Oyunlarla Yaşayanlar - Oğuz Atay Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Oyunlarla Yaşayanlar kimin eseri? Oyunlarla Yaşayanlar kitabının yazarı kimdir? Oyunlarla Yaşayanlar konusu ve anafikri nedir? Oyunlarla Yaşayanlar kitabı ne anlatıyor? Oyunlarla Yaşayanlar kitabının yazarı Oğuz Atay kimdir? İşte Oyunlarla Yaşayanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Oğuz Atay
Tasarımcı: Ümit Kıvanç
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789754702101
Sayfa Sayısı: 108
Oyunlarla Yaşayanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Tanzimat'tan bu yana sürekli değişen politik ve toplumsal değerler karşısında tutunmaya çalışan Türk okur-yazarının kara güldürüsü. Eylemsizlikle geçmiş bir yaşamın getirdiği beceriksizlik ve gülünç olma korkusundan Atay sürükleyici bir oyun çıkarmış.
Oyunlarla Yaşayanlar Alıntıları - Sözleri
- "Ne-var-ne yok-iyilik- sağlık oynuyorum her gün"
- Ben de büyük meseleler yüzünden harcamış olmak isterdim hayatımı. Küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmek istemezdim.
- Seni seviyorum. Çünkü başka çarem yok.
- Belki de insanlar aynı oyunları oynuyorlar, hayatlarını birbirine benzer oyunlarla geçiriyorlar.
- Ben de büyük meseleler yüzünden harcamış olmak isterdim hayatımı. Küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmek istemezdim.
- Artık benim sesimi de dinlemeli insanlar! İster keman sesi olsun, ister oyun sesi; yeni bir ses getirmeliyim bu dünyaya!
- Anlamıyorum. Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum.
- Fakat bugün felsefeyle uğraşamayacak kadar yorgunuz.
- Ben de büyük meseleler yüzünden harcamış olmak isterdim hayatımı. Küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmek istemezdim.
- Biraz nefes alabilsek milleti düşünecek halimiz olur. Şimdilik kendi derdimize düşmüş durumdayız.
- “Hayatımın başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.”
- Hayır, sizi de sevmemeliyim. Çünkü her zaman olduğu gibi hayal kırıklığı bekliyor beni.
- Biliyor musunuz, ne düşünüyorum?
Oyunlarla Yaşayanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Oyunlarla Yaşayanlar Üzerine: SPOILER YOKTUR! Umarım yani. Oğuz Atay'ın bütün eserleri arasında 3. eser olan bir tiyatro oyunu. Oyunlarla Yaşayanlar, tipik bir Oğuz Atay eseridir. Atay, birçok eserinde olduğu gibi mizahi üslubuyla birçok konuyu eleştirmiş. Hiç Oğuz Atay'ın yazdığı söylenmese bile yine de "Bunu Oğuzcuğum Atay yazmış" derdim. Birkaç defa Atay okuduysanız şayet, okurken anlamanız çok daha kolay oluyor. Karakterin kendi iç sıkıntılarından tutun toplumun sıkıntılarından şakacı bir dille bahsediliyor olması özellikle bunu düşünmeye itiyor beni. Oğuz Atay'ın kendisinin de hayatı boyunca anlaşılmamış ve hayatta hak ettiği değeri alamamış biri olduğunu da göz önünde bulundurarak konuşuyorum, tıpkı kendisiyle aynı durumda olan Hikmet ve Selim gibi Coşkun da aynı sorun üzerine yazılmış. Bu nedenle kitabı okurken Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar'ın ara kitabı gibi düşündüm ister istemez. Kitabımızın ana karakteri Coşkun Ermiş. Kendisi emekli bir tarih öğretmeni ve aynı zamanda - her ne kadar kendisi 'Hayır, biz oyun yazmıyoruz, biz yaşıyoruz oyunları yazarken.' sayfa.18, diyerek inkâr etse bile - oyunlar yazıyor. Bahsettiğim gibi, kitap tipik bir Oğuz Atay kitabı, Coşkun ise tipik bir Oğuz Atay karakteridir. Hayatın içinde anlam ararken tüm bu arayışlara kapılıp boğulmuş bir karakter. Hayatı kendisinin de anlayamadığı bir hızla akarken koşar adımlarla anlam arayışına giden, bu süreçte anlaşılmayan ve asla fark edilmeyen karakter. Anlaşılamamak, hayat arayışı, kaygı... Yine bitirdikten sonra derin bir nefes çektirdi bu kitap bana. Çok da söylenecek söz yok aslında. Söylenecekler zaten söylenmiş. "EMEL: Ne arıyorsun burada? COŞKUN: Kaybolan gençliğimi arıyorum." s.105 "Anlamıyorum. Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum." s.90 "Yaşadığım anlamsız cehennemden kurtulmak için her türlü cehenneme giderim." s.85 Her kitabı okumadan önce araştırırım. Bu eseri nedense okuduktan sonra araştırdım. Kendim o kadar çok sevdim, beğendim ki etrafa baktığımda çok az okuyan ve inceleyen kitle görünce şaşırdım. Oysa Oyunlarla Yaşayanlar, en az Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar kadar ağır yükler barındırıyor içinde. Bu da yine insanların popüler olan şeylere daha çok ilgi duyduğunu kanıtlamış oldu bana. Bu eser en sevdiğim Atay eserlerinde Tehlikeli Oyunlar ile beraber ikinciliği alsın bakalım, kayıtlara geçsin! Diğer Atay kitaplarında olduğu gibi kitabımızın başında da okurken hiçbir şey anlamadığım ve dağıldığım oldu ama okuduğum 2 saatlik süreçte ne ara Coşkun'un dertlerine ortak oldum, ne ara Coşkun'un arayışlarına dahil oldum bilmiyorum. Okuduğuma asla pişman etmedi. Umarım incelemem yeterli olmuştur. Keyifli Okumalar! (Bay Crowley)
Oğuz Bey Diyeceğiz...: Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay’ın tiyatro eseri. Kısacık toplamda 108 sayfa ama her bir sayfası dolu dolu. Tehlikeli Oyunlar eserine oldukça benziyor ama daha çok içinden bir bölüm gibi… Hani deseler; “Oyunlarla Yaşayanlar, Tehlikeli Oyunlar’ın yayınlanmayan bir bölümüdür, ilk kez iletişim yayınlarından okurun beğenisine sunulmuştur.” Vallahi inanırım… Aynı sorgulamalar, eleştiriler, hicivler, şakalar… Tam bir Oğuz Atay kitabı öyle ki okuyanlar bilir bu adamın nasıl şahsına münhasır bir anlatımı olduğunu ya da bütünüyle kendine özel bir dünyası olduğunu. Ben çok keyif alıyorum bu herifin kitaplarının dünyasında solumaktan, gerçekten öyle diyaloglara denk geliyorum ki arada bir espri de ben patlatayım istiyorum, bir eleştiri de ben yapayım istiyorum hatta üstatlar; “Ben gelecekten geliyorum çok değişen bir şey yok yine insanlar yalnız, yine yarım, yine rezil hayatlar sürüyorlar bunlardan biri de benim hayatımdır.” Demek istiyorum ama olmuyor okuduğumla kalıyorum işte. Kitabın genel hatları emekli tarih öğretmeni Coşkun Ermiş üzerine kuruludur. Bir şekilde erken emekliye ayrılan ve oyunlar yazmaya başlayan yani hayallerinin peşinden koşan bir aydının hikayesine şahit oluyoruz. Keman dersleri alır, okur, yazar. Yazar dedik lakin yazmak kolay iş değildir elbette. Ülkemizde elle tutulur garanti işler yapmak gerekir; öğretmenlik, memurluk, doktorluk gibi… İşte bu sebeple sanata yönelik meslekler şayet aileniz zengin değilse hayalperestlik olarak görülür. Önünüze ailenizden, arkadaşlarınızdan, çevrenizden engeller konur ve psikolojik baskıya dahi maruz kalırsınız. Coşkun Bey de bu baskılara maruz kalan kanlı canlı bir Oğuz Atay karakteridir. Bilmiyorlardı ki yanlış adama baskı yapıyorlar bilselerdi yapmazlardı elbet. Oğuz Atay karakterleri sonuna kadar gider, tutunamazlar ama olsun bir amaç uğruna feda ederler kendilerini. Kimi karakterleri gerçek benliği adına çoğu şeyden vazgeçer (Hikmet Benol), kimileri de Oyunlar yazmak adına. (Coşkun Ermiş) Soy isimlere dikkat edelim lütfen birisi Benol diğeri Ermiş. Birinin sonu kendi benliğini bulduğunda, diğerinin ise bir şeylerin farkındalığını insanlığa yansıttığında gelir. Coşkun Bey üzerinden devam edelim o zaman. Coşkun Bey tıpkı yaşamında olduğu gibi, oyunlarına da yarım kalmışlığını bulaştırır. Oyunların asla sonu gelmez, sonu gelmediği gibi karakterlere dahi acır kimisini işten çıkaramaz kimisini ise ölüme mahkûm edemez. Öyle ki bir zamansa sonra oyun ve gerçek iç içe geçer. Hani hep denir ya Oğuz Atay bilinç akışı yöntemini kullanır hangisi gerçekte oluyor hangisi zihninde yaşanıyor, ayırt etmek okur nezdinde zorlaşır diye, Coşkun Bey’in yaşamı da Oğuz Atay’ın anlatımı gibi karmaşıklaşır. Bu noktada bir örnek alıntı ekleyeyim de daha açıklayıcı olsun. Sayfa 40. “SAFFET: Bence hiç olmazsa bu sütçüyü kaldırabiliriz. (Kapı çalınır. Coşkun kalkar.) COŞKUN: Sütçü geldi galiba. Merak etme onu kaldırdığımızı söylerim kendisine. (Kapıyı açar. Servet ve Emel görünür.)” Çok değerli eleştiriler var kitapta hani belki hepsini burada açık edemem ama aklımda kalanlara değinmeden de asla geçebileceğimi zannetmiyorum. Örneğin, Saffet diye bir karakter var, bu da bir hayalperest benim gözümde lakin Coşkun Bey’e nispeten daha muzip. İşte bu Saffet sürekli bir yerlerden ya da birilerinden alıntı yaparak konuya dair fikirlerini söylerken hep unutuyor. Bu çabaları beni gülümsetse de daha çok düşündürüyor. Düşünürken aklıma hemen Bilge Karasu geliverdi. Karasu der ya hep anlamanın bir adım ötesi kavramaktır. Önce anlamak sonrasında kavramak hemen akabinde de fikir üretmek gelir. Saffet anlamadan alıntılamaya çalıştığı için hep unutuyor. Peki biz ne yapıyoruz, bir tartışma olduğunda gerçekten fikirlerimiz var mı yoksa alıntı düşüncelerle mi idame ettiriyoruz tartışma fasıllarımızı! Sorguluyor olmak kendi fikirlerimizin sahibi olmak yanlış dahi olsa bunu savunuyor olmak benim nazarımda alıntı bir düşüncenin savunulmasından daha değerli bir eylemdir. Kendi fikirlerimiz bizi eninde sonunda gerçeğe götürür ama alıntılar yanlışa da götürebilir. Az daha unutuveriyordum; günümüze dair çok güzel bir eleştiriyi es geçmekle ayıp etmiş olacaktım. Önce alıntıya göz atalım. Sayfa 58. “SAFFET(Okur): Ey nefer-i bihaber! Muharebeyi azamın bu şedit lahzasında bu denlu gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde ne halt ediyorsun? COŞKUN: Düşman topçusunu gözlüyom paşam. SAFFET(Güler): Bu cahil nefer, paşanın sözlerini nasıl anladı? COŞKUN: Fakire yalnız son iki kelimesi yetti. Okumuş yazmış takımı genellikle halkın anlayacağı birkaç söz ederler nutuklarının sonunda.” Aslında alıntıyı yaptıktan sonra daha fazla değinme gereği duymadığımı fark ettim şu an! Eleştiriler, şakalar, hicivler derken keyifli geçen her bir sayfayı arattırır olur son sayfalarına doğru Oğuz Bey. Oyun birden dramatikleşir, olaylar ciddileşir, birileri ölür derken hayatın kendisiyle karşı karşıya kaldığımızı ivedilikle fark ederiz. Oğuz Bey sana ne diyeceğimi bilemiyorum. Güldürürken ağlatan aynı zamanda düşündüren bir adamsın değerini bu kadar geç anladığım için senden defalarca özür diliyorum umarım beni affedebilirsin. Aa bir dakika sanırım mesaj geldi. Yoksa Oğuz Bey’den “Affedildin kardeşim.” Mesajımı dersiniz! Keyifli okumalar dilerim herkese. (Anıl)
Hani Oğuz Atay için söylenenleri bilirdim de bu kadar bu kadar enfes bir eser olacağını tahmin etmemiştim Tek kelimeyle ba-yıl-dım.... Emekli Tarih öğretmeni Coşkun'un üzerinden anlatılan , bozuk ,çirkef , kalıplaşmış, yozlaşmış , basitlesmis ne varsa dile getirilen herşeyi ama herşeyi muhtesem dokundurmalarla, usta dil oyunlariyla , aşırı eglendirerek, düşündürerek , hatta çoğu kez vallahi çok doğru dedirterek anlatmış Oğuz Atay ... Bence o yerli Dostoyevski , yer altını bu kadar güzel mizahi açıdan anlatabilecek var mı ? Bence kesinlikle yok Eser tiyatro olarak ele alınmış , harika ötesiydi .Su gibi aktı. Herkese büyük bir zevkle öneririm.... (Tuğçe)
Kitabın Yazarı Oğuz Atay Kimdir?
Oğuz Atay (1934; İnebolu, Kastamonu - 13 Aralık 1977, İstanbul), Türk yazar
Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay'dır. 1951'de bugünkü adı TED Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji'ni, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.
Atay'ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı 1973'te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi.
Öldükten sonra 1987'de Günlük, 1998'de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi Ben Buradayım... 2005 yılında yayınlandı. Türk edebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay'dır.
Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.
Oğuz Atay Kitapları - Eserleri
- Tutunamayanlar
- Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan
- Eylembilim
- Günlük
- Korkuyu Beklerken
- Oyunlarla Yaşayanlar
- Tehlikeli Oyunlar
Oğuz Atay Alıntıları - Sözleri
- Kaderimizi kötü bir oyun gibi yaşıyoruz artık. (Günlük)
- Hayır, sizi de sevmemeliyim. Çünkü her zaman olduğu gibi hayal kırıklığı bekliyor beni. (Oyunlarla Yaşayanlar)
- Kaçıp gitmek istiyoruz.. (Günlük)
- "Ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücüm ile muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum," (Korkuyu Beklerken)
- Beni ya şımartın ya da kapı dışarı edin! Yarı içtenliğe dayanmam zor benim. (Tutunamayanlar)
- Oyunlarda bile hür olmak mümkün mü? (Günlük)
- "Fakat mesele bu değildi; mesele, bir şeyleri, sıcak bir çorbanın kokusunu duyar gibi hissedebilmekti." (Korkuyu Beklerken)
- İçimin yorulduğunu hissediyordum. (Korkuyu Beklerken)
- "Hayır, gerçekten ölmedi; çünkü ben yaşayamazdım ölseydi." (Korkuyu Beklerken)
- Oysa bu ülke Hindistan'a benziyordu: Kastlardan geçilmiyordu. (Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan)
- Artık benim sesimi de dinlemeli insanlar! İster keman sesi olsun, ister oyun sesi; yeni bir ses getirmeliyim bu dünyaya! (Oyunlarla Yaşayanlar)
- Biliyor musunuz, ne düşünüyorum? (Oyunlarla Yaşayanlar)
- Ölsem artık demiştim ya geçen gün. Siz insanlara inanmayın. Şimdi hiç ölmek istemiyorum. (Günlük)
- Sevgi propagandası yapan nefret dolu insanlar... (Günlük)
- "Anlamıyorlar, nazlanıyorum sanıyorlar. Oysa hiçbir şey istemiyor içim." (Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan)
- Zaten zaman nedir ki? Belki birçok kişi, benim gibi, yaşadığı olayların sırasını değiştirmek için kim bilir neler vermezdi! (Eylembilim)
- Oysa, elimin tersiyle seni yıkabilirdim. Bıraktım ki, sen kendi sonunu hazırla... (Tehlikeli Oyunlar)
- - Biliyor musunuz Albayım ne olmalı? Yeni bir gençlik yetişmeli... (Tehlikeli Oyunlar)
- "Sessiz faziletlerin heykeli dikilmiyor." (Günlük)
- Olayların heyecanına kapılıp sürüklenmekle hiçbir şey çözümlenemez. (Eylembilim)