akademi
Turkcella

Ölüler Evinden Anılar - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ölüler Evinden Anılar kimin eseri? Ölüler Evinden Anılar kitabının yazarı kimdir? Ölüler Evinden Anılar konusu ve anafikri nedir? Ölüler Evinden Anılar kitabı ne anlatıyor? Ölüler Evinden Anılar kitabının yazarı Fyodor Dostoyevski kimdir? İşte Ölüler Evinden Anılar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 02:36
Ölüler Evinden Anılar - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Fyodor Dostoyevski

Çevirmen: Nihal Yalaza Taluy

Editör: Alkan İnal

Orijinal Adı: Записки из Мёртвого дома

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789944884044

Sayfa Sayısı: 376

Ölüler Evinden Anılar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Belinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I.Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Cezasını tamamlayıp Sibirya’dan döndükten sonra Petersburg’da Vremya dergisini çıkarmaya başladı. 1861-1862 yıllarında bu dergide yayımlanan Ölüler Evinden Anılar Dostoyevski’nin Sibirya’da geçirdiği sürgün yıllarının izlenimlerini bütün canlılığıyla yansıtır.

Ölüler Evinden Anılar Alıntıları - Sözleri

  • Duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delaletmiş.
  • Bence manevi yoksunluklar, bütün maddi azaplardan çok daha ağırdır.
  • Bir gün İsa’nın vaazını okuduk. Bazı yerleri özellikle duyarak okuduğunu gördüm. Okuduğunun hoşuna gidip gitmediğini sordum. Ali bana baktı, kızardı. — Ah, evet! dedi. Gerçekten, İsa da Allah’ın peygamberiymiş; o da, Allah’ın kelamını tekrarlıyormuş. Ne kadar da güzel sözleri! — En çok neresi hoşuna gitti? — Bağışla, sev, fenalık yapma, düşmanlarını da sev dediği yerler. Ne güzel söylemiş!
  • İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir.
  • Bir keresinde aklıma şöyle bir fikir geldi: Bir insanı ezip mahvetmek, ona en korkunç bir katilin bile duyunca titreyeceği kadar ağır bir ceza vermek isteyenlerin, insana yaptığı işin tamamen anlamsız, faydasız olduğu duygusunu vermesi yeterlidir

Ölüler Evinden Anılar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Her yazar eserinde saklıdır!         : Bugüne kadar yazar/fyodor-dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” başta olmak üzere “Beyaz Geceler”, “Kumarbaz”, “Ecinniler” ve “Karamazov Kardeşler” gibi dünya edebiyatında en çok tanınan başyapıtlarını okudum. Okurken her birinden ayrı bir tat ve haz aldım. Okuduğum her kitabı bitirdiğimde Dostoyevski’yi tanıma ve anlamaya yönelik merakım sürekli arttı. O nedenle bir yandan onun çocukluğundan başlayarak yaşamını tüm yönleriyle anlatan biyografik eserlerini okurken, diğer yandan da eserlerindeki kahramanların hikâyelerinde onun izini sürdüm. Bu yönüyle “kitap/oluler-evinden-anilar--484”ı okumak, Dostoyevski’yi tanımak ve eserlerindeki kahramanları anlamak açısından benim için çok yararlı oldu diyebilirim. • • • Doğrusu Dostoyevski’nin hikâyesi, travmalarla geçirdiği çocukluğunun yanında asıl yirmi sekiz yaşında devlet aleyhinde bir komploya karıştığı iddiasıyla tutuklanmasıyla başlıyor. Hapishanede tek kişilik bir hücrede 10 ay kalan Dostoyevski, yirmi bir arkadaşıyla birlikte kurşuna dizilerek idam edilme cezası alıyor. Tam kurşuna dizilmek üzereyken affediliyor ve cezası dört yıl kürek ve dört yıl da sürgün cezasına çevriliyor. Cezasını çekmek için Sibirya’da bulunan Omsk Cezaevi’ne gönderiliyor.*  İşte o, “Ölüler Evinden Anılar”da, Sibirya’da geçirdiği hapishane ve sürgün yıllarını, karısını öldürme suçundan mahkûm olmuş bir soylunun günlüğü aracılığıyla anlatıyor bizlere. • • • Daha kitabın başında “Burada bambaşka, hiçbir yerdekine benzemeyen bir âlem vardı” diye yazan Dostoyevski, bu âlemin kendine has kanunları, elbiseleri, ahlâk ve âdetleri ile yaşayan sakinlerini bir bir tasvir ediyor. Cezaevine geldiği ilk günden başlayarak kaldığı yeri, ilk izlenimlerini, kurduğu arkadaşlıkları, yaptıkları işleri, geçirdikleri bayramları, mevsimleri, hastane günlerini, besledikleri hayvanları, mahkûmlar arasında yaşanan kavgaları, cezaevi yönetimini, firarları, hapisteki son gününü, arkadaşlarından duyduğu ve gördüğü her şeyi adeta açık ve canlı bir tablo gibi okura gösteriyor. Kitabı okurken toplumun farklı kesimlerinden gelen insanlarla ilgili yaptığı karakter ve kişilik analizleri ise insanı derinden etkiliyor.  • • • Dostoyevski bir yandan cezaevi ortamında gördükleri, duydukları ve yaşadıklarını anlatırken, bir yandan da satır aralarında varoluşu, hayatın anlamını, iyiliği, kötülüğü, ahlâkı, erdemi, suçu, suçluyu, adaleti ve ceza infaz sistemini sorguluyor. Cezaevinde birlikte vakit geçirdiği mahkûmların hikâyeleri üzerinden o dönem Rusya’sının farklı bir yüzünü gösteriyor ve kitapları için bir kuyumcu titizliğiyle insan karakterleri topluyor. Tüm bunlarla birlikte geçmişini ve yaşadıklarını titizlikle inceliyor ve gözden geçiriyor. Acıların, ıstırapların ve yalnızlığın koynunda hamken pişiyor ve gençlikten olgunluğa adım atıyor. Nitekim cezaevi ve sürgün hayatı sonrasında kaleme aldığı  “Yeraltından Notlar”, “Suç ve Ceza”, “Kumarbaz”, “Budala”, “Ecinniler”, “Karamazov Kardeşler” gibi dev eserlerinde yaşadığı bu dönemin izleri bütün çıplaklığıyla görülüyor.  • • • yazar/stefan-zweig “kitap/uc-buyuk-usta--153466” adlı kitabında, “Ölüler Evinden Anılar” yayınlandığında “Çar’ın bile bu kitabı okurken gözyaşlarını tutamadığını” ifade ediyor. O nedenle Dostoyevski’yi tanımak ve eserlerini hakkıyla okumak isteyen okurların bu kitabı mutlaka okumaları gerektiğini düşünüyorum. Suçluları ve kaldıkları acımasız ortamı anlatan bu kitabın, herhangi bir olay örgüsü ve kurgusu olmadığından, bazı okurları sıkabileceğini belirtmek istiyorum. Her ne olursa olsun okuru, bir hapishanenin odalarında, koridorlarında, çalışma alanlarında, mahkûmların ruhsal dünyalarında, umutlarında ve umutsuzluklarında adım adım dolaştıran; bazı bölümlerinde de “12 Öfkeli Adam”, “Esaretin Bedeli”, “Kelebek” gibi filmlerin bazı sahnelerini çağrıştıran bu eseri, tüm kitap tutkunlarına tavsiye ediyorum.    “Kim mahvolmuş kalplerin derinlerine inip bütün dünyadan saklanmış şeyleri okuduğunu söyleyebilir ki?” sözünün ne anlama geldiğini merak eden okurlara… Keyifli okumalar dilerim!  .......................................... *"Fyodor Dostoyevski - Vikipedi" https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Fyodor_Dostoyevski. (nalkan)

Dostoyevski'nin sürgün yıllarını anlattığı otobiyografik bir eser. Hayatı birde mahkumların gözünden görmemizi sağlamış. Öyle ki hapishanenin içinde nasıl ayrı bir yaşam olduğunu ve ne kadar farklı karakterde insanların mevcut olduğunu bize tanıtmış. Kitaptaki insanlara dair analizler ve olayların ona yaşattığı hisleri betimlemesi o kadar güzel ki sadece bir sayfasından 5-6 tane alıntı paylaştığımı hatırlıyorum. Bazı okuyucular için tasvirleri biraz yorucu gelebilir. Ama ben Dostoyevski seven biri olarak zevkle okudum. Dostoyevski bence her insanın hayatının belli dönüm noktalarında okuması gereken yazarlardan biri. Okuyacaklara keyifli okumalar diliyorum. Güzel bir alıntıyla da cümlemi noktalandırmak istiyorum; "Herkes çok acımasızdı, içimi dökebileceğim kimse yoktu. Bazen bir köşeye çekilir, içimi çeke çeke ağlardım." yazar/fyodor-dostoyevski (Vᴇʀo)

Sibirya’dan Silivri’ye... Ölüler Evi’nin hayaleti hala tepemizde geziyor!: Dostoyevski ile 10. buluşmamız, yazarın Sibirya’da geçirdiği sürgün yıllarını Aleksandr Petroviç Goryançikov adlı bir karakter üzerinden anlattığı Ölüler Evinden Anılar kitabı ile gerçekleşti... Ölüler Evi’ndeki misafirliğim genel itibariyle keyifli geçmekle beraber zaman zaman oldukça sıkıldığım bölümlerin de yaşandığını itiraf etmem gerek. Dostoyevski kitaplarının, ele aldığı konular itibariyle evrensel etkileşim kurmada ne kadar başarılı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak bu kitap özelinde kendi adıma aynı evrensel etkiyi üzerimde hissedemedim çok fazla... Diğer kitaplardan aşina olduğumuz ve Rus edebiyatı okurları olarak çoktan kanıksadığımız Rusça isimler konusunu bir tarafa bırakıyorum. Bu kitap, hapishane anılarını toplayan bir kitap olması hasebiyle, onlarca farklı insanın hayatına girip çıkması ve neticede ortada böyle bir isim kalabalığının bulunması gayet doğal... Ancak isimlerden de öte, dönemin siyaseti, yaşam biçimi, gelenekler, ibadetler, yemekler, küfürler ve ilişkiler derken günün sonunda ortaya kıpkırmızı bir RUSYA profili çıkıyor. Zaten bir hapishane tecrübesi yaşamadığım için orada kendiliğinden akan yaşamı anlamaya ve belki empati kurmaya çabalarken bir de bunun yanında bir okur olarak Rus olmamanın da yükünü ayrıca sırtlanmak zorunda kaldım... Bunun yanında, mahkumlar tarafından temsile hazırlanılan bir tiyatro oyununun sahne sahne yazıya dökülmesi veya sürgün hayatı boyunca atten keçiye, kazdan kediye kadar muhattap olunan tüm hapishane hayvanlarının tek tek anlatılması gibi detaylar da hayatın oldukça durağan geçtiği şu günlerde beklentilerimin tam aksine akıcıklıktan bir hayli uzaktı... Belki Dostoyeski bu kitabı öncelikle kendisi için kaleme almıştır, kimbilir... Anılarını, aklında kalan tüm detaylarıyla birlikte yazıya dökerek kalıcı belleğe atmak istemiştir belki de... ------------------------- Kendi adıma bu olumsuzlukların yanında kitaptan oldukça keyif aldığım, faydalandığım bölümler de oldu tabii ki... Dostoyevski gibi bir yazar, hayat kendisine iyi ya da kötü hangi sürprizi yaparsa yapsın, kader onu hayatın hangi durağına sürüklerse sürüklesin, genlerine nüfuz etmiş üstün gözlem gücünü, gözlemlediklerini biriktirme, onları bir merkez etrafında sıralayabilme, ve nihayetinde bu soyut görüntüleri cümleler vasıtasıyla somutlaştırabilme yeteneğini; piknikte de olsa, kumar masasında da olsa veya sürgünde de olsa her zaman yanında taşıyan ve çok etkili kullanabilen bir yazar... Hayatta bazı durumları ya da bazı ortamları yaşamadan, içinde bulunmadan anlamak, içselleştirmek, empati kurmak gerçekten çok zor... Sürgün hayatı, hapishane yaşantısı da bunların başında gelir kanımca... Gerçekten özgürlüğünüz elinizden alınmadan, yani hep içinizde bir yerde özgür olduğunuzun bilinci ve güveniyle yaşarken, asla tam anlamıyla bir mahkumun yaşadıklarını anlayamazsınız. Bunun belki bir istisnası olabilir; birinin çıkıp size bu dünyayı, yani ortamın atmosferini, kişilerin ruh hallerini, gündelik akışı, suç, suçlu ve ceza kavramlarını olabildiğince açık ve etkili bir şekilde anlatabilmesidir bu istisna... Böyle bir durumda, tüm bu evreni size anlatacak olan kişinin Dostoyevski olması tabii ki önemli bir şanstır okur için... Zaten Dostoyevski okumak, onun hayatını takip etmektir bir anlamda... Kendi otobiyografisini külliyatına dağıtmış bir yazardır Dostoyevski... Nasıl bir aşık, nasıl bir kumarbaz, ya da nasıl bir mahkum olduğunu üç aşağı beş yukarı romanlarını okuyarak çıkarımsamak mümkündür. ------------------------- Kitaptaki hapishane yaşantısı, mahkumların içinde bulunduğu şartlar, ceza sistemi v.b sürgün hayatına dair uygulamalar günümüzde geçerliliği tamamen yitirmiş durumda. Ya da daha doğru bir ifadeyle zamanın şartlarına göre form değiştirmiş bir şekilde varlığını sürdürüyor da diyebiliriz. Bizzat içinde bulunmadığımız iki farklı ortamı, yani geçmişin ve günümüzün hapishane yaşantısını kıyaslamak çok saçma olacağı için ancak edebiyat, medya ve sivil toplum kuruluşları gibi aracılar vasıtasıyla öğrendiklerimiz üzerinden fikir yürütebiliyoruz. Tabii zaman içerisinde belki insan hakları ve uygulamalar konusunda modernleştiğimizi düşünsek ya da o algıya inansak dahi, suçun ve suçlunun tanımlanması, organize bir şekilde suçlu ‘yaratılması’, gerçek suçluların bir şekilde aklanması, tutukluluk sürelerinin uzaması, ceza indirimlerinde ortaya çıkan adaletsizlik ve benzeri konularda gözlemlediğimiz hukuka aykırı uygulamaları gördükçe geçmişten günümüze modernleştik mi yoksa geriye mi gittik sorusu doğal olarak havada asılı kalıyor maalesef... Geçmişte gerçek suç işlemiş bir caniye, bir seri katile, kaçak bir askere veya bir hırsıza 1500-2000 sopalık ceza vermek (kemik kırarcasına), üzerine bir de çok pis ve kötü koşullarda sürgüne göndermek bugünün penceresinden çok acımasız ve insan haklarına aykırı görülebilir ilk bakışta... Ancak geçen yüzyıllar içerisinde bu tabloyu nasıl değiştirebildik diye bir göz attığımızda, karşımıza daha modern, daha insancıl görünen temiz, akıllı ve daha teknolojik bir anlayışla inşa edilen cezaevleri ve evrensel insan hakları bildirgelerine uygun cezalar çıkıyor ilk bakışta... Ancak bu akıllı ve insancıl cezaevlerini dolduran suçlu profillerinin önemli bir kısmının düşünce suçlusu olması, bazen atacağınız eleştirel bir tweet’in bile yolunuzu buralara düşürebileceği gerçeği, mevcut hukuk sisteminin ve adalet anlayışının, cezaevleri kadar modern olmadığı gerçeliğiyle yüzleşmemize neden oluyor... --------------------------- Yazının başlarında Ölüler Evinde Anılar kitabının biraz fazla ‘made in Russia’ olduğundan dem vurak romanın bu özelliğinin beni biraz yorduğundan bahsetmiştim. ‘Peki bunun yerli bir karşılığı yok mudur’ şeklinde bir soru gelebilir. Benim okuduğum kitaplar içerisinde bu kitabın Türk edebiyatındaki karşılığı yazar/Kemal-Tahir ‘in ‘Esir Şehir’ üçlemesinin ikinci kitabı olan kitap/esir-sehrin-mahpusu--12581 adlı eseridir. Milli mücadele döneminde geçen bu değerli üçlemenin ikinci bölümü baştan sona hapishanede geçer ve kitabın baş kahramanı Kamil Bey’in gözünden hapishane hayatı tüm ayrıntılarıyla ve muhteşem bir gözlem gücüyle anlatılır. Birgün iki kitabı da okuma şansınız olursa ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum Bunun dışında, Kemal Tahir’in hapishanede geçen bir başka eseri kitap/karilar-kogusu--8426 , yazar/orhan-kemal ‘in kitap/72-kogus--6921 ‘u, yazar/Feride-Cicekoglu ‘nun aynı zamanda sinemaya da uyarlanan muhteşem eseri kitap/ucurtmayi-vurmasinlar--2334 da hapishane ve mahkum temalı eserler içerisinde ilk aklıma gelenler... ----------------------------- Suça ve cezaevlerine kendimizi ne kadar uzak görüyorsak, aslında bir o kadar da yakın olduğumuzu belirtmek isterim değerli dostlarım... İçinde bulunduğumuz dönemde, görünmeyen bir virüsün, milyarlarca insanı yönettiği bir dünyada, görünen, yaşayan somut bir hayatın içerisinde, başımıza asla bu gelmez dediğimiz her şeyle burun buruna olduğumuzu unutmayalım yeter! Dostoyevski’yi yıllarca sürgün tutan hayat bize neler yapmaz ki... Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)

Kitabın Yazarı Fyodor Dostoyevski Kimdir?

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский) (d: 11 Kasım 1821, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.

Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.

Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

İlk yazarlık dönemi

Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı. Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

İkinci yazarlık dönemi

1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz(İgrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında:

“ ...Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır... ”

diye yazdı.

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya)[ ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı. 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.

Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını ve siyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için bireysel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.

Fyodor Dostoyevski Kitapları - Eserleri

  • Suç ve Ceza
  • Öteki
  • Beyaz Geceler
  • Yeraltından Notlar
  • Kumarbaz
  • Ölüler Evinden Anılar

  • Amcanın Düşü
  • Başkasının Karısı
  • Puşkin Üzerine Konuşma - Batı Çıkmazı
  • Budala
  • Ecinniler
  • Delikanlı
  • Ebedi Koca

  • Ev Sahibesi
  • Ezilenler
  • İnsancıklar
  • Karamazov Kardeşler
  • Mutluluğun Kıyısında
  • Öyküler
  • Stepançikovo Köyü

  • Yufka Yürek
  • Netoçka Nezvanova
  • Tatsız Bir Olay
  • Timsah - Gülünç Bir Adamın Düşü - Uysal Bir Ruh
  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
  • Dokuz Mektupluk Roman
  • Dünyayı Güzellik Kurtaracak

  • Üç Novella
  • Bir Yazarın Günlüğü
  • Suç ve Ceza (Çizgi Roman)
  • Rus Öyküleri
  • Büyük Engizisyoncu
  • Gülünç Bir Adamın Düşü
  • Mektuplar

  • Çocuklarla Beraber
  • Beyaz Geceler - Uysal Kız
  • Nelli’nin Öyküsü
  • Dürüst Hırsız
  • Bobok
  • Yufka Yürekli - Soytarı
  • George Sand Öldü mü?

  • İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün
  • Karamazov Kardeşler (Cilt 2)
  • Küçük Kahraman
  • Diriliş - Kumarbaz
  • Çocukluğum - Ezilenler
  • Timsah
  • Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız

  • Ecinniler (Cilt II)
  • Suç ve Ceza 2. Cilt
  • Yeraltından Notlar - Beyaz Geceler
  • Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4
  • Budala 2. Cilt
  • Seçmeler
  • Delikanlı 2. Cilt

  • Başkasının Karısı - Namuslu Hırsız
  • İnsancıklar - Beyaz Geceler
  • İnsancıklar - Netoçka Nezvanova
  • Uysal Kız
  • Delikanlı - Cilt 3
  • Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar
  • İnsanın Ruhunu Yücelten Bir Acı, Ucuz Bir Mutluluktan Daha Değerlidir

  • Seçilmiş Əsərləri
  • Yoxsul İnsanlar
  • Bay Proharçin
  • Üç Hikâye: Beyaz Geceler - Polzunkov - Yufka Yürek
  • Sıradışı Bir Olay
  • Four Stories
  • Timsah ve Nahoş Hikaye

  • Suç ve Ceza

Fyodor Dostoyevski Alıntıları - Sözleri

  • Bence tehlikenin ahmak kimseler tarafından gelmesine hiç gücenmemeli, çünkü işleyen kafaları değildir. (Ecinniler (Cilt II))
  • Çok duygulu, ama ezilmiş insanlar vardır. Bu insanların delilikleri, öbür insanlara karşı bir çeşit kara mizah gibidir. (Çocuklarla Beraber)
  • Her şeyin iyisi eskidenmiş. (Beyaz Geceler)
  • -“Çağ dışı ve çağdaş ihtiyaçlara uymayan sanat büsbütün var olamaz. Varsa da o sanat değildir; o, soysuzlaşmıştır, yozlaşmıştır, gücünü ve her türden sanat değerini kaybetmiştir.” (Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar)
  • Bırak geçmiş geçmişte kalsın... (Dürüst Hırsız)
  • ..kadın bütün hakikati duysa da sanki bilmiyor duymuyor gibi davranır! (Ev Sahibesi)

  • "Başkalarından saygı görmek istersen, önce ve en önemlisi kendi kendine saygı duymalısın; ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin." (Ezilenler)
  • Anlık bir yanılgıydı benimkisi, bir sis, bir duygu yoğunluğuydu. (Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız)
  • “…kendine lâyık görmediği bu kadar büyük bir saadet onu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Nihayet, bedbaht olmak için durmadan marazi bir şekilde vesileler arayarak haraboluyordu…” (İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün)
  • İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir. (Ölüler Evinden Anılar)
  • "her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır. (Yeraltından Notlar)
  • Kaderin cilvesi, şanssızlık, gene bırakmamıştır peşini (Bay Proharçin)
  • “Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.” (Beyaz Geceler)

  • Kendini en iyi aldatmasını bilen, herkesten daha neşeli yaşar. (Suç ve Ceza 2. Cilt)
  • Bir suçsuzu cezalandırmaktansa, on suçluyu bağışlamak daha iyidir. (S. 682) (Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4)
  • İnsanın aptallığı sonsuzdur, siz de bilirsiniz. (Yufka Yürekli - Soytarı)
  • İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. (Suç ve Ceza (Çizgi Roman))
  • Çok tuhaf ama olasılıkların gerçekten bir sistemi olmasa bile rastlantısal bir düzeni var sanki (Kumarbaz)
  • İnsanın kendi yüzünden daha şeytanca ne vardır? Çünkü kimse öyle olduğuna inanmaz. (Ecinniler (Cilt II))
  • Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan, ama kendini iyi biri zanneden zayıflara. (Seçmeler)

Yorum Yaz