diorex
ARTUKBEY

Notre Dame'ın Kamburu - Victor Hugo Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Notre Dame'ın Kamburu kimin eseri? Notre Dame'ın Kamburu kitabının yazarı kimdir? Notre Dame'ın Kamburu konusu ve anafikri nedir? Notre Dame'ın Kamburu kitabı ne anlatıyor? Notre Dame'ın Kamburu kitabının yazarı Victor Hugo kimdir? İşte Notre Dame'ın Kamburu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 06.02.2022 22:41
Notre Dame'ın Kamburu - Victor Hugo Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Victor Hugo

Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu

Orijinal Adı: Notre-Dame de Paris

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053320104

Sayfa Sayısı: 572

Notre Dame'ın Kamburu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Quasimodo adını verdi. Onu büyüttü ve zangoçluk işini verdi; ancak çanın sesi altın kalpli Quasimodo'nun giderek sağır olmasına yol açacaktı. Quasimodo, koruyucusu kabul ettiği Frollo'ya büyük bir sevgi ve bağlılık duyarak büyür. Oysa başrahip karanlık içdünyasına hapsolmuş, dizginleyemediği nefretinin pençesinde kıvranan biridir.

Hayatı, çanlar ve Notre-Dame Kilisesi'nden ibaret olan Quasimodo, güzeller güzeli çingene kızı Esmeralda'ya, ilk görüşte büyük bir aşkla vurulur. Ne var ki başrahibin gözü de Esmeralda'dadır. Esmeralda'nın dünyasındaysa Yüzbaşı Phoebus'ten başka hiç kimseye yer yoktur. Artık sevgi ile nefretin, iyilik ile kötülüğün kıyasıya mücadelesidir yaşanan.

Victor Hugo, olayları ince ince ördüğü Notre-Dame'ın Kamburu adlı ünlü eserinde, insan hayatında kaderin yerini de sorgulamış, kaleme alındığından bu yana birçok sanat eserine, özellikle de filmlere esin kaynağı olan muhteşem bir roman çıkarmıştır ortaya. 

Notre-Dame'ın Kamburu aynı zamanda Paris kentinin romanıdır. Hugo, şehrin o dönemini adım adım, duvar duvar, tarih tarih, o olağanüstü zengin diliyle anlatmış, Paris'in, diğer karakterlerden rol çalmasına yol açmıştır.

(Tanıtım Bülteninden)

Notre Dame'ın Kamburu Alıntıları - Sözleri

  • "Gün ışığı herkesin malıdır. Ne diye bana yalnız geceyi veriyorlar?"
  • Bu meydanda, tıpkı cehennemin başkentindeki gibi ırklar ve türler arasındaki ayrımlar silinmişti sanki.
  • Demek insanın kendini zayıf hissetmesi ve çılgına dönmesi için sefil bir düşünce yeterli olabiliyor!
  • Sen sahiden hayatımda gördüğüm en güzel çirkinsin...
  • İnsan davranışları iki yönlüdür. Sende göklere çıkartılan bir şey için beni yerden yere vururlar.
  • “Dostluğun ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. “Evet,” dedi çingene; “erkek kardeşle kız kardeş olmak demektir, birbirine dokunan ama kaynaşmayan iki ruh, elin iki parmağı gibi...” “Peki ya aşk?..” diye devam etti Gringoire. “Ohh, aşk!” dedi kız, sesi titriyor, gözleri parlıyordu. “Aşk iki iken bir olmaktır. Bir erkekle bir kadının birbirine karışıp bir meleğe dönüşmesi... Aşk, cennet demektir.”
  • Çünkü sevgi denen şey, bir ağaca benzer. Kendiliğinden yetişiverir, köklerini bütün benliğimize salar. Anlaşılmaz yani şudur ki, bu sevgi ne kadar körse, o kadar da inatçıdır. Akıl, bilinç gibi şeylere sahip olmadığında da inadına güçlenip sağlamlaşır.
  • Kibir sizi mahvedecek ahbap. Yıkım ve utanç her zaman kibiri adım adım izler.
  • Zamanın gözü kördür, insan ahmaktır.
  • Halk söküp almadıkça kral ayrıcalıklarından vazgeçmez.
  • Çünkü aşk bir ağaç gibidir: Kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı halindeki bir yürekte yeşermeye devam eder. Bu tutkunun ne kadar körse, o kadar inatçı oluşunu açıklamak mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı olmadığında daha da güçlüdür.
  • Halk söküp almadıkça kral ayrıcalıklarından vazgeçmez.
  • İnsanın sevgiye ihtiyaç duyduğunu, şefkatsiz ve aşksız bir yaşamın boş, yaygaracı ve yürek parçalayıcı bir çark düzeni olduğunu fark etti.
  • Zaman kördür, insansa ahmaktır.

Notre Dame'ın Kamburu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir şehrin alnına kazınmış kader; Notre-Dame: ANAΓKH Yunanca’da ‘önüne geçilemez kader’ anlamına gelen bu kavram, bu altı yüz elli küsür sayfalık başyapıtın, fitilini ateşleyen kıvılcımın ta kendisi. Sözcük; bizzat Victor Hugo tarafından farkedilmiş, bakımsız hali insanda merhamet uyandıracak saygınlıkta bir kilisenin; belli ki Ortaçağ’da haksız yere yargılanıp katledilmiş günahsız bir kurbanın imzası olmasıyla özel bir anlam taşıyor.Kim bilir bu azap içindeki bitap ruh, hangi çığlığının karşılığı olarak kazıdı onu yorgun elleriyle? Belki yüzyıllar önce rüzgarda dağılan kum taneleri gibi yeryüzünden yitip gitmiş, sesini duyuramasa da cılız mührünü yeryüzünde bırakmış talihsizin üzerinde oldukça düşünen Hugo, hikayesi bilinenler kadar bilinmeyenlerin de bıraktığı izi bizlere göstermek adına kolları sıvar, ve sahne tüm görkemiyle açılışı yapar. Kalpsiz bir yüzyılın ruhu; Quasimodo Çağdaşı klasiklerin aksine ana karakteri saygın bir kont, yakışıklı bir subay ya da zengin bir tüccar olarak görmeyiz.O henüz bebekken hayata bir sıfır yenik başlamış, ailesi tarafından bir kilise bahçesine terk edilmiş, insanın bakarken yüzünü ekşitmekten alıkoyamadığı oldukça hazin çirkinliğe malik kambur bir zangoçtur. Kilisenin kötücül papazı tarafından, -tamamen öteki dünyadaki iyiliklerin terazide ağır basması için- evlat edinilmiş, ne yazık ki sevgiden mahrum, ve sahip olduğu çirkinliğin sonucu olarak acınası bir yalnızlıkla büyümüştür.Tek dostu kilisenin çanları, krallığı ise zaman geçtikçe onunla özdeşen Notre-Dame Kilisesi’dir.Hem çirkin, hem de sağır olması onu insanların dünyasından soyutlamış,uğradığı kin ve nefret de körpe ruhunu atıl bırakmıştır.Ne var ki en kurak toprakların bile içinde büyümeye hazır tohumların varlığı gibi; onun yüreğinde de sevginin nüvesi derinde varlığını korumaktadır.Bu nüve, toplumun günah keçisi olarak onu seçmiş olmasıyla patlak veren bir olayda; kırbaç cezasına çarptırıldıktan sonra insanlardan ümitsizce talep ettiği merhametin karşılık bulmasıyla filizlenir.Bu karşılık, ona dua eden bir azizenin ellerini Tanrı’ya açmasından da evla bir kutsallıkta su veren Esmeralda’dır. Eril Toplumun Kadına Ödettiği Makus Bedel; Esmeralda Sanırım hemcinsimin uğradığı hakaret ve haksızlığa şahit olmamdan kaynaklanan rahatsızlık hissiyle okurken en çok zorlandığım karakter, Esmeralda.Eserde, Quasimodo merhamet, Esmeralda öfke demek benim için.Hikayenin ortaçağda geçmesi varlığından rahatsız olunan kadının ortadan kaldırılmasını oldukça kolaylaştırıyor.Suçlayanın rahip,suçlunun kadın olması da üzerine tuz biber ekiyor.Esmeralda geçimini sokaklarda şarkı söyleyip, keçisi Djali’yle dans ederek kazanan; gücünü varlığının özündeki iyilikten alan, hayat dolu ve güzel bir kadın.Üstelik tanımadığı bir insanın idamını engelleyecek kadar da yüce gönüllü.Ne yazık ki sahip olduğu tüm bu nitelikler onun şarkısını bitirmesine yetmiyor, Hügo’nun deyimiyle ‘tırtıklı testere liri kırıyor.’ Aradan yüzyıllar geçse de kadınlar ‘kadın’ olmanın bedelini kanıyla ödüyor. Toplumun Çürümüş Yönü; Claude Frollo Quasimodo’yu evlat edinmiş sofu rahip.Yazarın karakter üzerinden işlediği insan modeli ise şaşırtıcı şekilde hala güncelliğini koruyor.Çocuk yaşından itibaren katı bir din eğitiminden geçip içindeki tüm insani istekleri baskılayarak ket vuran bir insanın iyi biri olması mümkün müdür? İnsan vücudunda varolan bir çok enzim öldükten sonra cesedin çürümesine yarar.Çünkü doğanın devamını sağlayan sonsuz döngü için bu gereklidir.Rahip gibi insanların ruhu ise bu kötülüğün etkisiyle ölmeden çürümeye başlar.Diğer insanlara erdem katan tüm değerler onları şeytanlaştırır.Sevginin esamesi okunmayan bu ruh, sadece kendisinin değil tüm şehrin cehennemi olur.Şimdi düşünüyorum da, Quasimodo’nun kırılan parçaları bir araya yanlış getirilmiş gibi duran deforme vücudu belki de rahibin ruhudur? Şehrin Ruhu; Notre- Dame 19.yüzyılda oldukça eskimiş olan Notre-Dame Kilisesi altı aylık bir emekten sonra ortaya çıkan bu eser sayesinde yıkılmaktan kurtulur.Kitapta oldukça uzun olan tasvirler ve betimlemelerin bunda büyük etkisinin olduğu şüphe götürmez.Sadece şehri tasvir etmekle kalmıyor, şehrin varolan demografisini de kusursuz bir şekilde yansıtıyor yazar.Özellikle kentin içinde kendi düzenini sürdüren çingene gettoları da kitaba ayrı bir tat katıyor.Şehir içindeki her bir unsurla yeniden anlam kazanıyor, ve bütünün içindeki her karakter biraz Paris’e benziyor.Sonuna gelindiğinde mekan, kişide iz bırakan bir karaktere dönüşüyor. İncelememi bitirirken hikayesi yeryüzünden iz bırakmadan silinen, bir talihsizlik sonucu görünüşü yaşayışının önüne geçip, yalnız bırakılan ve yalnız ölen tüm Quasimodo’ları sevgiyle anıyorum.Eğer bir anlam varsa bu o insanlara borçlu olduğumuz iyilikte gizlenmiş olabilir, Sevgiler (Bertha Mason)

güzellik tende değil altındaki kalpte gizlidir.: Şekiller içinde bir anlam barındırmadıktan sonra bir manaları kalmaz. Göz alıcı etkilerini kaybedip sadece harfleri dağınık kelime yığınları ile anlatılabilen kavramlara evrilirler. Size güzel gelen herhangi bir şey bir anlama sahip değilse o güzelliğin üstünü önce bir gölge alır, gölge karanlığa kavuşur ve en sonunda da güzel olarak tabir ettiğiniz kavram bir taş duvardan farksız kalır. Oysa insan hep aynı yanılgıya düşmekte ve anlamı şekilde aramakta, bulamayınca kendini hırpalamakta, göze güzel geleni kalbe de uydurmaya çalışmakta. Aynı hataları defalarca yapsa da bu huyundan vazgeçmemekte. Maalesef sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek falan yemiyor, sütü biraz daha ısıtıp tekrar şansını deniyor. Simgelere takılıp duruyor, ihtişamlı makamlara, güzel bedenlere ve güzel gözlere. Lakin hiçbir zaman o güzel gözlerin ardında kalan anlama bakmak istemiyor ve o gözler surları yıkılmış bir sarayın çatırdamış pencereleri olmak dışında hiçbir şeye yaramıyor. Kitap incelemelerine genellikle kitabın bana hissettirdiği şeylerle başlama taraftarıyım. Çünkü ilerde bir gün bu incelemeleri okuduğumda konu ve şeklinden çok bana hissettirdiği şeyleri anımasamanın çok daha güzel olacağı inancındayım. Eee birinci basamağı bitirdiğimize göre kolları sıvayıp ikinci basamağa geçebiliriz. Notre-Dame'ın Kamburu uzunluk olarak ortalamanın biraz üstünde ve bu da kitabı okuyacak okurun biraz gözünü korkutmakta. Ama gözünüz hiç korkmasın hemen bitiyor. Ara ara yazarın girdiği Parîs tasvirleri ve uzun uzun betimlemeleri gerçekten de insanın canını çok sıkıyor ve okura "Bu ne yaw" dedirtiyor ki buralar da kitabın en çekilmez yerlerini oluşturuyor bana göre. Eminim buraları okuyup kitabı yarıda bırakan birçok okur olmuştur. Eee buralara da nazar boncuğu kondurup devam edelim. Kitabın karakter yapısı bize çok şey anlatmakta. Yazarın bize iletmek istediği mesajların büyük çoğunluğu tam olarak burda yatıyor sanırım. Ortaçağ toplumunun yobaz kafası ve karakterlere oturtuluşu, toplumda iyi çerçevesine bürünen insanların yaptığı kötü şeyler tam olarak insan kavramını güzel bir şekilde anlatmakta ve bunu olaylar çerçevesinde bir güzel irdelemekte. En büyük günahları işleyen kişinin toplumun günahlarını çıkartan rahip olması, sahte sözler ve sevgi uğultuları arasında kendini dışa vuran şehvet,nice okullar okuyup en orijinal ahmaklar olarak kalan gençler, simgelerle örtülmüş içi boş güzellik tasvirleri ve daha nicesi... Notre-Dame'ın Kamburu kitabında bulacağınız çok anlam var gerçekten. Toplumun gerçekleri güzel bir şekilde tasvir edilmiş. Kitaptaki olaylar bir kaç asır öncesine dayanıyor kitap ise 1900'lü yıllarda okuyucuyla buluşmuş. Bu da bize şunu anlatıyor. Ne kadar zaman geçerse geçsin ister yüzyıllar olsun istersek milenyumlar. İnsan takılıp kaldığı kabuktan çıkamıyor. Bazen bir ayağını çıkarttığı oluyor, gövdesini kurtarmış oluyor ama yine ne olursa olsun o kabuğa dönüyor, ağzı sütten yandıkça o daha da yakmak istiyor ve hiç dindirmiyor sütün altındaki o ateşi. (Umut)

İnsanın güzelliğini taşıdığı yer neresidir?: Dünya ve Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden biri de Romantizm akımının en önemli temsilcisi olarak gösterilen yazar/victor-hugo’dur. Onun eserleriyle ilk kez lise yıllarında "kitap/sefiller-2-cilt-takim--172” romanıyla tanışmıştım. Kitabın özetini okumama rağmen etkisini uzun yıllar üzerimden atamamıştım. Nerede kimsesiz, çaresiz ve kalbi kırık bir çocuk görsem Cosette’i düşünmüş, nerede geçmişinden kaçamamış bir insan duysam Jean Valjean’ı aklımdan çıkaramamıştım. Sonraki yıllarda bir toplumda sefaletin, yoksulluğun ve acımasızlığın yol açtığı sonuçların ne olduğunu görmek; sevginin, şefkatin, merhametin, vicdanın ve adaletin ne anlama geldiğini okumak isteyenlere bu kitabı tavsiye etmiştim. • • • Zaman içerisinde, ölümle burun buruna olan bir insanın yaşadığı ruh haletini anlatan “kitap/bir-idam-mahkumunun-son-gunu--2370”nü okumuş, Hugo’nun zekâsına ve hayal gücüne bir kez daha hayran kalmıştım. “ kitap/notre-damein-kamburu--1612” ise tam nedenini bilmesem de sürekli ertelediğim eserlerden biriydi. Doğrusu Hugo’nun “Sefiller” ve “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü” adlı eserlerinden sonra “Notre Dame’ın Kamburu”nu okumak benim için bambaşka bir ufuk ve bambaşka bir tat oldu diyebilirim. Zira Hugo, bu eserinin hikâyesini Notre Dame Kilisesi, kilisenin başrahibi Claude Frollo, kilisenin zangocu* fiziksel ve işitsel engelli Quasimodo ve çingene güzeli Esmeralda olmak üzere dört ana karakter üzerinden kurgulamış. • • • Hugo, kilise zangocu Quasimodo, başrahip Claude Frollo ve Esmeralda’nın hikâyeleri üzerinden bir yandan sevgiyi, aşkı, özlemi, fedakârlığı, merhameti, acımasızlığı, ikiyüzlülüğü, insanın ruhunda yaşadığı çelişki ve çatışmaları ortaya koyuyor; bir yandan da o dönem toplumunun yaşadığı yoksulluğun, sefaletin, sınıf çatışmalarının ve adalet mekanizmasındaki çürümüşlüğün çok iyi resmini çekiyor. Bir yandan tarihle aşkı harmanlayarak insan ruhunun derinliklerine ayna tutarken; bir yandan da o dönem toplumunun adeta ekonomik, sosyal, siyasi, dini ve psikolojik röntgenini çekiyor. Yalnızca bununla kalmayıp toplumsal kurumların aksayan ve çürümüş yönlerine çok güçlü eleştiriler getiriyor. • • • Hugo, Notre Dame Kilisesi üzerinden ise o dönem itibariyle mimarinin bir toplum için ne anlama geldiğini çok iyi anlatıyor. “İnsanlığın varoluşundan XI. yüzyıl da dâhil olmak üzere geçen süreç içinde mimari insanlığın büyük kitabı, insanın güç ve zekâ anlamında gelişim evrelerinin temel ifadesiydi” diyen Hugo, matbaanın keşfiyle mimarinin yavaş yavaş kuruduğunu, köreldiğini ve içinin boşaldığını ifade ediyor. Öyle ki o, insanların ve toplumların kendini bir ifade biçimi olan mimarinin tahtından indiğini, Orpheus’un taştan harflerinin yerini de Gutenberg’in kurşundan harflerinin aldığını dile getiriyor. O, Notre Dame Kilise’sinin taş duvarlarından sütunlarına, süslemelerine, şiirlerine, odalarına ve mahzenlerine kadar birçok bilgi verirken, Paris’in de sokaklarında ve caddelerinde sizi adım adım dolaştırıyor. • • • Hugo, Notre Dame Kilise’sinin mimari özelliklerini ve mimarinin toplum hayatındaki önemini kitabın ilk iki yüz sayfasında anlatıyor. Bu bölüm kitabı okurken çok fazla dikkat ve yoğunlaşma gerektiriyor. Uzun yıllar özellikle 15 ve 16. yüzyıldan sonra mimari değeri yüksek eserlerin neden yapılamadığını sorgulamış biri olarak bu bölüm benim için çok doyurucu bilgilerle doluydu. O nedenle okurken yorulsam da çok fazla sıkılmadım. Ancak yazar, kilisenin mimari özelikleri ve bir şehir olarak Paris’in hem fiziki ve hem de sosyolojik ortamıyla ilgili o kadar çok ayrıntılı bilgi veriyor ki bazı okurların bundan sıkılabileceğini ve daha kahramanların hikâyelerine giriş yapamadan kitabı yarıda bırakabileceğini düşünüyorum. Kitabı okumayı düşünen okurlara, eserin kahramanlarıyla Notre Dame Kilisesi ilişkisinin yüz-yüz elli sayfadan sonra kurulmaya başlandığını ve bu aşamadan sonra kitabın çok hızlı bir şekilde akıp gittiğini belirtmek istiyorum. • • • Gerçekten de “Notre Dame’ın Kamburu”, kurgusu, betimlemeleri, sosyolojik, psikolojik ve felsefi analizleriyle günümüzde hâlâ çok büyük dersler çıkarılabilecek tam bir başyapıt. Okurken insan bir yandan XI. yüzyılda tarihin arka odalarında, bir yandan da baş döndüren bir mimarinin ve kent yaşamının içerisinde kendini bulabiliyor. Bir yandan yoksulların sofrasında konuk olurken, bir yandan da kralın sarayında yaşananlara tanık olabiliyor. Bir yandan sevgiye, aşka ve saf bir kalbin atışına şahit olurken, bir yandan da kendini bir mahkeme salonunda ya da bir darağacının gölgesinde bulabiliyor. Tüm bunları okurken bir yandan da Quasimodo örneğinde olduğu gibi insanın asıl güzelliğini nerede taşıdığını sorgulayabiliyor. Kitabın sabırla geçilmesi gereken ilk yüz elli sayfalık bölümünü de dikkate alarak özellikle tarihe ve mimariye ilgi duyan okurlar başta olmak üzere, kitap okumada belirli birikime ulaşmış tüm okurlara, “Notre Dame’ın Kamburu”nu mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Kitabın bugüne kadar sayısız kez oynanan müzikali ile çekilen filmini ise kitabı okuduktan sonra izlemelerini öneririm. “Kadınların hor görüldükleri yerde, Tanrı’ya dua etmek işe yaramaz” sözünü merak eden okurlara… Keyifli okumalar dilerim! ......................................... *Zangoç: Kilisede hizmet eden ve çan çalan kimse. (nalkan)

Kitabın Yazarı Victor Hugo Kimdir?

Victor Hugo 26 Şubat 1802'de Fransa'da doğdu. Liseyi bitirdikten sonra kendini tümüyle edebiyata adadı. 1824 yılında Fransız coşumcularının (romantikler) yayın organı olan La Muse Française dergisini kurdu. Cenacle adını taşıyan coşumcu sanatçılar çevresinin üyesi ve onun odak noktası oldu. 1830-1843 arasında en verimli dönemlerinden birini yaşadı. Romanları, tiyatro yapıtları ve şiirleriyle başarıdan başarıya koştu. 1831'de Notre Dame de Paris (Paris'in Notredame Kilisesi) adlı büyük romanını yayımladı. 1841 yılında Fransız Akademisi'ne üye seçildi. Çok sevdiği kızı Leopoldine'nin 1843'de kazayla boğularak ölmesi üzerine 1852'ye dek yeni yapıt vermedi. 1848 Devrimleri'nden sonra parlemento üyeliğine seçildi. 3. Napoleon'un hükümet darbesini engellemeye çalıştı, başaramayınca 1851 yılında Belçika'ya kaçmak zorunda kaldı.

Ateşli bir demokrasi ve cumhuriyet yanlısı olarak imparatorluk rejimini eleştiren yapıtlar yazdı. 1855-1870 arasını küçük bir İngiliz adası olan Guernsey'de geçirdi. O dönem yazarlığının en üretken yılları olmuştur. 1862 yılında başyapıtı olan Les Misérables (Sefiller) adlı romanını yayımladı. Bunu 1866'da Les Travailleurs de la Mer (Deniz İşçileri) ve aynı yıl L'Homme qui Rit (Gülen Adam) gibi önemli romanları izledi.

Fransa'da Cumhuriyet yeniden kurulunca Paris'e döndü. Ulusal Meclise seçildi. Artık Fransa'nın en gözde kişilerinden biriydi. Paris Komünü'nün ezilmesinden sonra komüncülerin bağışlanması için çok uğraştıysa da sonuç alamadı. Giderek siyasal ve toplumsal yaşamdan elini eteğini çekti.

1885 yılında ölüm döşeğinde iken; "Tanrı'ya inanıyorum, ahirete inanıyorum; fakat hiçbir kilise papazını başımda istemiyorum. Beni seven bütün dünya insanlarının gönülden dualarını bekliyorum. Bu benim için kafidir." diyerek 22 Mayıs 1885 yılında hayata gözlerini yummuştur.

Victor Hugo Kitapları - Eserleri

  • Sefiller (2 Cilt Takım)
  • Notre Dame'ın Kamburu
  • Bir İdam Mahkumunun Son Günü
  • Nişanlıya Mektuplar 1820-1822
  • 1793 Devrimi
  • Hernani

  • Tapner Davası
  • Seçme Şiirler
  • Küçük Gavroş
  • Bug-Jargal
  • Gördüklerim İşittiklerim
  • Bir Nutuk Bir Mektup
  • Denizde Gece

  • Les Contemplations
  • Şairin Görevi
  • Şeytanın Kemanı
  • Sefiller - Goriot Baba
  • Notre Dame'ın Kamburu - Eugenie Grandet
  • Robin Hood - Sefiller
  • Ruy Blas

  • Deniz İşçileri
  • Marion de Lorme
  • Anılar
  • Kozet
  • Claude Gueux
  • Bir İdam Mahkumunun Son Günü ve Claude Gueux
  • 1871 Paris Komünü Günleri

  • Aforizmalar
  • Gülen Adam
  • Sefiller 2. Cilt
  • Mary Tudor
  • Sefiller 3. Cilt
  • Sefiller 4. Cilt
  • Sefiller 5. Cilt

  • Küçük Erkekler - Notre Dame 'in Kamburu
  • Claude Gueux

Victor Hugo Alıntıları - Sözleri

  • MEZAR VE GÜL “Senin gibi bir aşk çiçeği ne yapar Seher vakti yağdığında yağmurlar?” Diye sordu mezar güle "Ya senin o kuyu gibi ağzına Düşen insan ne yapar daha sonra?” Diye sordu ona gül de “Ey karanlık mezar, ambar ve bal Kokusuna döner o damlacıklar Anladın mı beni şimdi?” Mezar da dedi ki “ey dertli çiçek Melek olup göklerde süzülecek İçime düşen her kişi” (Denizde Gece)
  • Ne yana baksam, kendimi yapayalnız görüyorum. (Nişanlıya Mektuplar 1820-1822)
  • Bu hep böyle olmuştur. Ünlü olma, düşmanı ve sevmeyeni olmadan olmuyor. (Claude Gueux)
  • “…İndi mən doğrudan da, koram. Əvvəl mən gecənin nə olduğunu bilmirdim. Gecə ayrılıqdır”. (Gülen Adam)
  • Mutluluk, herkesi mutlu görmek ister. (Sefiller 5. Cilt)
  • "Ana baba sevgisi tatmadan, ot gibi yaşıyordu çocuk. Sevilmediğine üzülmüyordu. Zaten bir ana babanın nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu ki!" (Küçük Gavroş)

  • "İnsanların hayatını kurtarıp sonra unutuyorsunuz! Yazık, yazık! Oysa onlar sizi her zaman hatırlıyorlar." (Kozet)
  • "Tanrı aşkına acı bana! Bir kadını sevmek! Üstelik papaz olmak!..." (Notre Dame'ın Kamburu - Eugenie Grandet)
  • ''Böylece yiğit Türkler geleneksel giysilerini, insan giysilerinin bu en güzel ve en gösterişlisini bir kenara attılar , ve bizim giysilerimizi yalan yanlış benzetlemeye başladılar. Türklerin bizden fazla bir şeyleri, güzellikleri vardı; biz onlara kendi çirkinliğimizi vermeyi başardık. Bizim uygarlık taslayan bilgiçlerimiz ise buna ilerleme adını veriyorlar. '' (Anılar)
  • "Tıpkı bir sürgün gibiyim." (Nişanlıya Mektuplar 1820-1822)
  • "Bir günlük mutluluk, mutsuz bir yaşamdan çok daha değerlidir." (Nişanlıya Mektuplar 1820-1822)
  • "Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç..." . (Sefiller (2 Cilt Takım))
  • Mantıksız ceza, suçu suçun üstüne mühürlemek ve perçinlemektir... (Claude Gueux)

  • Duygulara kelimeler yetmiyor (Bir İdam Mahkumunun Son Günü ve Claude Gueux)
  • "Bu adam o kadının var olduğunun farkına vardığı ve o kadın bu adamın orada olduğunu görmediği andan itibaren, felaket artık kaçınılmazdır." (Gördüklerim İşittiklerim)
  • "Hayat böyledir işte. İnsana hep en iyi dostları çelme takar." (Notre Dame'ın Kamburu - Eugenie Grandet)
  • Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz. (Sefiller (2 Cilt Takım))
  • Sokak çocuğu demek Paris demektir, Paris demek dünya demektir. (Sefiller 3. Cilt)
  • Efendilerin nefreti kölelerin tutkusundan her zaman daha fazla olur... (Claude Gueux)
  • Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç. (Sefiller (2 Cilt Takım))

Yorum Yaz