Onuncu Köy - Fakir Baykurt Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Onuncu Köy kimin eseri? Onuncu Köy kitabının yazarı kimdir? Onuncu Köy konusu ve anafikri nedir? Onuncu Köy kitabı ne anlatıyor? Onuncu Köy PDF indirme linki var mı? Onuncu Köy kitabının yazarı Fakir Baykurt kimdir? İşte Onuncu Köy kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Fakir Baykurt

Yayın Evi: Literatür Yayıncılık

İSBN: 9789750404108

Sayfa Sayısı: 343

Onuncu Köy Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Unuttuklarımızı Hatırlamak İçin Fakir Baykurt'la Yeniden dizisi devam ediyor Türkiye'nin binlerce köyünden biridir Damalı. Tıpkı diğerleri gibi, bu köyün muhtarı, bekçisi, eğitmeni, arlısı arsızı, her bir şeyi vardır. Tabii, bir de öğretmeni... O eğitim ordusunun neferlerinden biridir. Yemede içmede, gezmede tozmada değildir gözü. Dünyaya doymadan, güzel evler, temiz sular, bakımlı çocuklar, çocukları uysallaştırmayan okullar görmeden ölürüm diye korkmaktadır. Köylere aydınlığı götürme savaşında yenilmekten bir de... Gel gör ki, bu uğurdaki mücadelesi çetin geçer Öğretmen'in. Verdiği savaşta köylüyü yanına alıp, haksızlığın, yolsuzluğun karşısında durdukça, doğruları söyledikçe yerinden edilir. Dahası, çok sevdiği mesleğinden. Ama Öğretmen yılmaz. Işığını saça saça o köy senin, bu köy benim dolanır. Böyle böyle, yolu Onuncu Köy'e düşer. Burada da onu benzer bir mücadele beklemektedir...

Fakir Baykurt bu romanında, bir köy öğretmeninin yobazlığa, yolsuzluğu, bağnazlığa karşı devrimci direnişinin ışığında eğitim sorunlarına ve bürokrasinin o kayırmacı yaklaşımına değiniyor.

Onuncu Köy Alıntıları - Sözleri

  • “Ölüm ne? “ Öldün mü kurtulur gidersin! Beteri gurbet, yokluk, kimsesizlik...”
  • Köyleri, köylüleri, köy öğretmenlerini, bir de köy ekmeklerini pek severim!...Bir de köylüleri sevenleri...
  • “Sığırın alası dışındadır, insanın alası içinde! Sığırı tanırsın da, insanı tanıyamazsın! Ne gayede gezdiğini bilemezsin...”
  • Dünyaya dana gelip öküz gitmeyin!
  • Bu dünyada sürünen adamın öte dünyada sefa süreceğine ben inanmıyorum; anladın mı!
  • Gönlün sığdığı yere köy sığar!...
  • Nasıl bir hüzün kaplamış memleketin üstünü! Çıkarlarına uygun yasaklarla insanların elini kolunu nasıl bağlamışlar!...
  • “Okumak dünyanın anahtarı! Okumak tatlı bal; bir bilseler kıymetini!...”
  • Gelecek yıl, gelecek yıl!..Bizimki, işleri hep gelecek yıla atmaktır. Çiftçinin karnını yarmışlar, yüz tane "gelecek yıl" çıkmış.
  • “Yoksul, hemi de cahil insanın kabahatı yoktur. Okul olacak, kitap olacaktı, açıp okuyacaktı vaktinde! O zaman görecektin sen bizim insanı!...”
  • Nasıl bir hüzün kaplamış memleketin üstünü! Çıkarlarına uygun yasaklarla insanların elini kolunu nasıl bağlamışlar!...
  • “Köyleri, köylüleri, köy öğretmenlerini, bir de köy ekmeklerini pek severim!…Bir de köylüleri sevenleri…!”
  • “Evet, nedir seni saran?” “Yaşamaklar beni saran... Çalışmaklar, dostluklar, arkadaşlıklar... Kazanmak, kaybetmek. Zor bir işi başarmaklar. Yenmekler. Birinde yenilirsen, yılmayıp bir daha saldırmaklar. Sonunda, ne olursa olsun yenmekler. İnsanları biraz hayran bırakmaklar. Biraz faydalı olmaklar. Haksızlığa uğramış birinin hak almasına yardım etmekler. Haksızlık edenin dize geldiğini görmekler. Onu bunu sömürüp haksız lokmalarla semirmişlerin kirli çamaşırını deşmekler. Onların dedikodularını yapmaklar. Komşuda pişenden ummayıp, eller pişirirken sen de pişirmekler. Duranâ'nın kızını okula alıp okutmaklar.... Yaşadığından duyduğun sevinci kimseden çekinmeden açığa vurmaklar!.."
  • “Gönül yüksekliği bilmez. Karıncayı incitmez. Ağzından kötü söz çıkmaz. Dört okka adam…”
  • Bir sidikli yorgan meseli vardır hani: İnsanlar uyanacağına yakın, ecinni tayfası, sidikli yorganı alıp sokaklarda dolaşırmış. Hangi evde duman tütmüyor, o evin bacasından girermiş. Yorganı, şafak söktüğü halde eşşek gibi yatanların üzerine örtermiş. Yani bu yorgan, değirmen taşı...Ağır! Onu örtünen, öğlelere kadar uyurmuş. Uyansa bile bir ağırlık; kalkamazmış. Yani ben kısa aklımla şöyle diyorum: Bizim köylü milletinin de üstüne sidikli yorgan örtülmüş, kalkamıyor vesselam...

Onuncu Köy İncelemesi - Şahsi Yorumlar

OLİMPOS'UN IŞIĞI YERE İNDİ!: Hey! Damalı'nın öğretmeni, sen kim oluyorsun da kızları okula getirtmeye çalışıyorsun. Bırak okumasınlar. Okurlarsa başları göğe mi erecek? Okuyup da Damalı'ya yazıcı mı olacaklar? Sana ne! "Dağdaki çobanı, köydeki Kezban'ı.. okutamazsın arkadaş! Okutmak istersen başın belaya girer! Dağdaki çobanı okutmanın sayılmayacak kadar sakıncası vardır." (s.184) bunu hala öğrenemedin mi? Kızları okula zorla getirttiğin yetmezmiş gibi bir de, köylünün kanını emen adama karşı köylüyü uyandırırsın ha! Ee o zaman cezanı çekersin. Bir akşam vakti seni kıstırıp başını taşla ezmeye kalkarlar, sonra da kaldırıp bir köşeye atarlar. Zavallı köylü de öğretmen nerede acaba diye düşünsün dursun. Hadi yine şansın varmış, köylü seni buldu da kış günü donmaktan kurtuldun. Bir yandan hasta yatarken bir yandan da çocukları düşünürsün sanki çok önemliymiş gibi. Senin düşündüğün kadar acaba ana babaları düşünüyor mu? Sen önce kendini düşün. Kene gibi köylünün kanını emen seni rahat bırakacak mı? Ne de olsa köylüyü uyandırdın. Dayak yiyen sensin ama bakalım haklı sen misin? Her dayak yiyen mağdur olur diye bir şey yok. Zavallı Damalı'nın öğretmeni! Sen kendini akıllı sanıyorsun ama, köylünün kanını emen zat, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali senden önce davranıp şikayetçi oldu bile. Aldın mı başına belayı. Ne işin var köylüyü uyandırırsın. Bırak kalsın. Sana kadar akılları neredeymiş? Zavallı Damalı'nın öğretmeni, artık zor kurtulursun. Çünkü köylünün kanını emen adamın PARTİSİ var. Parti ne derse o. Partinin başındaki okuma yazma bilmiyor mu? Ne önemi var canım. Seçilmiş olmak için ille de diplomaya gerek yok. Yeterki Ankara'ya bir tilifon etsin. Bir de başa gelir gelmez, Allah yürü ya kulum demez mi? Para parayı çeker diye boşuna dememişler. Ee şimdi nolacak? Partinin başındaki seni haklı görecek değil ya, tabii ki köylünün kanını emen kişiyi haklı görecek. Ne de olsa aynı yolun yolcusu. Çağırsın bakalım milli eğitim memurunu, çağırsın bakalım kaymakamı. Sen şimdi diyorsun ki, kaymakam okumuş, milli eğitim memuru okumuş, ondan mı emir alacak? Alır Damalı'nın öğretmeni, alır. Unutma ki bu ülkede seçilmişler her zaman atanmışların önündedir. Sen isteğin kadar okumuşla okumamış bir olur mu de? Diploma bazı yerlerde işe yaramıyor. Hem kaymakam ne dedi sana duymadın mı? "Demokratik yaşayışta partiler önemli rol oynar!" (s.187) Zavallı Damalı'nın öğretmeni! Damalı'dan da oldun. Oysa ne güzel hayallerin vardı. Köy suya kavuşacaktı. Köy yeşerecekti. En önemlisi de "Kızlar okutulmalıydı." Du bakalım köylü uyandı, belki senin yarım bıraktıklarını devam ettirirler. Artık Damalı sana yasak, çünkü seni ilgilendirmeyen işlere karıştın, köylünün zihnini, gözünü açtın. Hadi şimdi seni verdikleri köye git. Ne demek gitmem. Sen kim oluyorsun? Sen amirlerine karşı mı geliyorsun? Haksız bir atama mı? Kim dinler hak hukuku. Parti ne derse o! Ah şu KÖY ENSTİTÜLERİ size her bişeyi öğretmişler, ama boyun eğmeyi öğretememişler. Amirlerin ne derse o olur. Git git, gel gel! Bu zamanda işlerinin yürümesini istiyorsan koyun gibi her şeye boyun eğeceksin. Eğmezsen cezanı çekersin. Anlamadın galiba, Damalı yasak sana! Boşuna geri giderim diye hayaller kurma. Ee şimdi nolacak? Damalı yasak, yeni köye de gitmiyorsun. Ne demek istifa edeceğim. Aklına şaşarım. Bu zamanda iş mi var? Git işte seni verdikleri köye. Laf dinle azıcık. Ne tuhaf adamsın ya! Neymiş efendim, enstitüde okurken demircilik öğrenmiş. Yine kızmaya başladım bu KÖY ENSTİTÜLERİ'ne. Ne çok şey öğretmişler. Bıraksan kendi evini kendi yapacak kadar usta olmuşlar. Sanki gittiğiniz köylerde sizi barındırmazlarsa ikinci bir altın bileziğiniz olsun diye ha bire bir şeyler öğretmişler. Neyse bırakalım KÖY ENSTİTÜLERİ'nde öğretilenleri say say bitmez şimdi. Damalı'nın Öğretmeni, oldu mu sana Ortaköy'ün Demircisi. Sevdi bu köyü. Ne de olsa çok düşünceli bir köy. Hep beylerini düşünürler. Yıllardır kendi topraklarını bey toprağı diye sürüp ürününü beye verip kendilerine de karın tokluğu ürün bırakıyorlar. Bu beyler de çok insaflı. En azından köylüye biraz ürün bırakıyormuş. Eh bu kadarı da yeter size. Bak ya, yine köylünün aklını çeliyor. Bu KÖY ENSTİTÜSÜ mezunları hiç akıllanmayacak. İlle de köylüyü uyandırıp hakkını aratacak. Du bakalım burada ne kadar dayanacak? Bu gidişle bir yıl bile çok. Ne de olsa beylerin tekerine çomak soktu. Hadi Ortaköy'ün demircisi sana yine yol göründü. Buradaki görevin bitti, köylü uyandı, hakkını aramaya başladı. Yine göze battın. Jandarma ille de git diyor sana. Gitmezsen parti başkanı seni öldürtür bir çukura atar diyor. Bak sen, diyor ama bir şey yapamıyor mu? Yapamaz tabi, çünkü o parti başkanı. Ankara'ya bir tilifon etmesi yeter. Ah be öğretmenim, her gittiğin yerde doğruyu söyleye söyleye tam dokuz köyden kovulmuşsun. Artık kitap/onuncu-koy--2400'de rahat dur. Yiğit öğretmenim, Olimpos'un tepesindeki ışığı alıp her gittiğin köye götürmüşsün. O köyler senin yaydığın ışık ile aydınlanıyor şimdi Yürekli öğretmenim, kızlar okusun diye dayak yemeyi göze almışsın, gene de bildiğinden şaşmamışsın. Sen "OKUMUŞUN OKUMAMIŞA BORCU VAR" diyerek borcunu ödemek isterken türlü haksızlıklara uğramışsın, ama yine de kimseye boyun eğmemişsin. yazar/fakir-baykurt, KÖY ENSTİTÜSÜNDEN mezun olduktan sonra bir süre köy öğretmenliği yapmış. Anlatılanlar bire bir yaşanmadıysa bile emin olun çoğu yaşanmıştır. Herkes gibi ben de görevime köy öğretmenliği ile başladım. Yedi yıl boyunca üç değişik köyde görev yaptım. Hangi köyde göreve başladıysak ilk önce kütükten okula gelmeyenleri tespit ettik. Ne acı ki çoğuda kız öğrenciydi. Bir şekilde onların okula devamlarını sağladık. Yazılanlardan 40 yıl sonra bile aynı şeyleri yaşadık. Artık bir köy öğretmeni değilim, ama eminim köy öğretmeni olan meslektaşlarım hala aynı sıkıntıları yaşamaya devam ediyordur. Her ne kadar köylü uyanmasın diye KÖY ENSTİTÜLERİ kapatılsa da, hala o ruha sahip nice öğretmenlerimiz var. Her gittikleri köyde kitap/onuncu-koy--2400'ün öğretmeni gibi ışıklarını saçmaya devam ediyorlar. İsimsiz nice cesur ve yürekli KÖY ÖĞRETMENLERİNE SELAM OLSUN... (Sultannn)

AH ÖĞRETMENİM!: Verilmiş sadakamız varmış da Köy Enstitüleri kapatılmış. Enstitü mezunu öğretmenler köyleri kalkındırıp aydınlatmış, bilginin ışığını taşımışlar oralara. Eee, ne olmuş yani? Bildiğin “gomonistlik”. Haddini bilmezler sizi! Neyse ki intikamımızı aldık, hepinizi efkar-ı umumiyenin, zenginin, beylerin ayakları altına bi güzel attık! Köylüye modern tarım teknikleri öğretip yokluktan kurtarırsınız ha! Yetişkinlere okuma yazma öğretirsiniz! Çocukları uygulamalı bilginin ışığında yetiştirmeye cüret edersiniz! Tarih öğrettiniz yetmedi. Coğrafya, Türkçe, fizik, kimya, matematik, yurttaşlık bilgisi, el yazısı, resim-iş, beden eğitimi öğrettiniz, gene yetmedi. Tabiat ve okul sağlığı, askerlik, öğretmenlik, tarım ve ziraat bilgisi, ev ekonomisi, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık, demircilik, marangozluk, el sanatları… Daha da neler neler. Gavur işi piyanolar, kemanlar; efendime söyleyeyim, halk oyunları, müzik… Bak bak! Sizi dinsiz imansızlar! Ne güzel eski köylerimiz vardı, yeni adetler çıkarmaya kalktınız ha?! Hele sen; Damalı Köyü'nün hocası! Rahat duramıyorsun değil mi? Damalı'da köyün zenginine karşı çık, başka köye git beylere karşı çık, ordan da başkasına geç, yobazlığa karşı çık… E yeter ama! Sen kim oluyorsun?! Köylü dediğin bir kara cahil; sen mi kurtaracaksın bunca milleti?! Rahat durmazsan işte böyle, oradan oraya sürülürsün. Gerçi senin uslanacağın da yok. Öğretmenliğine mani olsalar çiftçi oluyorsun, dülger oluyorsun, demirci oluyorsun; oluyorsun da oluyorsun be kardeşim. Nerede bir karanlık görsen bir yerinden yırtıp, içeri ışık doldurmaya bakıyorsun. Sana söyleyeyim; fazla ışık iyi değildir. Gözümüz fazla seçmesin ki mutlu mesut yaşayıp gidelim. Sana ne Onbeş Osmanlardan, Dudulardan, Ökkeşlerden. “Okumuşun okumamışa, görenin görmeyene, duyanın duymayana borcu var diyorum sana. Başka türlü nasıl yaşanır? Yanındaki açken, senin tokluğun sana siner mi?” Siner siner… "Cahalsa okutacaksın!" "Susss..." "Okutup uyaracaksın!" "Sus dedik yaa!.." "Uyarmadıkça, maden ocaklarına hep böyle dirisi girip ölüsü çıkacak!" "Ulan sana sus dedik arkadaş!" Sus dedik! Yap öğretmenliğini uslu uslu! Uslu uslu sallayıp başını, al her ay maaşını. “ Veysel bu dünyada kör bir kul imiş. Emme ne doğru lâf ediyor!.. Gurban olam kalem tutan ellere...” Kalem tutan eller ne iyi etmiş de yazmış. Okuyun bu eseri. Umudumuz tazelensin. (Neşe)

Şşştt !! beri bak hele !! GÜN _AYDIN ola:): ONUNCU KÖY BİZİMDİR! !! .. Bildiğinden şaşmayana , haksızlığa karşı durmayı bilene, yılmayana , vazgeçmeyene, pes etmeyene her daim "bir sonrası " olacaktır .. "bir ilerisi ONUNCU KÖY dür temsili .. Okumuşun _okumamışa .. Görenin _ görmeyene .. Duyanın _ duymayana. .. borcu var demiş Baykurt ..bende bir sabah körü kalkıp borcumu ödemeye yazdım bu yazıları :) Okudum _okutuyorum :) Etkinlik iletisini de şöyle bırakayım :) OKUYUN! !! (Kırmızı kalemle altını çizdim var sayın ) gonderi/44689887 "KÖYLERDE IŞIK YANIYOR MU KÖYLERDE! !! bana ondan haber ver! ! Yanıyor baba "ÖYLEYSE TAHTIN ANASINI SATAYIM bu bana yeter !!! ...... Promete Işte bu öz hikaye beni benden almıştır :) Bir anlatı biliminin, yani edebiyatın Anadoluyu, kendi dilinden anlatmak diye bir kolu var ise Baykurt benim için bir profesördür :)) Ilk kez okuyorum kitaplarını ,kelimelerini :)okudukça gülüyorum ,okudukça içim coşuyor, okudukça diyorum ki "başkaları da okumalı " ;)) sende oku ,sende oku derken bir bakmışım ki etkinlik yap'a dönüşmüş bu serüven :)) vesile ile destek olan herkese ,başta Nordavind olmak üzre çooook teşekkür ederim :) Onuncu köy "Haydi kızlar okula" başlığı altında yazılabilir idi. . Köy yerinde kız kısmının okumakla ne işi var ? Anca tarlaya ,davara on üçüne gelince de kocaya gider ..okul mokul ne ola. . Arka fonda mizansen tabii paralı aģalar ,cahil kalsın bu halk diyen hocalar ,üst mevkilerde akbabalar bir "ışık" aşığı olan öhretmenimin ciğerini parçalar da parçalar .. söz ile baş edemeyince fiziksel darp'a ..onla da olmayınca sürgüne kadar gider mesele .. mesleğinden ederler örtmenimi .. Başka köyler ,başka işler tutar kendine Demir işler ,bilgi işler gibi ..yine rahat komazlar. .yine sürerler, memlekette it çakal ürümesi bitmez gitti .. son ki onuncu köydür durağı tutuverir gözünü oyan kuşun kafasını koparır atar bir yöne. . Der ki "Örnek olacaksın" Bakar etrafına her yer kara kuş ölüsü dolmuş , tekmil köy ona inanmış peşinden yansılamıs "tamam " der onuncu köy bizimdir :)) Efendim adı Fakir ama edebiyatı zengin bir adam :)) yeni tanıştık , geç tanıştık ama pek iyi anlaştık :)) Köy enstitülerinin idealist öğretmeni .. Kendi sözleriyle. . "Değişik bir öğretmen olacağım içimdeki aslanlar bana güç verecek , gideceğim köylerdeki yoksulluğu yere sereceģim, kahvelerde oturup oyuna dalmayacaģım,köy çocuklarını kız erkek ayırmadan okutacaģım ,halkı aydınlatacaģım " diyen bir adam .. Bir ışığa aşık adam ,bu sebeple ki kızının adı bile "Işık " Ben yeni buldum onu ama kaybetmeye hiç niyetim yok :)) Fakir Baykurt dostlar ..benim gönlümde PROMETE :) Tanımıyorsanız , tanışın asla pişman olmayacaksınız Aydınlık bir dünya için tanrılardan ışıģı çalın .. https://youtu.be/liknMpHvYaY :)) Sevgiler :)) (Ebru Ince)

Onuncu Köy PDF indirme linki var mı?

Fakir Baykurt - Onuncu Köy kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Onuncu Köy PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Fakir Baykurt Kimdir?

Fakir Baykurt (Asıl adı Tahir'dir) (d. 15 Haziran 1929, Burdur - 11 Ekim 1999, Almanya) Türk yazar, sendikacıdır.

Çocukluğu

Fakir Baykurt (Asıl adı Tahir'dir) Burdur'un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy'de doğdu, Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber şu sözleri ile 1929 yılında haziran ortası olduğu varsayılmaktadır; "1929 doğumlu olduğum doğru. Ay, gün bilinmiyordu. Anamla konuştuk. Köyde orak mevsimi. Tarlada sancılanıp eve gelmiş. Haziran ortasıdır..." Tahir Baykurt'un annesinin adı Elif ve babasının adı Veli'dir. Doğduğunda ona savaşlarda vurulup geri dönmeyen Amcasının adı olan Tahir adı verilir. Tahir 1936 yılında Akçaköy İlkokulu'na başlar ve iki yıl sonra babasını kaybeder. Babasının ölümünden sonra dayısı Osman Erdoğuş tarafından Balıkesir iline bağlı Burhaniye köyüne götürülür ve orada dayısının yanında dokumacılık yapmaya başlar. II. Dünya Savaşı'nın başlaması ile dayısı askere alınır ve Tahir Akçaköy'e dönerek okula devam etme imkânı bulur. 1942 yılında ağır bir sıtma geçirir bu dönem aynı zamanda şiir yazmaya başladığı dönemdir.

Köy Enstitüsü yılları

İlkokulu bitirdikten sonra Isparta Gönen Köy Enstitüsü'ne yazılır. Köy enstitüsü yıllarında özellikle şiire olan ilgisi artar, kendini okumaya verir. Bu dönemde özellikle Türkçe'ye çevrilen klasikleri okur. Fakir Baykurt Köy enstitüsündeki yıllarını ve kendisine kazandırdıklarını şu şekilde anlatmıştır;

"...Köy enstitüsü benim için olağanüstü bir fırsat oldu. İlkokulu bitirdikten sonra gidebileceğim başka hiçbir okul yoktu. Ailemin gücü yetmezdi. Ben okumak istiyordum enstitü benim gibi köy çocuklarını çağırıyordu..."

"...Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi. Ceplerimizi ona göre yaptırırdık, kitap sığsın. Kız arkadaşlarımız koyun kuzu gütmeye giderken, torbaya azıkla birlikte kitap da katardı..."

Bu yıllarda Bursa Cezaevi'nde olan Nazım Hikmet'in şiirleri ise gizli gizli yayılmaktadır. Tahir Baykurt da bu dönem Nazım Hikmet'in şiirlerini bulur ve gizli gizli okumaya başlar.

"...Kitaplıkta Nazım Hikmet'in kitapları yoktu. Yasaklandığını öğrenince Çivril'in bir köyüne gidip onları buldum. Nazım'ın yedi kitabını kendi yaptığım defterlere kitap harfleri ile yazıp defalarca okudum."

Köy enstitüsü yıllarında ilk şiiri Fesleğen Kolum Eskişehir'de çıkan Türke Doğru dergisinde çıkar. Edebiyata olan ilgisinden dolayı enstitüde de kitaplığın yönetimine seçilir ve daha fazla okuma fırsatı bulur. 1947 yılında Köy Enstitüleri ve Kaynak Dergisi'nde şiirleri çıkar ve bu yıllarda önce şiirlerinde daha sonra tüm yazılarında Fakir Baykurt adını kullanmaya başlar. Köy enstitüleri üzerindeki baskıların artması ile birlikte tüm enstitülere daha baskıcı yönetimler atanmaya başlar. Bu dönemde enstitüler daha önceki bir çok özelliğini yitirmeye başlarken eski öğrencilerin yaşam alışkanlıkları da bu yeni yönetimlerce sorun olmaya başlar. Fakir Baykurt da yeni atanan müdürle sorunlar yaşar ve defalarca kovuşturmaya maruz kalır. Ancak 1947 yılında Köy enstitüsünü başarı ile bitirir ve Yeşilova'nın Kavacık Köyü'ne öğretmen olarak atanır.

Öğretmenlik ve yazarlık yılları

1951 yılında ölene kadar birlikte olacağı Muzaffer Hanım'la evlenir. Bu yıl ayrıca körbağırsağı patlar ve iki kez amelliyat olur. Öğretmenliği Dereköy'e aktarılır. Üzerindeki baskılar devam eder, savcılıkça evine baskın yapılır ve koğuşturma geçirir. 1953 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne girer ve bir sene sonra bu sefer Gayret Dergisi'nde çıkan bir yazısı nedeni ile yargılanır. 1955 yılında Gazi Enstitüsü'nü de başarı ile bitirirerek Hafik'de açılan ortaokula atanır. Aynı yıl ilk kitabı olan Çilli yayınlanır. 1957 yılında askere alınır ve Ankara Piyade Yedek Subay Ortaokulu'na öğretmen olarak atanır. İlk kızı Işık da bu yıl dünyaya gelir. 1958 yılında ilk romanı Yılanların Öcü Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı Yunus Nadi Roman Ödülleri'nde birinci olur. Ancak roman nedeni ile hem Baykurt hem Cumhuriyet koğuşturma geçirir. Baykurt bu dönemden sonra Cumhuriyet Gazetesi'nde yazmaya başlar.

Askerlikten sonra Şavşat Ortaokulu'na öğretmen olarak atanır ve ikinci kızı Sönmez dünyaya gelir. Yılanların Öcü adlı romanı da Remzi Kitapevi tarafından basılır. Ardından Köy ve Eğitim Yayınları tarafından Efendilik Savaşı adlı kitabı yayımlanır. Cumhuriyet'teki bazı yazıları yüzünden öğretmenlikten alınıp Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı Yapı İşleri Bölümü'nde görevlendirilir. Sürüp giden yazıları ve Yılanların Öcü romanı yüzünden Bakanlık buyruğuna alınarak cezalandırılır. Altı ay açıkta kaldıktan sonra 27 Mayıs 1960'da Ankara İlköğretim müfettişliğine atanır ve aynı yıl Efkar Tepesi adlı kitabı basılır. 1961 yılında yazarın Yılanların Öcü adlı romanı tiyatroya ve filme uyarlanır. Tiyatro gösterimi yasaklanır, film ise ancak Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in konuya el koyması ile gösterime girer ancak filmin gösterimi sırasında olaylar çıkar. Bu yıl ayrıca yazarın Onuncu Köy, Karın Ağrısı, Irazca'nın Dirliği kitapları yayımlanır. Bir sene sonra yazarın oğlu Tonguç dünyaya gelir. Baykurt Amerika'ya giderek, Bloomington'daki Indiana Üniversitesi'nde göze kulağa hitap eden ders araçları ve yetişkinler için yazma öğrenimi görür. 1963 yılında yurda dönerek Ankara İlköğretim müfettişliği görevini sürdürür. Onuncu Köy Bulgarca'ya çevrilir ve kitapları Bulgaristan'da Türkçe olarak da basılır. Yılanların Öcü ile Irazca'nın Dirliği de Almanya'da, "Die Racheder Schlangen" adıyla basılır. Yılanların Öcü Rusça'ya çevrilir.

Türkiye Öğretmenler Sendikası

1965 yılında TÖS'ün kuruluşuna katılır ve genel başkan seçilir. 1966 yılında İlköğretim müfettişliğinden uzaklaştırılarak yeni kurulan Milli Folklor Enstitüsü'nde uzman olarak atanır. Kaplumbağalar ve Amerikan Sargısı romanları yayımlanır. 1967 yılında Onuncu Köy adlı eseri de Rusça'ya çevrilir. Yazıları ve TÖS'teki çalışmaları yüzünden sık sık kovuşturma geçiren Baykurt Gaziantep'in Fevzipaşa bucağına sürülür. TÖS "Devrimci Eğitim Şurası"nı düzenler. Bir yıl sonra da TÖS "Büyük Eğitim Yürüyüşü"nü bir sene sonra da "Genel Öğretmen Boykotu"nu düzenler. Bu faaliyetlerinden sonra tekrar görevden alınarak bakanlık emrine alınır ancak Danıştay kararı ile görevine geri döner. 1970 yılında Fevzipaşa'dan Ankara'ya Ortadoğu Teknik Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Yayın Müdürlüğü görevine getirilir. Anadolu Garajı ve Tırpan kitapları yayımlanır. Tırpan ve Sınırdaki Ölü ile TRT Ödülleri'ni kazanır. Ardından Onbinlerce Kağnı adlı kitabı yayımlanır.

Sıkıyönetim yılları

1971'de ordunun yönetime el koyması ile başlayan sıkıyönetim döneminde Baykurt iki kere gözaltına alınır. Aynı yıl Tırpan ile Türk Dil Kurumu Ödülü'nü kazanır. Kitaplarının yeni basımları yapılırken yazar askeri tutukevinden Ankara Merkez Cezaevi'ne aktarılır. 1973 yılında Can Parası ve Köygöçüren basılır. Baykurt'un yurt dışına çıkışı da yasaklanmıştır. 1974 yılında İçerdeki Oğul basılır. Keklik romanını yazar. Can Parası ile Sait Faik Ödülü'nü kazanır. Askeri Yargıtay'da TÖS Davası'ndan beraat eter. Sınırdaki Ölü ve Keklik kitap olarak basılır. 1976 yılında Sakarca basılır.

Emeklilik Yılları

Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan emekli olan Baykurt Madaralı Roman Ödülü'nün kuruluşuna yardımcı olur. 1977 yılında İsveç'te öğretmen yetiştirme çalışmalarına katılır ve Yayla romanı basılır. Frankfurt Uluslar arası Kitap Fuarı'na katılır ve Almanya, Hollanda ve İsviçre'ye geziler yapar, göçmen işçilerle iletişim kurar. 1978 Yılında Sakarca sahneye uyarlanarak İstanbul Şehir Tiyatroları'nca oynanır. Kara Ahmet Destanı ile Orhan Kemal Ödülü'nü kazanır ve Kültür Bakanlığı'na danışman olur. 1979 yılında Tırpan adlı eseri de tiyatroya uyarlanır. Devlet Tiyatrosu tarafından İzmir, Ankara ve Antalya'da oynanır. Baykurt, göçmen işçi konusunu incelemek üzere tekrar Almanya'ya gider. Duisburg şehrinde yaşamaya başlar. Yandım Ali kitap olarak basılır. Bu dönemde ODTÜ'de öğrenci olan oğlu Tonguç da tutuklanır. 1980 yılında Tırpan İstanbul Şehir Tiyatroları'nca da sahneye konulur ve iki mevsim oynanır. Tırpan'dan ötürü Baykurt ve Taner Barlas, "Avni Dilligil En Başarılı Yazar" ödülü kazanırlar. Suna Pekuysal da "En Başarılı Oyuncu" seçilir. Rur Havzası'nda Türk işçi çocukları için başlatılan RAA programında görev alır ve bir İngiltere gezisi yapar. Kızı Işık da bu yıl tutuklanır. Baykurt, Taner Barlas ve oyunda rol alan sanatçılar "İsmet Küntay Ödülü" kazanırlar. Tırpan'daki oyunu nedeniyle Suna Pekuysal "Ulvi Uraz Ödülü"nü kazanır.

1981'de "Sakarca" İsveç'te çizgi film yapılır ve Macarca'ya da çevrilir. DDR'de bir inceleme gezisi yapar. Öyküleri Gürcistan'da da kitap olarak basılır. "Kaplumbağalar" filminin senaryo çalışmalarına katılmak üzere İsviçre'nin Neuchatel şehrine gider. Almanya'daki göçmen işçilerin yaşamını konu alan öyküleri "Gece Vardiyası" adıyla basılır. İşçi çocuklarının yaşamını dile getiren öyküleri de "Barış Çöreği" adıyla basılır. Kitaptan yapılan seçmeler Almanya ve Hollanda'da iki dilli olarak yayımlanır. 1983 yılında "Yüksek Fırınlar" kitap olarak basılır. Oğlu Tonguç'la birlikte Sovyetler Birliği gezisi yapar. Moskova, Bakü, Batum ve Leningrad şehirlerine ve Yasnaya Poliana'ya giderek Tolstoy'un Yurtluğu'nu ziyaret eder.

1984 yılında Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü'nü kazanır. Gece Vardiyası ve Kara Ahmet Destanı Almanca, Yılanların Öcü ile Irazca'nın Dirliği Bulgarca basılır. Türkiye'de "Barış Derneği İkinci Davası"nda sanık olarak aranır. 1985 yılında Gece Vardiyası ile Alman Endüstri Birliği BDI'nin Yazın Ödülü'nü alır. Dünya Güzeli ve Saka Kuşları adlı Kitapları Türkçe ve Almanca olarak basılır. 1986 yılında Duisburg'ta öğretmenliğe başlar ve yurt dışında oluşan Türkiye Aydınlarıyla Dayanıma Girişimi'nin yönetiminde görev alır. "Duisburg Treni" adlı eseri basılır. Kopenhag'ta Dünya Barış Kongresi'ne katılır aynı yıl Koca Ren basılır.

1987 yılında Keklik romanı 20 öyküsüyle birlikte Rusça’ya çevrilip basılır. Londra’ya bir gezi yaparak Highgate’te Karl Marx’ın gömütünü ziyaret eder. Aynı yıl aralarında birçok yabancı dile çevrilen kitabının da bulunduğu 19 kitabı Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Halikarnas Balıkçısı, Mihail Şolohov, Ernest Hemingway, İvan Gonçarov, Tolstoy, Gogol, Panait Istrati gibi yazarlarla beraber gerekçe göstermeden yasaklanır. Aynı yıl Sakarca adlı eseri de Hollandaca ve Almanca olarak basılır. Türkiye – Yunanistan Dostluk Gelişimi’nin Avrupa’da kuruluşunda görev alır. Tiflis’te İlaya Cavcavadze’nin 150’nci doğum yıldönümü konferansına katılır.

1988 yılında İçerdeki Oğul’u oyun olarak tekrar yazar. A. Çetinkaya ile birlikte Fridan Halvaşi’nin şiirlerini Türkçe’ye çevirir; Kitap Eninde Sonunda adıyla Almanya’da basılır.

1989 yılında Kuru Ekmek romanını yazar. İçerdeki Oğul, Amersfoort Halk Tiyatrosu’nda oynanır. Şiirleri de Bir uzun yol adıyla basılır. Moskova’ya yeni bir gezi yaparak Nâzım Hikmet’in evinde ve arşivinde çalışır.

Baykurt ders vermeyi Pestalozzi Okulu’nda sürdürür. Şiirleri Hollanda’da “Vuurdoorns – Ateşdikenleri” adıyla basılır. 1991 yılında Ortaokul öğrencileri için, “KALEM – Schreiber” dergisini çıkarmaya başlar aynı yıl boynundan bir ameliyat geçirir. 1992 yılında, bugün Literaturcafé Fakir Baykurt adıyla varlığını sürdüren Duisburg Edebiyat Kahvesi'ni kurar. Bir Uzun Yol’un Almanca’sı “Ein langer Weg” adıyla çıkar. Yazar bu yıl bir de Çin gezisi ertesi yıl da Avustralya gezisi yapar. 1995 yılında Almanya’da öğretmenlik yaptığı çalıştığı Pestalozzi Okulu’ndan emekliye ayrılır. Öykü Kitabı bizim İnce Kızlar basılır ve 7 kitaptan oluşan Özyaşam öyküsünü bititir. 10 Mart'ta Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Yardımlaşma Vakfı tarafından “Fakir Baykurt’a Saygı Gecesi” düzenlenir. Bu yıl Yarım Ekmek romanı da yayımlanır. 1998 yılında Telli Yol öykü kitabı ile birlikte, “Özyaşam” dizisinin ilk cildi “Özüm Çocuktur” yayımlanır. Gezi yazılarının bir bölümünü Dünyanın Öte Ucu (Avustralya Gezi İzlenimleri) adıyla yayımlanır. Benli Yazılar deneme kitabıyla birlikte “Özyaşam” dizisinin ikinci ve üçüncü ciltleri (Köy Enstitülü Delikanlı; Kavacık Köyünün Öğretmeni) çıkar. 1999 Nisan genel seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi İzmir milletvekili Adayı olur. 11 Ekim 1999 Pazartesi günü tedavi gördüğü Almanya’da Essen Üniversitesi Kliniği’nde pankreas kanserine yenik düşerek ölmüştür.

Fakir Baykurt Kitapları - Eserleri

  • Özüm Çocuktur
  • Köy Enstitülü Delikanlı
  • Kavacık Köyünün Öğretmeni
  • Köşe Bucak Anadolu
  • Bir Tös Vardı
  • Sıladan Uzakta
  • Yılanların Öcü
  • Irazca'nın Dirliği
  • Eşekli Kütüphaneci
  • Kaplumbağalar
  • Onuncu Köy
  • Yarım Ekmek
  • Köygöçüren
  • Koca Ren
  • Genç Emekli
  • Yüksek Fırınlar
  • Yayla
  • Keklik
  • Tırpan
  • Amerikan Sargısı
  • Kara Ahmet Destanı
  • Yandım Ali
  • Dost Yüzleri
  • Dünya Güzeli
  • Can Parası
  • Dünyanın Öte Ucu
  • Benli Yazılar
  • Sakarca
  • Telli Yol
  • Gönül Ustası
  • Çilli
  • İçerdeki Oğul
  • Efkar Tepesi
  • Efendilik Savaşı
  • Sabır Dağı
  • Gece Vardiyası
  • On Binlerce Kağnı
  • Sınırdaki Ölü
  • Duisburg Treni
  • Bizim İnce Kızlar
  • Kalekale
  • Barış Çöreği
  • Unutulmaz Köy Enstitüleri
  • Öğretmenin Uyandırma Görevi
  • Sendika Ve Grev
  • Saka Kuşları
  • Anadolu Garajı
  • Yanar Bir Işık
  • Çilli Karın Ağrısı Cüce
  • Anadolu Garajı
  • Şamar Oğlanları
  • Yeni Kölelik mi?
  • Bir Uzun Yol
  • Ateşdikenleri
  • Kovboyculuk Oyunu

Fakir Baykurt Alıntıları - Sözleri

  • Yaşam yenileniyor,töreler kalıyor... (Yarım Ekmek)
  • Aborcin denilen o insanlar kendi aralarında barışçıl yaşıyor, savaş bilmiyorlar. İlkel silahları sadece avlanmak içindi. Amiral Cook'un adamları karaya çıkar çıkmaz, ilk el de 40000 Aborcin öldürdü. Aborcinler kurşun renkli, oval büyük burunlu insanlar. Gelen beyazları kendilerini var eden ataların dirilip gelen ruhu sandılar. Koşarak, toplanarak atalarını en saygılı devinimlerle, seslerle karşılamak istediler. Karşılık olarak kafalarına, gövdelerine durmadan kurşun yediler. Atalar kurşun attığına göre bunca yıldır biriken suçlarının cezasını veriyorlar diye yorum yaptılar. Birdenbire 40 bin ölü. (Dünyanın Öte Ucu)
  • Eskiden cahillik fazlaydı;şimdi daha fazla. (Eşekli Kütüphaneci)
  • Ankara uzak, seçim uzak, okul uzak, gökyüzü uzaktı.Büktü boynunu. (On Binlerce Kağnı)
  • Tavuklar, horozlar, bizden erken uyanıyor. Kurt, kuş bizden erken uyanıyor. Biz niye geriye kalıyoruz. Hatta bazı horozlar, bizi daha tez uyandırmak için daha erken ötüyorlar. Ama niçin erken öten horozların boynuna vuruyoruz? (Efkar Tepesi)
  • Bir sidikli yorgan meseli vardır hani: İnsanlar uyanacağına yakın, ecinni tayfası, sidikli yorganı alıp sokaklarda dolaşırmış. Hangi evde duman tütmüyor, o evin bacasından girermiş. Yorganı, şafak söktüğü halde eşşek gibi yatanların üzerine örtermiş. Yani bu yorgan, değirmen taşı...Ağır! Onu örtünen, öğlelere kadar uyurmuş. Uyansa bile bir ağırlık; kalkamazmış. Yani ben kısa aklımla şöyle diyorum: Bizim köylü milletinin de üstüne sidikli yorgan örtülmüş, kalkamıyor vesselam... (Onuncu Köy)
  • "Eller bizi kınar, nerelere gidelim?" "Ellerden arkalara kaldık tüüüüüh!" (Yandım Ali)
  • Sabahattin Ali; Pir Sultan Abdal, Garcia Lorca, Nazım Hikmet gibi büyük sanatçılardandı. Kahraman ve kurban olmasa da, olmadan da büyüktü. Onun yaşamında ve yapıtlarında büyük sanatçılığın bütün belirtileri vardır. Biliyoruz, büyük sanatçıların yaşamları da büyüktür. Onlar acıyı da, sevinci de büyük boyutlarda yaşarlar. Yapıtları, sadece içerik, biçim ve estetik yönlerinden değil, sanatın işlevi yönünden de bambaşka özellikler taşır. Bundan ötürü kitleleri çok yakından ilgilendirirler. Bu ilgi de giderek onları etkiler, sarsar, onlara bilinç verir, bunalımlardan çıkış yönlerini, yollarını sezdirir, eyleme dönüşecek maddi gücü aşılar. Büyük sanatçılar bu işlevi, bunalım içindeki halkların yaşamına karışarak, onlarla birlikte soluk alıp vererek, acıyı sevinci onlarla paylaşarak, dayatılan haksız koşullara direnerek, diretmekle yetinmeyip, gerektiğinde savaşarak; savaşım içinde oluşturdukları yapıtlarda halkın dilini, duygularını, düşüncesini sevgiyle, saygıyla kullanarak sağlayabilirler. Böylece yeni tipler, karakterler, yazma yenilikleri ortaya koyarlar. abece, Sayı 12 Mart 1987 (Yanar Bir Işık)
  • Camiye, okula, kışlaya, fabrikaya, karakola siyaset girmez, Ferhat Efendi! Girdi mi, o melmeket hapı yutar! (Tırpan)
  • Para gibi maymuncuk yoktur! (Duisburg Treni)
  • “Evet Pablo Neruda çok büyük bir şairdir. Yalnız Şili’nin degil butün dünyanın, en başta da işçilerin, köylülerin şairidir!” (Genç Emekli)
  • Asıl anlatılacak işler "Yılanların Öcü"nde oldu ... (Çilli Karın Ağrısı Cüce)
  • Ta yirmi yıl önce bir iğde silkimi zamanı, köyünden kalkıp Almanya'nın yolunu tuttuğu günü hiç unutamaz Salih. Umutlarla doluydu. İçi o gün Karadenizin suları gibi çalkanıyordu. Hiç hesapta olmayan yönlere aktı gitti yaşam. " Bir yıl sonra yirmi olacak! Yaş da kırk yedi! Yaşadığım kadar yaşayacağım nereden belli? Ne anladım ben bu kıyımcı feleğin yönettiği dünyadan?" (Gece Vardiyası)
  • Denizgil hücrelerinden çıkmışlar, kapılarının önündeki dar yerde geziniyorlar. Kuzey hücreler, hiç güneş almıyor. Kapılarının ortasında "gözet deliği" var. Celâl'le gözlerimizi uydurup baktık kaçak olarak. Hüseyin'i, Metin'i, Hacı'yı, Mustafa'yı gördük şöyle böyle. Yusuf çıkmamıştı belki... (İçerdeki Oğul)
  • "Çok acılar çektik! Karamsar etti acılar bizi..." (Duisburg Treni)
  • Eskiden cahillik fazlaydı; şimdi daha fazla. (Eşekli Kütüphaneci)
  • Dillerinden bir tane “r” çıkmaz bunların. Doğru dürüst “Murat” diyemezler. O güzelim adı “Muğat Muğat” diye rezil ederler. (Barış Çöreği)
  • « İstanbul'da Yaşar Kemal İnce Memed' i yazmış. Ben de Ali enişteyi yazacağım. Evinin önüne ev yapıyorlar, sesini çıkaramıyor. Kuzusunu çalıyorlar, sesini çıkaramıyor. Çıkarsam daha beter çullanırlar üstüme diye korkuyor» (Köşe Bucak Anadolu)
  • “ Bugün it bağlasan eğleşmez olmuş hepsi .” (Gece Vardiyası)
  • “Pişesiye sabreder, soğuyasıya sabredemez!” (Sabır Dağı)