diorex
ARTUKBEY

Ölüler - James Joyce Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ölüler kimin eseri? Ölüler kitabının yazarı kimdir? Ölüler konusu ve anafikri nedir? Ölüler kitabı ne anlatıyor? Ölüler PDF indirme linki var mı? Ölüler kitabının yazarı James Joyce kimdir? İşte Ölüler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 21.05.2022 20:00
Ölüler - James Joyce Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: James Joyce

Çevirmen: Bilge Makas

Orijinal Adı: The Dead

Yayın Evi: Alakarga Sanat Yayınları

İSBN: 9786056309458

Sayfa Sayısı: 64

Ölüler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yirminci yüzyılın kült yazarlarından James Joyce, gençlik yıllarında kaleme aldığı ilk şiirlerinden sonra, ona ün kazandıran öykülerini yazmıştı. Dünyanın her yerinde edebiyat severlerin Dublinliler adıyla okuyup sevdiği bu öyküler iki yanıyla önemlidir: Birincisi, Joyce bu öykülerde modernizmin Avrupa'daki etkilerini, sanayinin insan ilişkileri üzerindeki baskılarını gözlemler.

İkincisi, yine bu öyküler, yazarın sonsuz arayışını duyurur.

Dublinliler'in içinde "Ölüler"in ayrı bir yeri vardır. Ölüler, Joyce'un burjuvaziye doğrudan saldırdığı, kentli ailelerin günlük yaşamını ince gözlemlerle paramparça ettiği unutulmaz bir öyküdür.

Öykünün ayrıbasımını ve yeni çevirisini okurumuzun dikkatine sunuyoruz.

(Tanıtım Bülteninden)

Ölüler Alıntıları - Sözleri

  • Yaşıyorum buna yaşamak denirse...
  • Ölüler dirilerden daha çok çiçek alır çünkü; pişmanlık minnetten daha güçlüdür…
  • Sanki düşüncenin eziyeti altında bir müzik dinlermiş gibi hisseder kendini insan.
  • Neşeli ve sevimliler Neşeli ve sevimliler Neşeli ve sevimliler Ki tersi söylenemez.
  • Ah, yağmur düşüyor ağırlaşan saçlarıma Çiy ıslatıyor tenimi
  • İçimiz bir daha hiç görmeyeceğimiz insanların anılarıyla dolu…
  • Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi ülkemden bıktım bıktım!
  • Edebiyatın, politikanın üzerinde olduğunu söylemek istiyordu.
  • yaşıyorum buna yaşamak denirse
  • ...düşüncelere işkence edilen bir çağda yaşıyoruz...
  • Şimdi görgüsüz tabakanın dolgu içi dedikleri parçadan isteyen varsa, bırakın da ses versin.
  • Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi ülkemden bıktım bıktım!
  • Hayat yolumuz böylesine üzücü bir sürü anıyla doludur; böyle üzücü anıların üzerine düşünmek zorunda kalırız çünkü yaşayanların arasında hayata devam etmeye yüreğimiz dayanmaz.

Ölüler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

'Ölüler'i bir kez daha okudum. İçim yine kederle dolup taştı. Ağlamak istemedim, aşinayım ne de olsa Gabriel'in hikâyesine, ama yok, son sayfalarda yine ağlıyordum usul usul, ağlıyordum ve gözlerimin gerisinde hareket ediyordu bütün hayallerim, aynen Gretta'nın Michael Furey'i hatırlaması gibi, ve aynen içinin acısıyla kendini bırakışı gibi, ben de uzanıp yatağıma, bırakmak istedim kendimi. Artık hep aynı şeyi anlattığımı düşünüyorum, ama ben hep aynı şeyim zaten. Boynumuza bağlı bu ilmekle, bir hayat çemberinde daireler çizerek, ve çekildikçe ipimiz, ilmeğimiz çekildikçe, her an daha da yaklaşırız nihayetimize, ve nihayetimiz bize defalarca anlatılmış olsa da, yine de coşkuyla, yoksa bazen bir alışkanlıktan mı, yaşamaya devam ederiz. Başka ne yapabiliriz ki? Kitabı rafa yerleştirdim ve diğer kitaplarıma baktım: neden aylardır Çehov okuyamıyorum? Arkadaşlarımın hediyeleri beni bekliyor, ama içim isteksiz, Bu loş ışıkta, Zeki Müren'in altmış sene önceki sesini dinleyerek uzandım yatağıma. Annem de ben de artık Dodi'nin ölümüne hazırlanıyoruz. Onu düşündüğümde hemen gözlerim doluyor. Aşinayım, elbette, ilk kez değil ölüm, benim hayatım da hepimizin hayatı gibi, nice ölüyle dolu. Yine de onu düşününce gözlerim daha hızlı doluyor, masum, mazlum varlığının kaderinden bihaber yaşamaya çabalaması ve inatla hayatı tırmalaması, rengi solmuş, bahtsız bedeninin cılızlığındaki çaresizlik hemen gözlerimi dolduruyor. Onu kucaklayıp kulağına seni herkesten çok seviyorum diyorum, arada sanki anlamış gibi gözlerime bakıyor, aşinayız, sen de beni seviyorsun, ama sonra kayboluyor o his, ve yabancılık çöküyor aramıza; ışık loş, oda sessiz, bir zeki müren, bir klavye sesi. Hayatım boyu, yani artık kırk altıncı yaşıma doğru yol alırken, düşününce, şöyle geriye bakıp, Gabriel'i her zaman en çok sevdiklerim arasında görmüşümdür nice edebiyat hatıram arasında. Zeze gibi, Âdli gibi, Gabriel de ölümle tecrübe ettikçe hayatının ne olduğunu, bu bilgiyle değişir ve hiç birşey eskisi gibi olmaz. Ölüm böyle bir bilgidir çünkü, bize sürekli bir gün biteceğimizi hatırlatır, bize gece uykularımızın neden uzun olduğunu düşündürür, zamandır en kıymetlimiz ama onu ne de cömertçe harcamaktayızdır, kimse biriktiremez, bir türlü tasarruf edilmez birşeydir zaman, ve hayat kayıp gider, bir bakarsın çocuksun, bir bakarsın gençsin ve bir bakarsın bu hayat dedikleri şey seni çoktan geride bırakmış, nice gencin neşesinde ve coşkusunda tanık olduğun şaşkınlık seni avutamaz, bir türlü anlamak istemezsin; ama aynada, yolda, iş yerinde, evde, arkadaşlarının yanında ve hatıralarında sen herşeyin farkındasın: herkes sana aynı şeyi söylüyor. Hatıralarında ne çok ölü var senin de, ne çok ölün var geride, her biri ne kıymetli, ve her biri her sabah fatihasında adını söylettirirken sana, aynen Gabriel'in içinin geçmesi gibi, her yerine kar yağarken İrlanda'nın, bütün yaşayanların ve bütün ölülerin üzerine, senin de yağmıyor mu, ve sen de nice insan gibi hatırlamıyor musun onları, hatırlarken güzel hatıralar ve güzelliklerle kendi geçmiş zamanını anmıyor musun? Gabriel için Gretta'nın hayatındaki bir ölünün hatırası yetmişti... benim hayatımdaki ölüler, ya da biz gölgeleri, hazırlananlar, hepimiz aynı yere işaret etmiyor muyuz; bu ömür bitecek, ve tutamayacak hiç birşey bizi. Babamdı ve bir heybetli adamdı, doğduğu gün toprağa verdik babamı; melek ya da melü jane ölüm orucuyla gideli on beş sene bitti, şengül'ü nisan sonu öldürdüler yirmi dört sene önce, ikisi de en sevdiğim arkadaşlarımdı ve onlarsız bir hayat düşünmemiştim hiç bir zaman; şengül hapisteyken melek'le kartal sahilinde çay ocaklarında oturup, inanılmaz ama, mavnalara bakarak, ışıltılı denizin güzel kokusunu çekip içimize ne güzel mektuplar yazmıştık ona. Ne güzel, mutlu, ümitli gençlerdik biz. Ne güzel insanlardık biz, ne güzel dostlardık hepimiz. Ömür sürdükçe hatıralar güzelleşiyor, ve hatıralarımız edebiyata dönüşüyor, kelimeler anıları oldukları gibi değil, zihnimizin temiz, pak hayalleriyle süsleyerek dile getiriyor ve o zaman biz, bu şefkatli anılarla daha çok seviyoruz onları ve daha çok özlüyoruz. Leylâ'yı gencecik yaşında toprağa verdiğimizde, narin bedenini, hangimizin aklındaydı onsuz yaşayacağımız? Oğuz, gencecikti, küçücüktü bir nehirin sarmaşıklarında can verdiğinde, o yeşil gözleri, temiz güzel yüzü hiç gitmedi gözlerimin önünden; mustafa'yı tezkeresinden iki hafta sonra uğurladık toprağa, gülen yüzü silinmedi zihnimden; selçuk bir sene dayanabildi kansere en fazla, ve bize en son ruhunun bedenini bırakmak istemediği ve ölmeye direndiğini söylemişlerdi; sefer'se daha bir sene olmadan, hâlâ ağlatıyor beni, çünkü kendini öldürdüğü yere gidip baktım, düştüğü yerdeki toprağı kazmışlar, kanlar belli olmasın diye toprağı çapalamışlardı, bunların hiç biri çıkmıyor zihnimden benim, hiç birisi bana unutturmuyor gerçeği. İrlanda'nın her yerine kar yağdığını söylüyor yazar hikâyenin son satırlarında, Gabriel öğrendiği hakikatle içi geçerek kendini bırakırken unutuşa, uykuya, kar yağarken bütün ölülerin ve yaşayanların üzerine, ben de, hepimiz gibi, kendi ölülerimle yaşıyorum işte, aynı karlar altında . Bana ne söylemek istiyorsunuz, ey ölüler? Söylemek istediğiniz herşeyi çok iyi biliyorum ben. Hiç birinizi unutmadım, hiç birinizi, ve hepinizi düşündüm yazarken anmasam da isimlerinizi, okudukça ve ağladıkça ağır ağır, zihnimdeydiniz hepiniz, ama şimdi kelimelere dönüştünüz her biriniz, edebiyattan bir örtüyle örttüm üzerinizi. Herkesin kendini avutacak birşeyleri, birileri vardır muhakkak; hepimiz bir yerlere sığınır, bir şekilde tutunuruz hayata; bu büyük devran dönüp duracak, bu kader dedikleri çekip çevirecek koca tekerini, ve her birimiz, teker teker, önce gölgelere dönüşeceğiz ve bırakıp gideceğimiz herşeyimizi; ister isteyerek, teslimiyetle ya da istemeden, acıyla; ve üzerimizi bir ümitle karlar, topraklar örtecek. Geriye bir müddet daha hatırlayan, bizi anan, unutmayan, zihinlerinde muhafaza eden insanlar; insanlar göçüp gitse de hiçbirimizi unutmayan edebiyat kalacak. Bu yüzden edebiyat hayattır, hayat edebiyattır demiyor muyuz, ısrarla, herbirimiz? Ve biraz da bu yüzden bu sitede, ısrarla, defaatle, yazmıyor muyuz bunca düşüncemizi, hislerimizi, ve dökmüyor muyuz sadece kendimize yazdığımız bir mektuptaki gibi bütün samimiyetimizle içimizi? Edebiyat bütün iyi insanlar için hayata, ölüme bir teselli, bir avunmadır. Bu teselliyle dayanmaya, tahammül etmeye gayret eder, mutluluk ve keder arası gelip gittikçe bir kar soğuğuyla titreyip hayatta kalmaya çalışırız. İşte bu yüzden, bütün yaşayan ve bütün ölülerimizle, bizler, iyi ki edebiyat var diyoruz. İyi ki edebiyat var. (CemCBG)

Gerçekler , hayalleri öldürür !: Bu yazarın ilk kitabını okudum. Kitaptaki olay sürükleyici olsa da, üstlendiği misyon, vurgulamak istediği düşünceler ya da hayatın renkli penceresine yakışacak cinsten olmasa gerek. Bir solukta okudum. zaten 80 sayfa. Edebiyat ve akıcılığa diyeceğim yok. Fakat insanın, öyle güzel duygular hayal edip de , hüsranla karşılaşması, çok çok büyük hayal kırıklığı olsa gerek. Düşünün ki: Bir otel ayarlamışsınız, balayındasınız. Eşinizle çok güzel bir gece geçireceğim derken, eskiden eşinize aşık olan ve ölen bir gencin anısının eşinizde depreşmesi yüzünden ağlaması ile hayalini kurduğunuz gecenin hüsran olması. Belki de evliliğin biteceği... Kitabı okuduktan sonra, hemen derin manalar, sonuçlar, durumlar çıkarmaya çalıştım. Kitap edebiyatla ilgili. Felsefi değil ki! “ Ne umdun, ne buldun “ sözünün kitap için uygun olacağını düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımla... (Faruk)

Ceyms Coys Ölülər salam. Nəhayət paylaşım edə bildim. Ceyms Coysun “ölülər” povesti haqqında qəti heç bir fikrim yox idi. Sifariş verərkən başqa kitabın yerinə bu povesti səhfən göndərmişdilər haqqında bir az oxudum marağımı çəkdi. Amma gözləntilərimi ala bilmədim. Daha çox dialoqlar ön planda idi. Altını xətlədiyim iki-üç cümlə ya olar, ya olmaya. Çox dərin və mənalı cümlələr yox idi. Əslində bu avtobioqrafiq əsərdi. 79 səhifəlik povestin əsas qəhrəmanları Qabriel və onun həyat yoldaşı Qretadır. 63 səhifəsinə qədər hadisələr Qabrielin xalalarının təşkil etdiyi rəqs məclisində cərəyan edir. Əyləncə, qonaqların söhbətləri, musiqilər daha ön plandadı, nəinki əsas mövzu. Əsas mövzu demək olar qıraq qalıb. Mövzusuna gəlincə,Qreta gəncliyində başqa birini sevib və sevdiyi isə gənckən ölmüşdür. Buna baxmayaraq illərdir Qreta onu unutmayıb. Qabriel isə bundan uzun illər xəbərsiz qalıb. Məclisdə eşitdiyi “Ofrimin sevgilisi” musiqisi keçmişi yenidən Qretanın yadına salır. Və elə bu da, Qabrielin hər şeyi bilməsinə səbəb olur. Sonu sözün açığı toxunmadı deyil. Özümü Qabrielin yerində təsəvvür etməyə çalışdım. Evlisən və illərlə elə bilirsən ki, yoldaşın ancaq səni sevib. Bir anda isə inamın alt-üst olur, heç də sevilməmisən sən demə. Bu üzücü bir şeydi həqiqətən. Buna baxmayaraq o yoldaşını buna görə qınamır, əsəbləşmir. Sadəcə olaraq anlamağa çalışır. Bunun üçün isə böyük ürək lazımdır. (Təbəssüm Mustafaeva)

Ölüler PDF indirme linki var mı?

James Joyce - Ölüler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ölüler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı James Joyce Kimdir?

James Augustine Aloysius Joyce (1882 - 1941) İrlandalı yazar.

Katolik bir ailedendi. Dublin Üniversitesinde çağdaş dilleri öğrendi (1902). Özellikle karşılaştırmalı dil bilgisiyle ilgilenerek sağlam bir kültüre sahip oldu. Tıp öğrenimi için Paris'e gitti, bir yıl sonra Dublin'e döndü. Bir müddet ders verdi. 1904'te tekrar Avrupa'ya geçti. Bir süre Paris'te kaldıktan sonra İtalya'nın Trieste şehrine yerleşti (1906). Trieste'de İngilizce dersleri vererek geçimini sağladı. 1907'de şiirleri yayınlandı: Chamber Music (Oda müziği). 1914'da hikayelerini topladığı Dublinliler'i Londra'da çıkardı. Asıl ününü romanlarıyla sağladı. Şair Ezra Paund'un yardımıyla ilk romanı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, The Egoist dergisinde tefrika edildi, 1916'da da kitaplaştırıldı. Ulysses'i de tefrika edilmeye başladıktan sonra 1922'de tamamladı. Joyce'un bu eseri dizgi yanlışlarıyla doluydu. Aslına uygun yeni baskısı ancak 1984'te yapıldı.

Hemen bütün eserlerinde doğup büyüdüğü Dublin'i merkez alır. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'inde kendi hayatını konu edinen yazar, altmış kadar dilden aldığı unsurları birleştirerek yazdığı son romanı Finnegan Akşamları'nda (1939) aile fertlerinin bir gecede gördükleri rüyaları anlatır. Joyce, zor anlaşılan bir yazar olarak bilinir.

James Joyce Kitapları - Eserleri

  • Ulysses
  • Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi
  • Ölüler
  • Kedi ile Şeytan
  • Eleştiri ve Deneme Yazıları
  • Oda Müziği
  • Dublinliler
  • Gözünü Kapat ve Gör
  • Sanatçının Mektupları
  • Bırak Seni Seveyim
  • Giacomo Joyce
  • Finnegan Uyanması
  • Sürgünler
  • Kahraman Stephen
  • Bir Küçük Bulut
  • Nora'ya Mektuplar
  • Finneganın Vahı 1
  • Finneganın Vahı 2
  • Epiphanies / Anıklıklar
  • Kardeşler
  • Araby
  • Clay

James Joyce Alıntıları - Sözleri

  • Melankolinin mizacı içindeki en baskın nota olduğunu düşündü ama bu melankoli, inanç, vazgeçiş ve basit zevkin nüksetmesiyle şekillenen bir melankoliydi. (Dublinliler)
  • Gözlerim çok zaman yaşla doluyor (neden bilmiyordum) ve zaman zaman yüreğimden bir sel göğsüme taşıyordu. Gelecek üstüne pek düşünmüyordum. Onunla konuşup konuşmayacağımı, konuşursam da, bu karmakarışık hayranlığımı ona nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Ama bedenim bir arp ve onun sözleri ve jestleri teller arasında gezinen parmaklar gibiydi. (Araby)
  • "Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak" (Eleştiri ve Deneme Yazıları)
  • Gözleri düşüncelerimi içti... seller gibi taşırdı.. (Giacomo Joyce)
  • Kaçtığını düşünürken kendinle karşılaştın. eve giden en kısa yol, en uzun olandır. (Gözünü Kapat ve Gör)
  • Aşk, güçsüzlüğün başka bir adı zaten. (Ulysses)
  • “Kör olabilirim. Uzun bir süre kızıl-kahverengi bir saça baktım ve onun sen olmadığına karar verdim. Eve oldukça mahzun gittim. Bir randevu vermek isterdim ama sana uygun olmayabilir. Umarım sen bana randevu verebilecek kadar iyi olursun, eğer beni unutmadıysan.” (Sanatçının Mektupları)
  • Öğlenin çarptığı günün korkusu, her gecenin gelincisinin gizliçiziği. Ama, bozuk cennetlisanı ile söylenecek olursa, öyle mi o? Kim o? Kimin o? Neden o? Nekadar o? Hangisi o? Ne zaman o? Nerede o? Nasıl o? Ve de ne şeytantüyüdür ondaki öyle, ... rahat dur, telaşını yatıştır! Yaklaş, önümüze düşüp yol göster! (Finneganın Vahı 2)
  • Senden gelen tek bir övgü sözü beni neşeye boğuyor, gül narinliğinde bir neşeye. (Nora'ya Mektuplar)
  • Bu yürekli yaralı ve üzgün. Sevda ile çıkmazda mı ? Sarkık, şehvetle sırıtan dudaklar: morumsu yumuşakçalar. (Giacomo Joyce)
  • Rahmine sokulabilirim, senin canından kanından doğan bir çocuk gibi, kanınla beslenip bedeninin, sıcak gizli kasvetinde uyuyabilirim. (Nora'ya Mektuplar)
  • Çünkü cocuğun yaradılışında fazlasıyla var ana sevgisi. (Sürgünler)
  • Edebiyatın hayal mahsulü olması ve hayallerle ilgilenmesi, gerçeklere dayanmaması ve fikirleri de kesin bir şekilde ele almaması nedeniyle hor görülmesi gerektiği yönünde bir beyan, düpedüz deli saçmasıdır. (Eleştiri ve Deneme Yazıları)
  • Kitapsız, şarkısız duruyor kibiri. Orada bitiyor gözünün akında kırmızı şeytan yok artık. Sığların sakini düşüp çarpıyor! (Finneganın Vahı 2)
  • "...Benden uzun mektup yazmamı istedin ama yazmaktan nefret ediyorum gerçekten,bir şey söylemenin öyle tatminsiz bir yolu ki yazmak!.." (Nora'ya Mektuplar)
  • Ulysses edebiyatın "denklembilgisiyse", Finneganın Vahı da onun kısmi diferansiyel denklemidir. (Finneganın Vahı 1)
  • Bu düşmangeberten ingiliss, bu bir ekose grisi, bu bir galli devyisi, eğilen. (Finneganın Vahı 1)
  • My body was like a harp and her words and gestures were like fingers running upon the wires. (Araby)
  • Sen yanımdayken kibirli, şüpheci yanımı bir yana bırakıyorum. Şimdi başını omzumda hissetmek isterdim. (Bırak Seni Seveyim)
  • Onu bunu bırak sen, en güzel kadında bile en çekici şey nedir? (Sürgünler)

Yorum Yaz