yaşar. Birçok insan ise -Hıristiyanlar, akılcılar, faşistler, Marksistler- tek bir hakikat olduğunu ve herkesin ona inanması gerektiğini düşünüp öyle hareket ederler. Özgür bir toplumda böyle bir şey söz konusu olmamalıdır. Görülen o ki bilimin evrensel ve kalıcı bir yöntemi yoktur, tek bir hakikat peşinde koşmak da boşunadır. Öyleyse insanların istedikleri şekilde yaşayacakları alt topluluklardan oluşan bir toplumun önü açılmalıdır. Batı pozitivizmi kendisini bir öğretmen, dünyayı bir okul, insanları da bir öğrenci olarak görmekten vazgeçmelidir. Köleleştirilen insanlardan, onların geleneklerinden öğrenilecek çok fazla şey var. Eşitlik denilen şey Zencilerin, Kızılderililerin ya da göçmenlerin Beyazların okullarında eğitim görebilmeleri, onların kültürünü yaşayabilmeleri değildir; eşitlik her grubun kendi geleneğini yaşayabilmesi ve sürdürebilmesidir. İnsanları eğitilmesi gereken bir kitle olarak gören budala ve kendini beğenmiş düşünce bir kenara itilmelidir. Bugün artık insanların bir tercih yapma zamanı gelmiştir: Akıl mı, Bilim mi? Demokrasi ve özgürlük mü, yoksa aydınlar ve onların dayattıkları mı? Geleneklerin çeşitliliği ve eşitliği mi yoksa Batı merkezli tek tip bir kültür mü? Zira bunların hepsi birbirleri ile çatışıyor gözükmektedir. Karar verici olacak ise yine aydınlar değil, toplum olmalıdır. (Alonso Quijano)
Batı neye dayanıyor en çok? Diğer medeniyet ve kültürleri tahakküm altına alırken en çok hangi miti kullanıyor? Tabiiki akılcılığa, nesnelliğe ve bilimselliğe. Batı için kendisi Fransa'dır diğer her yer feodalite. Batı her şeyi kendi sığ geçmişine göre değerlendirir. Buna göre kendisi bilimseldir diğer tüm medeniyetler ise dini ve mitik. Ama bir yerde duralım. Bilim ne peki? Batı'ya göre bilim doğru ve gerçek olanı bulabilecek yegane nesnel ve akılcı alan. Bilim tüm toplumsal kabul ve belirlenimlerden ari tamamen olgulara dayanan hakiki bir uğraştır. Lakin bu aşırı nesnellik iddiasının kendisi de insanın farklılıklarını görmezden gelen bir paradigma değil mi? Tabiiki öyle. İşte Feyerabend burada bilimin ve bilimadamlarının diğer alanlar gibi paradigmatik bir alanda çalıştıklarını gösteriyor. Bilim Batı'nın toplum yapısından ve düşünsel değişimlerden etkilenmiş kültürel bir paradigmadır, öyle evrensel ve nesnel bir şey değil. İşte bu yüzden insanlık bilimin yarattığı saçma sapan nesnellik iddialarına kapılıpta bilimin ve bilimadamlarının tahakkümüne boyun eğmemelidir. Özgür bir toplumda bilim diğer kültürel paradigmalar gibi devlet tarafından desteklenmeden özerk olarak kalmalıdır. Aksi takdirde insanlık bilimin tiranlığında tek düze bir dünyaya mahkum olacaktır. İyi okumalar. (Güneş)
Özgür Bir Toplumda Bilim - Paul Feyerabend: Bilim düşmanı bir bilim-felsefecisi olan Feyerabend'in fikirlerini özetleyeceğim, ve onun haklı olup olmadığını tartışacağız, hazırsanız incelemeye başlayalım: Ona göre bilimde kullanılan terimler zamanla anlam farklılaşması yaşayabilir, bu açıdan her bir teori, açıklanan olguları belli bir ölçüde değiştirirler. Yine ona göre bilim, iktidar oyunlarından bağımsız değildir, bilim dalları arasında ortak bir bilimsel usul ve süreç yoktur. Bilimin bir bütün olmadığını, çerçevesi çok iyi çizilmiş akılsal ve doğrusal bir süreç yaşamadığını söyler. Ve bilimi oluşturan parçaların güçlerinin birbirine eşit olmadığını savunur. Sanılanın aksine bilimdeki başarısızlıkların, başarılardan daha fazla olduğunu tespit eder. Feyerabend'e göre bilim, bilgi üretme geleneklerinden yalnızca birisidir. Ve yine Feyerabend, toplumu bilim aracılığıyla biçimlendirmenin doğru olmadığını savunur. Çünkü ona göre bu durum, bir düzenlilik yaratmaz, kaos yaratır. Onun için özgür bir toplum, bütün geleneklerin eşit haklara ve güç odaklarına ulaşmada eşit olanaklara sahip olan bir toplumdur. Ve Feyerabend dikkat çekici bir şey söyler: Akılsallık üzerine temellendirilmiş bir toplum, tam anlamıyla özgür değildir, çünkü burada "aydınların oyunu" oynanır. Ve bilim etkinliği dediğimiz bu oyun, yalnızca aydının kazanabileceği şekilde tasarlanmıştır, yalnızca onların çıkarlarını sağlama alacak şekilde tasarlanmıştır. Ve bilim, devlet kurumlarınca kabul edilen tek bilgi üretme geleneğidir. Modern devletlerin çoğu, bilimsel bilgi dışındaki bilgi geleneklerine hayat hakkı tanımaz. Feyerabend'e göre özgür bir toplum, açık tartışmaların yapıldığı; ve bilimle toplumun ayrıldığı bir toplumdur. Hatta Feyerabend bir adım daha ileri giderek şöyle diyecektir: Nasıl ki din işleri devlet işleriyle ayrılıyorsa, bilimsel işler de devlet işlerine bulaşmamalıdır, der. Yani bilimle devletin ayrılmasını savunur. Feyerabend için bilim, dinin bir başka çeşididir. Feyerabend, bilimin otoritesinin, demokratik bir toplum felsefesine uygun olmadığını söyler. Feyerabend'e göre demokratik bir toplumda bilim adamları, yetki sahibi otoriteler olmamalıdır; bilimsel konularda son sözü "sıradan halk" söylemelidir. Çünkü bilim adamları, iktidar ilişkilerinden muaf olan "tarafsız bir melek" değildirler. Ona göre bilimin üstünlüğü, kanıtlanmış bir sav değildir; politik ve askeri baskılarla elde edilmiş bir sonuçtur. Feyerabend'e göre akademi alanında yalnızca bilimsel bilgiye değil, bilim-dışı bilgi üretme geleneklerine de yer verilmelidir. Ve bilimin sanıldığı kadar kusursuz olmadığını söyler, ve akademinin muhafazakar yapısından hoşnut değildir: Ona göre bilim adamları çoğu kez kendi teorilerine ters düşen olguları görmezden gelirler. Ve çoğu zaman olguları dikkatlice incelemezler. Ona göre, sadece yönteme ve mantığa odaklanan bir bilim zihniyeti, ilerlemenin önünde ciddi bir engel oluşturur. İşte Feyerabend'in görüşleri bunlardır. Bu görüşler elbetteki modern halkın katılmayacağı fikirleridir. Fakat size şunu söylemek isterim: Feyerabend haksız mıydı? Bilime neden bu kadar güveniyoruz? Şimdi Covid-19 sürecini düşünelim. Tıp otoritelerinin her dediğini yaptık, sonuç ne oldu? Salgın bitmedi ve büyük şirketlere bir servet transferi gerçekleşti. Halk, temel hak ve özgürlüklerinden yoksun kaldı... İşte gördüğünüz üzere Feyerabend, bilim konusunda başından sonuna kadar haklıydı bana göre. Eserine 10/10 veriyorum. Bilim felsefesine merak eden herkesin okumasını tavsiye ederim. (Cemil Meriç)
Özgür Bir Toplumda Bilim PDF indirme linki var mı?
Paul Feyerabend - Özgür Bir Toplumda Bilim kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Özgür Bir Toplumda Bilim PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Paul Feyerabend Kimdir?
Paul Karl Feyerabend (d. 13 Ocak 1924, Viyana - ö. 11 Şubat 1994), Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi. Karl Popper'ın öğrencisidir, ancak daha sonra tamamen Popper'a karşıt bir kuramsal konumda düşüncelerini temellendirmiştir. 20. yüzyıl felsefesinde ve özellikle bilim felsefesi alanında Karl Popper, Thomas Kuhn ile birlikte en önemli üçüncü isimdir. Kuhn'un görelikçi kuramına yakın ancak bilimin hem teorik hem de toplumsal statüsüne dair radikal bir kuramsal reddiye konumuna sahiptir. "Anarşist bilgi kuramının" en önemli isimlerinden biridir.
Biyografisi
Paul Feyerabend, 1946 yılında Viyana'da Tarih, Sosyoloji, Fizik, Gökbilim ve Matematik okumaya başladı. Viyana Çevresi grubuna ait filozof ve bilim felsefecisi Victor Kraft'ın yanında felsefe doktora sınavını verdikten sonra, British Consul'dan burs kazandı veLondra'ya gitti. Burada, Ludwig Wittgenstein'ın yanında asistan olarak çalışmaya başlamayı istiyordu. Bu zaman içinde Wittgenstein'ın ölmesi sonucunda Feyerabend, Karl Popper'ın yanında göreve başlamaya karar verdi. Feyerabend ve Popper arasındaki sevgi-nefret ilişkisi böylece temellendi. Feyerabend'in çoğu eseri, esas bakımdan açık ya da örtük olarak hocası Popper'ın eleştirisini içermektedir. 1955 ve 1990 yılları arasında Berkeley, Hamburg, Auckland, Kassel, New Haven, Londra, Berlin gibi birçok yerde bulundu, aynı zaman içinde Berkeley ve Zürih'teki Teknik Üniversite'de profesörlük yaptı. 1990'da her ikisinden birden emekliye ayrıldı. Feyerabend, Thomas Kuhn ile birlikte esas olarak sosyolojik bilgi yönelimli görelikçi bilim felsefesinin savunucularından birisidir. Yalnız Kuhn'dan daha farklı olarak Feyerabend, mantıksal tutarlılık bakımından teorik iddialarını daha fazla sonuna kadar götürmekte ısrar eder ve bu nedenle daha fazla tartışmalı bir konumda bulunur.
Feyerabend'in Bilim felsefesindeki yeri
Feyerabend'in bilim felsefesindeki düşünceleri 1968'lerden sonra farklı bir gelişim göstermeye başlar. Feyerabend hocası Popper'ın eleştirel akılcılığını ve bu temelde bilimi temellendirme girişimini kabul edilmez bulur. Akılcılığın bilim felsefesinden arındırılmasına yönelir, çünkü Feyerabend'e göre rasyonalizm, öncelikle ve esas olarak "yasa ve düzen" rasyonalizmidir. Dolayısıyla o bilim felsefesinde görece bir bilim anlayışını savunur. Bu bakımdan Feyerabend'in çalışması, bilim felsefesi alanında, bilinen bir Anarşizm kuramı ya da felsefi bir Dadaizm olarak anlaşılır. Feyerabend, bilimin ortodoks dogmatizmine karşı ya da başka bir deyişle bilimin ortodoks dogmatik tarzda anlaşılışına karşı isyan eder.
Feyerabend, "Akla Veda" diyen öncü isimlerden biridir. Aklı tek ve bütünsel bir nitelik, onun yönteminin de tek bir yol izlediği fikri Feyerabend'in karşısına aldığı bir görüştür. Bunun yanı sıra bilimsel kuramlara ve yönteme tanınan ayrıcalığa da itiraz eder. En önemli metinlerinden birinin adı "Yönteme Hayır"dır. Bilimsel kuramlar tarihsel olarak görelidirler ve bilgi bakımından diğer kaynaklardan üstün ya da ayrıcalıklı bir konuma sahip olamazlar. Feyerabend'in geç dönem yazıları, bir anlamda, Popper'in eleştirel rasyonalizminin geçersizliğini göstermek üzerine kuruludur. Ahmet İnam, Feyerabend'in bilime yönelik anarşist girişimini şöyle değerlendiriyor;
Bilim düşmanlığı savunulmuyor burada: Bilimin sınırlan, yeri yurdu, ortaya konuyor, tartışılıyor. Bilimde yaratıcı olabilmiş, bilime katkıda bulunmuş Batılı insan için anarşizmin bir anlamı var: Zincirlerinden kurtulmaya çalışıyor. Kör bilimciliğin tehlikelerini görüyor. Feyerabend, deyim yerindeyse, bilimi 'ti'ye alıyor, yer yer bir kara mizah yapıyor bilim üstüne. Buna hakkı var: Bilimi tanıyor, bilim tarihi üstünde ayrıntılı, kapsamlı çalışmalar yapmış, son gelişmeleri üstüne yabana atılmayacak görüşler ileri sürmüş...
Feyerabend'in en keskin ifadesi olan "Her şey uyar" (Anything goes) sözü, onun bilimi, din ya da sanat ile aynı noktada ya da onlarla birlikte, mümkün olan bilgi olanaklarından biri olarak ele almasının bir sonucu şeklinde ortaya çıkar. Bilim, din, sanat bunların her biri bilgi edinmenin farklı yollarıdır, birbirlerinden daha üstün ya da öncelikli ya da ayrıcalıklı değillerdir. Gerçekliğe ulaşmanın farklı yollarıdır bunlar. Birbirleriyle ölçülebilir ya da kıyaslanabilir değillerdir. Tek bir yönteme indirgenemezler. Buradan Feyerabend ve Kuhn "Eş-ölçülemezlik" sorununa gelirler. Bu kavram özellikle Kuhn'a ait görünmektedir; yalnız Kuhn bu meseleyi bilim içi farklı kuramların eş-ölcülemezliği bağlamında değerlendirirken, Feyarabend daha ileri giderek bilimin kendisinin öteki bilgi kaynaklarıyla eş-ölçülemezliği meselesi olarak ele almıştır.
Feyerabend'den Alıntılar
"O zamanlar, hatta daha da yenilerde, çağcıl bilimin yükselişiyle yirminci yüzyıldaki gözden geçirilişi sırasında, Bayan Us, araştırmanın güzel, yardımsever ancak zaman zaman fazlasıyla koruyucu olabilen tanrıçasıydı. Bugün onun felsefi koruyucuları (ya da pezevenkleri mi demeliyim?) Bu tanrıçayı 'olgun', yani geveze fakat dişleri dökülmüş bir kadına çevirdiler."
Bilgi Üzerine Üç Söyleşi'nin kapak arkasından;
"Düşünceler, tıpkı kelebekler gibi, yalnızca varolmakla kalmaz; gelişir, başka düşüncelerle ilişkiye girer, etkide bulunurlar... Platon düşüncelerle yaşam arasındaki uçurumun söyleşiyle aşılabileceğini düşünmüştü - kendisince, geçmiş olayların yüzeysel bir anlatımı olan yazılı söyleşiyle değil değişik ortamlardan gelen kişiler arasında gerçek, sözlü bir alışverişle. Söyleşinin denemeden daha esinleyici olduğuna ben de katılıyorum. Savlar, uslamlamalar üretebilir. Savların, uslamlamaların işin içinde olmayanlar ya da başka bir okuldan uzmanlar üzerindeki etkilerini gösterebilir, bir denemenin ya da kitabın gizlemeye çalıştığı açık uçları ortaya serer, en önemlisi yaşamımızın en sağlam olduğuna inandığımız parçalarının kuruntuluğunu tanıtlayabilir. Sakıncalı yanı, bütün bunların yaşayan kişilerin, gözlerimizin önündeki eylemlerine değil, kağıt üzerinde yapılması. Yine bir tür arıtkan etkinliğe katılmaya çağrılıyoruz. Yine, "salt" bilgi de içinde olmak üzere, yaşamlarımızı gerçekten biçimleyen düşünce, algı, duygu arasındaki savaşlardan çok uzağız.."
Paul Feyerabend Kitapları - Eserleri
- Bilimin Tiranlığı
- Yönteme Karşı
- Özgür Bir Toplumda Bilim
- Akla Veda
- Bilgi Üzerine Üç Söyleşi
- Anarşizm Üzerine Tezler
- Vakit Öldürmek
- Bilim Kilisesi
- Problems of Empiricism
Paul Feyerabend Alıntıları - Sözleri
- Gerçekten tüm evren öylesine mükemmel bir ahenk içerisinde dönmektedir ki, bütün parçalarının düzenini bozmadan herhangi bir şeyin yerinin değiştirilebilmesi olası değildir. (Bilim Kilisesi)
- - “Çağdaş kültür”ün yahut “dünya kültürünün bunalımı”ndan bahsettiklerine bakmayın, demek istedikleri Batı akademik ve sanat hayatıdır..." (Akla Veda)
- İnsanın aynı yaşamı paylaşmadığı ve sorunlarını bilmediği insanların sorunlarını çözecek çözümlere sahip olduğunu sanmasi budalılık, kendini beğenmişliktir. (Özgür Bir Toplumda Bilim)
- Bilgi hazır bulunmuyor,insanlarca yapılıyor,bir sanat yapıtı gibi. (Bilgi Üzerine Üç Söyleşi)
- Öğrenci her zaman demokrasinin gücüne ve ifade özgürlüğüne inandığını söylemişti mektubunda; çatışmaların rasyonel bir tartışmayla çözülebileceğine inanmıştı, ama "şimdi yalnızca benim tarafımda olan silahlı bir adama güvenirim," diyordu. Gerçekten de haklı. Kim işkenceciler, katiller ve tecavüzcülerle rasyonel bir tartışma yürütebilir ki? (Bilimin Tiranlığı)
- Bir anarşist aklın otoritesini baltalamak için akıl oyunu oynayan gizli ajan gibidir (Yönteme Karşı)
- Özgür bir toplum, başka geleneklerin onlar hakkında ne dediğine bakılmaksızın, bütün geleneklere eşit hakların verildiği bir toplumdur. (Bilgi Üzerine Üç Söyleşi)
- İnsanlar ve doğa, önceden koyulmuş belirli sınırlar içinde kalındığı sürece, aşılamayan ve anlaşılamayan kaprisli varlıklar olarak kalacaklardır. (Anarşizm Üzerine Tezler)
- Sık sık âşık oluyordum, hem de tutkuyla; fakat macera, ki benim için çoğunlukla hayal gücünün bir işiydi, gerçek olmaya başlıyor gibi olunca duygularım değişiyordu. Hemen her hareketim deneme kabilindendi, tamamlanmamıştı ve kapsamlı bir amaçtan yoksundu. Belki çok fazla şeyden hoşlanıyordum ve bir yere çakılı kalmak istemiyordum. Gece gündüz birinin, tercihen bir kadının ortaya çıkıp işleri yoluna koymasını ümit ederek etrafta dolaştığım uzun yalnızlık ve sıkıntı anları oldu. (Vakit Öldürmek)
- Fizikte görülen gelişmelere paralel olarak, nasıl kullanılan ölçülerin de sürekli olarak geliştirilmesi gerekiyorsa, aynı şekilde, aydınların kullandıkları standartların da geliştirilmesi gerekir. (Bilim Kilisesi)
- Tanimadiklari ırk,kültür adet ya da bakış açılarıyla karşılaştıklarında insanların tepkileri farklı farklıdır. Şaşkınlıkla ve merakla hemen tanimak ,öğrenmek isteyebilirler; Küçümseyebilir ve doğal bir üstünlük duygusuna kapilabilirler; iğrenebilir ve açıkça nefret duyabilirler. Bir beyin ve ağızları olduğundan da,hissetmekle yetinmez konuşur, duygularini ifade eder ve onları aklamaya çalışırlar.Görecelik işte bu süreçte ortaya çıkan görüşlerden birisidir. (Akla Veda)
- - "Uyumdan söz edenlerin sesi, buldukları her çeşitliliği kendi uyumlu kurallarına tabi kılmak isteyen tiranların sesine şüphe çekecek kadar benzer!.." (Bilimin Tiranlığı)
- Hristiyanlık insanlığa sevgiyi öğretmiştir, sevmeyi telkin etmiştir. Sonra da binlerce insanı yakmıştır, sakat bırakmıştır, katletmiştir. Fransız devrimi Akıl ve Ahlak diye yola çıkmış, oluşturduğu kan göllerinin içinde nice canları soluksuz bırakmıştır. ABD herkese özgürlük ve mutluluk getirmek amacıyla kurulmuştur. Uzun süre köleliği, baskıyı, insanın insanı küçük görmesini kaldırıp atamamıştır. (Bilim Kilisesi)
- Politik rölativizm, bütün geleneklerin eşit haklara sahip bulunduğunu kabul eder. Bazı kimselerin hayatlarını belirli bir geleneğe göre tanzim etmeleri, bu geleneğin içinde bulunduğu toplumun tüm temel haklarıyla donatılması için yeterli gelir... Felsefi rölativizm, tüm geleneklerin, teorilerin ve fikirlerin doğru olma şanslarını eşit olarak gören bir doktrindir. (Bilim Kilisesi)
- Gelenek “her şeyin kralıdır.” Fakat farklı insanlar farklı krallara itaat ederler. (Akla Veda)
- Biraz akordiyon çalardım; iyi de çalardım. Kimse umursamazdı. Bu yüzden belki de sahip olduğum bir yetenek zamanla körleşti. (Vakit Öldürmek)
- Liberallerin ve Marksistlerin sürekli olarak özgürlükten, eşitlikten ve gerçeklikten söz ettikleri doğrudur, ama savundukları eşitlik, bütün yaşam biçimlerine eşit haklar vermez, örneğin, Kızılderililere ve Harvard akademisyenlerine eşit davranmaz - yalnızca kendi oyun alanına, Batı akılcılığına giriş hakkı tanır. Diğer yaşam biçimleri söz konusu bile olamaz. Gerçeklik de, insanlığın bütün yönlerini kapsayan, insanın hem bedensel hem ruhsal, hem dünyevi hem Tanrısal yönlerini barındıran bir şey değildir, aksine, bu oyun alanında yapılan oyunların bir sonucudur. Ne özgürlük ne de bilgi vardır - var olan tek şey, yeni önyargılar üzerine kurulan yeni bir köleliktir. (Anarşizm Üzerine Tezler)
- Doğanın eylemleri, yaşamı zamana yayılmış bir yaratıkça öngörülemez. (Bilgi Üzerine Üç Söyleşi)
- Benim gibi dalgacı herifin biri, felsefe gibi ciddi bir konuyu öğretmek için uygun görünmüyordu. (Vakit Öldürmek)
- Bir filozof yeni bir moda yaratıyor ve diğerleri koca bir sürü halinde kimin o modaya uyup kimin uymadığını araştırmaya başlıyor. (Bilimin Tiranlığı)