akademi
dedas
Turkcell

Otomatik Portakal - Anthony Burgess Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Otomatik Portakal kimin eseri? Otomatik Portakal kitabının yazarı kimdir? Otomatik Portakal konusu ve anafikri nedir? Otomatik Portakal kitabı ne anlatıyor? Otomatik Portakal PDF indirme linki var mı? Otomatik Portakal kitabının yazarı Anthony Burgess kimdir? İşte Otomatik Portakal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.05.2022 21:00
Otomatik Portakal - Anthony Burgess Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Anthony Burgess

Çevirmen: Dost Körpe

Orijinal Adı: A Clockwork Orange

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789944885706

Sayfa Sayısı: 172

Otomatik Portakal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum...

...

Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. "Uqueer as as clockwork orange". Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezyada "canlı" anlamına gelen "orang" sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm...

-Anthony Burges-

Karabasan gibi bir gelecek atmosferi... Geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler... Sosyal kehanet? Kara mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu "nadsat"ı.

... ve Stanley Kubrickin muhteşem film uyarlaması, yirminci yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir...

Otomatik Portakal Alıntıları - Sözleri

  • "Bugünlerde kitap okuyan birini görmek gerçekten göz yaşartıcı..."
  • Kişiye seçme hakkı tanınmazsa, o kişiliğini yitirir.
  • —Dünyaya neden pis diyorsun? diye sordum. —Çünkü senin gibi serseriler benim gibi zavallı yaşlıları ezecek ve hiçbir yasa beni senden koruyamayacak..
  • İyilik içten gelir. İyilik bir seçimdir. Bir insan seçemezse, insanlıktan çıkar..
  • Nereye gidecektim? Ne evim, ne param, ne de beni düşünen insanlar vardı yeryüzünde.
  • “Seni bir makine biçimine sokmuşlar. Seçme hakkını elinden almışlar. Toplumun kabullendiği davranış türlerine boyun eğmek zorundasın. Seçme hakkına sahip olmayan kişi, kişiliğini yitirmiş demektir.”
  • Yani, hepinize minnettarım ama kendi hayatımı yaşamam gerekiyor.
  • Hapisteki şairin dediği gibi, her insan sevdiği şeyi öldürür.
  • Ozanın dediği gibi, kişiler sevdiklerini öldürürler.
  • Ben düşmanlarımdan başka herkesin dostuyum.
  • “Yani, hepinize minnettarım ama kendi hayatımı yaşamam gerekiyor.”
  • “Kimseye güvenmemek gerek bu dünyada.”
  • "Beklemeyi bilen, eninde sonunda fırsatlar yakalar.."

Otomatik Portakal İncelemesi - Şahsi Yorumlar

(Bakara suresi 30 ):Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. Bu ayetler hep düşündürmüştür beni. Çünkü o meleklerin sorduklarını ben de soruyorum. Bu soruyu bir insan olarak soruyorum üstelik. Bu sorulara daha fazla soru ekleyerek soruyorum. " Bu dünyada iyilik ve düzen istiyorsa Rabbim neden müdehale etmiyor? Bunca tecavüz, katillik, taciz, acımasızlık,savaş,terör,haksızlık,açlık,safalet...vs varken neden müdehale etmiyor?" Eminim ki bu soruları benim gibi birçok kişi sormuştur.Hatta ulaştığı sonuç belki de yaratanı inkardır.Hatta ve hatta " Bu dünyada yaşanılmaz o halde en iyisi ölüm." diyerek kendini infaz da olabilir. Peki Rabb (Tanrı) müdehale etseydi acaba biz insanlar bu durumdan memnun kalabilecek miydik? Bu sefer de seçim hakkı tanımadığı için sorgulamaz mıydık? Tanrı' ya inanmayan bir kişi bile böyle bir müdehaleden hoşlanmazdı zannımca. İnsanı insan yapan seçimleridir. İyi ya da kötü... Yanlış ya da doğru... Önemli olan kendi karar vermiş olması. İnsanı hayvan ve melekten ayıran şey yaptığı bir hareketinde kendi güdülerinden çok iradesini kullanmasıdır. İnsanı hayvandan daha aşağı ya da meleklerden daha üstün kılan şey bu iradedir işte. Dünyaya hiçbir hayvan insanların verdiği zararı vermemiştir. Aslında dünyanın imtihanı insanladır. İnsan öyle bencil,öyle acımasız, öyle vahşidir ki hayvanlar daha üstündür böylelerine göre. Hiçbir hayvan bir hayvan sürüsünü bombalamaz, onlar üzerinde acımasız deneyler yapmaz, burası benim alanım diye hiçbir sürüyü katletmez, herşey benim hizmetimde demez. Fakat insan,bir hayvandan daha aciz olan insan,doğduğunda yürümeyi dahi beceremeyen insan dünyaya meydan okur! Savaşlar yapar katleder, bilimsel deneyler adı altında eziyetler eder. Kendinden olmayanı, hatta kendi düşüncesinden olmayanı dışlar.Bunun için savaşmaktan, masumları katletmekten çekinmez. Bütün dünya kaynaklarını sadece kendisine aitmiş gibi bencilce kullanır.Hayvanların yaşamaya çalıştığı ormanları beton yığınlarına dönüştürür, sonra hayvanların sokaklarda başıboş dolaştığından şikayet eder onları da katleder. Hayvanlar yemek için öldürürler peki insanlar?! Çanta,ayakkabı,kürk,krem... için öldürür. Hatta bu vahşeti engellemeye çalışan, bunları insanlığın vicdanına duyurmaya çalışan kendi cinsindekileri bile öldürür. Demek ki insan hayvandan daha aşağı adi bir yaratığa dönüşebilir. Ve bu vahşet her insanın kanında dolaşır. En iyi dediğimiz insanların bile kanlarında... İşte bu damarlarda dolaşan vahşete rağmen, hayvani duygulardan daha aşağı duygulara rağmen insan, bu vahşeti durdurabiliyorsa, dizginleyebiliyorsa, üstelik meleki duygularla hareket ediyorsa insan meleklerden üstün olur. Bu sebeple benim Rabbim: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi meleklere. Çünkü bütünüyle kokuşmuş bedenden bir eser yarattı. Adına insan dedi. Şeytan burun kıvırdı. "Kokmuş çamurdan eser de yapsan o kokmuş çamurdur." dedi. "Secde etmem!" dedi. Şeytan oldu. Şeytan cennetten kovuldu ve dedi ki "Senin istediklerini yaptirmayacağım göreceksin, onu yoldan çıkaracağım.Ona kokuşmuş çamur olduğunu hatırlatacağım, hayvandan da daha aşağı olacak; senin istediğin gibi melekten üstün olmayacak!" O gün bugündür şeytan bize kokuşmuş taraflarımızı gösterdi. Peki Rabb ne dedi: "O'nu yoldan çıkarsan da o tevbe ettiği müddetçe, hatasını anlayıp meleki duygularla hareket etmeye çalıştıkça, beceremese de iyiliği yaymaya ve yapmaya çalıştıkça ben onu en iyi mükafatla mükafatlandıracağım.Benim görmek istediğim kokuşmuşluğuna rağmem meleklerin yaptıklarını yapabilmesi." Şimdi soruyorum sizlere? Rabb mı acımasız insanlar mı? Benim cevabım: İnsanlar! Rabb onun acziyetinin farkında ve mühlet veriyor, hemen cezalandırmıyor. Peki insanlar ne yapıyor?! İnsanları geçmişleriyle, hatalarıyla, düşünceleriyle yargılıyor. Hatasından dönebilme ihtimalini hiç yakıştıramıyor. Ne kadar iyi olmaya çalışsa da kötü diye yaftaladığı kişinin insan olmasına fırsat tanıyamıyor. Bir ara Akay12 arkadaşımız bir iletisinde soru sormuştu:"Kişinin Suç İşlemesine Birey mi İter ? Yoksa Toplum mu İter ? Neden ?" gonderi/17153384 diye. Bu kitapla bireyi suça bazen toplum itebilir cevabına da ulaşmış oldum. Bu söylediklerim yanlış anlaşılmasın katlin,tecavüzün,terörün (kesin delillerle ispatlandığı takdirde ki bu günümüz teknolojisiyle pekala mümkün) cezası Rabb tarafından belirlenmiş: Ölüm! Fakat bu durum o kadar ince bir durumdur ki iftira gibi bir detay da sözkonusu. İnsanların kanunlarının yetersiz kaldığı yerde yüce mahkemenin devreye gireceği düşüncesi bile rahatlatıyor insanı. Sonsuz cennet ve cehennem fikri... Kahramanımızın yaşadıkları tam da yukarıdaki düşünceleri onaylar nitelikte. Dışardan bir müdahalenin nasıl sorunlar getirebildiğini görebilmek için okunmalı bu kitap. Puanlamaya gelince 4 puan kırmak istedim çünkü dili ve anlatımı çok rahatsız ediciydi. Sonra haksızlık etmek istemedim 2 puan kırdım çünkü kötülük ancak bu şekilde anlatılabilirdi. Okumak ya da okumamak size kalmış. Az çok alıntılardan anlaşılır diye düşünüyorum. (Mathmazel)

Bolca sürpriz kaçıran vardır! Kitaplar, özellikle kaliteli kitaplar, denize atılmış bir olta gibi gelir bana bazen. Misinasının ucunda birden farklı yem, hepsi farklı balıkları çekecek şekilde. Her kitap yapmaz/yapamaz bunu ama; bazıları tam da böyle hissettirir. İşte bu kitap da öyle bir kitap. Düşünce denizine atılmış bir olta, ucundaki çeşitli konularla.. Şimdi ben, "Mütevazı Yorumcunuz", size bu kitapta beni çeken ve eski ve yeni bildiklerimle, gördüklerimle ve deneyimlediklerimle bazı şeyleri yeniden düşünmemi, değerlendirmemi sağlayan bir konudan bahsetmek istiyorum: Suçluların ıslahı. Kitabın konusundan kısaca bahsedecek olursam, (konuyu bilmeyenler için kısa bir özet), suç dolu bir distopya düşünün. Her yerde şiddet var, tecavüz var. Can ve mal güvenliği yok, insanların bazıları fütursuzca cesur bazıları evlerinden çıkamayacak kadar korkak. Böyle bir ortamda; şiddetin, tecavüzün, hırsızlığın bin bir çeşidiyle insanlara zulmeden henüz 15 yaşında, küçük bir çete sahibi, Alex isminde birisini düşünün. Bu Alex, fütursuzca cesur olanlardan. Kitabın ilk bölümü bunu anlatıyor. İkinci bölümde, Alex'in yakalanarak hapse atılması ve orada, devletin suçluları ıslah etme amacıyla oluşturduğu deneysel bir tedaviye katılması anlatılıyor. Üçüncü ve son kısımda ise, tedaviden sonra yeniden topluma salınması ve başına gelenlerden bahsediliyor. Benim, alacalı bir balık olarak, bu kitapta en dikkatimi çeken yem, suçluların ıslahında bilimsel deneylerin kullanılması ve bu deneyin sonucunda insanların iyiliği seçmek zorunda kalıp, hür iradelerini şiddet için kullanamamaları. Acaba böyle bir şey olmalı mı? Olmalı mıydı? Ya da hiç olmaması daha mı iyi? Hem bir kadın hem de bir hukukçu olarak; şiddetin ne mertebelere ulaşabileceğini, özellikle erkeklerin (lütfen bunu cinsiyetçilik olarak düşünmeyiniz, tamamen bilimsel verilere dayalı bu yorumda bulunuyorum, şiddete dayalı suç işleme oranı erkeklerde daha yüksektir) başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, güçsüzlere neler yapabileceklerini, daha doğrusu "güçlü olduklarını göstermek" için hangi sınırlara ulaşabileceklerini çok iyi biliyorum. Kitapta da tam böyle bir küçük adamdan bahsediliyor. Hem gençliğinin, hem de amaçsızlığının verdiği o çılgın enerjiyle yaşlıları gasp ediyor, kadınlara/kızlara tecavüz ediyor, hırsızlık yapıyor, sebepli sebepsiz insanları dövüyor ve hatta en sonunda birinin ölümüne sebep oluyor. Ve bunların hiç birinden, evet doğru duydunuz, hiç birinden pişman olmuyor, aksine bundan mutlu oluyor. Neyden zevk aldığını sorsanız, ilk sırayı tartışmasız olarak şiddet alır. Hatta kitapta şöyle bir yer vardı: Alex yatağa uzanır, klasik müziği (Beethoven başta olmak üzere) bangır bangır açar ve gözünü kapattığında en haz aldığı şeyler olarak, birilerinin yüzünü usturasıyla kesmeyi, vücutlarından kanlar fışkırtmayı, kızlara tecavüz etmeyi hayal eder. Hayal dünyası böyle olan ve şiddetten zevk alan birisini hapse atmanız, ya da ona fiziksel şiddet uygulamanız ya da klasik "ıslah" yollarını denemeniz işe yarar mı? Böyle insanlar etrafımızda var, Dünya çapında geçerli olan ceza kanunlarının hiçbirinin yeterince caydırıcı ve ıslah edici olmadığını yüzümüze yüzümüze vuran insanlar. Ya da canavarlar mı demeliydim? Şimdi, böyle insanların yaşadığı bir toplumun başkanı olduğunuzu düşünün. Bir yanda masum ve zulüm gören insanlar, bir yanda engelleyemediğiniz suçlar ve ıslah edemediğiniz suçlular. Siz ne yapardınız? Çözüm öneriniz ne olurdu? Neleri denerdiniz? Her şeyi denemenize rağmen çözüm alamadığınız suçlularla nasıl mücadele ederdiniz? Özgürlüğünü kazanır kazanmaz yeniden şiddetin hayalini kuran suçluları topluma nasıl kazandırırdınız? Bu kitapta kendimi Alex'in, hükümetin ve mağdurların yerine koydum. Sonuç ve çözüm odaklı bir insan olduğum için de “Ben ne yapardım?” dedim.. Öncelikle, Alex'i algılayamadım, itiraf etmeliyim. Şiddete meylim olmadığından ya da beynim, erkek beynine (bu da bilimseldir. Lütfen cinsiyetçilik olarak algılanmasın) has özellikleri ihtiva etmediğinden olabilir bu durum.. Sonrasında kendimi hükümet ve mağdurlar yerine koydum. Çözemediğim bir şiddet problemi olsa ben ne yapardım? Özgür irade özgür kalmalı, kötülüğü de seçecek olsa suçluların bir seçim hakkı olmalı deyip klasik ve işe yaramadığı belli olan ıslah yollarını denemeye devam mı ederdim; yoksa devletin ana kuruluş gayesi olan güçsüzleri korumalıyım deyip bilimsel deneylerin önünü mü açardım? Sanırım ikincisini yapardım. Her suçluya değil belki ama Alex gibi, başkalarının acısından zevk alan ve zevk için şiddet, cinayet, tecavüz v.b suçları işleyenlere bunun uygulanmasını sağlayabilirdim.. Kitabın bazı yerlerinde, hür iradenin olması gerektiğinden, zoraki iyiliktense seçilmiş bir kötülüğün yeğ olduğundan bahsedilmiş. Yeğ olabilirdi belki, eğer mükemmel bir dünyada yaşıyor olsaydık. Ayrıca böyle bir uygulama insanları mankurtlaştırmayacaksa, sadece şiddete karşı olan güdülerini bedensel tepkilerle cezalandırıp iyiliği seçmek zorunda bırakacaksa, bundan ne kötülük doğabilir? Doğabilecek kötülükler; cinayetlerden, tecavüzlerden, ciddi yaralanmalardan, hırsızlıklardan ve insanların sokağa çıkarken korkmalarından daha mı kötü olacaktır? Hür iradeyse, sadece kötü insanın değil iyi insanın da hür iradesini kullanabileceği bir ortamı oluşturabilmemiz gerekmez mi? Bir insanın özgürlüğü ve hür iradesi, başkalarının özgürlüğünü ve hür iradesini yok ediyorsa/engelliyorsa bu özgürlük korunmalı mıdır? Bu ve bunun gibi bir sürü soruyu sordum kendime, sanki bir hükümet başkanıymışım gibi. Evet, ben de, Alex gibi ıslah olmayan suçlulara böyle bir uygulama yapılmasının önünü açardım.. Ve son olarak sanki mağdurmuşum, tecavüze uğrayan, bıçaklanan, işkenceye uğrayan, yakınları/sevdikleri öldürülen, sokağa çıkmaya korkan o ürkek insanlardanmışım gibi düşündüm. Böyle insanların hür iradelerine saygı duyar mıydım? Hür iradeleri olsun da, inşallah iyiliği seçerler der miydim? Ya da hükümeti hür iradeye saygı duyduğu, suçluları ıslah etme imkanı varken ıslah etmediği için destekler miydim? Cevabım büyük bir hayır. En ilkel “dişe diş, göze göz” mantığıyla da; en modern “insanların özgürlüğünün sınırı, sadece başkalarının özgürlüğüne müdahale ettikleri yerdir” mantığıyla da hür iradenin tarafını seçemedim.. Bu kadar uzun yazdığım için mazur görün beni lütfen. Bu kitapta beni en çok düşündüren, kafama en çok takılan bu oldu.. Ayrıca kitaptaki görüşe bu kadar ters gidiyor olmam, kitabı beğenmediğim anlamına gelmesin. Aksine, oldukça beğendim. Herkese okumasını, ancak mümkünse George Orwell’ın 1984’ünden önce okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü eğer sonra okursanız, o kitaptaki ayrıntılı distopya anlatımından sonra, buradaki biraz sığ kalabilir. İyi okumalar ve bok püsür :) (Portakal Çiçeği)

Muhteşem. Tek kelimeyle. Kitaptan da filmden de çok etkilendim. önce kitabı okuyup ardından filmi izlemenizi tavsiye ediyorum. Bir yıldan daha az ömrünüzün kaldığını öğrenseniz ne yaparsınız? Sevdiklerinizle zaman geçirirsiniz, gezersiniz, yapmaya fırsat bulamadığınız şeyleri yaparsınız. Ya da hayata küser, karamsar bir biçimde yaşamınızın sona ermesini bekler, belki de intihar edersiniz. Anthony Burgess, tümör nedeniyle bir yıldan daha az ömrü kaldığını öğrenince eşinin geçimini sağlaması için kitaplar yazmaya başlamış. Aradan zaman geçince yanlış tanı konulduğu öğrenilse de artık dünyaca tanınan bir yazar olmuştur. Bunun en büyük örneğini en önemli eseri (kendisi ne kadar kabul etmese de), ‘Otomatik Portakal’da görürüz. Kitabın konusu 15 yaşındaki şiddet tutkunu Alex’in kendi ağzından dinlediğimiz suç ve şiddet dolu serüvenlerini anlatıyor. Baskıcı bir yönetimin ve bu yönetime direnen bir sokak çetesinin hikayesi. Çetenin ve hikayenin başkahramanı olan Alex ve yandaşları Pete, Georgie ve Aptalof eşlik ediyor. Şiddet dolu davranışları nedeniyle devlet tarafından ıslah edilmesine karar verilen Alex önce hapsediliyor, daha sonra beyni yıkanıyor ve bu da, şiddet içeren en ufak bir harekette bulunduğunda hastalanmasına sebep oluyor. Yani Alex 'iyi' biri olup çıkıyor sonunda. Ama iyi biri olmayı seçtiğinden değil, başka bir şansı olmadığından. Biz de Burgess eşliğinde bu çeşit bir zorlamanın ahlaklı olup olmadığını, iyinin ve kötünün ne olduğunu, insanın özgür iradesini kullanıp kullanamadığını sorgulamış oluyoruz. Son dönemlerde okuduğum en çarpıcı ve etkileyici kitaptı. İyilik ya da kötülük seçiminin insanın kendi elinde, içinde olduğunu çok güzel ifade ederken, günümüz insanını robotlara çevirmeye çalışan düzenini ince ince eleştiriyor. Kitabın kendine ait bir dili ve kelimelerinin yanı sıra iyi karakterden çok kötü karaktere odaklı bir kurgusu vardı. Politikanında ne kadar acımasız ve menfaatçi bir canavar olduğunu anlatan muhteşem bir kurgu. (İlhan avcı)

Otomatik Portakal PDF indirme linki var mı?

Anthony Burgess - Otomatik Portakal kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Otomatik Portakal PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Anthony Burgess Kimdir?

John Burgess Wilson ya da bilinen adıyla Anthony Burgess (25 Şubat 1917 - 22 Kasım 1993), İngiliz roman yazarı, şair, besteci, eleştirmen, dil bilimci ve çevirmen. Otomatik Portakal isimli romanıyla tanınır.

1959 yılında Burgess'a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi. İlk karısı Lynne'in geçimini sağlamaya kararlı olan Burgess 12 ay içinde beş buçuk roman yazdıktan sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Ne var ki artık tanınan bir yazar olmuştu. 50'den fazla roman ve kitap yazdı.

Yapıtlarından bazıları şunlardır: Inside Mr. Enderby (1961), Napoleon Symphony: A Novel in Four Movements (1974), Abba Abba (1977), Earthly Powers (1980), The Devil's Mode (1989), A Dead Man in Deptford (1995)

Anthony Burgess Kitapları - Eserleri

  • Otomatik Portakal
  • Bir Elin Sesi Var
  • Mozart ve Deyyuslar
  • Deptford'daki Ölü Adam
  • Doktor Hastalandı
  • Piyanoçalanlar
  • English Literature: A Survey for Students
  • Abba Abba
  • Shakespeare
  • 1985

Anthony Burgess Alıntıları - Sözleri

  • 21. Yüzyılın özeti.. Bir yığın yalan, hile hurda, gerçeğe yabancılık. (Bir Elin Sesi Var)
  • Nereye gidecektim? Ne evim, ne param, ne de beni düşünen insanlar vardı yeryüzünde. (Otomatik Portakal)
  • “Yani, hepinize minnettarım ama kendi hayatımı yaşamam gerekiyor.” (Otomatik Portakal)
  • “Bir yığın yalan. Hayat artık yalan üstüne kurulu. Hile hurda, gerçeğe yabancılık… dilimiz insanları kandırmak için değil, onlara yararlı olacak sözler söylemek için verilmiş bize.” (Bir Elin Sesi Var)
  • Kişiye seçme hakkı tanınmazsa, o kişiliğini yitirir. (Otomatik Portakal)
  • İnsan­ların bir şeyleri sır diye saklamasından oldum olası nefret etmişimdir. (Bir Elin Sesi Var)
  • Beni kollarına aldığında, arzularının ateşiyle eriyen bir kar tanesi gibi hissediyordum kendimi. (Piyanoçalanlar)
  • Tek hakikat: inanmak istediğimize inanırız. Öyleyse irade önce gelir, gerisi sadece maskedir. (Mozart ve Deyyuslar)
  • Onlar, başkalarının acı çekmesinden hoşnuttur ;çünkü kendi güçlerinin ilanıdır bu. Ve bu, insanoğlunun istediği tek şeydir. Ne bilgi, ne erdem ;sadece güç. (Deptford'daki Ölü Adam)
  • "Beklemeyi bilen, eninde sonunda fırsatlar yakalar.." (Otomatik Portakal)
  • Bir masa , bir sandalye ve bir gıdım sükûnete ihtiyacım var. (Piyanoçalanlar)
  • Bir masa , bir sandalye ve bir gıdım sükûnete ihtiyacım var. (Piyanoçalanlar)
  • Seveceğim diye niyet ettin mi aşk olmaz yürekte, (Deptford'daki Ölü Adam)
  • Eski zamanlarda öğretildiği gibi sevgi, huzur ve uyum istiyoruz. (Doktor Hastalandı)
  • Zaman geçtikçe anlıyorum ki körelen gözler ve daha da körelen bir akıl, sapla samanı birbirine karıştırmakla malul oluyor. (Deptford'daki Ölü Adam)
  • “Kendi memleketlerinde kalmaları sağlanmalı. Yabancılar kendi insanlarımızın işsiz kalmalarına neden oluyor.” (Doktor Hastalandı)
  • Televizyonda bir sürü saçmalık seyretmekten başka yapacak daha iyi şeylerim var. (Doktor Hastalandı)
  • “İnsan özgür doğmuş ama her yerde zincirlenmiş…” (Doktor Hastalandı)
  • Ben düşmanlarımdan başka herkesin dostuyum. (Otomatik Portakal)
  • Tek hakikat: inanmak istediğimize inanırız. Öyleyse irade önce gelir, gerisi sadece maskedir. (Mozart ve Deyyuslar)

Yorum Yaz