Öksüz Musa - Hasan İzzettin Dinamo Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Öksüz Musa kimin eseri? Öksüz Musa kitabının yazarı kimdir? Öksüz Musa konusu ve anafikri nedir? Öksüz Musa kitabı ne anlatıyor? Öksüz Musa PDF indirme linki var mı? Öksüz Musa kitabının yazarı Hasan İzzettin Dinamo kimdir? İşte Öksüz Musa kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Hasan İzzettin Dinamo
Yayın Evi: Heyamola Yayınları
İSBN: 9789756121023
Sayfa Sayısı: 192
Öksüz Musa Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"O bir ermiş, bir kahraman, bir çocuk saflığında, dudaklarında hüzünlü bir gülümseme, yaşadı ve öldü. Hasan İzzettin Dinamo, su katılmamış, devrimci bir kahramandı ve edebiyatımızın da büyük ustalarından biriydi."
- Yaşar Kemal (Arka Kapak'tan)
Öksüz Musa Alıntıları - Sözleri
- Fırsat bulsanız da okuyun, bulmasanız da okuyun."
- "Okuyun, çocuklarım, okuyun, fırsat bulsanız da okuyun, bulmasanız da okuyun."
- Okumayı seven insan, bu zavallı, cahil ülkede mutlaka bir baltaya sap olur, bu ülkeye umulmadık iyilikleri dokunabilir.
- Yaşamak kavgası onu bu çocuk yaşında her iki ucundan yakılmış bir mum gibi eritmiş, geleceğe bir şey adamayan zavallı bir posa haline getirmişe benziyordu.
- Öldürülmek için bir suç işlemek gerekmiyordu, insan olmak yetiyordu.
- Anadolu'da kahramanlar, bütün bu düşmanları bir daha gelmemek üzere denize dökmeye kararlıdır.
- Yeryüzü demek ki hiç de rahat bir yer değildi.
- Mustafa Kemal'in resimleri gittikçe daha çok görünüyordu.
- Oysa insanın gerçek dünyası içindeydi.
- "Çalacaksın, başka çare yok. Dilenciye hiç kimse bir şey vermiyor. Onu da denedim, herkes 'Allah versin' diyor. Sanki onlara Allah vermiş gibi. Bizim babalarımız cephede öldü, onlar mal sahibi oldu."
- Bizi bu hallere düşürenlerin Allah bin kere cezasını versin. Hepsini öldürdüler, hepsini. Kala kala üç kardeş kaldık, bizi de öldürecekler. Kim için ölüyoruz biz Allah aşkına? Şehirde yığınla rahat yaşayan, yiyip içen insan var. Yalnız biz mi kurbanlık koyunuz? Kimse tavuğunu bile bize kurban etmezken biz dağ gibi babamızı , ağabeyimizi onlara kurban ettik.
- Sabahtan akşamlara dek okuyor,
- "... yüreklilik, seni bütün yaşayışın boyunca aydınlık bir yerlere doğru götürecektir."
- Her türlü otoriteyi, çiğnenip geçilmesi gereken, üstü cam kırıklarıyla örtülü bir hapishane duvarı gibi görüyordu.
- Musa, çarkçı okuluna alınmadığına biraz da sevindi, içinden hiç de makinelerle, gemilerle uğraşmak gelmiyordu. O, her şeyden önce okumuş, çok okumuş bir adam olmak istiyordu.
Öksüz Musa İncelemesi - Şahsi Yorumlar
#okudumbitti #HasanİzzettinDinamo #ÖksüzMusa #192Sayfa #OcakAyı8ciKitap " Uluslar da keşke çocuklar gibi temiz arkadaşlar olsalardı ne iyi olurdu. Ulusların ruhundaki mayalanmış, kartlaşmış öç duyguları, ulusal tiksintiler, ne korkunç pisliklerdi." Ah be Musa, öksüz Musa hayatının herhangi bir döneminde oh be nihayet yaşıyorum dediğin bir zaman oldu mu diye o kadar merak ediyorum ki. Savaş demek açlık demekmiş aynı zamanda, savaş demek sahipsiz kalmak demekmiş, savaş demek zülm, savaş demek ayrı düşmek demekmiş sevdiklerinizden.. Küçücük bir çocuğun gözünden bakabilseydik dünyaya savaşlarda, açlıkta yoksullukta acıda olmazdı diye düşünüyorum dünyamızda. Hani şarkıda dediği gibi " biz büyüdük ve kirlendi dünya". Büyüklerin egemenlik savaşında en çok ezilen, en çok horlanan, en çok acı çeken ne yazık ki yine çocuklar oluyor. Öksüz Musa serinin ikinci kitabı. Biz sıralamayı karıştırarak üçüncü kitap Açlığı ikinci kitap diye okuduk. Yorumlarken de öyle olduğunu söylemiştim. Bu yanlışı da düzeltip Musa'nın ilk yazdığı şiirle noktalayayım yorumumu. Vur demirci çekicini boş durma sen bugün de Ocağından dört bir yana kıvılcımlar saçılsın. Şimdiye dek o pas tutan altın örsün önünde Sana bolluk ve mutluluk kapıları açılsın.. (Suzan gündüz)
Hasan İzzettin Dinamo ile tanışmam "Savaş ve Açlar" ile olmuştu.Yaşar kemal'in sınıf ve dava arkadaşı olmasının yanı sıra yine onun kendi ifadeleri ile o "su katılmamıs devrimci bir kahraman ve edebiyatımızın da büyük ustalarindan biriydi." Ama maalesef bir çok okur halen onu tanımıyor şaheser niteligindeki savaş ve açlar'ın varlığından habersiz. Savaş ve açlar, Öksüz Musa ve açlık birbirinin devamı niteliğinde. Musa'nın yani Hasan İzzettin Dinamo'nun yaşamından kesitleri, yaşamın ona sunduğu tüm acıları okuyucuya büyük bir duygu seliyle geçiriyor. Ağlaya ağlaya bitirdiğim tekrar tekrar okuduğum savaş ve açlarda Musa'yı Samsun'da bir yetim evinde bırakmıştık.Bu kitapta macera kaldıği yerden devam ediyor. Birinci dünya savaşı sonrası ülkenin ve ülkemiz insanının içinde bulunduğu içler acısı durumu Musa'nın şahsında iliklerinize kadar yaşayacak ve hisli bir kalp taşıyorsanız yemeden içmeden kesileceksiniz. Savaş ve açlar bir kaç arkadasımızın da yoğun gayreti ve emeği ile stoklarda tükendi.Yeniden basımı için yayın evi ve ailesiyle görüştükleri haberini büyük bir mutlulukla aldım. Bu kitaplar edebiyatımızın yere göğe sığmaz değerleridir. Tek kusuru heyomola yayınevinin özensizliği ve basım hataları.Onu da görmezden gelin, dunya klasiklerinde bile bir sürü basım ve imla hatasına rastlıyoruz. (ayhan özköroğlu)
Hasan İzzettin Dinamo Yazını : Tarih ve Edebiyat: kitap/savas-ve-aclar--30685 'ı ardından devam kitabı olan kitap/oksuz-musa--59727 'yı bitirdim. İki kitabın ben de bıraktığı tesirin, ruh halimin tam adını koyamıyorum. Şöyle dedim bitişte kendi kendime: "Keşke bize tarih derslerinde yıllarca aynı ezber bilgileri öğreteceklerine bu kitapları okutsalarmış." Tarih bilinci oluşturmak adına, dünümüzü anlamak adına daha iyi olurdu eminim. Okuma merakımızı da daha çok kamçılardı. Belki daha çok araştıran, sorguluyan bir toplum olurduk. Kendi adıma "Cumhuriyetin" tam olarak ne olduğunu en çok kitap/savas-ve-aclar--153163 'dan sonra idrak ettim sanırım. Savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu, kurtuluş mücadelemizde ne kayıplar verdiğimizi biliyoruz. Yemen'leri, Balkan'ları, Çanakkale'leri, Sarıkamış'ları, Sakarya'ları okuduk, dinledik, izledik, anlattık. Ama cephe gerisini çok az biliyoruz bunu daha iyi anladım şimdi. Düşününce biz savaşta ölenlerin olduğu kadar ölmemek için direnenlerin, sağ kalabilenlerin, savaştan kaçanların, savaşı fırsata çevirenlerin de eseri değil miyiz? kitap/savas-ve-aclar--153163 hakkında çok değerli incelemeler var sitede. Beni de motive eden bu incelemeleri okumanızı öneririm. Ben iki esere ortak bakmak istedim burada. Okumadan önce olayların nereye gideceğini biliyordum. Olayları baştan bilmek beni çok etkilemez. Ama bu duruma onem verenler için uyarmak isterim. Bazı şeylere değinmeden kitapları anlatmak benim için mümkün değil. Bana göre edebiyatımızın baş köşelerinden birini hak eden bu yazar o kadar derinlere gömülmüş ki hakkında henüz çok kapsamlı bilgi bulamadım. Hatta kitapları bile son birkaç yıla kadar basılmıyormuş. Okuduklarıma ve kitapların içindeki kimi ipuçlarına göre yazarın bize anlattığı kendi hayatı. Küçük bir çocuk olarak girdiği Birinci Dünya Savaşı'ndan bir delikanlı olarak çıktığı Kurtuluş Savaşı'nın bitimine kadar olan hayatı... Öyle bir zamanda doğmuş ki bütün bilinci savaş dolu. Iki kitap boyunca bir çocuğu dinlediğimi hiç hissetmedim. Büyüyemeden durmuş bir nesilden yazar çünkü. Savaş ve Açlar'ın başlarında Temel Reis ve ailesinin Samsun'daki yeni kulubelerine taşınırken yürüdükleri bir sahne var. O nasıl bir etkili anlatım. Gelecek bütün felaketleri sezdiriyordu. Yanlış anlaşılmasın bu etkileyicilik acındırmayla ilgili değil. Zaten kitabın bütünün de hakim duygu "acı" olsa da acındırma hiç yok. Kurgu değil gerçek olduğu için doğal seyrinde akan bir hayat var. Ben böylesi kitaplarda edebiliğe çok bakmam ama güçlü, sezdirici, doğal bir anlatımı var Dinamo'nun. Çoğu duyguyu adını vermeden hissettiriyor. Ben bu yeteneğe çok önem veririm. Bir sigaranın içiminde, bir elin tasvirinde, bir ekmeğin kuruluğunda, bir rüzgarın esişinde, bir bakışın kötülüğünde sayfalar dolusu kelimenin anlatamayacağı çok şeyi gördüm. Dinamo, Musa yapmış, Hasan adını. Kendini de tecrit etmiş Hasan'dan sanki. Anlatırken çok yakınında biri ama o değil, kendisi değil gibi. Anlatımına göre çok sevdiği bir babası var: Yedi yıl savaştığı Yemen'den sağ çıkabilmiş, gelirken İstanbul'u gezip görmüş bir Temel Çavuş. Ya savaşın içinde ya savaş korkusunda... Dünyadaki düzensizliği sezmiş de tam adını koyamamıs. Ama okumanın önemini kavramış. En büyük isteği çocuklarını okutabilmek. Hele Musa'ya çok güveniyor bu konuda daha el kadarken yüreklendiriyor. Temel Çavuş sen göremedin ama Musa'nın yüreğine ektiğin bu okuma tohumları ileride onu hayatta tutabilecek tek güç olacak. Bir koruma iç güdüsü müydü bu yoksa? Babanın Sarıkamış harekatına çağrılması ile başlıyor önceden sezilen felaketler. Bu anlatılan Musa'nın ailesinin değil Anadolu'muzun ortak tarihi. Kitaba adını veren ve savaş kadar belki daha çok yıkıcı olan açlığı anlatmaya burada benim gücüm yetmez. Böyle bir olayı deneyimlemedim de zaten anlamam mümkün değil. Yalnız gerçeğin kurgusu olan bu anlatımı yıllardır okuyan biri olarak hiç bir yerde görmedim. Ölmek o kadar normal ki o ortamda. Ölmemek , akıl almaz çarelere başvurarak sağ kalmak bütün zorluk. Onların ölmemesi kurulacak taze cumhuriyet için, ileride doğacak bizler için o kadar hayati ki... Bu neslin hepsi kahraman bana göre. Bu insanlardan başka savaşın nimetini yiyenleri, iyisiyle kötüsüyle azınlıkların durumu da gördüğümüz Samsun'dan yurdumuzun bütün kaosunu görüyoruz. Musa, daha sonra Kurtuluş Savaşı başlarken bilinci kayıplarla, acılarla, sorgulamalarla dola dola İstanbul'da bir darül eytamda buluyor kendini. Bir sürede o zamanki hükümetin ne yapacağını bir türlü bilmediği bir yurt dolusu şehit çocuğunun arasından izliyoruz savaşı. Musa burada yaşamak için bir güç buluyor kendine: Kitap. Yalnız okuduğu zaman bir gelecek görüyor, içi ışıkla doluyor. Acı acılamaz, değiştirilemez değil mi Musa? Ama yerine başka bir şey koyulabilir. Burada onları aydınlatan, motive eden, gizli Kuvay-ı Milliyeci öğretmenler var. Hele bir Pertev Bey var ona öğretmenliği sevdiren. Bunca kötülüğün, acının yıkımın ortasında görüyorsun ki "başka türlü bir insan" da mümkün değil mi Musa? Bir öğretmenin bir çocuğu nasıl etkileyebileceğini biliyorum ben. Nihayet taze cumhuriyet bu çocuklar için de çareler buluyor yavaş yavaş onları çeşitli okullara, işlere sokuyor. Kitapta içimi dağlayan onca acıda, bir anne olarak Şakire'nin kendi evlatlarını gömmesinde bile donup kaldım da Musa'nın öğretmen olacağını öğrendiği andaki sevincinde dayanamadım. Burada da bitti Öksüz Musa. Bu zamana kadar kurtuluş mücadelemiz ile ilgili okuduğum kitapları bir kenara koyuyorum. Dinamo savaş içindeki "insan" ı anlatıyor. Ölenlerin ölmekle, ölmeyenlerin ölmemekle ne bedeller verdiğini anlatıyor. Atatürk'ün ve o fedakar insanların o büyük karmaşanın ortasında imkansızı nasıl imkanlı hale soktuğunu anlatıyor. Cumhuriyetimizin hem tanığı hem yazarı olan Hasan İzzettin Dinamo'yu unutmaya hakkımız yokmuş. Yazarının fikirleri yüzünden unutturulmak istenmiş bu gizli başyapıtlar. Fikriniz ne olursa olsun okuyun bu kitapları, tarihimiz ortak, acımız ortak, savaşımız ortak, kurtuluşumuz ortak. Benim de bundan sonra önerecegim ilk yazarlardan olacak Hazan İzzettin Dinamo. (Gönül.)
Öksüz Musa PDF indirme linki var mı?
Hasan İzzettin Dinamo - Öksüz Musa kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Öksüz Musa PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Hasan İzzettin Dinamo Kimdir?
Hasan İzzettin Dinamo (d. 1909, Akçaabat, Trabzon - ö. 20 Haziran 1989), Türk yazar.
Ailesiyle önce İstanbul'a sonra Samsun'a yerleşti. Babası I. Dünya Savaşı'nda öldü. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ndeki eğitimini tamamlayamadan ayrılan yazar, geçimini çeviriler yaparak ve özel ders vererek sağladı.
Dinamo, gençliğinde bireysel şiirler yazsa da Nazım Hikmet'in şiirleriyle tanışınca kendine toplumcu bir çizgi çizdi. Nazım'ın yanında, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve A. Kadir gibi şairlerle birlikte çalıştı. yedi ciltlik Kutsal İsyan ve Savaş ve Açlar gibi önemli romanlara imza atmıştır. 1977 yılında, "Kutsal Barış" adlı romanıyla, Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmıştır. Genellikle savaş dönemini anlatan romanlarının yanında şiir kitapları ve bir de öykü kitabı bulunmaktadır. İlk şiirlerinde Rıza Tevfik , Yusuf Ziya, Orhan Seyfi'nin etkileri görülür. Servet-i Fünûn dergisinde hece vezniyle şiirler yazmıştır. Aruz ölçüsünü kullanmış olsada yeniden heceye dönmüştür. Hapiste sayısız şiirler, romanlar, destanlar yazmıştır. Deniz Feneri, Kutsal İsyan, Savaş Ve Açlar adlı kitapları önemlidir.
Hasan İzzettin Dinamo Kitapları - Eserleri
- Savaş ve Açlar
- Öksüz Musa
- Kutsal İsyan - 1
- Açlık
- Kutsal İsyan - 2
- Kutsal İsyan - 3
- Musa'nın Mapusanesi
- Koyun Baba
- Musa'nın Gecekondusu
- Kutsal İsyan - 4
- Kutsal İsyan - 5
- Ateş Yılları
- Çoban Şiirleri
- Deniz Feneri
- Kutsal Barış 1
- Kutsal Barış 3
- Kutsal Barış 2
- Kutsal Barış 4
- 6-7 Eylül Kasırgası
- Kutsal İsyan - 6
- Kutsal İsyan - 8
- Kutsal İsyan - 7
- Ateş Ormanları Arasından
- Özgürlük Türküsü
- Adalet Sıtması
- Türk Kelebeği
- Kavga Şiirleri
- Anadolu'da Bir Yunan Askeri
- Kenti Yiyen Çocuk
- Gecekondumdan Şiirler
- Tuyuğlar
- Sürgün Şiirleri
- Karacaahmet Senfonisi
- İkinci Dünya Savaşı'ndan Edebiyat Anıları
- Nazım'dan Meltemler
- Savaşta Çocuklar
Hasan İzzettin Dinamo Alıntıları - Sözleri
- Fırsat bulsanız da okuyun, bulmasanız da okuyun." (Öksüz Musa)
- Düşünmek kahramanlıktır, Düşünmek, bir çiğ tanesidir. bir anlıktır. Düşünmenin ötesi, karanlıktır cancazım, karanlıktır. (Kavga Şiirleri)
- Düşünmek, salt insanoğlunun harcı. Yine insanoğlu, en büyük düşman ne yazık, düşünceye karşı. (Kavga Şiirleri)
- <
Türk Kelebeği) - Yine zindan, yine çark, yine bıçak, yine kelepçe, Gece başlıyor, kardeşler, gece. (Kavga Şiirleri)
- Tarihimizi okuyunuz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Mustafa Kemal (Kutsal İsyan - 3)
- "Ama çok yoksullar değil mi?" "Çalışan insanlar hep yoksuldur kızım." (Savaş ve Açlar)
- İnsan yürekleri de gittikçe taşlaşmakta. (Çoban Şiirleri)
- "insanoğlundan tiksinicek duruma gelmiştim. İçimde insan sesinin hiç işitilmediği kuytu ormanlara, dağ başlarına kaçmak eğilimi çan çalıyordu." (Musa'nın Mapusanesi)
- İnsan, neden her istediğini olamıyordu? Bu adaletin ya da adaletsizliğin anahtarı kimin elindeydi? Toplum, yetenekli çocuklarını neden elinden tutup yetistirmiyordu? Bir Rousseau, bir Pestalozzi gibi düşünen insanların varlığına dayanan bir toplum, bir eğitim sistemi var olmadıkça bütün yetenekler güz yaprakları gibi yağmurun, rüzgarın önünde sürüklenmek zorundaydı. Toplumlar, çocuğun anası babası olmadıkça yeteneklere kurtuluş yoktu. (Açlık)
- Yapamadım,yol verdim gözlerimdeki yaşa. (Çoban Şiirleri)
- İstanbul soluk alınamayacak, içinde kımıldanılamayacak bir arslan kafesine dönmüştü. İşgalciler, ellerinde ateşten kırbaçları bulunan arslan terbiyecileri gibi bu kafesin kızgın demir çubukları çevresinde dönüp duruyorlardı. (Kutsal İsyan - 1)
- En son türkümde seni söyleyeceğim. Bir emperyalist tankı altında şair yüreğim ezilirken. Ya da dünyanın en güzel bir sabahında Bir duvar dibinde kurşuna dizilirken... (Özgürlük Türküsü)
- Yıkıldı üstümüze zaman bir dağ gibi. (Çoban Şiirleri)
- Umut gerçi kahpe bir şeyse de o gülümsedikçe ortada her zaman sahip olacağımız bir şey var demektir. Sen, şu sırada büsbütün umutsuz değil, salt öfkelisin. Tabancanı, hiçbir vakit öfkelenince kullanma, aziz kardeşim. (Adalet Sıtması)
- Ben, Aziz Nesin’i güçlü mizah sanatiyle orda tanıdım.Eski Marko Paşa’da yazdığı çok güzel yazılarını eski dostum Sabahattin Ali’ce kaleme alındığını sanıyordum, orda bana okumam için verdiği «İt Kuyruğu» adlı hikâye kitabını okuduktan sonra bunun yazarı birden bire gözümde dağ gibi büyüdü. Sonra iyi ahbap olduk. İyi bir okuyucu olduğumu da anlamış olacak ki, bundan sonra bütün oracıkta yarattığı mapusane ürünlerinin sanırım ilk okuyucusu ben oldum. Akbaba’cı Yusuf Ziya ile bağlantı kurar kurmaz sıtmalı bir yazı işine girişti. Artık, başnı kaşıyacak zamanı yoktu. Ha bire yazıyordu. Dışarda serbest gezen okuyuculanın daha sonra okuyup kahkaha patlatacakları ,biraz daha sonra da İtalya’da dünya mizah birinciliği alacak olan Fil Hamdi hikâyesini henüz müsvedde halindeyken ilk okuyan biz oluyor, kasıklarımız çatlarcasına gülüyorduk. O kötü koşullar altında başka hiçbir şey de beni güldürememişti. Bütün emniyet örgütünü son kerte zekice hicveden bu hikâye haklı olarak sonra Altın Palmiyeyi Türkiye’ye doğru yola çıkarmıştı. Aziz Nesin dışarda gene, güzel bir de sevgili bırakarak mapusaneye gelenlerdendi. Bu yüzden de içerde para kazanmak, sonradan karısı olacak sevgiliyi çıkıncaya dek dışarda barındırmak gerekiyordu. Yusuf Ziya da Nesin’i doludizgin sömürüyordu. Bir hikâyesine yedi buçuk yada on lira veriyordu. Geçmiş gün, iyi usumda yok. (6-7 Eylül Kasırgası)
- Kent düzeni, belli bir saatten sonra kentin deliğini deşiğini kilit altına alıyor, yarattığı kanunsuz sürülerini kutsal masallardan uzak tutmaya çalışıyordu. Sokakta işsiz, aşsız, korumasız kalmış bir insan için, toplumların yarattığı kutsallikların ne anlamı olabilirdi? Bütün kutsalliklar en sonra insan denen değerin korunması, daha büyük bir değer olması için değil miydi? İnsan, hiçbir kutsallık için bir kurban değildi. Klan çağlarıyla Ortaçağ, artık tası tarağı toplayıp karanlık mezarına göç etmemiş miydi? (Açlık)
- Biz dünyadan geçip gittikten sonra da ay pek çok kereler doğacak, fakat bizi bulamayacaktır. -O.Henry- (Ateş Yılları)
- En güzel hürriyet düşleri zindanda görülür. Schiller. (Kutsal İsyan - 2)
- ...insanın evini ancak kendisi, mezarını başkaları yapar. Ben, bunu bilirim. (Musa'nın Gecekondusu)